Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 8AĞUSTOS1995SALI
10 DIZI YAZI
înanç, hoşgörüyle bağdaşmaz• Bilime saygı gösteren toplumlar,
başka inançlara karşı bağnaz
olmuyorlar. Kendi inançlanna aykın
inançları hoş karşılayabiliyorlar.
Bilimsel düşüncenin geliştiği
toplumlar, inançlan öne
çıkarmıyorlar. Hoşgörünün bir öğesi
de bağışlayıcı olmaktır.
• Hiçbir inanç, kendi dışındaki
inancı bağışlayamaz. Inancın özü,
bağışlamaya aykırıdır. Çünkü, başka
inançları hoşgörü ile karşılarsa,
yandaşlarını yitirebilir.
Her inanç, bir tanrının ya da
tanrıların buyrultusuna ya da
buyrultularına bağlıdır.
tnsanın büyük acısı. "akl"ın
"inanç"a yengı sağlamakta çok
gecıkmiş olmasıdır. Yazık ki. az-
gelişmiş toplumlar. yirminci yüz-
yıl sona ererken bile. aklın yengi-
sinı sağlayamadılar. Inanç-us ça-
tışması. azgelişmiş toplumlann
çağdaşlaşmasını engelleyen en
önemli engel olarak görünüyor.
Batı'da, inanç-us çatışması çok er-
ken başlamış ve bilım. kıliseye
karşı utku kazanmayı başarmıştır
Nicolaus Cusanus (1401 -1454).
De pace Fidei \e De Genesis ad-
lı yapıtlarında. ınsan vücuduna
egemen olan gücün Tannsal ol-
madığını gösterdi. Cusanus da bir
papazdı ama insan bedeninin ça-
lışmasının. Tanrrnın buyrugunun
değil. vücuttakı sistemlerin ürünii
olduğunu ortayakoyabılmiştı. Kı-
lıse. elbette ki "gen"leri kabul
edecek değildı. ama Cusanus di-
rendi. bilım adamlannın desteği-
ni gördü, Direnç vedestek. kilise-
yi "hoşgörülü" da\ranmaya zor-
İadı. Cusanus'la birlikte. bilime
saygı yükseldı. "Hoşgörü"nün
bir öğesını daha yakaladık: Bilime
saygı. Bilime saygı gösteren top-
lumlar. başka inançlara karşı bağ-
naz olmuyorlar. Kendi ınançlanna
aykın inançları hoş karşılayabıiı-
yorlar. Bilimsel düşüncenin geliş-
tiği toplumlar, inançlan öne çıkar-
mıyorlar.
Hoşgörü bağışlayıcı
olmaktır
Fransızlar. "hoşgörü" karşılı-
ğında şöyle bir de> ımı de kullanır-
lar Facilite a pardonne les faut
d'autri. Bu deyım. "başkaları-
nın kusurlarını bağışlama. ha-
talarını anlayışla karşılama"an-
lamındadır. "İndulgence"terimı
de. "bağışla\ıcıhk"anlamınage-
liyor. Denıek. "hoşgörü"nün bir
öğesi de "bağışlayıcı" olmaktır.
Hiçbir inanç, kendi dışındaki
inancı bağışlayamaz. lnancın özü.
bağışlamaya aykırıdır. Çünkü.
başka inançlan hoşgörü ile karşı-
larsa. yandaşlarını yitirebilir. Her
inanç. bir tannnın ya da tanrıların
buyrultusuna ya da buyrultulanna
bağlıdır. Tanrı buyruğu. kuşkuya
yer vermeyen inaklardır. İsa'nın
inancına bağlı Ebion. Yahudi töre-
lerıne göre tapınmaya başlayınca,
"ortak yaşam isteyen Nicola-
itenleri toplu olarak kırdı"\
Çünkü, Yahudi inancı. ortak yaşa-
mı öneren lsa'nın inancına karşı i-
di. Hazretı Alı ile birlikte Muavi-
ye"nınkarşısınadıkilen Naciye\e
Temim kabılelen. Muaviye'nın
yenılgiye uğratılabileceğinı anla-
yınca. kendi ıktıdarları için Hz.
Ali'nin karşısına dikildiler. Te-
mim kabılesinin başı Edye oğlu
Ur\e. önce barış ıstedi. töre gere-
ğince "hakem" seçilip tahkim
yoluna gidilınce. "Hüküm Al-
lah'ındır. Siz hüküm \eremez-
siniz" dıyerek uzlaşmaz bir tutum
sergiledi. Siyasal ıktidarlan ıçin
Ali'ye de Muavive'ye de karşı ta-
vır aldılar. Mülcem'i gönderip
Kuran'ın yargısına karşı geldiği
için Hz. Aİi'yı öldürttüler. Kendi-
leri de. Kuran hükümlerini çığne-
yenlerle birlikte olamayacaklannı
ileri sürerek Afnka"nın en batısı-
na çekildiler. "Hariciler" bunlar-
dır.
Aldatıcı birlik
Siyasal iktidarlarla inanç toplu-
lukları arasında. her zam an, alda-
tıcı bir birlik olmuştur. François
(1494 - 1547). Saksonya "da. Lut-
hercileri korurken. Paris'te hepsi-
ni oldürttü. Çünkü. Paris'teki Pro-
testanlar. François'ya karşı idiler.
François. inancı bütün bir Hıristi-
yandı, ama Şarlken'e karşı Müs-
lümanlarla birleşti. Fransa'da.
Kral IX. Charles,23 Ağustos
157
2"de. Protestan kıyımı yaptı.
(Saınt - Barthelemy olayı).
Ferisi Pavlus. Nİusev i Gameli-
el'ın müridıdır. Ibranı inanç siste-
mine göre tapınır. Kudüs'e son ge-
lışmde yedi gün mescıtten çıkmaz.
Gameliel"in öğretisine göre kur-
ban keser. mum yakar ve ayin ya-
par. Hıristıyan olunca. bütün Ya-
hudi inancında olanları dıri dıri
yaktınr.
Osmanlı padişahı Yavuz Sultan
Selim. 1514'tetran seferine çıkar.
Resmi tarihçi Hoca Saadettin ya-
nındadır. Kendi halkından veTürk
soyundan 40 bin "Kmlbaş taife-
sini" keser. Bu bılgileri. kendisi-
nin resmı vakanüvisti Hoca Sa-
adettin veriyor. (1) Karagöz Pa-
şa'nın Kütahya önünde Şahku-
lu'nu nasıl yendiğinı bir güzel an-
latırken. "Türk"1
halkını^la aşağı-
lar. Şehzade Korkut, Mısır dönü-
şü.Teke valiliğineatanır. Hoca Sa-
adettin'e göre. yöre halkı. Kor-
kut"un adaletinden mutlu ıdı. ama
yazık ki. "Ol divarda yaşayan
Türklerin varlıkları doğuştan
yaramaz olup >aradılışlarından
dikbaşlı olduklarından başka
huysuzluk da onların aşağılık
yapılarında ikinci bir hu> idi.
(...) Her biri insan biçiminde laf
anlamaz hay vana benzer kişiler-
di. (...) Kızılbaş töresine göre
toplanarak Şahkulu sanıyla ta-
nınan bir aşağılık herifi kendi-
lerine baş \e buğ ettiler."(2) (19
Nisan 1510). Karagöz Paşa, Şah-
kulu'nu Kütahya önünde yakalar
\e yenilgiye uğratır. Saadettin
Efendi. savaşın sonunu şöyle be-
timler: "Şol denlü kan döküldü
ki kan buharından gökyüzünde
bulutlar gül gibi kızarup eylece
göründüler." (3) Osmanlı taril.çi-
sı. Müslüman Hoca Saadettin
Efendi"nın "Kızılbaş" kanının
akmasından duyduğu mutluluğu
anlıyorsunuzdeğıl mı? Banagarip
gelmiyor. Bana garıp gelen. "İs-
lamda hoşgörü zaten \ardır"
önennesıdir. Hoca Saadettin. Fer-
had Paşaile Ahmet Paşa'nın ge-
mideki söyleşilerıni aktarır. Ya-
vuz'la birlikte Kırım'a gidiyorlar.
Yavuz. babasını tahttan indirecek.
Ferhad Paşa. "Beğimiz tahta geç-
se de, Kızılbaş yığınlarını dar-
madağın idüb pislik içindeki kâ-
firlerin vücutlarını zamanın sa-
hifelerinden kazısak" (4) der
Peygamberin kökeni
"Hoşgörü"nün sınıflar ve top-
lum lararası ilişkilerde yerleşe-
memesinın başlıca nedeni, aşama
düzeninin (hierarchie) toplumkı-
rın ekonomık gelişmelerindc.
toplumsal bir gerçeklik olarak
doğmasıdır. Kuşkusuz. aşama dü-
zeni. giderek üretim araçlanna
sahip bir toplum kesiminin. yanı
egemen birtoplumsal! sınıfın doğ-
masına yol açmıştır. Üretim araç-
lanna sahip olan sınıf. üretim
araçlarını kullanan sınıfı sömür-
meye başlamıştır. "Aşama düze-
ni"nde. ilk oluşum . "kutsal ki-
şp'nin egem enliğidir. Anlaşıla-
cagı gıbi. ılk üretim araçlarına sa-
hip olan kişi. "kendisinin tanrı-
lığV'nı kabul ettirmiştir alt sınıf-
lara. Üretim araçlarındaki geliş-
me. doğaya egemen olma olanak-
larını genişletmiştır. Doğaya ege-
men olan insan. evrene egemen
kişiyi. artık. evrenin yaratıcısı
olarak kabul etmeyince. egemen-
li,ğin sahiplerı. bu kez de. "ege-
menliği taşıma" işlevine başla-
dılar. Geleneksel toplumun yeri-
ne. bir bakıma. "önkoşullar dö-
nemi" geçtı. Bütün peygamber-
ler, kral ya da kral soyundandır-
lar.
Bir tek Isa, Nasıra köyünden
yoksul bir ailenin oğludur. Zeke-
riye Peygamber'in oğlu olduğu
üzerine sövlentiler olmasına kar-
şın. anası köylüdür. Yahudılerın.
onu benimsememesı. onun, aşa-
ma sırasına uymayan biri olu-
şudur.
Muhammet de. *,eçkin bir
Arap kabilesinin başının torunu-
dur. Toplum yetkesinin en geniş
ölçüde. en katı biçimde toplan-
dığı bir ailenin çocuğudur yani.
Yoksa, bütün Arap kabileleri-
nı. "Allah"ın çevresinde topla-
yam azdı. "Allah"ın egem enli-
ğının taşıyıcısı işlevini üstlen-
mesi \ e kabul ettırmesı. toplum-
sal sıralamada. Haşimoğulla-
n'nın en üstte olm asının sonu-
cudur.
Aşama düzeni eskiyince. bir
başkadeyışle.katı ve kesin top-
lumsal örgütlenme biçimi eski-
vince. egemen kişinin verinı
"egemen sınıflar" alm ıştır. Te-
rımi çoğul kullanmamın nedeni.
her toplum tipınde. egemen sını-
fın ayrı olmasıdır. Yani üretim
araçlarını elinde tutan sınıflar
sürekli değışmışlerdır.
Üretim araçlan. emekçı sınıf-
ların elıne geçtiüınde, sosyalist
toplum oluşacaktır.
"Başkı'nın doğuşu
Aşama düzeninin ve sınıflı
toplumların "hoşgörü"yü yay-
gınlaştırmalarını engelleyen iki
önemli nedenden sözedebıliriz
Birincisi. özdeksel (maddı) var-
lığın korunmasıdır. Egemen kişi
ya da sınıf. çıkarlarına aykırı bir
gelişmeyi hoş karşılayamaz
Kuşkusuz. bunıın "öznel" bir
nedeni olduğunu da düşünmelı-
yiz. Egemen kişi ya da sınıf. öz-
deksel varlığını südurebılmek
için. gelişmelerı engelleme ola-
nağı olmamasına karşın. hiç ol-
mazsa. gelişineleri lehine yön-
lendirebilecek bir "baskı" kur-
mak zorundadır. Baskı. bcncilli-
ğin zorunlu sonucudur. Yöneten-
ler. her zaman başannın devamı-
nı "baskı"dabulmuşlardır. İkin-
ci neden budur. Yönetilenler. bu
toplumsal yapıda. sıkıştıkça
"toplumsal yergi" ve "eleşti-
ri" haklarını kullanırlar. "Top-
lumsal eleştiri" araçlan da. fık-
ralar. m eseller. yergiler vb. dil-
sel ürünlerdır.
Çoğunda. ezilenlerin suçlan-
dığı bu ürünlerde. emekçilere
toplumsal bir görev yüklenir'
Ozveri. Egemen sınıflarla ezı-
len sınıflar araMtida onursuz bir
bağ kurulmuştur artık: Bu. bir
başka anlatımla. "buyurma ve
başeğme"dır. '"Başeğen",geh-
şen vedeğişen toplum koşulları-
na göre, yenı hak arayışına çı-
kınca, "hoşgörü" kalmaz. "Bu-
yuran"ın çıkarlanna saygı du-
yulduğu sürece. "hoşgörü" ge-
cerlidir. Karşıt durumda. "hoş-
görü"nün •yerini "horgörü"
alır.
ı / / Hoca Stuıılctriıı Eiendı. Tactl t
Te\arih. C II ıBıiiiiıııkiidık'aktaıun
Ismel Panıuık^ızoglıı). Kııhiir Bakaıı-
lıgı \cnmian. IV7V) Ankant
12) H<KU Sutıtletlin E/endi. ÖSJI. C.
lil Hoca Saadettin E/eııdi. ag\; C
II.S.4S.
(•ft Hoca Saadettin Efendi. ag\; C
IV. v 124
Yarın: Halk ve kutsal
değerler
Osmanlı, KızılbaşlarıfişlediSiyasa! iktidarı ellerinde tutan sınıflar, tarihin her döneminde,
inanç sömürüsünü öne cıkarmışlardır. Bir halkı, başka bir halkın
üzerine kışkırtmamn en kestirme yolu inanç sömürüsüdür.
Sömürenlerarası çıkar birliği, her zaman. emekçılen inanç
tuzağına düşürmiişlerdir.
Hoca Saadettin Efendi, Ya\uz"un, 20 Nisan 1514 günü.
Bosna Sancak Beyı Hadım Sinan Paşa'yı Anadolu
Beylerbeyliği'ne atadığını. bu Beylerbeyi'ne "Kızılbaş
tutkunlarını ve tavşanlarını" araştırıp yediden vetmişe
adlarının deftere geçirilmesini ferman ettiğini yazıyor.
Hadım Sinan Paşa. kırk bin Kızılbaşı deftere yazmış. sefer
anında, bunların birçoğunu telef etmiş. geri kalanını da
hapislerde çürütmüş. (5) Hoca Saadettin. Alevilerden söz
ederken "yaşamı kötü Kızılbaşlar" der.
Göriiyorsunuz ki, "hoşgörü" bir yana, kin ile doludur Kızılbaşa
karşı. Müslüman Osmanlı, kendi halkına karşı zalimdir. Çünkü
Kızılbaş toplulukları "Sünni" inanca karşıdır.
Bütün bunlardan sonra sorabiliriz: Peki neden? Tek yanıtı
\ardir: Sömürü. Siyasal iktidarı ellerinde tutan sınıflar,
tarihin her döneminde, inanç sömürüsünü öne
cıkarmışlardır. Bir halkı. başka bir halkın üzerine
kışkırtmamn en kestirme yolu inanç sömürüsüdür.
Sömürenlerarası çıkar birliği, her zaman, emekçileri inanç
tuzağına düşürmüşlerdir.
Voltaire (16^4 - 1778). insanlığın en güzel özü olarak
nitelediği "hoşgörü"'yü, "çıkar" hesaplarını ortadan
kaldırdığını söyler. (6)
(5) Hoca Suaduttin. agy. C. IV. s I
7
6.
<6) löltaire. Felsefe Sözlüğü, C. 2, s. 589. İnkılap ve Aka Yavınevi.
1977 İstanbul (Çeviren: Liitfîi AyJ.
ÇALIŞANLARIN SORULARI / SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL
Memur ve yıllık izin hakları
25 Temmuz 1995 günlü Resmi Gazete'de 562 sa-
yılı "Memurlar ve Diğer Kamu Görev lileri ile f1-
gili Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik \apılması Hakkında Kanun Hük-
münde Kararname" yayımlandı.
Bu kararname ile yılİık izin sürelerinde bir deği-
şiklik yapılmamış. ancak yıllık ızinlerin kullanılma-
sı yeni kurala bağlanmıştır. Bu kurala göre carı \ ıl
İlebirönceki yılın dışında kalan izin haklar: kulla-
nılamayacak.
657 sayılı Devlet Memurlan Yasası kapsamında
çalışan memurların yıllık izin haklan 657 sayılı ya-
sanın 102. maddesinde belirlenmiştir. "Sladde
102- Devlet memurlarının yıllık izin siiresi. hiz-
meti 1 yıldan lOyıla kadar(onyıldahil)olanlar
için virnıi gün, hizmeti, 10 vıldan fazla olanlar
için 30 gündür. Zorunlu halierde bu sürelere gi-
diş ve dönüş için en çok ikişer gün eklenebilir."
Kararname ile bu nıadde aynen korunmuş. ancak
"•Yıllık izinlerin kullanılışı" ile IO3.maddesiaşa-
ğıdakı şekilde değıştirilmıştir.
"Madde 103- Yıllık izinler,amirin uygun bul-
duğu zamanlarda toptan veya ihrnaca göre kı-
sını kısını kullanılabilir. Birbirini i/leyen iki yı-
lın izni bir arada verilebilir. Cari yıl ile bir ön-
ceki yıl hariç önceki yıllara ait kullanılmayan
izin hakları düşer.
Oğretmenler yaz tatili ile dinlenme tatillerin-
de izinli say ılırlar. Bunlara hastalık ve diğer ma-
zeret izinleri dışında. ay rıca yıllık izin \erilmez.
Hizmetleri sirasında radyoaktif ışınlarla çalışan
personele. her yıl yıllık ızinlenne ilavetenbıraylık
sağlık ızni verilır." Yasanın Yıllık İzinlerin Kulla-
nı^ı ile ılgili 103. maddesı. 562 sayılı yasa hük-
ınünde kararnamenin Resmi Gazete'de yayımlan-
dığı. 25 Temmuz 1995 gunü yürürlüğe gırmiştir.
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
Karadeniz Kadınlaptna Övgü...
Turizm Bakanı İrfan Gürpınar'ın düzenlediği, yer-
li yabancı bir dolu gazetecinin katıldığı Karadeniz
gezisinde, beni çok şaşırtan izlenimler edindim.
Önce, çeşitli gazetelerde köşe yazarı arkadaşlan-
mızın, ikide bir sürdükleri Temel fıkralarının baştan
sona uydurma, daha kötüsü yanlış olduğunu sapta-
dım. Nasıl mı? Bir kez Temel, o hoş fıkraların kahra-
manı değil. Eli tabancasında, sinirlı, öfkeli biri. Fık-
raların özünde bir ters mantığın yattığı sezilebilir. Bir
yabancı gazeteci. Karadeniz fıkralarının ününü duy-
muştu: Turizm Bakanı irfan Gürpınar'dan bir ricada
bulundu:
- Bana bir Karadeniz fıkrası anlatır mısınız?
Bakan düşündü, "Ne anlatsakacaba?" dıye. Son-
ra şu fıkrayı anlattı:
"Bizde temel atmalar, büyük törenler, kutlamalar-
la yapılır. Kurban kesilir. söylevler verilir. Tören bitın-
ce de alkışlanır. Karadenizli bir grup, böyle bir tören
duzenlemışler: Tutmuşlar Temei'i, karga tulumba yar-
danaşağı fırlatmışlar. Arkadan da alkış... Adamın bi-
ri yetişip sorrnuş 'Ne oldu' diye. Karşılık vermişler:
- Bızde temel attık!"
Yabancı gazeteciye baktım: Notları aldı, neden
sonra güler gibi yaptı!
Daha önceleri şöyle biliyordum: Karadeniz'de ka-
dın çalışır, erkek sırtüstü yatar ya da kahvede kâğıt
oynar. Bir genelleme yaparsak bu aslında Anado-
lu'nun tüm erkekleri için böyledır denılebılır, üç aşa-
ğı beş yukarı. Ama Karadeniz'de bana anlattıkları şa-
şırtıcı idi. Karadeniz'de ataerkil değil, anaerkil bırya-
pı egemendi. Erkeğin değil. kadının sözü geçiyordu.
Evı çekip çeviren, çocuklan büyüten, çayı, tütünü,
fındığı toplayan oydu. Bunu daseverek, ısteyerekya-
pıyordu. Karadeniz erkeği çalışmak zorundadır. Bu
amaçla dışarıya çalışmaya gider. Çalışıp döndükten
sonra. kadın onu çalıştırmaz.
"Senım erkeğim dışarıda çalıştı, döndü. O dinlen-
sın, kahveye gidip eğlensin!"ö\ye düşünür. Çünkü
zamanı gelince. Karadenizli yine yollara düşecektir...
"Nataşalar" akın etti ya Karadeniz kıyılarına; gaze-
telerde haberler, hiç de Karadeniz kadınları açısın-
dan iç açıcı değıldi: Yok erkekler baştan çıkarılıyor,
yok şöyle, yok böyle...
Bir fıkra anlattılar bunun üstüne. Şöyle: Nataşalar
gelince, Karadenizli gelınler, aralannda imza topla-
yıp yetkılilere başvurmak ıstemışler, "Gitsın bu Na-
taşalar" diye. Orta yaşlı bir kadına -diyelim adı Emi-
ne olsun- gıtmışler, onun ımzalamasını ıstemışler.
- Emine Abla, Nataşalar burdan gitsin diye imza
topluyoruz, sen de imzalar mısm?
Emine karşılık vermiş:
- Ah kızlar, sizin haliniz var, benim artık halim yok.
On\ar, bana yardımcı oluyorlar!
Tam da Sinop'a adını veren Amazon Kraliçesi Si-
nope'nin torunlarına yakışır bir yanıVmı ne?
Unlü Grek düşünür Diyojen de Sinop'ta doğmuş.
Güpegündüz, elinde fenerle dolaşırken sormuşlar
"Ne yapıyorsun" diye.
"Adam arıyorum!" demış.
Nataşaların gelışi, Karadeniz uşağını bir ölçüde
eğıtmiş. topluma katılmada bunun dayaran olduğu-
nu söylediler.
Karadenizli kadının hoşgörüsünü, anlayışını, Ka-
radeniz'ı dolaşırken gözledim de. Çamlıhemşin'de,
sırtında küfeyle çay yaprakları taşıyan genç kadına
sordum:
- Çok ağır mı, kaç kilo var sırtındaki?
- 45 kilo!
- Ustünde bir de torba var, o kaç kilo?
- On kilo da o gelir!
Merdivenlerı tırmanıyordu yüküyle. Yukarıdaki ev-
lerden birine gidıyordu kuşkusuz. Üzgöreççiler (te-
levizyoncular) seslenıyorlardı:
- Geriye dönüp bir bakar mısınız?
Genç kadın dönüp bakıyordu. Gülümsüyordu da...
• • •
Yukanda, Karadeniz ınsanının çalışkanlığma de-
ğinmiştım. Öyleçatışkan biri, SSK Ankara Doğume-
vı Başsağını (başhekimi) Doç. Dr. Bilal Sert, Çalış-
ma ve Sosyal Güvenlık Bakanı Ziya Halis'in öneri-
siyle görevinden alınmak isteniyor. Geçen aylarda,
Hürriyet'te, İnterstar'da yayımlanmış bir iki uyduruk
haber mi bahane edıliyor, bılmiyorum. Sosyal de-
mokratlar bu yanlışları yapa yapa erıyip gidecekler,
onu iyi biliyorum. Şimdiye değın, pek dokjnamadım,
deneyimsizdiler, "Sağ bırpartinın kucağında iş gör-
mek kolay değildir" diye düşünürdüm. Ama kendi-
lerine ayrılan bakanhklarda haksızlıklar, partizanlık-
lar yaparlarsa bu bağışlanamaz bir ayıptır. Bir gün in-
san ıçine çıkamaz duruma gelirler.
Doç. Dr. Bilal Sert, Trabzonludur. Bir Karadeniz
uşağı. Gördüğü yurtiçi, yurtdışı eğitim onu daha da
bilemiş. Hizmet edebilmek için çırpınıyor.
Sigortalıların sayrıevi kapısındayığılmalannı önle-
miş, uygar ülkelerdeki gibi, saatinde muayene edil-
melerini sağlamış sayrıların (hastaların).
Poliklıniklerden istenen her çeşit laboratuvar ince-
lemelerinin sonuçları aynı gün veriliyor Etlik'teki bu
sayrıevınde.
Sağınların (hekımlerin) klınik tedavi öncesi, sağın-
ların muayehanelerine gitmeleri önlenmiş... (Devlet
Bakanı Yıldınm Aktuna, muayehane açmayan sa-
ğın için, "kolhoz ıneği" derdı. Bilal Sert, kolhoz ine-
ği gibi çalışıyor, yanındakiler de öyle).
SSK Yönetım Kurulu, perşembe günü toplanıp
Doç. Dr. Bilal Sert'ın görevinden alınıp alınmayaca-
ğı konusunu karara bağlayacak. Uyarı görevımi ya-
payım dedim!
B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN
SOLDAN SAGA:
1/ Londra'da, her-
kesın istediğı gıbi
nutuk attığı ünlü
park. 2/Japonlara
özgü çiçek düzen-
leme sanatı. 3/
Çıplak toprak...
Taş ya da mer-
merden oyma me-
zar. 4/ Etılen gıbi
yapısma başka bir
kök sokulabilen
karbonlu hıdro-
jenlerıngeneladı.
5/ Olumsuzluk
belırten bir
önek... Tıp dılınde "bere"
anlamında kullanılan söz-
cük. 6/ Çekinme. razı olma-
ma... Fayda. kâr. 7/ Mecbu-
ri. 8/ Ingilizce "bay" sözcü-
ğüniin kısa yazılışı... Hazır.
9/ Bir çalgıyı doğru ses ver-
mesı için ayarlama... Nor-
veçlı kâşif Thor Heyer-
dahl'ın. eskı Mısırlıların
Amerıka"ya gittiğını kanıt-
lamak için papirüsten yaptı-
gı ve ikinci seferınde başanya ulaştığı teknenın adı.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Zevki. hayatın amacı olarak benimseyen öğreti. 21 Bir
denız taşıtının devrilerek ters dönmesi. 3/ Mısra... Güzel
sanat. 4/ tlave... Demırin sımgesı... Yunan rakısı. 5/ Alt ga-
gasında derıden kesesi olan irı bir kuş. 6/ lpekten sanm-
tırak dallı nakışlarla işlenmış bir tür beyaz kumaş... lslam-
lıktan önce Kâbe'de duran üç puttan bin. 7/ Yol... Akaju
da denilen büyük bir ağaç. 8/ Datça Yanmadası'ndakı ün-
lü antık kent... Şarkı. türkü. 9/ Satrançta bir taş... Karade-
niz kıyısı halkının gıydigi paçalı potur.