Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 14 AĞUSTOS 1995 PAZARTESİ
S2 OLAYLAR VE GORUŞLER
TC Merkez Bankası ve CHP
1994'te 1211 sayılı TCMB Yasası'nda yapılan değişiklikle
Merkez Bankası'nm bir ölçüde de olsa Hazine'nin sultasından
çıkanlmasına sosyal demokratlar öncülük etmişlerdir. Ama bu
yeterli değildir. Bankanın 'sermayenin' de sultasından
kurtanlması gerekir.
Prof. Dr. ERDOĞAN SORAL
S
osyal demokrat iki partinin
CHP çatısı altında birleşme-
siyle koalisyon hükümeti
önemli kazanımlarelde edi-
yordu. Meclis çoğunluğu
içindeki ağırlığı artıyor,
(
CHP kanadından kabineye giren dene-
lyimli ve nitelikli bakanlarla teknik ve si-
yasal gûç kazaıuyordu. Koalisyonda po-
Iitika yapmak ortak sorumluluğu ortak
yetkilerle kullanmak demektir. Hûkümet
bir bütündür. Hükûmet etmek bu bütün
içindeki partilerin farklı söylemlennden
uygulamaya aktanlabilecek görüşlerin
ortak paydasmı bulmak demektir. Ko-
alisyonlarda Meclis Grubu kalabahk par-
tinin öbüriine "Siz, hukukun iistünlüğü,
insan haklan, demokrasiyi geliştirme gi-
bi >üce konularla uğraşın, gerisini bize
bırakm" demeye hakkı yoktur. Böyle bir
istek dünyanın hiçbir demokrasisinde
ciddiye alınamaz. Çünkü, hükümetlerin
aldıkJan kararlann altında bakanlann tü-
mûnün imzalan vardır. Böyle olunca, ka-
labalık ortagın ben istediğim gibi çalar,
istediğim gibi oynanm demesi, öbürü-
nün olup biteni seyretmesi bir anlamda
hükümetten elini eteğini çekmesi demek-
tir. O nedenle sosyal demokratlar bu kez
kararlı davranmışlar, ölümle yaşam ara-
sında gıdip gelen Türk ekonomisine can-
suyu vermek, ekonomiyi bilinçli olarak
gözlemlemek ve sorumluluğa daha bü-
yük boyutlarda katılmak için doğal yet-
kilerini kullanmışlardır. Serbest piyasa
ekonomilerinde, ekonominin yürek atış-
lannı dinlemek için
u
banka sistemi"ni
gözetim altına almak, orada neyin nasıl
çalmdığını, kimlerin hangi oyunlan na-
sıl oynadığmı gözetlemek gerekir. Kapi-
talist ülkelerde yasal gözetleme kuleleri-
nin birinci adresi merkez bankalandır.
Sosyal demokratlann banka sistemi üze-
rinden ekonomideki gelişmeleri bu kule-
den izlemek ıstedikleri anlaşılmaktadır.
TC Merkez Bankası'nın Başbakan
Yardımcısı'na baglanması, boyalı bası-
nın çeşitli köşelerinden farklı_ seslerin
yûkselmesine neden olmuştur. Öfkeli bir
yazar bu olaya çok şaşırmış ve şaşkınlı-
ğını şöyle dile getirmiştir: "Tansu Ha-
nun, Merkez Bankası 'nı nasıl verir? Şaş-
tun kaküm."
Merkez Bankası'run Tansu Hanım'da
kalmasına şaşmıyor da Hikmet Çetin'e
geçmesine şaşınyor!.. Acaba neden? Ne-
deni açık. Bugün ülkemizde bankalı hol-
ding şemsiyesine sığınmamış çok az bü-
yük gazete, bu gazetelerde köşe rutup
holding bankalannda yönetim kurulu
üyeliklerine getirilmemiş çok az sayıda
yazar vardır. Bunlar Merkez Bankası'nın
"özerk" olmasını akıllanndan geçirmez-
ler de Başbakan'dan. Başbakan Yardım-
cısı'na geçmesine şaşınrlar. Oysa,
1994'te 1211 sayılı TCMB Yasası'nda
yapılan değişiklikle Merkez Bankası'nın
bir ölçüde de olsa Hazine'nin sultasından
çıkanlmasına sosyal demokratlar öncü-
lük etmişlerdir. Ama bu yeterli değildir.
Bankanın "sennayenin" de sultasından
kurtanlması gerekir.
Basında çıkan yazılar Türk ekonomi-
sindeki hastalıgın yüzeysel olmadığını,
hastalığm temelinde yapısal nedenlerin
bulunduğunu göstermek bakımından
önemlidir. Gerçekten Türk banka siste-
mi 1980'li yıllarda ülkemizde başgöste-
ren bilinçsiz liberalleşme tutkusunun ilk
tohumlannı daha o tarihlerde atmış, ha-
sadın alınması için 1993 yılının sonbahar
aylannı beklemek gerekrniştir.
Aralık 1993'te başlayan mali bunalım
5 Nisan 1994 kararlannın alınmasıyla
noktalanmıştır. Bunalımın ve ahnan tra-
jik kararlann arkasında bankalar vardır.
Neden? Çünkü piramit tersine dönmüş-
tür. Bankalann bankası konumundaki TC
Merkez Bankası, piramide taban olurken
sayılan yetmişi bulan bankalar piramidin
tavanı olmuşlardır. Bu gelişmede banka-
lann arkasındaki çapsız "Tûrk burjuva-
zfci"nin rolü büyüktür.
Bankalann ve Hazine'nin kıskacına
girmiş TC Merkez Bankası'nın eli kolu
bağlanmıştır. Acaba neden? Çünkü "Ha-
zine"yi popülist politikacı, "sermaye"yi
bankalar temsil etmektedir. Böyle olun-
ca, Merkez Bankası'nın temel işlevleri-
ni yerine getirmesi hemen hemen ola-
naksızdır. Merkez Bankası'nın temel iş-
levlerinden birincisi. ulusal paranın de-
ğerini korumaktır. Ulusal paranın değe-
rinin korunması nispi fiyat yapısındaki
dengelerin korunmasıyla t>lanaklıdır.
Nispi fîyat yapısında denge, üretimi ateş-
leyen ve faktör piyasalannda sunum ve
isteme (arz ve talep) göre oluşan etmen
(faktör) fiyatlannda (faiz, ücret, kira,
kâr) istikrar ve dengeyi sağlamakla ger-
çekleşebilir. Günümüzde üretimin nite-
liğini ve maliyetini ağırlıklı olarak tekno-
loji ve sermayenin fiyatı (faiz) belirliyor.
En basit anlatımla ve bir dizi varsa-
yımJa üretiien mal ve hizmetlerin piyasa
değerine eşdeğer miktarda paranın do-
laştığı birekonomide, ulusal paranın de-
ğeri istikrar kazanabiliyor. Böyle bir eko-
nomide piyasanın doğal işleyişi içinde
oluşan faiz oranlannda çeşitli nedenler-
le meydana gelen dalgalanmalarda Mer-
kez Bankası'nın düzenleyici eli hareke-
te geçiyor, bozulan dengeleri tekrar ku-
ruyor. Ulkemizin liberalizm hastalığına
tutulmadığı ve liberalizmi zaman boyut-
lu bir aşama olarak algıladığı dönemler-
de piyasalarda sükûn, ekonomik kalkın-
mada bir kararhlık vardır. Kalkınma, bir
toplumun bilgi ve sermaye birikimiyle,
eğıtimi, kültürü değer yargılan ve ahla-
kıyla ulaştıği göreceli düzeydir. Bu dü-
zeyin yükselmesi ülkenin kalkındığının,
düzeyin düşmesi yerinde saydığının gös-
tergesidir.
Ülkemizde bugün Merkez Banka-
sı'nın düzenleyici eli iki nedenle hareke-
te gecemiyor. Geçse bile uzun dönemde
bir işe yaramıyor. Neden? Borç-alacak
sarmalına girmiş. borçla yatıp borçla kal-
kan. borçla yaşayan "Haztae", faizlerin
belirleyicisi oluyor. Merkez Bankası bir
anlamda devre dışına çıkanlıyor. Bono
ve öbürkamu kâğıtlannın faizleri deniz-
deki kayık, havadaki kuş gibi dalgalanı-
yor. Kayık dalgalarla yükseliyor, dalga-
larla iniyor. Bankalar, dalgalara kapılmış
teknelergibi spekülasyonun en acıması-
zını çekinmeden sergileyebiliyor.
Bu dalgalanma kayıkla ip arasındaki
bağlantıyı nasıl koparabiliyorsa, ekono-
mide de üretimle para arasındaki ilişkiyi
öyle koparabiliyor. Sosyal demokratlar
ipi koparmadan dalgalı denizde iple ka-
yığı su yüzünde tutacak dengeyi kurma-
ya çalışıyorlar. Önlennde mayın tarlala-
nnm bulunduğunu biliyorlar. Fransa gi-
•--A^--
bi gelişmiş kapitalist ülkelerden farkımız
oralarda kapitalizmle demokrasinin at-
başı yüriimesidir. Siyasal partilerin, sivil
toplum örgütlerinin toplumun ortak çı-
kaıian üzerinde tartışarak anlaşabilme-
leridir. Bizde olmayan budur. Böyle
olunca, sosyal demokratlara önemli bir
görev düşmektedir. Bu görev "sermaye-
nin" işbirlikçi politikacı ile el ele vere-
rek ve banka sistemi üzerinden yürüye-
rek tutsak aldığı "TC Merkez Bankası"nı
ve "Hazine"yi koalisyon ortağı olarak
bu tutsaklıktan kurtarmaya çalışmaktır.
Türk sağı buna yanaşır mı?
O, sağrn sorunudur. Bir ülkedeki sağ
ya da sol siyasal partilerin varhk nedeni
toplumun gönencini ve mutluluğunu sağ-
lamaktır. Bunun yolu ölümle yaşam ara-
sında savaşım veren Türk ekonomisini
aspirinle tedaviye kalkışmak değildir.
Toplumun tümünü kavrayan etkili ve adil
sosyal demokrat çözümlerin etrafinda bir
araya gelmek ve ülkenin koşullanna
uyumlu akılcı kararlar alarak sorunları
aşmaktır.
Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde
Fransa ilginç bir tartışmayı yaşadı. Tar-
tışma, merkez sağ parti adaylanndan J.
Chirac ile Merkez Bankası Başkanı Cla-
ud Trichet arasında geçti. J. Chirac Fran-
sa halkına, Cumhurbaşkanı seçilmesi ha-
linde "Bir başka poHtika"izleyeceğini
açıkladı. Bu politikanın özündeki görüş-
ler, Merkez Bankası Başkanfnın görüş-
lerine karşıt görüşlerdir. Tartışma, Fran-
sa'da uygulanmakta olan 1980modeli li-
beral politikanın Fransa'yı nereye gerir-
diğini görmek bakımmdan ilginçtir. Ben-
zer reçeteleri kullanan ve az gelişmiş ola-
rak tanımlanan Türk ekonomisinin bugü-
nünü görmek ve yorumlamak bakımın-
dan ilginçtir.
Bu ilginç gelışmeyi gelecek yazımız-
da yorumlamaya çalışacağız.
ARADABIR
JVEŞE DOSTER Yazın öğretmeni
Sanata-Sanatçıya
Toplumların kültürde, yazın ve sanatta onur du-
yacakları olaylara, olayların kahramanlanna ve on-
ların başarılannı anmaya, yaşatmaya zoaınlu ol-
duklan dönemler vardır. Sanırım ülkemiz böyle bir
dönemden geçiyor. Bu nedenle adınasanat denen
olaylara her zamankinden daha çok gereksinim,
sanafç/'lara sahip çıkmaya da her dönemdekinden
daha çok zorunluluk var; ülke düzeyi ve ulus gele-
ceği adına...
Biz sanatçının tanımını yaparken, işlevini belirtir-
)<en onun çağının tanığı olduğunu, çağının gerek-
terini yansıttığını, çağının sorumluluğunu üstlendji-
ğini ve öyle olması gerektiğini söylüyoruz. Ulusla-
nn sanatsal kimliği sanat ürünlerinin düzeyiyle öl-
çülür, çağdaşlık düzeyi kürtür ve sanat adamlarına
verdikleri değerle ölçülür diyoruz. Insanlığın ortak
geçmişinde sanatçıların imzası vardır. Onlara, ya-
pıtlarına sahip çıkmazsak kimsenin kimseyle anla-
şamadığı sevgisiz ve acımasız bir dünyada az da
olsa mutluluğu-ortak paydayı nasıl yakalarız? So-
luduğumuz her güzelliğe yürekli katkıları, emeği,
çabası olan sanatçılarımızı nasıl yadsıyabiliriz?
Genelde sanat özelde tiyatro; insan ve toplum
serüvenini dört duvar arasından çıkanp üç duvar
arasında sergileyen sanat koludur. Bu bakımdan
yazarının da oyuncusunun da omuzlarındaki yük
çok ağırdır. O halde bu yükü çekenleri, güzel şey-
ler üreten beyinleri ve kalemleri tanımak ve tanıt-
mak ulusal ve uluslararası kültür için gereklidir, zo-
nınludur.
ingittere'yi Sheakespeare'den, Fransa'yı Moli-
ere'den, Rusya'y
1
Çehov'dan, Almanya'yı
Brecht'ten, Amerika'yı Miller'dan öğrenir, o yöre
insanıyla bu büyük ustalar aracılığıyla daha sıcak
iüşkiler kurabiliriz. Dünya insanıyla "Tiyatro birgöz-
yaşı ve kahkaha okuludur. Birkürsüdür. Tiyatrosu-
nayardtm etmeyen ve desteklemeyen bir ulus öl-
mek üzeredir" diyen Federica Garcia Lorca söy-
lemiyle dost olabiliriz.
Dünya tiyatrosunu "Bir tiyatro açan, yüzzindan
kapatır" diyen büyük tiyatro adamı ve Hamlet'm
ülaşılmaz başrol oyuncusu Muhsin Ertuğrul'la
selamlar; sanatçı kadına, tüm baskılara karşın di-
renen Afrfe Jale ile, Bedia Muvahhit ile biz de va-
nzderiz.
Toplumlan bilinçlendirme ve aydınlatma adına
güzel şeyler üreten, sanat dünyamıza taç giydiren
bu insanları, emekleri ve çabalan önünde saygıy-
la selamlıyoruz.
Anmamız-onurlandırmamız gereken kişi ve ku-
rumların yanına sanatçılanmızı-sanat kurumlan-
rnızı koymamız gerektiğine inanıyoruz.
Sanatı ve sanatçısını içine sindiremeyen bir top-
lum, geleceğine umutla, uygar dünyanın yüzüne
cnurla bakamaz, diyoruz. Toplum düzeyini geliş-
trmek için sorumluluk üstlenen ve üstlenecek
danlann varlığını toplum adına ödül sayıyoruz.
TARTIŞMA
Sevgi, enflasyona endekslenmemeli
^ v ^ emmuz
• ayında
I enflasyonun
I beklenenin
I üzerinde
-JL. çıktığını,
tüketici fıyatlannın yüzde
2.9, toptan fiyatlannın ise
yüzde 2.4 arttığını
öğrendik. Yine
hüzünlendik.
Politika, anayasa, ekonomı,
terör, Tunceli, iş gerginliği
(stresi) giderek ekmek
aslanın ağzında mı
' mıdesinde mi, neresinde
derkin temmuz ayında da
•Jevgi, körfleA'bif duygu
durumuna geldi.
tnsanın iç yaşayışlan
arasında en doğrucu, en
yaratıcı etken olan sevgi,
bir anlamda temmuz aymda
da sünepeliğini sürdürdü.
Ruh yapısı, birçok
atılımlanna yine sevgisiz
başladı. Isteider,
düşünceler, pek çok istemli
davTanışlar tohumunu
bulamadı, ürün veremedi.
Spekülasyon kazançlannın
alın teri kazançlanndan çok
daha verimli olması,
aydmlann psıkolojisi
üzerinde ne denli olumsuz
etkiler uyandırdıysa. sevda
süreci içinde nefret de
nesneye karşı olumsuz
nitelik taşıma özelligini
olağan hızıyla yine
sürdürdü. Anlaşıldı ki
ağustosta hatta eylülde de
nefret, nesneye karşı
olacaktır. •
Oysa sevgi ortamında
'düşünce ve istem
eyiemlerimn ona bağlı
olduğu bilinmiyor mu...
Yine de kişi uzun ya da
kısa bir zaman dönemi
içinde kendisini düşünmeye
ya da istemeye
hazırlayabiliyor. Ve de bu
eylemlerin kendileri,
'mutedil hızta miizmin
enflasyon" gibi asla uzun
Yere basmak!
iküğim
kadanyla
Cumhuriyet
okuyorsun—
- Eskidendı
o. Yeni çıkan
gazetelerden
birinı sınadım olmadı, bir
başkasını alıyorum.
- Cumburiyrt'i neden
bıraktm?
- Sonu gelmeyen laiklik
yazılanndan bıktım! Jlhan
Selçuk'un. Hikmet
Çetinkaya'mn, Prof.
Kışlalı'nın, Prof. Ateş'in ve
öteki yazarların laiklik
üstüne yazdıklan, usandırdı
beni!
- Pekiyi, Tûrkiye
Cumhuri>eti'nin temel taşı
saydtğunız laiklik yerine
oturdu mu ki bu yazarlarnı
yazdıklan fazla gcliyor ve
bıktmyor?
- Başka bir şey bulsunlar.
-Negibi?Nasil?_
- Örneğin secularizme
(dindışılık ya da
dünyacıhk)!..
Dindışılık ya da dünyacıhk:
Doğa ötesini dışlayan bir
eğilim, dünyadaki yaşamı
yoluna koymayı amaçlayan,
genelde pozitivizm
(olguculuk) olarak
adlandınlanlöğreti.
Kurucusu: Ünlü Fransız
düşünürü Auguste Comte.
Comte. bilimcilikten yana
görünerek nesnel
gerçekçiliği bilinmez
saymış, yadsımış, bilim
dışına çıkmıştı. Insanlığa
yeni bir bilim, yeni bir din,
yeni bir ahlak gerektiğini
savunmuştu. Bunlan
uygulayabilmek için Büyük
Reşit Paşa'dan tutun, Rus
Çan'na dek yardım
istemişti.
Bizde de Jön Türklerin
benimsediği, Ahmet Rıza
Bey'in Jön Türk hareketinin
dergisi "Meşverefte
yaymaya çalıştığı
"olguculuk". çağını
etkilemiş olmasına karşın
uygulanamamış, ama
kendisınden kaynaklanan
başka öğretiler
doğurmuştur.
Geçen mayıs ayının resmi
olmayan verilerine göre 448
imam-hatip Iisesinde 476
bin öğrenci öğrenim
süreli olmuyor. Düşünce de
istem eylemleri de hep
birdenbire başlayıp bitiyor,
yitiyor, gidiyor.
Enflasyon ortamında
siyasal ve sosyal
huzursuzluklar, nasıl artar
ve ortalıkta nasıl bir
spekülasyon humması
hüküm sürerse, işte tam bu
anda (farkında mısınız
bilmem) sevgi de, nefret de
dıştan içe yöneliyor. Hatta
nesnelerine doğru etkin bir
biçimde atılıyor. Süreklilik,
aralıks^başhyor
başlamasına da
enilasyflnun sosyal
bünyede yaptığı tahribat
sevgide de pek saydam
olarak gözlemleniyor.
Düşünce ve istem
eylemlerinde 'iç sıcakbğı'
adını verebileceğimiz
nitelik, giderek eskimeye,
eksilmeye yöneliyor. O •
zaman ruhun aydmlanışı,
dışına doğru şavkıması da
görüyor. Bu liselerin orta
bölümlennde ise 302 bin
öğrenci var, bunlann 120
bini imamlık yapamayacak
olan kız çocuİdandır.
23 yıldan beri de zorunlu
eğitimin sekiz yıla
çıkanlması savaşımı
süregelirken eski bir eğitim
bakanı çıkıyor. Kuran
kurslannın temel eğitimden
sayılmâsını içeren yasa
taslağı hazırlayabiliyor, bu
taslak, Bakanlar Kurulu'nda
-reddedilmiş de olsa-
göriişülebiliyor! Ülkemizde
bakan kafası bu: Oy
yatınmı... Oy gelsin de ülke
batsın isterse!
Üstüne üstlük laisizmi
benimsemişlere, gericilerin
ve oy tüccarlarının
saptırmasıyla düşman ve
komünist gözüyle bakılıyor!
Laik kadrolar hızla tasfiye
ediliyor.
Bunlara karşı savaşım
veren, Türkiye'nin
Osmanlı'dan bu yana en
büyük gazetecisi Uğur
Mumcu'yu kaybeden
"Camhuriyet'' tu kaka
ediliyor. Neden? Yerli
bitiyor. Bir kaynaktan
doğup durmadan akan
'mnak'durul uyor.
Gelirlerin dağılışı haksız
bir değişikliğe ugrayıp
halktan kımilerinin gelirleri
enflasyon hızından fazla,
'kimilerinin' gelirleri
enflasyon hızından yavaş
artınca ve de varsılı daha
varlıklı. yoksulu daha
yoksul yapan bir durum
ortaya çıkınca akış duruyor,
durağanlaşıyor.
Yine de direniyor sevgi.
Çünkü paranın aşın
enflasyonlarda değer
ÖIÇÜSTJ Vfe lasarrufafecı
olmak niteliğini yitirmesi
gibi moneter karakterli
değil ki o. Dayanıyor
güçlüklere. Beklenilen
karşısında engeller
oluştukça, enflasyon
larafından erozyona
uğratıldıkça. daha güçlü ve
sürekli olmak için
debeleniyor.
yerine oturtulamayan,
uygulanamayan laikliği,
devletin temel taşlanndan
sayıp içtenlikle direnerek
savunduğumdan,
"Cumhuriyet''mutfağında
yetişmiş gazetecileri alarak
ciddi gazete çıkardığı
görünümünü veren sermaye,
ne güne, hangi oiaya kadar
ciddiyetini sürdürebilir?
Haber seçiminde ve sayfa
düzenlemesinde ne ölçüde
yansız kalabilir? Bu yazıyı
yazarken bu gazetelerden
bir tanesinin birinci sayfası
gözümüze ilişti: Allanmış
pullanmış, resimlenmiş,
insana toz pembe bir dünya
veren altı haber yer
alıyordu. Başka? Başkası
bu! Türkiye'de o gün ne
hırsızlık vardı ne de
uğursuzluk! Ekonomik
tablomuz altı olumlu
haberle okura sunulmuş
oldu!
Kartellerin çıkardığı bu rip
gazetelerde. bir noktada ya
da bir yerde, bu sözde ciddi
gazeteyi yönetenlere
"Dur!" denir. Bu
kesinkestir! Tersini
Oysa sevgi yanlış yapıyor.
Nedense enflasyonu
aşacağını sanıyor. Neden
boyun eğmiyor, neden hâlâ
karşı koyuyor anlamak
olanaksız. Bir güzel ezilse
enflasyonun altında, bir
parçası olsa enflasyonun
daha iyi olmaz mı?..
Olmuyor.
Sevgi direniyor. O halde
çare enflasyonun sevgiye
dönüşmesinde. lnsanlar
artık, enflasyona alışmalı.
Aşmak için çalışmamalı.
E«valüasyonu, t
,?
ekspansi^onu, deflasyonu,
iesesyonû, drnîsyönü, '
reflasyonu, depresyonu,
revalüasyonu,
spekülasyonu, enflasyonu,
duvara asıp sevginin o
güzelim gelinliğine çamur
sıçratmadan birbirini
sevmeli insan. tnsan gibi
olmalı.
Üstiin Akmen
düşünmek, sermayenin
doğasına uymaz. Yanı o tür
gazetelerin okuru -kahve
falcısı ağzını kullanalım- bir
vadede mi desek, üç vadede
mi desek, boyunun ölçüsünü
alır, oturur yerine! Nedir
burada boyunun ölçüsünü
almak? Söyleyelim: Gerçeği
öğrenememek!.. Örneği de
var bunun, hem de yakın
zamandan: Biryayın organı.
bir konuda bir araştırma
yayımlar, bu patronun
hoşuna gitmez, organ
kapatılır. personel de kapı
önüne bırakıhr.
Laiklik yerine
oturtulmadan, dünyacı, bir
başka söyleyişle olgucu
istemlerde bulunmak,
giderek, laisizmi savunuyor,
ama bıkhrdı, gibi
gerekçelerle "Cumhuriyet''i
bırakıp gelecekte kişiyi
yanıltacak gazetelere
yönelmek, ne dereceye
kadar aydın olmakla
bağdaşır, biz bilemiyoruz.
Lütfen ayaklanmız yere
bassın!
Ahmet Yorulmaz
PENCERE
Solun Geleceği...
Yaşadığımız dönemde 'sol' için en büyük tehlike
'sağ'dan mı geliyor?..
HayırL
Sol için en büyük tehlike, içine düştüğü kafa kar-
maşasıyla birlikte oluşan yıkıntıdır. Sosyal demok-
rat, demokratik sol ya da sosyalist diye adlandınlan
kesimlerde yaşanan olaylar, tüm solu ülkenin gele-
ceğinde 'alternatif olmaktan çıkanyor.
• •
Sol, evrene bilimsel yöntemle yaklaşır, sannlar-
dan uzaklaşın 2000'e 5 kala, dünya dengelerini so-
mut biçimde saptamak gerekir; bugün dünyaya ege-
men olan gücün başında ABD bulunuyor ki bu çar-
pıcı birgerçek...
Ne var ki evrende hiçbir güç sınırsız olamaz.
ABD, yeryüzünde 1990'dan bu yana yeniden olu-
şansiyasal ve ekonomik ilişkilerin dengelerini göze-
terek egemenliğini sürdürmek zorundadır. Bu konu-
da solu yüreklendirecek son çarpıcı örnek, elimizi
uzatsak tutacağımız kadar yakınımızda sergileniyor.
ABD, Ortadoğu petrolüne egemendir; yine de İHa-
zar coğrafyasına el atabilmesi için Rusya ile ilişkile-
rinin ince ayannda Türkiye'yi gözetmesi gerekiyor.
Sovyetler'in dağılmasından sonraABD'nin dünya-
da tekegemen olduğu bırgerçektir; ama, dünyamız-
da çelişkilerin sona erdiği söylenemez. Türkiye so-
lunun yeni öğretisinde degerlendirilecek çelişkiler
yeni dünyamızdan kaynakJanıyor.
•
ABD; ingiltere, Fransa, Japonya, Almanya gibi ül-
kelerle dayanışarak dünyayı yönetiyor. Rusya, daha
tam olarak bu halkaya katılamadı; Çin ise gelişen bir
dev!.. Dünyanın ekonomik yönetimini, ABD sözde
bağımsız iki kurumla yürütüyor: IMF ve Dünya Ban-
kası!..
IMF, Türkiye'yi Çiller yönetiminde tam anlamında
avcunun içine aldı.
Peki, emperyalizm canavan nerede?..
Emperyalizm, sistemin mekanizmalannda ister is-
temez işliyor. Ekonomik ve hukuksal yapıda 'hiye-
rarşi' ya da 'piramit' emperyalizmin isterierine göre
kurulmuştur; bu nedenle "canavar" Körfez Sava-
şı'nda ininden çıkar, Bosna Savaşı'nda inine çekilir.
Dünya petrol fiyatlannın saptanmasında Ortadoğu
Müslümanlannın sözü yoktur; bölgede siyasal hari-
ta, topraklannın altına egemen olamayan ülkeler-
den oluşuyor.
Türkiye'nin solu, programını emperyalisttopograf-
yanın engebelerini bilerek saptayacak...
•
Peki, neyapmalısol?..
Dünya düzenini bir atılımda değiştirmek, ne Tür-
kiye solunun elinden gelir, ne de dünya solunun!..
Sovyetler dağıldı, Çin kapitalizmin dayattığı koşul-
lara uyariandı. Anadolu'da rüya görmek, sosyaliz-
min bilimselliğine ters düşer. Türkiye solu 2000'e 5
kala yeniden biçimlenen dünyanın gerçeklerine gö-
re kuramını gözden geçirmeli!.. Eğer bu işi yapma-
yıp kafalaraydınlanmadan yürümeye çabalarsa, hi-
zip çatışmalannda erımesı sürecektir.
YDD (Yeni Dünya Düzeni) beş yıl içinde umutsuz-
luğun çukuruna saplanmadı mı?..
:
Savaşlar ortalığı sardı!..
Türkiye, sağın t980'lerde dayattığı modelle, şeri-
atın, yüksek enflasyonun ve iç savaşın eğik düze-
yinde kayıyor. Solun koalisyon hükümetindeki kana-
dı, bu eğik düzeyin kayganlığından kendisini kurtar-
madıkçatoparlanamayacak ve kan kaybı sürecek...
Batanla birlikte batmak yerine, çekilip toparianma-
nın gereği yerine getirilemezse, iktidann koltuk değ-
neği işlevini sürdüren sol kaybedecek; muhalefet-
teki sol ister istemez bu boşluğu dolduracak; tahte-
revallinin bir ucu inecek, öteki ucu yükselecek...
Peki, ne değişecek?..
Asıl boşluğun kafa karmaşasından kaynaklandı-
ğını yazımızın başında söylemiştik.
AYANÇIK ASLİYE HUKUK
HÂKİIVILİĞİ'NDEN
DosyaNo: 1994/245
Davacılar Şevki Şentürk, Hikmet Şentür. Rabıya
Şaziye Şentürk, Nuriye Şentürk, Ülkü Şentürk kendi
adına asaleten küçük çocuklan Özcan Şentürk ve Kağan
Şentürk'e velayeten, vekıllen Av. M. Ertan Övet davalılar
fzzet Şentürk ve 17 arkadaşı aleyhine ikame olunan tapu
iptali ve tescil davasının mahkememizde yapılan
yargılaması sırasında venlen ara karan geregınce;
Davalüardan Esat Ince ve Fatma Özcan'ın adresleri
tespit edilemediğinden adlanna yargılama günûnün ila-
nen tebliğine karar verildığınden her iki davalının
5.10.1995 tarihinde saat 9.00'da duruşma salonunda
hazır bulunmalan, aksı takdirde yargılamanın yolduk-
lannda yapılacağı ve karar verileceğı ılanen tebliğ olunur.
13.6.1995
Basın: 28476
ROMANLARINIZ VE
ANSlKLOPEDtLERÎNlZ
YERİNİZDEN ALINIR.
TEL: 554 08 04
ALAADDIN HOTEL* • * *
Incekum Alaaddin Hotel, Türkiye'nin yeşil turizm beldesi Antalya'nın Alanya ilçesi Avsallar kasabasında
Akdeniz'in berrak luyılannda huzur, spor. eğlence dolu bir ortama sahiptir.
Antalya Havaalanı'na 98 km. uzaklıkta olan Incekum Alaaddin Hotel 232 oda. 500 yatak kapasitelidir.
Yılın 300 gününün güneşli geçtiği ve deniz sezonunun 8 ay sürdüğü Akdeniz'in bu şirin yöresindeki otelimi-
zin odalan ile tüm kapalı alanlan merkezi ısıtma, soğutma ve havalandırma sistemi ile donatılmıştır.
özel banyolu odalanmız otomatik telefon, 4 kanal müzik yayını. uydu yayın TV sistemi ile oteümiz tatilde
evinizi aratmayacakür.
Incekum AJaaddin Hotel'de aynca açık ve kapalı barlar, sauna, kondisyon merkezi, disco, 2 yüzme havuzu,
özel plaj alaru, iskele, su sporlan merkezi, tenis kortu bulunmaktadır.
Oteümiz 150 kişilik simültane çeviri sistemi toplanü salonu, 500 kişilik restoran, alakart restoran, pasta salo-
nu, televizyon salonu, oyun odası, alışveriş magazalan, ve manzara teraslan ile unutamayacağınız bir tatil sun-
maktadır.
Incekum Alaaddin Hotel'in mutfak ustalan da gece müziği eşliğinde zengin açık büfeleri ile Türk yemekleri-
nin lezzeüni sizlere bir kez daha tattıracaktır.
ALAADDİN OTEL
• • • •
Rezervasyon için:
(0242)517 1491 (6 hat)
İncekum-ALANYA