28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
'\ SAYFA CUMHURİYET 16AĞUSTOS1995 ÇARŞAMBA 12 KULTUR Her yıl tazelenen, çarpıcı bir festival Kültür Servisi - Dünyanın en önemli sanat olaylanndan olan Iskoçya'nın ünlü uluslararasi Edinburgh Festivali, tümgör- kemiyle sürüyor. Festival programı; kon- serler. sergiler, gösteriler ve oyunlarla dopdolu bir içerik sergiliyor. Dünyanın en büyük sanat festivali, büyüklüğüne yakı- şır orandaki kaliteyi de sunuyor sanatse- verlere. Uluslararası olması nedeniyle de programında dünyanın pek çok yerinden sanatçı ve grubu banndınyor. 3 hafta sürecek festival maratonunun organizatörü Brian Mc Master, bu yılkı programda 179 etkinliğin yer aldığını söy- îüyor. 5 milyon sterline yaİclaşan bütçesiy- le Edinburgh Festivali, kendi türündekı festivaller arasında başı çekmekte. Festi- val izleyicisinin yüzde 60"lık bir çoğun- luğunu Iskoçlar oluştururken diğer yansı Ingiltere ve Galler'den. gen kalanı da dün- yanın çeşitli ülkelerinden geliyor. Mc Master. festivalin tskoç kültür ve sanatı- nın örneklerini yansıtmasının yanı sıra uluslararası özelliğinın de unutulmaması gerektiğiru anımsatarak bu konuda denge- li davranmaya çahştıklannı belirtıyor. Festivalin organizatörlüğünü Frank Dunlop'tan devralan Mc Master, Edin- burgh'un başansının sırnnı, programın, kendisi de dahıl olmak üzere, önceki fes- tivallerin yöneticilerinin beğenilerine uy- gun şekılde düzenlenmesine bağlıyor. "Sizin hoşlanmayacağınız bir gösteriyi bir başkasının beğenmesini isteyemez- siniz. Seyirciyi tümüyle doyuracak, memnun edecek bir şeyler yapmak için öncelikle yaptığınız işten hoşnut olma- nız gerek. Fakat berkesi memnun ede- bilmenin olanaksız olduğu da bir ger- çek." Her geçen yıl, bir öncekinden daha başanlı olması için çalıştıklannı söyleyen Bnan Mc Master, "Bu yüzden her yıl ta- zelenerek işe başlıyoruz" dıyor. Içeriği ve kalıtesiyle Avrupa'nın ve dünyanın en çarpıcı festivali olma özelliğini sürdüren Edinburgh Festivali'nin programından ilk göze çarpan etkinlikJer şunlar: Tiyatro başlığı altında. Shakespeare'in unutulmaz Venedik Taciri adlı oyunu, Pe- ter Zadek'in yönetimindeki BerlineT En- semble'dan çağdaş bir yorumla sahneleni- yor. Yine Shakespeare'den bir ölütnsüz eser olan Hamlet'i 6 ayn tiyatro toplulu- ğundan izlemek mümkün. Iskoç tiyatro- sunun önemli ısimlerinden Alasdair Gray'in Lanark adlı fabl-drama kanşırru yapıtı, festivalin gözde etkinliklerinden. Oyunda, Glasgowlu bir ressamın daha gü- zel bir dünyanın resmini yapmak isteği konu alınıyor. Şilili tiyatrocu Ariel Dorf- man'ın sahneye koyduğu Reader (Oku- yucu) ise ahlaİci değerler komisyonu baş- kanı olarak ahlak dışı bulduğu her şeyi yasaklayan Daniel Lucas adlı bir adamın öyküsünü anlatıyor. Adam bir gün masa- sının üzerinde kendi özel hayatını anlatan • Bu yıl 49. yılını dolduran Edinburgh Festivali, içeriği ve kalitesiyle Avrupa'nın ve dünyanın en çarpıcı festivali olma özelliğini sürdürüyor. Tiyatro bölümünde Shakespeare'in 'Venedik Taciri' Peter Zadek'in yönetimindeki Berliner Ensemble'dan çağdaş bir yorumla sahnelenecek. 'Hamlet'i ise altı ayn tiyatro topluluğundan izlemek mümkün. (George Dillon'un yorumu, yanda) bir dosya buluyor... Komedi başlığı altında Phil Ka>. Har- ry Hill, Savlon 2000, Bernard Chumley and Friends, Club Zarathustra, Rich Hall gibı sanatçı ve gruplann komedi şov- lan, festivalin en renklı bölümünü oluşru- ruyor. Sinema, Edinburgh Festivali'nin yi- ne merakla beklenen bir diğer etkinliği. 49. yılını dolduran Edinburgh Film Festi- vali, bu yıl kategorilere aynlrruş. "Galas" adlı kategori kapsamında dünyanın dört bir yanından yenı ve iddialı filmler yer alıyor. Daha az bütçeyle kotanlan daha radıkal ve elbette daha politik filmler ise "Rosebud" (Orson YVelles' ın kulaklan çınlayacak herhalde) başlığı altında gös- terilıyor. Festival Ken Loach'un son fıl- mi Land and Freedom'ın gala gecesiyle açılacak. Ian Hurt' m başrolde olduğu film. lspanya Iç Savaşı'nda komünistler için çalışan bir gencin destansı öyküsünü anlatıyor. Bu yılın en iyi yabancı film Os- can'nı alan Nikita Mikhalkov'un Burnt By The Sun (Güneş Vanığı) adlı filmı, festivalin ağır toplanndan. Amerikalı yö- netmen Stanley Donen'dan Gene Kelly ve Debbie Rcynolds'Iu Singin In The Rain hoş sürprizlerden biri. Christopher • Festivalde yer alan resim sergileri ise geçmişten günümüze birçok ressamın yapıtlannı bir araya getiriyor. Çağımızın 'Londra Okulu' ressamlan Michael Andrevvs, Frank Auerbach, Lucian Freud (yanda), Ron Kitaj'ın yapıtlannın yanı sıra, Sir Roland Penrose'un sürrealist ressamlardan oluşan koleksiyonu da ilgi çekici sergiler arasında yer alıyor. Hampton'ın Cannes Fılm Festivali'nde ödül alan filmı Carrington ve sınemacı Stephen Frears' ın Ingiliz sineması üze- rine çektigı belgesel Typically British. programda yer alan filmlerden ilkaklage- lenler. En ılgi çekici etkinliklerinden biri- si de "Scene By Scene" başlığı altında yönetmenlerin sohbetleri olacak. Edinburgh Festivali'ne dans başlığı al- tında çeşıtlı dans gruplan katılıyor. Bill Hill, Bill T Jones (A1DS 1i dansçinm, yi- ne kendisi gibi AIDS'li olan insanlarla gerçekJeştirdıği şov epey ilgi toplayacağa benzer), Mark Morris Dance Company, Çaykovsky'nin "Fındıkkıran" balesini, "The Hard Nut" (Çetin Ceviz) adıyla çağdaş biryorumla sunacak. Kenyaiı Ma- papa Acrobats, l nion Dance Company, yerel ve çağdaş dans örneklerinden bir bi- leşimle izleyicilerin karşısına çıkıyor. Fes- tivalde yer alan resim sergileri ise geçmiş- ten günümüze birçok ressamın yapıtlan- nı bir araya getiriyor. Çağımızın "Lond- ra Okulu*" ressamlan Michael Andrews, Frank Auerbach, Lucian Freud, Ron Kitaj'ın yapıtlan yanı sıra İskoç resim sa- natının 1820 - 1920 yıllan arasındaki önemli örnekleri sanat severlerle buluşu- vor. Sir Roland Penrose'un sürrealist res- samlardan oluşan koleksiyonu da festival izleyicisinin ilgi göstereceği sergiler ara- sında. İskoç fotoğraf sanatının gelişim ev- relenni ise Karanlık Odadan Gelen Işık adlı sergide izlemek mümkün. Klasik müzik konserleri ve opera, Edin- burgh Festivali'nin görkemli bir parçası- nı oluşturuyor. tskoç Oda Orkestrası'nın seslendireceğı Don Giovanni operası ile başlayan konserler dizisi, İskoç Operası tarafindan sahnelenecek. Müzikseverler festivalde St. Petersburg Filarmoni Or- kestrası'ndan ünlü bestecı Dvorak'ın eserlerinden oluşan zengin bir reperruva- n dınleme fırsatı bulacaklar. The Jacobin adlı yan operal eser, repertuvann gözde- Ierinden. Orkestra. Alois Zimmermannın koral yapıtı "Requiem For A Young Poefi, Churchill, Kari Mars, AJbert Camus ve James Joy ce'tan yapılan alıntılarla ses- lendirecek. Schubert virtüözlerinden Pe- ter Schreirer ve Andras SchifTikilisinin konseri, Kirov Balesi'nin sahneleyeceği Korsakov'un düşsel operası Legend of the Invisible City of Kitehz ve Sadko, festivalin merakla beklenen etkinliklerin- den. John Adams'ın pop operası "I was looking at the ceiling and then I saw the sky" ise geçen sene yaşanan Los Ange- les depremini konu alan ilgınç bir çalış- ma. Eserde svving, gospel ve rap'in başa- nlı bir bileşiminı bulmak mümkün. Fes- tivalin caz müziğine aynlan bölümünde Van Morrison ve BBC Big Band, Gos- pel resıtali (Dick Hayman ve Ben Saun- ders katılıyor), The Cotton Club konser- leri (Bir tür Harlemvari atmosfer eşliğin- de, Iskoçya'nın başkentinde Dick Hay- man, Martin Taylor, John Pizzarel- li'den "Late Nite Jam Sessions"), Cre- am'in eski basçı ve vokalisti Jack Bruce, Craig Mc Murdo (Sanatçı, Sinatra'vari şovlanyla dikkat çekiyor), özgürlüğe adanmış şarkılan yüzünden bir zamanlar Meksika ve Franco Ispanyası'nın yasakJı şarkıcılanndan olan Chavela Vargas, Af- ro-Kübalı tarzıyla tanınan Kübalı caz pı- yanisri Gonzalo Rubalcaba (sanatçı, Bill Evans'la da çalmış) ilk göze çarpan isim- lerden... Bill T. Jones, ölümün kınlgan dansını sunacak Kültür Servisi-Oyun yazan Dennis Potter, ölümünden kısa bir süre önce sanat çevrelerınde alışılmadık bir tartişma başlattı. Sanatçı kansere yakalanmıştı ve ölümün kaçınılmaz olarak gelip onu bulacağını bıliyordu. Son günlerinde sadece ve sadece ölümü düşünüp ölümü yazıyordu ve o kaçınılmaz sondan önce. televizyon ekranlanndan seslenmek ıstiyordu ınsanlara... Bu sergileyeceği son oyun olacaktı. Böyle bir ıstek. ölümün ve belki de sanatın daha önce hıç tartışılmayan bir boyutunu gündeme getirdı: Bir gösteri sanatı olarak ölüm... Bu tartışmada Potter'ın izinden giden Amerikalı dansçı, koreograf Bill T. Jones, Potter'ın 1994 yılında kaleme aldığı "Still/Here"ı. (Hâlâ Burada) sahnelıyor. Jones. aynı zamanda AIDS'li bir hasta; ancak buna ragrnen dans etmekten hâlâ vazgeçmiyor. Edinburgh Festivali'ne "StUI/Here" adlı gösteri ile katılacak Bill T. Jones Dans tıyatrosu özelliğini taşıyan gösten için. ıkı y ıl boyunca, ölümü bekleyen A1DS' li insanlar üzerinde gözlemler yapan Jones. onlarla yaptığı sohbetlen vıdeo kayda aldı ve koreografi sürecınde, tüm bu söyleşı ve görüntülerden yararlandı. New Yorker'ın dans eleştırmenlennden Arlene Croce, Bill T. Jones'a bu yüzden tepkı duyduğunu belirterek şöyle dıyor:"Ölmek üzere olan ya da ülecegini bilerek yaşamaya alışmak zorunda olan insanlarla birlikte böyle bir çalışmayı gerçekleştiren Jones, böylelikle eleştirilerden kurtulacağını düşünüyor" "Still/Here"ın başlıca oyunculan, yaşamak ıçın fazla şans ve zamanlan olmayan insanlar. Gerçekler ve oyun her an iç içe... Jones. bir noktanın altının dikkatle çizilmesi gerektiğıne ınanıyor: Gerçek acı ile sahnedeki dramatık görüntüler arasında hassas bir denge kurulmalı. Bu •anlamda seyırciden asla bir gösten ızlemekte olduklannı unutmamalannı istıyor. Bir anlamda, anı ve duygusal tepkılerden çekıniyor sanatçı. Amerikan kamuoyunda "StiItfHere"ın AIDS üzenne yenı polemıkler yaratan oyun olarak amlması bir yana Jones. oyunu insanlarla çok önemli bir şeyi paylaşmak amacıyla sahneledığini söylüyor: "Ölüm tehdidi altındaki insanlann bu korkuyu anlatmalarını. böylece onlardan biri olmayı istedim." Bill T. Jones, "Still/Here"'dan sonra yenı çalışmalannı sergılemek konusunda azımlı. Sanatçının önümüzdekı günlerde yayımlanacak otobiyografisi, son dans göstensı ile aynı adı taşıyor: "Last Night On Earth" (Dünyada Son Gece). Bu, belki de Jones'un, Dennis Potter gibı dünyada gercekleştireceğı son gösten. T Ü R K R O M A N I N I N S O N Y İ R M İ B E Ş Y I L I D E Ğ E RL EN D 1 Rİ L 1 YO R Türk romanı bugün bir değişim içerisinde. Kendi geleneksel çizgisini yenilemek mi istiyor? Yoksa yepyeni bir giysi kuşanmak mı? Tabii şu da göz önünde tutulabilir: Türk romanının geleneksel çizgisi eleştirel süzgeçten yeterince geçmiş midir? Son yirmi beş yılın roman çabasını nasıl değerlendiriyorsunuz?1 Henüz emekleme dönemindeyiz Türk romanı ne ölçüde incelenip eleştirilmiştir? ZEYYAT SELİMOGLU 1- Türk romanına özgü bir geleneksel çızgi ne dere- ceye kadar gerçekçi olur bi- lemiyorum. Roman türü önünde sonunda yazın tan- hinnın yenı bir ürünü, bize de Batı'dan gelmış. Fransız romanı, Rus - Sovyet, Ame- rikan romanı bizı bir hayli etkilemiş. Tek tük " Yıldızı- nın parladığı anlar" da görülmüş ama temelde Batı et- kısi berdevam. Nobel Ödü- lü'nün bir jüri üyesıne "Tür- kiye yazınına neden hâlâ ödül verilme- di?"diye sorul- d u ğ u n d a "Türk yazını evrcnsel dü- zeyde bir öz- günlüğe henüz ulaşama- mıştır" karşılığı alınmıştı. Dıleriz en güçlü adayımız olan Yaşar Kemal bu defa makus talihı yener de yazı- nımızın yüzü güler. Ama korkarım biz bu olayı da abarta abarta nereye yerleş- tireceğimizi bilemeyiz. Son yıllarda romanımız- da yenilikçi ara> ışlar görü- lüyor. Elbette henüz emek- leme dönemindeyiz o konu- da ve ne yazık İcı belki de üslup yetersızlığı ve rahat- sızlıklanndan ötürü okuma zevkıne ulaştıramayan ör- nekler de az değıl. Sanki ye- nilık iddiasmda telaşa düşü- lüyor da o yüzden yapaylık baş göstenyor. 2- Türk romanmı eleştın masasına yatıran eleştır- menlenmız elbette var On- lann adını teker teker belırt- mek gerekmez, meraklıları onla- n tanıyor. Ama romanı hala ince- lıgıne kalınlığına bakıp "Okka he- sabına vura- rak"eleştirmeye kalkanlar da yok değıl. Eleştır- menliğe ulaşmak bir uzun yol sefe- ndır, çetin ceviz bir iştir. Yazını- mızın şu içler acısı ekono- mık durumunda eleştirmen bütün zamanını eleştiriye ayıracak olsa kendisi eleştı- ri olur çıkar. Peki nasıl yap- sın ? Eleştiri niyetine oturup masaya tanıtım mı yapsm ? Eh ışte, o da öyle yapıyorsa haksız sayılamaz. Sorunuz- daki "Ne ölçüde" bölümü- nün karşılığı da böylece or- taya çıkmış oluyor. Romanıımz aıılatııııı geliştirirken gerçeklikten ve okurdan koptu KONUR ERTOP 1- Yirmi beş yıl çok geniş bir ke- sıt. Bu uzun süre boyunca, yanı 1970'ten bu yana toplumumuzda çok büyük değişiklikler oldu. Son 25 yıl içindeki toplum \e insan gerçekleri- mızin romanımıza bütün çızgilen ve renkleriyle yansıdığmı ise kabul et- mek güç. Oysa Stendhal'dan beri yaygın tanımlarından biri romanın bir yol boyunca gezdirilen bir ayna olduğudur. Örneğın Attila İlhan'ın sözkonu- su ettiğımız döneme ait ünlü roman dizisi de 'Aynanın İçindekiler" adı- nı taşıyor, ama yazar. "Bütün bun- ları oİmayan bir şehirde gezinen dumanlı bir aynanın içinde gör- diim" diyor. Oysa gerçekçi romanı- mız dumanlı olmayan bir aynada bı- zim yaşantımızı açık seçık canlan- dırmakta, sorunlanmızı sergilemek- teydi. Içlerinde Köy Enstitüsü çıkış- lı yazarlann da yer aldığı gerçekçi romancılar kuşağının yapıtlan (köy romanı) Adana'dan Samsun'a, Sö- ke'den İCars'a. Sakarya'dan Yozgat'a uzanan topraklar üzerinde bizım ın- san serüvenımızi dile getirdi. Yer yer basmakalıp roman kışilerıne yer ve- rildi. bırbinnin örneğı toplumsal iliş- kiler yınelendi. ama olsun. büyük kentin ve aydın azınlığın dışına taşan toplumsal gerçeklerimizi büyük öl- çüde o yapıtlarla tanıdık... 1969 se- çımlerinde sonucu kırsal kesımden gelen oyların değil, kentlenn belırle- mesı polıtık yatırımlann köyden ken- te yönelmesiyle sonuçlandı. Köy ro- manının tam da bu tarihte bıçakla ke- silmış gibı sona ermesı raslantı ol- mamalı. Bu dönem boyunca köyden kente çok hızlı nüfus göçü yaşanmış- tır. Büyük kentleri kuşatan derme çat- ma yenı mahallelenn sorunlarla do- lu olduğunu görüyoruz. Bu gerçekle- re yaklaşan, kentlenn alt kültür çe\ - relenni konu edınen yazarlar olmadı değil. (Latife Tekin, Metin Kaçan.) Ama uçsuz bucaksız bozkı- nn küçük kentleri. ka- sabalan, kendi yazgı- sıyla hesaplaşan dağ köyleri bütünüyle bo- şalmış değildi. Onlan konu edınen, yazgıla- nnı araştıran kalemle- rımiz olsaydı bugün Diyarbakır, Cizre, Şır- nak. Batman. Mardın. Tuncelı'de yaşadıklan- mızı daha iyi kavrar. daha gerçekçi çözümlere ulaşırdık!.. Oysa büyük kentin dışında kalan geniş dünyaya Orhan Pamuk'un 'Yeni Hayat' ro- manındaki gibı yaklaşıldı ancak. ka- sabanın ana caddesınden geçerken otobüs penceresinden görülenlerin anlatılmasıyla yetinildı!.. Romanımızın gerçeklikten kop- masında 12 Martve 12 Eylül'ünge- tırdıği baskılar da etkilı oldu. Ancak gerçeklığc yan çizılırken biçimle ıl- gilı önemli gelışmelerdeyaşandı. 25 yıllık dönemin tam başlangıcında TRT sanat ödülleri roman seçıci ku- rulundabulunmuştum. Basılmış-ba- sılmamış 30-40 yapıt arasından se- çım yaparak 2 büyük ödül. 2 de özen- dııme ödülü vermemiz isteruyordu. Adnan Benk gelen yapıtlardan hiç- bırine ödül verilemeyeceğıni. o yapıt- larda görülen aksaklığm gelmiş geç- miş bütün romanlanmızı zedelediği- nı hatırlattı: Her şeyi gören, her şeyi bılen. olaylann akışını gözetmek yerine kendi çızdığı yazgıyı sergı- leyen Tann-romancı- nın sürüklendiği anla- tım aksaklığı!.. İkı 'Büyük Ödül'ü ötekı ödüllerle bırleştı- rerek altı "Başarı Ödülü'verdik. Bun- lardan bin Oğnz Atay'ın adını duyuran başyapıtı 'Tutunama- yanlar' oldu. O gün geleneksel çizgıden tek bir roman ay- rılırken bugün yeni anlatım teknikle- rını herkes uyguluyor. Ancak bütün bu çabalar, yaşamın uçsuz bucaksız zengınliğinı yansıtmaktan uzak kal- dığı gibi romanın okurdan kopması- na da yol açtı. Bu çerçevede benden roman yazma kaygısmın yenilik ara- yışından önce geldiği 10 başanlı ro- man saymam istense şunları anabili- rim: 'Gizli Emir' (Melih Cevdet). 'Yenişehirde Bir Öğle Vakti' (Sev- gi Soysal), 'Tutunamayanlar' (Oğuz Atay). 'Her Gece Bod- rum'(Selim İleri), 'Yazsonu' (Ada- let Ağaoğlu), 'Anayurt Oteli' (Yu- suf Atılgan). 'Bir Gün Tek Başına' (Vedat Türkali). 'Akçasazın Ağala- rı (Yaşar Kemal), 'Kara Kitap' (Orhan Pamuk), 'Sevgili Arsız Ölüm'(Latife Tekin). 2- Türk romanı hiç de incelenme- miş. eleştirilmemiş bir alan değıldır. Yolun başında Mustafa Nihat Özön'ün ayrıntılı araştırması ("Türkçe'de Roman') yeralır. Cev- det Kudret'in ('Türk Edebiyatında Hikâye ve Roman'), Tahir Alan- gu'nun ('Cumhuriyetten Sonra Hi- kâye ve Roman') Fethi Naci'nin ('Türkiye'de Roman ve Toplumsal Değişme", '40 Yılda 40 Roman') çalışmalanna Berna Moran'ın ya- pıtı ('Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış') parlak bir katkı oluşturdu. Hilmi Yavuz ('Roman Kavramı ve Türk Romanı'), Füsun Akat- lı('Edebiyat Defteri'), Taner Ti- mur ('Osmanlı-Türk Romanında Tarih, Toplum ve Kimlik'), Semih GümSş ('Roman Kitabı'vd.), Atil- la Özkırımlı, Gürsel Aytaç, Yıldız Ecevit gibi araştırmacılar romanımı- zın gelişmelerine tanıklık ettıler. Bü- tün bunlar ve daha yeni çalışmalar, günümüz romanıyla ilgilı birbınnden farklı yaklaşımlany la bize dikkat çe- kici okuma biçimleri önenyorlar. Böyle ufuk açıcı kaynaklardan biri 'Kara Kitap lizerine Yazılar' adlı derlemedır. NEW YORK? TAN İLHAN MİMAROGLL Miklos ile Ramona Bakkalın radyosunda bir zıpçıktı korosunun Ma- v\ Tuna l/a/s/'ni söyleyişi kulağıma çalındığında, ya- zılanmda ölülerden değil dirilerden söz etmem ge- rektiğini düşünüyordum gene. O valse yıllardır uy- durulan sözlerin en yenısiydi bu. Kulağım şarkıyla söylenen sözlere yatkın olmadığı için kesinliklean- layamıyordumsa da ne dediklerini, Mavi Tuna'ya bu kez yakıştınlmaya çalışılmış sözler bir reklamın sözleriydi. Bunca vals varken birbiri ardına kuşaklar hem de "Tuna mavideğilmiş meğer" diye diye, neden o val- sin tutkunu oldular? Başka vals yok mu? llle de vals olacaksa, benim de tutkunu olduğum bir vals var. Bilen çıkarsa şaşarım: Alacakaranlık Valsi. Mik- los Rozsa'nın müziğini yazdığı bir filmde, Alain Resnais'in "Providence" adlı filminde vardı o vals, piyano parçası olarak. Tuhaf bir benzerliği vardı es- ki piyano parçalarından birine. Benim parçamdan yirmi yıl sonra yazılmış olması gerektiği için bir yer- de duyup da bilmeden etkilenmiş olamazdım. Rozsa'yı öbür iki Macar'a, Bartok ile Kodaly'a yeğ tutanm hep. Sayısız filme yazdığı müzikler dı- şında birçok yapıtı varsa da seçkin kişılıği pek be- lirmez o bestelerinde. Gene de, örneğin, Jascha Heifetz'in plakta çaldığı keman konçertosu Bar- tok'unkilerden daha çekici gelir bana. Öyleyse, henüz yaşıyorken Miklos Rozsa'ya ayır- malıydım yazılarımdan birini. Hem de onunla konu- şabilmenin yolunu bulmalıydım. Yaşıyor olmalıydı, ama nerede? Yaşı doksana merdiven dayamış ol- duğuna göre nasılı da vardı. Kemancı bir dost, Charles Libove, Los Angeles'in bir yerinde yaşa- dığını, ama inmeli olduğunu söylemişti. Birkaç ay öncenin bilgisiydi bu. lyileşmiş olabilirdi. Belki te- lefona da gelebilirdi. Üyesi olduğum Besteciler, Yazarlar ve Yayımctlar Demeği ASCAP'a telefon ettim. Belgelik bölümü- nü bağladılar. Kim olduğumu söyledim. Adımı duy- mamışlardı, ama derneğin üyesi olduğum kayıtla- nndayazılıydı. Öyleyse istediğim bilgiyi verebilirler- di. Ne ki Miklos Rosza'nın da adını duymamışlardı. Hangi şarkıları yazdığını sordular. Bugünlerde ken- dini besteci sayan bilmelidir ki besteci değil şarkı yazandır. O besteci diyelım kı bir senfoni yazmışsa o da senfoni değil şarkıdır. Anlaşabilmemizi kolay- laştırmak için Rozsa'nın film müziklerinden söz et- tim. Öyleyse hangi filmin şarkısını yazmıştı? Bir an- da Rozsa'nın müziğini yazdığı bütün filmlerin adla- rı kafamdan siliniverdı. Tutkunu olduğum valsli fıl- min bile. Derken gözümün önünde canlandı o film- lerden biri. Anlattım: "Hanı Barbara Stanwyork s/- gorta parasına konmak için kocasını öldürmek ister de sigortacı Fred MacMurrey7e işbiriiği ederyal Iş- te o film." Ama neydi adı? Buluverdim birden: "Double In- demnity." "Bakalım" dediler. Baktılar. "O filmin şarkısını Los Angeles'te Famous Music yayımlamış. Onlara so- nın" Telefon numarasını da verdiler. Adı "ün/ümüz/7f"anlamına gelen o şirket, müzik- lerini (şarkılannı) yayımladıkları bestecileri (şarkı ya- zarlarını) ünsüzleştiren yayınevlerinden biri olsage- rekti. Nitekim öyleymiş. Telefondaki sese Miklos Rozsa'yla konuşabilmem için aracı olmalarını iste- diğimi söyledim. "Şarkı yazahanmızdan birine şar- kıyazdırmakistiyorsanızdoğrudan Paramount Film şirketine başvurmanızgerekir" dedi ses. Öyle bir is- teğim olmadığını, bir söyleşi amacıyla Rozsa'nın telefon numarasını istediğimi anlattım. Bu bilgiyi ancak Ramona verebilirmiş. Ramona da yemeğe çıkmış. Birsaat şonra dönermiş belki. Neydi Ramo- na'nın soyadı. Önemli değilmiş. Ramona desem yetermiş. Bir buçuk saat sonra "ünlü müziği" gene aradım. Soyadı önemsiz Ramona yemekten dönmemişti. Ertesi gün daha geç bir saatte gene. Ramona hep yemekteydi. Ramona diye bir şarkı vardı. Bir valsti hem de o şarkı. Ezgisi kulağımda. O Ramona'nın da soyadı önemsiz olmalıydı kı şarkıda geçmiyordu. Ancak birkaç gün sonra yakalayabildim Ramo- na'yı. Bilirkişi Ramona bilmiyordu Miklos Rozsa'yi- Nereye baktıysa baktı, "Burada yalnız bir Miklos Bozsa Vakfı olduğuna göre ölmüş olsa gerekkonuş- mak istediğiniz o şarkı yazan" dedi. Ölmüş olamazdı. New York Times yazmamıştı öl- düğünü henüz. Ölünmez New York Times yazma- dan. Ya o vakıf neredeydi? Virginia'nın Denmark kentinde olduğunu söylemişti Ramona. Bunun üze- rine sıra telefon şirketine başvurmaya geldi. Bıra- kın vakfı, Virgınia'da Denmark diye bir yer olmadı- ğını söylediler. Ramona belki de Danimarka'da Vir- gina demek istemişti, varsa orada öyle bir yer. Yazıma bir son vermek istedim. Hiç olmazsa Mi- los Rozsa'yı nasıl arayıp da bulamadığımı anlatmış oluyordum. Daha da önemlisi, tam istediğim gibi yaşayan bir kişiydı yazımın konusu. Birde ne göreyim ertesi gün New York Times'da? Miklos Rozsa ölmüş. Los Angeles'in hastanelerin- den birinde yoğun bakımdaymış. Gençlik günlerin- den kalma bir fotoğrafını da koymuşlardı. Bu küçük serüveni bir besteci arkadaşa, Sorrel Hays'e anlattım. "Gecikirsen herkes ölür" dedi. Siegfried Lertfe Bavyera Edebiyat Ödülü ANK.4R.A (ANK.A) - Alman yazar Siegfried Lenz'e Alman edebiyatınm gelişmesine ve uluslararası alanda saygınlığının artmasına yaptığı katkılardan dolayı 1995 Bavyera Edebiyat Odülü verildi. Doğu Pnısya' da doğan yazar, Bavyeralı Saint Jean Paul'ün adını taşıyan ve 25 bin mark değerinde olan ödülü 17 ekımde Münih'te düzenlenecek bir toplantı ile alacak. 69 yaşında olan ve Almanya Federal Cumhuriyeti'nin en çok okunan yazarlanndan biri olan Lenz'in birçok öykü ve romanı çağdaş Alman edebiyatınm önemli eserleri arasında yer alıyor. Genç orkestraya eleman alınıyor ANKARA (AA)- Kültür Bakanlığı, 4 haziranda sanat yaşamına başlayan Antalya Oda Orkestrası'na smavla 13 müzisyen alacak. 10 keman, 2 viyolonsel, 1 kontrbas sanatçısının alınacağı sınav için başvurular. 28 ağustosa kadar devam edecek. Sınava katılmak isteyen adaylar Güzel Sanatlar Genel Müdürlügü'ne şahsen ya da gerekli belge ve formlar kendisi tarafindan doldurulmak kaydıyla bir temsilci aracılığıyla başvurabilecekler. Sınavlar 18, 19 ve 20 eylül tarihlerinde Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Konser Salonu'nda yapılacak. Leman Sam Diyarbakır' da Kültür Servisi - Kültür Bakanlığı. Doğu ve Güneydoğu Anadolu' da 9 kentte eylül ayında "Sanat Şöleni" düzenlemeye hazırlanırken, hafif müzik sanatçısı Leman Sam ve Türk sanat müziği icracılan Altın Kızlar, ıkı konser vermek amacıyla Diyarbaktr'a gıttiler.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle