Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 7TEMMU21995CUMA
12 DİZtYAZI
12Eylül'ün
Kemalizmeihaneti
DÛŞÜNCE
OZGURLUGU
ÇIKMAZ1
.EMİN DEĞER
Kaldı ki tarikat, ne bir ne ikidir ne
de sınırlanabilir. Dahası on, on beş de
değildir. Seçımlerde tarikat lideTİerini
elde eden partı, seçimi alıp iktıdar ola-
caktır. Böyle bir seçim meşru sayıiabi-
lir mi? Elbet sayılamaz! Çûnkü seçme-
nırı istenci, özgür ve bağımsız değildir.
Seçim yasalannın değişmez hükümle-
rinden biri, seçmenin istencini özgürce
kullanabilmesi için seçimden 14 saat
önce propagandayı bile yasaklamakta-
dır.
Böyle bir ortamda, cumhuriyetin ye-
tiştirdiği bir kadın başbakanın, laiklik
gıbi rejimin temel bir öğesi üzerinde -
kuzuyu kurda emanet eder gibi- tarikat
ululanndan görüş alması, hükûmetin
meşruluğuna da gölge düşürûr. Mec-
lis'in, rejimin özüne tam anlamıyla ay-
kın olan bu durumu sorgulamaması,
onun da meşruluğunu gölgelendirir.
Böyle bir ülkede, artık düşünce öz-
gürlüğünden ve demokratikleşmeden
söz edilmesi, demokrasiyle alay etmek
değil midir?
Toplumun bu noktaya getirilmesinde
etken olan yanhşlann başında, Kema-
list ilkelerden sapma ve bağımsızhğı-
mızın ipotek altına alınması yatar. Ve
devrim ilkelerinden sapışla girilen or-
tamda, laikhkten verilen ödünle yanlış-
lar birbirini izlemiştır. Her şey seçimi
kazanmaya endekslendiğinden bu du-
rum, kuralsızlığı ve popülizmi öne çı-
karmıştır. Bağımsızlığımızdan verilen
ödünle ve emperyalist sistemin güdü-
müne girdikten sonra, ulusal sorunlan-
mıza için "Acaba ABD ne der?" kuş-
kusuyla özgür ıstençle karar alınamaz
olmuştur.
Kutsal devlet
Aynca sıvil toplum koşullannın bu-
lunmaması da unutulmayacak bir baş-
ka etkendir. Sivil toplum, kapitalist sis-
temin örgûtlenmesidir. Bu noktada şu
soruyu sormalıyız: Kapitalistleşmeden
demokratikleşebilir miyiz?
Sorun işte burada düğümleniyor.
Küreselleşen bir dünyada, sanayileş-
meye yeni adım atan yan bağımlı bir
ülkenın açmazıdır içinde bulunduğu-
muz durum.
12 Eylül'ün bizi getirip bıraktığı bu
ortam, 1920'lerden çok gen bir siyasal
yapıya açıktır. 12 Eylül Anayasası,
halkın devletinı kutsal devlet yapmış-
tır. Devletin kutsal ve halkın devlete
hizmetkâr olduğu bir sistemdir 12 Ey-
lül. Böyle bir anayasal sistemde, hangi
hak ve özgürlüğün bireye tanınacağını
düşünebilirsıniz?
Yalnız o mu? Bağımsızlığına sahip
olmayan, ekonomisi ve bütçesi fınans
kapitahn yönetim ve denetiminde olan
bir devlet, hangi hukuksal kaynağa da-
yanarak özgürlüğü tanıyacaktır. Çünkü
önce kendisi bagımsız değildir. Çünkü
önceden gördüğümüz gibi, tüm hak ve
özgürlükler, bu anayasaya göre siste-
min çizdiği sınırlar içinde tutukludur.
12 Eylül yaşadıkça haklar ve özgürlük-
ler o çıkmaz içinde bir özlem olarak
kalacaİdardır.
Kurtuluş mu? Görülüyor ki sorun,
önce bir sistem sorunudur. Kurtuluş bu
gerçeği görmekle başlar.
Çözüm, önce içinde bulunduğumuz
durumu doğru değerlendirmekten ge-
çer. Bunun için de 12 EylüTü çağdaş
insan haklan ve sivil toplum değer yar-
gılanyla sorgulayıp yargılayabilelım.
Hangi yöntemle derseniz, Kemalist
devrim yöntemi ve Kemalist bilinçle
elbet. Nedir Kemalist bilinç?
Kemalist bilinç
"Büinç, insanın kendisini çevreleyen
şeyieri ayırt ermesi, algüaması ve algıla-
dıktan sonra gerçekleştirmesi, onu iste-
mesi ve istediğini yapmasıdır."(32) Bu
tanıma göre, bılinçli ınsan; olaylan,
tüm koşullanyla, neden ve sonuç iliş-
kilerini de düşünerek yönlendirebilir.
Olaylan kendi iç dinamizmine bırak-
maz, istediğı sonucu elde etmek için,
olaylara kendı bilıncinden kaynaklanan
dınamiklerle yön verir. Yani olaylann
kendi amacı doğrultusunda oluşmasına
etken olur.
Bilinçli bir insanın, olaylan kendi
amacı doğrultusunda yönlendirmesi,
başanyı böylece yakalaması, bir başka
deyişle, olaylan bilinçli bir yöntemle
izleyip yönlendirmesi, akılcı ve ger-
çekçi bir yöntemdir.
Mustafa KemaFin gerçekleştirdiği
ve bir toplumu böylesine etkileyen, de-
ğiştiren olaylan bu açıdan incelediği-
mizde, onun başanlannm gizini daha
• 12 Eylül'ün bizi getirip bıraktığı bu ortam, 1920'lerden çok geri bir siyasal
yapıya açıktır. 12 Eylül Anayasası, halkın devletini kutsal devlet yapmıştır.
Devletin kutsal ve halkın devlete hizmetkâr olduğu bir sistemdir 12 Eylül.
Böyle bir anayasal sistemde, hangi hak ve özgûrlüğün bireye tanınacağını
düşünebilirsiniz?
• Mustafa Kemal," Ordu mu, Meclis mi" sorusuna karşılık, "Elbet Meclis"
yanıtını verir. "Bence Meclis, kuramsal bir kuruluş değil, gerçek bir
kuruluştur. llkin ordu ve sonra Meclis deniyor; oysa orduyu meydana
getirecek olan ulus ve onun adına Meclis'tir. Çünkü ordu demek yüz
binlerce insan demektir. Bunu ancak ulusun karar ve kabulü
meydana getirebilir."
iyi anlanz. Gerçekten hiçbir olayı ken-
di doğasına bırakmamış, olaylan çağ-
daş ve akılcı bir düşünce dizgesinde
ele almış ve bir ulusun yazgısını böyle
çizmiştir.
Yalnız bununla da kalmamış; kurdu-
ğu devletin yaşam koşullannı. ümmet-
ten yarattığı ulusun çağcıl yaşam ilke-
lerini de saptamış, yeni toplumu ve
cumhuriyeti sürekli akıl ve bilime da-
yanarak yenıliği arayacaklannı umut
ettiği gençliğe emanet etmiştir. Bunun
bir rastlantı ya da özenti olduğu düşü-
nülemez.
Mustafa Kemal'i eleştirenler, saldı-
ranlar, onun tüm karar ve eylemlerini
ömeksiz bir bilinçle gerçekleştirdiğini
göz ardı etmektedirler.
Mustafa Kemal'deki bu bilinç, onun
tüm girişimlerini, haklılık ve meşruluk
temelıne oturtmasını sağlamıştır. Bu
tutum, ondaki eşsiz tarih bilincinin
eseridir.
Başanlarının nedeni, işte burada
aranmalıdır. Her girişimine bu bilinçle
başlarnış ve hiçbir adımını bilinçsız at-
marruş olması, başansının akla ve bili-
me dayalı olduğunu gösterir.
Mustafa Kemal, neden her eylemin-
de ve karannda önce meşnıluğu ara-
mıştır? Çünkü meşru bir temele otur-
mayan hiçbir karar ve eylem, toplumda
ve tarihte yerini bulamaz. Yaşayamaz,
ömrü kısa olur.
Ulusal bağımsızlık savaşına başlar-
ken, meşruluğun çağdaş dayanağınm
ulus olduğunun bilinciyle yola çıkmış
ve daha Amasya Genelgesi'nden baş-
layarak attığı her adımda, bağımsızlık
kavgasınm, ulusun ıstenç ve karanyla
ele alındığını yinelemiş ve bunu tüm
dünyaya duyurmuştur.
Bunun iki anlamı vardır. Önce ba-
ğımsızlık karannın ulusça verilmiş bir
karar olduğunu belgeler... Bunun kadar
önemli bir başka anlamı da şudur:
Ulus kendi yazgısını kendisi yazdığına
göre, halife-sultanla ilişkisı kalmaya-
caktır.
Amasya Genelgesi'yle başlayan ve
kongTelerle sürdürülüp 23 Nisan'a ula-
şılan evrede, ulusun kendi yazgısını
eline aldığını, bu nedenle her aşamada
ve fırsatta yinelemiştir. 19 Mayıs'tan
Lozan'a uzanan ve evrenselliği orada
onaylanan ulusal ayaklanmanın başan-
sı, işte burada aranmalıdır.
Mustafa Kemal'in temel felsefesi
nedir? Bu sorunun yanıtı, bağımsızlık
bılincinde aranmalıdır. O, bunu tam
bağımsızlık olarak niteler. "Ulusun ba-
ğunsızuğım, yine ulusun direnç ve kara-
n kurtaracaktır" derken iki gerçeği.
ıki umudu birleştıriyor. Bir yandan
ulusa güvenerek ondan güç alırken, öte
yandan ulusun kendi yazgısını yine
kendi yeneceği konusunda güven veri-
yordu. O güne değin salt saltanat için
savaşan ümmetin bireylerine, elbirli-
ğiyle kendileri için savaşmalannın za-
manı geldiğini, bunun yolunun da ulu-
sal bilinçten geçtiğini anlatmak istiyor-
du.
Başannın ulusal istençte olduğu gü-
vencesini veriyordu. Buradan çıkarak
da asıl amacına uzanıyordu. Bu amaç
çok yönlüdür ve ulusal değişimin gele-
ceğe atılacak en büyük adımlanndan
biridir.
Önce meşruluk sağlanacaktır. Sonra
o meşruluğun temeli olan ulusal mec-
lisle cumhuriyet kurulacaktır. Böylece
egemenlik gökten yere indirilerek geT-
çek sahibine verilecek ve ulus, çağdaş
uygarlığa açılacak yolda atılımlara ha-
zırlanacaktır.
Bakın bu konuda daha Ankara'da
Meclis açılmadan ne diyor: "Ben,_her
şeyi Mecns'ten bekleyenlerdenim. Öyle
bir döneme geldik ki onda her şey meş-
ru ohnabdır. UlusaJ işlerde haklılık, an-
cak ulusal karariara dayanmakla, ulu-
sun genel eğUimiııi yansıtmakla sağla-
nır."(33).
ordu mu, meclis mi?
Bu konuşmayı şöyle sürdürür Ordu
mu, Meclis mi? "Elbet Meclis" der:
u
Bence Meclis, kuramsal bir kuruluş
değil, gerçek bir kuruluştur. llkin ordu
ve sonra Meclis deniyor; oysa orduyu
meydana getirecek olan ulus ve onun
adına Meclis'tir. Çünkü ordu demek
yüz binlerce insan demektir. Bunu an-
cak ulusun karar ve kabulü meydana
getirebilir."
Bu görüşler Osmanlı paşasının mı
dersiniz? Meclis'e verilen önem, onun,
meşnıluğu ulusun istencinden aldığını
gösterir. Bu çağdaş bir devrimcinin bi-
lincidir. Devrimini, ulusal istence da-
yandıran bir devrimcidir o!
Onun önce meşnıluğu aramasını, ça-
lışmalannı sağlam bir temele -hukuka-
dayandırmak istemesine bağlamıştık.
Böylece bir ümmet toplumunu ulus-
devlet düzeyine çıkaracaktır. Kısaca
kendisi ulusa güvenerek yola çıkacak.
ulusun da kendi kendine güvenini pe-
kiştirecektir.
Ve ulus bireylerinin kendi istençleri-
ni -iradelerini- birleştirerek bundan
alacaklan güçle bilinçlenmeleri sağla-
nacaktır. Bu da Mustafa Kemal'in
ulaşmak istediği bir başka eviedir. Ve
hem ulusal savaş hem devrim, işte bu
akılcı gerçeğe dayandınlmıştır. Bu yö-
nüyle de ilkörnektir (paradigma), ev-
renseldir.
Mustafa Kemal, bunlan söylediğin-
de daha Meclis yeni açılmıştır. Ama
Anadolu ayaktadır. Yer yf r direnmeler-
le, dernekler kunılarak düşmana, em-
peryalizme başkaldınlar başlamıştır.
Bunlardan bir bölümü, halife-sultanı
kurtarma amacındadır. Birkaçı da ba-
ğımsızlık peşindedirler. Anadolu'da
tam yirmi sekiz yerde halk ya da eşraf
örgütlenmiştir. (34)
İşte Mustafa Kemal, bu çabalan bir-
leştirmiş, buradan çıkarak kurtuluş ha-
reketinı başanya ulaştırmıştır. Mustafa
Kemal olmasaydı, başanya ulaşılması
olası mıydı? Bu sorunun yanıtını, tari-
hin tanıklığında arayalım. Örneğin
onun önceleri yakın, sonralan uzak ar-
kadaşı Rauf Bey'e göre:
"Mustafa Kemal Paşa mücadeleye
atümasaydı bu memleket kurtulamaz-
dı. Anadolu"nun tehlikeye düşen \erle-
rinde. batıda. doğuda ve güneyde baş-
layan ve bir yurtsever düşüncenin ürü-
nü olan zayıf milli mukavemet hareket-
leri Mustafa Kemal Paşa tarafından
birleşririlrneseydi, her biri ayrı ayn ko-
tayca bastuılabilirdi."
Bu önemli bir saptama, ama o kadar
değil. Kurtuluş gerçekleşse bile ulusal
yaşam sağlanabilir miydi? Bu soruya
da evet yanıtı verilemez. Neden mi? O
davaya birlikte başlayanlardan hiçbiri
ulus-devlet tezini bilmiyordu. Onlann
amacı halife-sultanı kurtarmak, Os-
manh'yı çağdaşlaştırmaktı. Bunu
Amerikan mandası altında gerçekleş-
tirmeyi bile düşünenler vardı. Ama bir
Mustafa Kemal, bu tezin olmazlığını
biliyordu. Çünkü çağ, ulus-devlet ça-
ğıydı.
Osmanlı türü imparatorluklar çağı
geçmiştı. Bu gerçeği görebılmek için
de tarih bilınci gerekiyordu. "Bu biHn-
ce erişmemiş yol arkadaşlanna gerçek
amacını açabilir miydi'' sorusuna evet
yanıtı vermek olanaksız gibıdir. Örne-
ğin saltanatın kaldınlması konusunda
Rauf Bey'in direnmesı, Refet Paşa'nın
lstanbul'da Halife Abdülmecit'e gös-
terdiği bağlılık vb. olaylar ve sonraki
gelişmeler anımsanırsa neden evet de-
nilemeyeceği anlaşılır.
Bu nedenle o, utkuya değin gerçek
amacını gizli tuttu. Bunu Söylev'de
şöyle vurgular
"Ulusal savasa birlikte başlayan yol-
culann kimilcri, ulusal yaşanun bugün-
kü cumhurryete ve cumhuriyet yasala-
nna değin uzayan gelişmelerinde, dü-
şün ve ruh yapılarının kavrama sının
bittikçe, bana direnmeye ve karşı çık-
maya başladılar... Ben, ulusun vicda-
nında sezdiğim büyük gelişme yeteneği-
ni, bir ulusal sır gibi vicdanımda taşr>'a-
rak yavaş yavaş bütün toplumumuza
uygulatmak zorundajdım." (35)
Bu, devrimin liderindeki devrimci
bilinci (36) ve uygulama direncini gös-
terir.
Mustafa Kemal, başanya işte bu bi-
linç ve dirençle ulaştı. Önce çağı
özümseyerek ve ulusuna güvenerek,
ulustan güç alarak. Ve her evreyi bu bi-
linç ve meşruluk temelinde akıl ve bi-
lime dayanarak gerçekleştirdi.
işte bu, Mustafa Kemal'in bize bı-
raktığı Kemalist bilinçtir. Biz, bu bilin-
ci yitirdiğimiz için bugün çıkış yolunu
bulamadığımız çıkmazlar içindeyiz.
Bu çıkmazdan çıkılabilir elbet. Ama
önce ana kaynağa eğilmek, nerede
yanlış yapıldığını bulmak gerekir.
Özetle günümüz olaylannı bu bilincin
aydınlığında, onun manevi mirasçılan
olarak akıl ve bilimsel yöntemle ince-
leyip, içinde çırpındığımız çıkmazın
nedenlerini ve çıkış yollannı arayıp
bulmak, bizim tarihsel sorumluluğu-
muz ve borcumuzdur.
Ve bu borç, ancak Kemalist bilince
sahip çıkılarak ödenebilir. Bağımsızlı-
ğımıza ve egemenliğimıze tam olarak
sahip çıkmadan, o bilince ulaşmadan
sonuç alınamayacağını unutmayalım.
Şu halde önce tam bağımsızhktan baş-
layalım.
(32) O. Hançerlioğlu - Felsefe Sözlüğü;
dltl,s.l72.
(33) Enver Ziya Karal - Atatürk'ten Dü-
şünceler, Çağdaş Yayınlan, s. 38.
(34) B. Tanör - Türkiye'de Yerel Kongre
tktidarian; Afa Yayınlan, s. 22.
(35) M. Kemal Atatürk - Söylev; cilt. 1.
s. 9-10.
(36) "Devrimci bilinç: Devrimin her
anında beliren yepyeni koşullara uygun
kamrlar alabilecek kuramsal ve prutik bi-
linç." O. Hançedioğhı - agy. s. 309.
BİTTİ
"Düşünce Özgürlüğü Çıkmazı" - Bugün
sona eren M.Emin Değer'in yazı dizisi.
304 sayfa kıtap olarak Tekin Yaymevt 'nce
okurianna sumılmuştur.
Tekin Yay. Dağ. San. ve T\c. Ltd. Şti. An-
kara Caddesi Konak Han No: 43, Tel.: 527
69 69-512 5984tstanbul
ÇALIŞANLARIN SORULARISORUNLARI/YILMAZŞİPAL
Yetîm aylığı üvey anaya kalır mı?
SORU: Devlet memuru olan eşini, emekliliğine bir yıl kala kaybet-
miş bir arkadaşım var. Eşinin ölümü üzerine, kendisine
emekli maaşı bağlandığı gibi eşinin çok yaşlı olan babasına
da aylık bağlandı. Ancak üvey baba evlenmek istiyor.
Sorusu şöyle:
"85 yaşını aşmış olan kayınbabam, evlendikten sonra
ölürse, onun şu anda almakta olduğu maaş, benim maaşıma
mı eklenir, yoksa yeni eşine mi bağlanır?"
Ş.T.
YANTT: 5434 sayılı TC Emekli Sandığı Yasası'nın 67. mad-
desinde kımlerin, "dul ve yetim" olduğu açıklanmıştır. Yasa
uyannca ölen iştirakçinin eşi, "dul", çocuklan, ana ve babası ise
"yetim" olarak kabul edilmiştir.
Yetim kabul edilen ana ya da babaya aylık bağlanabilmesi bazı
koşullann varhğma bağhdır. Bu koşullar, yasanın 72. mad-
desınde açıklanmaktadır.
"Ölen iştirakçilerin, iştirakçi bulunmayan dul ve muhtaç
analan ile iştirakçi olmayan ve ölüm tarihinde muhtaç ve (65)
yaşını dotdurmuş bulunan babalanna sandığa müracaat taribini
takip eden aybaşından ıtibaren aylık bağlanır. Muhtaç babalardan
çahşarak geçimini sağlayamavacak derecede malul olanlar için yaş
kaydı aranmaz.
Muhtaç olması sebebiyle aylık bağlanan babanın ölümünde
aylığı, muhtaç olması şartı ile sandığa müracaat eden
aybaşından itibaren öz anaya bağlanır."
Emekli Sandığı Yasası, üvey ana ya da babayı yetim olarak
kabul etmemiştir. Yasanın 72. maddesine göre yetim kabul edil-
erek aylık bağlanmış öz babanın ölümünde, almakta olduğu
aylığın eşine değil, ölen iştirakçinin eğer sağ ise öz anasına kala-
cağı vurgulanmıştır.
Konu, Emekli Sandığı Yönetim Kurulu'nun 23.7. 1974 günlü
ve 44778 sayılı karannda açıklanmaktadır.
"(*) (...) 67. maddede, dul ve yetim kavramı içinde yer alanlar
sınırlı bir şekilde gösterildiğinden, bunlann dışında bulunanlara
dul- yetim aylığı bağlanamayacaktır. Örneğin üvey ana veya
babalara, büyük anne ve babalara veya torunlara, kardeşlere, dul-
yetim aylığı bağlanması mümkün bulunmamaktadır. (..)"
Kısaca, arkadaşınızın eşinin babasının ölümünde, aylığı üvey
anaya değil, arkadaşınıza kalacaktır.
(*) Kaynak: Ismail Akçomak, Emekli Sandığı Kanunu, 1989,
sayfa 300.
ANKARA... ANKA
MÜŞERREF HEKİMOĞLU
Hayra Karşı
Yunus Nadi ödülleri nedeniyle düzenlenen tö-
rende Fureya'yı gördüm; her kuşaktan yüzlerce
konuk arasında, bir cumhuriyet sanatçısı olarak
dikiliyon maviler, yeşiller içinde yarattığı seramik-
ler kadar güzel. Sevgiyle kucakladım. «
- Gökkuşağına benziyorsunuz, Erdem'e anlata-'
cağım dedim, ama anlatamadım, ben Ankara'ya
dönmeden Erdem Erner istanbul'a geldi. Sesi.
kulağımda gülüyor hâlâ. Eşı, çocuklan, tüm sev-;
dikleriyle bir süre daha birlikte olacağı için mutluy-
du. Biz de mutluyduk, kanser uçtu diye yazı da
yazdım, ama Erdem Erner uçtu! ;
Kimi cenaze törenleri toprağa değil yaşama bir,
yolculuğu düşündürür bana. Yıtik bir dostu uğur-
lar gibi değil, sevgi ve özlemle karşılar, ortak bir
eyleme başlar gibi bir duygu. Belki de bu nedenle
yitik sevgililerle birlikte yaşanm her zaman. Bos-
tancı'dan Büyükada'ya gıden vapurda, iskeledeki
kahvede, Hamidiye Camii'nin çiçekli avlusunda,'
ama asıl Şakir Paşa ailesinin mezartan arasında
düşündüm; kişinin gerçek öyküsü öldükten sonra .
başlıyor bence. Bir yaşam sona eriyor, ama nasıJ
bir yaşam? Ot gibi yaşayanlar da var, insan gibi
yaşayanlar da. Onlar ölebilir mi hiç? Tepedeki me-
zarhkta Doğan Avcıoğlu'nu kucakhyorum uzak-
tan, o da adayı seçti uyumak için, rahat uyuyor
mu acaba? Bir düşün gerçekleşmesini, yanm ka-
lan bir şarkının sürmesini bekliyor belki de. Gönüt •
bahçemden ona bir çiçek attm. Şakir Paşa me-
zaıiığına döndüm yeniden. Güzel oğulları mezanrn!
örtüyor, bir ada çocuğu toprağına kavuşuyor, sel- !
vilerin gölgesinde rahat bir uyku diliyorum ona.
Erdem Erner'in ötesinde çiçekler açıyor bir me-
zar taşında; Fureya'nın, annesi Hakiye Koral için
ürettiği seramik çiçekler, biraz ötede de Aliya
Berger'in mezarı. Sevdiği erkekle birlikteliğini
simgelıyor, sonsuza dek uzayan bir sevgiyi. O
mezara bakarken Erdem Erner'in anlattıklan çınlı-
yor yüreğimde. Berger'i yitirdiği gece yatağına ya-
seminlerden bir yorgan örtüyor Aliye teyzesi. Er-
dem Erner'i de papatyalarla uğurladı ailesi, birini
koparıp tala bakmak geldi içimden. Öldü mü, ya-
şıyor mu? Kimi zaman da düşünürüm gidenler mi
daha mutlu, kalanlar mı?
Ada vapuoında diplomatlar çoğunlukta, Kamu-
ran Gürün, Oktay Işçen, Ismail Soysal, Berduk
Olgaçay, Faruk Şahinbaş, Şefik Fenmen, llhan
Bakay, Reşat Anm, Ayhan Kemal, Jale Eralp,
Nina Ozdogancı grubuna bakarken neler anımsı-
yorum. Kimi emekli, kimi mesleğın son aşamasın-
da, kimi çok önemli görevler üstlendi Dışişleri Ba-
kanhğı'nda, acı tatlı nice anılanmız var, dış politi-
kada yaşanan inişli ve yokuşlu yıllar, bunalımlı
günler, en uzun geceler. 1974 Temmuzu'nu düşü-
nüyorum. Kıbrıs olaylannı, değerli bir diplomat
olan Hasan Işık'ın Milli Savunma Bakanlığı'nı.
Ecevit hükümetiyle Genelkurmay diyaloğunu
oluştururken gösterdiği özeni. Politika da bir ya-
şam biçımi kuşkusuz. Belli dönemlerde iyi örnek-
lerini de gördük, ama giderek azalıyor değil mi?
Yalnız ölüm yıldönümlerinde değil, her zaman anı-
yorum Hasan Bey'i. Işığını güzel yansıtan bir dev-
let adamıydı gerçekten. Dış ilişkHerin bir ülkenin
tüm sorunlarıyla ilişkisini vurgulardı her zaman.
Dış politikanın temel amacı, bir ülkenin çıkarianrn
başka ülkelerin çıkarianyla bağdaştırmaktır derdi.
Sonra kimi devletlerin başka devletler üzerind©
egemenlik kurarak barışa varmak ginşimlerine de-
ğinirdi. Bu girişımlerin kalıcı banş sağlayamadığını
belirterek üstünlüğe değil, eşitliğe dayalı bir düzen
içinde yaşamının önemini söylerdi. Aradan kaç yıl
geçti hâlâ geçerli bu sözler. Hasan Işık'ı da nos-
taljik esintilerle anıyoruz giderek.
•••
Vapur adadan uzaklaşırken Aya Yorgi tepelerine
bakıyorum uzaktan. Bir süredir yaşanan olaylan,
papaz okulu ile ilgili girişimleri düşünüyorum. Ha-
san Işık'ın Türk-Yunan ilişkilerindeki sorunlarla il-
gili sözlerini anımsıyorum. Rogers planı, 714 sayıh
notamın kaldınlmasıyla ilgili demeçlerini ve "Geçi-
ci çözümlerle kalıcı banşa vanlamaz" sözünü.
Yazımın son bölümünde de Başbakan Çiller'in
Yunanistan'a dönük sözleri çınlıyor kulağımda.
DYP grubu da çok alkışladı, ama amaç bu mu?
Dahası Türk-Yunan ilişkilerindeki sorunlann çözü-
müne nasıl bir katkısı olabilir bu konuşmanın? < r
Soruları zaman yanıtlayacak. ^
Rahmetli Büyükelçi Erdem Erner'in bir sözü var.
Teyzesi, ünlü ressam Fahrülnisa Zeyd'in nerdey-
se "merhaba" yerine kullandığı bir söz: Hayra kar-
lyiliğe, dostluğa, barışa karşı bir yolculuğu, ka-
vuşmayı öneriyor. Ben de hayra karşı diyorum he-
pinize. Tüm terslikleri, çelişkileri, yozlukları
aşacak, hoşgörüye, barışa, dostluğa yönelmek
umuduyla.
B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN
1 2 3 4 5 6 7
SOLDANSAĞA:
1/ Yılan gibi hay-
vanlann sokma-
sından zarar gör-
meyen. 2/ Kulağa
asılan uzun kü-
pe... Su. 3/ Hoşa
giden duygula-
nım... Giysi kolu.
4/ Holmiyum ele-
mentinin simge-
si... Belli bir top-
luluğa özgü olan
işaret. 5/ Ostü ka- 8
palı olarak anlat- „
ma... Uzaklık işa-
reti... Bir nota. 61 Kadınlann
çarşaf yerine kullandıklan
hafıf üstlük. 7/ Rütbesiz as-
ker... Kâfı gelmeyen... Hint -
tran dil grubuna verilen ad.
8/Bir dizede ya da beyitte bı-
linen bir olayı, bir atasözünü
ya da bir fikrayı anımsatma
sanatı. 9/" oluyorhali-
mi takrire hicabım / Üzme
yetışir üzme fırakınla hara-
bım" (Nıgâr Hanım).. Ma-
navgat yakınlanndaki ünlü arkeolojık ve turistık yer.
YHCAR1DAN AŞAĞIYA: -,
1/ Tann ile şakalı, takılmalı bir söyleyışle ve konuşur gibi'
yazılan tekke edebiyatı şiir türü. 2/ Bilinç... Mafya örgütü-J
nün suskunluk yasası. 3/ Mürekkebı kurutmakta kullanılan
ince kum... Bir renk... Hayvanlara vurulan damga. 4/ Bir
cins av köpeği... Resimlen kadar egzantnk davranışlarıyla
da ünlü Ispanyol ressam. 5/ Bir yapıtta uzak ve yabancı ül-:
kelerle ilgili olaylan, kişileri, yöresel görüşlen yansıtma. 6h
Tantal elementinin simgesı... Bır yağış şekli... Duman leke-'
si. 7/ Şaşma belirten bir ünlem... "Şu 'ler ki derya iç-!
redir deryayı bılmezler" (Hayali).8/Gürcüler'ın önemli im\
bölümüne verilen ad. 9/ Bir duvann başmı ya da ıki duvana;
köşesinı oluşturan gömme ayak... Düşünce. *