22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 16 AĞUSTOS 1995 ÇARŞAMBA OLAYLAR VE GORUŞLER 1919 Bahannda Paris'te Bir Hafta... ÇELÎKGÜLERSOY H arbn Umumi'nın bitişini izleyen mayıs ayı sonun- da. Dersaadeften yola çıkan Fransız zırhlı ge- mısi 'Democratie', payi- tahttan birheyeti Paris'e 'banş' antlaşmasını imzalamaya götürûr. 4 kişijik heyetin. 2'si, 'ilgiııç iki şahsi- yet'tir. Öbür ikisi ise başka kim konulsa o yerleri dolduracak olan, iki padişah ku- lu: Önce onlann admı verip geçelim: Ma- liye Nazın TevfikBey ve Paris Sefiri Re- şad HaBs Bey. Ilgiye değertiplere gelince. bunlann il- ki. padişahın damadı Ferid Paşa'dır. O sıralarda efendisinin mührü, yelek cebın- dedir. yani sadrazamdır. Dersaadet'in paşazade takımindan, gün görmüş eyyam geçirmış, beyaz ye- lekJi, beyaz tozluklu, (ve teleme peynır- leri gibi rahat vücutlu) Reşad Fuat Beye- fendi'nin anlattığına göre bu sadrazam, hiçbır devlet deneyıminden geçmış de- ğıldır: Baltalimam'ndak) yalıya kâtip ola- rak girmiş, efendısi ölünce. hanım-sul- tan, bu kâtibi kendisine 'yeni zevc ola- rak' almıştır! Rıza Tevfik Bey'e göre ise yeni damat. yalısmın eşiginden sonrası- ni bile tanımaz. ama tüm cehline karşı- lık, kibirinden de yanına vanlmaz, bir koca âdemdir. O, köhne Fransız zırhlısıy- la bu uğursuz yolculuğuna da sadece, ka- yınpederinin -ve de kendisinin- ayncalık- lı konumlannın bozulmaması için önü- ne konulacak her kâgıdı imza etme azmi ile çıkmıştır. Yolculann ikinci ılginçportresi, sadra- în bu tanımlamalan yapan adam: 'Paşa'sı ile taban-tabana zıt bir tip: Biri- si saray damadı, bu bir bohem. Damat, hayatında eline kitap almamış. bu Ba- tı'nın bütûn düşünce akımlanndan ha- berli bir 'feylesof". Saraylı,servet-sâmân sahibi. Bunun dikili ağacı değil, fesleğen saksısı bile yok. Ama yine de Damat Pa- şa'nın eteğinde, Osmanlı tarihinin üstü- ne çarpı çekecek olan anlaşmayı imzaya gidiyor. Çünkü fırtınalı ve çelişkili yaşa- mının, (yanı birotel odası bile tutamayıp, "en iyî panç'ı veren"Galata meyhanele- rinde beş parasız gecelemek ile saray ve konak sofralannda baş koltuğa oturmak arasında kolan vuran salıncaklı ömrii- nün) bu döneminde. kendince tek çözü- mü bulmuş: 'Padişahın çevresinde kilit- lenmekten başka çare yok!' Bu dörtlü. Marsilya"da zırhlıdan iner, trenle Paris'e vanrlar. Yanm saat ötede- ki Versailles kasabasına nakledılirler. Orada kendilenne bir köşk aynlmıştır. Az sonra Dersaadet'in titrek Tevfik Pa- şa'sı da gelir. O sıralarda Fransa, savaş sonu sıkıntılan içindedir. Ama Osmanlı delegasyonuna 'bonkörlük' gösterilmiş, köşkün mutfağı, hep Rus Sarayı'na ser- vis yapmış olan Potel et Chabeau firma- sına bırakılmıştır. 'Refakate', iki kolonel verilmiştir. Bunlann biryan görevi, Os- manlı delegasyonunun biryerlere gitme- sine engel olmaktır! O kadar ki, yanm sa- at ötedeki Paris'e bile, ancak Rıza Tev- fik'e izin verilır. Bırkaç gün sonra. Pans'e gidilir. Ha- riciye Nezareti'nde •On'br MecUsi'ne çı- kjlacaktır. Nezaretın görkemli binasın- da. 'SaDedeGIasses'denilenaynalı salo- na. XIV. Louis döneminin tören giysileri içindeki teşrifatçılan arasından gırilir. Kapıcıbaşı, bizımkilen 'anons' eder. 'Si- yasi nezaketicabı' ayağa kalkarlar. Mec- lis, yeşil çuhalı at nalı masanın çevresi- neoturmuştur. Başkanlıkta, Fransız Baş- bakanı Clemenceau vardır. Bir yanında ABD Başkanı Wilson, öbür yanında LloydGeorge. Osmanlı temsilcilenni ay- n bir küçük masaya 'saıuk olarak' otur- turlar. Rjza Tev fik'in tanıdıklan bile. bi- zimkilenn yüzlerine bakmaz. Bu sahne- ye kadar olanlarda, yadırganacak ve eleş- tirilecek hiçbir yanyoktunOsmanlıdev- leti ilk dünya kapışmasında yanlış ata oy- namış ve kaybetmiştir, şimdı faturayı ödeyecektir. Clemenceau. bizımkileri konuştnaya davet eder. Rıza Tevfik, o zaman 'şoke' olur: Sadrazam, hiçbir devlet kademe- sinden geçirmeden, denız yolculuğu bo- yunca 'ceffel-kalem' yazdığı ve Fransız yavere düzelttırdigi ve hiçbir Osmanlı hakkına cıddıye alınacaksavunma da ge- tirmeyen. ayaklan havada bırmetni oku- maya başlar. Onu da tam beceremez, ke- keler. Clemanceau. daha fazla dayana- mayıp. "Siz onu bize verin, içerde okuya- um!" der. Bizimkıler ve hâzırûn. zengin büfeye davet edilir Döndüklennde karar tebliğ edilir: "Raponınuzu okuduk. Bah- se komı ettiğini/ işler hakkında karar. an- cak, bmukkrin yetkisi içindedir. Başka bir diyeceginiz varsa sö> lev in!" Rıza Tev- fik. kendı deyimleri ile. •deliolacakyada inmegeçirecek' hallere girmıştır: Çünkü Damat. yıne kimseye sormadan. mehil ister! iki gün sonra çalakalem yazdıkla- nnı, yine 'huzura' çıkıp sunar. Dönüş yolu gözükür. Gel de dön bakalım. Çünkü bu kez. Os- manlı heyetı bir araya gelemez: Herkes bıralışverişe savuşmuşfur! O zamanlar, henüz Eyr-bas'Iar, Dî-sî nayn'lar-ten'ler yok. Giinümüzün bu ko- ca kuşlannın kannlan ne kadar genişle- tüsede,yinedeuçmalangerek. Türk yol- culannın alışveriş ıştahlannı, ancak bır dereceye kadar karşılayabiliyorlar. Oysa 1919'un trenlerinin. arkada yük vagon- lan var Vagon uçmaz, yerde kayar. Dol- dur doldurabildiğin kadar! Görüyor mu- sunuz. kımi işlerde 1990'lar, 1920'ler- den, geride kalmaktadır! Osmanh diplomatlan ve memurlannı koj kibulasın, Paris mağazalanna dağıl- dığı ohaftalarda, Küçük Asya'da, tarihin kâvdetmediği kadar 'onurlu' bir savaşın ılk hazırlıklan yapılmaktadır. Başka. ama her şeyi ile bambaşka bir pasa. geceleri- ni gündüzlerineekleyerek. yoksul vebit- kin bir insan malzemesini, bağımsızlık yolunda bir araya getirmeye uğraşmak- tadır. Damat ile yardımcısı'Şûra-yı Dev- let Reisi' filozof, sonunda magazinler- den adam toplamayı başanrlar ve dönü- şe geçerler. Fakat bir görcvleri daha v-ardır: Son yıllarda her biri Avrupa'nın bir moda köşesine dağılmış olan şehzadele- n ve hanım sultanlan, Dersaadet'e dön- meye razı etmek! Padişah. bunlann dö- nüş gıderleri için 90 bin frank yazılı ceki damadına vermiş ve herkesi ikna etme- ye ise. AişeSultan'ı görevlendirmiştir. llgınç değil mı. kopan bir kotyenin in- ci taneieri gibi, şu Evropa'ya dağılma hi- kâyesi?! Biz öykümüze devam edelim: Damat ile filozof, lsviçre'ye geçerler. Çünkü Ai- şe Sultan Hazretleri. Territet'deoturmak- tadır: Filozofun deyimi ile bumu iyî ko- ku aldığı için,payitahtın işgale uğrayaca- gını seznıiş ve kapağı bu banş ve güzel- lik ülkesine atmışOr. Onun huzuruna çıkarlar. Şu sahneye bakın: Damat Ferit ve Filozof, ' d pençe divan' ve redingotlan baştan başa ilikli, ayakta dildlirler. Sultanın kendi kocası bile! Ancak 'buyurun, oturun!' izni çı- kınca. koltuklara ilişirler. Hanım Sultan, padişah ıradesini dinler. Ama çok iyi tanıdığı ve Mradesizliği' Oe ünlü küçük amcasmın her buyruğuna pa- buç bırakacak yaradılışta değıldir Bu işin 'öyle iki günde' olmayacağını belirtir. Da- mat'a yol verir. Fılozofu ise alıkoyar: Geceje. saz ve söz âlemi vardır. Istanbul- lu aşçılann birbirinden leziz yemekleri eşlığinde, enfes bır akşam geçirilir. Geç vakit filozofumuz, ta Geneve'e, taksi tu- tarak döner. Bu sahneler, yani o el-etek öpmeler, ayakta dikilip, yerden temenna'lar, bir vatan vanarken, gurbette saz ve söz âlem- leri, herkese göstermeye yetmez mi: Onca kitabı okuyup, yutsan ne yazar, miden hazmetmedikçe. Kafanı Sepencer'lerle, insanlığa, uzun ve vahşi tarihinde ilk kez, onuru öğret- miş olan Fransız ıhtilalinın bütün fikir babalan olan Vbttaire'lerle, Diderot'lar- la doldursan da. neye varar: Vüreğinolmadıkcavcoyüreğinhalkın için yanmadıkça?! ARADABIR Av. CELAL ULGEN Bütünleşme Gereği Unutuldu! 1996 seçimlerinden hemen sonra -göreceksiniz- solun bütünleşmesi gerektiğini politikacılanmız yeni- den gündeme getirecekler. Yitmiş bır seçimin ardın- dan iki sol partinin oyları birleşseydi hangi ilde ne ka- dar fazla milletvekili çıkaracaklannı hesap edip dura- caklar. Birleşme ve bütünleşme platformları kurula- cak, kıyıda köşede kalmış politikacılarsalt kendileri- nin bu gizemli yapıştırıcı görevinı yapabileceklerinı çevrelerine anlatmaya çalışacaklar. Yazarlar, aydın- lar günlük yazılannda, söyleşilerinde bu konulara de- ğinecekler. Birkısırdöngüdürsürüpgidecek. Kimi po- litikacılanmız yeniden milletvekili seçilmenin, kimi de yeni milletvekili seçilmenin mutluluğuna kadeh kal- dıracaklar. Ya ülkemiz? Ya insanlanmız? Ya umutlanmız? Ülkemizi ne zaman Atatürklü yıllann coşkusuna götürebileceğiz? Halkevlerinın kurulduğu günleri, kla- sikleri çevirmeyle görevlendırilen "Tercüme Büro- su"nun kurulduğu günleri, Türk köylüsünün çocuk- lannı yarının aydınları yapan, çağdaş insan yetiştiren Köy Enstitülerinin kurulduğu günleri "kuvayi milli" heyecanı ile yeniden ne zaman yaşatacağız. Demokrasiyi bir üstyapı kurumu olmaktan çıkarıp altyapı kurumu yapmak zorundayız. Bu da ailede, sendikalarda, kooperatiflerde ve siyasal partilerde iç demokratikleşmenin kurumlaşması ile başlar. llçe kongrelerinden kurultaya dek giden, delege oyunla- n, mezhepsel ılişkiler, kentbırcilik (hemşerilik), köybir- cilik gibi çağdışı ilişkileri yok etmedikçe bu kurum- laşmayı sağlayamayız. Küçük bir kentin ya da kasabanın il, ilçe başkanı olmayı o il ya da ilçenin belediye başkanı, milletveki- li olmaya giden yol gibi görmek alışkanlığı da yadsı- namaz sayrılıklarımızdandır. Solda ikiden fazla siya- sal partinin örgütlenmesi ne çok il ya da ilçe başka- nı sevdalısının olduğunu göstermektedir. Hiçbir şey düzelmiyor aslında. Hiçbir şeyi çözemi- yoruz... Yolunda gidiyormuş gibi görünen şey aslın- da görmek istediğimiz seraplardır. Gerçek çok deği- şik işliyor. Zaman akıyor... Zaman geleceğimizi örü- yor, biz bakakahyoruz. Kaç yıl geçmiş Atatürk'ün ölümünden bu yana? Hangi mevzileri kaptırmamışız zamanla. Köy Enstitüleri kapatılmış, halkevleri işlev- lerinden uzak, Türk Dil Kurumu kapatılmış, yerine devlete bağlı memur-kurum yaratılmış, Türkçe oku- nan ezan yeniden Arapçaya dönmüş, Tevhid-i Ted- risaf(eğitiminbirliği)ilkesindensapılrnış... Bunlarbir- den bire olmamış, bizler yaşarken yavaşça dönüşül- müş. Bir parça ödün giderek geleceğimizi yok ede- cek boyuta ulaşmış. Odünlerin tümü bir kişi tarafın- dan verilmemiş. Tüm suç bir kişinin ya da birkaç ki- şinin değil... Sistem özgürlüklerimizi, bireysel yete- neklerimizi bile yutar olmuş... Bilisizlik prim yapmış. Biz de bu ülkenin sosyal demokratları olarak susup gitmişiz. Toktamış Ateş hocamız "Artık verdiğimiz mevzi- leri bir bir kazanma zamanıdır"d\yor. Yitirdiğimiz ko- runaklan bir bir geri almalıyız elbet. Sorumlu yurttaş- lar olarak yakın kişisel çıkarlan değil, ulusal yararlan düşünmek zorundayız. Biz bugüne değin sosyal de- mokrat politikalanmızı, plan ve projelerımizi uygula- dık da yeteriı mi olamadık? Birtakım politikacılar "sol söylemlerde" bulunuyor... "Altt okun üç okunu ata- lım" diyor. Neden üç okunu atıyorsun altı okun? Ki- şilerin başansızlığını, ilkelere yüklemek niye? Ne zaman iktidar olduk da başansız olduk? CHP de. DSP de sıkı sıkıya Kemalizme sanlmak zo- rundadır. Her iki parti ancak Kemalizm çizgisinde ça- kışabilir. Ülkemizin gerçeklen bizi Kemalizme götü- rüyor... Genç bir nesil de bu yolda güvenle yürüyor. 1996 seçimlerinden sonra ah vah edeceğimize bu- günden sorumluluklarımızı anımsayalım. Tüm Ata- türkçü kurum ve kuruluşlar, aydınlar, seçmenler ver- mek istediğimiz iletiyi (mesajı) bir biçimde sorumlu gördüğümüz odaklara verelim. Eylül ayındatoplana- cak CHP kurultayından önce bu istemlerimizi bıkma- dan usanmadan yineleyelim... Haşerelere karşı kokusuz etkili ilaçlama: MİSBAJ* Böcek lmdat Servisi 512 38 30ve513 53 97'den Sevgi Hanım'ı arayın lütfen. Bu tuzağa düşmeyelim ABDULLAH TEKIN G erek Selçuklu ve özellıkle Osman- lılar döneminde devleti yöneten- ler, dinsel enstrümanlan bağnaz- ca kullandıklan sürece ana öğe olan Türkmenlen kendılerinden uzaklaştınp küstürmüşlerdir. Asya gelenekleri ve yaşam tarzı ile Islanıi ya- pıyı bir sentezde bünyelerinde taşıyanlar, bun- lardanbirinınyokedilmekıstenmesi veyahiçde- ğılse ikinci plana atılması. ihmal edilmesi nokta- sına karşı durmuşlardır. Sarayın Arap ve Fars un- surlanna olan sıcaklığinın etkisi. koşut olarak ts- lamı köktendinciliğı getınp yerleştirince, Türk- menler resim. müzik ve dans öğelennin de göze çarptığı Alevi-Bektaşi ocaklanna yaklaşım gös- termişlerdir. Devletin kendi öz halkıy la olan ikilikçi tutumu, aynlığı bu noktadan itibaren başlar ve artarak de- vam eder. Türkmenler 'uc'larda görevlendirilen ve en önemlısı oralarda unutulan sınıf olarak üvey evlat muamelesi götmeye başlarlar. Başkaldın- lar. kopukluklar, aynlıklar ve 'şah' umudu bu haksızlıklara karşıdır. Sindirme. baskı. zulüm ve ölüm bu kesimi parçalar, ama yok edemez. Tah- tacı, Yöriik. Türkmen, göçer, Alevi. Bektaşi ola- rak Anadolu'nun her tarafında yeşerirler. Özgür ve özgün yaşamlanndan hıç ödün vermeden... Bu kez de kara çalma dönemi başlar: Kızılbaş- lık, mum söndü şeklınde çirkın iftıralargözlenir. Osmanlı'nın katı düzenı içinde 'ferman'ıpadişa- ha bırakanlar "Dağlar bizimdir" diyerek özgür mekânlan seçerler Selçuklu ve Osmanlı dönemlerindeki tüm Ale- vi-Bektaşı başkaldınlan, genellikle bir mezhep çatışmasının ürünü ya da sonucu olarak değerlen- dırilmiştir. Oysa sorunlar zaman zaman ekono- mik boyuttadır. Zaman zaman da haksızlıklara karşı çıkılmaktadır. 'TevekküP toplumundan farklı bir yapıda toplumsal haksızlıklara karşı du- ran Alevı-Bektasi kesimi 'güçlüler'in gözünde bır çöptür: Ne demek haksızlığa, eşitsizliğe, zul- me karşı çıkmak... Otur oturduğun yerde. sus ve Horasan'ın köpekleri gıbı sunulanı ye, iç, bekle. Arazi takrir memurlan haksızlık yapıp toprak dü- zenını bozarak seni ekonomik olarak çökertseler bile!.. Hoş Cumhuriyet döneminin Atatürk'lü yıllar dışında, özellıkle 1990 sonrası pek mi farkiıdır? Yakın zamana kadar ülkemizde Alevi-Bektaşi ke- sime yönelik yaklaşımlan anımsayalım. Haksız- lıklar, zulüm, kara çalma ve iftiralar mezhepsel bir kanala bağlanıp heterodoks bir projeksiyon al- tında sunulmuş, kanlıkavgalaryaşanmıştır. Insa- noğlu her şeyi çabuk unutuyor. her şeye de alışı- yor. Çok değil 10-15 yıl önce Mübahat Küyeiad- İı bir profesör, Alevilen çirkince karalayan bir ders kitabı yazmış. dönemin Milli Eğitim Baka- nı Ali Naili Erdetn de bu kitabın okullarda oku- tulmasınaızın vermişti. Butürtablolarelbettein- sanı üzer ve başkaldırmaya yönelrir. Laık ve de- mokratik yapılanyla çağdaş ve uygar bir toplum olan Alevi-Bektaşi kesimi, örnek alınacak seçkin bir topluluk olarak görüleceğine, yuvasına ço- mak sokulan anlar olarak değerlendinlmiştir. Çokpartilı dönemden günümüze ulaşan çızgi- de dikkatımızi çekmesi gereken önemli birnok- ta var: Alevi-Bektaşi kesımin ışıklı, aydınlık ya- pıst, laiklik ve demokrasiyi bir türlü sindireme- yen egemen güçlere bir dıken olmuştur. Alevi- Bektaşi kesimın hoşgörü. kadına bakış açısı ve yaklaşımı, vicdan özgürlüğü. dini bir iç mesele olarak kabul edip sosyal-siyasal yaşamdan soyut- laması laik bir yapı sergilediklerini gösterir. Işte hazmedilemeyen, hoşgörülmeyen budur. Laikli- ği bir Batı kurumu olarak içlerine sindirmeyip fir- sat buldukça dinamitleyenler, bu yapıyı bünyele- rinde taşıyan kesimi bir türlü kabullenememişler- dir. Şimdi mevcut tablo ile yapılmak ıstenen nedir, ona bakalım. Tablo Alevi-Bektaşi kesiminden olmayan in- sanlann da artık, saflannı değiştirip Alevi-Bek- taşilerin yanında yer aldıklannı gösteriyor. Tab- lo. yakın zamana kadar Alevi olduğunu gizleme gereğıni duyanlann artık, kimliklerini serbestçe, dahası övünçle sergilediklerini gösteriyor. Iftira, zulüm, kara çalma ve ölüme karşı güç- lenen büyüyen aydınlık ve ışık giderek ülkeye umut ve güç vermektedir Bu iyı bir sonuçtur, bir başandır. hak edilmiş bir düze çıkıştır. Ne ki bu kez de başka bir tuzağın ayak sesleri duyulmaktadır. Baskı, zulüm, kara çalma yön- temlerinin sonuç vermediğini görenler, şimdi bu kesimi elma şekeri politikasıyla güler yüz göste- rerek yanlanna çekmeye çalışmaktadırlar. Şoven milliyetçiliği, köktendinciliğı kalkan olarak kul- lanan kimi siyasal patiler. kollannı açıp Alevi- Bektaşi leri kucaklamaya hazır olduklannı belirt- mektedirler. Alevi-Bektaşi kesimin bu kurtlann oyununa gelmemeleri gerekir. Onlann amaçlan Alevi ve Bektaşiligin içini boşaltıp tersyüz et- mektir. Ülkemizde bu yöntem, Halkevleri, Köy Enstitüleri, Dil ve Tarih kurumlan örneklerinde gerçekleştirilmiştir ne yazık ki. Şimdi bu kuru- luşlar ya yoktur ya da tanmmamaktadır. Oyuna gelmeyelim. Bu tuzağa düşmeyelim lüt- fen. CHP'ye öneri! G ümüşhane Baro Başkanı Av. Ali Günday'ın insanlık dışı canavarlarca katledilişi ilerici aydınlan yürekten sarsmıştır. Uzun süreden beri laik, demokratik, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti'ne yapılan saldınlan duymayan. görmeyen, sağır{!) kulaklar, kör(!) gözler için bir bomba etkisi yapacak kadar üzücü kulaklar, kör(!) gözler ve etkileyici olay, daha bunu da göremedi, öncekilerin son ve büyük duyamadı. Bunu nereden halkasıdır. mi biliyorum? Ne yazık ki sağııt!) Laik, demokratik, çağdaş Türkiye Gumhuriyeti'ni kuran Atatürk'ün partisi ÇHP'nin haline bakıyonım da oradan biliyorum. Yüreği yaralı bir Atatürkçü olarak CHP'nin bu olay karşısındaki 'sessizliği' bizim gibi 'AH Günday'lan asıl 'ötdüren' nedendir. Bizler, değil böyle bir sessizlik' Atatürk'ün Menemen olayı sonrası gösterdiği tepkinin aynısını, Türkiye'yi yerinden sarsacak tepkiler beklerdik. Türkiye'nin dört bir yanında, yobaz cumhuriyet düşmanlanna karşı direnmeye çalışan biravuç cumhuriyet savunucusu kime güvenecektir! Bu nedenle CHP'ye bir önerim var: RP ve öbür göbek partileri ile ışbirliği yaparak 'türban yasağuu' kaldıran, 'memura cuma namazı'na izin veren yasalan destekleyip 'şeriat' düzeninin gelmesine yardımcı olsunlar! Belki birkaç 'koltuk' da 'şeriat devletinde' kapabilirler! Yılmaz Yılmazgil MES» OTH MÇAKOCA Orman, Denız, Sessızlık, Havuz, Plaj. Cuma-Pazar 2 gece 3 gün. Oda+Kahvaltı 2 kışı: 3.50O.00O,- TL. Pazar-Perşembe 5 gün. Oda+Kahvattı 2 kışı: 7.875.000,- TL Rec 0374 61144 36 36 78 ROMANLARINIZ VE ANSIKI.OPEDİLERİNİZ ALrNIR TEL.-554 08 04 PENCERE Hoşgoranun Kabesi Dilimizde yaygın bir özdeyiş var: "Şeriatın kestiği parmak acımaz." Peki, parmak acımaz, ama şeriatın kılıçla uçurdu- ğu kelle acımaz mı?.. Acımaz... Cellat usta, kılıç keskin olacak ki bir vuruşta baş gövdeden aynlsın... Saç, enseyi açıkta bırakacak biçimde tıraş edile- cek; suçlu kımıldamadan duracak, cellat kılıcı eliyle kavrayacak ve besmeleyle yekinecek: - Bismillahirrahmanirrahim.. Suudi Arabistan'da resmi devlet görevlisi olan ün- lü bir celladın bir Fransız dergisinde yayımlanan açık- lamasını okumuştum; gazeteci soruyor: "- Neden erkeklerin kafasını kılıçla kesiyorsunuz da kadınlan tabancayla ötdürüyorsunuz?.." Cellat yanıtlıyor: "- Kadının çıplak ensesıni görünce günaha girmiş olunım diye korkuyonım." Bağnazlıkta günahın dipsiz kuyusu öylesine derin- dir ki içine yobazlığın ipiyle ne denli inersen in, dibi- ni bulamazsın. • Suudi Arabistan'da son beş gün içinde dört Türk yurrtaşının kellesi kesildi. Türkiye Cumhuriyeti ne yapıyor?.. Acaba Suudiler bir Amerikalının başını uçurabilirler mi?.. Yok canım!.. Amerikalı Hıristiyan olduğu için şeriatın kurallann- dan sıynlır diye düşünmeyin: Suudi Arabistan, ABD'nin gözetim ve denetimindedir; Hacer-i Esvet'in yamacında Amerikan ordusu nöbet tutuyor; petrol çı- kan ile Hac turizmı güvencededir; Kuveyt'i Sad- dam'ın saldınsından kurtaran VVashington, Müslü- manlık dünyasında şeriatçılığın bekçiliğini yapıyor. YDD (Yeni Dünya Düzeni) anayasasında, emper- yalizm maddesinin ıçeriği, metropollere bağlı gericı düzenlerin korunması üzerine düzenlenmiştir. • Iranlı Bayan Ferah Ahmedi, Humeyni rejiminden kaçıp Türkiye'ye sığındı. Diyor ki: "- Saçım görûndüğü için her an 80 kırbaç cezası alabilirdim; Jran'da kadına her şey yasak!..." Bayan yazar Teslime Nesrin de ölüm korkusu yü- zünden Bangladeş'ten kaçtı. Bosna'da binlerce Müslüman kadının ırzına geçi- lirken yerinden kımıldayamayan bir milyarlık Islam dünyasında, yobazlar kadının etek boyuyla ve saçıy- la uğraşıyoriar, Hıristiyanlığın gölgesinde şeriat rejim- lerini korumaya çalışıyoriar; Batı'daki emperyalistle Doğu'daki yobazın işbirliği sürüyor... Suudi Arabistan'da kellesi uçurulan dört Türk'ün Kilis'teki yakınları sokağa dökülüp bağırmışlan "- Kahrolsun şeriat!..." Anadolu Müslümanlığı, tarih boyunca şeriatçılığa boşuna karşı koymadı. Yalnız Alevilerin ve Bektaşi- lerin şeriata karşı olduklan da sanılmasın!... Sünni ke- siminde Anadolu Müslümanlannın çoğunluğu şeri- ata karşı ve laik devlet düzeninden yanadır; Ata- türk'ün önderliğinde 1923 Aydınlanma Devrimi, bu büyük çoğunluğun desteğiyle gerçekleşmiştir. • Suudi Arabistan'da son beş gün içinde dört Türk'ün kellesi şeriat üzre uçurulurken Anadolu'da Hacı Bektaş Şenlikleri yaşanıyor... Hacı Bektaş hoşgörünün kâbesidir.. Nerede Arabistan Müslümanlığı, nerede Anado- lu'nun hoşgörüye dayanan Islamı... Sinem ve Müfit Atalay (23.1.1976/9.9.1979- 12.8.1963/16.8.1985) SİZİ ANIYORUZ ATALAY ve ARAL AİLELERİ OLAY RAPOR TOBB'nin Prof. Doğu Ergil'e hazırlaitığı Günevdoöu Raooru , TAM METİN olarak yayınlanıyor. Bizim Gazete her gün 10 BİN LİRA Tel: (0212) 511 94 94 Fax: 512 27 97 Genel Dağıtım: YAYSAT, Tel: 515 30 00 DİŞ HEKİMİ MUAYENEHANESÎNÎN MAKÎNE VE EL ALETLERİ SATILIKTIR. Tel: 337 54 91 Salı - Çarşamba - Perşembe, sabah 10 - 12. SAADET ZEYBEK (Türkân) 03.02.1958... Ani kaybedişimizin ikinci yılında seni tüm kalbimizle seviyoruz. CEVAT ZEYBEK Kızın Yazgfilü
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle