Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 7 AĞUSTOS 1995 PAZARTESİ
12 DIZIYAZI
Kafalar daraldıkça
kahramanlar büyür• Dar kalıplara sokulmuş insan, ister
istemez, geleceğe kapalı kalır. Olmakta
olanı, hep kendisine sunulmuş hazır inak
kalıplarıyla kabul eder. Kuşku duymaz.
Kuşku duymayan insan, düşün dünyasını
geleceğe kapatmış, ufku daralmış insan
olduğundan, "darkafalı"dır.
1995 yıJı. Türkiye Cumhu-
riyeti'nin önerisiyle, Birleş-
miş Milletlerce. "hoşgörü yv
lı" olarak duyuruldu üyeleri-
ne. Bunu fırsat bilen siyasa-
cı, aydın ya da ekran kuşlan.
"İslam, zaten bir hoşgörü di-
nidir", •'Fatih Sultan Meh-
met. htanbul'u aldığı zaman.
Ortodoks Patriğini sol yanı-
na, Şeyhülislamı da sağyanı-
na oturtmuş. "Her ikıniz de
benim uyruğumsunuz.' de-
miştir. Hiç kimsenin dinine
kanşmaıtııştır" diye ahkâm
kesiyorlar. Bütün bunlardoğ-
ru. Ama hiç kimse, "Ne za-
mana değuTdiye sormuyor.
Tarihe dogru bakmak gere-
kir.
Eski bir Sanskrit söylence-
si. evrenin şöyle bölüşüldü-
ğünü anlatıyor: Gökyüzü
tannların, yeryüzü insanla-
nn, veraltı da de\lerle cinle-
rin. Bütün dinlerin tannlan,
yeryüzü oturanlannı baskı al-
tma almışlardır. Devler, za-
vallı insancıklan çıtırçıtırye-
mişler. Cinler ise çarpmadık
dürüst insan bırakmamıştır.
Kısacası, insanoğlu gökyüzü
egemenleriyle yeraltı şerirle-
ri arasında ezilmiştir.
Tannların
hoçgörüsü
• Gariptir ki, yeryüzünün tüm darkafalıları,
"milliyetçi ve muhafazakâr"dırlar.
Darkafalılar, Kanije kahramanı Tiryaki
Hasan Paşa'yı büyük bir övgüyle anarlar
da, sonsuza yönelmiş Mimar Sinan'ı, söz
açıldıkça anarlar. Darkafalının dünyası
büyütülmüş meydan savaşlarıyla sınırlıdır.
• Evrensel değere ulaşmanın en önemli
koşulu, ırkçılığın ve dinciliğin dar
kalıplarından kurtulmaktır. Bizden
olmayanın bize yakın olduğunu,
hatta bizden olduğunu kabul etmeyi
öğrenmediğimiz sürece, "hoşgörü"den
söz edemeyiz.
Hiçbir tanrı. insanı mutlu
kılmamiş. Bakmayın Ku-
ran'ın insana "ahsenü'l tak-
vim" (bütün yaratılanlann en
güzeli) ve "eşrefül mah-
lûk"(yaratıklann en onurlu-
su) dediğine. Yüce Tann.
kızdı mı. en güzel ve en onur-
lu yaratığını duman eder. Ku-
ran "da. Tann. kullanna dokuz
türlü "azap" duyurmuştur.
"Zina azabı. hayvana çevir-
me azabı (mesh), yoksullaş-
tırma azabı, dönya azabı, öl-
dürüm yoluyla azap, kabir
azabı. ahiret azabı, açlık yo-
luyla cezalandırma, bedensel
azap". Tann hiç de hoşgörü-
lü görünmüyor. Örneğin. al-
An'am suresinin 156. ayerin-
de.Araplara "Hiç kuşku yok.
bizden önce iki topluluğa ki-
tap indirildi ancak, \ e biz onu
okumaktan acizdik. bir şey
anlamıyorduk demheceksi-
niz." "İki topluluk"tan ya da
"iki taife"den. Musevilerle
Hıristiyanlan amaçlıyor. Oy-
sa, her iki topluluk da. tbrani
halkıdir. Neyse, biz çelişki-
ler üzerinde durmayalım.
Hoşgörüsüz Tanrı'nın buy-
rultulanna bakalım. Bu aye-
tin devamında. "Ya da bize
kitap indirilseydi, onlardan
daha gelişkin biçimde doğru
yolu bulurdukdiyesovlenme-
yesiniz dhe. size de rabbiniz-
den, kuşkusuz apaçık bir ka-
nıt, yol gösterici, armağan ve rahmet gel-
di; Tanrı'nın kanıtlannı yalanlayıp on-
dan yiiz çevirenden daha zaiim kim ola?
Kanıtlarımızdan yiiz çevirenleri. bu > üz-
den, en kötii biçimde azaplandıracağız"
diyorTanrt. Haklıdırda. Hiçbiryasa ko-
yucu. yasasına aykın durumlan ve dav-
ranışlan bağışlayamaz. Bağışlarsa, ya-
salannı çiğneyenlere )'aptınm uygulaya-
mazsa, buyruklanna ve düzenine göre
hareket eden tek kişi bulamaz.
Yasa koyucu değişimleri \e dönüşüm-
leri hesaba katarak esnek davranabilir.
ama hoş karşılayamaz. Tann. Kuran'ın
bu>ruğundan dönenleri bile bağışlaya-
maz. Yani. buyruğunu korumada kesin-
likle "hoşgörülü" olamaz. Al-Secde su-
resinin 21. ayetinde, buyrugundan dö-
nüşü kesinlikle yasaklar: "Biz, belki dö-
Hoşgörülü
olmak,
zatmat
• Yergiye ve güldürüye karşı
aynı anlayışla bakıyorsanız,
"hoşgörülü" bir kişi
sayılabilirsiniz. Kuşkusuz, sizi
yeren ve sizi tiye alan bir
yergiden ve güldürüden söz
ediyoruz. Başkalanna yapılmış
yergilere, en acımasız kişiler de
hoşgörüyle bakabilirler.
Önce. şu "hoşgörü™ kavramının çö-
zümlemesini yapmalıyız. Bu kavramın
içerdiği öğeleri kavrarsak, Islamın Os-
manlı'nın ne denli hoşgörülü olup ol-
madığını anlanz.
Halkların toplumsal eleştiri aracı. yer-
gi. güldürü, mizah, fıkra ve benzeri dil-
sel ürünlerdir. Yergiye ve güldürüye kar-
şı aynı anlayışla bakıyorsanız. "hoşgö-
rürlü" bir kişi sayılabilirsiniz. Kuşku-
suz. sizi yeren ve sizi tiye alan bir yergi-
den ve güldürüden söz ediyoruz. Başka-
lanna yapılmış yergilere ve güldürülere,
en acımasız kişiler de hoşgörüyle baka-
bilirler.
Hoşgörü kavramını. Fransızlar, "tole-
rance" sözcüğüyle karşılıyorlar. Sözlük
anlamı, "katlanmak(biri) kendisine kar-
şı işlenmiş kusurlara dayanmak*"[ır. La-
tince "telerantia" kökünden türetilmiş
"tolerare" eyleminden alınmıştır "tole-
rance".
Araplar hoşgörü karşıhğında "müsa-
maha" sözcüğünü kullanıyorlar. Os-
manlıcada da, bu Arapça sözcükten ya-
rarlanılmıştır. "Semaha". "yumuşakol-
mak. başkalanna karşı anlayışh olmak,
başkalanna vumuşak davranmak" ah-
lamlarındadır. "Semaha"nm "savsakla-
mak" anlamı da vardır. Kuşkusuz, so-
rumluluklannı yerine getirememek an-
lamındadeğil bu "savsakJama"" "tpeun
serme*demek de değıl. "(Biri),kendisi-
ne karşı yapılmış hatalara, işlenmiş ku-
surlara karşı çıkmayı geciktirme ya da
önemsememe" anlamındadır.
Kişi, sorumluluğunu taşıdığı kurum-
lara karşı ya da topluma karşı işlenmiş
suçlan, kendi adına bağışlama hakkına
sahip olamaz. Böyle bir durum. toplum-
sal nitelik kazanır. Topluma yöneİik bir
tutum. ancak toplumsal kurumiar tara-
fından değerlendirilebilir.
Latince. Fransızca ve Arapça terimle-
rin içerdikleri anlamlara göre, "hoşgö-
rü"nün bir ögesini saptamış oluyoruz:
Yergilere ve eleştirilere karşı "dayanık-
ü" olmak. Eleştirilere "katianmak". on-
ları gülerek karşılamak. Ikinci öğe.
Arapça sözcüğün kapsadığı anlamda
saklı: "Kişi,kendisineyönelik hatalı dav-
ranışlan vunıuşak bir üslupla karşıla-
mak. eleştirilere anla>ışla bakmak."
nerler diye, pek büyük azaptan önce de,
onlara yakın bir azabı tartırırız" buyru-
ğuna karşı saygılıdır Tanrı. Niye hoşgö-
rülü olsun?
Darkafalının dünyası
Dar kalıplara sokulmuş insan. ister is-
temez. geleceğe kapalı kalır. Olmakta
olanı, hep kendisine sunulmuş hazır in-
ak (dogma) kalıplanyla kabul eder. Kuş-
ku duymaz kendisine sunulmuş inaklar-
dan. Kuşku duymayan insan, düşün dün-
yasını geleceğe kapatmış, ufku daralmış
insan olduğundan. "darkafalı'*dır.
"Darkafahljk". evrensel düşünmeye
ve duy maya engeldir. Gariptir ki, yeryü-
zünün tüm darkafalıiarı. "mMyetçi vie
muhafazakâr"dırlar. Tarihimizin büvük
değerlerine sa>gı kavTamı, onlar için.
kimlikleri hakkında hiçbir şe> bilmedik-
leri komutanlar. bahadırlar. savas alanla-
rının \ilmaz savaşçıları ile sınırlıdır.
Darkafalılar. Kanije kahramanı Tirya-
ki Hasan Paşa'vj büyük bir övgüvle
anarlar da. sonsuza yönelmiş Mimar Si-
nan'ı. söz açıldıkça anarlar. Darkafalının
dünyası büyütülmüş meydan savaşlany-
la sınırlıdır. Osmanlfnınyüzaklanndan
Tevfik Fikret"i "aJlahsızhk'*la suçlar. hal-
kımızın aydınlanmasına karşı çıkmış
Kâzım Karabekir'i. "en büyük'* yapar.
Gerçek şu ki ne Tevfik Fikreti okumuş-
tur ne Kâzım Karabekir'i incelemiştir.
Ben Kâzım Karabekir'i daha bir cümie
önce. "halkımızın aydınlanmasına karşı
çıkmak'la suçladım, ama Kurtuluş Sa-
vaşı'nda Doğu cephesinde yaptığı hiz-
metlerin büvüklüğü karşısında saygı ile
eğilirim. Mehmet Akif in darkafaîı^dün-
ya görüşünü beğenmem ama. onun anti-
emperyalist sa\aşjmına saygı duyanm.
Hoşgörü ve 'horgörü'
Hoşgörü. Sezar'ın hakkının Sezar'a.
Tann'nın hakkının Tann'va verilmesini
gerektirir. Oysa. geniij kitlelerin uyanı-
şını engellemek ıçin. yazınımızın büyük
şairi. halkımızın en içten dostu. ödünsüz
yurtseverNazım Hikmet'i. bilinçle "va-
tan haini" ılan etmek "horgöriilülük'
r
tür.
Enyerel görünen bir değer bile evren-
sel olabilir. Amasalt ulusalcı öğelerlesı-
nırlanmış hiçbirdeğer. evrenselleşemez.
Çünkü. salt ulusalcı öğelerle sınırlanmış
değerler. ırkçı ve dinci nitelikler taşır.
Evrensel değere ulaşmanın en önemli
koşulu, ırkçılığın ve dinciliğin dar kalıp-
lanndan kurtulmaktır. Bizden olmaya-
nın bize yakın olduğunu. hatta bizden
olduğunu kabul etmeyi öğrenmediğimiz
sürece. "hoşgörü"den söz edemeyiz.
Tarihimize. yukandan beri izlediğim
yöntemle bakmalıyız ki. İslamın ve Os-
manlı'nın insana bakışını anlayabilelim.
Hiçbir kanıta ve belgeye dayanmadan.
"Efendim, İslam, zaten hoşgörülüdür.
Osmanlı tüm halkların tapınmalarına
saygı duymuştur" gibi sözlere sığmmak,
kendimizi açılmayacak bir karanlığa tu-
tuklamaktır. Darkafalılıktan kurtulmak
için gerçeğin güçlü kollanna saygı duy-
malıyız onur kazanmak için.
Yarın: insanın büyük acısı
İLAN
T.C. BAŞBAKANLIK
HAZİNE MÜSTEŞARUGINDAN
Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi, sigortacılık
mevzuatının gerektirdiği şartları ve kanuni formaliteleri
yerine getirerek hukuksal koruma branşında faaliyet
göstermek üzere ruhsatname almış bulunmaktadır.
Keyfiyet, 7397 sayılı Sigorta Murakabe Kanunu hükümleri
uyarınca ilan olunur.
İSTANBUL 1. SULH KLT<UK HÂKİMLİĞİ'INDEN
1995'121 Vasi T. ' Hastalıgı sebebiyle mahkememızce \esavet altına alınan Ayşe Çiçek'in.
Mabeyinçi Yokuşu. Önal Apt. No: 18.2 Kumkapı-Istanbul âdresinde ıkamet eden Mehmet
Çalışl<an"ın vesayeti altına konulmasına karar verıldi. 17.7.1995 Ilan olunur. Basın: 36091
HATAY 1. ASLİYE HLKUK MAKKEMESİ
1994 586
Davacı Rüstem Yüce vekili Av. Ismail Yoğurtçu tara-
fından davalı Birgül Yüce aleyhine açılan boşanma da-
vasının yapılan duruşmasında verilen kararı uyannca:
Talatpaşa Cad. Akasya Sokak. No: 30. Kat 1. D:' 1. Mal-
tepe Kartal-fSTANBUL adresınde oturan Birgül Yü-
ce'nin adresine meşruhatlı davetiye tebliği yapılamadığı
ve zabıta araştırmasında da bir sonuç elde edilemedığin-
den ilanen tebliğine karar verilmiş olmakla: Davalı Bir-
gül Yüce"nin duruşmada 21.9.1995 günü saat 09.00'da
Antakya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde hazır bulun-
ması veya kendisini bir vekille temsıl ertiımesi. ıbraz et-
mek istediği delillerini beraberinde getirmesi. gelmedığı
takdirde vargılamanın gıyabında yapılacağı ve karar \e-
rileceğı hususu. davetiye yenne kaim olmak üzere ilanen
tebliâ"olunur. Basın: 359*29
KAYSERİ 5. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
1991 -309 Esas 1995 62 Karar
Davacı Hazıne vekılı tarafından davalılar Hatice Gür-
büz \ e arkadaşları aleyhine açılan men-ı müdahale\etes-
cil davası açılmiş ve dava konu^unda görevsizlık kararı
verilmış \e dob.yanın resen kadastro mahkemesine gön-
derılmesine karar verılmıştıı. l^bu ilan.da\alılardan Ak-
gül Kırdök. Okta> Kırdök. Sabahattın Kırdök ve Penbe
Kırdök'e teblığ yenne kaim olmak üzere ilanen teblis
olunur. 18.7.1995 Basın: 35W2
T.C.
İZMİR 1. ASLİYE HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
1995 108
Süheyla Kaymaz tarafından Ismail Ilik aleyhine açi-
lan akdin feshi davası sırasında verilen karar gereğince:
Davalı Ismail Ilik, dosyada mevcut adresine çıkanlan
tebligata ve emniyetçe yapılan araştırmaya ragmen bu-
lunamadığından duruşma günü ve dava dilekçesinin ila-
nen tebliğine karar verilmiş olmakla duruşma günü olan
10.10.1995 günü saat 09.25'te davalı Ismail llik'in du-
ruşma.da hazırbulunması veya kendisini bir vekille tem-
sil ettirmesi. gelmedigi veya kendisini bir vekille temsil
ettirmediği takdirde yargılamaya yokluğunda devam olu-
nup karar verileceği tebligat yerine kaim olmak üzere ila-
nen teblia olunur. 31.7.1995
Basın: 36388
POLİTİKA VE ÖTESt
MEHMED KEMAL
Bu Yollar Boşa mı
Çiğnendi?..
Türk solunun önemli adlarından biri olan Sevim
Belli (Tan) anılarını "Boşuna mı Çiğnedik" adıyla bir
kitapta toplamış. Kitabın birinci basısı Kasım 1994'te
Belçje Yayınları'nda çıkmış. Ben yeni gördüm.
Bilindiği gibi Sevim Tan, Mihri Belli'nin hem eşi,
hem de politikada partili arkadaşıdır. 640 sayfalık ki-
tapta, başında bizim de içinde bulunduğumuz genç-
lik yıllarının olayları vardır. Tabii Mihri Belli ve Sevim
Belli de var.
Olaylar uzun ve tartışmalıdır. Partiye ait bazı belge-
leri vapurla Parıs'e götürecek olan Sevim yakalanmış,
TKP tutuklamaları başlamıştır. Kitapta adı geçenle-
rin hepsi birbirini tanır. Partide birleşmişler, ayrılmış-
lardır. Küsmüşlerdir, barışmışlardır.
Her ilerici sayılan genç, solculuğa bulaşmıştır, ay-
nlmıştır. Bunların uzun kişisel tarihi Sevim Belli'nin,
"Boşuna mı Çiğnedik"inde yer alır. Sevim Belli sol-
culuğa nasrt girmiştir?
Şöyle anlatır:
"...Babam birkere olsun bu konuyu benimle tar-
tışmadı. Gözaltına alınışımın lafını bile etmedi. Sol-
cu olup olmadığımı bile sormadı. Muhakkak ki ba-
bam olarak merak ederdi. Epey uzun bir zaman son-
raydı, babam Istanbul'a gelmişti. Artık ikimiz yalnız-
dık. Ondan bundan konuşuyorduk. Söz geldi sosya-
lizme dayandı.
- Evet, en ileri toplum düzenidir. Bizim memleke-
te gelmez, bırakmazlar. Çok acı çekeceksin, dedi.
Ona üzülürüm demek istiyordu. Afalladım. Gerçek-
ten bu kadannı beklemiyordum. Bırakmazlar derken
kendini dışlayarak konuşuyordu. Olmaz böyle şey
dese bu kadar şaşırmayacaktım. Kelimesi kelimesi-
ne hatırlıyorum. Çünkü çok düşündüm. Ve "Acı çe-
kersin" fyani devam edersen acı çekersin) demiyor-
du, "Çok acı çekeceksin" (yani nasıl olsa devam ede-
ceksin) diyordu. Daha fazlasını bekleyemezdim her-
halde. Bu babamla son ciddi konuşmam oldu. En u-
fak hafifliği bağışlamayan babam, kızının şerefli bir
iş yaptığını anlamıştı. Kendisi ister desteklesin, ister
desteklemesin. Şimdi bu sözler hem sevinç, hem
acı, hem de utanç veriyor bana. Utanç veriyor, ne-
den ona daha sevecen davranmadım diye...
Sevim Belli'nin babası, o dönemin önemli bir gü-
venlik görevlisidir. Yanında Ahmet Demir, Ahmet
Topaloğlu, Kemal Aygün gibi emniyetçıler çalışmış-
tır. Aydın bir kişidir, solculuğun, sağcılığın ne olduğu-
nu çok iyi bilir. Onun için kızının siyasal görüşlerine
hoşgörüşle bakıyor, bağnaz değildir.
Sevim Belli ile babası arasında geçen olgunun ben-
zeri, benim de başımdan geçti. Anlatmak isterim.
1940'ların solcu avcılığının geçerli olduğu günler-
di. Gerçi sadece solcu avcılığı değil, Turancılığın üs-
tüne varıldığı sağcı avcılığı da var. Solcu tutuklama-
lannda, Türkiye Gençler Demeği yöneticilerini de gö-
zaltına aldılar. Bu yöneticilerin üçü erkek, ikisi kızdı:
Enver (Gökçe), Şevki (Akşrt), ben. Nuran Ertan,
Melahat (Türksal, San Melahat)
llk tutuklanmamızdı. Cebeci Hapisanesi'nın damı-
na konduk. Bekliyoruz. Birkaç gün sonra gardiyan
geldi. Babam beni görmeye gelmiş. Hapisane mü-
dürü Kızılcahamamlı Kemal, babamın arkadaşıydı.
Bu kadar bir iltimasa mazhar olmuştuk. Şimdiye ka-
dar korkmuyordum. Ne tek parti dönemi, ne de ha-
pislik beni korkutuyordu. Acaba ne diyecek diye ba-
bamın gelişinden korktum, ürktüm. Sevecen bakıyor-
du. Birkaç kelime konuştuk. Bana dedi ki:
"Okumuş, bilgili, akıllı bir gençsin. Siyasal fikirteri-
ne kanşmayacağım, onu sen seçtin. Yalnız seçtiğin
yol memleketimiz için çok çetindir. Bunu da göze al-
dığını sanıyorum."
Babam solculuktan yana çıkmıştı. O yılların genç-
liğine arka veren babalar vardır.
B U L M A C A SEDATYAŞAYAN
SOLDA.N SAĞA.
1/Erkendoğanku-
zu. 2/Öküzyemli- -\
ği. Kötülük. fena-
fık. 3/Arap abece- 2
sinde bir harf... 3
Günahtan sakın-
ma. 4/ Yunan halk
müziğinde kulla-
nılanyaylı bırçal-
gı... Sonu gelme-
yen ıstek. aşın tut-
ku. 5/ Avrupa'da
bir başkent... L'y-
gun bulmama, ge-
ri çevırme. 67 Ör- 9
nek alınacak söz.
7/Bağışlama... Sualtındaka-
lan. su basmış tarla. 8/ Bir yü-
zeyin eğiklik derecesıni an-
lamaya yarayan araç... İplik-
lerin boyanmak ıstenmeyen
bölümlerinın ağaç kabuklan,
yapraklar ya da balmumuv la
sarılarak boyava batınlması
yoluyla uygulanan bir tür bo-
yama tekniği. 9/ Lekelı postu
kürkçülükte kullanılan me-
meli bir hayvan... Matema-
tikte kullanılan sabit bir sayı.
YLKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Halk dilinde çınar ağacına verilen ad. 2/ Bir dinin öğre-
nilmesi gereken inançlannın ve tapınma kurallarmın tümü...
Uluslararası Gazeteciler Federasyonu'nun simgesi. 3/Sürek-
li ve düzenli değişme... Bir bağlaç. 4/ Şarkı. türkü... Mor
renkli veçan biçimi tüylü çiçekleri olan otsu bir bitki. 5/Ke-
sintilerden sonra kalan miktar... Baston. 6/llenme... Seçkın.
7/ Karagöz'ün giydiği başlık. 8/Safha... Doğu Anadolu'da
bir ırmak. 9/Çarşılarda aynı işi yapan esnafın bulunduğu bö-
lüm... Boru sesi.-
VEFAT ve TEŞEKKUR
Merhum Hulusi Çınsrnın eşi, annemiz
LATİFE ÇINGFyı
5 Ağustos 1995 günü kaybettik. Cenazesi vasiyeti
üzere 6 Ağustos 1995 günü Bolu'da defnedilmiştir.
Uzun süren hastalığı sırasında yakın dostluk ve
ilgisini gördüğümüz Sayın ProfDr. Sırrı Kes ve
H.Ü.T.F. Hastanesi Kardiyoloji ve Dahiliye
servislerinin doktor ve çalışanlan ile acımızı
paylaşan tüm dostlarımıza teşekkür ederiz.
Çocuklan: SAÎT. İNCİ, OLCAY,
C4HİT, tLKER
KAYSERİ 5. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
1994 941 Esas
Davacı Tarım Orman Bakanlığı ve Maliye Hazinesi vekili tarafından davalı Şemsettin Çevik aleyhine açılan rücuan
ta^minat davasının mahkememizde yapılan açık yargılaması sırasında verilen ara kararı gereğince:
Davalı Şemsettin Çevik'ın tüm araştırmalara rağmen açıkadresi tespıt edilemedığinden adı geçenin 19.10.1995 günü
saat 09.00'da mahkememizde yapılacak duruşmada hazır bulunması veya kendisini bir vekille temsıl ettirmesi. aksi tak-
dirde duruşmanın yokluğunda yapılacağı hususu ilanen tebliğ olunur. 18.7.1995
Basın: 35990