01 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
15 AĞUSTOS 1995 SALI CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 4. Uluslararası IstanbulBiencâVndeldyapvtmın ha&Hığı için ilkkez Türkiye'yegelen Micha Uttman: Biblotek 1995- Beton, temizlenmiş beyaz cam ve lamba. Berlin, August-Bebel Meydanı Demir, kırnua kum ve cam. Galeri Giron Yaşam gibi saııat da bazen ldrb AYŞE GÖNÜLLÜLEROĞLL Bu yıl Berlin ilginç politik- sanatsal et- kinlikler içindeydi. Bir yandan ünlü Ro- men asıllı sanatçı Christo (kendi açısından fazla pohtık atnaçlı olmasa da) Nazılerin yaktığı Alman parlamentosunu (Reichs- tag) paketlerken yaklaşık 1 kilometre öte- de de tsraillı sanatçı Micha UHman, Hum- boldt Üniversitesi yakınında August Be- bel Meydanı'nda yine Nazılenn 10 Mart 1933'tekı 200 yazann 20 bm kitabmı yak- malan olayının anti-anıtı içinyeri kazıyor- du. Anne ve babası 1933'te Almanya'dan lsrail'e gitmiş olan Ullman. Berlin Sena- tosu Yapı ve Konut tdaresi'nin 1933'teki " kitap yakma"olayı için bir anıt yaptır- mak nedeniyle açtığı yanşmayı "•yeraltı kkaphğı" 1 projesiyle kazandı. Sanatçı ge- çen aylarda açılan yapıtında Berlin 'de du- var yıkılmadan önceki "yoğun eneıji yük- lü"dediği kapalı mekânlardan, boş duvar- lardan. yasak bölgelerden ve metrodan et- kilenmiş. Hem yakın çevredeki anıt ve heykellerin çokluğu hem de konunun ni- teliği nedeniyle "negatiT' bir alan kapla- yan. bir "anti^nıt" yapan Ullman, bir der- gideki röportajında anıtlann bir durumu daha da kötüleştirip banalleştirebileceği- ni belirtiyor. Beyaz beton duvarlanna oyulmus. kitap raflannın boş olduğu yeral- tı kitaplığına izleyici yerdeki 1.20x1.20 m boyutlannda bircamın yanında durarak bakabiliyor ve kendi yansımasıyla birlik- te kitaplığın bir bölümünü görebiliyor. Ya- pıtlannda insanın bedensel boyutlannı kullanan sanatçı, kare şeklindeki meyda- nın ortasındaki kare şeklindeki kitaplığın en ve boyunu kendi boyunun 4'er katı (7x7 m), yüksekliğini ise yaklaşık 3 katı (5.30 m) yapmış. Simetri, camın yanında duran kişiyle tamamlanıyor ve anıtı izleyici oluşturuyor. Yer penceresinin küçüklüğüyle izleyici- nin güvensizlik ve havada durma duygu- su edinmesi amaçlanmış. Daha iyi göre- bilmek için izleyicilerin ilen. geri ve eği- lerek yaptıklan hareketler uzaktan meyda- nın ortasında komik bir dans gibi görûnü- yor ve insanlar gelip ne olduğuna bakıyor. B ildiklerimiz, anılar, belki umutlarla çalışıyorum. Politika da böyle. Bazen bilinçsiz olarak işimizin parçası oluyor. Ben sanatın su, pırlanta gibi saf ve temiz olduğunu düşünmüyorum. Yaşam gibi sanat da bazen kirli. Kathe Kollwitz ödüllü 1995 'te Berlin Sanatlar Akademisi'nden bütün çalışmalan için Kathe Kolhvitz Ödülü'nü alan Micha Ullman, 1939 Tel Aviv dogumlu ve lsrail'de Ramat Hasharon'da yaşıyor. Kudüs ve Londra'da öğrenim gördükten sonra tsrail'de sanat yüksek okullannda ders veren Ullman 1989-90'da DAAD'ın Berlin Sanatçılar Programı'nın davetlisi oldu. 1991 'den beri Stuttgart Akademisi'nde heykelcilik profesörü olan sanatçı, Stuttgart'taki Solitude Sarayı Akademisi'nin de düzenli olarak konuğu oluyor. lsrail'de ve dünyanın çeşitli kentlerinde kişisel ve karma sergıleri yanında 1973 ve 1989'da Sao Paulo Bienali'nde, 1980'de Venedik Bienali'nde ve 1987, 1992'de Kassel'de documenta'ya lsrail'den katıldı. Ullman: "Khaphktadoğalveyapayışık- tan oluşan sürekli enerji unsunı var. Eins- tein'ın formülündeki gibi madde enerji oluyor: Önce kitaplann maddesi ve sonra ne yazık ki insanlann da..." dıyor. Geçen günlerde 4. Uluslararası Istanbul Bienali ndeki yapıünm hazırlığı için ilk kez Türkiye'ye gelen Micha Ullman'la bir söyleşi yaptık: - BetirH bir akımlaflişltinizvar mı? ULLMAN- Daha çok çevre ile çalışıyo- rum. Aynı zamanda obje, çizim, resim de yapıyorum. Çizim benim için çok önem- li. Bir stilim, metodum ve önceden katı düşüncelerim yok. Enstalasyon fanatiği değilim. Yapıtlanmın nasıl adlandınldı- ğına önem vermiyorum. Çalışmalanm bi- raz minimalizm, biraz arazi sanatı (Land Art) ve kavramsal sanat kanşımı. fakat tam olarak hiçbiri değil. - Çahşmalanmzı biraz açıklar nusınız? ULLMAN- 1971'den beri ana biçim olarak çukurlar kazıyorum. Bu benim duygulanmla ilgili. 9. documenta'daki ça- lışmamda sokağın ortasına 7 tane demir ızgara (kanal kapaği) yerleştirmiştim. Ba- bam. Kassel yakınında bir köyde yaşıyor- muş. 7 kardes. lsraıl'e göç ederlerken ge- mi için eşyalanna 7 sandık yapmışlar. Bu nedenle ızgaralann biçimını genelde yer altında kullandığım iskemle biçimine ve sandığına benzettim. Ayaklanmızın ve bir kentin asfaltının, yerin altında olan, ızga- ralann altındaki su. kanalizasyon, telefon kanallan gibi her şeyle ilgileniyorum. Biz üstünden geçerken her şey normal görü- nüyor. Bazen görmüyoruz da. Gecmiş ve anılarla da olduğu gibi. - Bienaldcki çalışmanızı öğrenebilir mi- yiz? ULMANIN- Antrepoda bir enstalasyon yapacağım. Şanssızlık getirmesin diye fazla açıklamayayım. Yıllardır kullandı- ğım Israil'in kırmızı kumunu Tel Aviv ya- kınlanndan getireceğim. Işıklandırma ile ilintili bir kum patlaması olacak. Yoğun bir maddenin patladığı ve başka bir mad- de durumuna geçtiği bir yapıt denebilir. Bu çok bıçimsel olarak görülebilir, fakat birçok çağnşımla da birleştirilebilir. Ne yazık ki benim deneyimlenmin de bir par- çası olan politik birdurum. tlkkezbukar- maşık durumla çalışıyorum. - Konulannız geneîde politik ve sosyal iceriklimi? ULMANN- Bildiklerimiz, anılar, bel- ki umutlarla çalışıyorum. Politika da böy- le. Bazen bilinçsiz olarak işimizin parça- sı oluyor. Ben sanatın su. pırlanta gibi saf ve temiz olduğunu düşünmüyorum. Ya- şam gibi sanat da bazen kirlı. - İsrail'in de Türkiye gibi Doğu ve Bab arasında bir sınır oimasından sanaünızda etkileniyor musunuz? ULMANN- Doğu ve Batı arasında sı- nırda olan Türkiye'de bu heyecan ve geri- lim. mimaride, heryerde görülüyor. Biraz tsraıl'e benzer bir durum. tsra.il daha do- ğuda, Arap ülkeleri arasında, fakat halkın yansı Avrupa'dan. yansı ise Arap ülkele- rinden. Eşim nedeniyle benim ailemde de olan bu durumu çok ilginç ve heyecanlı buluyorum. "Kıımla, çok basit maddeler- le çahşmanun nedeni Doğu etkisi; çölden getebflir'' diye düşünülüyor. Mutlaka böy- le değil, fakat Batfdakinden çok farklı olan düşünce biçimi, felsefe beni ilgilen- diriyor. Ben de sınırda yaşıyorum. Fakat benim asıl sınınm sağ, sol, Doğu, Batı, ön veya arka değil, çalıştığım alan olarak dü- şey eksende yukansı ile aşağısı arasında olan *Şw". - tsrail'de plastik sanatiann dunununu nasıl buluyorsunuz? ULLMAN-îsrail'de yaklaşık 1920'den beri oldukça hareketli bir plastik sanatlar sahnesi görülüyor. Devlet sanata az para ayınyor ve sanat piyasası iyi işlemiyor, fakat 2 çağdaş sa- nat mûzesi ve bence harika genç sanatçı- lar var. Çağdaş sanat geleneğinden söz edilemez. "Bir lsrail sanatı ve küKürü var mı" sorusu ise lsrail'de büyük bir soru ve çok güncel. Ben şöyle düşünüyorum: Bu- günTsrail'de Arap ve Yahudi yemeği var, fakat bir lsrail yemeği yok. lsrail mutfagı olmadan önce orijinal lsrail sanatı ve sa- natçısından söz edilemez veya henüz çok erken. Her zaman Avrupa'dan, Ameri- ka'dan etkiler oldu. Etkiler işleniyor, ge- liştiriliyor, ilginç ve kaliteli değişimlerya- pılıyor. tsrail'de 2 bin yıllık, bir din gele- neğı de çok önemli. Ben dindar değilim, fakat çalışmalanmda geleneğin rolü var. Yahudi din kitap!an ile Tevrat, Kabala, Talmud, Mişna ile felsefe ve düşünceyle ilgili kitaplarla çok önemli bir yazılı ge- lenek var. Görsel geleneğin olmamasmın nedeni, Islâm'daki gibi din tarafindan ya- sak edilmiş olması. Son 80 yıldaki görsel gelişmeler de doğa ve insan resmi olma- masından etkilenmiş. Bugün tsrai1'de Batı dünyasıyla çok do- laysız ve açık bir diyalog var. Fakat ne ya- zık ki Doğu dünyasıyla, Arap ülkeleriyle diyalog hemen hemen sıfırda. Politik amaçlı bir dayanışma için tsrailli sanatçı- larla beraber çalışan ve sergi açan birkaç Filistinli sanatçı var. Burada biraz diyalog oluşuyor, fakat çok az. Umanm politik düzelmeler sonu- cunda daha çok Doğu'ya yönelinir. Bu açıdan çok büyük bir gelecek ve kültürel alışveriş olanağı görüyorum. Eskiden ol- duğu gibi olmalı. Tabii bu büyük ümitler politik tehlikelere rağmen besleniyor. 'Modern romanın en taze seslerinden' Költür Servisi- Orhan Pa- muk'un "KaraKitap'"ı tngıl- tere'de yayımlandı. Kıtap In- giltere'de olumlu olduğu kadar olumsuz eleştiriler de aldı. fa- kat genelde beğenildi. Ingiliz eleştirmenler Orhan Pamuk'u modern romanın özgün ve ta- ze bir sesi olarak karşıladılar. Independent gazetesinın The Sunday Review dergisinde yer alan yazısında eleştırmen Jo- an Smith'e göre, Kara Kitap. gizemli, masalsı ve değışik bir polisıye: Orhan Pamuk'un lngiliz- ce'deki ikıncı kıtabı olan Kara Kitap ilk bakışta "gizenıB''tanı- mına tıpatıp uyuyor. tstan- bul'da yaşayan Galip. evine döndüğünde kansınm bir not bırakarak kaybolduğunu görür. Notîa neden ve nereye gittiği- ne dair hıçbir ipucu yoktur. Galip, kuzeni gazeteci Ce- lal'in de ortadan yok olduğunu fark eder ve hikâye klasik bir ailedramma dönüşür. Celal ve kansı Rüya kardeş gibidirler. Gal p, bunun ardından kayıp çiftı aramaya başlar. Fıkat bunu standart dedektif hikiyeleri yöntemleriyle- ıpuç- lannı araştırarak, tanıklarla ko- nuşırak değil kayboluşlarının arkasındakı gerçeğin kardeşi- nin yazılannda anlattığı öykü- lerûde yattığını düşünereİc, bu yazlan inceleyerek yapar. Fomanın yansı Celal'in ga- zetedeki köşesinde yazdığı fanastık yazılardan oluşuyor. ÖrTeğin, yazılardan ilki boğa- zın jırçok kültürün izlerini ba- rırKiran sulannın seviyesinin düşnesi üzerıne kalıntıların bırcenbıre gün ışığına çıkma- sıya ilgilıdır. Celal'in kişili- ğirjiekı bir başka gizemli yan da şehrin çeşitli yerlerinde sak- lanmış, anlaşılmaz işaretlerle dolu bınlerce fotoğrafın bulun- masıyla ortaya çıkar. Galip ay- nca kuzeninın çeşitli konular- da okurlarıyla yaptığı uzun mektuplaşmalan da inceler. Pamuk'un kolay okunan ro- manı bu tür, özellikle, Ek»'nun "Foucault'un Sarkacı" gibi, gi- zemli hikâyeler anlatan. ro- manlarla da bır paralellık taşı- yor. Karakterler, Haçlılara kadar dayanan sırlan aydınlatma uğ- raşı içüıdedirler. Diğer bir açık etkilenme ise "Binbir Gece Masallan." Galip. karla kaplı boş şehir sokaklannda bitiril- meyen masallar anlatır. "Kara Kitap" ilerledıkçe, bu sırlann daha büyük \ e daha önemli bir soruyu gizlediği an- laşılır. Galip, kuzeniyle ve ka- der arkadaşı olan kansıyla ko- puşlannın, kaybolmalanndan çok daha önce başladığını fark eder. Kitap çoğunlukla masalsı bir atmosferde geçer. Galip. ipuç- lannı araştırarak, kendisini ta- nımaya başladığı Celal'in ya- şamına dalar. Kendisini Ce- lal'le özdeşleştirmeye başlayan Gahp. "OkunabUecektekpoli- siye romanın yazann bile kati- li bilmediği roman" olduğunu fark eder. Kıtabın sonunda, ölümlerin, Galip'ın Celal'in hayatına dalması yüzünden olabileceği ihtimalıyle karşı karşıya kalıyoruz. Fakat bu sa- dece bir ihtimal." Kara Khap", dedektif hikâyelerinın fınalin- deki, cinayetin çözülmesi kura- lını değıştirirken, Orhan Pa- muk'u da modern romanın en taze ve en orjinal seslennden birisi olarak sunuyor. Çağunızın aıdaşdamayan ve sevîlıneyen kahramam Kültür Servisi-1901-1976 yıllan arasında yaşayan.çağımızın anlaşıl- mayan va sevilmeyen kahramanı Andre Malranı'un zıtlıklar üzerine kurulu yaşamı eserlerinden daha çok ilgi çekiyor. tngıltere'de yeni bir biyografisi yayımlanan yazar. bir devrimcı ola- rak başladığı politik yasantısmı, De Gaulle'nin sağcı hükümetınde kül- tür bakanı olarak sürdürdü. Sıkı bir anti emperyalist ve Asya- Afnka halklannın destekçisi olaVak bilinir- ken, Kamboçya'da birtapınaktan es- ki eserler çalarken yakalandı. Ünlü bir yazardı, ama. liseyi bitirmemiş- ti. Fakat sonuçta yazar, politikacı, savaş kahramanı, gezgin, sanat ta- rihçisi ve eleştirmen olarak etkileyi- ci ve gösterişli bır yaşam sürdürdü. Politik ve ideolojik inançlannda da macera aşkı ve kumar tutkusunun belırleyici olduğu söylenebilir. Mal- raux'un eserleri Conrad ile karşı- laştınlırken, kişiliği en çok Heming- way'e benzetilıyordu. lkisı de ne kadar saçma olursa ol- sun, yeni bir fikrin çekiciliğine kar- şı koyamamış. Ikisinde de varolan silah sevgisi dışında.- kı Pans'te ilk karşılaşma- lan Hemingway silahını temizler- ken gerçekleşmiştı,- Hemingvvay'in Andre Malraux bir gazeteci olarak izledıği savaşla- ra, Malraux aktif olarak katılmıştı. Yaşamı koşuşturma ıçensınde ge- çen, 17 yaşında okulu bırakan yazar. Paris'in entelektüel çe\Telerinde bu- lunarak 19 yaşında kendısıne aylık bir edebiyat dergisinde yer bulmuş.. Yine bu yaşlarda evlenmiş fakat sanat çevrelerindeki kadınlann gü- zellığine karşı koyamayınca bu ev- lilik uzun sürmemiş. Ardından, gençliğinde cebınde revoheriyle ateşli bir sosyalistken kendısıne en uygun meslek olarak, hiç uçmadığı halde pilotluğu seçmiş ve tspanya'yı bombalamaya gitmiş. Sonrasında, Fransız direnişinden, tspanya iç sa- vaşına, Uzakdoğu'da anti-emperya- list bir gazete çikarhnaktan, Nazi Almanyası'na karşı mücadeleye gi- rişmeye kadar uzanan hareketli bir yaşam süren yazar, bir yandan da başanlı romanlannı yazmayı sür- dürdü. Sık sık gittiği Uzakdoğu, roman- lannda varoluşçu bir medıtasyon olarak belirırken, katıldığı tspanya İç Savaşı da romanlanna konu ol- muştu. Malraux, bir çok cephede katıldı- ğı anti emperyalıst ve anti faşist mü- cadelelerden sonra yaşantısının yö- nünü değiştirmiş ve sağcı De Gaul- le hükümetınde kültür bakanlığı gö- revıni kabul etmişti. De Gaulle hayranlığı yüzünden kabul ettıği kültür bakanlığı göre- vmde de, kendisinden beklenenlen gerçekleştıremese de, yine de kamu binalan ve müzelenn düzenlenerek güzelleştinlmesı gibi önemli işler başarmıştır. Bakanlığı sırasında, onun. halkevleri projelenni savunan sosyalist görüşlerinden sonra, par- lak, büyük bütçeli ışlerle ilgılendıği görüldü. Başarılı yazarlığının yanında. "geniş bilgisiy le, şasntan, kafa ka- nşbran" konuşmacı yönü de vardır Malraux'un. Varoluşçuluk ve sanat hakkında yazılan ve 20. yüzyılın saldırgan ideolojilen karşısında şaşıran insan- lann naifliğıni anlattığı bir çok ro- manı olan yazann. en büyük eseri efsanevi yaşantısı. Zaman zaman çı- karcı ve her zaman reklamcı bir ya- şam süren Malraux. sürekli şöriret peşinde koştu. 1920 yılında, bir çı- kar evliliği yaptığı, kendisinden yaş- lı, Clara Goldschmidt'i, ılgisini çe- ken birşeyler bulduğu an terketmek- te tereddüt etmedi. Tutkulan yüzün- den, bazen gerçekleri göremediğı de oldu. Hararetle savunduğu Stalin, Hitler'le banş anlaşması yaptığında bunu hıç anlayamamış, Troçki'nin kendisi hakkında söylediği "Bağını- sızdavTanabilmeyeteneği yok. O do- ğuştan kurakı" sözlerini duymuş- tu. "Yaşam. herkesin parasıyla değfl ama davranışlanyla bir şey ler kap- rtğı bir pazardır. Çoğu künse hiçbir şey alamaz" sözlerini söyleyen ya- zann kuralı, her zaman gündemde olmak, tanınmaktı. Goncourt ödül- lü yazar herkes tarafindan tanınıyor ama her zaman iyi bır şekılde anıl- dığı söylenemez. Elvis, akademisyenlerin gözdesi oldu Kültür Servisi- Ehis Presley, son zamanlarda akademisyenlerin üze- rinde en çok tartıştıgı konu halıne geldi. Geçen günlerde, Oxford' da- kı Mıssissippı Üniversitesi' nde ün- lü rock efsanesı üzenne uluslararası bir konferans düzenlendi. Böylece, Elvis de Madonna gibi. akademik çevrelerce tartışılan yıldızlar kerva- nına katıldı. Entelleİctüel ve seçkın bır sınıfin ilgisıne mazhar olmak. ya- şasaydı, Elvis' i sevindirirmıydi bil- mıyoruz ama. popüler kültürün son zamanlarda akademısyenleri fazla- sıyla ilgilendirdıği de bir gerçek... Mıssissippi Üniversitesi' nce dü- zenlenen konferans, bu ilgınin en son kanıtını oluşturuyor. Bir hafta süren konferans boyunca Elvis üzenne bı- limsel raporlar sunan üniversite ho- calan, profesörler ve sanat tarihçıle- rinden tutun da antropologlara kadar pek çok otoriteyı görmek mümkün. "Ehis Presley yaşadığunız çağın po- püler külrüriinün en önemli öğesi- dir" dıyor konferansın yardımcı yö- netıcisi, antropolog WUliam Ferris. Elvis ile ilgili etkınlikler sadece bı- lımsel toplantılarla sınırlı değil. Ün- lü stann hayatı ve müzik geçmişi ile ilgili dersler de veriliyor. Aynca El- vis in doğum yeri Tupelo Misissip- pı. çalıştığı mekan olan Memphis' deki stüdyosu ve elbette mezannın bulunduğu yer Graceland 'e yapılan turlarla verilen teorik bilgiler pekiş- tinliyor. Bazılan da Elvis gibi bir po- püler kültür öğesinın bilimsel çalış- malann ciddıyetıne gölge düşürece- ğı kanısında. Ancak genel kanı. El- vis Presley gibi kendisine dünya ça- pında, inanılmaz bir hayran kitlesi yaratan bır stann araştınlıp ıncelene- cek daha pek çok yönü olduğu. ALINTILAR TAHSİN YÜCEL Üzüm ve Zeybek Renkli basınımızda aynntılanyla okuduk: Geçen aylarda anlamlı ve önemli bir görevi gerçekleştirmek üzere, "müthiş bir ekip "oluşturülmuş, "profesörler, tarihçiler, müzisyenler"uzun süre biriikte yaşayıp "toplu ağlamalar, toplu gülmeler, toplu hezeyanlar "arasında, "her şeyin didik didik edildiği bir çalış- ma"ya girişmiş, böylece daha nice şeyle birlikte, "Anadolu'da ilk şarkı olarak nitelendirilen ilk ses"in "iiyeeaa diye bir ses" olduğunu, "gecenin birsaatin- de", dağlardan bir erkeksesı yükselince, lyonya'nın tüm kadınlannın "işlerini güçlerini" (hangi işlerini?) bı- rakarak bu sese doğru yürüdüklerini ortaya koymuş- lar. Bu arada, Ege'nin ünlü zeybeğinin üzümsel kö- kenini de bulgulamışlar. Buyurun, "müthiş ekip"\n en yetkili ağzından dinleyelim: "Çok eski zamanlar- da erkekler; üzümü daldan kopanp, yere atıp, aya- ğıyla ezip diziyle bastınyor. Şarap yapmak için. Zey- bek hareketinin anlamı bu. Bağbozumunun, o şölen- lerin ilk çıkışı bu." Çok güzel, çok uygun! Sayılanna ve bilgilerine be- reket, bunca profesör, bunca tarihçi, bunca müzis- yen böyle demişse böyledir; bunu böyle yazan "müt- Â)/ş"yaprtlar bulunduğundan da kuşkumuz yok. Ge- ne de, o çok eski dönemde ağaçta yetiştiği anlaşı- lan üzümle ağırlığının efelerin üstünün başının ezil- miş üzümlerle yaptş yapış oimasından kaynaklandı- ğını ancak şimdi anladığımız zeybek arasında kuru- lan bağıntı öylesine tepeden inme ki, Bouvard ile Pe- cuchet'y\ anımsamamak olanaksız. Romanı okumuş olan ender okurlar bilirier, Ra- ubert'in iki ölümsüz kahramanı tanm, kimya, tıp ve yerbilimin ardından kazıbilime takar kafayı, yakın çev- relerinde bulduklan birtakım eski nesnelere gönülle- rince anlamlar yükleyerek Drüitler'den bu yana tüm tarihi yeniden kunmaya kalkar: Şu direk Falaise'in "eski darağacından başka bir şey değildir" (satan marangaz bunu büyükbabasından böyle işitmiştir); şu koca zincir Torteval kalesinın kuyulu zindanların- dan gelmektedir (Bouvard bunlann tutuklulan bağ- lamakta kullanıldığı inancındadır); şu üçyerinden de- linmiş şapka da olsa olsa Directoire döneminin ünlü haydudu David de La Bazoque'un şapkası olabılir. Ama kafadarlarımız, höyüklerin dişilik, dikilitaşınsa erkeklik organını simgelediği "gerçeğine" vardıktan sonra, tümden kapıp koyverirler imgelemlerinı: "Menhiherin bulunduğu yerlerde açık saçık bir tap- kıdır süregelmiştir"; kuleler. pıramitler, mumlar, kıyı taşları, hatta ağaçlar. fallus anlamını taşımaya baş- lar. Çok geçmeden, Bouvard ile Pecuchet için her şey fallus olup çıkar: Nerede uzun ve sivri bir nesne bul- salar, yüklenip özel müzelerıne getırir, savlarına kar- şı çıkan olunca da acıyarak omuz silkerler. Neden derseniz, onlara göre ıki nesne arasındaki rastlantı- sal benzerlik, bu iki nesnenin simgesel düzlemde birbirine bağlanması için yeterlidir. Biraz yakından bakılacak olursa, bizim "müthiş efep'in üzümün toplanıp ezilmesiyle zeybek arasın- da kurduğu bağıntı da böyle köksüz bir bağıntıdır; de- viniler arasındaki benzerlik bir türeyim bağıntısına dönüştürülmüş, iki benzeyenden biri köken, biri tü- rev yapılmıştır. Ne var ki, işlemin zorlama ve tutarsız nitelıği bağıntının ters yönde kurulmasından bellidir. Gerçekten de, yukandaki alıntıya bir kez daha bakı- lırsa açıkça görülür ki, "müthiş ekip" zeybeği üzüm toplayıp ezmeye değil, üzüm toplayıp ezmeyi zeybe- ğe benzetmektedir gerçekte, zeybek ayakta oynan- dığı için üzüm armut gibi "da/"dan kopanlıp yere atıl- makta, zeybek oyuncusu ayağını yere vurduğu için, üzüm daha atıldığı anda yerde (toprakta) ezilmekte, oyuncu dizini yere vurduğu için de işleme üzüm ez- mede hiç yeri olmayan, "fazladan" bir devinim so- kulmaktadır. Bu durumda, "Şarap zeybekten çıkmış- tır" ya da "Şarabın anlamı zeybektir" de desek ba- şımız ağnmaz, çünkü bir kez mantığa sırt çevrildik- ten sonra, her şey her şeye bağlanabılir, her şeyden her şey çıkanlabilir. Ama bu aykın çıkanmın tutarsızhğından da kötü bır erimi var Indirgeyiciliği, sanatın (en azından dansın) güncel yaşamın belirli devinilerine öykünmekle kal- dığını ve aynı öykünün bin yıllar boyunca hep aynı biçimde sürüp gittiğini varsaydığına göre insanı ve toplumu kör bir yıneleme, sonsuz bir alışkı içine ka- patır görünüyor. Bireylerin ve toplumlann yaşamın- da alışkılann, dolayısıyla belirli bir sürekliliğin, aynı edimlerin yinelenmesine dayalı göreneklerin yerini yadayamaytz kuşkusuz, somut yaşamla sanat ara- sında derin bağlar bulunduğunu da yadsryamayız. Ama, en ilkel sayılanından en gelişmiş sayılanına. tüm toplumlann sürekli bir evrım içinde bulunduğu da, öykünü ve alışkının zincinni öncelikle sanatın kır- dığı da, ekinin, tüm toplumlarda söylenler, masallar, şiirler, danslar vb. aracılığıyla, somut yaşamın öğe- lerini alabildiğine dönüştürerek soyut dizgelere ak- tardığı da bilinen bir gerçek. Hayır, sanat gerçekle öz- deşleşmez, tam tersine öykünür, yineler göründüğü zaman bile dönüştürür onu. Uzağa gitmeye ne ge- rek var, betileri gerçekteki ömeklerine en çok yakla- şan kılıç-kalkan oyunumuz öykünür göründüğü şe- yin tam tersini amaçlar, yani gerçeği vurup öldürme- ye yönelirken, o aynı devinıleri karşıta hiç dokunma- dan tamamlamayı amaçlar. Evet, insan soyutlar, kavramlaştınr. simgeleştirir, ama bunu hiçbir zaman bire bir bir öykünü biçimin- de yapmaz. Erol Taş Özel Gösterimi Kültür Servisi - Bu yıl 32'ncısı düzenlenen ve 1 - 5 ekim tarihlerinde gerçekleştirilecek olan Altın Portakal Film Festivalı'nde Erol Taş Özel Gösterimi yeralacak. Geçen günlerde önemli bir rahatsızlık geçiren \e tedavi gören sanatçı, festivale 'Onur Konuğu'' olarak katılacak. Festival süresince sanatçının yaşamı üç dönemde ele alınacak ve bu dönemlerinde yer alan Yılanlann Öcü. Duvarlann Ötesi, Bir Başka Olur Ağalann Düğünü. Hanımın Çiftliği gibi filmleri gösterime sunulacak. Aynca sinema yazan Burçak Evren'ın hazırlayacağı bir kitap da sinemaseverlere sunulacak. Kitapta Erol Taş'ın hayatı, filmleriyle ilgili bilgilerin yanı sıra, filmlerinden fotoğraflar, anılan ve kendisini tanıyan kişilerin görüşleri de yer alacak. Bnstein'ın mektupları yayımlanacak Kültür Senisi - Ölümünden 36 yıl sonra ünlü fızıkçi Albert Linstein'ın mektuplan ülkemızde, Belge Uluslararası Yayıncılık tarafindan yayımlanıyor. Mektuplar ABD ve Isvıçre'de 14 yıl önce basılmıştı. Ölümünün ardından bıraktığı belgeler arasından Helen Dukas ve Banesh HofTmann tarafindan derlenen mektuplarda Einstein, çok çeşitli konularda. çok çeşttli insanlarla düşüncelerini tartışıyor ya da açıklıyor Kuantam Kuramı, Toplum, Siyaset, Aydınlar, Hitler. Ölüm Cezası, Mozart, Savaş ve Banş...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle