Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 8AĞUSTOS1995SALI
12 KULTUR
•Bugün 'Işık Doğudan Yükselir'le adeta resmi
düzeyde ilan edilen 'özkaynaklara dönüş' ve
keşif sürecinin ardında Gökalp'ten başlayan
kopuş yatıyor. Çünkü onun tezleri bürokrat ve
siyasilere kılavuzluk etmiş, sonuçta müziğin
ruhu devlet eliyle öldürülmüştür.
• Türkünün nasıl olması ve söylenmesi
gerektiği resmi-yan resmi çevrelerce belirlenip
dikte edilirken, öte yandan İ934'te "teksesli
müziğin yasaklanması" karan çıkmıştır.
Böylece alaturka, radyodan kapı dışarı edilirken
köylerde jandarmalar sazlan toplayıp "yasak"
karannı bir başka boyutta icra etmektedir!
lıırkıı
laznnsa, oıııı da IMZ yanarız!
9
ZEKİ COŞKIİN
Tabii medyatik bombar-
dunan sırasında gözden ka-
çan bir sürü sey var. Örne-
ğin alaturkanın: Türk sanat
müziği diye anılan 'ma-
kam'müziğınin rehabilitas-
yonu. Kitlesel beğeni pop-
laşmış folkla karşılanırken
'incezevk' sahıpleri ve 'sa-
nat erbabı'na da çeşitli ma-
kamlardan alaturka söyleni-
yor. Bu ikisinin bileşimini
yine Işık Doğudan Yükse-
lir'de bulmak mümkün. Al-
büme yakından bakılırsa.
'A' yüzünün aiaturka. 'B'
yüzünün folk motıfleriyle
örüldüğü görülür.
Ayrıca bu Sezen Ak-
su'nun ilk girişimı değil.
Aksu, bu alanda tek de de-
ğil. Mirkelam'ın koşusunda
da, MFÖ'de de makam mü-
ziğinin izleri var. Daha öte-
si Bûlent Ersoy'un Alaturka
95'le yeniden çıkış arayışı
var. Onlardan da önce,
19801i yıllardan beri Mu-
azzez Abacı'nın şahsında alaturkaya yö-
nelik bir iade-i ttibar söz konusu. Son
dönemın ayırt edıci özelliği. alaturka
içinde dinsel nağmelerle-tematikle de
banşılması.
Bunlar, nereden bakılırsa bakılsın. iyi
seyler. Çünkü bu sesler, sözler. nefes-
ler.duyumlar bu toprakta. buradaki ha-
yatta. insanlann kulağında var. Türkü
de var. şarkı da. Repertuvarda yer alma-
lan değil. almamalan sorun. Ve asıl so-
run. repertuvardan dışlanmalarından
beri yaşananlann sonucu, bugün yeni-
den gündeme geliş biçimi.
Yeniden dönüyoruz şu beyazlaşma ve
endüstri bahsine... Sanki birileri şöyle
diyor: "Bu memlekete türkü, şarkı la-
zımsa onu da biz söyleriz!.. Size ne olu-
Bu söze kulağımız alışık. 50 yıl ön-
ce de Ankara Valisi Nevzat Tandoğan
üniversiteli solcu gençlere haykınyor-
du: "Bu memlekete komünizm lazımsa,
onu da biz getiririz... Size n'oluvor
ulan?"" Aynı mantığın müzik alanında
epey derin yankılan var. En başta. Ziya
Gökalp daha 1923"te kaleme aldığı
Türkçülüğün Esaslan'nda "Bugün, iş-
te, şu üç musikinin karşısındayız: Doğu
musikisi, Batı musikisi, Halk musikisi"
saptamasını yaptıktan sonra "bunlar-
dan hangisi bizim için millidir* sorusu-
nu sorar.
Yanıt: "Doğu musikisinin hem hasta
hem de gayri milli olduğunu gördük.
Halk musikisi milli kültürümü/ün. Ba-
tı musikisi de \eni medenivetimizin mu-
1934'te "teksesli
müziğin
vasakJanması"
karan çıkmıştır.
Böylece alaturka
radyodan kapı dışan
edilirken kövlerde
jandarmalar sa/lan
toplayın "\asak"
karannı bir başka
bo> utta icra ^
etmektedir! Aşık
Veyselbileo
dönemde sazının
elinden
alınmasından
kurtulamaz.
sikileri olduğu için her ikisi de bize ya-
bancı değil.'" Bu durumda her ikisi bir-
leştınlırse. "Hem milli, hem deAvrupa-
lı bir musikiye malik oluruz."
Bugün Işık Doğudan Yükselir'le ade-
ta resmi düzeyde ılan edilen 'özkaynak-
lara dönüş' ve keşif sürecinin ardında
Gökalp'ten başlayan kopuş yatıyor.
Çünkü onun yukandaki tezleri bürok-
rat ve siyasilere kılavuzluk etmiş. so-
nuçta müziğin ruhu devlet eliyle öldü-
rülmüştür.
'Şarkı yasak... Türkü de öyle
sovlenmez!'
Türkcülüğün Esaslan doğrultusun-
da. 'bizden' sayılmayan 'hastahkh Do-
ğu' eseri (Osmanh-Bızans-Arap kırma-
sı) alaturka müziğin eğitımi 1926"da
Milli Eğitim Bakanlığf nca yasaklan-
dı. Bu evrede 'milli musikimiz' halk mü-
zıği öne çıkanldı. Derleme çalışmalan
düzenlendi.
Ama öyle bir derlendi ki. türküler de
öldü. Çünkü.türküye havasını veren.
onun doğaçlama yapısı, ıcradan icraya.
söyleyenden söyleyene sazı. gırtlağı
hançereyi kullanımla ilgilı olarak deği-
şen ses.
Oysa derleme. aynı zamanda 'disip-
lineetme": türküyü notaya geçırme işi.
Dolayısıyla standardize. bir boyutuyla
da 'steriKze etme' calışması.
O nedenle. 1930'larda oluşturulan
'Yurttan Sesler", pek de yurdun sesı ol-
madı. olamadı. Çünkü radyonun yaydı-
ğı 'türkü', insanlann bildiğı ve söyle-
diği 'türkü'değıldi.
Bu duruma ilişkin bir tanıklık: Köy
Enstitüleri. 1940'larda 'u>andınlacak
köy' politikasının en etkılı kurumların-
dandır. Eğitim programından öğrenci-
nın yaşantısına dek her şey özkaynak-
larla Batılı değerleri üretmeye yönelik-
tır. Bugün radyo repertuvarlarında bir-
çok derleme türküsü bulunan \e Cum-
huriyet sonrası halk müziğinin önde ge-
len isimlerinden Celal Güzelses,Dicle
Köy Enstıtüsü'ne gider. saz heyetıyle
birlikte konser verir. Öğrenciler. yöre
köy lerinden gelme. o ezgilere aşina ço-
cuklardır. Ancak. "Enstitülüöğrenrile-
re piyano dersleri >erme çabasındaki
müzik öğretmenlerinin bu işe fena bo-
zulduğunu ve engellemeye çalıştıklan-
nı" olav ı v aşayan öğrencılerden Osman
Şahin anîatır.
Oysa yine aynı dönemde \e başka
Köy Enstitüleri'nde Âşık Veysel'ın. hat-
ta bir dönem Ruhi Su'nun "da eğıtmen
olarak görev aldıklannı biliyoruz.
Ruhi Su. halk müziğinin kentli aydın
çevrede kabul görmesinde önemli bir
yere sahip. Ancak VedatNedimTör'ün
1944 tarihli yazısı. kentfinın onun yap-
tığı nıüziğe ve 'otantik' halk müziğine
bakışını sergilemesi yönünden son de-
rece aydınlatıcı.
Tör. şunları yazıyor Ruhî Su'nun
konseri üstüne: "O halk türküleri ki,
radyoda "Yurttan Sesler" saari konulun-
caya kadar, ya çalı süpürgesi gibi haşır
huşur çatlak sesli âşık bo/untulan tara-
findan, ya ulumalı, ağlamaklı, yapma-
cıklıgazinoçığırtkanlantarafındansöy-
lendikleri zaman. insanda.. bulantı
uvandınıiardı. İşte. o avnı halk türkü-
lerinin terbiyeedilmiş bir hançereden ve
bilhassa kültürlü bir kafadan (Ruhi Su
kastediliyor) çıktıklan zaman, konser
kabilivetini yüksek derecede haiz eser-
ler olabileceği artık anlaşılmıştır"
Türkünün nasıl olması ve söylenme-
si gerektiği yukandaki örneklerdekı gi-
bi resmi-yarı resmi çevrelerce belirle-
nip dikte edilirken. öte yandan 1934'te
"teksesli müziğin yasakİanmasT karan
çıkmıştır.
Böylece alaturka, radyodan kapı dı-
şan edilirken köylerde jandarmalar saz-
lan toplay ıp "yasak" karannı bir başka
boyutta icra etmektedir! AşıkVevselbi-
le o dönemde sazının elinden alınma-
sından kurtulamaz...
194üta TBMM de konservatuvar ka-
nunu görüşülürken dönemın Milli Eğı-
tim Bakanı Hasân Ali Yücel alaturka
yasağına ilişkin itirazlarkarşısında şun-
lan söyler: "Dışanda çiftetelli çalma-
sınlar di\e karar \erecek insanlar deği-
liz; isteyen radvosunu açaropera dinler,
isteyen Mısır'ı bularak herhangi bir peş-
re\idinle>ebüir."
"Gtilünç ulumalar"
Öy le de olur ve kapıdan kovulan ba-
cadan gelir. Bu hüsranı saptayan, tam
bir "musikişinas" olan Tanpınar'dır.
Daha 1946'da yay ımlanan Beş Şehir'de
istanbul'u anlatırken. "Sinemanın zev-
kimi/i dışandan idare ettiği devirde ya-
şıyoruz" der "karanlıkta
toplanıvoruz. Honolulu'da,
mehtaplı birgecede gü/el ça-
maşırcı kızına fe\ kalade ze-
ki \e cüretli demir kıraunın
oğlunun söylediği gitaralı
şarkılaru ertesi sabah Boğaz
kıyılannda mağaza çırakla-
nnın ıslığından dinleyeceği-
mİ7 gülünc ulumalan dinli-
\or^.. bir \ ığın tatlı hamaka-
te hayran oluyoruz."
II. Dünya Savaşı yıllann-
da Batıdan film ithali kesi-
lınce sinemalarda Hint-
Arap filmleri vizyona gırdi.
Oradan yayılan ezgiler.
•*Doğu"nun sesı kulağa aşi-
nageldı. RajKapoorhemen
yerlı dile geçiverdi: A>-are.
Sonra Münir Nureddinın
SafiveAyla'nın Arapezgile-
rini Türkçe sözlerle okuma-
ları... Derken gazınoların
dolup taşması \e 1950'ler-
den ıtibaren Anadolu'nun
insanıyla \e her şeyiyle bü-
yük şehirlere akması. Mer-
kezdekı dolmuş. çevredeki
minibüs. sanki onlann sesle-
rini de şehre yayıyordu. Tanpınar'ın
"mağaza çırakİannın ıslığından dinleye-
ceğimiz gülürtç ulumalar" dedıgı sese
l^dü'lardaarabeskadıverildi.Osesilk
başta kınktır (Orhan Gencebay),
1980'lerde yırtık (İbrahim Tattıses),
şimdilerde oynak (Emrah).
Ama şehir. sonuçta sesinı bunlarla
buluyor. 1930'larda bürokrasının ya-
sakladığt alaturkayla. tekdüzene hap-
settiği. "çalı süpürgesi gibi haşır huşur
çatlak sesli âşık"lann türküleriyle. Tör
\ e Tanpınar'ın sözleşmiş gibi "uluma"
olarak adlandırdıklan sesler dönüp do-
laşıp bir yere gelıyor.
Bugün müzik endüstrisi de, medya
da ışığın doğudan yükselışini keşfedi-
yor. kutsuyor. Yine de bir terslik var
bunda.
tnsan sormadan edemiyor. bu keşif-
te "yenidünya düzeni"nin getirdiği he-
gemonik yapının yanında. çok merkez-
lileşmenin.
l
*yereUik"ın öne çıkmasının
payı, yok mu? Dünya müzik endüstrisi
eösteriyorbıze ışığın nereden yükseldi-
Daha da önemlisi. bu memlekette ne-
yin. ne zaman dinleneceğine, nasıl söy-
leneceğine hâlâ birileri mi karar ven-
yor? Kara kafalı, Malaty alı, Nakşi Tur-
gut Özal "Şuradan bir kaset ko\ da ne-
şemizi bulalım Semra'nım" dedığinde
ellerarabesk kasetlere uzanırken. beyaz
tayyörüy le "be>azbirsa>fa"açmaya ge-
len "sanşın güzel"ın iktidan zamanın-
da "be>-aztürkü"nün yükselışi rastlan-
tı mı?
Y4YINEVLERİNDEN YENİ KİTAPLAR
İMGE KİTABEVİ YAYINLARI
Tarih
UygaHık, Kapitalizm ve Kapitalistler.
Lucien FebvTe. Yeniçağ Başında Avntpa
Halk Kiiltürii. Peter Burke. 16-18.
vv 'larda Osmanlı Imparatoriıığu. R.
Mantran. Bizans Siyasal Diişüncesi.
Ernest Barker. L'ygarlıgın Gmmeri.
Fernand Braudeİ. Ortaçagın Sonbaharı,
Johan Huizinga.
Vaan
Âşıklar ve Zorbalaı: Francine Du
Plessix Graj; Her Yerden Çok Uzakta.
Ursula K. I.eGuin. Yıldızın Saati,
Clarice Lispector. Öykiiler. Donald
Barthalme. Ariel. Sylvia Plath.
Lavino 'nun Şarkısı. Okot P'Bitek
Mitokıji, dinler tarihi, insanbilim
Hindu Mitolojisi. Wendy Doni^r
O'Flahert>. Hint Mitolojisi Sözlüğii.
Korhan Kaya. Şamanizm, Mircea
Eliade. Hinı Avmpahlarm Tannlan,
Georges DumeziL Yunan Mitolojisi,
Robert Graves. Kıtzey Amerika
Yerlilerinin Mitolojisi. Cottie Burland.
Konusmalar, Georges Dumezil- Didier
Eribon. tnekler. Donnızlar, Savaşlar ve
BÜYÜCÜ Kadınlar, Marvin Harris.
Sanat
La Jaconde. Bir Başyapıtın Öyküsü,
Rene Huyghe.
Dil
Yakın ve Karşıt Anlamlılar Sözlüğii, Ö.
Yalım.
ÜMtT YAYINCILIK
"Sivasal Düşünce Ansiklopedisi",
BlackvveU. (2. cilt) Çev: Biilent Peker,
Nevzat Kınıç.
ARITAN YAYINCILIK
"/W Aşın Üretim Ne Aşırı Tüketim ",
Josef Kirschner. "Savaşmadan
Kazanmak". Josef Kirschner. "Egoist
Olma Sanatı", Josef Kirschner.
"Barışın Tekniği ve Strvtejisi ".
Erich Fromm.''Tann Gibi
Olabilirsiniz", Erich Fromm. "tnsan ve
Çağdaş Toplumdaki Yeri", Erich
Fromm. Biyoenerjetik". Alexander
Lowen. "Chakra El Kitabı".
Shalila Shamaron. "Degerli Taşlarla
Tedavi Rehberi ", Pamela
Louise Chase. "Renkler ve Kristaller",
Jo\ Gardner.
KÂBALÇI YAYINEVİ
Şiir Dizisi
Saklanmış Z.eı/)a.Giilseli İnal.
Yalnızlığın Ruhu. Percy Shelley. Mutf'ak
Kazalan. Perihan Mağden. Seçilmiş
Şiirier.
Kültür Tarihi Dizisi
Kokunun Etvtizmi, Güzel
Kohdann Tarihi, Andra Hurton.
Tarihimizden Kültür
Manzamlan, Özdemir Nutku.
Vücut Bakınnnın Tarihi, Georges
Vlgarello. Şekerin Tarihi, Sidnev W.
Mintz.
Edebiyat Dizisi
Genç ŞaiHer ve Yazarlar Kitabı. Haz:
Süreyya Evren. Locarnoht Dilencinin
Riiyası. Max Frisch. Öykiiler, Peter
Bichsel. Giinah Yiyen, Dost Körpe. Ölü
Görme Masalı, Arda Çalık. Güzel
Sanatlardan Biri Olarak Cinayet,
Thomas de Quincey. Atletli Adam,
Zafer Şenocak.
Düşünce Dizisi
Postmodern Dııntmda Sanat ve Medya,
Haz: Süreyya Evren.
Tophımsal Ekolojinin Felsefesi, Murray
Bookchin. Avrupa: Romcı Yalu, Remi
Brauge. Marksist Açıdan Kemalist
Dönem Türkiye'sindeEğitim. Ali
Arayıcı. Sanat Psikolojisi, Max J.
Kobbert Erotizm ve Politika, Haz:
Lvnn Hunt
Fırbnahflişldpaylaşdamaclı
Kültür Servisi-Ünlü şair
Dylan Thomas'ın eşi
Caitttn'in yayımlanan
anılan. Hollywood
yapımcılannı harekete
geçirdi. 1994 yılında ölen
Caitlin. Dylan Thomas ile
olan evlıliğini anlattığı
anılannı. 50 saati bulan
bant kayıtlannda bir araya
getiımişti.
Böylelıkle, edebiyat
dünyasının en fırtınalı
ilişkilerinden biri olan
Dylan-Caitlin Thomas
beraberliğı. eski
defterlerin
karıştınlmasına yol açtı.
Hollyvvood yapımcıları,
bugüne dek gizli kalmış
bu beraberliğın filmini
yapmak üzere hızlı bir
rekabete giriştiyseler de
sonuçta Mick Jagger'ın
film şirketi bu rekabetten
galibiyetle çıkmayı
başardı.
Filmin bütün haklarını
alan Jagged Films. filmin
milyonlarca doları bulan
bütçesinı karşılamak
üzere Disney
Productions'ın yan
kuruluşlanndan Miramax
ile anlaştı. Filmin
yönetmenliğıni ise Hugh
Granfın yeni filmi "The
English !\İan VVho VVent
Up A HiU But Came
Down A Mountain*"ı da
yöneten Chris Monger
üstlendi. Caitlin'in
u.
anılarından yola çıkılarak
oiuşturulan senaryo.
I936'da Dylan Thomas'ın
Caitlin'i bir kulüpte görüp
aşık olmasıyla başlıyor.
Dylan Thomas'ın 1953
yılında uyuşturucu ve
alkol bağımlılığından
ölmesine dek süren
evlılıkleri boyunca
oldukça zor günler
yaşanıyor. Ve Dylan.
ardında üç çocuğa
bakmak zorunda olan
çaresiz. mutsuz ve parasız
bir eş bırakarak yaşama
veda ediyor.
Edebiyat dünyasının bu
fırtınalı ilişkisinin
Hollyvvood yapımcılarının
eline geçmesı. başta çiftın
üç çocuğundan biri olan
kızları Aeron Thomas'ı
pek de memnun etmişe
benzemiyor. "Annem ve
nlü şair Dylan
Thomas'ın eşi
Caitlin'in
yayımlanan anılan,
Hollyvvood
yapımcılannı
harekete geçirdi.
Sonuçta Mick
Jagger'ın film şirketi
bu rekabetten
galibiyetle çıkmayı
başardı.
babamın ilişkisini
üstünkörü bir biçimde ele
almalannı istemiyorum.
Bu. tümüyle sonınlu.
sansasyonel bir berabertik
değildi. Babamın
ölümünden üç sene
öncesine dek gavet uyumlu
ve birbirlerine de hâlâ
âşıktılar. Sadece son
dönemlerde babamın
Amerika'ya gitmesi
gerektiği için ayn
yaşadılar" diyor Aeron
Thomas. Filmin bu
anlamda. gerçeklere
uygun olacağını hiç
sanmadığını da sözlerine
eklıyor.
Caitlin Thomas'ın
anılannın önsözünü
kaleme alan George
Tremlett ise aynı kanıda
değil. Biraz da Dylan
Thomas'ın kansı oldueu
için. çeşıtli zorluklarla
mücadele etmek zorunda
kalan Caitlin'in. yaşamı
boyunca göremediği
ilgiye şimdiden sonra
kavuşacağını belirtiyor
Tremlett.
Filmin çekimleriyse
Thomaslar'ın
yaşadığı yer olan
Svvansea'de başlandı.
\'önetmen Chris Monger,
acıklı bir öyküyü değil,
tutkulu bir ılişkiyi konu
aldığını söylüyor. Dylan
Thomas'ın. şu anda 81
yaşında olan çocukluk
arkadaşı Stuart Thomas
(aralarında herhangi bir
kan bağı yok) ise
çekımleri izlerken şu
yorumda bulunuyor:
"Dylan bütün bunlan
kesinlikle ciddiye
almazdı."
YAZI ODASI
SELİM İLERİ
Bir Romanın
DüşündÜPdükleri
Argos dergisinin yönetimiyle uğraştığım dönemler-
de, yeni yazıya geçirilmemiş bazı romanları, özellik-
\eEdebiyat-ı Cedide zamanının verimlerini, bugünün
okuruna kazandırmak istemiştim. Romanlan derginin
her sayısında fasiküller halinde okura armağan ede-
cektik. Böylesi bir tasarının büyük ilgi devşireceğini,
genç okuru, edebi mirasımıza yönlendireceğini umu-
yordum.
Hemen belirteyim ki çevrimyazıda ve sadeleştirme-
de Nuri Akbayar ın eşsiz çabası o birkaç romanın so-
luk hayatlar kazanabilmesini sağladı. Nuri Akbayar,
bu çalışmalan inanılamayacak kadar gülünç bir mad-
di bedel karşılığı gerçekleştirmiştir.
Önce Behçet Necatigil'in ve Cevdet Kudret'in
önem verdiklen Sıyah Göz/er'i yayımladık. Cemil Sü-
leyman AJyanakoğlu adlı unutulmuş bir yazann bu
kısa romanı, Boğaziçi'ndeyapayalnızyaşayan, genç
bir dul kadının aşk ve cinsellik sarsıntılannı dile geti-
rir. Yüzyılın başında kaleme alınmış Siyah Gözler; ne
Aşk-ı Memnu kadar başanlı, ne Eylûl kadar derinlik-
lidir, ama, bir yandan da ele aldığı izlek düşünülürse,
apaçık bir sarsıntı, bir şizofreni romanıdır.
Çağdaş edebiyatımızı hazırlayan o ilk romanlan-
mızdan, öykülerimizden söz açan eleştirmenler, ede-
biyat tarihçileri. sözgelimi Rauf Mutluay şunu belir-
tirier: İlk romancılarımız, ilk öykücülerimiz aile kuru-.
mu içinde yer alan, daha beylik deyişle, 'namuslu' ka-
dının dramlarını yazmaktan uzak durmuşlar, gelene-
ğin muhafazakâr çizgisi dışına çıkmamışlardır. Örnek
vermek gerekirse. Namık Kemal'm lntıbah'Xaki ro-
man kişisi de Âkif Bey oyunundaki kadın oyun kişi-
si de işte bu sebeple, düşkün kadınlar arasından se-
çilmıştir. Benzeri endişeler Halid Ziya'ya kadar uzan-
mtş olabilir: Aşk-ı Memnu'un Rrdevs Hanım'ı da ha-
fifmeşrep bir hayat sürmüş, iki kızını o koşullar için-
de yetiştirmiştir.
Eylûl'de Mehmed Rauf, bu ifade ediş tutumunu
bir ölçüde yıkar. Çünkü Eylûl'un kişileri Istanbul'un
herhangi bir ailesinde rastlanılabilecek kişilerdir. Ne
var ki romanda, aşk için ilginç bir niteleme göze çar-
par: "Beyaz aşk." Kocasından başka bir erkeğe usul
usul sevgı besleyen kadın, Eylûl'de hep o beyaz aşk
çevresinde dönenir; herhangi bircınsel hayatiyetsöz
konusu değildir; kısacası Suat, kocasını aldatmaz,
evlerine girip çıkan ve kocasının yakın arkadaşı olan
erkeği hep beyaz aşkla sever. Böylece ahlâki anlayış
sarsılmadan korunmuş, insan dramına ancak teğet
geçılebilmiştir. Elbette drama beş on adım yaklaşıl-
mış, ama kurallar korunmuştur.
1900 tarihli Eylûl'un yanı başında. Cevdet Kud-
ret'in saptayımıyla Mehmed Raufun anlatımından
esintiler taşıyan Siyah Gözler, hepi topu on bir yıl
sonra dul kalmış bir aile kadınını o günün kapalı, kaç-
göç toplumunda olanca çaresizliğiyle dile getiriyor-
du. Gelenek, evlilikdışı birlikteliği hoş görmüyor. ken-r
dilerıne evlilik önerilmemiş dul kadınlar içinse bir yal-*
nızlık hayatı, kendilerinin seçmedikleri cinsel perhiz-
kârlık tek seçenek olup çıkıyordu. Ya öteki seçimler?,
Yaşamak isteğinin ağır basması? Siyah Gözler bu'
sorulan yanıtlamaya çalışmış ilk eserdir.
Fasiküller halinde Argos okurianna sunduğumuz
Siyah Gözler en küçük bir ilgi devşirmedi. O günler-
de televizyon kanallarımızın dedikodu programları
ortalıkta görünmediğinden, meraklısı, dedikoduyu
yalnızca magazinlerden takip edebiliyordu. Sıyah
Gözler'in mutsuz dul kadını dramını kimselere anla-
tamazken söz konusu magazinlerde varlıklı film yıl-
dızlarımız, bazı şarkıcı hanımlar, şunlar-bunlar, evlilik
dışı çocuk doğurmak istediklerini, biraz da 'devrim-
ci' bir eda içinde söylemekteydiler. Toplum da ses et-
mez, ses çıkarmaz görünüyordu.
Siyah Gözler kaybolup gitti. Siyah Gözler insan dra-
mından söz açtığı için yenik düştü. Cemil Süley-
man'ın dul kadını hiç değilse feministlerı ilgılendire-
bilirdi. Ama Kate Miüett, Sıyarı Gözler'in anlattıkla-
nnatercih edildı. Geleneğı görmezden gelmeyi erdem
saymış yapay aydın, Batı toplumlarına ilişkin dram-
lan öğrenmeyi, kendi öz dramına dönüp bakmaktan
üstün tutuyordu.... Belkı de hiçbir dramın ayırdında
değildi... Ne Doğu'nun, ne Batı'nın dramlannı içten,
derinden kavnyoruz.
Bakın sonra ne oldu: Beyazcamda şarkıcı bir ha-
nım. beraber yaşadığı beyle imam nikâhını niye ge-
rekli gördüğünü anlatıyor. Savcılık mı avukatlar mı bir
merci de dava açmış. Uzmanlar imam nikâhının hu-
kuki karşılık taşımadığını belirtiyorlar. Şarkıcı hantm,
süslü püslü yaşamasında geleneğe geri döndüğünü
övünçle söylüyor. Dava devam ediyor mu pek takip
edemedim. Takip etmeye gerek yok: Neresinden tut-
sanız elinizde kalan bir mesele.
Dünün, varlığına güvenerek evlilik dışı çocuk do-
ğurmak istediğini söyleyen hanımı da bugünün bir
şarkıcı hanımı da gitgide kof değerlerte yetinen top-
lumumuzda sivrilmiş kişiler. Onlar birbirine karşıt gö~
rünen, aslında birbiriyle çakışan tutumlarıyla kitleye
ucundan bucağından örnek oluyorlar. Siyah Gözler'\o
dile getirdiği gerçek dram silinip gidiyor.
Oysa gerçek dram içten içe kanamaya devam
ediyor.
Vecdi Sayar istifa etti
• Kültür Servisi- Vecdi Sayar. tstanbul Kültür ve
Sanat Vakfı'nın düzenlediği Uluslararası Istanbul Film
Festivali Danışma Kurulu üyeliğinden istifa etti. Hiçbir
gerekçe göstermeden istifa eden Vecdi Sayar. bundan
böyle Uluslararası Ankara Film Festivali program
yönetmenliğini üstlenecek^ Sayar, aynı zamanda
gelecek yıl eylül ayında TÜRSAK'ın düzenleyeceği
Uluslararası Bodrum Film Festivali hazırlıklannı
sürdürüyor.
Enzupum'da 37 tarihi eser
korumaya alındı
• ERZURUM (AA)- Erzurum'da camı. türbe. kümbet,
medrese. çeşme ve eski evlerden oluşan toplam 37 tarihi
eser tescıl edilerek koruma altına alındı. Erzurum
Belediyesı'nin 1992 yılında almış olduğu karara
dayanılarak. Kültür Bakanlığı. Kültür ve Tabiat
Varlıklannı Koruma Genel Müdürlüğü tarafından
yaptınlan "Erzurum Üçkümbetler ve Kale ÇevTesi
Kooruma Amaçlı Imar Planı" çerçevesinde korumaya
alınan eserler arkeolojik SİT alanı ilan edildi.
Sanat akımları ve kavramları
• ANKAR.\ (ANKA)- Yapı Kredi Yayınlan' nın
çıkardığı "Sanat Dünyamız" dergisinin 1945-1995
yıllan arasında görülen sanat akım ve kavramlannı
inceleyen 59. sayısı çıktı. Sadece pop art,
postmodernizm gibi popüler konu ve kavramlarla
yetinilmeyen dergide. 72 konu başlığı altında çeşitli
sanat kavramları ele alınıvor.