Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
15 AĞUSTOS 1995 SALI CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
4. Uluslararası IstanbulBiencâVndeldyapvtmın ha&Hığı için ilkkez Türkiye'yegelen Micha Uttman:
Biblotek 1995- Beton, temizlenmiş beyaz cam ve lamba. Berlin, August-Bebel Meydanı Demir, kırnua kum ve cam. Galeri Giron
Yaşam gibi saııat da bazen ldrb
AYŞE GÖNÜLLÜLEROĞLL
Bu yıl Berlin ilginç politik- sanatsal et-
kinlikler içindeydi. Bir yandan ünlü Ro-
men asıllı sanatçı Christo (kendi açısından
fazla pohtık atnaçlı olmasa da) Nazılerin
yaktığı Alman parlamentosunu (Reichs-
tag) paketlerken yaklaşık 1 kilometre öte-
de de tsraillı sanatçı Micha UHman, Hum-
boldt Üniversitesi yakınında August Be-
bel Meydanı'nda yine Nazılenn 10 Mart
1933'tekı 200 yazann 20 bm kitabmı yak-
malan olayının anti-anıtı içinyeri kazıyor-
du.
Anne ve babası 1933'te Almanya'dan
lsrail'e gitmiş olan Ullman. Berlin Sena-
tosu Yapı ve Konut tdaresi'nin 1933'teki
" kitap yakma"olayı için bir anıt yaptır-
mak nedeniyle açtığı yanşmayı "•yeraltı
kkaphğı"
1
projesiyle kazandı. Sanatçı ge-
çen aylarda açılan yapıtında Berlin 'de du-
var yıkılmadan önceki "yoğun eneıji yük-
lü"dediği kapalı mekânlardan, boş duvar-
lardan. yasak bölgelerden ve metrodan et-
kilenmiş. Hem yakın çevredeki anıt ve
heykellerin çokluğu hem de konunun ni-
teliği nedeniyle "negatiT' bir alan kapla-
yan. bir "anti^nıt" yapan Ullman, bir der-
gideki röportajında anıtlann bir durumu
daha da kötüleştirip banalleştirebileceği-
ni belirtiyor. Beyaz beton duvarlanna
oyulmus. kitap raflannın boş olduğu yeral-
tı kitaplığına izleyici yerdeki 1.20x1.20
m boyutlannda bircamın yanında durarak
bakabiliyor ve kendi yansımasıyla birlik-
te kitaplığın bir bölümünü görebiliyor. Ya-
pıtlannda insanın bedensel boyutlannı
kullanan sanatçı, kare şeklindeki meyda-
nın ortasındaki kare şeklindeki kitaplığın
en ve boyunu kendi boyunun 4'er katı
(7x7 m), yüksekliğini ise yaklaşık 3 katı
(5.30 m) yapmış.
Simetri, camın yanında duran kişiyle
tamamlanıyor ve anıtı izleyici oluşturuyor.
Yer penceresinin küçüklüğüyle izleyici-
nin güvensizlik ve havada durma duygu-
su edinmesi amaçlanmış. Daha iyi göre-
bilmek için izleyicilerin ilen. geri ve eği-
lerek yaptıklan hareketler uzaktan meyda-
nın ortasında komik bir dans gibi görûnü-
yor ve insanlar gelip ne olduğuna bakıyor.
B
ildiklerimiz, anılar, belki umutlarla çalışıyorum. Politika da böyle. Bazen
bilinçsiz olarak işimizin parçası oluyor. Ben sanatın su, pırlanta gibi saf ve
temiz olduğunu düşünmüyorum. Yaşam gibi sanat da bazen kirli.
Kathe Kollwitz ödüllü
1995 'te Berlin Sanatlar
Akademisi'nden bütün çalışmalan
için Kathe Kolhvitz Ödülü'nü alan
Micha Ullman, 1939 Tel Aviv
dogumlu ve lsrail'de Ramat
Hasharon'da yaşıyor.
Kudüs ve Londra'da öğrenim
gördükten sonra tsrail'de sanat
yüksek okullannda ders veren
Ullman 1989-90'da DAAD'ın
Berlin Sanatçılar Programı'nın
davetlisi oldu. 1991 'den beri
Stuttgart Akademisi'nde
heykelcilik profesörü olan sanatçı,
Stuttgart'taki Solitude
Sarayı Akademisi'nin de düzenli
olarak konuğu oluyor.
lsrail'de ve dünyanın çeşitli
kentlerinde kişisel ve karma
sergıleri yanında 1973 ve 1989'da
Sao Paulo Bienali'nde, 1980'de
Venedik Bienali'nde ve 1987,
1992'de Kassel'de documenta'ya
lsrail'den katıldı.
Ullman: "Khaphktadoğalveyapayışık-
tan oluşan sürekli enerji unsunı var. Eins-
tein'ın formülündeki gibi madde enerji
oluyor: Önce kitaplann maddesi ve sonra
ne yazık ki insanlann da..." dıyor.
Geçen günlerde 4. Uluslararası Istanbul
Bienali ndeki yapıünm hazırlığı için ilk
kez Türkiye'ye gelen Micha Ullman'la bir
söyleşi yaptık:
- BetirH bir akımlaflişltinizvar mı?
ULLMAN- Daha çok çevre ile çalışıyo-
rum. Aynı zamanda obje, çizim, resim de
yapıyorum. Çizim benim için çok önem-
li. Bir stilim, metodum ve önceden katı
düşüncelerim yok. Enstalasyon fanatiği
değilim. Yapıtlanmın nasıl adlandınldı-
ğına önem vermiyorum. Çalışmalanm bi-
raz minimalizm, biraz arazi sanatı (Land
Art) ve kavramsal sanat kanşımı. fakat
tam olarak hiçbiri değil.
- Çahşmalanmzı biraz açıklar nusınız?
ULLMAN- 1971'den beri ana biçim
olarak çukurlar kazıyorum. Bu benim
duygulanmla ilgili. 9. documenta'daki ça-
lışmamda sokağın ortasına 7 tane demir
ızgara (kanal kapaği) yerleştirmiştim. Ba-
bam. Kassel yakınında bir köyde yaşıyor-
muş. 7 kardes. lsraıl'e göç ederlerken ge-
mi için eşyalanna 7 sandık yapmışlar. Bu
nedenle ızgaralann biçimını genelde yer
altında kullandığım iskemle biçimine ve
sandığına benzettim. Ayaklanmızın ve bir
kentin asfaltının, yerin altında olan, ızga-
ralann altındaki su. kanalizasyon, telefon
kanallan gibi her şeyle ilgileniyorum. Biz
üstünden geçerken her şey normal görü-
nüyor. Bazen görmüyoruz da. Gecmiş ve
anılarla da olduğu gibi.
- Bienaldcki çalışmanızı öğrenebilir mi-
yiz?
ULMANIN- Antrepoda bir enstalasyon
yapacağım. Şanssızlık getirmesin diye
fazla açıklamayayım. Yıllardır kullandı-
ğım Israil'in kırmızı kumunu Tel Aviv ya-
kınlanndan getireceğim. Işıklandırma ile
ilintili bir kum patlaması olacak. Yoğun
bir maddenin patladığı ve başka bir mad-
de durumuna geçtiği bir yapıt denebilir.
Bu çok bıçimsel olarak görülebilir, fakat
birçok çağnşımla da birleştirilebilir. Ne
yazık ki benim deneyimlenmin de bir par-
çası olan politik birdurum. tlkkezbukar-
maşık durumla çalışıyorum.
- Konulannız geneîde politik ve sosyal
iceriklimi?
ULMANN- Bildiklerimiz, anılar, bel-
ki umutlarla çalışıyorum. Politika da böy-
le. Bazen bilinçsiz olarak işimizin parça-
sı oluyor. Ben sanatın su. pırlanta gibi saf
ve temiz olduğunu düşünmüyorum. Ya-
şam gibi sanat da bazen kirlı.
- İsrail'in de Türkiye gibi Doğu ve Bab
arasında bir sınır oimasından sanaünızda
etkileniyor musunuz?
ULMANN- Doğu ve Batı arasında sı-
nırda olan Türkiye'de bu heyecan ve geri-
lim. mimaride, heryerde görülüyor. Biraz
tsraıl'e benzer bir durum. tsra.il daha do-
ğuda, Arap ülkeleri arasında, fakat halkın
yansı Avrupa'dan. yansı ise Arap ülkele-
rinden. Eşim nedeniyle benim ailemde de
olan bu durumu çok ilginç ve heyecanlı
buluyorum. "Kıımla, çok basit maddeler-
le çahşmanun nedeni Doğu etkisi; çölden
getebflir'' diye düşünülüyor. Mutlaka böy-
le değil, fakat Batfdakinden çok farklı
olan düşünce biçimi, felsefe beni ilgilen-
diriyor. Ben de sınırda yaşıyorum. Fakat
benim asıl sınınm sağ, sol, Doğu, Batı, ön
veya arka değil, çalıştığım alan olarak dü-
şey eksende yukansı ile aşağısı arasında
olan *Şw".
- tsrail'de plastik sanatiann dunununu
nasıl buluyorsunuz?
ULLMAN-îsrail'de yaklaşık 1920'den
beri oldukça hareketli bir plastik sanatlar
sahnesi görülüyor.
Devlet sanata az para ayınyor ve sanat
piyasası iyi işlemiyor, fakat 2 çağdaş sa-
nat mûzesi ve bence harika genç sanatçı-
lar var. Çağdaş sanat geleneğinden söz
edilemez. "Bir lsrail sanatı ve küKürü var
mı" sorusu ise lsrail'de büyük bir soru ve
çok güncel. Ben şöyle düşünüyorum: Bu-
günTsrail'de Arap ve Yahudi yemeği var,
fakat bir lsrail yemeği yok. lsrail mutfagı
olmadan önce orijinal lsrail sanatı ve sa-
natçısından söz edilemez veya henüz çok
erken. Her zaman Avrupa'dan, Ameri-
ka'dan etkiler oldu. Etkiler işleniyor, ge-
liştiriliyor, ilginç ve kaliteli değişimlerya-
pılıyor. tsrail'de 2 bin yıllık, bir din gele-
neğı de çok önemli. Ben dindar değilim,
fakat çalışmalanmda geleneğin rolü var.
Yahudi din kitap!an ile Tevrat, Kabala,
Talmud, Mişna ile felsefe ve düşünceyle
ilgili kitaplarla çok önemli bir yazılı ge-
lenek var. Görsel geleneğin olmamasmın
nedeni, Islâm'daki gibi din tarafindan ya-
sak edilmiş olması. Son 80 yıldaki görsel
gelişmeler de doğa ve insan resmi olma-
masından etkilenmiş.
Bugün tsrai1'de Batı dünyasıyla çok do-
laysız ve açık bir diyalog var. Fakat ne ya-
zık ki Doğu dünyasıyla, Arap ülkeleriyle
diyalog hemen hemen sıfırda. Politik
amaçlı bir dayanışma için tsrailli sanatçı-
larla beraber çalışan ve sergi açan birkaç
Filistinli sanatçı var.
Burada biraz diyalog oluşuyor, fakat
çok az. Umanm politik düzelmeler sonu-
cunda daha çok Doğu'ya yönelinir. Bu
açıdan çok büyük bir gelecek ve kültürel
alışveriş olanağı görüyorum. Eskiden ol-
duğu gibi olmalı. Tabii bu büyük ümitler
politik tehlikelere rağmen besleniyor.
'Modern
romanın en taze
seslerinden'
Költür Servisi- Orhan Pa-
muk'un "KaraKitap'"ı tngıl-
tere'de yayımlandı. Kıtap In-
giltere'de olumlu olduğu kadar
olumsuz eleştiriler de aldı. fa-
kat genelde beğenildi. Ingiliz
eleştirmenler Orhan Pamuk'u
modern romanın özgün ve ta-
ze bir sesi olarak karşıladılar.
Independent gazetesinın The
Sunday Review dergisinde yer
alan yazısında eleştırmen Jo-
an Smith'e göre, Kara Kitap.
gizemli, masalsı ve değışik bir
polisıye:
Orhan Pamuk'un lngiliz-
ce'deki ikıncı kıtabı olan Kara
Kitap ilk bakışta "gizenıB''tanı-
mına tıpatıp uyuyor. tstan-
bul'da yaşayan Galip. evine
döndüğünde kansınm bir not
bırakarak kaybolduğunu görür.
Notîa neden ve nereye gittiği-
ne dair hıçbir ipucu yoktur.
Galip, kuzeni gazeteci Ce-
lal'in de ortadan yok olduğunu
fark eder ve hikâye klasik bir
ailedramma dönüşür. Celal ve
kansı Rüya kardeş gibidirler.
Gal p, bunun ardından kayıp
çiftı aramaya başlar.
Fıkat bunu standart dedektif
hikiyeleri yöntemleriyle- ıpuç-
lannı araştırarak, tanıklarla ko-
nuşırak değil kayboluşlarının
arkasındakı gerçeğin kardeşi-
nin yazılannda anlattığı öykü-
lerûde yattığını düşünereİc, bu
yazlan inceleyerek yapar.
Fomanın yansı Celal'in ga-
zetedeki köşesinde yazdığı
fanastık yazılardan oluşuyor.
ÖrTeğin, yazılardan ilki boğa-
zın jırçok kültürün izlerini ba-
rırKiran sulannın seviyesinin
düşnesi üzerıne kalıntıların
bırcenbıre gün ışığına çıkma-
sıya ilgilıdır. Celal'in kişili-
ğirjiekı bir başka gizemli yan
da şehrin çeşitli yerlerinde sak-
lanmış, anlaşılmaz işaretlerle
dolu bınlerce fotoğrafın bulun-
masıyla ortaya çıkar. Galip ay-
nca kuzeninın çeşitli konular-
da okurlarıyla yaptığı uzun
mektuplaşmalan da inceler.
Pamuk'un kolay okunan ro-
manı bu tür, özellikle, Ek»'nun
"Foucault'un Sarkacı" gibi, gi-
zemli hikâyeler anlatan. ro-
manlarla da bır paralellık taşı-
yor.
Karakterler, Haçlılara kadar
dayanan sırlan aydınlatma uğ-
raşı içüıdedirler. Diğer bir açık
etkilenme ise "Binbir Gece
Masallan." Galip. karla kaplı
boş şehir sokaklannda bitiril-
meyen masallar anlatır.
"Kara Kitap" ilerledıkçe,
bu sırlann daha büyük \ e daha
önemli bir soruyu gizlediği an-
laşılır. Galip, kuzeniyle ve ka-
der arkadaşı olan kansıyla ko-
puşlannın, kaybolmalanndan
çok daha önce başladığını fark
eder.
Kitap çoğunlukla masalsı bir
atmosferde geçer. Galip. ipuç-
lannı araştırarak, kendisini ta-
nımaya başladığı Celal'in ya-
şamına dalar. Kendisini Ce-
lal'le özdeşleştirmeye başlayan
Gahp. "OkunabUecektekpoli-
siye romanın yazann bile kati-
li bilmediği roman" olduğunu
fark eder. Kıtabın sonunda,
ölümlerin, Galip'ın Celal'in
hayatına dalması yüzünden
olabileceği ihtimalıyle karşı
karşıya kalıyoruz. Fakat bu sa-
dece bir ihtimal." Kara Khap",
dedektif hikâyelerinın fınalin-
deki, cinayetin çözülmesi kura-
lını değıştirirken, Orhan Pa-
muk'u da modern romanın en
taze ve en orjinal seslennden
birisi olarak sunuyor.
Çağunızın aıdaşdamayan
ve sevîlıneyen kahramam
Kültür Servisi-1901-1976 yıllan
arasında yaşayan.çağımızın anlaşıl-
mayan va sevilmeyen kahramanı
Andre Malranı'un zıtlıklar üzerine
kurulu yaşamı eserlerinden daha
çok ilgi çekiyor.
tngıltere'de yeni bir biyografisi
yayımlanan yazar. bir devrimcı ola-
rak başladığı politik yasantısmı, De
Gaulle'nin sağcı hükümetınde kül-
tür bakanı olarak sürdürdü. Sıkı bir
anti emperyalist ve Asya- Afnka
halklannın destekçisi olaVak bilinir-
ken, Kamboçya'da birtapınaktan es-
ki eserler çalarken yakalandı. Ünlü
bir yazardı, ama. liseyi bitirmemiş-
ti. Fakat sonuçta yazar, politikacı,
savaş kahramanı, gezgin, sanat ta-
rihçisi ve eleştirmen olarak etkileyi-
ci ve gösterişli bır yaşam sürdürdü.
Politik ve ideolojik inançlannda
da macera aşkı ve kumar tutkusunun
belırleyici olduğu söylenebilir. Mal-
raux'un eserleri Conrad ile karşı-
laştınlırken, kişiliği en çok Heming-
way'e benzetilıyordu.
lkisı de ne kadar saçma olursa ol-
sun, yeni bir fikrin çekiciliğine kar-
şı koyamamış.
Ikisinde de varolan silah sevgisi
dışında.- kı Pans'te ilk karşılaşma-
lan Hemingway silahını temizler-
ken gerçekleşmiştı,- Hemingvvay'in
Andre Malraux
bir gazeteci olarak izledıği savaşla-
ra, Malraux aktif olarak katılmıştı.
Yaşamı koşuşturma ıçensınde ge-
çen, 17 yaşında okulu bırakan yazar.
Paris'in entelektüel çe\Telerinde bu-
lunarak 19 yaşında kendısıne aylık
bir edebiyat dergisinde yer bulmuş..
Yine bu yaşlarda evlenmiş fakat
sanat çevrelerindeki kadınlann gü-
zellığine karşı koyamayınca bu ev-
lilik uzun sürmemiş. Ardından,
gençliğinde cebınde revoheriyle
ateşli bir sosyalistken kendısıne en
uygun meslek olarak, hiç uçmadığı
halde pilotluğu seçmiş ve tspanya'yı
bombalamaya gitmiş. Sonrasında,
Fransız direnişinden, tspanya iç sa-
vaşına, Uzakdoğu'da anti-emperya-
list bir gazete çikarhnaktan, Nazi
Almanyası'na karşı mücadeleye gi-
rişmeye kadar uzanan hareketli bir
yaşam süren yazar, bir yandan da
başanlı romanlannı yazmayı sür-
dürdü.
Sık sık gittiği Uzakdoğu, roman-
lannda varoluşçu bir medıtasyon
olarak belirırken, katıldığı tspanya
İç Savaşı da romanlanna konu ol-
muştu.
Malraux, bir çok cephede katıldı-
ğı anti emperyalıst ve anti faşist mü-
cadelelerden sonra yaşantısının yö-
nünü değiştirmiş ve sağcı De Gaul-
le hükümetınde kültür bakanlığı gö-
revıni kabul etmişti.
De Gaulle hayranlığı yüzünden
kabul ettıği kültür bakanlığı göre-
vmde de, kendisinden beklenenlen
gerçekleştıremese de, yine de kamu
binalan ve müzelenn düzenlenerek
güzelleştinlmesı gibi önemli işler
başarmıştır. Bakanlığı sırasında,
onun. halkevleri projelenni savunan
sosyalist görüşlerinden sonra, par-
lak, büyük bütçeli ışlerle ilgılendıği
görüldü.
Başarılı yazarlığının yanında.
"geniş bilgisiy le, şasntan, kafa ka-
nşbran" konuşmacı yönü de vardır
Malraux'un.
Varoluşçuluk ve sanat hakkında
yazılan ve 20. yüzyılın saldırgan
ideolojilen karşısında şaşıran insan-
lann naifliğıni anlattığı bir çok ro-
manı olan yazann. en büyük eseri
efsanevi yaşantısı. Zaman zaman çı-
karcı ve her zaman reklamcı bir ya-
şam süren Malraux. sürekli şöriret
peşinde koştu. 1920 yılında, bir çı-
kar evliliği yaptığı, kendisinden yaş-
lı, Clara Goldschmidt'i, ılgisini çe-
ken birşeyler bulduğu an terketmek-
te tereddüt etmedi. Tutkulan yüzün-
den, bazen gerçekleri göremediğı de
oldu. Hararetle savunduğu Stalin,
Hitler'le banş anlaşması yaptığında
bunu hıç anlayamamış, Troçki'nin
kendisi hakkında söylediği "Bağını-
sızdavTanabilmeyeteneği yok. O do-
ğuştan kurakı" sözlerini duymuş-
tu.
"Yaşam. herkesin parasıyla değfl
ama davranışlanyla bir şey ler kap-
rtğı bir pazardır. Çoğu künse hiçbir
şey alamaz" sözlerini söyleyen ya-
zann kuralı, her zaman gündemde
olmak, tanınmaktı. Goncourt ödül-
lü yazar herkes tarafindan tanınıyor
ama her zaman iyi bır şekılde anıl-
dığı söylenemez.
Elvis, akademisyenlerin gözdesi oldu
Kültür Servisi- Ehis Presley, son
zamanlarda akademisyenlerin üze-
rinde en çok tartıştıgı konu halıne
geldi. Geçen günlerde, Oxford' da-
kı Mıssissippı Üniversitesi' nde ün-
lü rock efsanesı üzenne uluslararası
bir konferans düzenlendi. Böylece,
Elvis de Madonna gibi. akademik
çevrelerce tartışılan yıldızlar kerva-
nına katıldı. Entelleİctüel ve seçkın
bır sınıfin ilgisıne mazhar olmak. ya-
şasaydı, Elvis' i sevindirirmıydi bil-
mıyoruz ama. popüler kültürün son
zamanlarda akademısyenleri fazla-
sıyla ilgilendirdıği de bir gerçek...
Mıssissippi Üniversitesi' nce dü-
zenlenen konferans, bu ilgınin en son
kanıtını oluşturuyor. Bir hafta süren
konferans boyunca Elvis üzenne bı-
limsel raporlar sunan üniversite ho-
calan, profesörler ve sanat tarihçıle-
rinden tutun da antropologlara kadar
pek çok otoriteyı görmek mümkün.
"Ehis Presley yaşadığunız çağın po-
püler külrüriinün en önemli öğesi-
dir" dıyor konferansın yardımcı yö-
netıcisi, antropolog WUliam Ferris.
Elvis ile ilgili etkınlikler sadece bı-
lımsel toplantılarla sınırlı değil. Ün-
lü stann hayatı ve müzik geçmişi ile
ilgili dersler de veriliyor. Aynca El-
vis in doğum yeri Tupelo Misissip-
pı. çalıştığı mekan olan Memphis'
deki stüdyosu ve elbette mezannın
bulunduğu yer Graceland 'e yapılan
turlarla verilen teorik bilgiler pekiş-
tinliyor. Bazılan da Elvis gibi bir po-
püler kültür öğesinın bilimsel çalış-
malann ciddıyetıne gölge düşürece-
ğı kanısında. Ancak genel kanı. El-
vis Presley gibi kendisine dünya ça-
pında, inanılmaz bir hayran kitlesi
yaratan bır stann araştınlıp ıncelene-
cek daha pek çok yönü olduğu.
ALINTILAR
TAHSİN YÜCEL
Üzüm ve Zeybek
Renkli basınımızda aynntılanyla okuduk: Geçen
aylarda anlamlı ve önemli bir görevi gerçekleştirmek
üzere, "müthiş bir ekip "oluşturülmuş, "profesörler,
tarihçiler, müzisyenler"uzun süre biriikte yaşayıp
"toplu ağlamalar, toplu gülmeler, toplu hezeyanlar
"arasında, "her şeyin didik didik edildiği bir çalış-
ma"ya girişmiş, böylece daha nice şeyle birlikte,
"Anadolu'da ilk şarkı olarak nitelendirilen ilk ses"in
"iiyeeaa diye bir ses" olduğunu, "gecenin birsaatin-
de", dağlardan bir erkeksesı yükselince, lyonya'nın
tüm kadınlannın "işlerini güçlerini" (hangi işlerini?) bı-
rakarak bu sese doğru yürüdüklerini ortaya koymuş-
lar. Bu arada, Ege'nin ünlü zeybeğinin üzümsel kö-
kenini de bulgulamışlar. Buyurun, "müthiş ekip"\n
en yetkili ağzından dinleyelim: "Çok eski zamanlar-
da erkekler; üzümü daldan kopanp, yere atıp, aya-
ğıyla ezip diziyle bastınyor. Şarap yapmak için. Zey-
bek hareketinin anlamı bu. Bağbozumunun, o şölen-
lerin ilk çıkışı bu."
Çok güzel, çok uygun! Sayılanna ve bilgilerine be-
reket, bunca profesör, bunca tarihçi, bunca müzis-
yen böyle demişse böyledir; bunu böyle yazan "müt-
Â)/ş"yaprtlar bulunduğundan da kuşkumuz yok. Ge-
ne de, o çok eski dönemde ağaçta yetiştiği anlaşı-
lan üzümle ağırlığının efelerin üstünün başının ezil-
miş üzümlerle yaptş yapış oimasından kaynaklandı-
ğını ancak şimdi anladığımız zeybek arasında kuru-
lan bağıntı öylesine tepeden inme ki, Bouvard ile Pe-
cuchet'y\ anımsamamak olanaksız.
Romanı okumuş olan ender okurlar bilirier, Ra-
ubert'in iki ölümsüz kahramanı tanm, kimya, tıp ve
yerbilimin ardından kazıbilime takar kafayı, yakın çev-
relerinde bulduklan birtakım eski nesnelere gönülle-
rince anlamlar yükleyerek Drüitler'den bu yana tüm
tarihi yeniden kunmaya kalkar: Şu direk Falaise'in
"eski darağacından başka bir şey değildir" (satan
marangaz bunu büyükbabasından böyle işitmiştir);
şu koca zincir Torteval kalesinın kuyulu zindanların-
dan gelmektedir (Bouvard bunlann tutuklulan bağ-
lamakta kullanıldığı inancındadır); şu üçyerinden de-
linmiş şapka da olsa olsa Directoire döneminin ünlü
haydudu David de La Bazoque'un şapkası olabılir.
Ama kafadarlarımız, höyüklerin dişilik, dikilitaşınsa
erkeklik organını simgelediği "gerçeğine" vardıktan
sonra, tümden kapıp koyverirler imgelemlerinı:
"Menhiherin bulunduğu yerlerde açık saçık bir tap-
kıdır süregelmiştir"; kuleler. pıramitler, mumlar, kıyı
taşları, hatta ağaçlar. fallus anlamını taşımaya baş-
lar. Çok geçmeden, Bouvard ile Pecuchet için her şey
fallus olup çıkar: Nerede uzun ve sivri bir nesne bul-
salar, yüklenip özel müzelerıne getırir, savlarına kar-
şı çıkan olunca da acıyarak omuz silkerler. Neden
derseniz, onlara göre ıki nesne arasındaki rastlantı-
sal benzerlik, bu iki nesnenin simgesel düzlemde
birbirine bağlanması için yeterlidir.
Biraz yakından bakılacak olursa, bizim "müthiş
efep'in üzümün toplanıp ezilmesiyle zeybek arasın-
da kurduğu bağıntı da böyle köksüz bir bağıntıdır; de-
viniler arasındaki benzerlik bir türeyim bağıntısına
dönüştürülmüş, iki benzeyenden biri köken, biri tü-
rev yapılmıştır. Ne var ki, işlemin zorlama ve tutarsız
nitelıği bağıntının ters yönde kurulmasından bellidir.
Gerçekten de, yukandaki alıntıya bir kez daha bakı-
lırsa açıkça görülür ki, "müthiş ekip" zeybeği üzüm
toplayıp ezmeye değil, üzüm toplayıp ezmeyi zeybe-
ğe benzetmektedir gerçekte, zeybek ayakta oynan-
dığı için üzüm armut gibi "da/"dan kopanlıp yere atıl-
makta, zeybek oyuncusu ayağını yere vurduğu için,
üzüm daha atıldığı anda yerde (toprakta) ezilmekte,
oyuncu dizini yere vurduğu için de işleme üzüm ez-
mede hiç yeri olmayan, "fazladan" bir devinim so-
kulmaktadır. Bu durumda, "Şarap zeybekten çıkmış-
tır" ya da "Şarabın anlamı zeybektir" de desek ba-
şımız ağnmaz, çünkü bir kez mantığa sırt çevrildik-
ten sonra, her şey her şeye bağlanabılir, her şeyden
her şey çıkanlabilir.
Ama bu aykın çıkanmın tutarsızhğından da kötü bır
erimi var Indirgeyiciliği, sanatın (en azından dansın)
güncel yaşamın belirli devinilerine öykünmekle kal-
dığını ve aynı öykünün bin yıllar boyunca hep aynı
biçimde sürüp gittiğini varsaydığına göre insanı ve
toplumu kör bir yıneleme, sonsuz bir alışkı içine ka-
patır görünüyor. Bireylerin ve toplumlann yaşamın-
da alışkılann, dolayısıyla belirli bir sürekliliğin, aynı
edimlerin yinelenmesine dayalı göreneklerin yerini
yadayamaytz kuşkusuz, somut yaşamla sanat ara-
sında derin bağlar bulunduğunu da yadsryamayız.
Ama, en ilkel sayılanından en gelişmiş sayılanına.
tüm toplumlann sürekli bir evrım içinde bulunduğu
da, öykünü ve alışkının zincinni öncelikle sanatın kır-
dığı da, ekinin, tüm toplumlarda söylenler, masallar,
şiirler, danslar vb. aracılığıyla, somut yaşamın öğe-
lerini alabildiğine dönüştürerek soyut dizgelere ak-
tardığı da bilinen bir gerçek. Hayır, sanat gerçekle öz-
deşleşmez, tam tersine öykünür, yineler göründüğü
zaman bile dönüştürür onu. Uzağa gitmeye ne ge-
rek var, betileri gerçekteki ömeklerine en çok yakla-
şan kılıç-kalkan oyunumuz öykünür göründüğü şe-
yin tam tersini amaçlar, yani gerçeği vurup öldürme-
ye yönelirken, o aynı devinıleri karşıta hiç dokunma-
dan tamamlamayı amaçlar.
Evet, insan soyutlar, kavramlaştınr. simgeleştirir,
ama bunu hiçbir zaman bire bir bir öykünü biçimin-
de yapmaz.
Erol Taş Özel Gösterimi
Kültür Servisi - Bu yıl 32'ncısı düzenlenen ve 1 - 5
ekim tarihlerinde gerçekleştirilecek olan Altın Portakal
Film Festivalı'nde Erol Taş Özel Gösterimi yeralacak.
Geçen günlerde önemli bir rahatsızlık geçiren \e
tedavi gören sanatçı, festivale 'Onur Konuğu'' olarak
katılacak. Festival süresince sanatçının yaşamı üç
dönemde ele alınacak ve bu dönemlerinde yer alan
Yılanlann Öcü. Duvarlann Ötesi, Bir Başka Olur
Ağalann Düğünü. Hanımın Çiftliği gibi filmleri
gösterime sunulacak. Aynca sinema yazan Burçak
Evren'ın hazırlayacağı bir kitap da sinemaseverlere
sunulacak. Kitapta Erol Taş'ın hayatı, filmleriyle ilgili
bilgilerin yanı sıra, filmlerinden fotoğraflar, anılan ve
kendisini tanıyan kişilerin görüşleri de yer alacak.
Bnstein'ın mektupları
yayımlanacak
Kültür Senisi - Ölümünden 36 yıl sonra ünlü fızıkçi
Albert Linstein'ın mektuplan ülkemızde, Belge
Uluslararası Yayıncılık tarafindan yayımlanıyor.
Mektuplar ABD ve Isvıçre'de 14 yıl önce basılmıştı.
Ölümünün ardından bıraktığı belgeler arasından Helen
Dukas ve Banesh HofTmann tarafindan derlenen
mektuplarda Einstein, çok çeşitli konularda. çok çeşttli
insanlarla düşüncelerini tartışıyor ya da açıklıyor
Kuantam Kuramı, Toplum, Siyaset, Aydınlar, Hitler.
Ölüm Cezası, Mozart, Savaş ve Banş...