Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
14 AĞUSTOS 1995 PAZARTESİ CUMHURİYET
n
SAYFA
KULTUR 15
Levent Kırca-Oya Başar Tiyatrosu, üç yıl aradan sonra Aziz Nesin'in Toros Canavan'yla tiyatroya dönüyor
, biraz müzikal tıırizıııklh^
Kûttûr Servisi- Levent Kırca üç yıl
aradan sonra tiyatroya dönüyor. AzizNe-
sin'ın anısına Toros Canavan' adlı oyu-
nu sahneye koyan Karca için bu, çok an-
lamlı. 10 yıl önce 'Toros Canavan'nı
sahnelediklerinde Aziz Nesin'in ayakta
alkışladığını ve "Levent bu oyuna çok
katiada bulundu" dediğini anlatıyor.
Aziz Nesin'in kolay kolay beğenmedi-
gini de anımsatan Kırca," Aziz Nesin ya-
farfcen onun onaymı alnuşük'" diyor.
10 yıl önce sandalyeyi, masayı evden
getirerek, 'yokluklar içinde' tiyatro ya-
pan Levent Kırca, bugün bu oyun için
ne gerekiyorsa gözünü kırpmadan har-
cıyor: " Şu ana kadar, gururla söylüyo-
rum, 10 miryar lira para harcadun."
Tiyatroya yeniden dönüş yapan Le-
vent Kırca-Oya Başar Tiyatrosu, 15
Ağustos-30 Ağustos arasında 'Toros Ca-
navan'nı Harbiye Açıkhava Tiyatro-
su'nda sahneleyecek.
- Tiyatroya üç yıl ara verdiniz, niçiıı bu
kadar uzun bir süretiyatrodanayn kal-
KIRCA - Biz gelişen dünyayla birlık-
te tiyatromuzu da geliştirelim istedik. O
küçük perdenin önunde bir masa ve dört
sandalyeli piyeslerden giderek büyük
müzikallere doğru döndük. Sosyal içe-
rikli müzikaller yaptık. Ömeğin bunlar-
danbirtanesi "GereğiDüşünüldü" idi.
Bu oyunu önceleri kiracı olarak Hürn-
yet gazetesinin çadtnnda sahnelemeye
basladık ve sonra da o çadın satın aldık.
Benım tiyatroya olan aşkım, o çadın ba-
na satın aldırdı. Ondan sonra birisi gel-
di, 'kaldınn bu çadın' dedi. Bu çadın
ben nereye kaldırayım ? Kolay bir şey
değil. Sonuçta çadır yıkıldı. "Gereği Dü-
şünüldü" tarzında bir müzikali hangı sa-
lona girip oynayabilirsin ? Daha büyük
kitlelere ulaşmak gerekiyor. Çünkü se-
yircimiz o kapasiteye ulaşmıştı. Sonra
salonsuzluktan ara verdik. Şevkimiz de
kınldı, ama salon bulduğumuz ilk anda
tiyatroya dönecektik.
- 'Toros Canavan'nı neden müzikal
oiarak sahneüyorsunuz?
KIRCA -10 sene önce bu oyunu sah-
nelediğimizde de, bazı yerlerine küçük
küçük şarkılar koymak zorunda kalmış-
tun. Çünkü oyun 1948 - 50 arasında ya-
zılmış. Ve oyun içerisinde black - out'lar
var. Yani ışık sönüyor, tekrar yanıyor ve
aradan 11 ay geçmiş oluyor.
Zaman aşımlan var. Bu za-
man aşımında, ışığın yanıp
sönmesinde ne dekor ne de
kıyafet değişiyor.
O zaman ben o karartma-
lar arasına küçük küçük şar-
kılar koymuştum. Şimdi o
aralan büyüttüm. Aynca bu,
8 kişilik ve bir evın içinde
geçen bir tiyatro oyunu. Bu
oyunu Açıkhava Tiyatro-
su'nda sahneye koyduğunuz
zaman sahnenin ortasında
küçücük bir şey kalır. Şarkı-
lar ve danslar konuyla ilgi-
li. Danslan hazırlayan arka-
daşlar bale hocası. şarkılan
Devlet Operası'ndan arka-
daşlanmız seslendiriyorlar.
Şarkılann seçiminde Aziz
Bey'in kitabındaki ipuçla-
• Televizyonda
benim verdiğim
mesajı kimse
veremedi. Bu
kesinleşti. Bu Le
Monde'da da çıktı,
New York
Times'ta da çıktı.
Yiğidin hakkını
Türkiye'de belki
biraz geç
veriyorlar, ama
Fransız gazeteleri,
Amerikan
gazeteleri yiğidin
hakkını çoktan
verdiler.
nndan yararlanıldı.
- Özellikk Toros Canavan'nı seçmeni-
zin bir nedeni var nu?
KIRCA - Ben çok gelenekselciyim.
Benim televizyonda yaptığım programm
yapısında da bir geleneksel yapı, bir
meddahvari yapı, bir ortaoyunu yapısı
vardır. Bu oyun Türk geleneğini anla-
tan, biraz ortaoyunu yapısında, hep tek-
rarlanılması gereken bir oyun. Bence ge-
leneksel Türk tiyatrosu adına Aziz Ne-
sin'den alınabilecek iki oyunundan biri-
sı Toros Canavan. Dığeri ise Yaşar Ne
Yaşar Ne Yaşamaz. Toros Canavan'nda
müthiş bir ustalık var. Basit gibı görünü-
yor, ama çok büyük bir ustalık var. Aziz
Nesin'in o ustalığını yansırmak, sergile-
mek istedim. Aynca büyük bir mizah us-
tasının anısına bu oyunu sahnelemek is-
tedim.
-Tiyatro Ue ilgili başka projeleriniz var
ıru?
KIRCA - Var. Bu oyunla biz tekrar ti-
yatroya dönüyoruz. Bu oyunu 15 gün
Açıkhava Tiyatrosu'nda oynayacağız,
ama ondan sonra da Bostancı Gösteri
Merkezi ile prensip olarak anlaştık. ora-
nın bütün işletmesini aldım ve bundan
sonra da tiyatrolanmız devam edecek.
Ama ben tiyatroyu, biraz müzikal turiz-
mi, tiyatro turizmi olarak da düşünüyo-
rum.
Bugün dışanya gittiğiniz zaman Ame-
rika'da, Broadway'de, Avnıpa'da sahne-
lenen müzikalleri seyrettiğiniz zaman
agzınız açık kalıyor. Tiyatrocu da büyü-
mek zorunda diye düşünüyorum.
- Tiyatro almak veya inşa etmek konu-
sunda düşündüğfinüz bir proje var mı?
KIRCA- Tiyatro almak ve inşa etmek
konusunda girişimlerim var. Bunun için
yanıp tutuşuyorum ama yer yok. Nere-
ye yapabilirim? Yeni yapılan binalara gi-
diyor görüşüyoruz.
Garaj gibi, depo gibi yerlerle temas
halindeyiz. Bu oyunun provasını dahi
yapacak yer yoktu. Açıkhava Tiyatrosu
boş diye birden celallenip oyun çıkar-
maya karar verdik.
- Oyunlannızda izieyicilere özelükler-
le vermek istediğiniz bir mesaj var mı ?
KIRCA- Ben oyunlann içenkli olma-
sını istiyorum. Kişi ikı saatini boş yere
harcamamalı. tnsanlar gülsün eğlensin-
ler, ama bir soruna parmak basılsın isti-
yorum. Oyunun sosyal içerikli bir yanı
olmalı. Ömeğin televizyonda benim ver-
diğim mesajı kimse veremedi. Bu kesin-
leşti.
Bu Le Monde'da da çıktı, New York
Times'ta da çıktı. Yiğidin hakkını Tür-
kiye'de belki biraz geç veriyorlar. ama
Fransız gazeteleri, Amerikan gazeteleri
yiğidin hakkını çoktan verdiler. Televiz-
yonda veya tiyatroda aynı mesajı verme
gayreti içindeyim. Ama tarz olarak tele-
vizyonla tiyatro çok farklı. Benim tiyat-
roda da, sinemada da, televizyonda da
seyirci ile çok iyi bütünleştiğimi herkes
biliyor.
Çünkü ben, bunlann üçü ayn ayn tür-
lerde olmalanna rağmen üçünü de iyi
yapıyorum.
T Ü R K R O M A N I N I N S O N Y Î R M l B E Ş Y I L I D E Ğ E R L E N D I R 1 L t Y O R
Türk romanı bugün bir değişim içerisinde. Kendi geleneksel çizgisiniyenilemek mi istiyor? Yoksayepyeni bir giysi kuşanmak
mı? Tabii şu da göz önünde tutulabilir: Türk romanının geleneksel çizgisi eleştirel süzgeçten yeterincegeçmiş midir?
1 Son yirmi beş yılın roman çabasını nasıl
1 değerlendiriyorsunuz?
Türk romanı ne ölçüde incelenip,
eleştirilmiştir?
PERtDE CELAL
Yirmi beş yıl içinde Türk romanı
büyük bir patlama yapmıştır. Daha
önceki yıllan sonnadığınız için
burada Yakup Kadri, Ahmet Hamdi
Tanptnar, Abdülhak Şinasi Hisar,
HaHt Ziya UşakhgO gibi ve daha
birçok Türk edebiyatında büyük
yerleri olan romancılan bir yana
bıraktım. Bizimki ise yazar olarak
parçalanmış bir kuşaktır.
Tutucu, faşist yöntemler içinde
dolanıp dururken hem onlar
tarafından parçalandık, hem
birbirimizi yedik. Kimse tarafindan
yüreklendirilmeden kendi başımıza
ayakta durmaya çabaladık.
Bu, uzun ve acıklı bir hikâyedir.
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın dediği
gibi, aramızda bir çok yazar "Sükût
suikasü"na kurban giderek uzun
zaman unutulmaya terk edilmiştir.
Neden yirmi beş yıl?
Yazarlann dünyası. yetenekleri, hayal
• Genç yazarlara
gelince, kimilerini
okuyorum ve onlardan
çok umutluyum.
Dışanya sesimizi
duyuruyorlar.
Yabancı bir ülkeye
gittiğimde Orhan Pamuk,
Latife Tekin gibi
yazarlann kitapçı
vitrinlerinde yapıtlannı
gönnek içimi ısıtıyor.
güçleri kadar geride bıraktıklan
yabancı, yerli büyük yazarlardan,
düşûnürlerden, edebiyatçılardan
beslenip oluşur bir bakıma.
Şimdi sizin sorunuza yaklaşıyorum:
Geçenlerde genç bir kadın eski
yazarlarla yeni yazarlar arasında
kültûr farkı olduğunu,
yeni yazarlann meyhane
köşelerinde sürüp giden gevezelikten
kurtulup masa başına
döndükleri için daha başanlı
olduklanru söylüyordu.
Biraz şaşırdım. Âklıma
Oğuz Ata>, Sait Faik. Yusuf Aülgan,
BOge Karasu, SeBm 1leri, Leyta Erbil,
Tomris Uyar, Füruzan gibi sevdiğim
yazarlar
geldi. Bunlar o güzel yapıtlannı
meyhane köşelerinde boş
gevezeliklerle mi oluşturdular?
Unuttuklanm da var aralannda.
Bunlann yinrıi beş yıla
girmediklerini söylemek
garip olmaz mı?
Genç yazarlara gelince, kimilerini
okuyorum ve onlardan çok
umutluyum. Dışanya sesimizi
duyuruyorlar. Yabancı bir ülkeye
gittiğimde Orhan Pamuk, Latife
Birçok
yazar
'sükût
suikasb'na
kurban
gitti
Tekin gibi yazarlann kitapçı
vitrinlerinde yapıtlannı görmek içimi
ısıtıyor.
Daha birçoklan var.
Yetişiyorlar, yazıyorlar,
olumsuzluklara karşı durmayı,
çabalannı sürdürmeyi
başanyorlar.
tkinci sorunuza gelince, yukanda
değindiğim olumsuzluklardan biri de
bizde gerçek eleştirmen
yetişmemesidir sanıyorum.
Birkaç kişi var ama. onlar da bu işi
meslek olarak ele almıyorlar. Yalnız
kendi çevrelerinden, düşüncelerine
yakın olanlan okuyorlar.
Bu soru bana yazarlanmızın ne kadar
horlandığını düşündürdü.
Batıda aşağı yukan yazar kadar
eleştirmen var. Yazarlann yeni çıkan
romanlannı haftalarca gazete, dergi
sayfalannda görüyorsunuz.
Televizyonda öyle, radyoda öyle.
Oralarda yayınevleri de başka türlü
ÇETİNALTAN
Türkiye'yi yöneten insanlar kendi
dillerine egemen olamadıklan için,
ki bu yayınladıklan kitaplann
azlığından da bellidir, kendi dillerini
çok daha iyi kullanan insanlara karşı
bilinçaltı bir düşmanlık
beslemişler, yazardan, bir
Osmanlı geleneği olarak, öncelikle
kendilerine
övgüler yazmasını istemişlerdir.
Yöneten insanlar. özellikle
Cumhuriyetin ilk yıllannda,
kırsal kesim anlatılanna karşı çıkmış,
yasaklamışlardır.
Köy yoksullanndan söz etmek,
belasını aramak gibi bir şeydi.
Çünkü, yazann, iyi bir anlatımla
kendilerinin kötülüklerini de ortaya
çıkaracağından korkmuşlardır.
Dünyada bu kadar çok yazann ceza
aldığı, bu kadar çok kitabın
toplahldığı başka bir yer yoktur.
Franco îspanyası'nda
bile böylesi görülmemiştir.
Türkiye'de kırsal kesim romanı-kent
romanı aynmı son yirmi beş yıl
içerisinde çıkmıştır.
Köy romanlan bir miktar
demokratikleşme olunca
yoğunlaşmıştır. Bu, kendi dillerinden
hoşlanmayan yöneticilere
bir tepkidir.
Köy romanı-kent romanı diye bir
aynm yapılamaz.
Roman evrenseldir.
Baizac'ın, Maupassant'ın
romanlannda hem köy hem de
Paris görünür. Fakat Türkiye'de
romana da siyasi bir çerçevede
bakılır oldu. Siyaset,
edebiyatı daima bir araç olarak
Roman
okunmazken,
eleştiriyi
kim
okuyacak?
kullanmak istedi.
Oysa zaten, yazann kullandığı,
seyrettiği pencereden siyaset de
görünür.
Fnsan ne yazarsa yazsın. farkına
varmadan kendi bulunduğu kumaşın
dokusunu yansıtır.
Aynca roman, sınıfsallık içerir bir
simge haline de geldi. Halbuki bu,
yazann niyetine değil, okuyucunun
kişıliğine bağlıdır.
Sanat sanat içindir - sanat toplum
içindir tartışmalan yapılıyor.
Hangi sınıftan, kültürden olursa
olsun sanat, anlayan içindir.
Yine de bu tez - antitez çatışmalan
içinde bir çizgi oluşturmuştur ama,
daha demokratikleşmiş, daha
ilerlemiş toplumlann romam
yanında cılız kahnıştır.
Çünkü geçmişimizde düzyazı
geleneği yoktur.
Talebi de yoktur romanın.
Yayıncı, öyküye romana para
yatıracağına repoya, dövize yatınm
yapsa daha fazla kazanacak.
Bir ülkede yaşamak güçleştikçe,
enflasyon yükseldikçe
edebiyat geri çekilir.
Avrupa'da yüzyıllardır olan düzyazı
geleneği Türkiye'de yoktur.
Dolayısıyla inceleme geleneği de
yoktur, düşünce geleneği de.
O yüzden inceleme, eleştiri
alanında da bir yufkalık
olmuştur.
İyi eleştirmenlerimiz var.
Onlann hakkını yemek ıstemem.
Fakat roman okunmazken eleştiri
kitaplannı kim okuyacak?
Türkiye'de kitaba talep,
yazara para veren yok ki...
Eğer ev başına düşen kitap
sayısmı 10'un üzerine
çıkarabilseydik. başımızda hiç
yöneticı
olmasa bıle çok daha gelişmiş
durumda olurduk zaten.
çalışıyor. Bir romanı okuyucuya
ulaştırmak başlı başına bir uğraş onlar
için. Ömeğin Fransa da şöyle bir
ışlem olduğunu okumuştum bir
yerlerde: Yazar yapıtını verdiğinde
önce yaymevinin roman bölümündeki
yetkili kişi okuyor. Daha sonra
yaymevinin okutmanlannın elinden
geçiyor kitap. Karan yaymevinin
sahibi veriyor. Bundan sonra yazar ne
kadar namlı olursa olsun yapıtı üstüne
uyanlar alıyor, düzeltmelere boyun
eğiyor. Bunlara uymak zorunda.
Yalnız Paul OaudeU yaşlı
Gallimard'a karşı çıkabilirmiş.
Gallimard, yazarlann çalışmalanna
çok kanşan bir yayıncı. Marcel Proust
bile boyun eğiyor ona. Kitabın çıkıp
çıkmayacağına okuyup karar veren,
ihtiyar Gallimard'mış. Yeni kuşak
yayıncının tekelinde değil artık.
Kapak düzeni, arka kapak yazısı, ilk
sayfalardaki tanıtma yazısı.. bütün
bunlan özenle hazırlayan başka
bölümler var ve çoğu zaman
romandaki ön yazıyı tanuımış
yazarlar hazırhyor.
Yazara düşen işler de var: Önce
yapıtın dağıtılacağı kentlerde
yayınevleriyle tanışma, sonra gazete,
dergilerde çıkacak röportajlar için
hazırlanma, eleştirmenlerle tanışıp
romanı üstüne tartışmalar, çekilen
resimler, bütün bunlar beş, altı ay
sürüyor en az.
Kitap çıktığında da yazann eline
geçen para, yeniden yazmaya başlayıp
ikinci romanını hazırlaması için dört
beş yıl çalışmasını sağlayacak kadar
büyük bir para.
Bizde okuyucu yok, bu kadar hazırlık
değer mi denebilir. Bence değer.
Çünkü bütün bunlar okuyucuyu
çekmek. kitaba yaklaştırmak için
yapılıyor Yazara ödenen para ise
onun daha rahat çalışıp iyi yapıtlar
hazırlamasını oluşturuyor.
Sonra, başka ülkelerde iyi yazar
olmak yeterli. Bizde olduğu gibi sağ-
sol sorunu yok. Bölünmeler,
kutuplaşmalar yok.
Oralarda roman bir yetenek ve
sanat gücü. Okuyucunun yüzüne
tutulan bir ayna. Kendini gör,
kendini tanı, kendini bul gibilerden.
Genç yazarlann bizlerden daha şanslı
olduklannı düşünüyorum. Onlar gibi
genç eleştirmenler de yetişecek
ülkemizde, buna inanıyorum. Bunlar
art düşüncelere kapılmadan, kitap
okumaktan sıkılmadan yapıtlar üstüne
düşüncelerini açıklayabilecek aydın
kişilcr olacak.
Son zamanlara kadar Türk romanı ve
romancısı birbirine karşı ideolojiler,
taraf tutmalar yüzünden topallayıp
duruyordu. Bu yüzden de okuyucuya
doğru dürüst tanıtılmadı.
Komünizmin yıkılıp gitmesi ve
sosyalizm ve gerçek demokrasinin
yerini alması (eğer bunlara gerçekten
ulaşabilirsek) genç yazarlanmız için
bir şans olacak, önündeki kapılan
açacaktır.
BUAŞAMADA
ŞÜKRAN KURDAKUL
Kitap... Kitaplık...
1940'lann edebiyat yaşamını Karşıyaka Halkevi'nin
kitaplığındaki dergilerde tanımaya başladığımı hiç
unutmuyoaım.
Genel çizgileriyle, iktidardaki CHP'nin ideolojisiy-
le çelişmeyen Variık, Çığır, Servet-i Fünun, Uyanış gi-
bi haftalık ve aylık dergilerde yeni edebiyat hareke-
tini yaratan kalemlerle karşılaşma olanağı buluyor-
dunuz.
Özellikle, 1928'den sonra Uyanış adını da benim-
seyen Servet'i Fünun'da Sait Faik'ten Abidin Di-
no'ya, Ziya Osman'dan ilhan Berk'e, Oktay Ak-
bal'a kadar bu hareketın öncüleri sayabileceğimiz
şairleri, yazarlan tanımak o yaşlardaki bir edebiyat
meraklısı için yeni çizgenlerin açılması anlamına ge-
liyordu.
II. Dünya Savaşı koşullarında bile çağdaş hüma-
nizmanın öngördüğü ilkelere yakın, "militarrzm"den
alabildiğine uzak.
O kitaplık olmasaydı nereden bulabilecektim bu
dergileri, nasıl tanıyacaktım çağdaş edebiyatımızın
yol açıcılannı...
Hele erken Cumhuriyet döneminde birçok yazann
yaşamında unutamadığı kültürodaklannın bulundu-
ğunu biliyorum. Yaşar Kemal'imiz de yetiştiği yıllar,
çalıştığı Adana'nın Ramazanoğlu Kitaplığı'nda gir-
memiş miydi ilk kürtür birikimi sürecine.
Kitaplar bizden önce de vardı, bizden sonra da
olacak.
Kitaplıklar da.
Bir yazımda da vurguladığım gibi, kalıplaşmış dü-
şüncenin özgür düşünceye, sahtenin gerçeğe, ce-
zanın ödüle düşman kesildıği bir ülkede toplumsal
ilerleme bilincimize katkıda bulunduğu ölçüde uygar-
lık güvencesi sayıyoruz kitabı.
Çağımız, Hitler Almanyası'nda insanoğlunun dü-
şünce ürünlerinin ateşe verildiğini unutmadı daha
Oysa, mityonlarca kitap yakılırken faşist ideolojiye ya-
taklık eden binlercesini propagandaya hazırlryordu
basımevleri.
Karşrtdüşüncenin hoşgörüyle karşılanmadığı bas-
kı rejimlerinde iktidarların uydusu olmuyor mu kitap-
lar?
Kendi dünya görüşümüzün yörüngesinde sınırla-
madığımız ölçüde uygarlık simgesıdir kitaplıklar.
Neden değiniyorum bu dokunaklı gerçeklere?
12 Mart'lar, 12 Eylül'lerden önce de "Milli Kütüp-
hane", "Beyazıt Kütüphanesi" vb. gibi en önemli kül-
tür odaklarımızdaki, devletlilerin gözüne batan, kimi
yapıtlann, dergi ciltlerinin "zindan"öa çürütüldüğü-
nü bildiğim için.
Süleyman Ege'nin yayımladığı Marksist yapıtlann
göz göre göre yakıldığını bildiğim için.
Kültür Bakanlığı Ayvalık Halk Kitaplığı'nın yeni bi-
nasının açılış töreninde, yeni bakan fsmail Cem'i
dinlerken anımsadığım gerçekler bunlar.
Kendimizi, istediğimiz düşünce ürünlerini özgürce
seçebileceğimiz kitaplıklarda bulabilecek miyiz?
Asıl sorun bizim seçtiklerimizi okura dayatmak de-
ğil, okurun aradıklarını verebilmek.
Eğer geçmişte olduğu gibi "Risale-i Nûr"un bulun-
duğu bir kitaplıkta sosyalizmin klasıklenne yer ver-
mezseniz -ya da tersi olursa- düşüncenin özgürlü-
ğünden söz edilebilir mi?
Doğrusu, yeni açılan yapının -mimar arkadaşım
Sedat Ulus'un da katıldığı gibi- yöresel mimari özel-
liklerden yoksun bulunması da buruklukyarattı içim-
de. Ama, çok amaca yönelik bir kültür merkezinin kı-
sa sürede yaşama geçmesi sevindirici bir olay kuş-
kusuz.
Şunu soracağım: Açılış töreninin yapıldığı günün
yıldönümünde kaç okurun yararlandığını öğrenece-
ğiz bu kitaplıktan?
Asıl sorun bu değil mı?..
Sinema okuluna
başvıırular bugün
_ Kültür Servisi - Yavuz
Özkan'ın Istanbul Sırasel-
viler'de kuracağı sinema
okulunda öğrenim görebıl-
mek için gereklı işlemler ve
okulun planlanan faaliyet-
leri açıklandı.
Okulda haftada beş gün
40 saat ders venlecek ve!)u-
nun karşılığında öğrenciler-
den ücret alınmayacak. De-
vam zorunluluğu olan oku-
la beş dersten fazla gelme-
yen ve bir seminere katil-
mayan öğrencinin ilişkisi
kesilecek. Senaryo - diya-
log, kamera. ışık, çevre dü-
zeni, prodüksıyon set, reji
bölümlerinde eğitim gören
öğrenciler lngilizce. sanat
tarihi ve sinema tanhi ders-
lerinden de sorumlu olacak-
lar. Okula öğrencı seçimi
üç aşamada yapılacak. Ya-
zılı ve sözlü sınavlarda ba-
şanlı olanlar mülakata alı-
nacak. Üç aşamadan en faz-
la notu alan 20 kişi aday öğ-
renci olacak. on kişi de ye-
dek öğrenci seçilecek.
Birinci ay sonunda bütün
dersler için konulan not ba-
rajını aşabilenlerasil öğren-
ci seçilecekler. Başanlı ola-
mayanlann yerlerini yedek
öğrenciler dolduracak.
Yavuz Özkan'ın sinema
okuluna başvuru 14 ağus-
tos - 10 eylü! tarihlerinde
yapılacak. Yazılı sına\ 21
eylül, sözlü sınav 26 eylül,
sınav sonuclannm açıklan-
ması da 28 eylülde. Başan-
lı olanlar 30 eylülde müla-
kata alınacak ve 20 adayla
10 yedek 5 ekimde açıkla-
nacak. Daha geniş bılgi al-
mak isteyenler 247 67 25
numaralı telefona başvura-
bilırler.
Müjdat Gezen Sanat Merkezr nde
yeni dönem
• Kültür Servisi- Müjdat Gezen Sanat Merkezi' nce
düzenlenen yaz kurslannın 11. cisi 21 Ağustos' da
başhyor. Haftada 5 gün, toplam 60 saat olan kurs
süresınce 7- 15 yaş grubu ve gençlere yönelik KJasik
Gitar, Tiyatro ve Müzik dersleri verilecek. Konuyla
ilgili bilgi edinmek isteyenler 0 216 346 51 09 numaralı
telefona baş\-urabilirler.
Folklopculammız Dünya Şampiyonu
tZMtR (A.A)- Izmir Çağdaş Halk Danslan Derneği
ekibi, Polonya' nın Bielsko Biela kentinde düzenlenen
Halk Danslan Yanşmasf nda Dünya Şampiyonu oldu.
Dernek Başkanı Hatice Gül Değirmenci, UNESCO' ya
bağlı bir kuruluş olan C1OFF tarafindan düzenlenen
"Dünya Halk Danslan" yanşmasında, Türkiye" yi Izmir
Çağdaş Halk Danslan Derneği ekibinin başanyla temsil
ettiğıni söyledi. Değirmenci. ekibin yanşmaya
geleneksel sünnet düğünü töreni ve halk oyunlanndan
örnekler ile katıldığını kaydederek. Türkiye' nin 15 ülke
arasından birinci. Kore" nın ikinci ve Polonya' nın da
üçüncü olduğunu belirtti.
Karikatür Yarışması
Kültür Servisi- Trabzon' da yayınlanan "Karadeniz
Gazetesi" tarafindan "Taka L'lusal Kankatur
Yanşması" düzenleniyor. Amatör- Profosyonel tüm
çizerlere açık olan yarışmaya serbest olduğu gibi konulu
eserler de gönderilebilir. Konulu dalda adaylar
Karadeniz' in doğası, kültürü ve insanını işleyeceklar.
Yanşmaya son katılma tarihi, 15 Eylül 1995 olarak
belirlendi. Katılım ve yazışma adresi ise: Karadeniz
Gazetesi Taka Ulusal Karikatür Yanşması, Devlet Yolu
Cad. Çınar Sok. no: 3, 61100 Değirmendere, Trabzon.