Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 16 AĞUSTOS 1995 ÇARŞAMBA
OLAYLAR VE GORUŞLER
1919 Bahannda Paris'te Bir Hafta...
ÇELÎKGÜLERSOY
H
arbn Umumi'nın bitişini
izleyen mayıs ayı sonun-
da. Dersaadeften yola
çıkan Fransız zırhlı ge-
mısi 'Democratie', payi-
tahttan birheyeti Paris'e
'banş' antlaşmasını imzalamaya götürûr.
4 kişijik heyetin. 2'si, 'ilgiııç iki şahsi-
yet'tir. Öbür ikisi ise başka kim konulsa
o yerleri dolduracak olan, iki padişah ku-
lu: Önce onlann admı verip geçelim: Ma-
liye Nazın TevfikBey ve Paris Sefiri Re-
şad HaBs Bey.
Ilgiye değertiplere gelince. bunlann il-
ki. padişahın damadı Ferid Paşa'dır. O
sıralarda efendisinin mührü, yelek cebın-
dedir. yani sadrazamdır.
Dersaadet'in paşazade takımindan,
gün görmüş eyyam geçirmış, beyaz ye-
lekJi, beyaz tozluklu, (ve teleme peynır-
leri gibi rahat vücutlu) Reşad Fuat Beye-
fendi'nin anlattığına göre bu sadrazam,
hiçbır devlet deneyıminden geçmış de-
ğıldır: Baltalimam'ndak) yalıya kâtip ola-
rak girmiş, efendısi ölünce. hanım-sul-
tan, bu kâtibi kendisine 'yeni zevc ola-
rak' almıştır! Rıza Tevfik Bey'e göre ise
yeni damat. yalısmın eşiginden sonrası-
ni bile tanımaz. ama tüm cehline karşı-
lık, kibirinden de yanına vanlmaz, bir
koca âdemdir. O, köhne Fransız zırhlısıy-
la bu uğursuz yolculuğuna da sadece, ka-
yınpederinin -ve de kendisinin- ayncalık-
lı konumlannın bozulmaması için önü-
ne konulacak her kâgıdı imza etme azmi
ile çıkmıştır.
Yolculann ikinci ılginçportresi, sadra-
în bu tanımlamalan yapan adam:
'Paşa'sı ile taban-tabana zıt bir tip: Biri-
si saray damadı, bu bir bohem. Damat,
hayatında eline kitap almamış. bu Ba-
tı'nın bütûn düşünce akımlanndan ha-
berli bir 'feylesof". Saraylı,servet-sâmân
sahibi. Bunun dikili ağacı değil, fesleğen
saksısı bile yok. Ama yine de Damat Pa-
şa'nın eteğinde, Osmanlı tarihinin üstü-
ne çarpı çekecek olan anlaşmayı imzaya
gidiyor. Çünkü fırtınalı ve çelişkili yaşa-
mının, (yanı birotel odası bile tutamayıp,
"en iyî panç'ı veren"Galata meyhanele-
rinde beş parasız gecelemek ile saray ve
konak sofralannda baş koltuğa oturmak
arasında kolan vuran salıncaklı ömrii-
nün) bu döneminde. kendince tek çözü-
mü bulmuş: 'Padişahın çevresinde kilit-
lenmekten başka çare yok!'
Bu dörtlü. Marsilya"da zırhlıdan iner,
trenle Paris'e vanrlar. Yanm saat ötede-
ki Versailles kasabasına nakledılirler.
Orada kendilenne bir köşk aynlmıştır.
Az sonra Dersaadet'in titrek Tevfik Pa-
şa'sı da gelir. O sıralarda Fransa, savaş
sonu sıkıntılan içindedir. Ama Osmanlı
delegasyonuna 'bonkörlük' gösterilmiş,
köşkün mutfağı, hep Rus Sarayı'na ser-
vis yapmış olan Potel et Chabeau firma-
sına bırakılmıştır. 'Refakate', iki kolonel
verilmiştir. Bunlann biryan görevi, Os-
manlı delegasyonunun biryerlere gitme-
sine engel olmaktır! O kadar ki, yanm sa-
at ötedeki Paris'e bile, ancak Rıza Tev-
fik'e izin verilır.
Bırkaç gün sonra. Pans'e gidilir. Ha-
riciye Nezareti'nde •On'br MecUsi'ne çı-
kjlacaktır. Nezaretın görkemli binasın-
da. 'SaDedeGIasses'denilenaynalı salo-
na. XIV. Louis döneminin tören giysileri
içindeki teşrifatçılan arasından gırilir.
Kapıcıbaşı, bizımkilen 'anons' eder. 'Si-
yasi nezaketicabı' ayağa kalkarlar. Mec-
lis, yeşil çuhalı at nalı masanın çevresi-
neoturmuştur. Başkanlıkta, Fransız Baş-
bakanı Clemenceau vardır. Bir yanında
ABD Başkanı Wilson, öbür yanında
LloydGeorge. Osmanlı temsilcilenni ay-
n bir küçük masaya 'saıuk olarak' otur-
turlar. Rjza Tev fik'in tanıdıklan bile. bi-
zimkilenn yüzlerine bakmaz. Bu sahne-
ye kadar olanlarda, yadırganacak ve eleş-
tirilecek hiçbir yanyoktunOsmanlıdev-
leti ilk dünya kapışmasında yanlış ata oy-
namış ve kaybetmiştir, şimdı faturayı
ödeyecektir.
Clemenceau. bizımkileri konuştnaya
davet eder. Rıza Tevfik, o zaman 'şoke'
olur: Sadrazam, hiçbir devlet kademe-
sinden geçirmeden, denız yolculuğu bo-
yunca 'ceffel-kalem' yazdığı ve Fransız
yavere düzelttırdigi ve hiçbir Osmanlı
hakkına cıddıye alınacaksavunma da ge-
tirmeyen. ayaklan havada bırmetni oku-
maya başlar. Onu da tam beceremez, ke-
keler. Clemanceau. daha fazla dayana-
mayıp. "Siz onu bize verin, içerde okuya-
um!" der. Bizimkıler ve hâzırûn. zengin
büfeye davet edilir Döndüklennde karar
tebliğ edilir: "Raponınuzu okuduk. Bah-
se komı ettiğini/ işler hakkında karar. an-
cak, bmukkrin yetkisi içindedir. Başka
bir diyeceginiz varsa sö> lev in!" Rıza Tev-
fik. kendı deyimleri ile. •deliolacakyada
inmegeçirecek' hallere girmıştır: Çünkü
Damat. yıne kimseye sormadan. mehil
ister! iki gün sonra çalakalem yazdıkla-
nnı, yine 'huzura' çıkıp sunar.
Dönüş yolu gözükür.
Gel de dön bakalım. Çünkü bu kez. Os-
manlı heyetı bir araya gelemez: Herkes
bıralışverişe savuşmuşfur!
O zamanlar, henüz Eyr-bas'Iar, Dî-sî
nayn'lar-ten'ler yok. Giinümüzün bu ko-
ca kuşlannın kannlan ne kadar genişle-
tüsede,yinedeuçmalangerek. Türk yol-
culannın alışveriş ıştahlannı, ancak bır
dereceye kadar karşılayabiliyorlar. Oysa
1919'un trenlerinin. arkada yük vagon-
lan var Vagon uçmaz, yerde kayar. Dol-
dur doldurabildiğin kadar! Görüyor mu-
sunuz. kımi işlerde 1990'lar, 1920'ler-
den, geride kalmaktadır!
Osmanh diplomatlan ve memurlannı
koj kibulasın, Paris mağazalanna dağıl-
dığı ohaftalarda, Küçük Asya'da, tarihin
kâvdetmediği kadar 'onurlu' bir savaşın
ılk hazırlıklan yapılmaktadır. Başka. ama
her şeyi ile bambaşka bir pasa. geceleri-
ni gündüzlerineekleyerek. yoksul vebit-
kin bir insan malzemesini, bağımsızlık
yolunda bir araya getirmeye uğraşmak-
tadır. Damat ile yardımcısı'Şûra-yı Dev-
let Reisi' filozof, sonunda magazinler-
den adam toplamayı başanrlar ve dönü-
şe geçerler.
Fakat bir görcvleri daha v-ardır:
Son yıllarda her biri Avrupa'nın bir
moda köşesine dağılmış olan şehzadele-
n ve hanım sultanlan, Dersaadet'e dön-
meye razı etmek! Padişah. bunlann dö-
nüş gıderleri için 90 bin frank yazılı ceki
damadına vermiş ve herkesi ikna etme-
ye ise. AişeSultan'ı görevlendirmiştir.
llgınç değil mı. kopan bir kotyenin in-
ci taneieri gibi, şu Evropa'ya dağılma hi-
kâyesi?!
Biz öykümüze devam edelim: Damat
ile filozof, lsviçre'ye geçerler. Çünkü Ai-
şe Sultan Hazretleri. Territet'deoturmak-
tadır: Filozofun deyimi ile bumu iyî ko-
ku aldığı için,payitahtın işgale uğrayaca-
gını seznıiş ve kapağı bu banş ve güzel-
lik ülkesine atmışOr.
Onun huzuruna çıkarlar. Şu sahneye
bakın: Damat Ferit ve Filozof, ' d pençe
divan' ve redingotlan baştan başa ilikli,
ayakta dildlirler. Sultanın kendi kocası
bile! Ancak 'buyurun, oturun!' izni çı-
kınca. koltuklara ilişirler.
Hanım Sultan, padişah ıradesini dinler.
Ama çok iyi tanıdığı ve Mradesizliği' Oe
ünlü küçük amcasmın her buyruğuna pa-
buç bırakacak yaradılışta değıldir Bu işin
'öyle iki günde' olmayacağını belirtir. Da-
mat'a yol verir. Fılozofu ise alıkoyar:
Geceje. saz ve söz âlemi vardır. Istanbul-
lu aşçılann birbirinden leziz yemekleri
eşlığinde, enfes bır akşam geçirilir. Geç
vakit filozofumuz, ta Geneve'e, taksi tu-
tarak döner.
Bu sahneler, yani o el-etek öpmeler,
ayakta dikilip, yerden temenna'lar, bir
vatan vanarken, gurbette saz ve söz âlem-
leri, herkese göstermeye yetmez mi:
Onca kitabı okuyup, yutsan ne yazar,
miden hazmetmedikçe.
Kafanı Sepencer'lerle, insanlığa, uzun
ve vahşi tarihinde ilk kez, onuru öğret-
miş olan Fransız ıhtilalinın bütün fikir
babalan olan Vbttaire'lerle, Diderot'lar-
la doldursan da. neye varar:
Vüreğinolmadıkcavcoyüreğinhalkın
için yanmadıkça?!
ARADABIR
Av. CELAL ULGEN
Bütünleşme Gereği
Unutuldu!
1996 seçimlerinden hemen sonra -göreceksiniz-
solun bütünleşmesi gerektiğini politikacılanmız yeni-
den gündeme getirecekler. Yitmiş bır seçimin ardın-
dan iki sol partinin oyları birleşseydi hangi ilde ne ka-
dar fazla milletvekili çıkaracaklannı hesap edip dura-
caklar. Birleşme ve bütünleşme platformları kurula-
cak, kıyıda köşede kalmış politikacılarsalt kendileri-
nin bu gizemli yapıştırıcı görevinı yapabileceklerinı
çevrelerine anlatmaya çalışacaklar. Yazarlar, aydın-
lar günlük yazılannda, söyleşilerinde bu konulara de-
ğinecekler. Birkısırdöngüdürsürüpgidecek. Kimi po-
litikacılanmız yeniden milletvekili seçilmenin, kimi de
yeni milletvekili seçilmenin mutluluğuna kadeh kal-
dıracaklar.
Ya ülkemiz? Ya insanlanmız? Ya umutlanmız?
Ülkemizi ne zaman Atatürklü yıllann coşkusuna
götürebileceğiz? Halkevlerinın kurulduğu günleri, kla-
sikleri çevirmeyle görevlendırilen "Tercüme Büro-
su"nun kurulduğu günleri, Türk köylüsünün çocuk-
lannı yarının aydınları yapan, çağdaş insan yetiştiren
Köy Enstitülerinin kurulduğu günleri "kuvayi milli"
heyecanı ile yeniden ne zaman yaşatacağız.
Demokrasiyi bir üstyapı kurumu olmaktan çıkarıp
altyapı kurumu yapmak zorundayız. Bu da ailede,
sendikalarda, kooperatiflerde ve siyasal partilerde iç
demokratikleşmenin kurumlaşması ile başlar. llçe
kongrelerinden kurultaya dek giden, delege oyunla-
n, mezhepsel ılişkiler, kentbırcilik (hemşerilik), köybir-
cilik gibi çağdışı ilişkileri yok etmedikçe bu kurum-
laşmayı sağlayamayız.
Küçük bir kentin ya da kasabanın il, ilçe başkanı
olmayı o il ya da ilçenin belediye başkanı, milletveki-
li olmaya giden yol gibi görmek alışkanlığı da yadsı-
namaz sayrılıklarımızdandır. Solda ikiden fazla siya-
sal partinin örgütlenmesi ne çok il ya da ilçe başka-
nı sevdalısının olduğunu göstermektedir.
Hiçbir şey düzelmiyor aslında. Hiçbir şeyi çözemi-
yoruz... Yolunda gidiyormuş gibi görünen şey aslın-
da görmek istediğimiz seraplardır. Gerçek çok deği-
şik işliyor. Zaman akıyor... Zaman geleceğimizi örü-
yor, biz bakakahyoruz. Kaç yıl geçmiş Atatürk'ün
ölümünden bu yana? Hangi mevzileri kaptırmamışız
zamanla. Köy Enstitüleri kapatılmış, halkevleri işlev-
lerinden uzak, Türk Dil Kurumu kapatılmış, yerine
devlete bağlı memur-kurum yaratılmış, Türkçe oku-
nan ezan yeniden Arapçaya dönmüş, Tevhid-i Ted-
risaf(eğitiminbirliği)ilkesindensapılrnış... Bunlarbir-
den bire olmamış, bizler yaşarken yavaşça dönüşül-
müş. Bir parça ödün giderek geleceğimizi yok ede-
cek boyuta ulaşmış. Odünlerin tümü bir kişi tarafın-
dan verilmemiş. Tüm suç bir kişinin ya da birkaç ki-
şinin değil... Sistem özgürlüklerimizi, bireysel yete-
neklerimizi bile yutar olmuş... Bilisizlik prim yapmış.
Biz de bu ülkenin sosyal demokratları olarak susup
gitmişiz.
Toktamış Ateş hocamız "Artık verdiğimiz mevzi-
leri bir bir kazanma zamanıdır"d\yor. Yitirdiğimiz ko-
runaklan bir bir geri almalıyız elbet. Sorumlu yurttaş-
lar olarak yakın kişisel çıkarlan değil, ulusal yararlan
düşünmek zorundayız. Biz bugüne değin sosyal de-
mokrat politikalanmızı, plan ve projelerımizi uygula-
dık da yeteriı mi olamadık? Birtakım politikacılar "sol
söylemlerde" bulunuyor... "Altt okun üç okunu ata-
lım" diyor. Neden üç okunu atıyorsun altı okun? Ki-
şilerin başansızlığını, ilkelere yüklemek niye?
Ne zaman iktidar olduk da başansız olduk?
CHP de. DSP de sıkı sıkıya Kemalizme sanlmak zo-
rundadır. Her iki parti ancak Kemalizm çizgisinde ça-
kışabilir. Ülkemizin gerçeklen bizi Kemalizme götü-
rüyor... Genç bir nesil de bu yolda güvenle yürüyor.
1996 seçimlerinden sonra ah vah edeceğimize bu-
günden sorumluluklarımızı anımsayalım. Tüm Ata-
türkçü kurum ve kuruluşlar, aydınlar, seçmenler ver-
mek istediğimiz iletiyi (mesajı) bir biçimde sorumlu
gördüğümüz odaklara verelim. Eylül ayındatoplana-
cak CHP kurultayından önce bu istemlerimizi bıkma-
dan usanmadan yineleyelim...
Haşerelere karşı kokusuz etkili ilaçlama:
MİSBAJ*
Böcek lmdat Servisi
512 38 30ve513 53 97'den
Sevgi Hanım'ı arayın lütfen.
Bu tuzağa düşmeyelim
ABDULLAH TEKIN
G
erek Selçuklu ve özellıkle Osman-
lılar döneminde devleti yöneten-
ler, dinsel enstrümanlan bağnaz-
ca kullandıklan sürece ana öğe
olan Türkmenlen kendılerinden
uzaklaştınp küstürmüşlerdir.
Asya gelenekleri ve yaşam tarzı ile Islanıi ya-
pıyı bir sentezde bünyelerinde taşıyanlar, bun-
lardanbirinınyokedilmekıstenmesi veyahiçde-
ğılse ikinci plana atılması. ihmal edilmesi nokta-
sına karşı durmuşlardır. Sarayın Arap ve Fars un-
surlanna olan sıcaklığinın etkisi. koşut olarak ts-
lamı köktendinciliğı getınp yerleştirince, Türk-
menler resim. müzik ve dans öğelennin de göze
çarptığı Alevi-Bektaşi ocaklanna yaklaşım gös-
termişlerdir.
Devletin kendi öz halkıy la olan ikilikçi tutumu,
aynlığı bu noktadan itibaren başlar ve artarak de-
vam eder. Türkmenler 'uc'larda görevlendirilen
ve en önemlısı oralarda unutulan sınıf olarak üvey
evlat muamelesi götmeye başlarlar. Başkaldın-
lar. kopukluklar, aynlıklar ve 'şah' umudu bu
haksızlıklara karşıdır. Sindirme. baskı. zulüm ve
ölüm bu kesimi parçalar, ama yok edemez. Tah-
tacı, Yöriik. Türkmen, göçer, Alevi. Bektaşi ola-
rak Anadolu'nun her tarafında yeşerirler. Özgür
ve özgün yaşamlanndan hıç ödün vermeden...
Bu kez de kara çalma dönemi başlar: Kızılbaş-
lık, mum söndü şeklınde çirkın iftıralargözlenir.
Osmanlı'nın katı düzenı içinde 'ferman'ıpadişa-
ha bırakanlar "Dağlar bizimdir" diyerek özgür
mekânlan seçerler
Selçuklu ve Osmanlı dönemlerindeki tüm Ale-
vi-Bektaşı başkaldınlan, genellikle bir mezhep
çatışmasının ürünü ya da sonucu olarak değerlen-
dırilmiştir. Oysa sorunlar zaman zaman ekono-
mik boyuttadır. Zaman zaman da haksızlıklara
karşı çıkılmaktadır. 'TevekküP toplumundan
farklı bir yapıda toplumsal haksızlıklara karşı du-
ran Alevı-Bektasi kesimi 'güçlüler'in gözünde
bır çöptür: Ne demek haksızlığa, eşitsizliğe, zul-
me karşı çıkmak... Otur oturduğun yerde. sus ve
Horasan'ın köpekleri gıbı sunulanı ye, iç, bekle.
Arazi takrir memurlan haksızlık yapıp toprak dü-
zenını bozarak seni ekonomik olarak çökertseler
bile!..
Hoş Cumhuriyet döneminin Atatürk'lü yıllar
dışında, özellıkle 1990 sonrası pek mi farkiıdır?
Yakın zamana kadar ülkemizde Alevi-Bektaşi ke-
sime yönelik yaklaşımlan anımsayalım. Haksız-
lıklar, zulüm, kara çalma ve iftiralar mezhepsel
bir kanala bağlanıp heterodoks bir projeksiyon al-
tında sunulmuş, kanlıkavgalaryaşanmıştır. Insa-
noğlu her şeyi çabuk unutuyor. her şeye de alışı-
yor. Çok değil 10-15 yıl önce Mübahat Küyeiad-
İı bir profesör, Alevilen çirkince karalayan bir
ders kitabı yazmış. dönemin Milli Eğitim Baka-
nı Ali Naili Erdetn de bu kitabın okullarda oku-
tulmasınaızın vermişti. Butürtablolarelbettein-
sanı üzer ve başkaldırmaya yönelrir. Laık ve de-
mokratik yapılanyla çağdaş ve uygar bir toplum
olan Alevi-Bektaşi kesimi, örnek alınacak seçkin
bir topluluk olarak görüleceğine, yuvasına ço-
mak sokulan anlar olarak değerlendinlmiştir.
Çokpartilı dönemden günümüze ulaşan çızgi-
de dikkatımızi çekmesi gereken önemli birnok-
ta var: Alevi-Bektaşi kesımin ışıklı, aydınlık ya-
pıst, laiklik ve demokrasiyi bir türlü sindireme-
yen egemen güçlere bir dıken olmuştur. Alevi-
Bektaşi kesimın hoşgörü. kadına bakış açısı ve
yaklaşımı, vicdan özgürlüğü. dini bir iç mesele
olarak kabul edip sosyal-siyasal yaşamdan soyut-
laması laik bir yapı sergilediklerini gösterir. Işte
hazmedilemeyen, hoşgörülmeyen budur. Laikli-
ği bir Batı kurumu olarak içlerine sindirmeyip fir-
sat buldukça dinamitleyenler, bu yapıyı bünyele-
rinde taşıyan kesimi bir türlü kabullenememişler-
dir.
Şimdi mevcut tablo ile yapılmak ıstenen nedir,
ona bakalım.
Tablo Alevi-Bektaşi kesiminden olmayan in-
sanlann da artık, saflannı değiştirip Alevi-Bek-
taşilerin yanında yer aldıklannı gösteriyor. Tab-
lo. yakın zamana kadar Alevi olduğunu gizleme
gereğıni duyanlann artık, kimliklerini serbestçe,
dahası övünçle sergilediklerini gösteriyor.
Iftira, zulüm, kara çalma ve ölüme karşı güç-
lenen büyüyen aydınlık ve ışık giderek ülkeye
umut ve güç vermektedir Bu iyı bir sonuçtur, bir
başandır. hak edilmiş bir düze çıkıştır.
Ne ki bu kez de başka bir tuzağın ayak sesleri
duyulmaktadır. Baskı, zulüm, kara çalma yön-
temlerinin sonuç vermediğini görenler, şimdi bu
kesimi elma şekeri politikasıyla güler yüz göste-
rerek yanlanna çekmeye çalışmaktadırlar. Şoven
milliyetçiliği, köktendinciliğı kalkan olarak kul-
lanan kimi siyasal patiler. kollannı açıp Alevi-
Bektaşi leri kucaklamaya hazır olduklannı belirt-
mektedirler. Alevi-Bektaşi kesimin bu kurtlann
oyununa gelmemeleri gerekir. Onlann amaçlan
Alevi ve Bektaşiligin içini boşaltıp tersyüz et-
mektir. Ülkemizde bu yöntem, Halkevleri, Köy
Enstitüleri, Dil ve Tarih kurumlan örneklerinde
gerçekleştirilmiştir ne yazık ki. Şimdi bu kuru-
luşlar ya yoktur ya da tanmmamaktadır.
Oyuna gelmeyelim. Bu tuzağa düşmeyelim lüt-
fen.
CHP'ye öneri!
G
ümüşhane
Baro Başkanı
Av. Ali
Günday'ın
insanlık dışı
canavarlarca katledilişi
ilerici aydınlan yürekten
sarsmıştır.
Uzun süreden beri laik,
demokratik, çağdaş
Türkiye Cumhuriyeti'ne
yapılan saldınlan
duymayan. görmeyen,
sağır{!) kulaklar, kör(!)
gözler için bir bomba
etkisi yapacak kadar üzücü kulaklar, kör(!) gözler
ve etkileyici olay, daha bunu da göremedi,
öncekilerin son ve büyük duyamadı. Bunu nereden
halkasıdır. mi biliyorum?
Ne yazık ki sağııt!) Laik, demokratik, çağdaş
Türkiye Gumhuriyeti'ni
kuran Atatürk'ün partisi
ÇHP'nin haline bakıyonım
da oradan biliyorum.
Yüreği yaralı bir Atatürkçü
olarak CHP'nin bu olay
karşısındaki 'sessizliği'
bizim gibi 'AH Günday'lan
asıl 'ötdüren' nedendir.
Bizler, değil böyle bir
sessizlik' Atatürk'ün
Menemen olayı sonrası
gösterdiği tepkinin
aynısını, Türkiye'yi
yerinden sarsacak tepkiler
beklerdik.
Türkiye'nin dört bir
yanında, yobaz cumhuriyet
düşmanlanna karşı
direnmeye çalışan biravuç
cumhuriyet savunucusu
kime güvenecektir!
Bu nedenle CHP'ye bir
önerim var: RP ve öbür
göbek partileri ile ışbirliği
yaparak 'türban yasağuu'
kaldıran, 'memura cuma
namazı'na izin veren
yasalan destekleyip 'şeriat'
düzeninin gelmesine
yardımcı olsunlar!
Belki birkaç 'koltuk' da
'şeriat devletinde'
kapabilirler!
Yılmaz Yılmazgil
MES» OTH MÇAKOCA
Orman, Denız, Sessızlık, Havuz,
Plaj.
Cuma-Pazar 2 gece 3 gün.
Oda+Kahvaltı 2 kışı:
3.50O.00O,- TL.
Pazar-Perşembe 5 gün.
Oda+Kahvattı 2 kışı:
7.875.000,- TL
Rec 0374 61144 36
36 78
ROMANLARINIZ
VE
ANSIKI.OPEDİLERİNİZ
ALrNIR
TEL.-554 08 04
PENCERE
Hoşgoranun Kabesi
Dilimizde yaygın bir özdeyiş var:
"Şeriatın kestiği parmak acımaz."
Peki, parmak acımaz, ama şeriatın kılıçla uçurdu-
ğu kelle acımaz mı?..
Acımaz...
Cellat usta, kılıç keskin olacak ki bir vuruşta baş
gövdeden aynlsın...
Saç, enseyi açıkta bırakacak biçimde tıraş edile-
cek; suçlu kımıldamadan duracak, cellat kılıcı eliyle
kavrayacak ve besmeleyle yekinecek:
- Bismillahirrahmanirrahim..
Suudi Arabistan'da resmi devlet görevlisi olan ün-
lü bir celladın bir Fransız dergisinde yayımlanan açık-
lamasını okumuştum; gazeteci soruyor:
"- Neden erkeklerin kafasını kılıçla kesiyorsunuz
da kadınlan tabancayla ötdürüyorsunuz?.."
Cellat yanıtlıyor:
"- Kadının çıplak ensesıni görünce günaha girmiş
olunım diye korkuyonım."
Bağnazlıkta günahın dipsiz kuyusu öylesine derin-
dir ki içine yobazlığın ipiyle ne denli inersen in, dibi-
ni bulamazsın.
•
Suudi Arabistan'da son beş gün içinde dört Türk
yurrtaşının kellesi kesildi.
Türkiye Cumhuriyeti ne yapıyor?.. Acaba Suudiler
bir Amerikalının başını uçurabilirler mi?..
Yok canım!..
Amerikalı Hıristiyan olduğu için şeriatın kurallann-
dan sıynlır diye düşünmeyin: Suudi Arabistan,
ABD'nin gözetim ve denetimindedir; Hacer-i Esvet'in
yamacında Amerikan ordusu nöbet tutuyor; petrol çı-
kan ile Hac turizmı güvencededir; Kuveyt'i Sad-
dam'ın saldınsından kurtaran VVashington, Müslü-
manlık dünyasında şeriatçılığın bekçiliğini yapıyor.
YDD (Yeni Dünya Düzeni) anayasasında, emper-
yalizm maddesinin ıçeriği, metropollere bağlı gericı
düzenlerin korunması üzerine düzenlenmiştir.
•
Iranlı Bayan Ferah Ahmedi, Humeyni rejiminden
kaçıp Türkiye'ye sığındı.
Diyor ki:
"- Saçım görûndüğü için her an 80 kırbaç cezası
alabilirdim; Jran'da kadına her şey yasak!..."
Bayan yazar Teslime Nesrin de ölüm korkusu yü-
zünden Bangladeş'ten kaçtı.
Bosna'da binlerce Müslüman kadının ırzına geçi-
lirken yerinden kımıldayamayan bir milyarlık Islam
dünyasında, yobazlar kadının etek boyuyla ve saçıy-
la uğraşıyoriar, Hıristiyanlığın gölgesinde şeriat rejim-
lerini korumaya çalışıyoriar; Batı'daki emperyalistle
Doğu'daki yobazın işbirliği sürüyor...
Suudi Arabistan'da kellesi uçurulan dört Türk'ün
Kilis'teki yakınları sokağa dökülüp bağırmışlan
"- Kahrolsun şeriat!..."
Anadolu Müslümanlığı, tarih boyunca şeriatçılığa
boşuna karşı koymadı. Yalnız Alevilerin ve Bektaşi-
lerin şeriata karşı olduklan da sanılmasın!... Sünni ke-
siminde Anadolu Müslümanlannın çoğunluğu şeri-
ata karşı ve laik devlet düzeninden yanadır; Ata-
türk'ün önderliğinde 1923 Aydınlanma Devrimi, bu
büyük çoğunluğun desteğiyle gerçekleşmiştir.
•
Suudi Arabistan'da son beş gün içinde dört
Türk'ün kellesi şeriat üzre uçurulurken Anadolu'da
Hacı Bektaş Şenlikleri yaşanıyor...
Hacı Bektaş hoşgörünün kâbesidir..
Nerede Arabistan Müslümanlığı, nerede Anado-
lu'nun hoşgörüye dayanan Islamı...
Sinem ve Müfit Atalay
(23.1.1976/9.9.1979- 12.8.1963/16.8.1985)
SİZİ ANIYORUZ
ATALAY ve ARAL AİLELERİ
OLAY RAPOR
TOBB'nin Prof. Doğu Ergil'e hazırlaitığı
Günevdoöu Raooru ,
TAM METİN olarak yayınlanıyor.
Bizim Gazete her gün 10 BİN LİRA
Tel: (0212) 511 94 94 Fax: 512 27 97
Genel Dağıtım: YAYSAT, Tel: 515 30 00
DİŞ HEKİMİ MUAYENEHANESÎNÎN
MAKÎNE VE EL ALETLERİ SATILIKTIR.
Tel: 337 54 91
Salı - Çarşamba - Perşembe, sabah 10 - 12.
SAADET ZEYBEK
(Türkân)
03.02.1958...
Ani kaybedişimizin ikinci
yılında seni tüm kalbimizle
seviyoruz.
CEVAT ZEYBEK
Kızın Yazgfilü