28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 AĞUSTOS 1995 PAZARTESİ S2 OLAYLAR VE GORUŞLER TC Merkez Bankası ve CHP 1994'te 1211 sayılı TCMB Yasası'nda yapılan değişiklikle Merkez Bankası'nm bir ölçüde de olsa Hazine'nin sultasından çıkanlmasına sosyal demokratlar öncülük etmişlerdir. Ama bu yeterli değildir. Bankanın 'sermayenin' de sultasından kurtanlması gerekir. Prof. Dr. ERDOĞAN SORAL S osyal demokrat iki partinin CHP çatısı altında birleşme- siyle koalisyon hükümeti önemli kazanımlarelde edi- yordu. Meclis çoğunluğu içindeki ağırlığı artıyor, ( CHP kanadından kabineye giren dene- lyimli ve nitelikli bakanlarla teknik ve si- yasal gûç kazaıuyordu. Koalisyonda po- Iitika yapmak ortak sorumluluğu ortak yetkilerle kullanmak demektir. Hûkümet bir bütündür. Hükûmet etmek bu bütün içindeki partilerin farklı söylemlennden uygulamaya aktanlabilecek görüşlerin ortak paydasmı bulmak demektir. Ko- alisyonlarda Meclis Grubu kalabahk par- tinin öbüriine "Siz, hukukun iistünlüğü, insan haklan, demokrasiyi geliştirme gi- bi >üce konularla uğraşın, gerisini bize bırakm" demeye hakkı yoktur. Böyle bir istek dünyanın hiçbir demokrasisinde ciddiye alınamaz. Çünkü, hükümetlerin aldıkJan kararlann altında bakanlann tü- mûnün imzalan vardır. Böyle olunca, ka- labalık ortagın ben istediğim gibi çalar, istediğim gibi oynanm demesi, öbürü- nün olup biteni seyretmesi bir anlamda hükümetten elini eteğini çekmesi demek- tir. O nedenle sosyal demokratlar bu kez kararlı davranmışlar, ölümle yaşam ara- sında gıdip gelen Türk ekonomisine can- suyu vermek, ekonomiyi bilinçli olarak gözlemlemek ve sorumluluğa daha bü- yük boyutlarda katılmak için doğal yet- kilerini kullanmışlardır. Serbest piyasa ekonomilerinde, ekonominin yürek atış- lannı dinlemek için u banka sistemi"ni gözetim altına almak, orada neyin nasıl çalmdığını, kimlerin hangi oyunlan na- sıl oynadığmı gözetlemek gerekir. Kapi- talist ülkelerde yasal gözetleme kuleleri- nin birinci adresi merkez bankalandır. Sosyal demokratlann banka sistemi üze- rinden ekonomideki gelişmeleri bu kule- den izlemek ıstedikleri anlaşılmaktadır. TC Merkez Bankası'nın Başbakan Yardımcısı'na baglanması, boyalı bası- nın çeşitli köşelerinden farklı_ seslerin yûkselmesine neden olmuştur. Öfkeli bir yazar bu olaya çok şaşırmış ve şaşkınlı- ğını şöyle dile getirmiştir: "Tansu Ha- nun, Merkez Bankası 'nı nasıl verir? Şaş- tun kaküm." Merkez Bankası'run Tansu Hanım'da kalmasına şaşmıyor da Hikmet Çetin'e geçmesine şaşınyor!.. Acaba neden? Ne- deni açık. Bugün ülkemizde bankalı hol- ding şemsiyesine sığınmamış çok az bü- yük gazete, bu gazetelerde köşe rutup holding bankalannda yönetim kurulu üyeliklerine getirilmemiş çok az sayıda yazar vardır. Bunlar Merkez Bankası'nın "özerk" olmasını akıllanndan geçirmez- ler de Başbakan'dan. Başbakan Yardım- cısı'na geçmesine şaşınrlar. Oysa, 1994'te 1211 sayılı TCMB Yasası'nda yapılan değişiklikle Merkez Bankası'nın bir ölçüde de olsa Hazine'nin sultasından çıkanlmasına sosyal demokratlar öncü- lük etmişlerdir. Ama bu yeterli değildir. Bankanın "sennayenin" de sultasından kurtanlması gerekir. Basında çıkan yazılar Türk ekonomi- sindeki hastalıgın yüzeysel olmadığını, hastalığm temelinde yapısal nedenlerin bulunduğunu göstermek bakımından önemlidir. Gerçekten Türk banka siste- mi 1980'li yıllarda ülkemizde başgöste- ren bilinçsiz liberalleşme tutkusunun ilk tohumlannı daha o tarihlerde atmış, ha- sadın alınması için 1993 yılının sonbahar aylannı beklemek gerekrniştir. Aralık 1993'te başlayan mali bunalım 5 Nisan 1994 kararlannın alınmasıyla noktalanmıştır. Bunalımın ve ahnan tra- jik kararlann arkasında bankalar vardır. Neden? Çünkü piramit tersine dönmüş- tür. Bankalann bankası konumundaki TC Merkez Bankası, piramide taban olurken sayılan yetmişi bulan bankalar piramidin tavanı olmuşlardır. Bu gelişmede banka- lann arkasındaki çapsız "Tûrk burjuva- zfci"nin rolü büyüktür. Bankalann ve Hazine'nin kıskacına girmiş TC Merkez Bankası'nın eli kolu bağlanmıştır. Acaba neden? Çünkü "Ha- zine"yi popülist politikacı, "sermaye"yi bankalar temsil etmektedir. Böyle olun- ca, Merkez Bankası'nın temel işlevleri- ni yerine getirmesi hemen hemen ola- naksızdır. Merkez Bankası'nın temel iş- levlerinden birincisi. ulusal paranın de- ğerini korumaktır. Ulusal paranın değe- rinin korunması nispi fiyat yapısındaki dengelerin korunmasıyla t>lanaklıdır. Nispi fîyat yapısında denge, üretimi ateş- leyen ve faktör piyasalannda sunum ve isteme (arz ve talep) göre oluşan etmen (faktör) fiyatlannda (faiz, ücret, kira, kâr) istikrar ve dengeyi sağlamakla ger- çekleşebilir. Günümüzde üretimin nite- liğini ve maliyetini ağırlıklı olarak tekno- loji ve sermayenin fiyatı (faiz) belirliyor. En basit anlatımla ve bir dizi varsa- yımJa üretiien mal ve hizmetlerin piyasa değerine eşdeğer miktarda paranın do- laştığı birekonomide, ulusal paranın de- ğeri istikrar kazanabiliyor. Böyle bir eko- nomide piyasanın doğal işleyişi içinde oluşan faiz oranlannda çeşitli nedenler- le meydana gelen dalgalanmalarda Mer- kez Bankası'nın düzenleyici eli hareke- te geçiyor, bozulan dengeleri tekrar ku- ruyor. Ulkemizin liberalizm hastalığına tutulmadığı ve liberalizmi zaman boyut- lu bir aşama olarak algıladığı dönemler- de piyasalarda sükûn, ekonomik kalkın- mada bir kararhlık vardır. Kalkınma, bir toplumun bilgi ve sermaye birikimiyle, eğıtimi, kültürü değer yargılan ve ahla- kıyla ulaştıği göreceli düzeydir. Bu dü- zeyin yükselmesi ülkenin kalkındığının, düzeyin düşmesi yerinde saydığının gös- tergesidir. Ülkemizde bugün Merkez Banka- sı'nın düzenleyici eli iki nedenle hareke- te gecemiyor. Geçse bile uzun dönemde bir işe yaramıyor. Neden? Borç-alacak sarmalına girmiş. borçla yatıp borçla kal- kan. borçla yaşayan "Haztae", faizlerin belirleyicisi oluyor. Merkez Bankası bir anlamda devre dışına çıkanlıyor. Bono ve öbürkamu kâğıtlannın faizleri deniz- deki kayık, havadaki kuş gibi dalgalanı- yor. Kayık dalgalarla yükseliyor, dalga- larla iniyor. Bankalar, dalgalara kapılmış teknelergibi spekülasyonun en acıması- zını çekinmeden sergileyebiliyor. Bu dalgalanma kayıkla ip arasındaki bağlantıyı nasıl koparabiliyorsa, ekono- mide de üretimle para arasındaki ilişkiyi öyle koparabiliyor. Sosyal demokratlar ipi koparmadan dalgalı denizde iple ka- yığı su yüzünde tutacak dengeyi kurma- ya çalışıyorlar. Önlennde mayın tarlala- nnm bulunduğunu biliyorlar. Fransa gi- •--A^-- bi gelişmiş kapitalist ülkelerden farkımız oralarda kapitalizmle demokrasinin at- başı yüriimesidir. Siyasal partilerin, sivil toplum örgütlerinin toplumun ortak çı- kaıian üzerinde tartışarak anlaşabilme- leridir. Bizde olmayan budur. Böyle olunca, sosyal demokratlara önemli bir görev düşmektedir. Bu görev "sermaye- nin" işbirlikçi politikacı ile el ele vere- rek ve banka sistemi üzerinden yürüye- rek tutsak aldığı "TC Merkez Bankası"nı ve "Hazine"yi koalisyon ortağı olarak bu tutsaklıktan kurtarmaya çalışmaktır. Türk sağı buna yanaşır mı? O, sağrn sorunudur. Bir ülkedeki sağ ya da sol siyasal partilerin varhk nedeni toplumun gönencini ve mutluluğunu sağ- lamaktır. Bunun yolu ölümle yaşam ara- sında savaşım veren Türk ekonomisini aspirinle tedaviye kalkışmak değildir. Toplumun tümünü kavrayan etkili ve adil sosyal demokrat çözümlerin etrafinda bir araya gelmek ve ülkenin koşullanna uyumlu akılcı kararlar alarak sorunları aşmaktır. Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde Fransa ilginç bir tartışmayı yaşadı. Tar- tışma, merkez sağ parti adaylanndan J. Chirac ile Merkez Bankası Başkanı Cla- ud Trichet arasında geçti. J. Chirac Fran- sa halkına, Cumhurbaşkanı seçilmesi ha- linde "Bir başka poHtika"izleyeceğini açıkladı. Bu politikanın özündeki görüş- ler, Merkez Bankası Başkanfnın görüş- lerine karşıt görüşlerdir. Tartışma, Fran- sa'da uygulanmakta olan 1980modeli li- beral politikanın Fransa'yı nereye gerir- diğini görmek bakımmdan ilginçtir. Ben- zer reçeteleri kullanan ve az gelişmiş ola- rak tanımlanan Türk ekonomisinin bugü- nünü görmek ve yorumlamak bakımın- dan ilginçtir. Bu ilginç gelışmeyi gelecek yazımız- da yorumlamaya çalışacağız. ARADABIR JVEŞE DOSTER Yazın öğretmeni Sanata-Sanatçıya Toplumların kültürde, yazın ve sanatta onur du- yacakları olaylara, olayların kahramanlanna ve on- ların başarılannı anmaya, yaşatmaya zoaınlu ol- duklan dönemler vardır. Sanırım ülkemiz böyle bir dönemden geçiyor. Bu nedenle adınasanat denen olaylara her zamankinden daha çok gereksinim, sanafç/'lara sahip çıkmaya da her dönemdekinden daha çok zorunluluk var; ülke düzeyi ve ulus gele- ceği adına... Biz sanatçının tanımını yaparken, işlevini belirtir- )<en onun çağının tanığı olduğunu, çağının gerek- terini yansıttığını, çağının sorumluluğunu üstlendji- ğini ve öyle olması gerektiğini söylüyoruz. Ulusla- nn sanatsal kimliği sanat ürünlerinin düzeyiyle öl- çülür, çağdaşlık düzeyi kürtür ve sanat adamlarına verdikleri değerle ölçülür diyoruz. Insanlığın ortak geçmişinde sanatçıların imzası vardır. Onlara, ya- pıtlarına sahip çıkmazsak kimsenin kimseyle anla- şamadığı sevgisiz ve acımasız bir dünyada az da olsa mutluluğu-ortak paydayı nasıl yakalarız? So- luduğumuz her güzelliğe yürekli katkıları, emeği, çabası olan sanatçılarımızı nasıl yadsıyabiliriz? Genelde sanat özelde tiyatro; insan ve toplum serüvenini dört duvar arasından çıkanp üç duvar arasında sergileyen sanat koludur. Bu bakımdan yazarının da oyuncusunun da omuzlarındaki yük çok ağırdır. O halde bu yükü çekenleri, güzel şey- ler üreten beyinleri ve kalemleri tanımak ve tanıt- mak ulusal ve uluslararası kültür için gereklidir, zo- nınludur. ingittere'yi Sheakespeare'den, Fransa'yı Moli- ere'den, Rusya'y 1 Çehov'dan, Almanya'yı Brecht'ten, Amerika'yı Miller'dan öğrenir, o yöre insanıyla bu büyük ustalar aracılığıyla daha sıcak iüşkiler kurabiliriz. Dünya insanıyla "Tiyatro birgöz- yaşı ve kahkaha okuludur. Birkürsüdür. Tiyatrosu- nayardtm etmeyen ve desteklemeyen bir ulus öl- mek üzeredir" diyen Federica Garcia Lorca söy- lemiyle dost olabiliriz. Dünya tiyatrosunu "Bir tiyatro açan, yüzzindan kapatır" diyen büyük tiyatro adamı ve Hamlet'm ülaşılmaz başrol oyuncusu Muhsin Ertuğrul'la selamlar; sanatçı kadına, tüm baskılara karşın di- renen Afrfe Jale ile, Bedia Muvahhit ile biz de va- nzderiz. Toplumlan bilinçlendirme ve aydınlatma adına güzel şeyler üreten, sanat dünyamıza taç giydiren bu insanları, emekleri ve çabalan önünde saygıy- la selamlıyoruz. Anmamız-onurlandırmamız gereken kişi ve ku- rumların yanına sanatçılanmızı-sanat kurumlan- rnızı koymamız gerektiğine inanıyoruz. Sanatı ve sanatçısını içine sindiremeyen bir top- lum, geleceğine umutla, uygar dünyanın yüzüne cnurla bakamaz, diyoruz. Toplum düzeyini geliş- trmek için sorumluluk üstlenen ve üstlenecek danlann varlığını toplum adına ödül sayıyoruz. TARTIŞMA Sevgi, enflasyona endekslenmemeli ^ v ^ emmuz • ayında I enflasyonun I beklenenin I üzerinde -JL. çıktığını, tüketici fıyatlannın yüzde 2.9, toptan fiyatlannın ise yüzde 2.4 arttığını öğrendik. Yine hüzünlendik. Politika, anayasa, ekonomı, terör, Tunceli, iş gerginliği (stresi) giderek ekmek aslanın ağzında mı ' mıdesinde mi, neresinde derkin temmuz ayında da •Jevgi, körfleA'bif duygu durumuna geldi. tnsanın iç yaşayışlan arasında en doğrucu, en yaratıcı etken olan sevgi, bir anlamda temmuz aymda da sünepeliğini sürdürdü. Ruh yapısı, birçok atılımlanna yine sevgisiz başladı. Isteider, düşünceler, pek çok istemli davTanışlar tohumunu bulamadı, ürün veremedi. Spekülasyon kazançlannın alın teri kazançlanndan çok daha verimli olması, aydmlann psıkolojisi üzerinde ne denli olumsuz etkiler uyandırdıysa. sevda süreci içinde nefret de nesneye karşı olumsuz nitelik taşıma özelligini olağan hızıyla yine sürdürdü. Anlaşıldı ki ağustosta hatta eylülde de nefret, nesneye karşı olacaktır. • Oysa sevgi ortamında 'düşünce ve istem eyiemlerimn ona bağlı olduğu bilinmiyor mu... Yine de kişi uzun ya da kısa bir zaman dönemi içinde kendisini düşünmeye ya da istemeye hazırlayabiliyor. Ve de bu eylemlerin kendileri, 'mutedil hızta miizmin enflasyon" gibi asla uzun Yere basmak! iküğim kadanyla Cumhuriyet okuyorsun— - Eskidendı o. Yeni çıkan gazetelerden birinı sınadım olmadı, bir başkasını alıyorum. - Cumburiyrt'i neden bıraktm? - Sonu gelmeyen laiklik yazılanndan bıktım! Jlhan Selçuk'un. Hikmet Çetinkaya'mn, Prof. Kışlalı'nın, Prof. Ateş'in ve öteki yazarların laiklik üstüne yazdıklan, usandırdı beni! - Pekiyi, Tûrkiye Cumhuri>eti'nin temel taşı saydtğunız laiklik yerine oturdu mu ki bu yazarlarnı yazdıklan fazla gcliyor ve bıktmyor? - Başka bir şey bulsunlar. -Negibi?Nasil?_ - Örneğin secularizme (dindışılık ya da dünyacıhk)!.. Dindışılık ya da dünyacıhk: Doğa ötesini dışlayan bir eğilim, dünyadaki yaşamı yoluna koymayı amaçlayan, genelde pozitivizm (olguculuk) olarak adlandınlanlöğreti. Kurucusu: Ünlü Fransız düşünürü Auguste Comte. Comte. bilimcilikten yana görünerek nesnel gerçekçiliği bilinmez saymış, yadsımış, bilim dışına çıkmıştı. Insanlığa yeni bir bilim, yeni bir din, yeni bir ahlak gerektiğini savunmuştu. Bunlan uygulayabilmek için Büyük Reşit Paşa'dan tutun, Rus Çan'na dek yardım istemişti. Bizde de Jön Türklerin benimsediği, Ahmet Rıza Bey'in Jön Türk hareketinin dergisi "Meşverefte yaymaya çalıştığı "olguculuk". çağını etkilemiş olmasına karşın uygulanamamış, ama kendisınden kaynaklanan başka öğretiler doğurmuştur. Geçen mayıs ayının resmi olmayan verilerine göre 448 imam-hatip Iisesinde 476 bin öğrenci öğrenim süreli olmuyor. Düşünce de istem eylemleri de hep birdenbire başlayıp bitiyor, yitiyor, gidiyor. Enflasyon ortamında siyasal ve sosyal huzursuzluklar, nasıl artar ve ortalıkta nasıl bir spekülasyon humması hüküm sürerse, işte tam bu anda (farkında mısınız bilmem) sevgi de, nefret de dıştan içe yöneliyor. Hatta nesnelerine doğru etkin bir biçimde atılıyor. Süreklilik, aralıks^başhyor başlamasına da enilasyflnun sosyal bünyede yaptığı tahribat sevgide de pek saydam olarak gözlemleniyor. Düşünce ve istem eylemlerinde 'iç sıcakbğı' adını verebileceğimiz nitelik, giderek eskimeye, eksilmeye yöneliyor. O • zaman ruhun aydmlanışı, dışına doğru şavkıması da görüyor. Bu liselerin orta bölümlennde ise 302 bin öğrenci var, bunlann 120 bini imamlık yapamayacak olan kız çocuİdandır. 23 yıldan beri de zorunlu eğitimin sekiz yıla çıkanlması savaşımı süregelirken eski bir eğitim bakanı çıkıyor. Kuran kurslannın temel eğitimden sayılmâsını içeren yasa taslağı hazırlayabiliyor, bu taslak, Bakanlar Kurulu'nda -reddedilmiş de olsa- göriişülebiliyor! Ülkemizde bakan kafası bu: Oy yatınmı... Oy gelsin de ülke batsın isterse! Üstüne üstlük laisizmi benimsemişlere, gericilerin ve oy tüccarlarının saptırmasıyla düşman ve komünist gözüyle bakılıyor! Laik kadrolar hızla tasfiye ediliyor. Bunlara karşı savaşım veren, Türkiye'nin Osmanlı'dan bu yana en büyük gazetecisi Uğur Mumcu'yu kaybeden "Camhuriyet'' tu kaka ediliyor. Neden? Yerli bitiyor. Bir kaynaktan doğup durmadan akan 'mnak'durul uyor. Gelirlerin dağılışı haksız bir değişikliğe ugrayıp halktan kımilerinin gelirleri enflasyon hızından fazla, 'kimilerinin' gelirleri enflasyon hızından yavaş artınca ve de varsılı daha varlıklı. yoksulu daha yoksul yapan bir durum ortaya çıkınca akış duruyor, durağanlaşıyor. Yine de direniyor sevgi. Çünkü paranın aşın enflasyonlarda değer ÖIÇÜSTJ Vfe lasarrufafecı olmak niteliğini yitirmesi gibi moneter karakterli değil ki o. Dayanıyor güçlüklere. Beklenilen karşısında engeller oluştukça, enflasyon larafından erozyona uğratıldıkça. daha güçlü ve sürekli olmak için debeleniyor. yerine oturtulamayan, uygulanamayan laikliği, devletin temel taşlanndan sayıp içtenlikle direnerek savunduğumdan, "Cumhuriyet''mutfağında yetişmiş gazetecileri alarak ciddi gazete çıkardığı görünümünü veren sermaye, ne güne, hangi oiaya kadar ciddiyetini sürdürebilir? Haber seçiminde ve sayfa düzenlemesinde ne ölçüde yansız kalabilir? Bu yazıyı yazarken bu gazetelerden bir tanesinin birinci sayfası gözümüze ilişti: Allanmış pullanmış, resimlenmiş, insana toz pembe bir dünya veren altı haber yer alıyordu. Başka? Başkası bu! Türkiye'de o gün ne hırsızlık vardı ne de uğursuzluk! Ekonomik tablomuz altı olumlu haberle okura sunulmuş oldu! Kartellerin çıkardığı bu rip gazetelerde. bir noktada ya da bir yerde, bu sözde ciddi gazeteyi yönetenlere "Dur!" denir. Bu kesinkestir! Tersini Oysa sevgi yanlış yapıyor. Nedense enflasyonu aşacağını sanıyor. Neden boyun eğmiyor, neden hâlâ karşı koyuyor anlamak olanaksız. Bir güzel ezilse enflasyonun altında, bir parçası olsa enflasyonun daha iyi olmaz mı?.. Olmuyor. Sevgi direniyor. O halde çare enflasyonun sevgiye dönüşmesinde. lnsanlar artık, enflasyona alışmalı. Aşmak için çalışmamalı. E«valüasyonu, t ,? ekspansi^onu, deflasyonu, iesesyonû, drnîsyönü, ' reflasyonu, depresyonu, revalüasyonu, spekülasyonu, enflasyonu, duvara asıp sevginin o güzelim gelinliğine çamur sıçratmadan birbirini sevmeli insan. tnsan gibi olmalı. Üstiin Akmen düşünmek, sermayenin doğasına uymaz. Yanı o tür gazetelerin okuru -kahve falcısı ağzını kullanalım- bir vadede mi desek, üç vadede mi desek, boyunun ölçüsünü alır, oturur yerine! Nedir burada boyunun ölçüsünü almak? Söyleyelim: Gerçeği öğrenememek!.. Örneği de var bunun, hem de yakın zamandan: Biryayın organı. bir konuda bir araştırma yayımlar, bu patronun hoşuna gitmez, organ kapatılır. personel de kapı önüne bırakıhr. Laiklik yerine oturtulmadan, dünyacı, bir başka söyleyişle olgucu istemlerde bulunmak, giderek, laisizmi savunuyor, ama bıkhrdı, gibi gerekçelerle "Cumhuriyet''i bırakıp gelecekte kişiyi yanıltacak gazetelere yönelmek, ne dereceye kadar aydın olmakla bağdaşır, biz bilemiyoruz. Lütfen ayaklanmız yere bassın! Ahmet Yorulmaz PENCERE Solun Geleceği... Yaşadığımız dönemde 'sol' için en büyük tehlike 'sağ'dan mı geliyor?.. HayırL Sol için en büyük tehlike, içine düştüğü kafa kar- maşasıyla birlikte oluşan yıkıntıdır. Sosyal demok- rat, demokratik sol ya da sosyalist diye adlandınlan kesimlerde yaşanan olaylar, tüm solu ülkenin gele- ceğinde 'alternatif olmaktan çıkanyor. • • Sol, evrene bilimsel yöntemle yaklaşır, sannlar- dan uzaklaşın 2000'e 5 kala, dünya dengelerini so- mut biçimde saptamak gerekir; bugün dünyaya ege- men olan gücün başında ABD bulunuyor ki bu çar- pıcı birgerçek... Ne var ki evrende hiçbir güç sınırsız olamaz. ABD, yeryüzünde 1990'dan bu yana yeniden olu- şansiyasal ve ekonomik ilişkilerin dengelerini göze- terek egemenliğini sürdürmek zorundadır. Bu konu- da solu yüreklendirecek son çarpıcı örnek, elimizi uzatsak tutacağımız kadar yakınımızda sergileniyor. ABD, Ortadoğu petrolüne egemendir; yine de İHa- zar coğrafyasına el atabilmesi için Rusya ile ilişkile- rinin ince ayannda Türkiye'yi gözetmesi gerekiyor. Sovyetler'in dağılmasından sonraABD'nin dünya- da tekegemen olduğu bırgerçektir; ama, dünyamız- da çelişkilerin sona erdiği söylenemez. Türkiye so- lunun yeni öğretisinde degerlendirilecek çelişkiler yeni dünyamızdan kaynakJanıyor. • ABD; ingiltere, Fransa, Japonya, Almanya gibi ül- kelerle dayanışarak dünyayı yönetiyor. Rusya, daha tam olarak bu halkaya katılamadı; Çin ise gelişen bir dev!.. Dünyanın ekonomik yönetimini, ABD sözde bağımsız iki kurumla yürütüyor: IMF ve Dünya Ban- kası!.. IMF, Türkiye'yi Çiller yönetiminde tam anlamında avcunun içine aldı. Peki, emperyalizm canavan nerede?.. Emperyalizm, sistemin mekanizmalannda ister is- temez işliyor. Ekonomik ve hukuksal yapıda 'hiye- rarşi' ya da 'piramit' emperyalizmin isterierine göre kurulmuştur; bu nedenle "canavar" Körfez Sava- şı'nda ininden çıkar, Bosna Savaşı'nda inine çekilir. Dünya petrol fiyatlannın saptanmasında Ortadoğu Müslümanlannın sözü yoktur; bölgede siyasal hari- ta, topraklannın altına egemen olamayan ülkeler- den oluşuyor. Türkiye'nin solu, programını emperyalisttopograf- yanın engebelerini bilerek saptayacak... • Peki, neyapmalısol?.. Dünya düzenini bir atılımda değiştirmek, ne Tür- kiye solunun elinden gelir, ne de dünya solunun!.. Sovyetler dağıldı, Çin kapitalizmin dayattığı koşul- lara uyariandı. Anadolu'da rüya görmek, sosyaliz- min bilimselliğine ters düşer. Türkiye solu 2000'e 5 kala yeniden biçimlenen dünyanın gerçeklerine gö- re kuramını gözden geçirmeli!.. Eğer bu işi yapma- yıp kafalaraydınlanmadan yürümeye çabalarsa, hi- zip çatışmalannda erımesı sürecektir. YDD (Yeni Dünya Düzeni) beş yıl içinde umutsuz- luğun çukuruna saplanmadı mı?.. : Savaşlar ortalığı sardı!.. Türkiye, sağın t980'lerde dayattığı modelle, şeri- atın, yüksek enflasyonun ve iç savaşın eğik düze- yinde kayıyor. Solun koalisyon hükümetindeki kana- dı, bu eğik düzeyin kayganlığından kendisini kurtar- madıkçatoparlanamayacak ve kan kaybı sürecek... Batanla birlikte batmak yerine, çekilip toparianma- nın gereği yerine getirilemezse, iktidann koltuk değ- neği işlevini sürdüren sol kaybedecek; muhalefet- teki sol ister istemez bu boşluğu dolduracak; tahte- revallinin bir ucu inecek, öteki ucu yükselecek... Peki, ne değişecek?.. Asıl boşluğun kafa karmaşasından kaynaklandı- ğını yazımızın başında söylemiştik. AYANÇIK ASLİYE HUKUK HÂKİIVILİĞİ'NDEN DosyaNo: 1994/245 Davacılar Şevki Şentürk, Hikmet Şentür. Rabıya Şaziye Şentürk, Nuriye Şentürk, Ülkü Şentürk kendi adına asaleten küçük çocuklan Özcan Şentürk ve Kağan Şentürk'e velayeten, vekıllen Av. M. Ertan Övet davalılar fzzet Şentürk ve 17 arkadaşı aleyhine ikame olunan tapu iptali ve tescil davasının mahkememizde yapılan yargılaması sırasında venlen ara karan geregınce; Davalüardan Esat Ince ve Fatma Özcan'ın adresleri tespit edilemediğinden adlanna yargılama günûnün ila- nen tebliğine karar verildığınden her iki davalının 5.10.1995 tarihinde saat 9.00'da duruşma salonunda hazır bulunmalan, aksı takdirde yargılamanın yolduk- lannda yapılacağı ve karar verileceğı ılanen tebliğ olunur. 13.6.1995 Basın: 28476 ROMANLARINIZ VE ANSlKLOPEDtLERÎNlZ YERİNİZDEN ALINIR. TEL: 554 08 04 ALAADDIN HOTEL* • * * Incekum Alaaddin Hotel, Türkiye'nin yeşil turizm beldesi Antalya'nın Alanya ilçesi Avsallar kasabasında Akdeniz'in berrak luyılannda huzur, spor. eğlence dolu bir ortama sahiptir. Antalya Havaalanı'na 98 km. uzaklıkta olan Incekum Alaaddin Hotel 232 oda. 500 yatak kapasitelidir. Yılın 300 gününün güneşli geçtiği ve deniz sezonunun 8 ay sürdüğü Akdeniz'in bu şirin yöresindeki otelimi- zin odalan ile tüm kapalı alanlan merkezi ısıtma, soğutma ve havalandırma sistemi ile donatılmıştır. özel banyolu odalanmız otomatik telefon, 4 kanal müzik yayını. uydu yayın TV sistemi ile oteümiz tatilde evinizi aratmayacakür. Incekum AJaaddin Hotel'de aynca açık ve kapalı barlar, sauna, kondisyon merkezi, disco, 2 yüzme havuzu, özel plaj alaru, iskele, su sporlan merkezi, tenis kortu bulunmaktadır. Oteümiz 150 kişilik simültane çeviri sistemi toplanü salonu, 500 kişilik restoran, alakart restoran, pasta salo- nu, televizyon salonu, oyun odası, alışveriş magazalan, ve manzara teraslan ile unutamayacağınız bir tatil sun- maktadır. Incekum Alaaddin Hotel'in mutfak ustalan da gece müziği eşliğinde zengin açık büfeleri ile Türk yemekleri- nin lezzeüni sizlere bir kez daha tattıracaktır. ALAADDİN OTEL • • • • Rezervasyon için: (0242)517 1491 (6 hat) İncekum-ALANYA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle