26 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
122 OCAK 1996 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Tiyatro Ayna, Tuncer Cücenoğlu'nun 'Ziyaretçi' oyununu Dilek Türker'in yorumuyla sahneleyecek Umutsuzhığu sevgiyle aşmak.•. TANERGEZER Küçük Sahne'nin kaloriferleri yanma- yan soğuk salonlannda nice hastalıklara, ameliyatlara katlanarak oyunlar çıkaran, tiyatro içın çarpan bir yürek Dilek Tür- ker. Şu sıralar, yine aynı koşullarla boğu- şarak hazirlıklannı sürdûrdükleri oyun da Türker'in ödün vermez, idealist yak- laşımıyladenkdüşüyor. Sevgisiyle, inan- cıyla oğlunu ölûmden kurtaran bir annc- yi canlandınyorTürker. "Ziyaretçi" adlı oyunda. Şu hastalıklı düzenin yarattığı umutsuzluğu sevgisiyle aşan bir anne. Ti- yatro Ayna, 26 Ocak Cuma gününden itı- baren Tuncer Cücenoğlu'nun yazdığı "Ziyaretçi" adlı oyunu DıJek Türker'in yönetimiyle sahnelemeye başlıyor. Oyunda, Dilek Türker'in yanı sıra Nazan Kınlnuş, Recep Yener ve Miirsel Yaylab- da rol alıyor. Geçen dönem sahnelemeye başladıği, bu yıl da devam eden Rosa Lıuemburg oyunu ile "en iyiyönetnıen'' ve "en iyi ka- dın oyuncu" ödüllerini alan Tiyatro Ay- na, bu oyunla Türk yazaHannın oyunla- nnı sergileme geleneğini sürdürüyor. Ti- yatro Ayna geçen yıllarda Aziz Nesin, Ataol Behramoğtu, Dinçer Sümer v e Re- Idn Teksoy'un yazdıgi oyunlan sahnele- mişti. "ZHaretçi" oyununun yazan Tun- cer Cücenoğlu da "ÇıkmazSokak", "Ka- dıncıklar" ve "Helikopter" gibi oyunlar- la Türk tiyatrosunda önemli yer edinmiş bir yazar. Yapıtlan 9 yabancı dile çevri- len Cücenoğlu, yurt içi ve dışında toplam lOödüIün sahibi. Ziyaretçi'nin çevre düzenlemesi Ay- han Doğan, giysileri GünnurÇaras. ışık tasanmı Yüksel Aymaz'a ait. Yönetmen Dilek Türker'in yardımcılığjnı ise Hüh/a Çelikezer gerçek leştiriyor. Ziyaretçi, sevgi üzerine bir oyun. Git- tikçe daha çok yitirdiğimiz, yitirdikçe kendimize ve dünyaya daha çok yaban- cılaştığımız; bu çarpık, hastalıklı düzen içindeki tek dayanağımız, sevgi. Oyunda, yatalak ve kurtulma ümidi az olan hasta. annesinin saf, karşılık bekle- meyen sevgisiyle karşı koyar öliime, bo- zuk. öldürücü düzene. Ancak sevgiyle karşı çıkabiliriz düzenin biraz daha bozul- Z1 Ü iyaretçi, sevgi üzerine bir oyun. Gittikçe daha çok yitirdiğimiz, yitirdikçe kendimize ve dünyaya daha çok yabancılaştığımız; bu çarpık, hastalıklı düzen içindeki tek dayanağımız, sevgi. Oyunda, yatalak ve kurtulma ümidi az olan hasta, annesinin saf, karşılık beklemeyen Tiyatro Ay na. 26 Ocak cuma gününden itibaren Tuncer Cücenoğlu'nun yazdığı ^ e v ^ ı s !.y.. e a r ^ 1 "Ziyaretçi"adh oyunu Dilek Türker'in yönetimiyle sahnetemeyebaşlıyor. Oyun- k o v a r Oiume, da. Dilek Türker'in yanı sıra Nazan Kınlmış, Recep Yener ve Mürsel Yaylalı da rol alıyor. (Fotograf:DEVRİM BARAN) bozuk, öldürücü düzene. masına. Oyunda ve yaşamımızda. Düzenin çeşitlı yöntemlen var. Kımı zaman tatlı dille çıkar kurbanının karşısı- na. Sundukian reddedilecek gibı değil- dir. Kim istemez sıcak bir banyonun ar- dından iyi bir uykuyu. Varsın bunun be- deli bir insanın canı olsun. Bu sunulanlar, kazanılanlar ve ka> bedilenler zaman za- man, oyunda olduğu gıbi. değer çatışma- lan yaratıyor. Bu çatışmalar, oyunda, ba- zen günlük degerlcr içinde anlatılırken ki- mi zaman da simgesel birdil kullanılmış. "Bu bir fantezjdir" diyor Türker. "ama hayaü anlatan bir fanteri." Türker'e göre sevgisizlığın gıderek büyüdüğü, toplumu- muzu da giderek kapladığı bırortamda bu oyun sağhklı birtavırolarak yaşamın bir saniyesini bile elden kaçırmadan, özen göstererek yaşamayı sunuyor. saf ve ka- tıksız sevginin insana ne kadar yakıştıgı- nı anlatıvor. Gerçek sevginin emek isteyen bir şey olduğunu belırtiyor Türker. Fakat bu eme- ğı, çabayı gösteren insan mutlu olabilir, üretecek gücü kendisinde bulabilir ancak. Sevgisızlik ise direnci yok eder, hayata katlanmayı olanaksız kılar. Aslında oyun ve Türkiye'de tiyatro yap- mak belirli paralellikler göstenyor. Çar- pık düzen kiminin yaşamaktan ümidini keserken bazen de ınsanlann aklını çeli- yor, para uğruna, maddi çıkarlar uğruna gerçekten sanat yapmaktan vazgeçip ucuzluklara yönelmelerine sebep oluyor. Bu koşullar altında çok az insan oyunda- ki anne gibi düzene direnmeyi, bir anlam- da ölümü yenmeyi becerebiliyor. Dilek Türker de Tiyatro Ayna'yı yaşatabilmek uğruna, gerçekten tiyatro yapabılmek adı- na olağanüstü çaba gösteren insanlardan biri. Tıpkı oyundaki anne gibi. Küçük Sahne'nin durumu da düzenin tiyatroya bakışını ve sunduklannı anlatıyor zaten. Kaloriferler çalışmıyor,jeneratör yok, bü- tün oyuncular hasta. Devletyardımı zaten, tıyatromuzun gündeminden inmeyen bir konu. Bu yıl, iki taksitte vcrilen yardım oyunun dekorlannı ancak karşılıyor. Bu kötü koşullan Türker'in "Saraybosna'da savaş sırasuıda tiyatro yapar gibiyiz" söz- leri de gayct açık özetliyor. KJşisel ilişkilerde de, kurumsal ilişki- lerde de müthiş bir düzensizlik gören ve birtakım külrürel değerlerin istenmeyen yönde değiştığine üzülerek, kızarak tanık olan Dilek Türker, insanlann kültürden, tiyatrodan uzak kalmak için her bahane- yi değerlendirdiği, bu tavırlar yüzünden tiyatronun üzerine hergün birbombadüş- tüğü bir ortamda oyunlanyla. tavnyla "Bu yozlaşmaya dur demeyeçauşıyor, birölüm kalım savaşı veriyor." 8 amehyat geçırmiş, tiyatro uğruna *fa- renjitiyle, larenjitivle üretmeye çalışan" bu insana bu gücü sanat veriyor, sanat sevgisi veriyor. Başka birisı rahatlıklapes edebilirdi bu ortamda. Hem, özel ve tü- zel bütün kurumlar da uygulamalanyla bu gidişi kolaylaştırmak için ellerinden geleni yaparken. "AJmanya'da iyi bir kariyerim oldu. Hâ- lâ da tekliiîer geliyor. Oysa Türkiye'de bu emeğe saygı gösteren tek bir kurum çık- madı" dıyor Türker ve ekliyor: "Bizi adam yerine koyan kunım yok. Medyatik olnıayı da bir türiü beceremedik." Bütün bunlara rağmen tiyatro yapma- ya devam etmesini ise "Etimden başka bir şey geJmez ki" diyerek açıklıyor Türker. Tiyatro onun yaşam biçimi ve başka tür- lü yaşamayı da bilmiyor. Yaşamını yani tiyatroyu elinden geldi- ğince güzel yaşayabilmek için de elinden geleni yapıyor. büyük bir mücadele veri- yor. Küçük Sahne'nin içinde bulunduğu koşullar verilen, verilmesi gereken müca- delenın boyutlannı gözler önüne seriyor. Üstelik Küçük Sahne diğer salonlara oranla iyi bile sayılabilir. Birçok tiyatro çok daha kötü koşullarda çahşıyor. Birçok yetenekli genç tiyatrocu, örneğin Bilsak Tiyatro Atölyesi ve daha niceleri bütün bu olumsuzluklara direniyor. Türker'e göre sanat da yalnızca bunun içın var: Diren- meyi anlatmak, öğretmek ve geliştirmek. "Sanat, uyancı bir büyüdür ve mutlulu- ğu bu yoida aramayı öğretir." Hem Öyle bir izleyicisi var ki Türker' in, asıl direnme gücü veren onlar. Türker'in tiyatro için yaptıklan, belki resmi kurum- larda karşılığını bulmuyor, ama izleyici hakkını veriyor bu çabalann. Geçen haf- ta Rosa Luxemburg'u sahnelerken başla- nna geleni anlatıyor Türker. Oyunun ya- nsında elektriklenn kesilmesi üzerine Türker, izleyicilere gişeden paralannı ge- ri alabileceklerini belirtmesine karşın, bir kişi bile yerinden kalkmamış, Türker'i yalnız bırakmamış. Oturup sohbet etmiş- ler izleyicilerle birlikte, "Kûçük Sahne Kararmasın" diye imza kampanyası baş- latmışlar. "Bu izleyici bırakılır mı" diye soruyor Türker. "Verdiğim bütün mücadeleye değer bu." Müzikdünyası piyanist Shura Cherkassky V unutmayacak... AlçakgönüHü bir 4 zaman fetişîsti'ydîKükür Servisi - Romantik piyanonun son temsilcilerinden biri sayılan ünlü piyanist Shura Cherkassky, genç bir ihtiyar olarak geçen yıhn son günlerinde yaşama gözlerini yummuşru. Cherkassky, yaşını unutmuş bir adamdı. hatta The European Magazine muhabiriyle ölmeden kısa bir süre önce yaptığı son söyleşide. 68 yasında olduğunu ama "hala en iyi dönemini yaşadığını" söylemişti. Cherkassky'nin iİerlemiş yaşındîı bile "en iyiler' arasında yeraldığı bir gerçek. Ancak öldüğünde, 87 yaşındaydı Cherkassky. Romantik piyanonun son temsılcisi olarak anılmasına karşın, Cherkassky'nin aslında kategorize edilemeyecek bir tarzı vardı; kendine özgü bir sanatçıydı. Alçakgönüllülüğüyle ün salmıştı: "Yaslıyun, ama hâlâ ortalıktayim, benim dönemimden berkes öldü diye geüp beni dinliyoriar" demiştı. Oysa dünyanın en iyi Chopin ve Schumann yorumculanndan bın olarak müzik tarihinde çoktan yerini almıştı ünlü piyanist. Shura Cherkassky'nin resitallerinde. daima yanîış çalınan bir nota olurdu... Belki bundan kaynaklanıyordu konserlerindeki 'özrfbüyö'! Bir yapıtı hep farklı biçimlerde yorumJardı. hiçbiryorumu bir öncekine benzemezdi. "İnsanlar bana farklı bir piyanist okhığuınu söylüvorlar ama ben bildiğim gibi çalıyonını, o kadar" demişti bir söyleşisinde. Cherkassky'nin bir başka özelliği de zengin repertuvanydı. Chopin, Shumann ve Liszt'in yanı sıra Bach, Mozart, Eteethoven ve Schubertçalardı. Bu piyanistleri en iyi yorumlayan sanatçılar arasında geçerdi adı hep. Ancak, modem ve günümüz bestecilerine de önem veriyordu Cherkassky. Messiaen, BouJez ve Stockhausen Aynca, 80. yaşgünü için Charles Ives'ın "Three Page Sonata"sını özellikle ögrenmişti. Bu arada resitallerinde müthiş bir enerjiyle Aibeniz-Godowsky "Tango"suyia, Rahmaninof "Polka"sını çalmadan edemezdi genellikle. Resitallenne çıkmadan önce meyve yiyen, sahneye daima sağ ayağıyla çıkan Shura Cherkassky, geçriğimiz yıllarda Lluslararası Istanbul Müzik Festivalı'nde de çalmıştı. Yaşamının son 18 yılını Londraida. Regent's Park'ın yanındaki White House Hotel'ın 158 numarah odasında geçiren ünlü piyanist, bir 'zaman fetişisti''vdi. llerleyen yaşına karşın, günde dört saat pratığini a&la aksatmayan Cherkassky, arayan soran olursa 'çalınan zamanını' ölçerck çalışmasınm sonuna ekliyordu. 1909 yilında Odessa'da doğan. ancak 'harika çocuk'yıllannı uzatmak için yaşını iki yıl küçülten Shura Cherkassky, genç yaşta Amerika'ya giderek ünlü müzısyen Joseph Hofmann ın öğrencisi olmuştu. Amerika'da bir dahi olarak adlandınlan Cherkassky'nin yaşamındaki dönüm noktası, savaştan sonra Almanya'ya konser vermek içın aldığı çağn olmuştu. "İnsanlarorayagitme dediler. Yahudi olan kimse ora>a gitmez. Ancak içimden bir ses "bu senin içın bir şans' dedi ve ben hipnotize obnuş gibi çaldım. Eleştinnenler Horou itz ve Rachmanmof tan bu yana böyİe bir konser dinlemediklerini söylediler" demiştı Cherkassky, bu konserin ardından. Yasamı boyunca bir konser piyanisti olarak kalmayı yeğle>ip, ders vermeyi reddeden ("Asla öğretmenlik yapamazdım, bir dakika için de oisa") ve nefret ettigi 'standartlaşmav'a' tepkı olarak müzik jürilerinde asla yer almayan Shura Cherkassky'nin ölümü. piyano dünyasında büyük bir boşluk açtı kuşkusuz. Şakir Eczacıbaşı 'nın ûûz çalışmasınm ürünleri: 1 Istanbul Görüntüleri' ve 'Gülen Düşünceler' îzmir DT'de huzursuzluk sürüyor EBRU KAŞLI IZMİR- lzmır Devlet Tıyarrosu, Cengiz Yılmaz'ın görevden alınarak Önder Alkım'ııı getirilmesinden doğan müdürdeğışikliğiyleçalkantılıbirsüreç yaşıyor. Yılmaz'ın görevden almmasın- da sanatçılardan genel müdürlüğe gön- derilen dilekçelerin etkıli olduğu belır- tilirken Alkım'ın getirilmesine de soğuk bakılıyor.Genel Müdür Kuruç'un ıstıfa ısteğıne direndikten sonra görevınden alınan Cengiz Yılmaz'ın mahkemeye başvuracağı bıldırildi. Edınilen bilgilere göre Yılmaz, gö- revden alınmasının usulsüz ve yasadışı olduğu gerekçesiyle dava açmaya hazır- lanıyor. Bu arada görev değişikliği ti- yatroda tartışmalara yol açtı. Yılmaz'ın görevden alınmasından ön- ce bir grup sanatçınm genel müdürlüğe şikâyet dılekçesı gönderdıkleri öğrenıl- di. Dilekçelerde Yılmaz'ın "çarpıkida- ri vesanatsal uygulamalar" içinde oldu- ğu öne sürülerek şu görüşlerin dıle geti- rildiğı belırtıldı: ". Repertuvar, reji ve ıtrf dağıumlan dengesiz olarak hazırianı\or. . Eğifim yoklamasında ay alabilmek için teknikve memur kadnna olma> acak primk'rin da^tılmasından ka> nakîanan durumun varatügı gerilim hala sürnıek- tedir. . Baa munlarda yevmiyeli figüranlar reji asistanı olarak görevlendirilmekte- dir. Bu durum çalışma banşını bozmak- tadır . Ne tür ilişkiler ve nasıl bir ölçütle ya- pıldığı belli olmayan değeriendirmeler sonucu bazı kadro dışı kişilcr 'tiyatro- muzda bu rolü o>na\acak sanatçı yok' mazeneriyleve misafir sanatçı kadrosuy- la görevlendirilmekte, nice sanatçılann yülardır o> na>amadığı kadarönemli rol- iere çıkanlrnaktadır. . Nazım Lçlemesi oyununda gelişen olaylar anlatılmak isteniknlerin göster- i d i O ö natsal işleyişteki yanhşlann bu oyıına da yansıması sonucu karşılaştıklan haksız- İıklan duy urabilmek için sözleşmenin 24. maddesiyle ilgili dilekçe maknnıa iletil- miştir." Ote yandan dilekçeler göndcnldıkten sonra 29aralıkta Karşıyaka Sahnesi'nde tarafların bıraraya gelerek sorunlan ko- nuştuklan öğrenıldi. Ankara'dan gelen Genel Müdür Yar- dımcisı Yıldıray Şentürk. Baş Rejişör Ergın Orbey ve Cengiz Yı Imaz'ın da ka- tıldıgı toplantıda sanatçılar Yılmaz'ayö- nelık eleştinlerinı sürdürdüler. Bu top- lantıda şu eleştirilerın yöneltiIdiğı bildi- rildi: "Kadro yeterli olmasına karşın misa- fir oyuncu adı altında dışardan oyuncu getirilmişrir. İlayda adlı bir şirket kana- lından geien Funda İlhan ve Ö/Jcm Sa- raç'a usulsüz ödeme yapılmışDr. Tiyatro- da misafir sanatçı statüsü ancak. alanın- da tanınmtş \e kendini kanıtianıış olan- lar içindir. Oy sa sözkonusu oy unculann böyle nitelikleriyoktur. Kaktı ki buoyun- culara fazladan ücret verilmiştir "" Yılmaz'ın bu savlar üzenne, görev- lendirmede herhangi bir usulsüzlük ol- madığını söylediğı öğrenıldi. Ancak fâz- la birödeme sözkonusuysa bunun düzel- tıleceğini belirttıği vurgulandı. Bu arada Genel Müdür Kuruç'un ya- kmarkadaşı Önder Alkım'ı müdüryap- mak içın Yılmaz'ı görevden aldığını sa- \ unanlar da var. Bu çevreler, söz konu- su iki bayan oyuncunun Yılmaz'dan ön- ceki IDT müdürü Beyazıt Gülercan za- manında "Mephisto" ve "Ali Ayşe'yi Seviyo" oyunlannda başrol oynadığını belırtiyorlar. Yine bu çevTeler, birçok oyunda da konuk oyunculann kullanıl- dığı, bunlann kabulü sırasında da Yıl- maz' ı göre\ den alan genel müdür ve baş rejısörün onaylannın altndığını savunu- yorlar. Bu arada yenı müdür Alkım'a yönelik tepkilenn de olduğu öğrenildı. Edınilen bilgilere göre Alkım'ın müdür- lük görevini sürdürecek niteliklen taşı- madığını savunan bazı sanatçılar. iDT'yi bundan sonrada sıkıntılı bir sürecın bek- lcdiğını bclirtıyorlar. Şakir Kczacıbası'nın "Gülen Düşünceler"i insanın adeta çevresindeki karamsaıiık perdesini aralamasını ve yaşanmakta oianlara yine aynı kaygıyla, ama bu kez Bernard Shavt'ın süzgecinden gecerek biraz daha gülümseyen gözferie bakmasmı sağnyor. t sanatçı ve ikikitap DtKMEN GÜRÜN UÇARER Yeni yıhn ılkgünlerinde iki yeni kitap ba- şucu kitaplanm arasına giriverdi. Biri "İs- tanbul Görüntüleri". diğeri "Gülen Düşün- celer": Şakir Eczacıbaşı'nın titiz çalışması- nm ürünleri. "Istanbul Görüntüleri" Ara Güler, Şakir Eczacıbaşı. >usret Nurdan Eren,ŞemsiGü- ner, İzzet Kcribar, IVevzat Çakır, Haluk Özözlü, Ahmet Kuzik ve Manuel Çıtak'ın fotoğraflan ile Melih C«det Anday. Çetin Altan,Talat Halman, Ferit Edgü,Orhan Pa- muk'ıın yazılanndan oluşuyor. Kitabm ön- sözünde ne güzel tanımlıyor İstanbuFu Şa- kir Eczacıbaşı: "_.Sürekli göçlere uğrayan, endüstrinin gelişmesiy le değişen, genişleyea, büyüyen, kimliğini yitirdiği söylenen, ama belki de değişimi kimlik edinen, olayh, devi- nimli, çatışmalı bir kent_" Evet. her Istan- bul'a kızdığımda, her fstanbul'dan bezdi- ğimde, herlstanbura yandığımda " ^ r ü n - tüler"in arasına dalarak onun her şeye kar- şın yitıp gitmeyen çekiciliğini bir kez daha sindiriyorum içime, Değer yargılannın paramparça edildiği. hoşgörünün anlamını yitirdiği. siyasetin ucuz ayak oyunlannadönüştüğü, eğitim sis- temının hızla çöküşe geçtiği, sanatin "yük- sclen değerler" fırtınasına yakalandığı şu dönemlerde Şakir Eczacıbaşı'nın "Gülen Düşünceler"i insanın adeta çevresindeki ka- ramsarlık perdesini aralamasını ve yaşan- makta oianlara yine aynı kaygıyla, ama bu kez Bernard Shaw'ın süzgecinden geçerek biraz daha gülüm-wyen gözlerle bakmasını sağlıyor. "İnsanlann öimesiylcyaşamın gü- Kinçlüğü nasıl değismezse insanlann gülme- siyle de yaşamın ciddiliği değişmez." Şakir Eczacıbaşı. bir Shavv hayranı olma- nın ötesinde bir araştırmact ve incelemeci de. Bernard Shavv 'a, 1950'deonun ölümüy- le fllizlenen sevgisi 1961 de "Yeni Ufiıklar'' için bir özdeyişler dizisinin başlangıcını oluşturur. "Gülen Düşünceler''in yaşama geçmesi yolunda atılan ilk adımdır bu... O günden bugüne gerçekleştirilen ise Bernard Shaw"un dünyasına bir adım daha, bir adım daha girmek. Onun yazdıklannı incelikle damıtarak böylesine kapsamlı ve anlamlı bir yapıtı ortaya koyTnak. Günümüzde bir kez daha kulak verelim bu büyük ustanın deyiş- lerine: Tarihten hiçbir şey öğrenilemeyeceğini, tarihten öğreniriz. Tarih kendini yineliyorsa ve umulmadık olaylar hep çıktyorsa; insanlar deneyim- den ders almak konusunda ne kadar yete- neksiz olmalüarl İnsan denilen yaratıklann, kendilerin- den başka nitelikteki bireylere duydukları nefretyüzünden onlara nasıl kudurmuşça- sına saldırdıklannı bilecek ve bundan çok çekinecek kadar olgunum şitndL Çıplak bedenler bizi korkutmuyor arttk.. çıplak kafaların korkunçluğudur dayana- madığımız. Herpratik siyaset adamı, zortamnca, bir düzine andıgeveleyiverir ağzuıda, dümene geçebilsin diye... Değisiklik olmadan gelişme olmaz; önce kafalarını değiştiremeyenler, hiçbirşeyi de- ğiştiremezler. Körinançlar, dinsel fuırallar, din kurumlanna bağlüık beynimizikemik- leştirir ve değişimi olanaksız kılar. Yüzümüzü görmek için cam aynaya, ru- humuzu görmek için sanat yapıtına baka- nz. Tiyatronun bir düşüncefabrikası, birbi- linç uyancısı, toplumsal davranışyorumcu- su, umutsuzluğa ve kasvete karşı bir silah deposu ve insanı yücelten bir tapınak ola- bilmesi için kendini ciddiye almasıgerekir. BUAŞAMADA ŞÜKRAN KURDAKUL Kanlı Yaşam "Kanlı Düğün" "Vurulup bırakılmış sokağa yüreğinde bir hançer. Kimseler tanımıyor onu, Nasıl da tithyor fener! Anam, Nasıl da titriyor fenercik, sokakta! Gün doğuyordu. Kimseler yansımıyordu kuru ayazda aralık kalan gözlerinde. Sokakta bırakılmış bir ölü işte, yüreğinde bir hançer Ve onu kimseler tanımıyor." (Şaşırtı, F.G. Lorca) Cevat Çapan'ın Türkçesınden okuduğumuz bu dizelerde de görüldüğü gibi insan öldürme barbarlı- ğı karşısında duyduğu acıyı şiirsel titreşimlere dönüş- türen bir şair Lorca. Tüm yaşamı 1898-1936 arasında 38 yıl. Bu 38 yıl boyunca öldürme ve öldürülme kıskacı- na düşmüş/düşürülmüş bir Ispanya'da cenaze alay- lan ve ağıtlar çizdi Lorca'nın dünyasını. Sanatçınm başkaldınsı yaratma. Duvarları "Kafatası ve çapraz kemik" resimleriyle donatılmış, "ölümün pusuya yattığı" bir ülkede bile yaşamı savunan sanat. Iç savaşta, 3 milyon insanını yitiren Ispanya'nın yı- kım öncesi acılarıyla bütünleşmiş bir şiir Lorca'nın şi- iri. Belleğinin tavanaralarında türküler. Incelemecilerinin söylediğı gibı düşlerinde duymuş o türküleri, özündeki sözcüklerle, deyimleri duyum- sayarak yeniden yaratmış. isyanla ağlama arasında. Yaşananla gelecek arasında. Ama içine kapanarak kötümserlığe düştüğü söy- lenebilir mi Lorca'nın... Aksine, insanoğlunun bilinç sılahı, umudu yitirme- yen nice yaratı adamı gibı iyimser. Ve umutla bakı- yor geleceğe. "Gerçeği; şimdi, şimdi, şimdi diyenler değil, ya- nn, yann, yann diyen ve memleketimizde söken şa- fağın ilk ışıklannı uzaktan izleyenler görûyor." Zaman haksız mı çıkardı Lorca'yı? Ülkemizde de O'nun insan sesinı gelecegin adam- ları duydu ilk kez 1945'ten bu yana Melih Cevdet- Sabahattin Eyuboğlu, Sabri Altınel, Cemal Süre- ya, Cevat Çapan. Sait Maden, Onat Kutiar, Ülkü Tamer, A. Kadir-Afşar Timuçin değışik evrelerinden şiirler çevirdi dilimize. Ne zamandır, bizden biri gibi geliyor yetişen kuşaklara Lorca. • Lorca'nın 1915'te ilk şiirlerini yayınlamasıyla işle- meye başlayan yaratı tezgâhı, Ispanyol faşistlerince öldürülmesine değin susmadı. İlk kez 1933'te Madrid'de sergilenen "Kanlı Dü- ğün" de bu 20 yıllık uğraşının ürünlerinden. Tıyatrosu'nu inceleyenlerden Angel de Rio'nun "Kanlı Düğün'ü değerlendirirken önemli bulduğu bır- kaç özellik var: w , Şiirsel öğelerdeki birlik. • t. Gerilimin gerektirdiği dil. Tragedyanın akıcı açıklığı. Cyuna can katan halk yaşamının soluğu. Haldun Taner Sahnesi'nde Turan Oflazoğlu'nun Türkçesinden izlediğimiz "Kanlı Düğün" bu başat özelliklere dikkatin ürünü bence. Yönetmen Başar Sabuncu'nun yerel olanda evrensel olanı yansıtmak isterken oyunun gizındeki şiirsellikten kopmayı birin- cil tehlike olarak gördüğü belli; merak-gerilim süre- cinde bile abartı öğelerine başvurmuyor. Belki bu nedenle, 63 yıl sonra bile, "Kanlı Düğün"ü kanlı ya- şamın bir parçası olarak duyumsayabiliyoruz. Efes 96 takvimi: bir Ara Güler yapıü Kültür Servisi - Efes içecekgrubunun 1996tak- viminin fotoğraflan Ara Güler imzasını taşıyor. Us- ta fotoğrafçı, takvimde yer alan fotoğraflan çekmek için yaklaşık 15 bın mii yol yaptı. Asya, Avrupa ve Amerika kıtalannın 6 bü- yük kentinde 2160 kare fo- toğraf çekti ve 60 rulo film kullandı. Ara Güler fotoğraflan- nı, 6 adet fotoğraf makine- si kullanarak, New York, Londra, Berlin, Bükreş, Moskova ve İstanbul kent- lerinde çekti. Efes Pilsen içen insanlann görüntü- lendiği fotoğraflardan olu- şan ve tasanmını grafik sa- natçısı Zeynep Ardağ'ın yaptığı takvim için ilginç bir konu seçildi: "Efes dostluğun tadını dünyaya ulaştınyor." Türkan Şoray'a sinema onur ödiilü • Kültür Servisi - Istanbul Kültür ve Sanat Vakfı tarafından 30 mart - 14 nisan tarihleri arasında düzenlenecek olan 15. Uluslararası tstanbul Film Festivali'nın sinema onurödülü bu yıl Türkan Şoray'a veriliyor. Türk sinemasına uzun yıllaremek vermış. bu sinemanın gelişimine katkıda bulunmuş ve kendi sanatçı kımliğını kanıtlamış kişilere verilen bu ödül önceki yıllarda Lütfû Ö. Akad. Bedia Muvahhid. Nijat Özön, Hürrem Erman, Atıf Yılmaz. Gani Turanlı ve Memduh Ün'e verilmiştı. Çok genç yaşta girdıği sınemada otuz beş yılı aşkın bir süredir varlığını sürdüren Türkan Şoray'a sinema ödülü öncelikle oyuncu olarak verilmekte. Şoray jön- dam olarak girdiği sinemada tipini yıllarla birlikte olumlu yönde değıştiren. rollerini dikkatle scçen bir oyuncu olarak isım yaptı. Sanatçınm az sayıda ama nitelikli filme yönetmen olarak imzasını aimış olması da, ödülün gerekçelerinden biri. Türk. belki de dünya sinemasında "star"lık statüsünü en uzun süreyle korumuş sanatçılardan biri olan Türkan Şoray'a sinema onurödülü 15. Uluslararası Istanbul Film Festivali Kapanış Töreni'nde sunulacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle