22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12EYLÜL1995SALI CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 a Sabahattin Ali'nin Objektifinden, Kızı Filiz Ali'nin Sözünden Bir Yaşam Öyküsü"adlı kitap yakında çıkıyor u, babama karşı görevimdf ALINTILAR DLVGU DURGLN "Babamın ölümünden sonra uzun > ıl- lar boyunca, döncmin getirdiği baskılar nedeniyle duygulanmı gösteremedim. Hiç ağlamadım, sızlanmadun. Onun ölü- münii dışlama gibi bir tür savunma psi- kolojisine başvurdum o çocuk yaşımda.- 11 yaşında bir çocuğun "Baban kimdi? "" di> e sorulduğunda adını sö> lemeye çe- kinmesi kadar korkunç bir şey olabilir mi? ' Sabahattin Ali'nin *Rlizn i anlatıyor. Bugün bile esran çözülemeyen bir cina- yete kurban gitmesi yetmezmiş gibi uzun birdönem boyunca adi ağızlara alınma- yan, bir tür "sessizlik kıyımı^na uğrayan Sabahattin Ali"nin kızı Filiz Ali.. Önü- müzdekı günlerde Sel Yayıncılık'tan çı- kacak "Sabahattin Ali'nin Objektifin- den, Kızı Filiz Ali'nin Sözünden Bir Ya- şam Öyküsü" adlı kitabın son hazırlık- lanyla ugraşıyor şımdilerde. "Babamın ölümünü sorgulamak değil amacım... Çok uzun zamandır aklımdaydj O'nun öykücülüğü yanı sıra say ısız uğraşılann- dan biri olan fotoğrafçılığını gündeme ge- tirmek. Işte şimdi, bu düşüneeyi gerçek- leştiriyorum. 11 yaşında birçocugun.ya- ni beninı gözümden kaleme alınan bu ki- tapta. O'nun öykülerinden. mektupla- nndan seçtiğim otobhografîk bölümler- le. yine O'nun objektifinden bir dönemin üniü portreleri yer alıyor.*' Filiz Ali, Sabahattin Ali ile bırlikte ol- dugu kısacık zaman dilimıne rağmen. voğun bir baba- kız ilişkısı yaşamış. Ba- zı insanlann 80 yıla sığdıramayacağı iş- leri 40 yıllık ömrüne sığdıran bir baba- nın kızı olarak o günlere ait anıları yıl- larca canlı tutmuş. "O anılar benim ha- anemdi. Artık içimde taşı> amay acağımı hisst'ttiğim bir anda kaleme sarıİdım. Yıl- 7 1 yaşında bir çocuğun, yani Filiz Ali'nin gözüyle kaleme alınan bu kitapta, Sabahattin Ali'nin öykülerinden. mektuplanndan kızının seçtiği otobiyografik bölümlerle, yine yazann objektifinden bir dönemin ünlü portreleri yer alıyor. Bu kitabı hazırlayan Filiz Ali'nin tüm isteği; babasına karşı görevini yerine getirmek ve aynı acıyı çeken nice insana bir ölçüde olsun destek olmak. acılannı paylaşmak. lardır ağlayamamanın verdiği o birikimi böy le döküyorum şimdi" derken hep ıçi- ne artığı gözyaşlannı özgürce akıtıyor artık ... Annesıne ve faili meçhul cina- yetlere kurban giden nice aydının çocuk- lanna adadıği bu kitapla. "babasına kar- şı yerine getirmek zorunda oiduğu göre- vi" yerine getinyor şımdi. Kitapta, Sabahattin Ali'nin 1940'Ia- rın başında Almanya'dan getirttigi Ko- dak marka fotoğraf makinesiyle çektiği fotoğraflar. cumhuriyet aydınlan kuşağı- nın önemli bir belgesı nıtelığinde. Per- tev N'aili Boratav, Behke Boran. Azra Er- hat, Bedri Rahmi-Eren Eyüboğlu, Niya- zj Berkes, Adnan Saygun, Cevdet Kud- ret ve daha nice aydınımız yer alıyor. "Sabahattin Ali'nin objektifTnde "Ne yazık ki toplumumuzun beDeği çokzayTf" dıyor Filiz Ali "Bırakın llMOyılönce- yi anımsamayı. 10 yıl öncesini tamamcn yok sayıyoruz. Benim karşı çıktığım da bu işte: Bellegini yitirmek! Oysa tarihi- nin bilincinde olmavan bir ulusun var ol- ması mümkün değil. Bunun için bir dö- neme damgasını \ urmuş bu değerli in- sanlanmıZL Sabahattin Ali gibi bir ede- biyat adamının objektifinden. yeniden gündeme getirmek ayn bir önem taşıyor benim için" Babasının ölümü ve sonrasında yaşa- dıklarına rağmen kimseye, kimselere hınç beslemiyor Filiz Ali. babasının ta- dına varamadan büyüyen bir çocuk olsa da! Tüm isteği;- sözcüklere basa basa söylüyorbunu- "Babama karşı görevimi yerine getirmek ve aynı acn ı çeken nice insana bir ölçüdeolsun destekolmak, act- lannı pa> laşmak" "Bir gün kadrim bilinirse / İsmim ağ- za alınırsa / Yerim soran bulunursa / Be- nim meskenim dağlardır" dıyen o de- ğerli edebiyat adamına. her yıl hazıran ayındadüzenlenen "Sabahattin Ali Gün- Jeri"vle, Kırklareli halkı sahip çıkıyor. Yöre halkı"Sabahattin Ali ÇatağT adı- nı verdikleri yerde bulunan o kayaya (Fi- liz Ali, "babamın mezan burası olsun" diyerek kayanın üzerine bir mermer kak- tırmış) çiçekler bırakıyor... Ve Sabahat- tin Ali. çocuklann kahkahalannda yaşa- maya devam ediyor Aydın Gün \e topluluğun kurucusu Arthur MitchelL Harlem Dans Tiyatrosu, Açıkhava'da Külrür Servisi - Yapı Kredı Bankası'nın 51. ku- ruluş yıldönümü etkinlik- len çerçevesinde. dünyanın en büyük dans topluluklan arasında yer alan Harlem Dans Tiyatrosu 12-16 eylül tanhlerı arasında Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nda 5 gösteri sunacak. Topluluk. pazar gecesi, onurlanna düzenlenen tek- ne gezısine katıldı. Harlem Dans Tiyatrosu. gösteri lerinde: koreografi ve müzik düzenlemesi Ge- oflfrey Hokfcr tarafından yapılan '"Dougla".koreog- rafisi Bilh VVilson, müziği George Gershvvin'e ait "'Concerto ın F" ve kore- ografısı John Taras. müzi- ği Igor Stravinsky'e ait "Ateş Kuşu" gösterilerini sunacak. Harlem Dans Tiyatro- su. 1968 yılında Arthur Mitcheli tarafından kurul- du. Nevv York Balesı'ne ka- bul edilen ve baş dansçı olan ilk zenci olan Mitc- heli, kendısıni çok etkile- yen Dr. Martin Luther King'in ölümünden sonra, halkı adına bir şeyleryapa- bilmek ıçin. 15 yıl baş dansçı olarak görev yaptığı Nevv York Balesi'ni bıraka- rak Harlem Dans Tiyatro- su "nu Kurdu. Topluluğun menejen \Voodburn T. Schofield tiyatronun bün- yesine bir okul da katarak genişlediğıni ve Amerika dı şında gösteriler sergiledi- ğını söylüyor. Harlem Dans Tiyatrosu. 1989 yılında Moskova'ya giden ilk Batı- lı dans topluluğu olmuş. Ti- yatro 1992 yılında da Gü- ney Afrika'da göstenler sergilemiş. Birçok ülkede gösteri leryapan topluluğun menejeri Schofield. Türki- ye'ye ilk kez geldikleri ıçin heyecanlı olduklannı söy- leyerek. çok az şey bildik- leri Türk kültürünü öğren- meyeçalışacaklannı belırt- ti. Aydın Gün de uzun za- mandır Türkiye'ye getırt- mek istedigı toplulugu nı- hayet getırebilmenin mut- luluğunu yaşıyor. Klasik eğitim alarak modern gös- teriler sunan toplulugu Ay- dın Gün. kendine özgü ve Türkıye ıçin bir yenılık ola- rak nitelendıriyor. Önemli olanın yeni ve beklenmedık şeyler sun- mak olduğunu söyleyen Gün, Leyla Gencer Şan Ya- nşması gibi kalıcı ve yarar- lı birolayın ardından. Har- lem Dans Tiyatrosu'nu ge- tirerek, dünya kültür ve sa- narıylaTürk sanatçılan ara- sında bir bağ kurduklannı belirtti ve yeniliklerin bun- dan sonra da süreceğıni sözlerine ekledi. İstanbul Devlet Tiyatrolan'nda yeni sezonun ilk tur oyunlann provalan başladı Beşyeni oyımla perdeler açıhyor Kültür Servisi - İstanbul Devlet Tıyatrolan 1995- 1996 sezonu re- pertuvannda sahneleyeceğı ilk tur eserlenn prova ve hazırlık çalışma- lanna başladı. Perdelenni 10 Ekim 1995 Salı gü- nü AKM Oda Tiyatrosu'nda "Kı>a- met Sulannda"adlı oyunla açacak olan İstanbul Devlet Tiyatrolan. he- men ardından "May mun Da\-asr v e "IV. Murat" adlı oyunlan ararda sahnelenecek. Onanmçalışmaları- nınsürdüğü Taksim Sahnesi ise per- delerini ikinci tur oyunlarla açacak. Yeni sezon repertuvan ıçınde sah- nelenecek olan "Kıyamet Sulann- da" Civan Canova'nın ilk oyunu. Hızla dünyayaya yaklaşmakta olan birastereoid'in dünyayı yok etmesı öncesınde. bir ailenin penceresin- den var oluşun sorgulandığı oyun. değişik kurgusu ve farklı gülmece tarzıyla "korkunungölgesindekiin- san profillerini" ele alıyor. Kurma- ca ıle gerçek arasındaki gidiş geliş- lerle veni bir teatral tadın izlerini sü- ren "'K.ıyamet Sulannda"nın rejısö- rü Kenan Işık. Yeni sezonun ikinci oyunu May- mun Davası Jerome Lawrence ve Robert Lee'nin "inheritTheVVind" adlıoyunundanŞükranYücerindi- limize çevirdiğı oyun. ünlü 1925 Dayton Tennessee duruşmasını te- mel alıyor. Yaratılış ile evrımi. dolayısıyla dın ve bilimı sanık sandalyesınden adalet terazisine taşıyan Maymun Davası, tiyatro edebiyatının en çar- pıcı yapıtlarından bıri olarak kabul ediliyor. Alev Sezer'in sahneye koy- dugu ve başlıca rollerinı Can Gür- zap ve Zafer Ergin'ın üstiendıği Maymun Davası'nda geniş bir oyuncu kadrosu rol alıyor. Büyük Salon'da ise Tiıran Ofla- zoğlunun ünlü oyunu IV! Murat ye- ni bir anlayışla sahneleniyor. IV. Murat kısa yaşamına akıl almaz olaylar sığdırmış ve Osmanlı padi- şahlan arasında en ilginç kişilikler- den bın olarak tanınmıştır. Tahta çıktığı günden başlayarak her an ya- nı başında hisscttıgi ölüm korkusu- nu yenmek için sürekli öldürmeye karar vermiş ve bu düşüncesi gide- rek ürkütücü bir tutkuya dönüşmüş- tür. Kendi köşesinde gizli gizli hem dekıyasıyageliştirdiğiaklını vebe- deninihiçbeklenmedikbirbiçimde tebasının üzerine bocaeden IV. Mu- rat. amaca erışebılmek için her tür- lü aracın sınırsız bir biçimde kulla- nılabileceğinin çok çarpıcı bir ör- neğı olarak bugünkü izdüşümleri- nin şifrelennı açığa vuruyor. IV. Murat'ı Raik Alnıaçık sahneye ko- yacak. "Maymun Davası" iledönüşüm- lü olarak sahnelecek ikinci oyun Os- man NVöber'in sahneye koyacagı "Kamyon". Memet Baydur'un ye- rinden yurdundan edilmiş bütün köylülere adadığı oyun. eziklik duy- gusunun izlerinden sıyrılamamış, kentte yaşamasına rağmen hâlâ inat- la köylülüğünü koruyan. ama bir yandan da yoğun medya bombardı- manı ile kimligi bozuşmakta olan az kıvnmlan beyinleri hicvediyor. Kamyonlan bozulunca dağ başında mahsur kalan bir şöför, muavini ve iki hamalın. iki yöre köylüsünün de katılımıyla süregiden çaresiz bekle- yişlerinın çok gülünç bir öyküsü. Ronald Harvvooddan Ergun Sav'ın dilimize kazandırdığı ve da- ha önce sınemeya da aktanlan "Giy- dirici" (The Dresser), Oda Tiyatro- su'nda sahnelecek oyunlar arasında yer alıyor. "Giydirici" dışanda süregiden savaşın gölgesinde. bir tiyatronun kapalı dünyasında yaşanan farklı bir savaşı anlatıyor. Yaşlı bir aktörle onun giydiricisi arasındaki yıllara dayanan dostluk bağlannı ve oyun- culuk tadını işleyen "Giydiricı"yi Arsen Gürzapsahneye koyacak. Aİc- tör'ü Haluk Kurdogtu'nun, Gıydı- rici'yi ErdoğanGöze'nınyorumla- yacakları oyun, kasım ayının sonla- nnda perde açacak. Şişü'ye yeni bir resiın galerisi: Kaş .Metin Akarslan külrür Servisi - Sinan \enilmez*in sahıbi bulun- duğu Kaş Galen, ekım ayında Şışli, Abide-ı Hür- nyet Caddesı'nde. sanatseverlenn hizmetineaçılı- yor Dört yüz metrekarelık bir alanı kapsayan ga- lerıde, Türk resmınin öndegelen sanatçılannın ış- levsel ve prestıj sergilen ile üç boyutlu heykel sa- natçılarının ve kavramsal sanat etkinlikleri yapan sanatçılann çalışmalan yeralacak. KaşGaleri'nın sanat danışmanlıgını Gfilseli İnal'ın asistanlığıyla Galeri Baraz'ın sahıbi Yahşi Barazüstlenıyor. Galerıde ilk olarak 3-31 ekım tanhleri arasında "Modern Türk Resim ve Heykel Sanatından Bir Kesit" başlıklı sergı düzenleniyor. Sergıde Bedri Rahtni Eyuboğlu. Omer Liuç. Bedri Baykanı. Er- gin İnan. Güngör Taner, Nuri İyem, Cihat Burak, Ozdemir Altan. Meriç Hızal. Hale Arpacıoğlu'nun da aralarında bulunduğu otuz bir sanatçı katılacak. Aynı tarihler arasında. genç ve yeteneklı sanat- çılann eserlennı sergı lemek ıçin açılan ve 100 met- rekarelık bir alanı kapsayan Kaş Galen Küçük Me- kan'da da "firçasız ressartT Metin Akarskn'ın bir kişisel sergisi olacak. 45 adet tuval ve duralıt üze- rine yağlıboya tablosu sergilenecek olan Akarslan. tüm resim çalışmalannda firçayenne iki elinin par- maklarını kullanıyor. Metin Akarslan ilk kişisel sergısıni 1993'te Hobı Sanat Galerisi'nde, ikinci sergisını Akbank Bahariye Sanat Galerisi'nde, üçüncüsünü de Ispanya Luisa Fernandez Cross Sa- nat Galensf ndeaçtı. Çafışmalannı akrifolarak Ka- dıköy'de kendi resim atölyesinde sürdüren sanatçı, birçok karma sergiye de katıldı. TAHSİN YÜCEL Yapay Aydın Geçen hafta, dostum Selim ileri'nin "Neden eski kültürümüz?" başlıklı yazısında (Cumhuriyet, 15.8.1995), temel kavram olarak ele aldığı yapay ay- dın' kavramını gereğince tanımlamadığını söylemiş- tim. Tümden karanlıkta da bırakmıyordu kuşkusuz: Daha başlangıçta, "Türkiye'de bugün yapay aydın olmak isteyenlerle yapay aydının tahakkümüne kar- şı olanlar arasında söze tam dökülmemış, döküle- memiş, nerelere uzanabileceği şimdilik bellisiz bir tartışma, mücadele var" dedikten sonra, yazısının bir başka yerinde, "Yapay aydın, çok uzun yıllardan be- ri, büyük kitlenin ne şekle gireceği, nasıl derienip top- lanacağı, ne yiyip ne içeceği, hangi müziği dinleyip hangisini dinlemeyeceği konusunda masa başı fikir- ler üretmektedir" diyerek 'tahakküm' dediği şeyin özelliğini belirliyor, bu aydın türünü örneklendirmek için de birtakım anlatı yaprtlarına başvuruyordu: Cev- det Paşa'nın Tezâkir1 ], Ahmet Mithat Efendi'nin Felatun Bey ile Rakım Efendi's\, Recaizade'nın/Va- ba Sevdası, Halide Edib'le Reşat Nuri'nin birtakım romanlan. Ona göre, tanzimat döneminin ünlü yazar- ları, Batı hayranı, gülünç kahramanlan aracılığıyla ya- paytığın ölçülerini verip tehlikelerinı sezdirmişler, Ha- lide Edip, Reşat Nuri ve Ahmet Hamdi Tanpınar da "Doğu kültürünün Türk toplumu üzerindeki çok de- rin, yüzyıllara dayalı etkisini küçümsemek şöyle dur- sun, ikide bir gündeme getirmek" gereksinimini duy- muşlardı. Bu gözlemler Selim İleri'nin 'yapay aydın'mm, çe- lişkin bir biçimde, kesinlikle Batı ekinınden yana, bas- kıcı, değiştirici, süreksizı, yani, bir bakıma, devrimi seçmiş bir özne olduğunu göstermekte; karşıtının da Doğu ekinine bağlı, değişmeze. süreklıye, yani ge- leneğe ağırlık veren, hoşgörülü bir özne olduğunu çı- karmak olanaklı. Ama ayırıcı özellikler belırlenir be- lirlenmez, can sıkıcı bir soru takılıyor ınsanın usuna: Hadi, ekin, ama yalnız ekin açısından, saltık Batı yan- lılığına tamam diyelim, devrimcilığine de, masa ba- şında, geniş kitlenin ne yiyip ne içeceği, ne çalıp ne söyleyeceğı konusunda görüş üretmesine de tamam diyelim, bütün bunlar yapay aydın diye nitelenen öz- nenın baskısını, zorbalığını, İleri'nin deyimiyle 'tahak- küm'ünü kesinlemek için yeterli mi? Hadı, bir ödün daha verelim, 'Yeferi/d/r.''diyelim, bu zorba 'yapay aydın' türünü sevgili Selim İleri'nin göndermede bu- lunduğu bunca anlatı kahramanından hangisi doğ- ruluyor? Felatun Bey mi geniş kitle üzerınde 'tahak- küm icra ediyor', Bihruz Bey mi, Yolpalas Cinaye- ti'nde canlandırılan 'gardırop tutkunu Şişli sosyete- s/'nin üyeleri mi, yoksa Reşat Nun'nın zavallı Feride'si mi? Hiçbiri. Üstelik, eğri de otursak doğru konuşa- lım, tüm bu anlatı kişileri sevgili ileri'nin savının ter- sini kanıtlamaya çok daha elverişli. Öyle ya tanzimat döneminin iki önemli yazan, Ah- met Mithat Efendi ile Recaizade Mahmut Ekrem, yal- nızca roman yazmalanyla bile, seçimlerini Doğu'dan yana değil, Batıdan yana yaptıklarını ortaya koyar- lar; bize gülünçlüklerini sergıledikleri kişilerse, 'mut- lak Batı yanlısı' birer 'aydın' değil, Batı yazınlarının yüzyıllardır işleyegeldiği beylik 'züppe' örnekleridir; yani, bir kez daha, yazarlanmız Batı'ya özenir. Batı'yı yinelerler. Yolpalas Cinayeti'nin çoğu kişileri de ya- pay ya da gerçek aydın örnekleri değil, 'gardırop tut- kunu' züppe örnekleridir. Ayrıca. önemle belirtmek gerekir ki şöyle ya da böyle bir aydın eleştirisi söz ko- nusu olsa bile, bu eleştiriyi irdelerken, tanzimat dö- neminin aydınıyla cumhuriyet döneminin aydınını ke- sinlikle birbirinden ayırmak gerekir. Selim 1leri, bunu yapmıyor, yapmadığı için de Çalıkuşu ve Eski Has- talık'ta vurgulanan karşıtlığı Felatun Bey ile Rakım Efendi'de vurgulanan karşıtlıkla aynı çızgiye getire- biliyor. Oysa, söylemeye gerek var mı bılmem, Re- şat Nuri, öncekilerin tersine, temel karşıtlığı Avrupa ile Türkiye arasında değil, İstanbul ile Anadolu ara- sında kurar; üstelik Anadolu'dan yana çıkar. Bana ka- lırsa, iyi de eder: İstanbul, ekinsel açıdan bakılınca, Anadolu'dan çok daha doğuda ve çok daha güney- dedir. Eski Kahramanmaraş rnilletvekili Ahmet Ham- di Tanpınar, 1960 başlarında bile, "Nihayet bütün bu unuttuğumuz, unutacağımız şeylenn yenne ne ko- yacağız? Haydi bizler koyduk, büyük kitle... yeni ye- tişenler?" diye yakınabilmışse, hemen arkasından sorunu gülünç bir biçimde indirgeyerek "Kolej ve Fransız mektebi mezunu mu bu cemiyette münev- ver olacak!" diyebilmişse, gerçek karşıtlığı göreme- miş oiduğu içindir. Oysa, 1950'den beri yaşadıklanmız gösteriyor ki bu ülkenin en büyük Avrupa ve Amerika hayranlan, Bayar'lar, Menderes ler, Demirel'ler Özal'lar, Çil- ler'ler (hemen hepsi Türkiye'yi bir 'küçük Amerika' yapmaktan söz etmiştir), aynı zamanda Türk toplu- mu üzerinde 'çok derin, yüzyıllara dayalı' etkileri bu- lunduğu söylenen Doğu ekininin yılmaz savunucu- lan oldular; 'tahakküm' de onlarla ya da onların ar- dından geldi. Böylece, bugün. masa başında değil, gerçekten. kâğrt üzerinde değil, gözümüzün önün- de, dokuz yaşındaki kız çocuklan çarşafa sokulabi- liyor. 'Eski kültürümüz' adına yerden yere vurulan yapay aydınıysa, işte gördük, değil gerçekte, roman- larda bile bulamıyoruz. Rastlantı bu ya, ayrımında ol- madan, sevgili Selim lleri de doğruluyor bunu: Daha yazısının başında, 'yapay aydın olmak isteyenlerle yapay aydının tahakkümüne karşı olanlar'öan söz ediyor. Sizin anlayacağınız, yapay aydın henüz orta- larda yok, 'yapay aydının tahakkümüne karşı olan- /ar'sa, aramadığınız kadar. Gerçek durum da bu değil mi? Çatalhöyük'te kazılar yeniden başladı Bilinen tarihin en eski kenti: Çatalhöyük 30 yıl öncesıne dek ilk kentlenn, gü- nümüzden 4 bin yıl önce. Mezopotam- ya'da kurulduğu sanılıyordu. Ancak, dünya tarih kıtaplan, Kon- ya'nın 65 km. güney inde, Çumra ya- kınında bir höyüğün bulunmasıyla ye- niden yazıldı. 30 yıl önce yapılan ka- zılarda gün ışığına çıkanlan buluntu- lar, dünyanın kent büyüklügündeki ilk yerleşımmın Anadolu'nun ortasında Çatalhö>ükte kıınılduğunu ortaya koydu. MÖ 6 bın yılında Çatalhö- yük'te onbın kışi yaşıyordu. Çatalhö- yük, neoürik döneme ait bir yerleşim ve bu dönemin olağan dışı büyük ve sanat açısından olağan dışı zengın bir örneği. Neolitik insanı. sanat ve kültür bırikimını, duyarlılığını Çatalhöyük'te bugüne aktarıyor. Çatalhöyük'te bulu- nan yontuların, Anadolu'da bınlerce yıl süren bereket tanrıçası kültünün başiangıcını sergıliyor olma olasılığı çok büyük. Aynca, Anadolu ve Akde- niz sanatında bınlerce yıl görülen bo- ğasimgesine, ilk olarak Çatalhöyük'te rastlanıyor. Kültür Servisi - Bilinen tarihin en eski kentı Çatalhöyük'te kazılar, Kültür Bakanlığı'nın iznıyle yeniden başladı. 25 yıl sürmesi planlanan bu kazıdan çıkan tarihi eserler, Anadolu'da kurulacak çağdaş uygarlığın en görkemli müze-anıtında koruma altına alınacak ve sergilenecek. Müzeyi gezenler. Çatalhöyük evlerini ve oradaki yaşamı vıdeo animasyonlardan izleyebılecekler. Bu müze-anıtın kurulmasını gerçekleştirmek için Çatalhöyük Dostlan Derneği kuruldu. Tarih kitaplannın yeniden yazılmasına neden olan Çatalhöyük'te kazılann yeniden başlaması, dünya tarihi içinde çok büyük bırönem taşıyor Dünya tarihine ı^ık tutacak Çatalhöyük projesi. dünyanın dört bir yanından çeşitli kuruluşlann ılgisinı çekıyor. Kazının finansmanını. British Academy, Ankara İngiliz Arkeobji Enstitiisü, Avrupa Birliği, National Geographic, Cambridge Üniversitesi. Mc Donald Enstitüsü gibi önemli kuruluşlar üstlenmiş durumda. Kazı başkanlığını Çambndge Üniversitesi arkeoloji profesörü Ian Hodder yürütüyor. Hodder. arkeoloji teorısı ve neolitik konulannda dünyanın önde gelen uzmanlanndan. Kazıya katılan diğer uzmanlar ise Irak Ingılız Arkeolojı Enstitüsü Başkanı Roger Matthews. Liverpool Üniversitesi'nden Dougias Baird. Edinburgh Üniversitesi'nden Tre>or Watkins jeomorfolojı uzmanı Neil Roberts. Bu yıl yapılacak kazılarda, önceki kazı tabakalarının altına inilerek Çatalhöyük'ün daha önceki tarihinin belırlenmesi ve eskiden ka?ılan odalarda biriken toprağın temizlenmesi amaçlanıyor. En ileri arkeoloji tekniklerinin kullanıldığı kazılarda. çok sayıda Türk öğrenciye de deneyim olanağı sağlanıyor. Türkiye'de kurulan Çatalhöyük Dostlan Derneği, kazıya maddi ve manevi destek sağlamayı amaçhyor. Dernek ilk olarak geçici depo ve laboratuvar binalanmn yapımına destek verecek. Bu yapıların gerçekleştirilmesi, kazılar için büyük önem taşıyor. Çünkü, Türk hükümeti. bu brnalar hazır olmadan kazıların başlamasına izin vermiyor. Aksi takdirde. bulunacak fresklerin yok olma tehlikesi var. Cazın öyküsü TRT 2de Kültür Servisi - TRT 2. yeni sezonda. Çazın Öyküsü adlı programla sanat yapıtlanna biryenisini daha ekliyor. lk bölümü bu akşam yayımlanacak olan 13 bölümden oluşan dizide, ülkemizde gün geçtikçe daha çok izleyici bulan cazın geçmişine eğiliniyor. Çaz müzığinin ülkemizde gelişimini ve bu gelişim içinde payı olan müzisyen ve kişiliklerin anılarla, söyleşilerle, belge ve fotoğraflarla anlatıldığı yanm saatlik program. ülkemizın önde gelen caz müzisyenlerini bir araya getinyor. Yapımcılıgını Tala Balakar. yönetmenliğini Hüseyin Kaya'nın yaptığı programı, ünlü caz müzisyeni Neşet Ruacan sunuyor. Gül Denman, sergiyle anılacak İSTANBUL (UBA)-1994 yılında geçirdiği trafik kazasında. eşi Uğur Derman'la birlıkte yaşamını yitiren ressam Gül Derman anısına. Benadam Sanat Galerisi'nde bir resim sergisi düzenleniyor. Derman'ın yakın dostlan Ümit Ağan, Türkan Rador ve Hamit Kınaytürk'ün organize ettiği Derman'ın resimlerinden oluşan sergınin yanı sıra. yine dostlarının girışimiyle 24 sayfalık renkli bir katalog da hazırlanacak. Sergi, 28 eylül - 12 ekim tanhleri arasında gerçekleştırilecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle