20 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
24 OCAK 1996 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 ALLEGRO EVİN tLYASOĞLU Erkin, piyano yapıtianyla CD'lerdeDışişleri Bakanlığı Kültür Dairesi birza- manlar çoksesli Türk müziğini destekle- yen CD'ler ürerimine başlamıştı. Büyükelçı Jsmet Birsel'in girişimiyle başlayan bu üretim. nice çağdaş bestecimi- zin kayda alınmasım, Hungaroton gibı bir plak firmasi tarafından basılmasını ve dün- yaya yayılmasını sağlamıştı. Ismet Bir- sel'in Strasbourg'aatanmasından sonrabu projeler ağır da olsa yürütülmüş. Sanmm bu kez basilan CD'ler yurtiçındeki radyo- lara, üniversitelere, müzik okullanna ya da basının müzikJe ilgili sütunlannagönderil- mektençok, yalnız Dışişleri BakanlığVnın bünyesinde korunuyor. Bunlardan Urvi Cemal Erkin'in yapıtla- nna ait üç CD, bestecinin ailesı tarafından geçen hafta elimıze ulaştı. Verda Erman, tüm solo piyano yapıtlannı bır CD'de top- lamış. tkincisinde yine Verda Erman'ın so- listliğınde piyano ve orkestra için Konçer- tam Senfoni, 2. Senfoni ve Köçekçe yer alı- yor. Budapeşte Filarmoni 'yı H. Simsek yö- netmış. Üçüncü CD ise piyanist Deniz Ar- man Getenhe'nin solistliğüde bir oda mü- zığı demetı; Gelenbe, bestecinin piyano ve yaylı çalgılar dörtlüsü ıçin yazdıgı kente- ti, Haydn Kuvarteti ile seslendiriyor. CD'de aynca Erkin'in 11 piyano parça- sı ile Nevit Kodallı'nın pıyanolu beşlisi de yer alıyor. Gerek Erman gerekse Gelen- be'nin kendilerinc özgü yorumlan ile ses- lendirdikleri parçalann kimi örtüşüyor. Bu da ayn bir mutluluk getırmekte. Bugüne dek yurtdışında nıce yapıtın bırkaç değişik yorumcu tarafından seslendinlmiş oldugu- nu görerek özenirdik... Şimdılerde Erkin'in yapıtlanyla ülke- mizde de CD'ler üstünde ayn yorumlar, ayn ıcracılar görmek olası artık. Bu du- rum gerçekten mutluluk verici. Zira her zaman yapıtlannın tümü seslendirilmiş tek bestecimiz olarak andığımız Erkin'i uma- nz yakında "yapıtlannın tflmü CD üzeri- ne kaydedilmiş" olarak anacagız. Besteci- nin dıskografısine göz atmca Hungaroton tarafından basılmış 7 CD'si; UPR. Carril- lon. Orf M-Studios; Kültür Bakanlı- gı'ndan, Koch- Schvvann'dan ve Belçika Müzesı Prodüksiyonu'ndan basılmış birer CD'sı olduğunu kıvançla görüyoruz. CD'lerin üstündekı yapıtlan dınlediği- nızde bugün hıcbir çagdaş bestecinin yaz- dıklanndan farklı olmayan, üstelik bize öz- gü bir makamsal gizemsellikle aksak ritim ögesini de canlı olarak banndıran özellik- Jer çıkıyor karşımıza. Ancak CD kıtapçık- lanndaki yapit başlıklannın lngilızcelerin- deki farklılık yann öbür gün sorunlara yol açabilir. Ailesi ile bir anlaşmaya vanp özel- likle piyano için yazdıgı minyatür parçala- nn ortak lngılizce karşılığı sağlanmalı. Her bir CD'deki ayn çeviriler dinleyıcileri ol- duğu kadar yayın hakkı sahiplerini de kar- maşaya götürebilir. Q n i lyoal uk-lstant Verda Erman Hikmet Şimşek ugüne dek yurtdışında nice yapıtın birkaç değişik yorumcu tarafından seslendinlmiş olduğunu görerek özenirdik... Şimdilerde Erkin'in yapıtlanyla ülkemizde de CD'ler üstünde ayn yorumlar, ayn icracılar görmek olası artık. Bu durum gerçekten mutluluk verici. Zira her zaman yapıtlannın tümü seslendinlmiş tek bestecimiz olarak andığımız Erkin'i umanz yakında "yapıtlannın tümü CD üzerine kaydedilmiş" olarak anacagız. rumcu için bilemeyiz ama dinleyici buna- lım yansıtan parçalan üst üste dinlemekte oldukça zorlanıyor. Neyse ki ikinci yan Aü Damar'ın kendine özgü bir folkloranlayı- şı ve bireşim olusturdugu ışıl ışıl piyano so- natı ile başladı; Rachmaninof un yine tek- nik beceri gerektiren Op.16 Müzik Anlar başlıklı parçalan ve bis olarak Gerswin'in coşkulu bir prelüdü ile tamamlandi. Fuaye söyleşimizin konugu, bu hafta ressam Balkan Naci İsiimyeii idi. Islimye- li ile müzik sanatının resme yaklaşmasını, sanat dallan arasında çağ sonunda oluşan tümellıgi ve resimde kullanilan müzik öge- lerini konuştuk. Performing arts ya da "Happening" olayında sanatçının bir kez için yarattığı yapıttan söz ederken Matis- se'in bır sözünü andı İsiimyeii: "Nasü da çabocak iki dakikada bir martı çidver-di- niz" demişler. O da şöyle yanıtlamış: "Yal- nız iki dakika değil, otuz yıl arn ild dakika- da çizdim ono," Gerçekten sanatın her da- lında bırikim sahibi olmak çok önemli bir etken. Yetenek artı birikim ve bunlan bir arada bir süzgeçten geçirebilmek. Hûse>in Sermet İDSO'da lonu nasıl yeter? Dogal ki yetmez. Hâlâ Kadıköy yakasındakılerin bir konser salo- nu yok. Elde var olanlar da bakanlığın ya da beledıyenin boyunduruklan altında çe- şitlı sorunlarla iş görüyorlar. Yeni veözerk konserortamlannın fiİızlenmesı. Istanbul- lu sanatseveriere mutluluk verıyor. Millı Reasürans'ın Auditorium'u da bu yenı konser merkezlcrinden bıri oldu. Milli Reasürans'ta müzik Bundan böyle Maçka'daki bu merkezde bellı aralıklarla, düzenli konscrlerdınleye- bilecegiz. lyi bir piyanosu. güzel bir dona- nımı ve oldukça iyı bir akustiği olan salon- da müzik danışmanlığmı ıkı genç tnüzik- çimiz üstlenmiş: HataB Şenıoy ve Zeynep Yamantürk,Bir de MM R Rnff'""•?* Deniz Gelenbe Orkestrası kurulmakta. Orkestra üyeleri- nın başında Hakan Sensoy. Cihat Aşkın, Özcan Ulucan gibi yeni kuşagın parlak ad- lan var. Topluluğun yaş ortalaması otuzun altındakı yeteneklı yorumculardan oluşu- yor. Yenı bırcoşku, yeni bir özen ile sanat- çı lann buçabalannı destekliyoruz. Böyle- sı yenı başlanan konser dızilerinde tek amaç nıtelik düzeyini üstün tutabilmektir. Dileriz başanrlar. Salonun geçen hafta dinledigimiz piya- nısti Zeynep Yamantük idi. Son dcrece id- dialı bir programla dinleyici önûne çıkan Yamantürk. teknik becerisini sergilemeye çalıştı. Rcsitalın ilk yarısında Beethoven'ın son döneminde yazdığı op. 111 serisinden 32. u. Besteci iyice saŞiflaş- Zeynep Yamantürk tığı, dış dünya ile ilişkisini kopardığı ve ar- tık herkesten paranoid bır şekilde kuşku- landıgı sıralarda yazmış bu yapıtı. Derin bir düşünce, filozofbiryaklaşım herşeyin üs- tesınden geliyor. Beethoven'a özgü M Con brio" (ateşli) nitelikli "Con appasionata" (acılı, yaslı ve tutkulu) niteliklerin ıç ıçe iş- lendiği bir sonat. Zeynep Yamantürk yalnız bu sonatta de- gil. Chopin, Darmar vc Rachmaninof un yapıtlannda da con bıro'yu con appasiona- ta'nın üstünde tuttu. İlk bölümdeki bir di- ğer yapıt Chopin'in Fa minör fantezisi de bestecinin en mutsuz döneminde, Mayor- ka adasında George Sand ile kavgalı gün- lennde, bunalım ıçındeyken yazılmış bir yapıtı. Böylece ilk yan bunalımlann dün- . ygsını duyyran parçalardan seçilnnştj. Yo- Günümüzde bu niteliklerle bir yorumcu tanımı yapmak istersek en yakınımızda pi- yanist HüseyinSermet'ibulabiliriz. Binki- mi ile bılgeliğe ulaşma yolunda. Konser anında yaydığı dalgalar dınleyıcıye yılla- nn derinliklerinden ulaşıyor. Sermet, Men- debsohn'un brnnci piyano konçertosunu bu hafta Istanbul Devlet Senfoni Orkestra- sı eşligindc, şef Ramiz Meiik Aslanov yö- netiminde seslendirdi. Uçaktan akşam üs- tü inmışti ve orkestra ile ancak bir kez ça- labılmışlerdı konser öncesinde. Binkimi, deneyimi ile bir çırpıda Mendelssohn'un tüm özellıklerını sergileyiverdi: Biraz Bach, biraz Mozart, biraz Beethoven... Klasikten romantiğe bir Mendeissohn, kristal gibi tuşlann denninde yankılandt. Konserin diğer solistleri Max Bruch'un viyola ve klarnet için konçertosunu ses- lendiren iki orkestra sanatçımızdı: Çimen KaraömeroğuOan ve Aysegül Kirmanoğ- lu. Her iki yorumcunun da uyumlu tonlan ve kendi çalgılanndakı virtüözitelen, top- luluk ile oldugu kadar birbirlen ile denge- li söyleşileri son derece başanlıydı. Istanbul Devlet Senfoni Orkestrasrnm önümüzdekı hafta sonu konserleri ve fuaye söyleşisı Mozart'a aynldı. 27 Ocak (1756) Mozart'm dogum günü olarak tüm dünya- da kutlanıyor. bız de bu törene katılıyoruz. Şef Christof Escher yönetimınde besteci- nin 34. ve 39. senfonileri ve kemancımız Ayla Erduran solistliğinde yedi numaralı keman konçertosu çalınacak. Fuayemizın konuğu ise Prof. Metin And. AKM Büyük Fuayesi'nde cuma akşamı konser öncesi saat 18.00'de "Mozart'm Modcrntejtirflen OperalarTüstüne vıdeo örneklı bır konfe- ra^s verecek. Ölümünün beşinci yılında Izmir'in sevgili çocuğu Ahmet Adnan Saygun HiJlv ıııiizuaııi evrensele taşıyan besteci ÖNDERKÜTAHYALI Değerli bestecimiz Ahmet Adnan Say- gun, Atatürk karşıtı görüş ve uygulamalar ortaya çıkmaya başladıgında, Türkiye'yi bekkyen ululann safındaki yerini almış, kutsal görevini 6 Ocak 1991 akşarnına ka- dar sürdürmüş, sonra yorgun bedeniyle ölü- mün sonsuz uykusuna dalarak bizi yalnız bırakmıştı. Aradan geçen beş yıl. onun ta- rihimizdeki önemini bütün açıklıgı ile göz- ler önüne sermektedir. Saygun'un şu sözleri. kendisinin ve cum- huriyet döneminde yetişen ilk kuşak beste- cilerimizin misyonunu açıklar: "İstediğini istediğin teknikk yazacaksın; istersen eski perde sistemine göre ysa. So- mıçta, e> renseJ çizgİMe ulaşabiliyor musun? lnsanhğa seslenebili>or musun? Sadece ba- na hitap etmek yeterli değildir. Eserlerinle tüm insanlığı etkilevcrek yerel sanatçı o(- maktan sıyniıp e\ rensel bir sanatçı haünc geiebiliyor musun? İşte biz, bu yolda pek çok eser verdiğimiz kanısuıdayız. Iabii bu arada, Batı'nın çoksesli müzigine. kendi mü- zigimizden kaynaklanan eserlerie değişik bir renk getirdiğimu de kesindir." Saygun'un müzikJi dramlan, evrenselli- ğüı en somut belirtilerinı taşır. "Yunus Em- re", "Kerem", "Gügamış". "Köroğlu". "Atatürk'e ve Anadolu'ya Destan" gibi ya- pıtlannda. hem konular hem de kahraman- İar, bizim toplumumuzla birlikte dünya in- sanını da ilgilendirmektedir. Yunus'un Tan- n'ya özlemi. Kerem ile Aslı'nın ölümsüz sevisi. Anadolu halkının ezilmişligi, yiğit- ligi ve kurtuluşu, Köroglu ile Atatürk'ün "kurtancılığı gibi olaylara, yeryüzünün her köşesinde rastlana- bilir. Anılan yapıt- larda. kişilerle olaylar dengeli bir soyutlamayla ma- nevi ölümsüzlüğe ve evrensellige ka- vuşturulmaktadır. Müzik ise insanlı- gın ortak dili olarak drama, sözün de ötesine geçetı an- lam derinliginı ka- zandınr. Saygun. 1907'de Izmir'de doğdu; çagdaş kültüre gö- nül vermiş ve ünlü Milli Kütüpha- ne'yi kurmuş olan matematik ögret- meni Celâl Bey'in ogluydu; 21 yıl bu kentte, halkın ara- sında yaşadı. Ittıhat veTerakki Mektebi'nde tsmail Zühtfi ile başladığı müzik eğitiminı. Rosati ve Macar Tevfik Bey ile sûrdürdü; kendi kendine yaptığı çalışmalarda yogun- du. 1928de devletsına\ınıkazanarakFran- sa'ya gönderilişi, Paris'in Schola Canto- rum'undaki bestecilik egitimi. ardından Musiki Muallim Mektebi'nde ögretmenlik. Riyasetıcumhur Filarmonik Orkestrası Şef- liği, Istanbul Belediye Konservatuvan'nda folklorçalışmalan, Halkevlen Müzik Mü- fettışligi, Ankara ve Istanbul Devlet konser- vatuvarlannda bestecilik dersleri. Talim Terbiye Kurulu ile TRT Yönetim Kurulu üyelikleri. "devletsanatçısı'' ve "profesör" unvanlan, Inönü armaganı, "Palmes Acade- mique" nişanı, yurtıçınde ve dışında ka- zandığı daha pek çok ödül, onun kariyeri- ni süsledı. Sözün kısası, çocuklugu dışındaki her anı dolu geçen kocaman bir yaşamdı bu; fa- kat Saygun hiçbirzaman bütünüyle anlaşıl- madı. Sözgelimi Yunus Emre Oratoryo- su'nu göklere çıkaran bir müziksever ya da müzikçi. yaylı çalgılar orkestrası için "De- yiş"i ya da "Orkestra Jçin Çeşitlemeler'i karşısında şaskınlıga uğrayabildi. Saygun"u bir sanat yaratıcısı olarak ev- rensel kılan önemli çıkış noktası, özel- likle iik yıllardaki yapıtlannı derinden etkileyen halk müzi- ğidir. Burada amaç, Anadolu kimliginin yansıtılmasıdır; halk ezgisinin dogrudan kuîlanımı değildir. Ne var ki besteci, ba- zı türkülerimizi çok- seslendirmiş. yapıtın ıçeriği gerektirdiğin- de kımı ezgilerimizi tema olarak kullan- mıştır; çünkü böyle bir uygulama, halkı- mızm müzik yönün- den kalkınmasına katkı yapmakta, ay- nca içerige inandın- cılık kazandınnakta- dır. Saygun, halk müzigine baglılıgını "Anadota" sözcügü ile belirtir. ancak yapıtlanndaki ulusal özü tamamlayan başka bir kaynak daha vardır. kendisi, onu şu sözlerle açıklan "Benim yazılanmın temeönde vatan iı>- şa unsunı işte budur; yani Anadoiu; ama bu Anadolu ile birlikte sanat musikimizden de birçok unsunı elbettealdım; oda bfenm çün- kü; o da bizim, onu da aJrvonım." Gerçekten de geleneksel sanat müzıgimi- zin makamlanyla ritim özellikleri, önce açık seçik bir biçimde, daha sonra ise so- yutlaşarak onun yapıtlannda yer almakta- dır. Makam genellikle bir renk öğesidir ve Scott Garrigus ve 'Masa Üstü Kayıtçılık' MURATSES 2000 yılına yaklaştıgımız bu dönemlerde. teknoloji- deki sıçramalarla. bir yandan 'müzikteki biçemler uzlaş- ması' ya da biçemlerin hangi kültür coğrafyasmdan ge- lirse gelsin bütünleşmesi olgusu gerçekleşıyor; diger yandan da birbirinden farklı uygulama alanlan arasın- da oldukça akışkan alışveriş sözkonusu oluyor. Yazının. sözün, resmin. grafığin. müzigin giderek 'multimedya' dedigimizbirbağlamda ortaklıklan gelişip durmakta... Sanat mutfağındaki ılginç gelişmelerden söz ettigim bu sütunlarda, sizlere daha önce, San Diegolu JefTHall dos- tumu (Keope ve Dostlan'nın Internet kanalıyla kotar- dıklan albümü anımsayacaksınız) tanıtmış \e bu türde- ki ilginç bireyleri. kimliklerinı, neler yaptıklannı aktar- mak dileğimi iletmiştim. Bu yazının konusu. ABD'nın dogu yakasında yaşa- mını ve etkınlıklenni sürdüren bir dost New Hampshi- re eyaletındeki Salem kentinden, Scott Garrigus. Etkin- likleri, agırlıklı olarak mulrimedya alanında olan sanat- çı, çokyönlü bır kişilige sahip. Kendisi, Keope ve Dost- lan'ndan bır dost olmanın yanı sıra (JefTHairia, can- landırma filmlerine olan ortak ilgileri, Internet sohbet- leri sırasında ortaya çıkmış ve bugün de süren bir dizi projeye neden olmuş), özellikle dogu eyaletlerinde sık- ça çalınan, "Piece of lmaginatjon" adh bır solo albümü de kotarmıs durumda. Biraz bu albümden söz edelim dilerseniz: ılginç bir besteleme yöntemi var sanatçının. Kışisel yöntemini ikiye ayınyor; bir yandan doğaçlama yapıyor, diğer yandan algoritmik programlardan yarar- lanıyor (algoritma konulannda bizlerle de yoğun Inter- net trafîgi var. Al Harizmi ve Cezari'nin bugünlere olan katkısı ona da bir esin kaynagı olabilır gelecekte). Albümündeki deneysel, uzay tınılı parçası "SonkTa- pestry", bu yöntemin en belirgin örneklerinden biri. Parçanın sonundaki zil ve çan tınılan. algoritmik prog- ramlarla üretilmiş. Kendisinin albümde en tuttuğu ça- lışması "Dorian Dance". kişisel yönteminin doğaçlama yanından yararlanmış. "Bicycle Ride", basit piyano vur- gulanyla Satie estetiğinde oldukça tutumlu. Benim ter- cihlerimden bir tanesi oları "Sea HorseJamboree" (De- niz Atlan Toplantısı) etnik nitelikJeriyle göz alıyor. Okul yıllannda, synthesizer laboratuvannda ödev olarak ha- zırlanmış olan bu parça, yıllar sonra albümdeki yerini alıvermış. Albümü eleştiren Bill Wtrner'e bakılırsa, bu Deniz Atlan Türküsü. Dısney'ın "*Little Mermaid'" (Küçük Denizkızı)filminderahatlıklayeralabilir. Sanatçının bir özelliği de çalışmalannı bir bütün olarak görmesi, tu- tumlu bir yaklaşımla. aklına gelen her şeyi depolaması ve günü geldiğinde bunlardan yararlanabilmesi... Bana kimi zaman yazan, synthesizerla ve yeni müzik- le gerçekten ilgilendiklenni algıladığım. bir şeyler üret- meye çalışan genç okurlanma, buyaklaşımı dikkate al- malarını öneririm. Bir dizi müzik dergisini en çok satan albümler listesınde üst sıralara kadar vükselen bu albüm üzerine söyleyeceklerim bu kadar. fkinci solo albümünün çalışmalannı da yogun bir şe- kilde sürdürmekte olan Scott Garrigus, Pinkerton Aka- demisi'ndeki eğitiminin ardından, Massachussettes'de- ki ünlü Lowell Üniversitesi'ne devam etmiş ve ses ka- yıt teknolojisi dalında diplomasını almış. Bakalım, Scott'un parmaklannda başka ne marifetler var Eğitim- cilik, sanat ve yüksek teknoloji konulannda köşe yazar- lığı, albüm eleştirmenlıgi. Yüksek teknoloji alanında son günlerin en yaygın bilgi ve veri taşıyıcısı CD- ROM'lar konusunda geniş bir alanı kapsayan çalışma- lan var Scott Garrigus'un. Bilindıgi gibi, CD-ROM ka- yıt aygıtlannın yaygınlaşması ve bu olguya koşut ola- rak daha geniş kitlelerce satın alınabilir bir konuma gir- mesi, bu alanlarda daha çok bilgilenme talebine neden olmuştu. 9O'lı yıllann ortalanndan bu yana, CD-ROM alanın- da sürekli bir artış gösteren yazılar, ünln kıyaslanmala- nnı içeren, herkesçe kolay anlaşılabilecek nitelikte bil- gilendirmelerde bu talebın izdüşümü... Scott'un müzisyenliğinden de kaynaklanan nitelikle- n, kendisinin agırlıklı olarak Masa Üstü Kayıtçılık (Desk Top Recording yayıncılıgının görsel ve işitsel türü) ko- nulannda üretkenlige yönelmiş. örnegin, köşe yazarh- gı yaptıgı , ünlü Electronic Musician dergisinin aralık 95 sayısındaki yazısı bu yönde. Bu derginin dışında, In- teractivity, Recording Magazine, PC Sense ve CD-ROM Online'a yazıyor. Saygun'un çalışmalannda, bir Türk müzi- gi makamının bünyesinde gizlenen çagdaş- laşma olanaklannı gözlemlemek, Türk mü- ziğindeki gelişmeler açısından gurur veri- cidir. Saygun, halk müzigimizle ve makam- lanmızla sadece besteleme teknigi bakı- mından ilgilenmekle yetinmemiş, büyük önem verdigi müzigimizi bilim adamı ola- rak da derinlemesine incelemiş, kitaplany- la, yazılanyla ve dünyanın çeşitli merkez- lerinde düzenlenen kongrelere sunduğu bıl- dirileriyle etnomüzikoloji alanındakı agır- lıgını duyurmuştur. Saygun'un dogduğu küçük ev, ölümün- den birkaç yıl önce yıkılmış, yerine apart- man dikılmiş ve kimseden ses çıkmamıştır. Izmirli müzikseverler, onun ölümünün be- şinci yılı nedeniyle düzenlenecek etkintik- lerle hatalannm bedelini ödemeli. öbür sa- nat merkezlerimiz de bu kenti izlemelidir. İlk etkinlik olarak, senfoni orkestralan- mız, Saygun dinletileri verebılir. Aynca, operalanndan biri oynanabilir, oda müzigi dinletileri ve resitaller yapılabilir. TRT, hiç olmazsa radyoda bir Saygun dizisi sunabi- lir. Düzenlenecek seminerlerle Saygun, bes- teci ve bilim adamı olarak tartışılmalı, eleş- tirilmeli (çünkü eleştirilmesi gereken yön- leri vardır), böylece kapsamh bir Saygun araştırmasının ilk adımı atılmahdır. Bütün bu etktnlikler bize, Saygun'un in- sanı söyledigini öğretecektir. Senfonileri başta gelmek üzere kaleminden çıkan çok sayıdaki çalgı yapıtı, insancıl anlamlarla doludur. BeeÖıoven'dan bu yana bestecile- rin, insanı soyut müzikle dile getirme çaba- lan, Saygun'da da sürmektedir. Son yapıt- lan arasında yer alan şarkı dizilerine "İn- san Üzerine Deyişter" başlıgını vermiş ol- ması bunun en güzel kanıtıdır. Yerelden yola çıkıp evrensellige ulaş- mak, insanı anlatmak, ayru zamanda söyle- diklerine inandıncılık kazandırabilmek, bir yandan iyimserligi, bir yandan da çok ça- İışmayı gerekli kılar. Saygun, bu yönleriy- le de örnek kişidir. 1987'de, Izmir'de düzenlenmış olan "Saygun Semineri"nin kapanış konuşma- smda şunlan söylen "Ben (her sanat adamı gibi zannediyo- rum), çok kötömserim: ama çok da iyimse- rim. Eğer sadece çok kötümserolsaydım ça- nşamazdım. O kötümserliğin yanında, uzakta bir serap gibi gördüğüm bir şevin pe- şinde koşan veya birotu n arkasından giden, kuzu gibi giden insan vaziyetindeyiın. Sanat adamı, ilim adamı böyle olur ve her şeye rağmen çahşıyorum; "bir şeyler yapmaya gayret ediyorum; bir şeyler vermeye çafaşı- yorum.'' Sözün özü şudur ki, Ahmet Adnan Say- gun, sanat yaratıcıhğı ile ve bilim adamlı- ğı ile büyük bir sentezdir. Tarihimizin par- lak bir sayfasını oluşturan yapıtlan, bilim- sel çalışmalan bizi anlatır, bizi inceler, fa- kat aynı zamanda dünya insanına da ışık tutar. Öyle ise onu anlamak, yapıtlannı in- celemek, çözümlemek ve insanlıga sundu- ğu en güzel müzik seslerinin tadına var- mak, herkesten önce bizim görevimiz ve hakkımızdır. DUŞUNCEYE SAYGI MEMET FUAT Devlet Terörü... Halkın birtakım baskılaria karşılaştığı durumlarda, örnekse gösterileri engellerken polisler aşın bir sert- liğe yönelince ya da gözattına alınanlar bir köşede ölü bulununca, ilkaklımıza gelen söz 'devlet teröıü' olu- yor. Demokrasilerde devlet teröründen söz edilebilir mi? Biri varsa öbürü yok demektir... Nitekim ülkemizi yönetenler de bunu çok iyi bildik- leri için, 'devlet terörü' nrtelemesini duyduklan za- man, hatta polislerin bir gazeteciyi döve döve öldür- dükleri gibi bir suçlama gündemdeyken bile, haksız- lığa uğramış kimselerin tavırlarını takınryor, bireysel olaylann, devlet örgütlerinde görevli kimselerin yap- tığı yanlışlann sorumluluğunu devlete yüklememek gerektiğini, demokrasilerde devlet teröründen söz edilemeyecegini savunuyorlar. Devlet terörü, elbette baskıcı, buyurgan yönetim- lerin bir uygulamasıdır. Tek kişi egemenliğinde ya da bir seçkinler egemenliğinde ya da dinsel bir ege- menlikte, yönetim anlayışı genellikle yönetilenleri yıl- dırma, sindirme temeline oturtulur. Ama demokrasilerde, ulusa, egemenliği elinde tu- tanlara karşı nasıl terör uygulanabilir? Bizim 1960, 1970, 1980'de yaşadığımız gibi, bu- yurgan bir güç yönetime el koyup demokrasiyi askı- ya almaJı ki devlet terörü uygulanabilsin. Ya da şöyle: Ülkedeki demokrasi göstermeliktir, seçme seçilme oyunundan öteye geçmiyordur. Sivil toplum örgütleri yetersizdir. Dahası, seçilenler dev- teti yönetemiyor, bütün organlarını denetime alamı- yorlardır. Aslında devlet terörü, hukuka değil de güce daya- lı devletlerde ortaya çıkar. Demokrasilerde izi bile bu- lunmaması gerekir. Çağdaş devlet bir tüzelkişiliktir. Yönetenler, hatta yönetilenler, zaman içinde hepsi değişir, devlet de- vam eder, yapılmış işlemler, yasalar, andlaşmalar ge- çerliliklerini korur. Bir devrim ya da darbe yaşanma- dıkça, egemenlik ile bağımsızlık temelinde oluşturu- lan siyasal örgütlenme, bir anayasa çerçevesinde değişmeden sürer. Demokrasi ile devlet terörü bir arada düşünülemez. Gene de ülkemızdeki gibi, çalkantılı, arada bir tö- kezleyerek ilerleyen demokrasilerde oraya buraya sıkışmış terör eğilimleriyle karşılaşmak her zaman olasıdır. Bu eğilimleri devlet terörü diye nitelerken de bunun bir anlama devlet organlannın bütünü demek olan hükümetten kaynaklandığı bilinmelidir. Yıldırıcılık yasalardan da gelebilir, yargının tutu- mundan da, ama en büyük kaynağı yürütmedir... Hükümet, güvenlik güçlerindeki terör eğilimlerine karşı kesin tavıralmadıkça yaşadığımız bu utanç ve- rici olaylann sona ereceğini hiç sanmıyorum. Demokrasinin çok güç bir düzen olduğunu kabul etmek gerekir. Düşünün, karşınızda kanlı olaylar yaratan terörcü- ler de olsa, siz onlan engellemeye çalışırken yasalar çerçevesinde kalacaksınız. Arabalannızı tarayacak, arkadaşlannızı öldürecek- ler, insanlann büyük çoğunluğu gibi üzülecek, öfke- lenecek, kinleneceksiniz, ama görev başında bütün bu duygulardan sıynlmak zorundasınız... Hâlâ kan davast duyartığını sürdüren bir ülkenin gü- venlik güçlerinı insan haklarına ters düşmeyecek böyle bir anlayış çerçevesinde tutmak kolay değil- dir... Bu konuda siyasa adamlannın durumu kurtarmak için yaptıkları yüzeysel konuşmalardan hiçbir şey beklenemez. Hükümetin demokrasiyi, insan haklannı tam anla- mıyla benimsemesi, hangi koşullarda olursa olsun, güvenlik güçlerinin yasalara ters düşen davranışla- nnı yakından izlemesi, görevini kötüye kullananlann hemen saptanıp cezalandınlmalannı sağlaması ge- rekir. Bu yapılmıyorsa, o zaman, ister istemez, işin üstü örtülmeye çalışılan bir yıldıncılıkla yürütülmesinden yana olunduğu düşünülür ki, nereye varacağı bilin- meyen bir aJdatmaca sürüp gidecek demektir. Kanımca terörie savaşımın en sakıncalı, en yanlış yolu da budur... Çünkü terörcülere bilenmiş güvenlik güçlerinin, birçok durumda, en doğal haklan için yolfara düş- mekten öte bir suçu olmayan halkımızla karşı karşı- ya kaldıklan yadsınamayacak bir gerçektir... Graf* tasanmcısı Roman Cîestevvicz öMü Kültür Servisi - Dünyaca ünlü grafık tasanmcısı Roman Cieslevvıcz öldü. 1955 yılında Krakov Güzel Sanatlar Akademisi'ni bitirdikten sonra 1962 yılında Fransa'ya gitti. Centre George Pompidou, Musee Picasso gibi kuruluşlarla işbirliği yaptı. 1975 yılmdan bu yana Paris Grafik Sanatlar Yüksek Okulu öğretim görevlisi olan Cieslevvicz, 1989 yılında Ankara ve Istanbul Galeri Nev'de birer sergi açmıştı. Alman Küttür'de çarşamba sineması KüJtür Servisi - TÜRSAK'ın işbirliğiyle bu akşam saat 18.30'da İstanbul Alman Kültür Merkezi'nin Yüksekkaldınm'daki binasının sinema salonunda, ünlü Alman kadın yönetmen Doris Dörrie'nin 'Keiner liebt mich' (Kimse Beni Sevmiyor) adh filmi gösterilecek. Türk izleyicisinin 'Erkekler', 'Ben ve O', 'Doğum Günün Kutlu Olsun Türk' adlı filmlerinden tanıdığı Doris Dörrie'nin fılmi İstanbul'da ilk kez gösteriliyor. Fazıl Say VVashington'u büyüledi WASHINGTON (AA)- Piyanist Fazıl Say, Washington'da ünlü Kennedy Sanat Merkezi'nde dinleyicileri büyüleyen bir konser verdi. Genç Sanatçı Konserleri Dizisi çerçevesinde Kennedy Sanat Merkezi ile Ford şirketi tarafından düzenlenen konserde Say, altı parça çaldı ve dakikalarca alkışlandı. Fazıl Say'ın Türk danslan ile Haydn, Berg, VVagner ve Liszt'den seçtiği parçalan seslendirdiği konserine Türkiye'nin Washington Büyükelçisi Nüzhet Kandemirde katıldı. Çalışmalannı Nevv York'ta sürdüren Say için The Seattle Times gazetesi 'Müzikte sınır tanımayan ve tuşlan üzerinde egemenlik kurarken çılgın bir adama dönüşen sanatçı' yorumunda bulundu. 'Radyoımn Kültür Hayatma Etkilerr tartışıbyor Küttür Servisi - Aksanat Kültür Merkezi'nde yann saat 18.30'da 'Radyonun Kültür Hayatına Etkileri' başlıklı bir söyleşi düzenlenecek. Yöneticiliğini Radyo Kulüp'ün Müzik Direktörü olan Adnan Tönel'in yapacağı söyleşiye gazeteci Haluk Şahin, Radyo Kulüp programcısı Beyazıt Öztürk, Milliyet Gazetesi Televizyon Sayfası Editörü Sina Koloğlu ve Radyo Kulüp DJ'lerinden Romina Özipekçi katılıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle