Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
24 OCAK 1996 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
ALLEGRO EVİN tLYASOĞLU
Erkin, piyano yapıtianyla CD'lerdeDışişleri Bakanlığı Kültür Dairesi birza-
manlar çoksesli Türk müziğini destekle-
yen CD'ler ürerimine başlamıştı.
Büyükelçı Jsmet Birsel'in girişimiyle
başlayan bu üretim. nice çağdaş bestecimi-
zin kayda alınmasım, Hungaroton gibı bir
plak firmasi tarafından basılmasını ve dün-
yaya yayılmasını sağlamıştı. Ismet Bir-
sel'in Strasbourg'aatanmasından sonrabu
projeler ağır da olsa yürütülmüş. Sanmm
bu kez basilan CD'ler yurtiçındeki radyo-
lara, üniversitelere, müzik okullanna ya da
basının müzikJe ilgili sütunlannagönderil-
mektençok, yalnız Dışişleri BakanlığVnın
bünyesinde korunuyor.
Bunlardan Urvi Cemal Erkin'in yapıtla-
nna ait üç CD, bestecinin ailesı tarafından
geçen hafta elimıze ulaştı. Verda Erman,
tüm solo piyano yapıtlannı bır CD'de top-
lamış. tkincisinde yine Verda Erman'ın so-
listliğınde piyano ve orkestra için Konçer-
tam Senfoni, 2. Senfoni ve Köçekçe yer alı-
yor. Budapeşte Filarmoni 'yı H. Simsek yö-
netmış. Üçüncü CD ise piyanist Deniz Ar-
man Getenhe'nin solistliğüde bir oda mü-
zığı demetı; Gelenbe, bestecinin piyano ve
yaylı çalgılar dörtlüsü ıçin yazdıgı kente-
ti, Haydn Kuvarteti ile seslendiriyor.
CD'de aynca Erkin'in 11 piyano parça-
sı ile Nevit Kodallı'nın pıyanolu beşlisi de
yer alıyor. Gerek Erman gerekse Gelen-
be'nin kendilerinc özgü yorumlan ile ses-
lendirdikleri parçalann kimi örtüşüyor. Bu
da ayn bir mutluluk getırmekte. Bugüne
dek yurtdışında nıce yapıtın bırkaç değişik
yorumcu tarafından seslendinlmiş oldugu-
nu görerek özenirdik...
Şimdılerde Erkin'in yapıtlanyla ülke-
mizde de CD'ler üstünde ayn yorumlar,
ayn ıcracılar görmek olası artık. Bu du-
rum gerçekten mutluluk verici. Zira her
zaman yapıtlannın tümü seslendirilmiş tek
bestecimiz olarak andığımız Erkin'i uma-
nz yakında "yapıtlannın tflmü CD üzeri-
ne kaydedilmiş" olarak anacagız. Besteci-
nin dıskografısine göz atmca Hungaroton
tarafından basılmış 7 CD'si; UPR. Carril-
lon. Orf M-Studios; Kültür Bakanlı-
gı'ndan, Koch- Schvvann'dan ve Belçika
Müzesı Prodüksiyonu'ndan basılmış birer
CD'sı olduğunu kıvançla görüyoruz.
CD'lerin üstündekı yapıtlan dınlediği-
nızde bugün hıcbir çagdaş bestecinin yaz-
dıklanndan farklı olmayan, üstelik bize öz-
gü bir makamsal gizemsellikle aksak ritim
ögesini de canlı olarak banndıran özellik-
Jer çıkıyor karşımıza. Ancak CD kıtapçık-
lanndaki yapit başlıklannın lngilızcelerin-
deki farklılık yann öbür gün sorunlara yol
açabilir. Ailesi ile bir anlaşmaya vanp özel-
likle piyano için yazdıgı minyatür parçala-
nn ortak lngılizce karşılığı sağlanmalı. Her
bir CD'deki ayn çeviriler dinleyıcileri ol-
duğu kadar yayın hakkı sahiplerini de kar-
maşaya götürebilir.
Q n i lyoal uk-lstant
Verda Erman Hikmet Şimşek
ugüne dek yurtdışında nice yapıtın
birkaç değişik yorumcu tarafından
seslendinlmiş olduğunu görerek
özenirdik... Şimdilerde Erkin'in
yapıtlanyla ülkemizde de CD'ler üstünde ayn
yorumlar, ayn icracılar görmek olası artık. Bu
durum gerçekten mutluluk verici. Zira her
zaman yapıtlannın tümü seslendinlmiş tek
bestecimiz olarak andığımız Erkin'i umanz
yakında "yapıtlannın tümü CD üzerine
kaydedilmiş" olarak anacagız.
rumcu için bilemeyiz ama dinleyici buna-
lım yansıtan parçalan üst üste dinlemekte
oldukça zorlanıyor. Neyse ki ikinci yan Aü
Damar'ın kendine özgü bir folkloranlayı-
şı ve bireşim olusturdugu ışıl ışıl piyano so-
natı ile başladı; Rachmaninof un yine tek-
nik beceri gerektiren Op.16 Müzik Anlar
başlıklı parçalan ve bis olarak Gerswin'in
coşkulu bir prelüdü ile tamamlandi.
Fuaye söyleşimizin konugu, bu hafta
ressam Balkan Naci İsiimyeii idi. Islimye-
li ile müzik sanatının resme yaklaşmasını,
sanat dallan arasında çağ sonunda oluşan
tümellıgi ve resimde kullanilan müzik öge-
lerini konuştuk. Performing arts ya da
"Happening" olayında sanatçının bir kez
için yarattığı yapıttan söz ederken Matis-
se'in bır sözünü andı İsiimyeii: "Nasü da
çabocak iki dakikada bir martı çidver-di-
niz" demişler. O da şöyle yanıtlamış: "Yal-
nız iki dakika değil, otuz yıl arn ild dakika-
da çizdim ono," Gerçekten sanatın her da-
lında bırikim sahibi olmak çok önemli bir
etken. Yetenek artı birikim ve bunlan bir
arada bir süzgeçten geçirebilmek.
Hûse>in Sermet İDSO'da
lonu nasıl yeter? Dogal ki yetmez. Hâlâ
Kadıköy yakasındakılerin bir konser salo-
nu yok. Elde var olanlar da bakanlığın ya
da beledıyenin boyunduruklan altında çe-
şitlı sorunlarla iş görüyorlar. Yeni veözerk
konserortamlannın fiİızlenmesı. Istanbul-
lu sanatseveriere mutluluk verıyor. Millı
Reasürans'ın Auditorium'u da bu yenı
konser merkezlcrinden bıri oldu.
Milli Reasürans'ta müzik
Bundan böyle Maçka'daki bu merkezde
bellı aralıklarla, düzenli konscrlerdınleye-
bilecegiz. lyi bir piyanosu. güzel bir dona-
nımı ve oldukça iyı bir akustiği olan salon-
da müzik danışmanlığmı ıkı genç tnüzik-
çimiz üstlenmiş: HataB Şenıoy ve Zeynep
Yamantürk,Bir de MM
R
Rnff'""•?*
Deniz Gelenbe
Orkestrası kurulmakta. Orkestra üyeleri-
nın başında Hakan Sensoy. Cihat Aşkın,
Özcan Ulucan gibi yeni kuşagın parlak ad-
lan var. Topluluğun yaş ortalaması otuzun
altındakı yeteneklı yorumculardan oluşu-
yor. Yenı bırcoşku, yeni bir özen ile sanat-
çı lann buçabalannı destekliyoruz. Böyle-
sı yenı başlanan konser dızilerinde tek
amaç nıtelik düzeyini üstün tutabilmektir.
Dileriz başanrlar.
Salonun geçen hafta dinledigimiz piya-
nısti Zeynep Yamantük idi. Son dcrece id-
dialı bir programla dinleyici önûne çıkan
Yamantürk. teknik becerisini sergilemeye
çalıştı.
Rcsitalın ilk yarısında Beethoven'ın son
döneminde yazdığı op. 111 serisinden 32.
u. Besteci iyice saŞiflaş-
Zeynep Yamantürk
tığı, dış dünya ile ilişkisini kopardığı ve ar-
tık herkesten paranoid bır şekilde kuşku-
landıgı sıralarda yazmış bu yapıtı. Derin bir
düşünce, filozofbiryaklaşım herşeyin üs-
tesınden geliyor. Beethoven'a özgü
M
Con
brio" (ateşli) nitelikli "Con appasionata"
(acılı, yaslı ve tutkulu) niteliklerin ıç ıçe iş-
lendiği bir sonat.
Zeynep Yamantürk yalnız bu sonatta de-
gil. Chopin, Darmar vc Rachmaninof un
yapıtlannda da con bıro'yu con appasiona-
ta'nın üstünde tuttu. İlk bölümdeki bir di-
ğer yapıt Chopin'in Fa minör fantezisi de
bestecinin en mutsuz döneminde, Mayor-
ka adasında George Sand ile kavgalı gün-
lennde, bunalım ıçındeyken yazılmış bir
yapıtı. Böylece ilk yan bunalımlann dün-
. ygsını duyyran parçalardan seçilnnştj. Yo-
Günümüzde bu niteliklerle bir yorumcu
tanımı yapmak istersek en yakınımızda pi-
yanist HüseyinSermet'ibulabiliriz. Binki-
mi ile bılgeliğe ulaşma yolunda. Konser
anında yaydığı dalgalar dınleyıcıye yılla-
nn derinliklerinden ulaşıyor. Sermet, Men-
debsohn'un brnnci piyano konçertosunu
bu hafta Istanbul Devlet Senfoni Orkestra-
sı eşligindc, şef Ramiz Meiik Aslanov yö-
netiminde seslendirdi. Uçaktan akşam üs-
tü inmışti ve orkestra ile ancak bir kez ça-
labılmışlerdı konser öncesinde. Binkimi,
deneyimi ile bir çırpıda Mendelssohn'un
tüm özellıklerını sergileyiverdi: Biraz
Bach, biraz Mozart, biraz Beethoven...
Klasikten romantiğe bir Mendeissohn,
kristal gibi tuşlann denninde yankılandt.
Konserin diğer solistleri Max Bruch'un
viyola ve klarnet için konçertosunu ses-
lendiren iki orkestra sanatçımızdı: Çimen
KaraömeroğuOan ve Aysegül Kirmanoğ-
lu. Her iki yorumcunun da uyumlu tonlan
ve kendi çalgılanndakı virtüözitelen, top-
luluk ile oldugu kadar birbirlen ile denge-
li söyleşileri son derece başanlıydı.
Istanbul Devlet Senfoni Orkestrasrnm
önümüzdekı hafta sonu konserleri ve fuaye
söyleşisı Mozart'a aynldı. 27 Ocak (1756)
Mozart'm dogum günü olarak tüm dünya-
da kutlanıyor. bız de bu törene katılıyoruz.
Şef Christof Escher yönetimınde besteci-
nin 34. ve 39. senfonileri ve kemancımız
Ayla Erduran solistliğinde yedi numaralı
keman konçertosu çalınacak. Fuayemizın
konuğu ise Prof. Metin And. AKM Büyük
Fuayesi'nde cuma akşamı konser öncesi
saat 18.00'de "Mozart'm Modcrntejtirflen
OperalarTüstüne vıdeo örneklı bır konfe-
ra^s verecek.
Ölümünün beşinci yılında Izmir'in sevgili çocuğu Ahmet Adnan Saygun
HiJlv ıııiizuaııi evrensele taşıyan besteci
ÖNDERKÜTAHYALI
Değerli bestecimiz Ahmet Adnan Say-
gun, Atatürk karşıtı görüş ve uygulamalar
ortaya çıkmaya başladıgında, Türkiye'yi
bekkyen ululann safındaki yerini almış,
kutsal görevini 6 Ocak 1991 akşarnına ka-
dar sürdürmüş, sonra yorgun bedeniyle ölü-
mün sonsuz uykusuna dalarak bizi yalnız
bırakmıştı. Aradan geçen beş yıl. onun ta-
rihimizdeki önemini bütün açıklıgı ile göz-
ler önüne sermektedir.
Saygun'un şu sözleri. kendisinin ve cum-
huriyet döneminde yetişen ilk kuşak beste-
cilerimizin misyonunu açıklar:
"İstediğini istediğin teknikk yazacaksın;
istersen eski perde sistemine göre ysa. So-
mıçta, e> renseJ çizgİMe ulaşabiliyor musun?
lnsanhğa seslenebili>or musun? Sadece ba-
na hitap etmek yeterli değildir. Eserlerinle
tüm insanlığı etkilevcrek yerel sanatçı o(-
maktan sıyniıp e\ rensel bir sanatçı haünc
geiebiliyor musun? İşte biz, bu yolda pek
çok eser verdiğimiz kanısuıdayız. Iabii bu
arada, Batı'nın çoksesli müzigine. kendi mü-
zigimizden kaynaklanan eserlerie değişik
bir renk getirdiğimu de kesindir."
Saygun'un müzikJi dramlan, evrenselli-
ğüı en somut belirtilerinı taşır. "Yunus Em-
re", "Kerem", "Gügamış". "Köroğlu".
"Atatürk'e ve Anadolu'ya Destan" gibi ya-
pıtlannda. hem konular hem de kahraman-
İar, bizim toplumumuzla birlikte dünya in-
sanını da ilgilendirmektedir. Yunus'un Tan-
n'ya özlemi. Kerem ile Aslı'nın ölümsüz
sevisi. Anadolu halkının ezilmişligi, yiğit-
ligi ve kurtuluşu, Köroglu ile Atatürk'ün
"kurtancılığı gibi olaylara, yeryüzünün her
köşesinde rastlana-
bilir. Anılan yapıt-
larda. kişilerle
olaylar dengeli bir
soyutlamayla ma-
nevi ölümsüzlüğe
ve evrensellige ka-
vuşturulmaktadır.
Müzik ise insanlı-
gın ortak dili olarak
drama, sözün de
ötesine geçetı an-
lam derinliginı ka-
zandınr.
Saygun. 1907'de
Izmir'de doğdu;
çagdaş kültüre gö-
nül vermiş ve ünlü
Milli Kütüpha-
ne'yi kurmuş olan
matematik ögret-
meni Celâl Bey'in
ogluydu; 21 yıl bu
kentte, halkın ara-
sında yaşadı. Ittıhat veTerakki Mektebi'nde
tsmail Zühtfi ile başladığı müzik eğitiminı.
Rosati ve Macar Tevfik Bey ile sûrdürdü;
kendi kendine yaptığı çalışmalarda yogun-
du. 1928de devletsına\ınıkazanarakFran-
sa'ya gönderilişi, Paris'in Schola Canto-
rum'undaki bestecilik egitimi. ardından
Musiki Muallim Mektebi'nde ögretmenlik.
Riyasetıcumhur Filarmonik Orkestrası Şef-
liği, Istanbul Belediye Konservatuvan'nda
folklorçalışmalan, Halkevlen Müzik Mü-
fettışligi, Ankara ve Istanbul Devlet konser-
vatuvarlannda bestecilik dersleri. Talim
Terbiye Kurulu ile TRT Yönetim Kurulu
üyelikleri. "devletsanatçısı'' ve "profesör"
unvanlan, Inönü armaganı, "Palmes Acade-
mique" nişanı, yurtıçınde ve dışında ka-
zandığı daha pek çok ödül, onun kariyeri-
ni süsledı.
Sözün kısası, çocuklugu dışındaki her
anı dolu geçen kocaman bir yaşamdı bu; fa-
kat Saygun hiçbirzaman bütünüyle anlaşıl-
madı. Sözgelimi Yunus Emre Oratoryo-
su'nu göklere çıkaran bir müziksever ya da
müzikçi. yaylı çalgılar orkestrası için "De-
yiş"i ya da "Orkestra Jçin Çeşitlemeler'i
karşısında şaskınlıga uğrayabildi.
Saygun"u bir sanat yaratıcısı olarak ev-
rensel kılan önemli
çıkış noktası, özel-
likle iik yıllardaki
yapıtlannı derinden
etkileyen halk müzi-
ğidir. Burada amaç,
Anadolu kimliginin
yansıtılmasıdır; halk
ezgisinin dogrudan
kuîlanımı değildir.
Ne var ki besteci, ba-
zı türkülerimizi çok-
seslendirmiş. yapıtın
ıçeriği gerektirdiğin-
de kımı ezgilerimizi
tema olarak kullan-
mıştır; çünkü böyle
bir uygulama, halkı-
mızm müzik yönün-
den kalkınmasına
katkı yapmakta, ay-
nca içerige inandın-
cılık kazandınnakta-
dır. Saygun, halk
müzigine baglılıgını "Anadota" sözcügü
ile belirtir. ancak yapıtlanndaki ulusal özü
tamamlayan başka bir kaynak daha vardır.
kendisi, onu şu sözlerle açıklan
"Benim yazılanmın temeönde vatan iı>-
şa unsunı işte budur; yani Anadoiu; ama bu
Anadolu ile birlikte sanat musikimizden de
birçok unsunı elbettealdım; oda bfenm çün-
kü; o da bizim, onu da aJrvonım."
Gerçekten de geleneksel sanat müzıgimi-
zin makamlanyla ritim özellikleri, önce
açık seçik bir biçimde, daha sonra ise so-
yutlaşarak onun yapıtlannda yer almakta-
dır. Makam genellikle bir renk öğesidir ve
Scott Garrigus ve 'Masa Üstü Kayıtçılık'
MURATSES
2000 yılına yaklaştıgımız bu dönemlerde. teknoloji-
deki sıçramalarla. bir yandan 'müzikteki biçemler uzlaş-
ması' ya da biçemlerin hangi kültür coğrafyasmdan ge-
lirse gelsin bütünleşmesi olgusu gerçekleşıyor; diger
yandan da birbirinden farklı uygulama alanlan arasın-
da oldukça akışkan alışveriş sözkonusu oluyor. Yazının.
sözün, resmin. grafığin. müzigin giderek 'multimedya'
dedigimizbirbağlamda ortaklıklan gelişip durmakta...
Sanat mutfağındaki ılginç gelişmelerden söz ettigim bu
sütunlarda, sizlere daha önce, San Diegolu JefTHall dos-
tumu (Keope ve Dostlan'nın Internet kanalıyla kotar-
dıklan albümü anımsayacaksınız) tanıtmış \e bu türde-
ki ilginç bireyleri. kimliklerinı, neler yaptıklannı aktar-
mak dileğimi iletmiştim.
Bu yazının konusu. ABD'nın dogu yakasında yaşa-
mını ve etkınlıklenni sürdüren bir dost New Hampshi-
re eyaletındeki Salem kentinden, Scott Garrigus. Etkin-
likleri, agırlıklı olarak mulrimedya alanında olan sanat-
çı, çokyönlü bır kişilige sahip. Kendisi, Keope ve Dost-
lan'ndan bır dost olmanın yanı sıra (JefTHairia, can-
landırma filmlerine olan ortak ilgileri, Internet sohbet-
leri sırasında ortaya çıkmış ve bugün de süren bir dizi
projeye neden olmuş), özellikle dogu eyaletlerinde sık-
ça çalınan, "Piece of lmaginatjon" adh bır solo albümü
de kotarmıs durumda. Biraz bu albümden söz edelim
dilerseniz: ılginç bir besteleme yöntemi var sanatçının.
Kışisel yöntemini ikiye ayınyor; bir yandan doğaçlama
yapıyor, diğer yandan algoritmik programlardan yarar-
lanıyor (algoritma konulannda bizlerle de yoğun Inter-
net trafîgi var. Al Harizmi ve Cezari'nin bugünlere olan
katkısı ona da bir esin kaynagı olabilır gelecekte).
Albümündeki deneysel, uzay tınılı parçası "SonkTa-
pestry", bu yöntemin en belirgin örneklerinden biri.
Parçanın sonundaki zil ve çan tınılan. algoritmik prog-
ramlarla üretilmiş. Kendisinin albümde en tuttuğu ça-
lışması "Dorian Dance". kişisel yönteminin doğaçlama
yanından yararlanmış. "Bicycle Ride", basit piyano vur-
gulanyla Satie estetiğinde oldukça tutumlu. Benim ter-
cihlerimden bir tanesi oları "Sea HorseJamboree" (De-
niz Atlan Toplantısı) etnik nitelikJeriyle göz alıyor. Okul
yıllannda, synthesizer laboratuvannda ödev olarak ha-
zırlanmış olan bu parça, yıllar sonra albümdeki yerini
alıvermış.
Albümü eleştiren Bill Wtrner'e bakılırsa, bu Deniz
Atlan Türküsü. Dısney'ın "*Little Mermaid'" (Küçük
Denizkızı)filminderahatlıklayeralabilir. Sanatçının bir
özelliği de çalışmalannı bir bütün olarak görmesi, tu-
tumlu bir yaklaşımla. aklına gelen her şeyi depolaması
ve günü geldiğinde bunlardan yararlanabilmesi...
Bana kimi zaman yazan, synthesizerla ve yeni müzik-
le gerçekten ilgilendiklenni algıladığım. bir şeyler üret-
meye çalışan genç okurlanma, buyaklaşımı dikkate al-
malarını öneririm. Bir dizi müzik dergisini en çok satan
albümler listesınde üst sıralara kadar vükselen bu albüm
üzerine söyleyeceklerim bu kadar.
fkinci solo albümünün çalışmalannı da yogun bir şe-
kilde sürdürmekte olan Scott Garrigus, Pinkerton Aka-
demisi'ndeki eğitiminin ardından, Massachussettes'de-
ki ünlü Lowell Üniversitesi'ne devam etmiş ve ses ka-
yıt teknolojisi dalında diplomasını almış. Bakalım,
Scott'un parmaklannda başka ne marifetler var Eğitim-
cilik, sanat ve yüksek teknoloji konulannda köşe yazar-
lığı, albüm eleştirmenlıgi. Yüksek teknoloji alanında
son günlerin en yaygın bilgi ve veri taşıyıcısı CD-
ROM'lar konusunda geniş bir alanı kapsayan çalışma-
lan var Scott Garrigus'un. Bilindıgi gibi, CD-ROM ka-
yıt aygıtlannın yaygınlaşması ve bu olguya koşut ola-
rak daha geniş kitlelerce satın alınabilir bir konuma gir-
mesi, bu alanlarda daha çok bilgilenme talebine neden
olmuştu.
9O'lı yıllann ortalanndan bu yana, CD-ROM alanın-
da sürekli bir artış gösteren yazılar, ünln kıyaslanmala-
nnı içeren, herkesçe kolay anlaşılabilecek nitelikte bil-
gilendirmelerde bu talebın izdüşümü...
Scott'un müzisyenliğinden de kaynaklanan nitelikle-
n, kendisinin agırlıklı olarak Masa Üstü Kayıtçılık (Desk
Top Recording yayıncılıgının görsel ve işitsel türü) ko-
nulannda üretkenlige yönelmiş. örnegin, köşe yazarh-
gı yaptıgı , ünlü Electronic Musician dergisinin aralık
95 sayısındaki yazısı bu yönde. Bu derginin dışında, In-
teractivity, Recording Magazine, PC Sense ve CD-ROM
Online'a yazıyor.
Saygun'un çalışmalannda, bir Türk müzi-
gi makamının bünyesinde gizlenen çagdaş-
laşma olanaklannı gözlemlemek, Türk mü-
ziğindeki gelişmeler açısından gurur veri-
cidir. Saygun, halk müzigimizle ve makam-
lanmızla sadece besteleme teknigi bakı-
mından ilgilenmekle yetinmemiş, büyük
önem verdigi müzigimizi bilim adamı ola-
rak da derinlemesine incelemiş, kitaplany-
la, yazılanyla ve dünyanın çeşitli merkez-
lerinde düzenlenen kongrelere sunduğu bıl-
dirileriyle etnomüzikoloji alanındakı agır-
lıgını duyurmuştur.
Saygun'un dogduğu küçük ev, ölümün-
den birkaç yıl önce yıkılmış, yerine apart-
man dikılmiş ve kimseden ses çıkmamıştır.
Izmirli müzikseverler, onun ölümünün be-
şinci yılı nedeniyle düzenlenecek etkintik-
lerle hatalannm bedelini ödemeli. öbür sa-
nat merkezlerimiz de bu kenti izlemelidir.
İlk etkinlik olarak, senfoni orkestralan-
mız, Saygun dinletileri verebılir. Aynca,
operalanndan biri oynanabilir, oda müzigi
dinletileri ve resitaller yapılabilir. TRT, hiç
olmazsa radyoda bir Saygun dizisi sunabi-
lir.
Düzenlenecek seminerlerle Saygun, bes-
teci ve bilim adamı olarak tartışılmalı, eleş-
tirilmeli (çünkü eleştirilmesi gereken yön-
leri vardır), böylece kapsamh bir Saygun
araştırmasının ilk adımı atılmahdır.
Bütün bu etktnlikler bize, Saygun'un in-
sanı söyledigini öğretecektir. Senfonileri
başta gelmek üzere kaleminden çıkan çok
sayıdaki çalgı yapıtı, insancıl anlamlarla
doludur. BeeÖıoven'dan bu yana bestecile-
rin, insanı soyut müzikle dile getirme çaba-
lan, Saygun'da da sürmektedir. Son yapıt-
lan arasında yer alan şarkı dizilerine "İn-
san Üzerine Deyişter" başlıgını vermiş ol-
ması bunun en güzel kanıtıdır.
Yerelden yola çıkıp evrensellige ulaş-
mak, insanı anlatmak, ayru zamanda söyle-
diklerine inandıncılık kazandırabilmek, bir
yandan iyimserligi, bir yandan da çok ça-
İışmayı gerekli kılar. Saygun, bu yönleriy-
le de örnek kişidir.
1987'de, Izmir'de düzenlenmış olan
"Saygun Semineri"nin kapanış konuşma-
smda şunlan söylen
"Ben (her sanat adamı gibi zannediyo-
rum), çok kötömserim: ama çok da iyimse-
rim. Eğer sadece çok kötümserolsaydım ça-
nşamazdım. O kötümserliğin yanında,
uzakta bir serap gibi gördüğüm bir şevin pe-
şinde koşan veya birotu n arkasından giden,
kuzu gibi giden insan vaziyetindeyiın. Sanat
adamı, ilim adamı böyle olur ve her şeye
rağmen çahşıyorum; "bir şeyler yapmaya
gayret ediyorum; bir şeyler vermeye çafaşı-
yorum.''
Sözün özü şudur ki, Ahmet Adnan Say-
gun, sanat yaratıcıhğı ile ve bilim adamlı-
ğı ile büyük bir sentezdir. Tarihimizin par-
lak bir sayfasını oluşturan yapıtlan, bilim-
sel çalışmalan bizi anlatır, bizi inceler, fa-
kat aynı zamanda dünya insanına da ışık
tutar. Öyle ise onu anlamak, yapıtlannı in-
celemek, çözümlemek ve insanlıga sundu-
ğu en güzel müzik seslerinin tadına var-
mak, herkesten önce bizim görevimiz ve
hakkımızdır.
DUŞUNCEYE SAYGI
MEMET FUAT
Devlet Terörü...
Halkın birtakım baskılaria karşılaştığı durumlarda,
örnekse gösterileri engellerken polisler aşın bir sert-
liğe yönelince ya da gözattına alınanlar bir köşede ölü
bulununca, ilkaklımıza gelen söz 'devlet teröıü' olu-
yor.
Demokrasilerde devlet teröründen söz edilebilir
mi?
Biri varsa öbürü yok demektir...
Nitekim ülkemizi yönetenler de bunu çok iyi bildik-
leri için, 'devlet terörü' nrtelemesini duyduklan za-
man, hatta polislerin bir gazeteciyi döve döve öldür-
dükleri gibi bir suçlama gündemdeyken bile, haksız-
lığa uğramış kimselerin tavırlarını takınryor, bireysel
olaylann, devlet örgütlerinde görevli kimselerin yap-
tığı yanlışlann sorumluluğunu devlete yüklememek
gerektiğini, demokrasilerde devlet teröründen söz
edilemeyecegini savunuyorlar.
Devlet terörü, elbette baskıcı, buyurgan yönetim-
lerin bir uygulamasıdır. Tek kişi egemenliğinde ya da
bir seçkinler egemenliğinde ya da dinsel bir ege-
menlikte, yönetim anlayışı genellikle yönetilenleri yıl-
dırma, sindirme temeline oturtulur.
Ama demokrasilerde, ulusa, egemenliği elinde tu-
tanlara karşı nasıl terör uygulanabilir?
Bizim 1960, 1970, 1980'de yaşadığımız gibi, bu-
yurgan bir güç yönetime el koyup demokrasiyi askı-
ya almaJı ki devlet terörü uygulanabilsin.
Ya da şöyle: Ülkedeki demokrasi göstermeliktir,
seçme seçilme oyunundan öteye geçmiyordur. Sivil
toplum örgütleri yetersizdir. Dahası, seçilenler dev-
teti yönetemiyor, bütün organlarını denetime alamı-
yorlardır.
Aslında devlet terörü, hukuka değil de güce daya-
lı devletlerde ortaya çıkar. Demokrasilerde izi bile bu-
lunmaması gerekir.
Çağdaş devlet bir tüzelkişiliktir. Yönetenler, hatta
yönetilenler, zaman içinde hepsi değişir, devlet de-
vam eder, yapılmış işlemler, yasalar, andlaşmalar ge-
çerliliklerini korur. Bir devrim ya da darbe yaşanma-
dıkça, egemenlik ile bağımsızlık temelinde oluşturu-
lan siyasal örgütlenme, bir anayasa çerçevesinde
değişmeden sürer. Demokrasi ile devlet terörü bir
arada düşünülemez.
Gene de ülkemızdeki gibi, çalkantılı, arada bir tö-
kezleyerek ilerleyen demokrasilerde oraya buraya
sıkışmış terör eğilimleriyle karşılaşmak her zaman
olasıdır. Bu eğilimleri devlet terörü diye nitelerken de
bunun bir anlama devlet organlannın bütünü demek
olan hükümetten kaynaklandığı bilinmelidir.
Yıldırıcılık yasalardan da gelebilir, yargının tutu-
mundan da, ama en büyük kaynağı yürütmedir...
Hükümet, güvenlik güçlerindeki terör eğilimlerine
karşı kesin tavıralmadıkça yaşadığımız bu utanç ve-
rici olaylann sona ereceğini hiç sanmıyorum.
Demokrasinin çok güç bir düzen olduğunu kabul
etmek gerekir.
Düşünün, karşınızda kanlı olaylar yaratan terörcü-
ler de olsa, siz onlan engellemeye çalışırken yasalar
çerçevesinde kalacaksınız.
Arabalannızı tarayacak, arkadaşlannızı öldürecek-
ler, insanlann büyük çoğunluğu gibi üzülecek, öfke-
lenecek, kinleneceksiniz, ama görev başında bütün
bu duygulardan sıynlmak zorundasınız...
Hâlâ kan davast duyartığını sürdüren bir ülkenin gü-
venlik güçlerinı insan haklarına ters düşmeyecek
böyle bir anlayış çerçevesinde tutmak kolay değil-
dir...
Bu konuda siyasa adamlannın durumu kurtarmak
için yaptıkları yüzeysel konuşmalardan hiçbir şey
beklenemez.
Hükümetin demokrasiyi, insan haklannı tam anla-
mıyla benimsemesi, hangi koşullarda olursa olsun,
güvenlik güçlerinin yasalara ters düşen davranışla-
nnı yakından izlemesi, görevini kötüye kullananlann
hemen saptanıp cezalandınlmalannı sağlaması ge-
rekir.
Bu yapılmıyorsa, o zaman, ister istemez, işin üstü
örtülmeye çalışılan bir yıldıncılıkla yürütülmesinden
yana olunduğu düşünülür ki, nereye varacağı bilin-
meyen bir aJdatmaca sürüp gidecek demektir.
Kanımca terörie savaşımın en sakıncalı, en yanlış
yolu da budur...
Çünkü terörcülere bilenmiş güvenlik güçlerinin,
birçok durumda, en doğal haklan için yolfara düş-
mekten öte bir suçu olmayan halkımızla karşı karşı-
ya kaldıklan yadsınamayacak bir gerçektir...
Graf* tasanmcısı Roman
Cîestevvicz öMü
Kültür Servisi - Dünyaca ünlü grafık tasanmcısı
Roman Cieslevvıcz öldü. 1955 yılında Krakov Güzel
Sanatlar Akademisi'ni bitirdikten sonra 1962 yılında
Fransa'ya gitti. Centre George Pompidou, Musee
Picasso gibi kuruluşlarla işbirliği yaptı. 1975 yılmdan
bu yana Paris Grafik Sanatlar Yüksek Okulu öğretim
görevlisi olan Cieslevvicz, 1989 yılında Ankara ve
Istanbul Galeri Nev'de birer sergi açmıştı.
Alman Küttür'de çarşamba
sineması
KüJtür Servisi - TÜRSAK'ın işbirliğiyle bu akşam saat
18.30'da İstanbul Alman Kültür Merkezi'nin
Yüksekkaldınm'daki binasının sinema salonunda,
ünlü Alman kadın yönetmen Doris Dörrie'nin 'Keiner
liebt mich' (Kimse Beni Sevmiyor) adh filmi
gösterilecek. Türk izleyicisinin 'Erkekler', 'Ben ve O',
'Doğum Günün Kutlu Olsun Türk' adlı filmlerinden
tanıdığı Doris Dörrie'nin fılmi İstanbul'da ilk kez
gösteriliyor.
Fazıl Say VVashington'u büyüledi
WASHINGTON (AA)- Piyanist Fazıl Say,
Washington'da ünlü Kennedy Sanat Merkezi'nde
dinleyicileri büyüleyen bir konser verdi. Genç Sanatçı
Konserleri Dizisi çerçevesinde Kennedy Sanat
Merkezi ile Ford şirketi tarafından düzenlenen
konserde Say, altı parça çaldı ve dakikalarca
alkışlandı. Fazıl Say'ın Türk danslan ile Haydn, Berg,
VVagner ve Liszt'den seçtiği parçalan seslendirdiği
konserine Türkiye'nin Washington Büyükelçisi
Nüzhet Kandemirde katıldı. Çalışmalannı Nevv
York'ta sürdüren Say için The Seattle Times gazetesi
'Müzikte sınır tanımayan ve tuşlan üzerinde
egemenlik kurarken çılgın bir adama dönüşen sanatçı'
yorumunda bulundu.
'Radyoımn Kültür Hayatma
Etkilerr tartışıbyor
Küttür Servisi - Aksanat Kültür Merkezi'nde yann
saat 18.30'da 'Radyonun Kültür Hayatına Etkileri'
başlıklı bir söyleşi düzenlenecek. Yöneticiliğini Radyo
Kulüp'ün Müzik Direktörü olan Adnan Tönel'in
yapacağı söyleşiye gazeteci Haluk Şahin, Radyo
Kulüp programcısı Beyazıt Öztürk, Milliyet Gazetesi
Televizyon Sayfası Editörü Sina Koloğlu ve Radyo
Kulüp DJ'lerinden Romina Özipekçi katılıyor.