Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
'\
SAYFA CUMHURİYET 16AĞUSTOS1995 ÇARŞAMBA
12 KULTUR
Her yıl tazelenen, çarpıcı bir festival
Kültür Servisi - Dünyanın en önemli
sanat olaylanndan olan Iskoçya'nın ünlü
uluslararasi Edinburgh Festivali, tümgör-
kemiyle sürüyor. Festival programı; kon-
serler. sergiler, gösteriler ve oyunlarla
dopdolu bir içerik sergiliyor. Dünyanın en
büyük sanat festivali, büyüklüğüne yakı-
şır orandaki kaliteyi de sunuyor sanatse-
verlere. Uluslararası olması nedeniyle de
programında dünyanın pek çok yerinden
sanatçı ve grubu banndınyor.
3 hafta sürecek festival maratonunun
organizatörü Brian Mc Master, bu yılkı
programda 179 etkinliğin yer aldığını söy-
îüyor. 5 milyon sterline yaİclaşan bütçesiy-
le Edinburgh Festivali, kendi türündekı
festivaller arasında başı çekmekte. Festi-
val izleyicisinin yüzde 60"lık bir çoğun-
luğunu Iskoçlar oluştururken diğer yansı
Ingiltere ve Galler'den. gen kalanı da dün-
yanın çeşitli ülkelerinden geliyor. Mc
Master. festivalin tskoç kültür ve sanatı-
nın örneklerini yansıtmasının yanı sıra
uluslararası özelliğinın de unutulmaması
gerektiğiru anımsatarak bu konuda denge-
li davranmaya çahştıklannı belirtıyor.
Festivalin organizatörlüğünü Frank
Dunlop'tan devralan Mc Master, Edin-
burgh'un başansının sırnnı, programın,
kendisi de dahıl olmak üzere, önceki fes-
tivallerin yöneticilerinin beğenilerine uy-
gun şekılde düzenlenmesine bağlıyor.
"Sizin hoşlanmayacağınız bir gösteriyi
bir başkasının beğenmesini isteyemez-
siniz. Seyirciyi tümüyle doyuracak,
memnun edecek bir şeyler yapmak için
öncelikle yaptığınız işten hoşnut olma-
nız gerek. Fakat berkesi memnun ede-
bilmenin olanaksız olduğu da bir ger-
çek." Her geçen yıl, bir öncekinden daha
başanlı olması için çalıştıklannı söyleyen
Bnan Mc Master, "Bu yüzden her yıl ta-
zelenerek işe başlıyoruz" dıyor. Içeriği
ve kalıtesiyle Avrupa'nın ve dünyanın en
çarpıcı festivali olma özelliğini sürdüren
Edinburgh Festivali'nin programından ilk
göze çarpan etkinlikJer şunlar:
Tiyatro başlığı altında. Shakespeare'in
unutulmaz Venedik Taciri adlı oyunu, Pe-
ter Zadek'in yönetimindeki BerlineT En-
semble'dan çağdaş bir yorumla sahneleni-
yor. Yine Shakespeare'den bir ölütnsüz
eser olan Hamlet'i 6 ayn tiyatro toplulu-
ğundan izlemek mümkün. Iskoç tiyatro-
sunun önemli ısimlerinden Alasdair
Gray'in Lanark adlı fabl-drama kanşırru
yapıtı, festivalin gözde etkinliklerinden.
Oyunda, Glasgowlu bir ressamın daha gü-
zel bir dünyanın resmini yapmak isteği
konu alınıyor. Şilili tiyatrocu Ariel Dorf-
man'ın sahneye koyduğu Reader (Oku-
yucu) ise ahlaİci değerler komisyonu baş-
kanı olarak ahlak dışı bulduğu her şeyi
yasaklayan Daniel Lucas adlı bir adamın
öyküsünü anlatıyor. Adam bir gün masa-
sının üzerinde kendi özel hayatını anlatan
• Bu yıl 49. yılını
dolduran Edinburgh
Festivali, içeriği ve
kalitesiyle Avrupa'nın
ve dünyanın en çarpıcı
festivali olma özelliğini
sürdürüyor.
Tiyatro bölümünde
Shakespeare'in
'Venedik Taciri'
Peter Zadek'in
yönetimindeki Berliner
Ensemble'dan çağdaş
bir yorumla
sahnelenecek.
'Hamlet'i ise altı ayn
tiyatro topluluğundan
izlemek mümkün.
(George Dillon'un
yorumu, yanda)
bir dosya buluyor...
Komedi başlığı altında Phil Ka>. Har-
ry Hill, Savlon 2000, Bernard Chumley
and Friends, Club Zarathustra, Rich
Hall gibı sanatçı ve gruplann komedi şov-
lan, festivalin en renklı bölümünü oluşru-
ruyor. Sinema, Edinburgh Festivali'nin yi-
ne merakla beklenen bir diğer etkinliği.
49. yılını dolduran Edinburgh Film Festi-
vali, bu yıl kategorilere aynlrruş. "Galas"
adlı kategori kapsamında dünyanın dört
bir yanından yenı ve iddialı filmler yer
alıyor. Daha az bütçeyle kotanlan daha
radıkal ve elbette daha politik filmler ise
"Rosebud" (Orson YVelles' ın kulaklan
çınlayacak herhalde) başlığı altında gös-
terilıyor. Festival Ken Loach'un son fıl-
mi Land and Freedom'ın gala gecesiyle
açılacak. Ian Hurt' m başrolde olduğu
film. lspanya Iç Savaşı'nda komünistler
için çalışan bir gencin destansı öyküsünü
anlatıyor. Bu yılın en iyi yabancı film Os-
can'nı alan Nikita Mikhalkov'un Burnt
By The Sun (Güneş Vanığı) adlı filmı,
festivalin ağır toplanndan. Amerikalı yö-
netmen Stanley Donen'dan Gene Kelly
ve Debbie Rcynolds'Iu Singin In The
Rain hoş sürprizlerden biri. Christopher
• Festivalde yer
alan resim sergileri
ise geçmişten
günümüze birçok
ressamın yapıtlannı
bir araya getiriyor.
Çağımızın 'Londra
Okulu' ressamlan
Michael Andrevvs,
Frank Auerbach,
Lucian Freud
(yanda), Ron
Kitaj'ın yapıtlannın
yanı sıra, Sir Roland
Penrose'un sürrealist
ressamlardan oluşan
koleksiyonu da ilgi
çekici sergiler
arasında yer alıyor.
Hampton'ın Cannes Fılm Festivali'nde
ödül alan filmı Carrington ve sınemacı
Stephen Frears' ın Ingiliz sineması üze-
rine çektigı belgesel Typically British.
programda yer alan filmlerden ilkaklage-
lenler. En ılgi çekici etkinliklerinden biri-
si de "Scene By Scene" başlığı altında
yönetmenlerin sohbetleri olacak.
Edinburgh Festivali'ne dans başlığı al-
tında çeşıtlı dans gruplan katılıyor. Bill
Hill, Bill T Jones (A1DS 1i dansçinm, yi-
ne kendisi gibi AIDS'li olan insanlarla
gerçekJeştirdıği şov epey ilgi toplayacağa
benzer), Mark Morris Dance Company,
Çaykovsky'nin "Fındıkkıran" balesini,
"The Hard Nut" (Çetin Ceviz) adıyla
çağdaş biryorumla sunacak. Kenyaiı Ma-
papa Acrobats, l nion Dance Company,
yerel ve çağdaş dans örneklerinden bir bi-
leşimle izleyicilerin karşısına çıkıyor. Fes-
tivalde yer alan resim sergileri ise geçmiş-
ten günümüze birçok ressamın yapıtlan-
nı bir araya getiriyor. Çağımızın "Lond-
ra Okulu*" ressamlan Michael Andrews,
Frank Auerbach, Lucian Freud, Ron
Kitaj'ın yapıtlan yanı sıra İskoç resim sa-
natının 1820 - 1920 yıllan arasındaki
önemli örnekleri sanat severlerle buluşu-
vor. Sir Roland Penrose'un sürrealist res-
samlardan oluşan koleksiyonu da festival
izleyicisinin ilgi göstereceği sergiler ara-
sında. İskoç fotoğraf sanatının gelişim ev-
relenni ise Karanlık Odadan Gelen Işık
adlı sergide izlemek mümkün.
Klasik müzik konserleri ve opera, Edin-
burgh Festivali'nin görkemli bir parçası-
nı oluşturuyor. tskoç Oda Orkestrası'nın
seslendireceğı Don Giovanni operası ile
başlayan konserler dizisi, İskoç Operası
tarafindan sahnelenecek. Müzikseverler
festivalde St. Petersburg Filarmoni Or-
kestrası'ndan ünlü bestecı Dvorak'ın
eserlerinden oluşan zengin bir reperruva-
n dınleme fırsatı bulacaklar. The Jacobin
adlı yan operal eser, repertuvann gözde-
Ierinden.
Orkestra. Alois Zimmermannın koral
yapıtı "Requiem For A Young Poefi,
Churchill, Kari Mars, AJbert Camus
ve James Joy ce'tan yapılan alıntılarla ses-
lendirecek. Schubert virtüözlerinden Pe-
ter Schreirer ve Andras SchifTikilisinin
konseri, Kirov Balesi'nin sahneleyeceği
Korsakov'un düşsel operası Legend of
the Invisible City of Kitehz ve Sadko,
festivalin merakla beklenen etkinliklerin-
den. John Adams'ın pop operası "I was
looking at the ceiling and then I saw the
sky" ise geçen sene yaşanan Los Ange-
les depremini konu alan ilgınç bir çalış-
ma. Eserde svving, gospel ve rap'in başa-
nlı bir bileşiminı bulmak mümkün. Fes-
tivalin caz müziğine aynlan bölümünde
Van Morrison ve BBC Big Band, Gos-
pel resıtali (Dick Hayman ve Ben Saun-
ders katılıyor), The Cotton Club konser-
leri (Bir tür Harlemvari atmosfer eşliğin-
de, Iskoçya'nın başkentinde Dick Hay-
man, Martin Taylor, John Pizzarel-
li'den "Late Nite Jam Sessions"), Cre-
am'in eski basçı ve vokalisti Jack Bruce,
Craig Mc Murdo (Sanatçı, Sinatra'vari
şovlanyla dikkat çekiyor), özgürlüğe
adanmış şarkılan yüzünden bir zamanlar
Meksika ve Franco Ispanyası'nın yasakJı
şarkıcılanndan olan Chavela Vargas, Af-
ro-Kübalı tarzıyla tanınan Kübalı caz pı-
yanisri Gonzalo Rubalcaba (sanatçı, Bill
Evans'la da çalmış) ilk göze çarpan isim-
lerden...
Bill T. Jones, ölümün kınlgan dansını sunacak
Kültür Servisi-Oyun yazan Dennis Potter, ölümünden
kısa bir süre önce sanat çevrelerınde alışılmadık bir
tartişma başlattı. Sanatçı kansere yakalanmıştı ve ölümün
kaçınılmaz olarak gelip onu bulacağını bıliyordu. Son
günlerinde sadece ve sadece ölümü düşünüp ölümü
yazıyordu ve o kaçınılmaz sondan önce. televizyon
ekranlanndan seslenmek ıstiyordu ınsanlara... Bu
sergileyeceği son oyun olacaktı. Böyle bir ıstek. ölümün ve
belki de sanatın daha önce hıç tartışılmayan bir boyutunu
gündeme getirdı: Bir gösteri sanatı olarak ölüm... Bu
tartışmada Potter'ın izinden giden Amerikalı dansçı,
koreograf Bill T. Jones, Potter'ın 1994 yılında kaleme
aldığı "Still/Here"ı. (Hâlâ Burada) sahnelıyor. Jones. aynı
zamanda AIDS'li bir hasta; ancak buna ragrnen dans
etmekten hâlâ vazgeçmiyor. Edinburgh Festivali'ne
"StUI/Here" adlı gösteri ile katılacak Bill T. Jones Dans
tıyatrosu özelliğini taşıyan gösten için. ıkı y ıl boyunca,
ölümü bekleyen A1DS' li insanlar üzerinde gözlemler
yapan Jones. onlarla yaptığı sohbetlen vıdeo kayda aldı ve
koreografi sürecınde, tüm bu söyleşı ve görüntülerden
yararlandı. New Yorker'ın dans eleştırmenlennden Arlene
Croce, Bill T. Jones'a bu yüzden tepkı duyduğunu
belirterek şöyle dıyor:"Ölmek üzere olan ya da ülecegini
bilerek yaşamaya alışmak zorunda olan insanlarla
birlikte böyle bir çalışmayı gerçekleştiren Jones,
böylelikle eleştirilerden kurtulacağını düşünüyor"
"Still/Here"ın başlıca oyunculan, yaşamak ıçın fazla şans
ve zamanlan olmayan insanlar. Gerçekler ve oyun her an iç
içe... Jones. bir noktanın altının dikkatle çizilmesi
gerektiğıne ınanıyor: Gerçek acı ile sahnedeki dramatık
görüntüler arasında hassas bir denge kurulmalı. Bu
•anlamda seyırciden asla bir gösten ızlemekte olduklannı
unutmamalannı istıyor. Bir anlamda, anı ve duygusal
tepkılerden çekıniyor sanatçı. Amerikan kamuoyunda
"StiItfHere"ın AIDS üzenne yenı polemıkler yaratan oyun
olarak amlması bir yana Jones. oyunu insanlarla çok
önemli bir şeyi paylaşmak amacıyla sahneledığini
söylüyor: "Ölüm tehdidi altındaki insanlann bu
korkuyu anlatmalarını. böylece onlardan biri olmayı
istedim." Bill T. Jones, "Still/Here"'dan sonra yenı
çalışmalannı sergılemek konusunda azımlı. Sanatçının
önümüzdekı günlerde yayımlanacak otobiyografisi, son
dans göstensı ile aynı adı taşıyor: "Last Night On Earth"
(Dünyada Son Gece). Bu, belki de Jones'un, Dennis Potter
gibı dünyada gercekleştireceğı son gösten.
T Ü R K R O M A N I N I N S O N Y İ R M İ B E Ş Y I L I D E Ğ E RL EN D 1 Rİ L 1 YO R
Türk romanı bugün bir değişim içerisinde. Kendi geleneksel çizgisini yenilemek mi istiyor? Yoksa yepyeni bir giysi kuşanmak
mı? Tabii şu da göz önünde tutulabilir: Türk romanının geleneksel çizgisi eleştirel süzgeçten yeterince geçmiş midir?
Son yirmi beş yılın roman çabasını nasıl
değerlendiriyorsunuz?1
Henüz emekleme
dönemindeyiz
Türk romanı ne ölçüde incelenip
eleştirilmiştir?
ZEYYAT SELİMOGLU
1- Türk romanına özgü
bir geleneksel çızgi ne dere-
ceye kadar gerçekçi olur bi-
lemiyorum. Roman türü
önünde sonunda yazın tan-
hinnın yenı bir ürünü, bize
de Batı'dan gelmış. Fransız
romanı, Rus - Sovyet, Ame-
rikan romanı bizı bir hayli
etkilemiş. Tek tük " Yıldızı-
nın parladığı anlar" da
görülmüş ama
temelde Batı et-
kısi berdevam.
Nobel Ödü-
lü'nün bir jüri
üyesıne "Tür-
kiye yazınına
neden hâlâ
ödül verilme-
di?"diye sorul-
d u ğ u n d a
"Türk yazını
evrcnsel dü-
zeyde bir öz-
günlüğe henüz ulaşama-
mıştır" karşılığı alınmıştı.
Dıleriz en güçlü adayımız
olan Yaşar Kemal bu defa
makus talihı yener de yazı-
nımızın yüzü güler. Ama
korkarım biz bu olayı da
abarta abarta nereye yerleş-
tireceğimizi bilemeyiz.
Son yıllarda romanımız-
da yenilikçi ara> ışlar görü-
lüyor. Elbette henüz emek-
leme dönemindeyiz o konu-
da ve ne yazık İcı belki de
üslup yetersızlığı ve rahat-
sızlıklanndan ötürü okuma
zevkıne ulaştıramayan ör-
nekler de az değıl. Sanki ye-
nilık iddiasmda telaşa düşü-
lüyor da o yüzden yapaylık
baş göstenyor.
2- Türk romanmı eleştın
masasına yatıran eleştır-
menlenmız elbette var On-
lann adını teker teker belırt-
mek gerekmez,
meraklıları onla-
n tanıyor. Ama
romanı hala ince-
lıgıne kalınlığına
bakıp "Okka he-
sabına vura-
rak"eleştirmeye
kalkanlar da yok
değıl. Eleştır-
menliğe ulaşmak
bir uzun yol sefe-
ndır, çetin ceviz
bir iştir. Yazını-
mızın şu içler acısı ekono-
mık durumunda eleştirmen
bütün zamanını eleştiriye
ayıracak olsa kendisi eleştı-
ri olur çıkar. Peki nasıl yap-
sın ? Eleştiri niyetine oturup
masaya tanıtım mı yapsm ?
Eh ışte, o da öyle yapıyorsa
haksız sayılamaz. Sorunuz-
daki "Ne ölçüde" bölümü-
nün karşılığı da böylece or-
taya çıkmış oluyor.
Romanıımz aıılatııııı geliştirirken
gerçeklikten ve okurdan koptu
KONUR ERTOP
1- Yirmi beş yıl çok geniş bir ke-
sıt. Bu uzun süre boyunca, yanı
1970'ten bu yana toplumumuzda çok
büyük değişiklikler oldu. Son 25 yıl
içindeki toplum \e insan gerçekleri-
mızin romanımıza bütün çızgilen ve
renkleriyle yansıdığmı ise kabul et-
mek güç. Oysa Stendhal'dan beri
yaygın tanımlarından biri romanın
bir yol boyunca gezdirilen bir ayna
olduğudur.
Örneğın Attila İlhan'ın sözkonu-
su ettiğımız döneme ait ünlü roman
dizisi de 'Aynanın İçindekiler" adı-
nı taşıyor, ama yazar. "Bütün bun-
ları oİmayan bir şehirde gezinen
dumanlı bir aynanın içinde gör-
diim" diyor. Oysa gerçekçi romanı-
mız dumanlı olmayan bir aynada bı-
zim yaşantımızı açık seçık canlan-
dırmakta, sorunlanmızı sergilemek-
teydi. Içlerinde Köy Enstitüsü çıkış-
lı yazarlann da yer aldığı gerçekçi
romancılar kuşağının yapıtlan (köy
romanı) Adana'dan Samsun'a, Sö-
ke'den İCars'a. Sakarya'dan Yozgat'a
uzanan topraklar üzerinde bizım ın-
san serüvenımızi dile getirdi. Yer yer
basmakalıp roman kışilerıne yer ve-
rildi. bırbinnin örneğı toplumsal iliş-
kiler yınelendi. ama olsun. büyük
kentin ve aydın azınlığın dışına taşan
toplumsal gerçeklerimizi büyük öl-
çüde o yapıtlarla tanıdık... 1969 se-
çımlerinde sonucu kırsal kesımden
gelen oyların değil, kentlenn belırle-
mesı polıtık yatırımlann köyden ken-
te yönelmesiyle sonuçlandı. Köy ro-
manının tam da bu tarihte bıçakla ke-
silmış gibı sona ermesı raslantı ol-
mamalı. Bu dönem boyunca köyden
kente çok hızlı nüfus göçü yaşanmış-
tır. Büyük kentleri kuşatan derme çat-
ma yenı mahallelenn sorunlarla do-
lu olduğunu görüyoruz. Bu gerçekle-
re yaklaşan, kentlenn alt kültür çe\ -
relenni konu edınen yazarlar olmadı
değil. (Latife Tekin,
Metin Kaçan.) Ama
uçsuz bucaksız bozkı-
nn küçük kentleri. ka-
sabalan, kendi yazgı-
sıyla hesaplaşan dağ
köyleri bütünüyle bo-
şalmış değildi. Onlan
konu edınen, yazgıla-
nnı araştıran kalemle-
rımiz olsaydı bugün
Diyarbakır, Cizre, Şır-
nak. Batman. Mardın.
Tuncelı'de yaşadıklan-
mızı daha iyi kavrar. daha gerçekçi
çözümlere ulaşırdık!.. Oysa büyük
kentin dışında kalan geniş dünyaya
Orhan Pamuk'un 'Yeni Hayat' ro-
manındaki gibı yaklaşıldı ancak. ka-
sabanın ana caddesınden geçerken
otobüs penceresinden görülenlerin
anlatılmasıyla yetinildı!..
Romanımızın gerçeklikten kop-
masında 12 Martve 12 Eylül'ünge-
tırdıği baskılar da etkilı oldu. Ancak
gerçeklığc yan çizılırken biçimle ıl-
gilı önemli gelışmelerdeyaşandı. 25
yıllık dönemin tam başlangıcında
TRT sanat ödülleri roman seçıci ku-
rulundabulunmuştum. Basılmış-ba-
sılmamış 30-40 yapıt arasından se-
çım yaparak 2 büyük ödül. 2 de özen-
dııme ödülü vermemiz isteruyordu.
Adnan Benk gelen yapıtlardan hiç-
bırine ödül verilemeyeceğıni. o yapıt-
larda görülen aksaklığm gelmiş geç-
miş bütün romanlanmızı zedelediği-
nı hatırlattı: Her şeyi gören, her şeyi
bılen. olaylann akışını
gözetmek yerine kendi
çızdığı yazgıyı sergı-
leyen Tann-romancı-
nın sürüklendiği anla-
tım aksaklığı!..
İkı 'Büyük Ödül'ü
ötekı ödüllerle bırleştı-
rerek altı "Başarı
Ödülü'verdik. Bun-
lardan bin Oğnz
Atay'ın adını duyuran
başyapıtı 'Tutunama-
yanlar' oldu. O gün
geleneksel çizgıden tek bir roman ay-
rılırken bugün yeni anlatım teknikle-
rını herkes uyguluyor. Ancak bütün
bu çabalar, yaşamın uçsuz bucaksız
zengınliğinı yansıtmaktan uzak kal-
dığı gibi romanın okurdan kopması-
na da yol açtı. Bu çerçevede benden
roman yazma kaygısmın yenilik ara-
yışından önce geldiği 10 başanlı ro-
man saymam istense şunları anabili-
rim: 'Gizli Emir' (Melih Cevdet).
'Yenişehirde Bir Öğle Vakti' (Sev-
gi Soysal), 'Tutunamayanlar'
(Oğuz Atay). 'Her Gece Bod-
rum'(Selim İleri), 'Yazsonu' (Ada-
let Ağaoğlu), 'Anayurt Oteli' (Yu-
suf Atılgan). 'Bir Gün Tek Başına'
(Vedat Türkali). 'Akçasazın Ağala-
rı (Yaşar Kemal), 'Kara Kitap'
(Orhan Pamuk), 'Sevgili Arsız
Ölüm'(Latife Tekin).
2- Türk romanı hiç de incelenme-
miş. eleştirilmemiş bir alan değıldır.
Yolun başında Mustafa Nihat
Özön'ün ayrıntılı araştırması
("Türkçe'de Roman') yeralır. Cev-
det Kudret'in ('Türk Edebiyatında
Hikâye ve Roman'), Tahir Alan-
gu'nun ('Cumhuriyetten Sonra Hi-
kâye ve Roman') Fethi Naci'nin
('Türkiye'de Roman ve Toplumsal
Değişme", '40 Yılda 40 Roman')
çalışmalanna Berna Moran'ın ya-
pıtı ('Türk Romanına Eleştirel Bir
Bakış') parlak bir katkı oluşturdu.
Hilmi Yavuz ('Roman Kavramı ve
Türk Romanı'), Füsun Akat-
lı('Edebiyat Defteri'), Taner Ti-
mur ('Osmanlı-Türk Romanında
Tarih, Toplum ve Kimlik'), Semih
GümSş ('Roman Kitabı'vd.), Atil-
la Özkırımlı, Gürsel Aytaç, Yıldız
Ecevit gibi araştırmacılar romanımı-
zın gelişmelerine tanıklık ettıler. Bü-
tün bunlar ve daha yeni çalışmalar,
günümüz romanıyla ilgilı birbınnden
farklı yaklaşımlany la bize dikkat çe-
kici okuma biçimleri önenyorlar.
Böyle ufuk açıcı kaynaklardan biri
'Kara Kitap lizerine Yazılar' adlı
derlemedır.
NEW YORK?
TAN
İLHAN MİMAROGLL
Miklos ile Ramona
Bakkalın radyosunda bir zıpçıktı korosunun Ma-
v\ Tuna l/a/s/'ni söyleyişi kulağıma çalındığında, ya-
zılanmda ölülerden değil dirilerden söz etmem ge-
rektiğini düşünüyordum gene. O valse yıllardır uy-
durulan sözlerin en yenısiydi bu. Kulağım şarkıyla
söylenen sözlere yatkın olmadığı için kesinliklean-
layamıyordumsa da ne dediklerini, Mavi Tuna'ya
bu kez yakıştınlmaya çalışılmış sözler bir reklamın
sözleriydi.
Bunca vals varken birbiri ardına kuşaklar hem de
"Tuna mavideğilmiş meğer" diye diye, neden o val-
sin tutkunu oldular? Başka vals yok mu? llle de
vals olacaksa, benim de tutkunu olduğum bir vals
var. Bilen çıkarsa şaşarım: Alacakaranlık Valsi. Mik-
los Rozsa'nın müziğini yazdığı bir filmde, Alain
Resnais'in "Providence" adlı filminde vardı o vals,
piyano parçası olarak. Tuhaf bir benzerliği vardı es-
ki piyano parçalarından birine. Benim parçamdan
yirmi yıl sonra yazılmış olması gerektiği için bir yer-
de duyup da bilmeden etkilenmiş olamazdım.
Rozsa'yı öbür iki Macar'a, Bartok ile Kodaly'a
yeğ tutanm hep. Sayısız filme yazdığı müzikler dı-
şında birçok yapıtı varsa da seçkin kişılıği pek be-
lirmez o bestelerinde. Gene de, örneğin, Jascha
Heifetz'in plakta çaldığı keman konçertosu Bar-
tok'unkilerden daha çekici gelir bana.
Öyleyse, henüz yaşıyorken Miklos Rozsa'ya ayır-
malıydım yazılarımdan birini. Hem de onunla konu-
şabilmenin yolunu bulmalıydım. Yaşıyor olmalıydı,
ama nerede? Yaşı doksana merdiven dayamış ol-
duğuna göre nasılı da vardı. Kemancı bir dost,
Charles Libove, Los Angeles'in bir yerinde yaşa-
dığını, ama inmeli olduğunu söylemişti. Birkaç ay
öncenin bilgisiydi bu. lyileşmiş olabilirdi. Belki te-
lefona da gelebilirdi.
Üyesi olduğum Besteciler, Yazarlar ve Yayımctlar
Demeği ASCAP'a telefon ettim. Belgelik bölümü-
nü bağladılar. Kim olduğumu söyledim. Adımı duy-
mamışlardı, ama derneğin üyesi olduğum kayıtla-
nndayazılıydı. Öyleyse istediğim bilgiyi verebilirler-
di. Ne ki Miklos Rosza'nın da adını duymamışlardı.
Hangi şarkıları yazdığını sordular. Bugünlerde ken-
dini besteci sayan bilmelidir ki besteci değil şarkı
yazandır. O besteci diyelım kı bir senfoni yazmışsa
o da senfoni değil şarkıdır. Anlaşabilmemizi kolay-
laştırmak için Rozsa'nın film müziklerinden söz et-
tim. Öyleyse hangi filmin şarkısını yazmıştı? Bir an-
da Rozsa'nın müziğini yazdığı bütün filmlerin adla-
rı kafamdan siliniverdı. Tutkunu olduğum valsli fıl-
min bile. Derken gözümün önünde canlandı o film-
lerden biri. Anlattım: "Hanı Barbara Stanwyork s/-
gorta parasına konmak için kocasını öldürmek ister
de sigortacı Fred MacMurrey7e işbiriiği ederyal Iş-
te o film."
Ama neydi adı? Buluverdim birden: "Double In-
demnity."
"Bakalım" dediler. Baktılar. "O filmin şarkısını Los
Angeles'te Famous Music yayımlamış. Onlara so-
nın" Telefon numarasını da verdiler.
Adı "ün/ümüz/7f"anlamına gelen o şirket, müzik-
lerini (şarkılannı) yayımladıkları bestecileri (şarkı ya-
zarlarını) ünsüzleştiren yayınevlerinden biri olsage-
rekti. Nitekim öyleymiş. Telefondaki sese Miklos
Rozsa'yla konuşabilmem için aracı olmalarını iste-
diğimi söyledim. "Şarkı yazahanmızdan birine şar-
kıyazdırmakistiyorsanızdoğrudan Paramount Film
şirketine başvurmanızgerekir" dedi ses. Öyle bir is-
teğim olmadığını, bir söyleşi amacıyla Rozsa'nın
telefon numarasını istediğimi anlattım. Bu bilgiyi
ancak Ramona verebilirmiş. Ramona da yemeğe
çıkmış. Birsaat şonra dönermiş belki. Neydi Ramo-
na'nın soyadı. Önemli değilmiş. Ramona desem
yetermiş.
Bir buçuk saat sonra "ünlü müziği" gene aradım.
Soyadı önemsiz Ramona yemekten dönmemişti.
Ertesi gün daha geç bir saatte gene. Ramona hep
yemekteydi.
Ramona diye bir şarkı vardı. Bir valsti hem de o
şarkı. Ezgisi kulağımda. O Ramona'nın da soyadı
önemsiz olmalıydı kı şarkıda geçmiyordu.
Ancak birkaç gün sonra yakalayabildim Ramo-
na'yı. Bilirkişi Ramona bilmiyordu Miklos Rozsa'yi-
Nereye baktıysa baktı, "Burada yalnız bir Miklos
Bozsa Vakfı olduğuna göre ölmüş olsa gerekkonuş-
mak istediğiniz o şarkı yazan" dedi.
Ölmüş olamazdı. New York Times yazmamıştı öl-
düğünü henüz. Ölünmez New York Times yazma-
dan. Ya o vakıf neredeydi? Virginia'nın Denmark
kentinde olduğunu söylemişti Ramona. Bunun üze-
rine sıra telefon şirketine başvurmaya geldi. Bıra-
kın vakfı, Virgınia'da Denmark diye bir yer olmadı-
ğını söylediler. Ramona belki de Danimarka'da Vir-
gina demek istemişti, varsa orada öyle bir yer.
Yazıma bir son vermek istedim. Hiç olmazsa Mi-
los Rozsa'yı nasıl arayıp da bulamadığımı anlatmış
oluyordum. Daha da önemlisi, tam istediğim gibi
yaşayan bir kişiydı yazımın konusu.
Birde ne göreyim ertesi gün New York Times'da?
Miklos Rozsa ölmüş. Los Angeles'in hastanelerin-
den birinde yoğun bakımdaymış. Gençlik günlerin-
den kalma bir fotoğrafını da koymuşlardı.
Bu küçük serüveni bir besteci arkadaşa, Sorrel
Hays'e anlattım. "Gecikirsen herkes ölür" dedi.
Siegfried Lertfe Bavyera
Edebiyat Ödülü
ANK.4R.A (ANK.A) - Alman yazar Siegfried Lenz'e
Alman edebiyatınm gelişmesine ve uluslararası
alanda saygınlığının artmasına yaptığı katkılardan
dolayı 1995 Bavyera Edebiyat Odülü verildi. Doğu
Pnısya' da doğan yazar, Bavyeralı Saint Jean Paul'ün
adını taşıyan ve 25 bin mark değerinde olan ödülü 17
ekımde Münih'te düzenlenecek bir toplantı ile alacak.
69 yaşında olan ve Almanya Federal Cumhuriyeti'nin
en çok okunan yazarlanndan biri olan Lenz'in birçok
öykü ve romanı çağdaş Alman edebiyatınm önemli
eserleri arasında yer alıyor.
Genç orkestraya eleman alınıyor
ANKARA (AA)- Kültür Bakanlığı, 4 haziranda sanat
yaşamına başlayan Antalya Oda Orkestrası'na smavla
13 müzisyen alacak. 10 keman, 2 viyolonsel, 1
kontrbas sanatçısının alınacağı sınav için başvurular.
28 ağustosa kadar devam edecek. Sınava katılmak
isteyen adaylar Güzel Sanatlar Genel Müdürlügü'ne
şahsen ya da gerekli belge ve formlar kendisi
tarafindan doldurulmak kaydıyla bir temsilci
aracılığıyla başvurabilecekler. Sınavlar 18, 19 ve 20
eylül tarihlerinde Cumhurbaşkanlığı Senfoni
Orkestrası Konser Salonu'nda yapılacak.
Leman Sam Diyarbakır' da
Kültür Servisi - Kültür Bakanlığı. Doğu ve
Güneydoğu Anadolu' da 9 kentte eylül ayında "Sanat
Şöleni" düzenlemeye hazırlanırken, hafif müzik
sanatçısı Leman Sam ve Türk sanat müziği icracılan
Altın Kızlar, ıkı konser vermek amacıyla
Diyarbaktr'a gıttiler.