Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 17 AĞUSTOS 1995 PERŞEMBE
14 KULTUR
253 yıllık bale topluluğu, Esbank'm 68.yıldönümünde 'Şımank Kız' balesini sahneleyecek •-
Kirov Balesi IstanbuTa geüyorKültfir Servisi- Dünyanın en köklü ve
büyük bale topluluğu Kirov. tam 200 yıl-
dır dünya sahnelerinde izlenmekte olan*
Şunank KJZ" (La Fille Mal Gardee)"ı
sahnelemek üzere lstanbul' a geliyor. Es-
bank"n 68. yıidönümünde 253 yıllık Ki-
rov Balesi üç gösteri sunacak. 15 ev lül'de
AKM'de bır gala gösterisınden sonra 16
ve 17 e>lül tarihlerinde yine AKM'de
sahnelenecek olan iki gösteri ise sanat-
severler tarafından biletli olarak ızlene-
bılecek.
Tarihi adı Sankt Petersburg Academic
Mariinsky Theatre Kirov Balesi olan
topluluğa gösterilerde Ankara Devlet
Opera ve Balesi Orkestrası eşlik edecek.
Şımank Kız", çagımızın önde gelen
koreograflanndan Oleg Vinogradov'un
yorumuyla sahneye konuyor. Göstenler-
de 1982;
de Vama Uluslarârası BaleÖdü-
lü'nüalanMargaritaKullikveaynıödü-
lü 1983 yılında kazanan Vladimir Kim
ik Feton Miottsi ve İrina Badaeva dans
edecekler. Baş solıstlenn dördü de Vaga-
nova Bale Akademısi'nden mezun, dün-
yaca ünlü sanatçılar.
Kirov Balesı'ne eşlik edecek olan An-
kara Devlet Opera ve Balesi Orkestra-
sını ''Şımank Kız" balesınde 35 yaşın-
daki şef Valery Ovsyannikov yönetecek.
Oleg Vinogradov, 1977 yılından beri
St.Petersburg Academic Mariinsky The-
atre Kirov Balesi'nin sanat yönetmenli-
ğini yapıyor. Vinogradov'un, daha önce
sahneledığı. Adamın "Giselle" balesi.
Marius Petipa'nın "Süvarilerin Konak-
laması" ve "ArlekinadaT
"sı. Tişenko'nun
müziğini bestelediği "Yaroslavnar
bale-
si. Bryantsevile birlikte yaptığı"Gusars-
kaya Ballada" komedisi. Gogol'un taşla-
mâsı"Müfettiş"\ "Kaplan Derili Pehli-
van", "Poterakin Zırhlısı", Coppelia ve
.ırov
Balesi üç
gösteri
sunacak. 15
eylülde
AKM'deki
gala
gösterisinden
sonra 16 ve 17
eylül
tarihlerinde
yine AKM'de
sahnelenecek
olan iki
gösteri ise
sanatseverler
tarafından
biletli olarak
izlenebilecek.
1994te Şımarık Kız' ile 1995'te yo-
rumladığı "Cinderella "oldukça beğeni
topladı. Sanatçı. 1990 yılında \Vashing-
ton'da, St.Petersburg ekolünden gelen
bale uzmanlannın ders verdiği Uluslarâ-
rası Bale Akademisi'nı kurdu. Oleg Vi-
nogradov, Rusya'da Rusya Devlet Sanat-
çısı, Rusya Devlet Nişanı, 1979'da Pa-
ris'te *Marius Petipa', 1982'de Parıs
Dans Akademisi Nişanı, 1987" de ABD
'PicassonunAlhnDansçısr Nişanı. 1990
Leonid Massinı Uluslarârası Nişanf na
layık görüldü.
Tarihi adıyla Sankt Petersburg Opera
ve Bale Topluluğu. yeni adıyla Kirov Ba-
lesi, 1740yılındaÇar Petro'nun kızı Kra-
liçe EBzabeth Petrovna tarafından kurul-
du Fran/ Hilferding ile Gasparo Andji-
otini"den Arthur Sen Leon v e Marius Pe-
tipa'ya kadar Avrupa'nın en ıyi koreog-
raflannın yapıtlannı sergileyen topluluk
ile birlikte. Lui Düpor. Mariya Taryoni,
Fanni Elssler, Virjinya Tsukki, Pyerina
Lenyani, Kartotta Briatsa, Enriko Çeket-
ti gıbi bale yıldızlan gösteriler yaptılar.
19. yüzyılda tüm dünyanın hayranlığı-
nı kazanan Kirov Balesi. 1890 yılında
Marius Petipa ve Ivanov'un birlikte sah-
neledıkleri "Uyuyan Guzel", 1892'de
sahneledıği "Fmdıkkıran", "Kuğu Gö-
lii", 1899'da "Raymonda" balelen ile
diinya sanat literatürüne geçti. 20. yy'ın
başında Paris'te düzenlenen'*RusSezoıı-
lan"nda ünlü koreograf Mihail Fotdn'in
yenilikçi yapıtlanyla tanışan Avrupa, bu
tcmsillerde Anna Pavlova, Tamara Kar-
savina, Vatslav Nijinsk)' gibi ünlü dans-
çılan izleme olanağına kavuştu.
Kirov, zaman ıçinde hem gelenekler-
le yeni arayışlan kaynaştırmayı başardı
hem de Bolşoy gibi ünlü balelere dans-
çı ve koreograf yetiştiren bir okul oldu.
Otga Spesiftseva, George Balanchine. Ru-
dolf Nureyev, Nataliya Makarova, Kons-
tantan Sergeev, İrina Kolpakova, NataB-
ya Dudinskava. Galina l larmva, Marna
Semenova v e Mihail Banşnikov gibi dün-
yaca ünlü sanatçı iar Kirov sahnesinde
dans ettıler.
Klasik Rus bale repertuvannı sürekli
yenileyen çalışmalar yapan Kirov Bale-
si, "La Sylphide", "GbeJle", "La Baya-
dere", "La Corsair", "Uyuyan GüzeT,
"FındıJdanuıVKuğuGölüVBahçesa-
ra> Çeşmesi", "Romeo ve Jülyet" ve
"Ferhat ile Şirin"ı hâlâ sergılemeyi sür-
dürüyor. Vınogradov'un, 199O'lı yıllar-
da kariyennin başlangıcında yarattığı
"Coppelia", "Şımank K E " , "Cinderel-
la" gibi neoklasik baleler de, zaman za-
man sahnelenmekte.
Şımank Kız'ın hikâyesi, Liza ve Ko-
len adlı iki gencin büyük aşkının üzeri-
ne kurulmuş. Kızını fakir olduğu için
Kolen'leevlendirmek istemeyen Marse-
lina en sonunda uygun bir damat adayı
bulur. Zengın değirmenci Mişo'nun oğ-
lu Alen. Liza'ya taliptir. Umutsuzluğa
düşen ama birbirlerinden vazgeçemeyen
Liza ve Kolen, düğünden hemen önce
birlikte olurlar. Daha sonra da Marseli-
na'nın önünde dız çöküp, af dilerler.
Marselına sonucun değişrneyeceğini an-
lar, köy kilisesindeki nikahtan sonra
neşeli bir düğün töreni başlar.
TÜRK ROMANININ SON YİRMt BEŞ YILI D E ĞERLENDİRİLÎ YOR
Türk romanı bir değişim içerisinde. Kendi geleneksel çizgisiniyenilemek mi istiyor? Yoksayepyeni birgiysi kuşanmak mı?
Tabii şi4 da göz önünde tutulabilir: Türk romanımn geleneksel çizgisi eleştirel süzgeçten yeterince geçmiş midir?
ı Son yirmi beş yılın roman çabasını nasıl
değerlendiriyorsunuz? 2 Türk romanı ne ölçüde incelenip
eleştirilmiştir?
MEMET FUAT
1- Türk romanımn yal-
nızca kırsal kesim gerçekle-
rini anlattığı bir dönemı var-
dır. O dönemde çok büyük
yazarlar yetışri, başyapıtlar
yazıldı. Anlatılanlann kent-
lerde yaşayan roman okur-
lan için çok çarpıcı olması
yüzünden, uzun süre ro-
mancılanmız köy gerçekle-
rinden başka bır şey_e değin-
mez olmuşlardı. Oylesine
ki o dönemde kırsal kesim
yaşamını bilmeyen gençler
roman yazmaya heves bıle
etmezlerdi. Yoksul köylüle-
rin nasıl ezildiğinin, sömü-
rüldüğünün, ne güç koşul-
lar altında yaşadıklannın
sergilenmesi elbette çok
önemliydi. Amaromanlann
yalnızca kırsal kesim yaşamını ele alması bir
yanılgıydı. Son 25 yılda önce bu yanılgı aşıl-
dı. Köy yaşamının yanı sıra kent yaşamının
çeşitli görünümleri de romanlara İconu oldu.
Aynca gerçekçiliğin sınırlan genişletildi,
hatta aşıldı. Olabilecek şeylerin yanı sıra
olamayacak şeyler de anlatılmaya başlandı.
Düz anlatımın çeşitlenmesinin ötesinde şi-
irsel anlatim yollan da denendi.
Bugün Türkiye'de çok çeşitli anlayışlar-
la, birbirine hıç benzemeyen romanlar ya-
zılıyor. Birtakım denemeler yapılıyor. Kit-
le iletişim araçlannın yarattığı yakınlaşma-
Gerçekçiliğin
sınırlan aşıldı
lardan yararlanarak başka
ülkelerin roman örnekle-
rinden büyük oranda csin-
leniliyor.
Bu arada yazann dünya
görüşleri de çeşitlendı.
Eskiden romanlann çoğu
toplumsalcıydı. şimdi ki-
min neden yana olduğu
pek seçılemiyor.
Bu düşünce, yaklaşım.
anlatım alanındaki çeşit-
lenmeler, roman eleştir-
menlerinin işinı hayli
güçleştirdi. Gene de her
şeyi günü gününe izliyor-
lar. Sorarsanız, sıze fiıtbo-
lumuzla birlikte romanı-
mızın da gelıştiğini söyle-
yeceklerdir. Ama ne yan-
dan bakarsanız bakın. en
büyük. bugün de. öncekı
dönemden kalma, kırsal
kesim romancısı Yaşar KemaL
2- Eleştinye doyulmaz. Hiçbir zaman ye-
terli diyemezsiniz. Ama Türk romanı baya-
ğı iyi incelenip eleştirilmiştir.
Cevdet Kudret,Tahir Alangu, \edat Gün-
yoL, Fethi NacL Berna Moran, Murat Belge.
daha başkalan, roman konusunda çok başa-
nlı çalışmalar yapmış, kitaplaryayımlamış-
lardır. Aynca bir de Selim tkri var, umıtu-
lup gitmiş piyasa romanlannı bile bulup
okuyan, romana verilen heremeği değerlen-
dirip yeniden ilgilere sunan, duygu yüklü bir
eleştirmen.
FAİK BAYSAL
1- Bence romanımız hâlâ kendini
bulma çabası içınde. Gende kalan yir-
mı beş yıla baktığımızda umut verici
bazı geİişmeler sağlandığını görme-
mek insafsızlık olur. Yalnız. önemli bir
noktayı da çekinmeden belirtmek ge-
rek. Niye ille Batı? Bu hastalıktan kur-
tulmalıyız artik. Tanzimat kafasıyla
hiçbir yere varamayız. Türk romancı-
sı. deneme dönemini aşmıştır ve daha
çok gecikmeden kendi türiinü. kendı
tekniğini yaratmak zorundadır. Bunun
bilincine varmanın. günümüzde yeni-
den hortladığını gördüŞümüz mılİıyet-
çilık ve köktencilikle hiç bir ilgisi yok-
tur. Romanımız; kendine özgü yapı ve
çerçevesinde kendi rengıni, insanını ve
dünyasını vermelidir. fmrenerek oku-
duğumuz Rus romanı, başansını buna
borçludur. Nıtekim söz konusu süre
içerisinde medyanın büyük bır utan-
mazlıkla göklere çıkanp okurlara yut-
turmaya çalıştığı sabun köpüğü bazı
yapıtlara karşın zamana damgasını vu-
ran bır romanla karşılaştığımız söyle-
nemez. Burada. hangı roman gibi bir
soru da sorulabilirdi. Ne yazık ki bu so-
runun yanıtı. hiç de iç açıcı nitelikte de-
ğil. Sıyaset dünyasındaki kısırlığırruz,
Aqinos'un "Bir ulusun politikası ne>-
se edebiyab da odur" sözünü doğrular
nitelikteki belırsizliklerimiz romanı-
mızda da sürüp gidıyor. Daha açıkça-
sı böylesine uzun bir süre geçmiş ol-
masına karşın roman alanı fakir top-
Yirmi beş yıl boş
yere yitirilmedi
raklar gibi karşımızda durup duruyor.
Tarihi, bılım kurgu, biografik ve polı-
sıye roman hâlâ yazannı bekliyor. Da-
ha ne kadar bekleyeceğiz bilmem. Ben
yine de içtenlikle inanıyorum. Son yıl-
larda sevindirici sıçramalar yapan ya-
zarlanmız bu boşluğu da dolduracak-
lardır. Yeter ki medyanın tuzağından,
edebiyat lobilerinin sahte ve uyuşturu-
cu övgülerinden kurtulsunlar.
Bununla birlikte ben. hiç de umut-
suz değilım. Yazar. her zaman muha-
lıftir. Bu nedenle oligarşık yönetimler
ona bir umacı gözüyle bakarlar. ltilip
kakılırlar. Susturulmak istenirler. Tıp-
kı bizde olduğu gibi mahkemelerde sü-
ründürürler. Bütün bu olumsuzluklara
karşın romanımızın belirli bir aşama-
ya geldiği inkâr edilemez. Yani yirmi
beş yılın boş yere yitirilmemiş olduğu-
nu söylemek ıstiyorum.
2- Hemen söyleyeyim, bu konu ede-
biyatımızın kanayan bir yarasıdır. Biz-
deki sözde eleştirmenin temelinde tıp-
kı iğrenç polıtik tezgâhlamalarda ol-
duğu gibi ikiyüzlü dostluk lobileri yat-
maktadır. Bunlardan birine girmeyi ba-
şanrsanız, hiçbir değeri olmasa da ya-
pıtınızı göklere çıkanrlar. Gazete ve
televizyonlann sık sik saygıdeğer ko-
nuğu olursunuz. Eğer bir gün lobiden
koparya da buna benzer bir talihsizlik-
le karşılaşırsanız çok geçmeden bir bez
gibi silkelenirsiniz. Yapıünız değerli
olsa bile düşünce yönünden sizi alkış-
layanlarla ters düştüğünüzde karalan-
maktan yine kurtulamaz ve üstünüze
çekilen kürek kürek sükût külü yığm-
lan altında karanhklara terk edilirsi-
niz. Türk romanımn incelenip eleştiril-
mesi mı dediniz ? Hadiyin canım siz de
. Beni güldürmeyin allahaşkma. Yalnız
burada Tahir Alangu ve Asım Bezir-
ci'yi saygıyla arunadan geçemeyece-
ğim. Onlar edebiyatın meyhane ve tek-
kelerinde içkinin etkisiyle sayıklayan
ikiyüzlüler değillerdi. Biraz daha yaşa-
salardı romanımızı enine boyuna ince-
leyip eleştirisıni yapabilecek kültür ve
beceriye sahip kişilerdi. Bu nedenle en
verimli çağlannda öldükleri için çok
üzülüyorum.
IŞELDAK VE YELPAZE
ATİLLA BİRKİYE
Bir Serginin Ardından-2:
Selçuklular ve Koçan
Hüsamettin Koçan'ın Alanya Tersanesi'nde ger-
çekleştirdiği sergi, onun "Anadolu'nun Görsel Tari-
A/"dizisinin üçüncü fasikülü ve bu fasikül Anadolu
Selçuklu uygariığını içeriyor.
Koçan, sergisini gerçekleştirirken yalnızca Selçuk-
lu uygariığının öğelerine gönderme yapmıyor: Sel-
çuklu kavrayışını ele alıyor, birlikte yaşayan Şaman
ve Bizans ile kurduklan kültürel ilişkiyi, bir Islam top-
lumu olmasına karşın "ötekine ait olanı kendi kültü-
rel mirası olarak benimsemesini", Anadolu'nun tüm
değerlerinin kullanılmasını, özellikİe Selçuklu format-
lanndan yola çıkarak ele alıyor. Tüm bunlar Koçan'ın
konuşmalannda, sergi için hazırlanan krtapta var.
Özcesi vurgulanan Selçuklunun inkâr etmediği
kendinden öncekini ve yaşayanı benimsediği yani
ötekinin varlığını kabul edışi; ve ötekini kendinde ya-
şama ile kendini ötekinde yaşatma.
Bir sanat yapıtına çok çeşitli açılardan bakıp de-
ğişik yorumlar yapılmasının gerektığine inanıyorum.
Bunlar zaman zaman 'uçuş'lara neden olsa da.
Beş gözden oluşan Almanya Tersanesi'nin orta
bölümünde yer alan kılıçlar, denizden tersanenin içi-
ne doğru gidildikçe toprağa gömülüyor. Koçan bu-
rada Selçuklunun savaşla geldığini (ki kılıç ortaça-
ğın hatta tüm insanlık tarihinin savaşçı yanının sim-
gesi olabilir) imliyor. Toprağa gömülmesi de banşçı
bir bildiri içeriyor. Bitimdeki duvar olduğu gibi aynay-
la kaplı ve sonsuzluğu, zamanı aşmayı ifade ediyor
"Belki de bütün kılıçlann zamanın içinde gömülme-
si, savaşlann artık geçmişte kalması ve sonsuzluğa
yolcu edilmesi gerekiyor..."
Koçan bir söyleşisinde 198 kıhçtan söz ediyor. An-
cak kılıçlar 182 tane ve yedıli sıralar halinde zaman-
la tersane tçinde meyil kazanmış toprağa gömüle-
rek yukanya doğru devam ediyor. 18 sıra böyle; on-
dan sonraki sıralar altılı ve yedili. Koçan kılıçlann ça-
lındığını söylüyor. Bunlann herhangi bir "matematik-
selkarşılığı olmadığı"n\ belirtiyor.
Ne var ki yedili sıranın sanatçının bilinçaltında da
olsa bir göndermesi olduğuna inanıyorum. Yedi sa-
yısının etrafında dolaşıyorum; neden sekiz ya da al-
tı değil. Tekli bir sayı. Doğu kültüründe özellikİe de
"Binbir Gece Masallan "nda tekli sayılar çok önem-
lidir. Yedi sayısı mekânla da ilgili olabilir kuşkusuz.
Zaten Koçan, mekânın yer yer belirieyiciliğini belir-
tiyor (Büyük Ayı diye bildiğimiz yıldız takımı, Anado-
lu'nun birçok yerinde Yedikardeş olarak adlandırılır,
yine "yediler" birçok yerde ermişler anlamına gelir,
vbj.
Öte yandan kılıçlar, tersanenin beş gözüne yayıl-
mış serginin akışını bir "an" kesiyor. Bunun kılıcın
maddi durumuyla yani kesici olma özelliğiyle bir iliş-
kisi olabilir mi? Ya da uygarlık geçişliliğinin zaman za-
man -tarihte- kesintiye uğratılması olarak da betim-
leyebilir miyiz?
Ayna bana Borges'i anımsatıyor. Bu kez aynanın
önüne gelip sergiye aynadan bakıyorum. Kılıçlar yer-
den çıkarak denize doğru açılıyorlar. Yani tersane
mantığıyla da uyuşuyor. Kılıç, savaş. Tersane, donan-
ma için gemi. Denize açılış, fetihler, yeni egemenlik-
ler. Bu, aynı zamanda geçmiş olan zaman dilimi.
Önünüzde ise bir "öteki" var yani Selçuklulardaki
öteki: Kendinde yaşatma. (Her ne kadar sizin ya da
bir nesnenin görüntüsü, bir yansıması ise de...)
"Borges ve Ben" başlıklı denemesınde Borges
(Çev: Cetal Üster Afa Yay.) şöyle yazıyor:
"Aramızın bozuk olduğunu söylemek işi biraz faz-
la büyütmek olur; ben yaşıyonım, kendimi yaşama
bırakıyorum ki, Borges masallannı ve şiiherini yaza-
bilsin. Ve o masallarla şiirter beni doğruluyor. Kaldı
ki ben tümden yok olup gitmeye yazgılıyım, yalnız-
ca bellibiranım ötekinde varlığını sürdürecek... Ben,
kendimde değil Borges'de kalacağım (eğer ben bi-
riysem tabii), ama kendimi onun kitaplanndan çok,
başkalannın kitaplannda ya da bir gitann kılı k\n\ ya-
rarcasına akort edilişinde tanıyabiliyorum... Anlaya-
cağınız, benim yaşamım sürekli bir kaçış; ben her
şeyi yitiriyorum ve herşeyya unutulup gidiyorya da
ötekine kalıyor."
Kültür, uygarlık, hep ötekinde yaşamıyor mu? Bu
yaşatmada ötekinin (hangi öteki; öteki de birden faz-
la) önemi büyük değil mi? Görev, sorumluluk, yara-
tıcılık, etik, estetik, değerbiliriilik, sahiplenme, sa-
vunma, benimseme, sevgi vb. bir başka ötekine düş-
müyor mu? Zaten sorun ötekinin varlığını kabul et-
mede değil mi?
Ülkemizde 'ilk' kez 'Batılı' anlamda 'Bir Yazar Bir Kitap' tanıtım galası yapıldı!
Gökyüzüne uçurulaıı4
hir bardak su'Kültfir Servisi- 14 Ağustos 1995 Pazar-
tesı gecesi Istanbul'da bir 'ilk' daha gerçek-
leştı. Ülkemizde 'Batılı anlamda', 'Bir Ya-
zar Bir Kitap'bır tanıtım galası yapıldı. Ta-
nıtılan. Real Yayıncılık'tan çıkan Nigar BU-
gen'ın ilk yapıtı -Tak Koluna Sepeti'adlı
öykü kitabıydı
Tanıtım, farklıhğinı önce gönderilen da-
vetiyeyle göstermışti. Davetiye. vazann ki-
tabıydı ancak ilk sayfada çağn metnı ve son-
rasında ise 1. hamurdan bembeyaz ama boş
tam 104 sayfa vardı.
'Basının bestecilerine, yazarlaruıa. çizer-
lerine,aranjörterine, sestisessizorkestra şef-
lerine, beyaz camın devlerine, yöneticileri-
ne. medyanın başanlı askerlerine ve medya-
yıyaşatan özeldavettilere" gönderilen bu boş
davetıye-kıtapta aynca dıpnotlar da bulunu-
yordu: Çiçekler dalında güzeldır ı Kadınlar
hangi davette ne giyeceğıni bilır, erkekler ise
smokınleriyle çok çekici ve hoş oluriar.
'Tanıtım galası' Boğaziçi Üniversitesi'n-
de Kennedy Lodge'da düzenlenmiştı. Em-
lak Bankası Eski Genel Müdürü Bülent Şe-
miler. Ziraat Bankası Genel Müdürü Coş-
kun l lusoy. Sakıp Sabana'nın eskı dama-
dı Erhan fapan. Yapı Kredı Bankası Yöne-
tım Kuruiu üyesı Osman Berkman. gazete-
cı-yazar Doğan Hızlan. gazetecı FatihAltay-
b ve bestecı Atilla Ozdemiroğlu'nun katıl-
dığı kokteylde ışadamlan çoğunluktaydı.
Beyaz tüllerle bağlanmış, san büyük ba-
lonlar kokteyl ıçın aynlan bahçenın köşele-
nnı süslüyordu. Yayınevı sahıbı Turgay Ya-
ğan hemen kürsüye çıkarak konuşmasına
bır telgrafla başladı:" Kitabınızı kııtlar. ba-
şanlannızın devamı dilerim. Başbakan Tan-
su ÇiHer." Gereken etkı yaratıldıktan sonra
Yağan. aslında Amerika'yı yeniden keş-
fetmediği'ni ıtıraf ederek. böyle bır tanıtı-
mın kendı buluşu olmadığım, Almanya "dan
gar Bilgen. 'bir bardak
s u
' °la r a
^ tanımladığı
ilk yapıtı 'Tak Koluna
Sepeti' adlı kitabmı balonun
altındaki sepete koyup
"Umuyorum bu sepet içindeki
kitap, yüklendiği onca misyonla
suya düşmez" diyerek
gökyüzüne uçurdu.
uyarladığını söyledı. Sonra da tanıtımın sı-
ralamasını konuklaraaktardı: Önce yayıne-
vi sahıbi ardından editör (edıtör de kendisi)
ve kitabın yazannın bırer konuşmasıyla de-
vam edecek, yazann kitaptan bir bölüm oku-
ması ve matbaadan çıkan ilk kitabın hedıye
edilişiyle son bulacak.
Yağan, gazetecılerin tepkılerine karşın.
'orjinal' bir davetiye yaptıldanna inanıyor-
du. Yine Batı'da olduğu gıbı, kıtaplar konuk-
lara dağıtılmayacak, satılacaktı. Elbette
amaç. konukiann 150 bin lıralannı almak
değil, yazara 'en büyük onur'u sunmaktı.
Bu arada konuklar yayınevı ve politikası
hakkında da bılgilendırildi. Real Yayıncı-
lık'ın 'beş yılda beş kitabuun birinci sıraya
çıkogı'. bunun, Avrupa'dakı yayıncılar top-
lantısında 'müthiş veolağanüstü' bıçıminde
yorumlandığı, böyle bır örneğın Avrupada
bıle olamayacağı. üstelık Turgay Yağan'ın
meslektaşlarının aksıne 'Türk mühendisli-
ğinin şaheseri Şahin marka otomobil kul-
lanmakla' gurur duyduğunu öğrenen ko-
nuklar bu arada "Avnıpa'daki beş kitabı bi-
rinci sıraya çıkamamış yayıncılaria, Türki-
ye'de beş kitabı birinci sıraya çıkmış yayın-
a' arasındakı ayrımı da anlamaya çalıştılar.
Yayıncılığa 'küçük de olsa bir soluk' ge-
tıren Real ^"a\ıncılık. her şeye karşın 'yima-
dan. kitapta kalitedevTİ'nı başlatıp, özveny-
le sürdürmeyı amaçlıyordu. Aytuna Tosu-
noğlu'nun "Başınu Vastığa Koyduğum-
da"adlı kitabıyla başlayan yeni çızgi. Nigar
Bilgen'le ve ardından ZuhaJ Barbaros'la sü-
recekti. Sonunda beklenen an geldı ve Tur-
gay Yağan, baskıdan çıkan ilk kitabı yaza-
nna sunarak. 'yeni bir yazan ve yeni bir ki-
tabı' takdim ertı konuklara. Özenle yapılmış
san, lüle saçlan, gece mav ısi, dekolte, uzun
ve geniş yirtmaçlı kostümüyle yetennce çe-
kıcı olduğuna ınanan Nigar Bilgen. neden-
se konuşmasına 'korktıyla veheyecania' baş-
ladı. Bu kitabı * bir bardak su'vdu ama.
okurlara sonraki kıtaplanyla 'ırmaklar. ok-
yanusiar' verebilırdı. Böylece herkes için
bır kitap yaratabilırdi!
Nigar Bilgen, daha sonra kitabını. balon-
lardan bınnm aitındakı sepete koyup "Umu-
yorum bu sepet içindeki kitap, yüklendiği
onca misyonla suya düşmez" diyerek gök-
yüzüne uçurdu. Sepetın bir okuyucuya ula-
şamdma olasılığı da düşünülmüş; kitabev-
lerinden binndekı bir kitabın ıçine konulan
notu bulana bir 'misyon' yüklenmiştı: Para-
sı geri verilecek ama 'kitabı elden ele* öteki
okurlara ulaştıracaktı. Kitaptan bir bölüm
okuma sırası geldığinde. yazar nedense
'utancından ve korkusundan' anısını aktar-
mayı veğledi ve kitabı ımzalamaya koyuldu.
Böylesı ıddıalı. gösterişlı. şık 'ilktanıtun
galası'na yaklaşık 40 kişı katılmıştı. Belkı
de. yaşadığımız promosyon ve tanıtım çıl-
gınlığında bir kitap tanıtımı ıçın küçümse-
necek bır sayı değildı. Dogrusu. yayıncılar
kitap ıçın ılan vermekte zorlanırken, bu tür
tanıtımlann üstesinden herbabayığıt yayın-
cınıı. .^Ikamayacağı da kesındi. Ama İteş-
ke tanıtıma verilen önem, kitabın basımına
da venlseydı...
Okunmak için tek
formül: Genç ve
güzelolmak
Turga> Yağan Nigâr Bilgen
Telesekreterdeki duygu
Nigar Bilgen, 14Temmuz 1967'de Is-
tanbul'da doğdu. tş hayatına bankacı-
lıkla başlayan Bilgen. üç yıl sonra halk-
la ılişkiler ve reklam pazarlamaya geç-
ti. 1990-1995 yıllan arasında radyo ve
televızyon programlan yapmayı dene-
dı, bu dönemde çeşitli medya kuruluş-
lannda reklam müdürü olarak görev al-
dı.
Yazann bu ilk öykü kitabı 'Tak Sepe-
tı Koluna'nde şiirlere de rastlanıyor.
"Telesekreterlerde Duygu Yok Mu-
dur?" adlı öyküsünden olduğu gibi:
"Her aşkı yüreğinde başkay' "Bu defa
başka". diye yaşayan adam. ' Ne za-
mandır bır ses olmadın kulaklanma. /
Dilerim kalbin deli gibi çarpıp, / Yine
avuçlann terliyordur. / Ne kalır geriye
dünden / Aşkı heyecanı çıkar, / Kaçır-
dığımız bugüne böl. / Bir dostluğumuz
varsa elimizde / onu bugüne ver. / Dü-
nü unutup biz vazgeçsek de,' Dostluğu
zamana ertelesek de,' bugünler yannın
habercısidir. / Bakış açılannı değiştirsek
de! / Adresi aynı. kendisi aynı / birini
unutuyorsun geride..."
Kültür Senisi-
u
Edebi-
yatla yazarukdüzeyinde il-
gilenen biriyseniz, okunan
ve tanınan bir v azar olmak
için y apacağınız tek bir şey
var: Kadınsanız. bakımlı
görünmeü, erkekseniz
mutlaka çekici olmalısı-
nız" diyor edebiyat eleştir-
menlerinden Derek Johns.
Edebiyat dünyasında say-
gm bir yer edinmek için,
bakımlı ve hoş görünmek
gerekiyor. Peki bunun bir
formülü var mı?
Dilerseniz, bir kadın ya-
zann bu yüce amaç için iz-
lemesi gereken yol ve yön-
temlere bir göz atalım...
Öncelikle haftanın ilk
gününden başlayarak "Na-
sıl daha guzel görünebili-
rim"in yanıtı aranmalıdır.
Bu amaçla sabah erkenden
kalkıhr, tercihen size şe-
hirdeki en tanınmış güzel-
lik salonlannm adresini
verecek bir arkadaşla yol-
lara düşülür. Öğleden son-
ra yine popüler bir cafede
bir kadeh bir şeyler içilir.
Daha sonra dişçi ile olan
randevuya gidilir. Bu ara-
da ne yazık ki üzerinde ça-
lışılan romana aynlacak
bir tek saniye bile buluna-
madan günün sonu edilir.
Ertesi gün, yapılacak çok
önemli(!) işîer beklemek-
tedir yazanmızı. Şov ve
eğlence dünyasında da
isim yapmak kaçınılmaz
olduğundan, sık sık tele-
vızyonda boy gösteımek
gerekmektedir. Ancak gü-
zel görünmek için bir uz-
manın görüşlerine danışı-
hr.
Bu kişi sayesinde, tele-
vizyon ve gazetelerde çı-
kacak röportajlarda en iyi
profilin nereden verilece-
ği. hangi rengin sizi açaca-
ğı, el, kol ve bacak pozis-
yonlannızın nasıl olması
gerektıği konusunda engin
bilgilerle donanıtıhrsınız.
Akşam eve döndüğünüz-
de, kafanızda hep o yaz-
mak üzere oldugunuz ro-
man vardır. Ama farklı
olarak daha güzel yürüme
egzersizleri sırasında, ba-
şınızın üstüne yerleştiril-
mişbirşekılde...
Sonunda, romanı yayın-
cıya teslim erme vakti ge-
lir. Kitap daha yayımlan-
madan tanıtım kampanya-
lan, reklamlar, davetiyeler,
televizyonlarla görüşmeler
ayarlanır. Genellikle ülke-
nin en seçkin dergilerinde
çıkan röportajlarda. ilk ki-
tabını yayımlayan yazara
cömertçe övgüler düzülür.
(Sunday Times, Lucy
Ellmann)