Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8EYLUL1995CUMA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
5 2 . V E N E D İ K F İ L M F E S T İ V A L İ ' N D E N N O T L A R :
VENEDİK- Genelde, o fılmden bu
filme koşuşturan sinemayazannın haya-
tı, film seanslannın arasına sıkışmıştır;
bu fîlm gösterim saatleri de (seanslan)
dünyanın her tarafında hemen hemen ay-
nıdır, öğle vaktinden başlayarak. Yedin-
ci sanatm vitrini niteliğindeki festıval-
lerdeyse yepyeni filmleri seyretmenin
yanı sıra, basın toplantılanna katılmak,
her an tetikte durup solunan genel hava-
yı 'süzerek' çeşitlı eğilimleri. zevkleri ve
tıtreşimleri içeren ortamdan sürekli bir
şeyler kapmak. yazı yetiştinnek, litera-
türii izleyıp en son kitap, dergi, yayınlar
edınebilmek, olabildiğince günden geri
kalmamak. meslek erbabı ustalardan
feyz almak. bazen de kımi ünlülerle hal-
vet edebılmek vb. çabalarla yoğunlaşıp
üçe-beşe katlanarak daha bir artar çoğa-
lır bu sıkışma-sıkışıklık durumlan.
Venedik'te ilk seans sabahın 08.30'un-
da başladığı için hayatımız her gün saat
07.00'de kalkmakla başlayıp gece yan-
sina doğru sona eriyor, bir haftayı aşkın
bir süredir. Geçen yazıda bahsettiğimiz,
ttalyan basınmın üstümüzden bir Torna-
do geldi geçti diyerek manşetten verdi-
ği felaket yağmuru ardından. artık ufak-
tan ufaktan gûzehm yaz mevsıminin ye-
nnı hüzünlü sonbahann almakta olduğu-
nu hissettiren eylül günlenne merhaba
dediğimiz Lido'da zaman hızla akıp ge-
çıyor ve Altın Aslan'ın bir kez daha kük-
reyeceği festıval sonu giderek yaklaşı-
yor.
08.30'daki yeni gün programının ilk
fılmı için. birbirine çok
yakın mesafelerdekı
Palazzo del Cinema'da-
ki halka açık nefıs sa-
lon ve daha çok yerli-
yabancı basına hizmet
veren eskı Casino ve
Excelsıor'daki birer sa-
lon, emnmize amade-
dir her sabah. Film sey-
rinden arta kalan za-
manlarda. örneğin ki-
mileyin çok renkli ola-
bilen Excelsior'daki ba-
sın toplantısı es geçil-
mişse eğer (kı festival
sarayının önündeki büyük perdeden,
halkla birlikte, anında, canlı izleyebilme
şansınız da vardır basın toplantılannı),
bu kez günün her saati an kovanı gibi
uğuldayan çalışma salonunda yer ve ya-
zı makinesi (daktilo da olabilir, bilgisa-
yar ekranı da) kapma savaşı için derhal
Casino'nun ikinci katına çıkmak gerekır
bir koşu. Yazıyı nice badtreler atlattıktan
sonra bitirince. ufak bir savaş da faksla-
mak uğruna verilir. (Ama bu kez muha-
tabmız güzel bacaklı, fıstık ve nazık îtal-
yan posta memureleri oldugu için faks
mücadelesine seve seve katlanır ve bir
sayfa yazıya on bin lireti de hemen öder-
siniz: hatta yazdıkça yazasınız da gelir!)
En son teknolojinin nimetlenni haiz
sinema sarayındaki, her dilden kitap.
dergi. vb. yayının satıldığı, çeşitli afiş,
kart. vb. nesnelerle, sinemaya ilişkin iş-
tah kabartıcı, hatıra eşyası sergilendiği
standlann cazibesinden kurtulabilirse-
niz. ufak bırpiyasa yapabileceğinız Lun-
gomare'de, iyotlu Adnyatık havasını içi-
nize çekerek, genelde adım başı bir ün-
lüye derastlayabıleceğiniz. lüks ve şata-
fattan geçilmeyen Excelsior'un hemen
bıtişiğındekı, Visconti babanın "Vene-
dik'te"Ölüm''ü çektiği, görkemli Hotel
des Bains'a kadaruzanarak, bİT anlığına
da olsa, hayalinizde kendinizi bu unutul-
maz filmin görûntüleri arasında. Dirk
Bogard'la baş başa da bulabilirsiniz hu-
şu içınde! Neyse, bu kadar tıraştan son-
ra yenıden festival fılmlerine dönebiliriz
artık.
Son ıkı günde, temelde yanşma bölü-
müne ağırlık verdiğimız festivalde bazı
esaslı filmler seyrettik. Örneğin son 20
yılda yaptığı az ama öz (7) filmiyle Hol-
landa sinemasındaki Yeni Dalga'nın ba-
bası olarak adlandınlan, sinemaseverle-
rin Istanbul'da da gösterilmiş "Remb-
randt" filmiyle anımsayacaklan, koyu
bir Cizvit-lCatolik eğıtiminden geçerek
kendı kendisini yetiştirmiş, koyu bir si-
nema tutkunu olan, lngiliz FeterGreena-
way gibi. bir ressamın 'look'una sahip.
Flaman sinemacı Jos Steffing'in, Vene-
dik'in yanşma bölümünde gösterilen
-De Vlkgende Hollander- Uçan HoUan-
dalTsı bayağı çarptı bizi. Flaman resim
sanatının klasiklenni, Bosch'un bazı re-
simlerini hatırlatan. epey özen ve emek
sarf edılmış uzunca ama son derece et-
kileyici ve sarsıcı birepik fresk izlenimi
uyandıran, oldukça şairane bir binbir ge-
ce masalı fantezisi niteliğindeki bu fılrn,
herkesm adından haberdar oldugu ancak
tam olarak bilemediği, çeşitli versiyon-
lara sahip, ünlü efsanenin değişik biryo-
rumunu. adeta tuval gibi kurulmuş hari-
ka görüntülerle aktanyordu.
Ozgür düşünceyi ve zekâyı temsil
eden Ttalyan palyaçosu CampaneOi'nin
SUNGU ÇAPAN
Amerikan sinemasını yanşmada temsil eden
fümlerden "Ck>ckers''(y anda). Spike Lee'nin
(üstte) \ ine eski formuna ka\ uştuğu; "Do the
Right thing" çizgisinde. epey yankı getirea,
ilgtnç bir çalışmasıydı. Bir 'suç ve suçlu" öy-
küsünii aktaran "Clockers"a Yenedik jüri-
sinden bir ödül çıkar gibi görünüyor.
Abn Aslan'uı
kükıvmesiarhkçokyakmr
ollanda
sinemasındaki
Yeni Dalga'nın
babası olarak
adlandınlan, tngiliz
Peter Greenavvay gibi,
bir ressamın İook'una
sahip, Flaman sinemacı
Jos Stelling'in. "De
Vilegende Hollander -
Uçan Hollandah"sı
bayağı çarptı bizi.
Mel Gibson'un, üç saatlik gjşesi parlak olacağa benzeyen, 75mDyon dolar butçeiı, delıkanlıiık muhab-
beti yapan tskoç kahramanlık ckstanı -Bra\eheart* ise son derece spektaküler, 'action'u bol biryapımdı.
Carlos Saura'nın
(yanda),Vittorio
Storaro ustanın,
ısık, götge ve renk
harikası,
mükemme)
görüntüleriyte
çektiği. İspanyol
Çingenelerinin
benzersiz
müziğiyle bezeli
"Flamenco*'suysa
göze ve kulağa
hhap eden. nefis
bir konser
fılmiydL
(büyük Nino Manfredi) anlattığı, üç bö-
lümden oluşan ve 16. yüzyılda geçen
"Uçan HoDandalı*\Campanelli'nin, ba-
basının dünyanın bütün denızlerini dola-
şan bir kaptan olduğuna ınandırdığı bir
garip Hollandalının (ReneGroothof).dö-
nemin karmakanşık, cahil ve tutucu Av-
rupası'ndababasını (umudu)arayışıbağ-
lamındagelişiyordu. Mekân kullanımın-
dan dekorlanna, kostümlerinden müzi-
ğine ve resim gibi görüntülerinden içer-
diği fantastik boyuta varana dek kesin-
likle ilgisiz kalınamayacak türden, sağ-
lam ve oturaklı bir eserdi "Uçan Hoilan-
dah" kuzeyden gelen.
Yönetmenlige enikonu merak sardı-
ran, Madonna'yla Robin VV'righfin es-
kı kocası, aktör Sean Penn'in, yanşma-
daki. Jack Nichokonla. AnjeUca Hus-
festivalden
kesinlikle eli boş
dönmeyeceğe
benzeyen bir başka
yanşma filmi de, genç
yönetmen Tran Anh
Hung'un, Quentin
Tarantino'ya rahmet
okutan ikinci filmi
"Cyclo", bize ödülü
aslanın ağzmdan
kapabilecek çok sert
bir çağdaş trajedi
izlenimini verdi.
B
ir başka bildik
film de, vaktiyle
Clare
Peploe'nin, lngiliz
"pulp'romanlar yazan
James Hadley Chase'in
•'Miss Shumway
Waves a Hand" adlı
eserinden uyarladığı
'RougMagic -
Büyücü Kadın"dı.
ton'lu. Holly\vood ağır bombası "The
CrossingGuard"i için kısaca geçiniz di-
yorum; bu tür beylık sinemanın o kadar
çok örneklerini kakaladı ki bize Ameri-
kalılar. beynimiz dumura uğradı yıllar
yılı. Herhalde Jack Nicholson var diye
almış olsa gerek festi\alin patronu Pon-
teconDbu bu filmi Venedik'e. Bir baş-
ka bildik film de, vaktiyle Antonionrye
"Zabriskie Poinrte (1970) asistanlık
ederek sinemaya başlamış. lanetli film
"LaLuna'dayardımcılığını yaptığı Ber-
nardo Bertoluccryle de evlenmiş Clare
Peploe'nin. lngiliz 'pulp* romanlar yaza-
n James Hadley Chase'in "Miss Shum-
wa> VVaves a Hand" adlı eserinden uyar-
ladığı "Roug Magic- Büyücü Kadın"dı.
ABD'nin dünyanın güç merkezi ol-
maya başladığı. atom çağının da başlan-
gıcı olan 1950'lerde. Mayauygarlığindn
kalma Meksika topraklannda geçen bu
eğlenceli ama fazla da önemsenmeye-
cek, romantik macera filmi, sankı yanm
asır öncesinin Humphrey Bogari La-
uren BacalL Robert Mitchum ın. egzo
tik Holly\vood serüvenlerinin yeni bir
çeşitlemesi gibiydi. Bir sihirbazın asis-
tanıyken kendini birtakım esrarengız
olaylann içinde buluveren, sanşın güzel
M>ra Shumway'le (Bridget Fonda) ona
tutulan maceraperest Amerikalının
(Avustralvalı genç aktör Russell Crowe,
yıne karşımıza çıktı burda da), sürükle-
yıci bir •karafüm' atmosferınde gelişen,
neşeli ve romantik serii\enleri, Myra'yla
evlenmek isteyen. güçlü bir işadamı ve
polıtikacı (Hovvard Hughes'u çağnştıran
fizıği ve oyunuyla. D.W.Moffet, çok çok
iyiydi) ve karikatürize edilmiş. 'kötü'
Meksikalılarca süregelen. matrak bir ko-
valamacav a dönüşüyordu. Geriye pek bir
şey bırakmasa da, y ine de Carios Casta-
neda'vari büyü, sihır, mucızelerle dolu
bir Meksika tribine yolladı bizi "Rough
Magic"'.
Carlos Saura'nın, Vîttorio Storaro us-
tanın, ışık, gölge ve renk hankası, mü-
kemmel görüntüleriyle çektiği, Ispanyol
Çingenelerinin benzersız müziğiyle be-
zeli "Flamenco"suysa göze \e kulağa
hıtap eden. nefıs bir konser filmiydi, fla-
menkoya \e Ispanyol gıtanna tutkun
olanlan mest eden. 'Görüntülere açılan
pencere* bölümünde seyrettıgımiz bu es-
retık ve plastik flamenko konseri. bizim
nıye Kasımpaşa-Sulukule edebiyatına
ilişkin, TV bayağılığına düşmeyen. ya-
ratıcılık eseri bir film çekemediğimızı
Je düşündürttü bana. (Aslmda ce\ap ga-
vet basit, bir Carlos Saura'mız yok da on-
dan!)
'Venedik Geceleri' bölûmünün flaş
fılmlerinden, yakında Istanbul stnema-
lannda da göstenlecek. Mel Gibson'un.
üç saatlik, Iskoc. kahramanlık destanı
"Braveheart" ıse son derece spektaküler,
'action'u bol bir üstünyapımdı. Kamera-
nın hem önünü, hem de arkasını doldu-
ran Avustralyalı (bir zamanlann 'Mad
Max"ı) Gibson, Ingilızlere karşı özgür-
lük savaşımında kellesini baltaya verrruş,
12. yüzyıl Iskoç millıyetçısine adeta bir
CheCuevarakarakten yamayarak, kala-
balık sahneleri ve kan-şiddet ve savaşın
doruğa çıktığı. son de-
rece seyirlik ve roman-
tik bir süper tarihsel
yapım gerçekleştııme-
nın ustesınden gelmiş
gibi geldi bize.
Gişesı parlak olaca-
ğa benzeyen bu 75 mil-
yon dolarlık bütçelı,
delikanlılık muhabbe-
ti yapan, gözalıcı 'epo-
pe\ geçen mevsım
~The Man \\ithout a
Face - Yüzü Olmayan
Adam"la yonetmen-
likteki yeteneğini ka-
nıtlamış Mel Gibson'un. Amerikan sine-
masına özgü klişelere bağlı kalarak ger-
çekleştirdıği düzeyli ve "Rob Roy"lar-
dan çok daha ustalıklı bır seyirlikti so-
nuçta.
Amerikan sınemasını yanşmada tem-
sil eden fılmlerden •
k
CkKkers"de, M
colm X"ın görecelı başansından
"Crookl\n''den sonra sesi soluğu çık-
mayan 'hınzır sokak çocuğu' Spike
Lee'nin yine eski formuna kavuştuğu;
"Do the Right Thing" çizgisinde. epey
yankı getiren, ılgınç birçalışmasıydı. Yi-
ne New York'ta, kötü yola itilmeye mah-
küm zencı gençlik çetesinde, uyiişturu-
cu-crack ticaretınden kaynaklanan bırcı-
nayet soruşturması ekseninde gelişıp so-
nuçlanan (ve aslında bitmey ip başladığı
yerden devam eden) bir 'suç ve suçlu' oy-
küsünü aktanyordu "Oockers".
Harvey Keitel'le John Turturro gibi
ltalyan kökenlı beyaz polıslerin yürüttü-
ğü soruşturmayı. Hollywood'vari zenci
sokak çeteleriyle narkotiklenn alışılmış
çekişmesi olarak değil de, Brooklyn can-
gılına özgü. çoktan kontrolden çıkmıs,.
yaman bir şiddet tasviri ve rap müzığiy-
İe destekli, etkıleyıci 'cool' üslubuyla hi-
kâye eden. artık ahşıldığı üzere küçük bır
yan rolde de boy göstererek hikâye eden
Spike Lee'nin "Clockers''ine, Venedik
jürisinden bir ödül çıkar gibi görünuyor
(Clockers, argoda uyuşturucu satan de-
mekmış...)
Kanımızca festivalden kesinlikle elı
boş dönmeyeceğe benzeyen bır başka
yanşma filmi de, 1993'te lstanbul Festı-
valı'nde sevimli
u
Yeşil Papatyalann Ko-
kusu"nu seyrettiğimiz genç yönetmen
Tran Anh Hung'un, Quentin Taranti-
no'ya rahmet okutan ikinci filmi "Cy-
ckV" oldu. Eski adıyla Hancı. yeni adıy-
la günümüzün Ho Chi Minh kentınde
geçen bu filmin, sonunda her biri. teker
teker kendilerini imha eden genç kahra-
manlan, dizboyu yoksulluğun hüküm
sürdüğü çevrelerde ayakta kalmaya ça-
lışırken, uyuşturucu satıcılığından kadın
satıcılığına ve fahışeliğe kadar adaletsiz
ve karanlık bir dünyanın çıkmazlanna
çarparak düzenin suç döngüsüne kapılı-
yorlardı ister istemez. Kolay yoldan pa-
ra kazanmak uğruna batağa gömülen bu
gençlerin öyküsünü, seyircinin taham-
mül sınınyla oynayarak, yıne şiddet öğe-
sinin bütünüyle ayyuka çıktığı. sürükle-
yıci, dehşetengiz ve yer yer belgesel bir
anlatımla görüntüleyen "Cycto" (Cyclo,
Vietnam'da bısiklet taşıtlara verilen
isim). bize ödülü aslanın ağzından kapa-
bilecek çok sert bir çağdaş trajedi ızle-
nimmi verdı özetle. Bölüm bölüm, sev-
ginın öne çıktığı, se\ecen tablolarla ko-
tanlmış. şaırane, büyük bir 'şiddet\baş-
tan sona "Cvdo".
ve
YENİ BAŞLAYANLAR... YENt BAŞLAYANLAR... YENİ BAŞLAYANLAR... YENİ BAŞLAYANLAR...
Duygu Geçidi
Başrollerinı Susan Sarandon. Sarn
Shepard. Robert Sean Leonard,
Nick Stahl ve Sean Astin'ın
paylaştıklan fılmm yönetmeni
Robert (Bob) Ackerman. Mag
(Susan Sarandon) ve Patnck (Sam
Shepard) çıftinın yedi oğlu ve bir
kedilen vardır. Bir sabah gördüğü
kâbus Mag'ı uyandınr. Mag
oğullanndan bırinın başınm dertte
olduğuna emindır. Ama bunun
hangısı olduğunu bılmemektedır.
20 yaşındaki oğlu Percival atletik
bir yapıya ve rekabetçi bir ruha
sahiprir. Onun küçüğü. ınce yapılı
bir koşucu olan. 19 yaşmdakı
Gıdeon'dur. Merle ve Darren, 17
yaşında olan tek yumurta
ıkızleridır. 14 yaşmdakı Sımon ise
henuz bağımsızlığını
kazanamamıştır. 22 yaşmdakı Izzy
admı duyurmaya çalışan bir alerjı
uzmanıdır. En büyükleri olan 24
yaşındaki işadamı Alfred'dır. Mag
TV haberlen olayı duyuruncuya
kadar şüpheler içinde kıvramr. Başı
dertte olan oğlu Beyrut'ta denizci
olarak görev yapan Percıval'dır.
Çünkü buradaki denızcı kışlası
bombalanmışhr. Aile bir araya
gelir, Percival'ın yaşayıp
yaşamadığını öğrenmeye çalışırken,
eski günleri anmaya başlar. Mag.
eğer Percival yaşarsa, ikı oğlunu
(Percival ve Gıdeon) banştırmaya
da karar vermiştır. Spordan başka
hiçbır alanda yeteneğı olmayan
Percival, Gideon'un kendını bır
koşuda yenmesini hazmedememış
ve o hırsla denız kuvvetlerine
yazılmıştır.
Gıdeon. suçluluk duygusuyla
kıvranmaktadır. Bu arada Mag ve
Patrick'in aynlmalan söz
konusudur. Çünkü kısa bir süre
önce Patrick ilk işıne müracaat
ettiği için eşiyle alay etmiş. bunun
üzenne Mag 25 yıllık kocasını
evden atmıştır. Ama, bilınmeyen bır
hastalıktan kıvranan Patrick hâlâ
kansını sevmektedır. Bu bekleyiş
Beyrut'tan gelen telefonla kesılır...
Casper
Yönetmenliğını Brad
Silberling'in yaptığı fılmde
başrollerı Christina Ricci, Bill
Pullman ve Cathy Moriarry.
Maıne eyaletındekı Fnendshıp
kentının sakinlen. terk edilmış,
ıssız Whipstaff Konağı'nın penlı
olduğundan şüphelenmektedırler.
Bır gün. tekınsız eskı konağa ıkı
yeni zıyaretçı gelir.
kat Harvey \e kendınce bir
hayalet terapısti olan
babası Dr. James
Harvey. Dr. James
Harvey. dost canlısı
ama yalnız Casper
ıle onun nefret vencı
amcalan Strech.
Stinkıe ve Fatso'yu,
Whıpstaff
Konağı'ndan aforoz
etmek ıçın konağın
sahibesı Carngan
Crıttenden
tarafından
tutulmuştur.
Hayalet üçlüsünûn ıstenmeyen
ziyaretçılerden kunulmak ıçın
kendılenne özgü yötıtemlen ve
garip bır mızah anlayışlan vardır.
Kendini yalnız hısseden Kat ve
Casper arasında bir arkadaşlık
ılişkısı kurulur. Filmin yapım
yönetmenlığıni Steven Spıelberg
üstlenmiş. Film Türkçe
seslendinlmış olarak
gösterilecek.
KEDİ GOZU
VECDt SAYAR _____
Düşlerimiz
Bir şeye canım çok sıkılıyor. Söylemeden edeme-
yeceğım. Herkes ıstedığı gibi konuşsun dedikse, in-
sanlar da hayvan hikâyeleri anlatsın demedik ya. Son
günlerde bakıyorum, koca koca adamlar kalkmış
hayvanlardan sözaçıyor. YokEzop'muş. yok Lafon-
ten'miş. inanmayacaksınız ama llhan Selçuk'tan
Mustafa Balbay'a kadar bütün sevdıgim yazarlar
hayvanlan dilıne dolamış. Inadına, ben de ınsanlar-
dan söz açmaya kalkarsam, ne olacak şimdi?
Zaten, şu insanları bir tüıiü anlayamadım gitti. En
değerlı şeyleri olan düşlerine bile sahip çıkamıyorlar.
Yoksullaştıkça yoksullaşıyorlar bu yüzden de. Yok-
sullaştıkça çevrelerinı de yoksullaştınyorlar. Dost di-
ye seçtıklerı adamlar da mutlaka kendılennden yok-
sullar oluyor. Yoksul dediysek. "duş"yoksunu. elbet-
te. Vallahı, şu Cindoruk çok akıllı adam; geçenlerde
bir söyleşısini ızledim Konfiçyus'tan bır alıntı yap-
mış: "Akıllı adam, kendinden akıllı adamla konuşur"
demiş Konfiçyus. Şimdi. çevrenizde gördüğünüz
"büyüklerin" ne kadar akıllı olduğunu gelin siz hesap
edin.
Benim tanıdığım akıllı adamlar "düşleri" olan
adamlardı. Gerçeklen aşmak için düşlere gereksinim-
leri olduğunu fark etmış adamlar. Ne ki, bunlardan
pek az kaldı çevremızde. Herkes acaıp "gerçekç/".Ve
tabıi bır o kadar umutsuz.
Gazetelerde okumuşsunuzdur, lstanbul Mülkiyeli-
ler Vakfı'nın araştırmasını. Gençler arasında yapılan
bu araştırmanın sonuçlan gelecek adına pek umut
vaat etmıyor. Gençlerin büyuk çoğunluğu bir kaçış
içinde (tabii, kendilenne sorarsanız bunu "gerçekçı-
lik" olarak nitelendireceklerdir). Yüzde 71 'i hiçbir si-
yasi eğılimi olmadığını söyleyen bu gençlerin yüzde
70'i imkân bulsa başka bir ulkede yaşamak ıstiyor-
muş.
Peki, suç gençlerde mı? Önlerıne yeni ufuklar aça-
mayan sıyasılerın hıç mi suçu yok? Düşlennı yitıren,
statukoya teslim olan yönetıciler bu yoksulluğun te-
mel sorumlusu değıl mı?
"Düş fabrikaları "nın mimarlan, sanatçılarda bile
aynı yılgınlığı, aynı umutsuzluğu gözlemlemiyor mu-
sunuz? Son lstanbul Festıvali'ne konuk olan ıkı us-
ta bakın neler söylüyor (belki farkında değılsinız ama,
bu kedi kardeşiniz festivallere ve kurultaylara bayı-
lır):
"Duşlerimiziyitirmemız" diye açıklıyordu Oshima,
Japonya'da yaşanan ıdeolojik erozyonun nedenıni.
"7000 yıldır hiçbir şey değişmedi" diyen Konça-
lovski ise Oshima gıbı acı duymuyordu bu yoksul-
luktan. "Değişim"\ zorlayan, ınsanların önüne "düş-
fer"koyan sosyalızmi sorumlu tutuyordu olup bıten-
lerden. Hiçbırşey değişmedi ve değışmesı de gerek-
miyordu ona göre. Yanı, tıpkı sıyasıler gibi "gerçek-
çi" olmayı yeğliyordu Konçalovski.
Oysa, bir başka sanatçı. Ettore Scola, her deği-
şimin ilericilik olmadığının bilincındeydi ve eski düş-
lerine sıkı sıkıya sanlıyordu. "Düşlenmiz olmasaydı,
yaşam çekılmezdi" diyordu Scola.
Gördüğünüz gıbı, sıyasetçiler unutsa da, sanatçı-
lar unutamıyor düşlerıni. En azından özlemıni çeki-
yorlar. Bakın, iranlı sinemacı Abbas Kiarostami ne
diyor: "Görmekle, düş görmek arasında bir seçim
yapmak zorunda kalsaydım, düş görmeyı seçerdim."
Meksikalı Arturo Ripstein da "Gecelenn Kraliçesi"
filminde John Ford ustaya gönderme yapmıyor
muydu: "Gerçekle, efsane arasında bir çelişki varol-
duğunda, her zaman efsaneyı seçerim."
Evet, sanatçılann büyük bölümü hâlâ düşlere ina-
nıyor. lyi ki de öyle. Ama bır de "küçük adam/ar"ın
düşleri var ki, onlara ancak acınabılir. En lyısi. bir hay-
van hikâyesi ile noktalayalım bu yazıyı; cihangir bır
kediden dinlemiştim geçenlerde: Adamın biri emek-
li olduktan sonra günlerinı bahçede geçirmeye baş-
lamış. Komşulan merak etmişler, ne yapıyor bu adam
diye. Demiş kı; "kirpı ıle solucanı çıftleştırmeye ça-
lışıyorum." "Tamam, tamam "demiş komşular ve bir
daha rahatsız etmemışler. "Yazık, üşütmüş ihtiyarcık"
diye düşünmüşler. Gel zaman. gıt zaman, artık ölüm
döşeğindeyken, yakın bırdostu bu işin sımnı somnuş.
İhtiyarcık, ne dese beğenirsıniz? "Ya başarsaydım,
ama * demiş, "o zaman kilometrelerce dıkenli telim
olacaktı".
Hepinize hayırlı hafta sonlan. Sakın düş görmeyi
ihmai etmeyin, olur mu?
Tıyatro oyunu yazım yarışması
ANKARA(ANKA) - Çankaya Beledıyesi ıle Devlet
Tiyatrolan Opera ve Balesı Çalışanları Vakfı(TOBAV),
tiyatro oyunu yazım yanşmasi duzenledı. Beledıye ve
TOBAV'dan yapılan açıklamada tıyatro oyunlannda
"çağına tanık olmak" temasının şlenleceği bildirildi.
Yanşmaya katılmak isteyenler 29 Eylül'e kadar
Çankaya Beledıyesi Eğıtim, Kültür \e Sosyal Işler
Müdürlüğü'ne başvurabilecekler.
'IHTIMLAR ÜZERINDE DANS
HAYAL
Kahvesi
ÇutmÂİM Umtm
Bu Gece <
JUKE BO
JL IV E (£) M U S I C
^ L İSTANBUL
MEYHANESI
RUSSIAN GYPSIES
• Rezervasyou [0216] 413 68 80 - 81
^—• Hır Pa/ar Açık Büle BRUNCH
llrrh'arım Saulle htinye İskdtsindtn İ'crtlsiz Mulnr Senisi.
Sc\gılı AVŞEGLL,
Baş e§me? karaktenne büyük
saygı duyuvorum
Semnlc tamşıUığ:ımtz uzun btr
geçmüje dayanma^ da senı
tanıdıiımı\e senc«
tamndıgımı düşunuyomm
Ses ılme\e».ck bu msan
olduğumu sanmıvorum. <;unku
SVNİÇOKSEVİYORLM
Turgul
SAPPHODA
Salı ve Cuma Ak^amlan
AYŞE TÜTÜNCÜ
BÜLENT SOMAY
ŞUAYİP YELTAN
UMUT K1RHAN
ve her Perşembe
EZGİNİN GUMLÛĞÜ
Nüzik Sappho'da dinlenir.
IstHdai Cad. Belar Sokak No: 14
(Bana Fast-Food Kar^ı Sokağı)
Beyoğlu Rez: 245 06 69