28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
16 AĞUSTOS 1995 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 ALLEGRO EVtlV tLYASOĞLU Güncelerden fotoğraflar... GÜNSÜZ GÜNCE îlhan Mimaroğlu Esintlltr I L H A N M I M A R O Ğ L U / lhan Mimaroğlu'nun Günsüz Günce'sinden sonra yayımlanan Ertesi Günce adlı kitabı çeşitli portreleri resimliyor. Her iki kitapda da güncelere tarih koymamış. Satır aralannda en çok etkilenerek okuduğunuz şey, kalıplaşan kavramlara başkaldın. Istanbul- Ankara-Paris- New York arasmda bir gezintiye çıkanyor sizi bu güncelerde. Yer yer bir otobiyografi oluveriyor. Satır aralannda ince alayla günümüzü geleceği, eskiyi, yeniyi ve toplumlan eleştiriyor. İlhan Mimaroğlu adı bu sayfalann okur- lanna hıç de yabancı değıldır. Şimdi şu sa- tırlan okurken başınızı sola çevırmeniz ye- tecektir onun haftahk yazısını görmek için. Kımı dûnyaya kafa tutan, kımi çocuksu bir neşeyle köşe kapmaca oynayan, kimi bil- gece yaktaşımla bir felsefeyı ırdeleyen, ki- mi de ilk gençlik coşkusuyla düşlem kuran yazılardır. İlhan Mimaroğlu'nun 'Günsüz Gfin- ce'smden sonra yayımlanan 'Ertesi Gün- ce'sını okudunuz mu? Günce okumamn keyfi bambaşkadır. Günceleryazarlann na- bız atışına tanık olurlar. Tıpkı televızyon kamerası gıbıdırler. onlardan pek bir şey saklayamazsınız. Üstelık ılle de sanatsal olsun dıye güncelennı allayıp pullamaya özen göstermez yazarlar. Kımı ünlü edebı- yatçı, roman öykü gıbı dallarda yerleştır- dıği bıçemi (stilı) güncesınden uygulamaz. Hatta kımi yazar "Bugün günceme hiçbir şey anlatmak istemi)onım~ deyıp ruh ha- lını apaçık ortay a koyuv enr. Günceler esm- tılerdır. ızlenımlerdir, degınmelerdır. New York gıbı gümbür gümbür bir ken- tın ortamını yıllardır soluyan, ınce aynntı- larda kocaman dünyalar yaratabilen bir Türk bestecısinin, İlhan Mimaroğlu'nun günceleri ıse bir uzun fılmın aynntılannı izler gibi. Yıllardır fotoğraf çekme merakı olduğunu bıltrim sanatçımızın. İlk tanıştı- ğımızda, henüz merhaba dıyemeden peş peşe fotoğrafımı çekmeye başladığında ne- redeyse soluğum tutulmuştu. Neye uğradı- ğımı şaşırmış.tım. "BeHd de böytece beni tanımaya cakşryon henüz tek sözümü bile duymaidan peşpeşe resmimi çekerken şu 4O.yıl 'Carmen'le kutlanıyorKûhür Servisi- Ballet Teatro Espanol Topluluğu. kuruluşunun 40. yılını kutlayan Pamukbank'ın davetlisi olarak 2 eylülde Türkıye'ye geliyor. Topluluk, Georges Bizet'nin 1875 yılında bestelediği ünlü eseri "Carmen"i, 3-8 eylül tarihleri arasında Harbiye Açık Hava Tıyatrosu'nda sahneleyecek. Ispanyol koreograf Rafael Aguilar tarafından kurulan topluluk. Carrnen Flamenko dans gösterisini ilk kez 1992 yılının Nisan ayında Tokyo'da sergilemişti. Çin, Fransa, ttalya. Almanya ve başka ülkelerde de sahnelenen gösteri beş perdeden oluşuyor ve yaklaşık iki saat sürüyor. Koreograf, dansçı ve sanat yönetmeni Augilar, Londra Kraliyet Balesi'nde dans ve koreografi egitimi görmüştü. 1987 yıhnda dünyada 200 kereden fazla sahnelenen "BoJero" balesıni 1980'de "Pasion"u ve 1990'da da lspanyol Balesi için Manuela Vargas ıle "Retrato de Mujer" balesıni yaratmıştı. 1986 yılında kurmuş olduğu Ballet Teatro Espanol ile " Carmen "i bir ay boyunca Japonya ve Çin'de sahnelendirdikten sonra Fransa ve Italya'da festıvallere katıldı. 1991de 'Yılın Koreografi" ödülünü alan Aguilar, geçen mart ayında yaşama veda ettı. Rafael Aguilar'a göre Carmen'in ruhu süreklı bir kimlik arayışı ıçinde. Toplumun koyduğu standartlar. kimliğini dışa vurmasını engeller. Carmen. sosyal açıdan yükselmeyi ve günlük yaşamın tek düzeliğinden kacmayı düşlemektedir: "Mutlak özgürlük düşüyle büyümüş biri olarak. sıkıcı ve kısıtlavtcı diye konumlandırdığı kanunlara ve toplum kurallanna bağlı kalmak zorunda olanlara karşı kendisinin üstün olduğunu düşünmektedir. Bunu da küstahlığryla belirgin bir biçimde göstermektedir. Gfizeiliğini, önemli erkekleri dize getirmek için bir silah olarak kullanmaktadır. Bu günlük oyun içinde, dürüstlük ve kanunlara bağlılık gibi tüm geleneksel değerleri temsil eden Don Jose'yi de kendisine bağlar. Carmen tahrik ve aşağılamalarıyla Don Jose'nin ahlak değerlerini yok etmekte ve bu yolla kendini haklı ve özgür hissetmektedir. Oyunun sonunda ölümü arzularken 'haydi, öldür beni ya da bırak gideyim' diyerek Don Jose'nin değerlerini son kez yıkmaktadır." 45 kişılik kadroyla gelen grupta, Carmen'i Eva Moreno oynuyor. Çın tumesindeki göstennin ardından. prima balerina Moreno için 'gerçek Carmen' yorumu yapılan sanatçı 1988 yılında gruba katılmış ve daha sonra Uluslararası Cannes Festıvali'nde "YernuTvı oynamıştı. Don Jose'yi ise VTctor Muro oynuyor. Dans öğrenimıne doğduğu şehir olan Granada'da başladı ve Madrid'de Paco Fernandez'in yanında sürdürdü. 1987 'de Aguilar tarafından gruba dahil edilen sanatçı, "Yerma" daki rolü ve "Bolero" daki yorumuyla eleştırmenlerden büyük övgü aldı. Ballet Teatro Espon- al Topluluğu 3-8Evlül tarihİeri arasında Açıkhava Tiyatrosu'nda 'Cannen'i sahneleyecek. andaki tepkflerini öJcüyor; sıktfgan nuyun, anlgan mıyım. ne biievim bir yandan dek- lansöre basryor bir yandan da beni izliyor- dur, aman Tannm doğal olmalıyım" gıbı- lerden bır telasa kapıldığımı ıtıraf etmelı- yim. lşte böylece yaşamın her anını, her kö- şesini fotoğraflamış Mimaroğlu. Belki de bu nedenle Günsüz Günce'yi de Ertesi Günce'yı de okurken bır fılm izliyormu- şum duygusuna kapıldım. Başı sonu oima- yan, doğaçlamayla türetıhTUş ve kolaj yo- luyla birleştırilmış sahneler. Ancak böyle bır film kurmaya kalkışınca şu sorun çıka- bılır karşımıza: Acaba Mimaroğlu'nun onaylayacağı, kahplardan annmış, imge gücünü bağımsızca kullanabılen, yolunu öbürlerinden ayırabilmiş ve de adı sanı du- yulmamış bır yönetmen nasıl olacaktır? Her iki kıtapta da güncelere tarih koyma- mış. tskambil kâğıdı gibi seçip sırasız yer- leştırmiş onlan. Satır aralannda en çok et- kilenerek okuduğunuz şey, kalıplaşan kav- ramlara başkaldın. Sınırlara sıkıştınian sa- nat akımlan (postmodernızm. mınimahzm gibi) bır yerde gericilık ömeğı İlhan Bey ıçın. Bunlarla ınceden alay etmekte: "flost modernizm modernin postu kaptirması- dır." Yenılıkçı olmak da doğal bır akıştır. Mutlaka ızmlerle sınırlanmamalıdır. Yenı- liğe açık görüşlen, zaten çağımızın öncü yöntemlerini işlemişbirbesteci olarak mü- zığınde kanıt bulmuş. Ancak çağın sonla- nndayken artık bunlann da yeru sayılama- yacağını anlıyorsunuz günceleri okudukça. Ve de hâlâ geleneksel yöntemlen kullanan bestecılerden "Halkayaranmakiçingeçnıi- şe sjgnıanJar" diye söz ederken yeniye ka- pılann açık olmayışma karşı bır sıteme de sıkça tanık oluyorsunuz. "Beethoven'a, Mozart'a, Shakespeare'e körii körüne tu- tulanlar"; bırdolu çalıcı yetıştığı halde ne- den çağdaş sanat müziğının az çalındığı; ne kadar çalındığına daır ıstatistık bıle yapıl- madığı; konser programlannda hâlâ Mo- zart diye direnenlerin nasıl da tutucu oldu- ğunu okurken ona hak vermemek elde de- ğıl. tstanbul-Ankara-Paris-Nevv York ara- sında bır gezintiye çıkanyor sizi bu günce- lerde Mimaroğlu. Yer yer bır otobiyografi oluvenyor. Bir bakıyorsunuz onun ilk gençlik yıllannda sıradan olaylar olarak al- gıladıklannı bugün tarih kitaplannda oku- maktayız. Aynca çağımız müziğine yön vermiş nıce ünlü bestecı de Mimaroğ- lu'nun yasamına karışmış sıradan uısanlar olarak çıkıveriyor karşımıza: Varese, Us- sacİKvsky, Ltgeti venicelerı. 1963 yılında Varese'in öğrencisi olduğunu Mimaroğ- lu'nun hıçbır özgeçmişinde okumamıştım. Anlaşılan özgeçmişe gıımeyecek kadar do- ğal bakmış bu kendisine "uftıklar açan" derslere. Bır yanda çok ünlü, ancak Mima- roğlu için sıradan kişıler; öte yanda adı hiç duyulmamış ancak Mimaroğlu'na göre de- ğerlen olan gızlı kalmış kahramanlar var portreleri arasında. İnce alayla günümüzü. geleceği, eskiyi yeniyi ve toplumlan eleştırdiğı satırlar ara- sında şunlara raslayabiliyorsunuz: "Roma yanarkcn Neron keman çalarnuş. Amerika batarken de Clınton saksofon çalıyor." Bır de Papa'ya taş var "Papa düşüncelerini Bosna-Hersek'eveSomali'w>önchnıisNo- d'dc. Bunu öğrendiğjmde kla\ scnci Wanda Lantou ska'yi andını. Bir tanıdığına hep 'Sıze bır armağanım olacak' dermiş. Gü- nün birinde,' Verdım sıze armağanımı dün gece° demiş. Bach'm prelüdünü çalarken düşüncelerimi size yönelttim." Kimlere raslamıyorsunuz ki Ertesi Gün- ce'de: Madonna'dan Ken RusseUa. Erdo- ğan Çapb'dan Ervis Presley'e. Aydın Esen'den Hüseyin Sennet'e, Bülent Arel'den benım söyleşı kıtabıma kadar nı- ce nıce değınme var. Metin And. Vîerda trman, Dizzy Gilles- pie, Ahmet Muhip Dranas ve Umur Pars ile admı unuttuğu kışılerden oluşmuş bir fotoğraf kompozısyonunu okurken belki de dedim, Mimaroğlu'nun bir sonraki ki- tabı elindeki bunca fotoğrafin ızlenımleri olacaktır. Günümüzde sanat disıplınleri bır- leşirken kımbılır bır bestecirun ses dünya- sıyla görûntü dünyasını birleştirdiği yazı- lan da yepyeni bır sanat dalı olarak doğa- bilır. tlhan Mimaroğlu, Günsüz Günce, Pen Ya- ymcılıK 1989- ilhanMimaroğlu. Ertesi Gün- ce, Pen Yayıncıhk. 1994. 'Dünya müziğpyle doğaçlama KüJtür Servisi- Üç yıl önce, 'Dünya müziği' umutlan suya düşmek üzereydı. lngıltere'den ve diğerbirçok ülkeden etnık folkçulan destekleyen festıvaller dûzenleyen Ingıliz tabanlı kuruluş W0MAD ıflasın eşiğine gelmişti. 1980'lerin sonunda, Üçüncü Dünya ülkelennden sanatçılarla Batılı büyük plak şırketlen arasındaki romans sona ermiştı. Warner, Zimbabweli ümidi Bhundu Boys'u başmdan atmış. Virgın de Senegallı ünlü şarkıcı Youssou N'Dour'dan vazgeçmek üzereydı. Malili şarkıcı Salif Keita'nın ünü. 'Soro" isimli albümünün reklamlan kadar bile sürmedi. Dünya müzığı, piyasaya ginnce, mainstream pop bu müzığı denemek için mola verdi. Ama pek tutmadı. Dünya müziği bugün için çok daha iyi bir konumda. WOMAD. büyüyor, gelişiyor. Peter Gabriel"m desteğıyle 13 yıllüc geçmişinde ıkmci kez iflasın eşiğınden dönen U'OMAD'in Reading'dekı Ri^e^mead Festıvali'nde düzenlediği özel konserleri günde yaklaşık 15 bin kışı izlemış. Üçüncü Dünya ülkelerinden çıkan en büyük yıldızlardan Youssou N'Dour'un Neneh Clıerry ile yaptığı uluslararası hit '7 Seronds'. MTV ızleyicileri tarafından ^•H'ün en iyi parçası seçildi. Egzotık enstrümanlar çalan, etnik müzisyenlerin soundlan. pop ve rock pıyasasının her nlriü akımmın özelliklenni yansıtabılıyor. Mesela 'Plant' ve 'Page' albümünde, Led Zeppelin'ın emekçılen. Asyalı bir vokalıst, Asyalı birlaternacı ve bir grup Mısırlı perküsyoncu ıle çalışmışlar. Şüpheci çevreler 'World musk-dünya müziği'nin hiçbir zaman yetennce popüler olamayacagını düşünüyorlardı. Ama bu düşünceler, atılan bırçok yeni adımla ortadan kalkmaya başladı. Peter Gabnel'ın 1989'da Wiltshire'da açtığı Real World (Gerçek Dünya) stüdyo kompleksinde, Real World Recording Week adı verilen ve bır jam-session haftası niteliğindeki organizasyonun bu yıl 3'üncüsü yapıldı. Bu bir haftalık jam-session partisine Afrika, Asya ve dığer dığer yerlerden gelmesi beklenen müzisyenlerin yanında, Iggy Pop ve Clash'm lıden Joe Strummer gibi punk-rock efsanelen ve bazı Avrupalı dans yapımcılan da katıldı. Bu jam- sessıonlann seyırcileri arasında süper- model Kate Moss ve sevgılisi film yıldızı Johnny Depp de vardı. eterGabriel'in 1989'da Wiltshire'da açtığı Real World (Gerçek Dünya) stüdyo kompleksinde, Real World Recording We ek adı verilen ve bir jam-session haftası niteliğindeki organizasyonun bu yıl 3'üncüsü yapıldı (yanda Gabriel, Youssou N'Dour ile birlikte). 'Recording VVeek' gösterdı kı uzak ülkelenn müzıkleri Peter Gabriel'in Afrika perküsyonlan ve vokallenyle flört ermeye başladığı 1970'lerden ben çok yol katetmiş. Bu günlerde Peter Gabriel ve Karl Wallinger 'Big Blue BalT (Büyük Mavı Top) adlı bir proje üstünde çahşıyorlar. Eski bır Iran halısı kadar renkli olacak, değişik milletlerden sanatçılan bır araya getırecek bu olağanüstü proje, Real World"e katılıp kayıt yapan müzısyenlenn çalışmalannı kapsayacak. Gabriel, Big Blue Ball'un ne zaman piyasaya çıkacağını söylemiyor, ama projeyi Real World'ün açılışını yaptığı soundtrack albümü Passion'ın devamı olarak görüyor. Üst katta Gabnel ve VVallınger projeleri üstünde çalışırken bır punk-rock efsanesi, aşağıda kendi adına yeniden düzenlenmiş Strummerville'de emeklilikten çıkışını kutluyor. 1980'lerde kanyerini noktalayan ve Clash'ı yeniden kurması için teklif edilen milyonlarca dolara direnen Joe Strummer, Real World'ün sürpnzi idi. Birlikte bır grup tablatura davulcusu ve listelerin en ünlü tekno grubu Grid'ın bir üyesi olan Rkhard Norris ile tüm gece süren bir jam-session yapan Strummer'ın bu sessıondaki rolü sert elektronık vuruşlarla Pakıstanlı müzisyenlerin akıcı ve yumuşak rıtmleri arasında arabuluculuk yapmakmış. Norns'le çalmaktan çok hoşlanan Strummer, bu çalışmalan düzenlı olarak devam ettirmek istiyor. Grid'ın bir başka elemanı Alex Gifford da bir süriı bilgısayann başında W0MAD'in düzenli bır parçası olan, yan Avustralyalı yan Brezilyalı grup Bad Boys Batucada ile yaptıklan kayıtlann üzerinde çalışıyor. Glifford prodüktör, yapımcı, aranjör aynı zamanda boş zamanlannda kulüplerde DJ'lik de yapıyor. GifFord, Hollandalı prodüktör Hardfloor ıle Gineli şarkıcı Mory Kante'nin 'Yeke Yeke' adlı çahşmasını t worW music' projesinın dönüm noktası olarak görüyor. Gabriel'in Recording Week projelerinin ıçinde en cesuru. en güzeli. belki de 'worW music' ruhunu ve soundunu en iyi yakalayanı bır afro-celtik harp müzığı albümü. Bu çalışma Simon Emmerson'ın fikriymiş. Sanat dırektörü 'Sex Pistob'ın direktörü Jamie Reid olan bu albüm dünya müziği için çok önemli bır adım. ÜÜDÜŞÜNCEYE SAYGI MEMET FUAT Dilin Şiiri Anadili Türkçe olan bir insan sonradan öğrendiği yabancı bir dilde okuduğu şiırleri nasıl değerlendi- rir? Konusuna, ıçeriğine, iletisine, anlatım özellikterine, imgelerine, yapısına, uyumuna, seslerine bakarak... Bu ışlen yaparken belki de elinde şiiri okuduğu ya- bancı dilden anadiline bir sözlük vardır. Yabancı bir dili çok iyi bilenler, o dilin konuşuldu- ğu bir ülkede uzun yıllar yaşamış olanlar, ellerine söz- lük alma gereğini hıç duymayanlar, içeriği, biçimi aşıp dilin şıırine ulaşabilirler mi? Hiçsanmıyorum... Başka ülkelenn şairieri önümüze ister istemez bir eleştiri süzgecinden geçirilmiş olarak gelirler. Ken- dileri seçıldiği gıbı, en güzel şiirteri de seçilmiştir. Mayakovski, Rilke, Apollinaire, Pound, Dylan Thomas, Kavafis vb ile karşıiaşinca, bizim yaptığı- mız, sözlüklü söziüksüz, onlan okuyup anlamaya ça- lışrnak, yüceliği belgelenmiş olan şiirierine hayran kalmaktır. Sırasında o büyük şairlere de yakınlık duymaya- biliriz, ama değerlerini tartışmaya kalkmayız. Yaz- dıklan dili bilmek yetmez çünkü. Bir dilin şıirini duy- mak bambaşka bir şeydir. Aslında onların anadilimize çevrilen şiirlerini okur- ken de tedirginızdir. Yazdıklan dilin şiinne çok yasla- nan şairierse, çevrilince tatsızlaşmalan doğaldır di- ye düşünür, eksikliği çeviride aranz. Bu yaklaşımın yanlış olduğunu söyleyemern. Çün- kü insanlar anadillen dışındaki dillenn şıirine öyle ko- lay kolay ulaşamazlar. Diyelim Fransız şiırini çok seven, Fransızcayı çok iyi bilen bir yabancı okurun önüne tanınmamış bir Fransız şair adayının orta düzeydeki bir şiirini koy- dunuz. Değeriendirebilır mi? Konusuna, ıçeriğine, itetisine, anlatım özelliklerine, imgelerine, yapısına, uyumuna, seslerine bakar, ba- kabilirse, ama değerlendiremez. Korkar yanılmaktan. Konusunu, içenğıni, iletisıni değerlendirebilir. Anlatım özelliklenni, imgelerini, yapısını, uyumunu, seslerini değerlendirebilir. Ama gerçekten iyi bir okursa, ki bunlan değerlen- direbilmek için gerçekten iyi bır okur olması gerekir, yargı vermekten çekınecektir. Çünkü dilin şiiri denen bir şey var. Onun ölçütü ise inanılmaz bir oznellik batağında gızli... Nâzım Hikmet'in şıirlennı çevınlerden okuyup be- ğenen yabancılan düşünüyorum: "Yanarak, I yanarak parmaklan şerrârelerden I in- san yüreklerine dokundu bu elleri I yirmi beş sene- dir I yani bir rubu asır I hapisane kaleminde mukay- yit kulunuzun..." Bir şiirin girişinde, dilimizdeki gelişmelerin yardı- mıyla, bir ınsan tipi çızıliyor. Parmaklann insan yü- reklerine dokunurken şerrârelerden yanışı çeviride aktanlabilir, amatipin çizimine dilimizın gelışmelenn- den yararlanılarak yapılan katkı nasıl aktarılacak? "Yani bir rubu asır" ile "mukayyit kulunuz" sözleri- nın taşıdıklan yükü bir yabancı dilde hiçbir söze ta- şrtamazsınız. Şıir deposu deyimler de öyle... Melih Cevdet Anday'ın "Piraşkına fakiraşkına" dizesi Ingilizceye "Forthesakeoftheold, forthesa- ke of the poor" dıye, Fransızcaya ise "Pour l'amo- ur de Dieu, pour l'amour des pauvres" diye çevril- mişti. Başka bir çaresi olmadığı için. Ama dilin şiiri deyince belli bir yoruma saplanıp kal- mamalıyız. Dilin ortak malımız olmuş, özellikle deyimlerde, yaygın söyleyışlerde depolanmış bir şiirselliği var. Yüzyıllann birikimiyle, kullanımın katkısıyla işlenip geliştırilmiş. Bir de dili yoğururken şairlerin ortaya koyduğu şı- irsellikler var. Bazen bulup öne çıkararak, bazen bü- tünüyle yeniden yaratarak. Bakarsınız, bır şair odalarda, "Deli eder insanı bu çocuk!" diye öfkeyle bağıran bir ananın ağzından al- dığı bir sözü, "De// eder insanı bu dünya" diye şiir- leştirmiş; bakarsınız bir başkası, "Folklor şiire düş- man" diye ortaya atılarak her şiirselliği kendi dil se- rüveninde yaratmaya soyunmuş... Şiır üzerine söylediğimiz bu sözler aslında yazın dünyasının bütünü için geçerii, çünkü bu dünyanın neresine giderseniz gidin, hep dil çıkacaktır karşını- za. Yaşar Kemal'in romanlannı Türkçenin içine doğ- mamış bir kimse nasıl değerlendirebilir?.. Bodrum'da fotoğraf sergisi BODRüM (AA> Fotoğraf sanatçısı Gül Ezen'in eserlerinin yeraldığı fotoğraf sergisi. Muğla'nın Bodrum ilçesinde açıldı. Gül Ezen'in 20 siyah beyaz çalışmasından olusan ve Gölköy'dekı Karianda Oteli'nde izlenıme sunulan sergide, Bodrum fotoğraflan yer alıyor. Bu yıl, Orhan Anbumu ve Kuveyt Minolta yanşmalannda birincilik ödülü alan Gül Ezen'in fotoğraf sergisi 20 ağustosa dek devam edecek. Kütüphaneciler için ebru sergisi İSTANBUL (UBA)- Sanatçı Ahmet Çoktan'ın ebru sergisi, dünya kütüphanecilerinin buluşacağı lstanbul'da sanatseverlerin ılgisine sunulacak. Dünya kütüphanecilerinin lstanbul'da yapacağı ve Türkiye'de ilk kez düzenlenen konferans çerçevesinde Ahmet Çoktan'ın ebru sergisi AKM'de yer alacak. 1993 yılında Türk Ebru Sanatı adlı kitabını yayımlayan sanatçı, ekim ve kasım aylannda Malezya ve Japonya'da sergi açacak. TSE Karikatüp ve Kompozisyon Yanşması AINKARA (AA) - Türk Standartlan Enstitüsü (TSE), 41. kuruluş yıldönümü dolayısıyla karikatür ve kompozisyon yanşması düzenledi. 10 ekim- 10 kasım tarihleri arasmda kutlanacak Dünya Standartlar ve Kalite Günü etkınlikleri kapsamında yapılacak olan yanşmalann konusu "standart ve kalite" olarak belirlendi. Yanşmalara tüm vatandaşlar katılabiliyor. Dereceye girenlerden bır kişiye 30 milyon, iki kişiye 25'er milyon, üç kişiye 15'er milyon lira ödül verilecek. Artık KALLÂVİ de yer bulabileceksiniz. KALLÂVİ, Etiler girişinde açtığı yeni şubesinde leziz mutfağı ve canlı fasılıyla dostlarını bekliyor. Tel: 282 70 70
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle