23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 22 OCAK 1996 PAZARTESİ 12 DIZIYAZI Iran sokaklanmezbahagibi Şeriat düzeninde İranlı kadın Dr. tLDENİZ KURTULAN W ı I ran'da 1978 yılında Ayetullah Humeyni'nin fermanıyla suçlulara uygulanmaya başlanan kısas yasasına göre, aletli-aletsiz işkence, kırbaçlama, taşlayarak öldürme, değişik organların kesilmesi gibi cezalar öngörülüyor. Iran Islam Cumhuriyeti Devleti yöneticilerine göre, "Recim; el, kol, kulak, dil kesmek; göz çıkarmak ve uluorta kırbaçlamak, insanlık dışı ya da onur kırıcı bir davranış değıldir. Önemli olan, islam ahkâmını uygulamaktır, insan onuruna saygılı olan yasaları uygulamak değil." K Saltanat döneminde ceza yasası, Ba- tılı cezayasalan temelindeyken saltana- tın devrilmesinden sonra 1978 yılında Ayetullah Humeyni'nin bir fermanıyla şeriatın buyruğu, kısas düzenine sokul- du. Kısas, suçlunun, başkasına yaptığı kötülüğün kendisine aynı biçimde uy- gulanarak cezalandınlması demektir: a Göze göz, dişe diş_" Yasada öngörülen cezalar, aletli-alet- siz işkence, kırbaçlama, recim, yani taş- layarak öldürmek ve değişik organlann kesilmesi, aynlması ve parçalanması gi- bi... Sakın barbarlıktır. vahşettir, insan- lık dışı bir davranıştır falan demeyin. Çünkü, fıkıh ve şeriat bilginlerine, müç- tehitlere, yani ayet ve hadislere dayana- rak yargıya varan, karar veren din adam- lanna ve Iran Islam Cumhuriyeti Dev- leti yöneticilerine göre: "Recim: eL kol, kulak ve dil kesmek; göz çıkarmak ya da uluorta kırbaçla- mak, insanlık dışı ya da onur kıncı bir davranış dcğildir. Çünkü ulu Tann'nın öngördüğü, gerekliİiği bilinen, ilahi ceza- lardır. Önemli olan, Islam ahkâmını uy- gulamaktır, insan onuruna saygılı olan yasalan uygulamak degiL" (23). Daha iğrencı: Humeyni, saltanatın devrilmesi için kendisine destek veren Iran komünistlerini, yerini sağlamlaş- tırdıktan sonra birer birer tutuklatıp i- dam ettirdi. Bunlann arasında genc kız- lar da vardı. Ancak idam edilecek olan- lar bakireyse, öbür dünyada cennete gi- der inancıyla ırzlanna geçildikten son- ra öldürüldüler... Cehenneme gitsinler diye. Cinayet ve dlyet Kısas yasasmın 209. maddesi der ki: "Bir lYiüslüman erkek, taammüden bir Müsliiman kadını öldüriirse, kısas yerine getirilir, yani katil idam edilir. Yal- nız idamdan önce öldürülcn kadının mi- rascısı. katilin mirasçısına yanm diyet ödemek zorundadır, ödemezse kısas ye- rine getirilmez." (24). Dıyet, Islam hukukunda öldürme ve yaralamalarda suçlunun ödemek zorun- da oldugu akçedir. tslam Ceza Yasası'na göre bir insanın değeri 100 deve ya da 200 ineğin fiya- tınaeşdeğerdir. (Diyet Yasası, madde 3). Iran İslam Cumhuriyeti Ceza Yasa- sı'nın infaz biçimlerinden biri de, ceza- landınlacak olan insanı taşa tutarak öl- dürmektir. Bu cezanın uygulanmasında da eşitlik yoktur. Recmedilecek olan er- kekse beline dek; kadınsa omuzlanna dektoprağagömülür(25). Genelliklezi- na suçlulanna recim uygulanır. Çocufla karşı Işlenen suçlar Çocuklara karşı işlenen suçlann yar- gısında baba ya da onun babası, söz sa- ısas yasasmın 209. maddesine göre; "Müslüman erkek, taammüden bir Müslüman kadını öldürürse, kısas yerine getirilir, yani katil idam edilir. İdamdan önce öldürülen kadının mirasçısı, katilin mirascısına yanm diyet ödemek zorundadır, ödemezse kısas yerine getirilmez." Islam Ceza Yasası'nda, bir insanın değeri 100 deve ya da 200 inek fiyatına eşdeğerdir. Zina suçlulanna uygulanan recimde de eşitlik yoktur. Suçlu erkekse beTine, kadınsa omuzlanna dek toprağa gömülür. bir söz söyleme hakkı olur. Ceza yasa- smın 220. maddesine göre, bu durum- da katil ya da katiller, öldürülen çocu- ğun varislerine diyet ödemeye mahkûm edilebilir. Ana, kısas isteğinde bulunamaz, yal- nız diyetten payına düşenle yetinmesi gerekir. Bu cinayetin tersinin gerçekleştiğini varsayalım. Yani lran Islam Cumhuriye- ti ' nde bir ana, kendi çocuğunu öldürdü- ğü takdirde, öldürülen çocuğun babası ya da dedesi, kısas uygulanmasını iste- yebilır; yani ananın idam edilmesini (27). ebelerde cezalar a agır İranlı kadın, cezalann irrfazı konusunda da eşitlikten yoksundur. Anaların, çocuklannın öldürülmesi karşısında söz hakkı yoktur. Diyet ya da kısas isteyemez. hibidir. Verilecek cezanın nevi ve mik- tannın saptayıcısıdır. Başka birdeyişle, çocuğun katli ya da her türlü mağduri- yeti karşısında, çocuğun babası ya da dedesi suçluyu affedebilir, diyetini ala- bilir ya da kısas isteyebilir. Bu konuda ana, kadın olduğundan konuşma ya da fikir yürütme hakkından yoksundur. Ana, çocuğunun kayyumuysa, yani ba- ba ve dedenin olmadığı durumlarda. eğer yargıç uygun görürse, ananın, kı- sas mı diyet mi istediği sorulabilir(26). Herhangi bir çocuk, babası ya da de- desi tarafından taammüden öldürülürse ne katil kısasa tabi tutulur ne de ananın Iran Islam Cumhuriyeti'nin gelişme- miş ücra kesimlerinde. şeriat yasalan- nın uygulanışı, merkeze göre çok daha ağırgörünümlersergilemektedir. Örne- ğin lran'ın güneydoğusundaki Huzis- tan eyaletinde göçebe yaşayan asiretler- de, ana-babaya karşı gelen ya da namu- sundan kuşku duyulan kız ve genc ka- dınların kelleleri uçurulur. Böyle bir olaya tanık olan bir gazeteci, Mahşer li- man kentindc. uluorta bir kadının başı- nın vurulmasından sonra, kanlı toprak- lar üzerinde çırpınarak can çekiştiğini ve halk tarafından umarsızca izlendiği- ni yazar(28). Bu ve benzeri infazlara, ülkenin bir- çok kesimlerinde rastlandığı bilinen bir gerçektir. Cumhurbaşkanı, "Kadııı IşJe- ri Danışmanı" ŞehJa Habibi,aynı gaze- tede yayımlanan şu görüşün sahibidir: "Huzistan'ın kimi Arap aşiretleri ara- sında kızlann diyeti, bin rümen gibi cü- zi mcblağa inmiş bulunuyor. Oysa bir erkek öidüriilse, diyeti köleolarak veri- lecek olan 4 kızdır ve bu konuda kimse- nin itiraz hakkı yoktur." (29). Huzistan eyaletinde süregelen benzer ürkütücü olaylar, Yargıtay Başkanı Aye- tullah Yezdi'yi bile sarsmış olacak ki, Huzistan Adliyesi'negönderdiğigenel- gede, şeriat hükümlerinin dogru uygu- lanması gerektiğini hatırlatmıştır (30). Yoksa Huzistanlılar, yanlış mı uygu- luyor? Pek aynmsanmıyor da... Ülkemizde aynı yolun yolcusu varsa, ki var; lütfen her şeyi bir kez daha göz- den gcçirsin. (23, 24) Kerim Lahici, ' 'Iran Islam Cum- huriyeti Anayasası 'nın, Evrensel İnsan Hak- ları Bildirgesi ile Çelistiği llke ve Maddele- ri", Elijba Dergisi. sayı 5. 1995. Paris. (25) Mehrengiz Kar. ' 'Iran Ceza Yasala- rında Kadının Yeri'', Zenan, haftalık dergi, sayı 11, Tahran. (26, 27)Şirin Ebadi, ' Ana ve Kadının Hu- kuk Plalformundaki Konumu'' (seminer ko- nusması), 27-28 Mart 1995, Paris. (28.29,30) Resalet, gunlük gazete. 22 Ha- ziran 1993, Tahran. BİTTİ Meclis'teki ilk 'kavga'ya çok sevindik SEVGİ ÖZEL Yazar/Yayma Bir haber, Meclis kütüphanesinde CHP Millerveki- li Algan Hacaloğlu ileeski CHP'li taze DYP'li Kamer Genc, "kavga"etmişler. Biri kütüphanede TV izlemek, öteki "okumak" istiyormuş. Bu tartışmanın (kavga demekte zorlanıyorum), en sevindirici ve "asü" haber değeri taşıyan yani, gazeteci dostlann gözûnden kaç- mış. Tartışma yeri. Meclis kütûphatıesi... Demek ve- killerimiz kütûphaneye gidiyorîar. lster TV izlemek ıçin olsun, ister okumak... Haberde, Sayın Kamer Genç'in gazete okuduğu söyleniyordu; ama olsun. ne okursa okusun. Bu haber, bir başka gerçeği de ortaya koyuyordu. Demek vekillerimizin Meclis'te bir TV salonlan yok, odalanna hemen birer TV kurulmalı ve- killerimizin. Ne TV izleyeceğiz diye kütûphaneye git- mek için yorulsunlar ne de tartışıp gazetelere haber ol- sunlar. Onca aylık veriyoruz da birer televizyonu mu esirgeyeceğiz. anamızın ak sütü gibi helal olsun... Bir secim daha yaşadık. Seçimle yanşmayı kanştı- ran politikacılanmız, seçim öncesi alanlarda, salonlar- da kıyasıya yanştılar. TV ekranlannda kapıştılar; se- çım bölgeterinde tencere tabak, eşarp, odun-kömür, yağ-yogurt dagıtarak "biriDci" olmaya çalıştılar. TV'lerde "Güneydoğu/enflasyon/ekonomi" gibi bey- lık konulardaki görüşlerini aktardılar. Dinledik. Ken- di birincimizi seçmeye çalıştık. Ölçümüz; hangisi öte- kini mat ediyor, kim güzel konuşuyor, kim güzel gi- yiniyor. hangisi genç, hangisi yaşhydı... gibi görüntü- lerle somutlaşıyordu. Ne jx>litikacılannıız söyledi ne de TV'ciler sordu... Egitim kültflr işleri ne olacak; ki- tap okuyor musunuz, sinemaya tiyatroya gidiyor mu- sunuz? Ne soran oldu ne de akledip söyleyen... İnsan sevinmez mi şimdi, Meclis kitaplığmda kav- ga çıkmasma... Daha nelere seviniyoruz biz, kaç kita- bını okuyup okumadığını bilmesek de bir politikacı- nın Yaşar Kemal'i ziyaretı, sevınç kaynağı olmaz mı? Aziz Nesin'in ölümünde bile sevinilecek yan buluyor isterse insan. Sıvas kıyımmda kışkırtıcı ilan edilen, sağlığında "büyük yazar" olduğunu büyüklerimizin ağzından bir kez bile duyamayan Aziz Nesin'in "dfl uctıyla" da olsa. arkasından "büyüklügünü" söyle- mek zorundakaldrpolitikacılarımız. Buna sevinilmez mi?.. Tartışma ya da kavga büyüseydi keşke, ülkemızın en varsıl kitaplıklanndan biri olan Meclis kütüphane- sine doluşsaydı vekillerimiz, kavgayı izlemek için bi- le gelmiş olsalar, belki gözleri sergenlerdeki kitapla- ra takılırdı. 550'sinden üçü beşi belki, "A ne çok kitap varmış burada" diye içinden geçirirdi. Dokunmak, kanştırmak isteyen çıkardı belki... Bunca kitap nasıl çıkıyor. nasıl yazılmış bunlar, kim yazmış, kim bas- mış, nereden bulmuşlar bunca kâğıdı diyedüşünen çı- kardı belki... Onlar bizim vekillerimiz, yazan ve ya- yıncıyı da düşüneceklerelbet. Belki aralanndan kitap- la ilgili sorunlan, sıkıntılan bilmek isteyen çıkardı. Kitabı olanlar da var üstelik, şair önderlerimiz var. bi- lim adamı vekillerimiz var. Belli mi olur, kitap konu- su, böyle bir tartışmanın ardından Meclis'te "gündem- dBi" konuşulurdu belki... İnsan haklanndan sorumlu devlet bakanlığı yapmış olan Algan Hacaloğlu ile Meclıs'ın başkan vekilliği koltuğunda da oturmuş olan Kamer Genç'ten bir di- leğimiz var. Ne olur sık sık kavga çıkann.. Ama genel kurul salonunda değil, Meclis kütüphanesinde. Bun- dan önceki kavgalar hep aynı yerde yapıldığı için TVlerden izleyen halka "caap" gelmiyor artık. Me- kânla birlikte dekor değişmiş olacak, kitap sergenlen ekranlarda yer alacak... TV'ciler aşka gelip yakın çe- kim de yaparlarsa üç beş kitabın sırtı. kapağı görüne- cek... Bizce bir sakıncası yok, kavga büyürse birbiri- nize kitap da atabilirsiniz. Canınız yanmaz. ama ya- zarlar ve yayıncılar, hepimiz mutlu oluruz. Bir kavga sırasında da olsa, ekranlarda, gazetelerde kitaplanmız görünecek. Reklamöylepahalı ki, bizlerçiklet. sabun üretenlerin TV'lere bir değil, onlarca reklam verme- lerini kıskanıyoruz. Sayın Hacaloğlu ile Sayın Genç, unutmayın sizler, yazar ve yayıncılann da \ekilisiniz. Bizim için parti- lerinizin önemi yok. Kaldı ki bunun sizler için de öne- mi yok artık. Dün sosyal demokrat, bugün "milliyetçi muhafazakâr" olmanız, bir şeyi dcğiştirmiyor Sizler bizim de vekilimizsiniz. Ne olur, Meclis kütüphane- sinde yapın artık tüm etkinliklerinizi. gösterinizi (çiğ- köfte partisi dışındakileri, kitaplar fazla yıpranmasın). Hem okumak, yazmak; dolayısıyla bilgilenmek ve bil- gi üretmek "insan haklannın" vazgeçilmez olanıdır. Lütfen, yeni dönemın kavgalannı Meclis kütüphane- sine taşıyın. Ben hem yayıncı hem yazanm, bu ka\- galar sırasında TV'lerde kimin kitabı havada görünür- se görünsün sevinirim. Hele benimkilerden birıne vu- rursa piyango, uçanm... Sayın vekillerim, korkmayın, kitaplann cildi, kapaklan sağlam, pahalı da olsa, nite- likli malzeme kullanıyoruz, üstelik her kitabı sıcak ekmekmiş gibi sevgiyle öperek üretiyoruz. Korkma- yın kitabın vurduğu yerde gül biter. Hele bir de size çarpan, vuran kitaplan okumak gibi bir "hayırlT iş ya- parsanız, ilk genel seçim yanşında "ödül t 'ünüzü alır- sınız. En iyisi mi, kavgada size atılan her kitabı oku- yun. Aşk, macera, serüven; neleryayımlamıyoruz kı... Yazımı bıtırdıkten sonra, ya bu gazete haberinin as- lı astan yoksa diye korktum. Zaten yaptığımız iş ne- deniyle ne "akıllı''lar sınıfından ne de "muteber" ki- şilerden sayıhyoruz.Durupdururken vekıllerimizi kız- dınp üzmeyelim, diye tedirgin oldum. Hem haberde- ki kavganın sonucu da pek hoş değildi. Meclis kütüp- hanesi çalışanlarıyla bir grup milletvekili Kamer Genç'i kütüphaneden dışan çıkarmışlar. Yani kimse kimseye kitap atmamış, üstelik TV'ciler ortada yok- muş, üstelik Kamer Genç gazete okuyormuş. Demek ki kavga büyüse, kitapltk vekillerimizle, TV'cilerle dolsa, yine gazetelerin işine yarayacaktı. Onlar kupon vererek reklamda başt çekiyor zaten. Dileriz bundan sonraki kavgalar vekillerimiz kitap okurken çıkar, di- leriz birbırlerine kitap atarlar, dileriz atılan kitaplar vekillerimize değer. Hükümeti kim kurarsa kursun, biz yeni dönem Mec- lis'ten umutluyuz. Değil mi ki ilk tartışma ya da kav- ga kütüphanesinde yapıldı. dileriz arkası gelir. Belki kalın, cildi ağır kitaplar birilerinin kafasına çarpar da gelecek seçim yanşı. aklı öncü alan, bilimle sanatla banşık vekillerimizin ipi göğüslemesiyle sonuçlanır, belki... ÇALIŞANLARIN SORULAM SORUNLARI / YILMAZ ŞIPAL Yurtdışında 20 VTIIIH doldu t Soru: 1975'te yurtdışına kadın işçi olarak çalışma- ya gittim. Gittiğim günden bu güne kadar ara vermeden çalıştım. 1995 yüı sonunda yurtdışmdaki çalışmalanm 20 yüı bulmuş olacak. Yurtdışına giderken geride bırak- tığım ailemin sağlık sorunlan var. Bunun için yurda dönmeyi düşünüyorum. Soru- larım olacak. 1) 1956doğumluyum. Yurt- dışına gitmeden önce hiçbir işte çalışma- dığım için sigorta veya başka bir kurum- la ilgim olmadı. Bu sebeple yurda döndü- ğümde ne kadar süreyi borçlanma hak- kım var? 2) Bana aylık bağlanması için kaç giin borçlanmalıy ım ve ne kadar öde- me yapmalıy ım? 3) 1996 yılında kesin dö- nüş yapar ve borçlanma sonucu bana ay- lık bağlanırsa ne kadar aylık bağlanır? (R.G.) Yanıt: 1) Sosyal Sigortalar Yasası'nın 60/c mad- desine göre, yaşlılık aylığı bağlanabilmesi için, si- gortalının "Kadın Lsc50,erkek ise55yaşını doMur- mamış olmakla beraber kadın ise 20, erkek ise 25 yıldan beri sigortalı bulunması \e en az 5000 giin ma- lullük. yaşlılık ve ölüm sigortalan primi ödemiş ol- ması şarttırr 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasası'nın bu mad- desi uyannca, yurtdışına gitmeden önce herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna prim ya da kesenek ödememiş, 50 yaşını doldurmamış bir kadın sigor- talı, en az 20 yılı, 55 yaşını doldurmamış bir erkek sigortalı ise en az 25 yılı borçlanarak yaşlılık aylı- ğı almaya hak kazanır. Bu nedenle size yaşlılık ay- lığı bağlanabilmesi için, bir kadın sigortalı olarak. en az 20 tam yıl (7.200 gün) borçlanmanız ve bu borçlanma karşılığı da en az 7.200 Amerikan Do- lan ödemeniz gerekecektir. 2) 22 Mayıs 1985 günlü Resmi Gazete'de yayım- lanan 3201 sayılı Yurtdışında Bulunan Türk Vatan- daşlannın Yurtdışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenliklen Bakımından Değerlendirilmesi Hak- kında Yasa'nın 4. maddesine göre. "Sosyal güven- lik kuruluşlannca döviz ile değerlendirilecek süre- lerin her birgünü için tahakkuk ettirilecek prim, ke- senek ve karşılık borcu lutarı bir dolardır." Yasa uyannca "Dolar, Amerika Birieşik Devtet- leri para birimini ifade eder.r> 506 ve 3201 sayılı yasa hükümleri uyannca, yaş- lılık aylığına hak kazanabilmeniz için en az 20 tam yıl karşılığı (7200 gün), yedi bin ikiyüz Amerikan Dolan ödemek durumundasmız. 3) Yurda kesin dönüş yapıp ve 7200 dolan da öde- diğinizde, (1 dolan yakJaşık 60 bin Türk lirası ola- rak kabul ederek) ocak 1996 göstergeleri katsayısı ve sosyal yardtm zammına göre, size üst gösterge tablosu 1. derece, 6 kademe ve 9928 göstergeden, %59.4 orandan bağlanacak aylık 9 milyon 995 bin 809 lira ve sosyal yardım zammı, 4 milyon 690 bin lira ile birlikte toplam, 14 milyon 685 bin 809 lira yaşlılık aylığı bağlanır. POLfTİKA VE ÖTESİ MEHMED KEMAL Devrim Şarkısı Gibi... Ulvi Uraz anlatırdı. 51 tevkifatırtda, eski yeni tüfek- leri Harbiye'ye doldurmuşlar. Kiminin duruşması var, kimi bekliyor. Sabah oldu, gazeteler geliyor. Kimi ga- zete okuyor, kimi kahvaltı ediyor. İzmirli Cazım Akti- mur sorarmış: "Ulvi bey kardeşim, gazetelerde neler var? Bizim için bir şey yazıyor mu?" Ulvi, gazeteleri şöyle bir karıştınr: "Hayır, Cazım ar- kadaş, bir şey yok!" "Desene bir kuyunun dibine bir taş atmışlar, ora- da unutmuşlar." Ranzada şöyle bir yan döner, bir daha: "Unutmuşlar." Cazım, mübadil (göçmen) komünistlerdendi. Gi- rit'ten gelmiş. Oradaki mallanna karşılık burada yer vermişler. Cazım, öldüğünde 90'ında vardı. Şimdi Şoför idris öldü. Onunki de 90 ediyor. Bir eski tüfek daha gitti. Hapiste Cazım'ın yanından ayrılmazmış. Cazım git- tikten sonra Boz Mehmet'in yanından aynlmaz ol- muştu. Açık hava", kapalı salon toplantılarında, gös- teri yürüyüşlerinde Boz Mehmet nerede, İdris oraday- dı. Montunu giyer, yirmilik bir delikanlı gibi yanından aynlmazdı. Şoför olduğu için Salı Pazarı'ndaki gümrüklerde çahşırmış. Bizim Sabahattin Dikmen de gümrükler- de. Kamyonun plaka numarasını Sabahattin'e gös- teriyor, nispet verirmiş gibi: "Bak ne yazıyor?" Sabahattin bakıyor: "141..." "Buradadamı 141?" "Ne yaparsın peşimizi bırakmıyor." Yenilerin de birçok öyküsü vardır ya, eskiler anla- tırlar, "birkeçi" yahut bir "Kanberoğ/u"tutuklaması. Sanıklardan Kanberoğlu Ali, bir keçi meselesinden yakalanıp karakola götürülürken cebindeki bildirileri denize atmak ister. Cebinde daha vardır. Keçiye sa- rılı bildiriler. Duvariara asacağı bildirileri keçiye sar- mıştır. Koynunda, cebinde, saklanacak neresi varsa, oradan bir bildiri çıkar. Keçiden de... Yargıç, "Yaz..." der. Bir keçi hırsızlığı ile başlayan bu dava, artık "keçi davası" değil, "komünist dava- s/"dır... Izmir'de görülen bu davadan çok söz edilmiştir. Nâzım Hikmet. "Romantika" romanında olaya yer vermiştir. Her anımsandığında gülüşerek anlatılır. İdris Amca (Şoför), rakamlarla anılan her tutukla- mada vardır. Ya örgütün içindedir ya değinip geçmiş- tir; ya legaldir ya illegaldir. Her içeri alındığtnda, ko- münist masası şefi Parmaksız Hamdi, "Gene mi sen?"der, onu ayınr. Yaşamöyküsünde yazılıdır. Nevrakoplu Onbaşı Ali'nin Habce'den olma 1914 doğumlu oğludur. Bulgaristan'ın Doyran kasabasın- da doğmuştur. Ailece Istanbul'a göç ettiler. Yaşı 14'lerde filandı. Eminönü'nde iki bin işçinin çalıştığı tütünde iş bulmuştu. Tütün işınde çalışırken depoda çekiç-orak resmi bulunmuştu. Tutuklananıar arasın- da idris de vardı. ilk işkenceyi bu tutuklamada gör- müştü. Uzun yaşamı boyunca solda hangi örgütü görürse yanmda, içinde yer almıştır. Tutuklaınalara şöyle bir bakın; İdris Amca, 44 tevkifatında da vardır, 51 tutuk- lamasında da... Yeni kuaılacak partiye de girecekti yaşamı elverseydi. Berat Günçıkan, onun için şöyle yazar Volga şar- kılannı söyleyerek kazma kürek salladı. 12 Mart'ı, 12 Eylül'ü göğüsledi. Banş Derneği'ne girdi, Aydınlar Di- lekçesi'ni imzaladı. Doksanında delikanlı Şoför İdris, bir devrim şarkısı gibi gelip geçti... BULMACA SEDAT YAŞAYAS SOLDAN SAĞA: 1/ "Şaka" anla- mında yerel söz- cük... Bir nota. 2/ Müzikte armoni kurallanna göre üstüstebindirilmiş sesler... Çayın et- kin maddesi. 3/ Akdeniz'de yaşa- yan bir balık. 4/Bir 6 zaman bırimi... Be- j rilyum elementinin simgesi... Mey\e 8 kurusu. 5/ Aymaz- q hk. 6/Kayısı, erik, 3 zerdali gibi meyvelerin kuru- su... Çok dikkat ve özenle davranan. 7/SınirIer... Ördeğe benzer bir su kuşu. 8/ Goriot Baba, Eugenie Grandet gibi romanlanyla ünlü Fransız ya- zan. 9/ Iskemle yerine kulla- nılan kalınca yuvarlak yas- tık... Küçük erkek kardeş. YUKAR1DAN AŞAĞIYA: 1/ Çobanlann kullandığı, de- ri ya da yünden yapılmış süs- lüazıktorbası. 2/106taşlaoynananbiroyun... Metrenin ka- bul tarihi olan 1 Nisan 193l'e kadaryurdumuzdadakulla- nılmış, 283 cm. tutannda uzunluk ölçüsü birimi. 3/ Yapma- cıklı davranış... Havarileriyle birlikte yediği son yemekte Hz. Isa'nın kullandığı tas. 4/fekerlekli kara taşıtı... Süs için ya- pılmış giysi kıvnmı. 5/ Boyacılıkta kullanılan, petrol türev- lerinden bir çeşit mineral yağ... Çinkonun simgesi. 6/ Iskam- bilde koz... Peru'nun başkenti. II "Gözcü" anlamında kul- lanılan argo sözcük. 8/ Bacaktaki iki sınirin ve bu sinirlerin ağYılı hastalığının adı. 9/ Dogma... Çabuk ve kolay kavrayan. TC BOĞAZLIYAN SULH HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN DosyaNo: 1994/409 Davacı Muhammet Ali Usluadam vekili Av. Ali Ay- dın tarafından davalılar Boğazlıyan ilçe merkez nüfu- suna kayıtlı bulunan Hanife Usluadam, Güler Saygın, Ayşe Becek ve arkadaşlan aleyhine açılan Boğazlıyan ilçesi hudutlan içerisinde kain bulunan 16, 20, 32, 39 ve 5 parsel sayılı taşınmazlann ortaklığının satış sure- tiyle giderilmesi davası nedeniyle; Davalılar Hacı kızı Nurhan Usluadam, Hasan kızı Özlem Usluadam ve Özgül Usluadam'a çıkanlan du- ruşma gününü bildirir davetiyenin tebliğ edilemediği, zabıta marifetiyle yapılan araştırmada da açık adresle- rinin tespit edilemediğinden da\alılara ilanen dava di- lekçesi özeti duruşma gün ve saatinin tebliğine karar ve- rilmiş ve duruşma 8.2.1996 günü saat 09.30'a atılı bu- lunmuş olup; Yukanda yazılı gün ve saatte adı geçen davalılann ve- ya temsilcilerinin belirtilen gün ve saatte hazırbulun- malan. aksi takdirde yargılamanın yokJuklannda yapı- lıp devam edileceği, HUMK'nin 509 ve 510. maddele- ri gereğince duruşma gün ve saati ile dava dilekçesi özeti yerine geçerli olmak üzere ilanen tebliğ olunur. Basın: 67092
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle