03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 7TEMMU21995CUMA 12 DİZtYAZI 12Eylül'ün Kemalizmeihaneti DÛŞÜNCE OZGURLUGU ÇIKMAZ1 .EMİN DEĞER Kaldı ki tarikat, ne bir ne ikidir ne de sınırlanabilir. Dahası on, on beş de değildir. Seçımlerde tarikat lideTİerini elde eden partı, seçimi alıp iktıdar ola- caktır. Böyle bir seçim meşru sayıiabi- lir mi? Elbet sayılamaz! Çûnkü seçme- nırı istenci, özgür ve bağımsız değildir. Seçim yasalannın değişmez hükümle- rinden biri, seçmenin istencini özgürce kullanabilmesi için seçimden 14 saat önce propagandayı bile yasaklamakta- dır. Böyle bir ortamda, cumhuriyetin ye- tiştirdiği bir kadın başbakanın, laiklik gıbi rejimin temel bir öğesi üzerinde - kuzuyu kurda emanet eder gibi- tarikat ululanndan görüş alması, hükûmetin meşruluğuna da gölge düşürûr. Mec- lis'in, rejimin özüne tam anlamıyla ay- kın olan bu durumu sorgulamaması, onun da meşruluğunu gölgelendirir. Böyle bir ülkede, artık düşünce öz- gürlüğünden ve demokratikleşmeden söz edilmesi, demokrasiyle alay etmek değil midir? Toplumun bu noktaya getirilmesinde etken olan yanhşlann başında, Kema- list ilkelerden sapma ve bağımsızhğı- mızın ipotek altına alınması yatar. Ve devrim ilkelerinden sapışla girilen or- tamda, laikhkten verilen ödünle yanlış- lar birbirini izlemiştır. Her şey seçimi kazanmaya endekslendiğinden bu du- rum, kuralsızlığı ve popülizmi öne çı- karmıştır. Bağımsızlığımızdan verilen ödünle ve emperyalist sistemin güdü- müne girdikten sonra, ulusal sorunlan- mıza için "Acaba ABD ne der?" kuş- kusuyla özgür ıstençle karar alınamaz olmuştur. Kutsal devlet Aynca sıvil toplum koşullannın bu- lunmaması da unutulmayacak bir baş- ka etkendir. Sivil toplum, kapitalist sis- temin örgûtlenmesidir. Bu noktada şu soruyu sormalıyız: Kapitalistleşmeden demokratikleşebilir miyiz? Sorun işte burada düğümleniyor. Küreselleşen bir dünyada, sanayileş- meye yeni adım atan yan bağımlı bir ülkenın açmazıdır içinde bulunduğu- muz durum. 12 Eylül'ün bizi getirip bıraktığı bu ortam, 1920'lerden çok gen bir siyasal yapıya açıktır. 12 Eylül Anayasası, halkın devletinı kutsal devlet yapmış- tır. Devletin kutsal ve halkın devlete hizmetkâr olduğu bir sistemdir 12 Ey- lül. Böyle bir anayasal sistemde, hangi hak ve özgürlüğün bireye tanınacağını düşünebilirsıniz? Yalnız o mu? Bağımsızlığına sahip olmayan, ekonomisi ve bütçesi fınans kapitahn yönetim ve denetiminde olan bir devlet, hangi hukuksal kaynağa da- yanarak özgürlüğü tanıyacaktır. Çünkü önce kendisi bagımsız değildir. Çünkü önceden gördüğümüz gibi, tüm hak ve özgürlükler, bu anayasaya göre siste- min çizdiği sınırlar içinde tutukludur. 12 Eylül yaşadıkça haklar ve özgürlük- ler o çıkmaz içinde bir özlem olarak kalacaİdardır. Kurtuluş mu? Görülüyor ki sorun, önce bir sistem sorunudur. Kurtuluş bu gerçeği görmekle başlar. Çözüm, önce içinde bulunduğumuz durumu doğru değerlendirmekten ge- çer. Bunun için de 12 EylüTü çağdaş insan haklan ve sivil toplum değer yar- gılanyla sorgulayıp yargılayabilelım. Hangi yöntemle derseniz, Kemalist devrim yöntemi ve Kemalist bilinçle elbet. Nedir Kemalist bilinç? Kemalist bilinç "Büinç, insanın kendisini çevreleyen şeyieri ayırt ermesi, algüaması ve algıla- dıktan sonra gerçekleştirmesi, onu iste- mesi ve istediğini yapmasıdır."(32) Bu tanıma göre, bılinçli ınsan; olaylan, tüm koşullanyla, neden ve sonuç iliş- kilerini de düşünerek yönlendirebilir. Olaylan kendi iç dinamizmine bırak- maz, istediğı sonucu elde etmek için, olaylara kendı bilıncinden kaynaklanan dınamiklerle yön verir. Yani olaylann kendi amacı doğrultusunda oluşmasına etken olur. Bilinçli bir insanın, olaylan kendi amacı doğrultusunda yönlendirmesi, başanyı böylece yakalaması, bir başka deyişle, olaylan bilinçli bir yöntemle izleyip yönlendirmesi, akılcı ve ger- çekçi bir yöntemdir. Mustafa KemaFin gerçekleştirdiği ve bir toplumu böylesine etkileyen, de- ğiştiren olaylan bu açıdan incelediği- mizde, onun başanlannm gizini daha • 12 Eylül'ün bizi getirip bıraktığı bu ortam, 1920'lerden çok geri bir siyasal yapıya açıktır. 12 Eylül Anayasası, halkın devletini kutsal devlet yapmıştır. Devletin kutsal ve halkın devlete hizmetkâr olduğu bir sistemdir 12 Eylül. Böyle bir anayasal sistemde, hangi hak ve özgûrlüğün bireye tanınacağını düşünebilirsiniz? • Mustafa Kemal," Ordu mu, Meclis mi" sorusuna karşılık, "Elbet Meclis" yanıtını verir. "Bence Meclis, kuramsal bir kuruluş değil, gerçek bir kuruluştur. llkin ordu ve sonra Meclis deniyor; oysa orduyu meydana getirecek olan ulus ve onun adına Meclis'tir. Çünkü ordu demek yüz binlerce insan demektir. Bunu ancak ulusun karar ve kabulü meydana getirebilir." iyi anlanz. Gerçekten hiçbir olayı ken- di doğasına bırakmamış, olaylan çağ- daş ve akılcı bir düşünce dizgesinde ele almış ve bir ulusun yazgısını böyle çizmiştir. Yalnız bununla da kalmamış; kurdu- ğu devletin yaşam koşullannı. ümmet- ten yarattığı ulusun çağcıl yaşam ilke- lerini de saptamış, yeni toplumu ve cumhuriyeti sürekli akıl ve bilime da- yanarak yenıliği arayacaklannı umut ettiği gençliğe emanet etmiştir. Bunun bir rastlantı ya da özenti olduğu düşü- nülemez. Mustafa Kemal'i eleştirenler, saldı- ranlar, onun tüm karar ve eylemlerini ömeksiz bir bilinçle gerçekleştirdiğini göz ardı etmektedirler. Mustafa Kemal'deki bu bilinç, onun tüm girişimlerini, haklılık ve meşruluk temelıne oturtmasını sağlamıştır. Bu tutum, ondaki eşsiz tarih bilincinin eseridir. Başanlarının nedeni, işte burada aranmalıdır. Her girişimine bu bilinçle başlarnış ve hiçbir adımını bilinçsız at- marruş olması, başansının akla ve bili- me dayalı olduğunu gösterir. Mustafa Kemal, neden her eylemin- de ve karannda önce meşnıluğu ara- mıştır? Çünkü meşru bir temele otur- mayan hiçbir karar ve eylem, toplumda ve tarihte yerini bulamaz. Yaşayamaz, ömrü kısa olur. Ulusal bağımsızlık savaşına başlar- ken, meşruluğun çağdaş dayanağınm ulus olduğunun bilinciyle yola çıkmış ve daha Amasya Genelgesi'nden baş- layarak attığı her adımda, bağımsızlık kavgasınm, ulusun ıstenç ve karanyla ele alındığını yinelemiş ve bunu tüm dünyaya duyurmuştur. Bunun iki anlamı vardır. Önce ba- ğımsızlık karannın ulusça verilmiş bir karar olduğunu belgeler... Bunun kadar önemli bir başka anlamı da şudur: Ulus kendi yazgısını kendisi yazdığına göre, halife-sultanla ilişkisı kalmaya- caktır. Amasya Genelgesi'yle başlayan ve kongTelerle sürdürülüp 23 Nisan'a ula- şılan evrede, ulusun kendi yazgısını eline aldığını, bu nedenle her aşamada ve fırsatta yinelemiştir. 19 Mayıs'tan Lozan'a uzanan ve evrenselliği orada onaylanan ulusal ayaklanmanın başan- sı, işte burada aranmalıdır. Mustafa Kemal'in temel felsefesi nedir? Bu sorunun yanıtı, bağımsızlık bılincinde aranmalıdır. O, bunu tam bağımsızlık olarak niteler. "Ulusun ba- ğunsızuğım, yine ulusun direnç ve kara- n kurtaracaktır" derken iki gerçeği. ıki umudu birleştıriyor. Bir yandan ulusa güvenerek ondan güç alırken, öte yandan ulusun kendi yazgısını yine kendi yeneceği konusunda güven veri- yordu. O güne değin salt saltanat için savaşan ümmetin bireylerine, elbirli- ğiyle kendileri için savaşmalannın za- manı geldiğini, bunun yolunun da ulu- sal bilinçten geçtiğini anlatmak istiyor- du. Başannın ulusal istençte olduğu gü- vencesini veriyordu. Buradan çıkarak da asıl amacına uzanıyordu. Bu amaç çok yönlüdür ve ulusal değişimin gele- ceğe atılacak en büyük adımlanndan biridir. Önce meşruluk sağlanacaktır. Sonra o meşruluğun temeli olan ulusal mec- lisle cumhuriyet kurulacaktır. Böylece egemenlik gökten yere indirilerek geT- çek sahibine verilecek ve ulus, çağdaş uygarlığa açılacak yolda atılımlara ha- zırlanacaktır. Bakın bu konuda daha Ankara'da Meclis açılmadan ne diyor: "Ben,_her şeyi Mecns'ten bekleyenlerdenim. Öyle bir döneme geldik ki onda her şey meş- ru ohnabdır. UlusaJ işlerde haklılık, an- cak ulusal karariara dayanmakla, ulu- sun genel eğUimiııi yansıtmakla sağla- nır."(33). ordu mu, meclis mi? Bu konuşmayı şöyle sürdürür Ordu mu, Meclis mi? "Elbet Meclis" der: u Bence Meclis, kuramsal bir kuruluş değil, gerçek bir kuruluştur. llkin ordu ve sonra Meclis deniyor; oysa orduyu meydana getirecek olan ulus ve onun adına Meclis'tir. Çünkü ordu demek yüz binlerce insan demektir. Bunu an- cak ulusun karar ve kabulü meydana getirebilir." Bu görüşler Osmanlı paşasının mı dersiniz? Meclis'e verilen önem, onun, meşnıluğu ulusun istencinden aldığını gösterir. Bu çağdaş bir devrimcinin bi- lincidir. Devrimini, ulusal istence da- yandıran bir devrimcidir o! Onun önce meşnıluğu aramasını, ça- lışmalannı sağlam bir temele -hukuka- dayandırmak istemesine bağlamıştık. Böylece bir ümmet toplumunu ulus- devlet düzeyine çıkaracaktır. Kısaca kendisi ulusa güvenerek yola çıkacak. ulusun da kendi kendine güvenini pe- kiştirecektir. Ve ulus bireylerinin kendi istençleri- ni -iradelerini- birleştirerek bundan alacaklan güçle bilinçlenmeleri sağla- nacaktır. Bu da Mustafa Kemal'in ulaşmak istediği bir başka eviedir. Ve hem ulusal savaş hem devrim, işte bu akılcı gerçeğe dayandınlmıştır. Bu yö- nüyle de ilkörnektir (paradigma), ev- renseldir. Mustafa Kemal, bunlan söylediğin- de daha Meclis yeni açılmıştır. Ama Anadolu ayaktadır. Yer yf r direnmeler- le, dernekler kunılarak düşmana, em- peryalizme başkaldınlar başlamıştır. Bunlardan bir bölümü, halife-sultanı kurtarma amacındadır. Birkaçı da ba- ğımsızlık peşindedirler. Anadolu'da tam yirmi sekiz yerde halk ya da eşraf örgütlenmiştir. (34) İşte Mustafa Kemal, bu çabalan bir- leştirmiş, buradan çıkarak kurtuluş ha- reketinı başanya ulaştırmıştır. Mustafa Kemal olmasaydı, başanya ulaşılması olası mıydı? Bu sorunun yanıtını, tari- hin tanıklığında arayalım. Örneğin onun önceleri yakın, sonralan uzak ar- kadaşı Rauf Bey'e göre: "Mustafa Kemal Paşa mücadeleye atümasaydı bu memleket kurtulamaz- dı. Anadolu"nun tehlikeye düşen \erle- rinde. batıda. doğuda ve güneyde baş- layan ve bir yurtsever düşüncenin ürü- nü olan zayıf milli mukavemet hareket- leri Mustafa Kemal Paşa tarafından birleşririlrneseydi, her biri ayrı ayn ko- tayca bastuılabilirdi." Bu önemli bir saptama, ama o kadar değil. Kurtuluş gerçekleşse bile ulusal yaşam sağlanabilir miydi? Bu soruya da evet yanıtı verilemez. Neden mi? O davaya birlikte başlayanlardan hiçbiri ulus-devlet tezini bilmiyordu. Onlann amacı halife-sultanı kurtarmak, Os- manh'yı çağdaşlaştırmaktı. Bunu Amerikan mandası altında gerçekleş- tirmeyi bile düşünenler vardı. Ama bir Mustafa Kemal, bu tezin olmazlığını biliyordu. Çünkü çağ, ulus-devlet ça- ğıydı. Osmanlı türü imparatorluklar çağı geçmiştı. Bu gerçeği görebılmek için de tarih bilınci gerekiyordu. "Bu biHn- ce erişmemiş yol arkadaşlanna gerçek amacını açabilir miydi'' sorusuna evet yanıtı vermek olanaksız gibıdir. Örne- ğin saltanatın kaldınlması konusunda Rauf Bey'in direnmesı, Refet Paşa'nın lstanbul'da Halife Abdülmecit'e gös- terdiği bağlılık vb. olaylar ve sonraki gelişmeler anımsanırsa neden evet de- nilemeyeceği anlaşılır. Bu nedenle o, utkuya değin gerçek amacını gizli tuttu. Bunu Söylev'de şöyle vurgular "Ulusal savasa birlikte başlayan yol- culann kimilcri, ulusal yaşanun bugün- kü cumhurryete ve cumhuriyet yasala- nna değin uzayan gelişmelerinde, dü- şün ve ruh yapılarının kavrama sının bittikçe, bana direnmeye ve karşı çık- maya başladılar... Ben, ulusun vicda- nında sezdiğim büyük gelişme yeteneği- ni, bir ulusal sır gibi vicdanımda taşr>'a- rak yavaş yavaş bütün toplumumuza uygulatmak zorundajdım." (35) Bu, devrimin liderindeki devrimci bilinci (36) ve uygulama direncini gös- terir. Mustafa Kemal, başanya işte bu bi- linç ve dirençle ulaştı. Önce çağı özümseyerek ve ulusuna güvenerek, ulustan güç alarak. Ve her evreyi bu bi- linç ve meşruluk temelinde akıl ve bi- lime dayanarak gerçekleştirdi. işte bu, Mustafa Kemal'in bize bı- raktığı Kemalist bilinçtir. Biz, bu bilin- ci yitirdiğimiz için bugün çıkış yolunu bulamadığımız çıkmazlar içindeyiz. Bu çıkmazdan çıkılabilir elbet. Ama önce ana kaynağa eğilmek, nerede yanlış yapıldığını bulmak gerekir. Özetle günümüz olaylannı bu bilincin aydınlığında, onun manevi mirasçılan olarak akıl ve bilimsel yöntemle ince- leyip, içinde çırpındığımız çıkmazın nedenlerini ve çıkış yollannı arayıp bulmak, bizim tarihsel sorumluluğu- muz ve borcumuzdur. Ve bu borç, ancak Kemalist bilince sahip çıkılarak ödenebilir. Bağımsızlı- ğımıza ve egemenliğimıze tam olarak sahip çıkmadan, o bilince ulaşmadan sonuç alınamayacağını unutmayalım. Şu halde önce tam bağımsızhktan baş- layalım. (32) O. Hançerlioğlu - Felsefe Sözlüğü; dltl,s.l72. (33) Enver Ziya Karal - Atatürk'ten Dü- şünceler, Çağdaş Yayınlan, s. 38. (34) B. Tanör - Türkiye'de Yerel Kongre tktidarian; Afa Yayınlan, s. 22. (35) M. Kemal Atatürk - Söylev; cilt. 1. s. 9-10. (36) "Devrimci bilinç: Devrimin her anında beliren yepyeni koşullara uygun kamrlar alabilecek kuramsal ve prutik bi- linç." O. Hançedioğhı - agy. s. 309. BİTTİ "Düşünce Özgürlüğü Çıkmazı" - Bugün sona eren M.Emin Değer'in yazı dizisi. 304 sayfa kıtap olarak Tekin Yaymevt 'nce okurianna sumılmuştur. Tekin Yay. Dağ. San. ve T\c. Ltd. Şti. An- kara Caddesi Konak Han No: 43, Tel.: 527 69 69-512 5984tstanbul ÇALIŞANLARIN SORULARISORUNLARI/YILMAZŞİPAL Yetîm aylığı üvey anaya kalır mı? SORU: Devlet memuru olan eşini, emekliliğine bir yıl kala kaybet- miş bir arkadaşım var. Eşinin ölümü üzerine, kendisine emekli maaşı bağlandığı gibi eşinin çok yaşlı olan babasına da aylık bağlandı. Ancak üvey baba evlenmek istiyor. Sorusu şöyle: "85 yaşını aşmış olan kayınbabam, evlendikten sonra ölürse, onun şu anda almakta olduğu maaş, benim maaşıma mı eklenir, yoksa yeni eşine mi bağlanır?" Ş.T. YANTT: 5434 sayılı TC Emekli Sandığı Yasası'nın 67. mad- desinde kımlerin, "dul ve yetim" olduğu açıklanmıştır. Yasa uyannca ölen iştirakçinin eşi, "dul", çocuklan, ana ve babası ise "yetim" olarak kabul edilmiştir. Yetim kabul edilen ana ya da babaya aylık bağlanabilmesi bazı koşullann varhğma bağhdır. Bu koşullar, yasanın 72. mad- desınde açıklanmaktadır. "Ölen iştirakçilerin, iştirakçi bulunmayan dul ve muhtaç analan ile iştirakçi olmayan ve ölüm tarihinde muhtaç ve (65) yaşını dotdurmuş bulunan babalanna sandığa müracaat taribini takip eden aybaşından ıtibaren aylık bağlanır. Muhtaç babalardan çahşarak geçimini sağlayamavacak derecede malul olanlar için yaş kaydı aranmaz. Muhtaç olması sebebiyle aylık bağlanan babanın ölümünde aylığı, muhtaç olması şartı ile sandığa müracaat eden aybaşından itibaren öz anaya bağlanır." Emekli Sandığı Yasası, üvey ana ya da babayı yetim olarak kabul etmemiştir. Yasanın 72. maddesine göre yetim kabul edil- erek aylık bağlanmış öz babanın ölümünde, almakta olduğu aylığın eşine değil, ölen iştirakçinin eğer sağ ise öz anasına kala- cağı vurgulanmıştır. Konu, Emekli Sandığı Yönetim Kurulu'nun 23.7. 1974 günlü ve 44778 sayılı karannda açıklanmaktadır. "(*) (...) 67. maddede, dul ve yetim kavramı içinde yer alanlar sınırlı bir şekilde gösterildiğinden, bunlann dışında bulunanlara dul- yetim aylığı bağlanamayacaktır. Örneğin üvey ana veya babalara, büyük anne ve babalara veya torunlara, kardeşlere, dul- yetim aylığı bağlanması mümkün bulunmamaktadır. (..)" Kısaca, arkadaşınızın eşinin babasının ölümünde, aylığı üvey anaya değil, arkadaşınıza kalacaktır. (*) Kaynak: Ismail Akçomak, Emekli Sandığı Kanunu, 1989, sayfa 300. ANKARA... ANKA MÜŞERREF HEKİMOĞLU Hayra Karşı Yunus Nadi ödülleri nedeniyle düzenlenen tö- rende Fureya'yı gördüm; her kuşaktan yüzlerce konuk arasında, bir cumhuriyet sanatçısı olarak dikiliyon maviler, yeşiller içinde yarattığı seramik- ler kadar güzel. Sevgiyle kucakladım. « - Gökkuşağına benziyorsunuz, Erdem'e anlata-' cağım dedim, ama anlatamadım, ben Ankara'ya dönmeden Erdem Erner istanbul'a geldi. Sesi. kulağımda gülüyor hâlâ. Eşı, çocuklan, tüm sev-; dikleriyle bir süre daha birlikte olacağı için mutluy- du. Biz de mutluyduk, kanser uçtu diye yazı da yazdım, ama Erdem Erner uçtu! ; Kimi cenaze törenleri toprağa değil yaşama bir, yolculuğu düşündürür bana. Yıtik bir dostu uğur- lar gibi değil, sevgi ve özlemle karşılar, ortak bir eyleme başlar gibi bir duygu. Belki de bu nedenle yitik sevgililerle birlikte yaşanm her zaman. Bos- tancı'dan Büyükada'ya gıden vapurda, iskeledeki kahvede, Hamidiye Camii'nin çiçekli avlusunda,' ama asıl Şakir Paşa ailesinin mezartan arasında düşündüm; kişinin gerçek öyküsü öldükten sonra . başlıyor bence. Bir yaşam sona eriyor, ama nasıJ bir yaşam? Ot gibi yaşayanlar da var, insan gibi yaşayanlar da. Onlar ölebilir mi hiç? Tepedeki me- zarhkta Doğan Avcıoğlu'nu kucakhyorum uzak- tan, o da adayı seçti uyumak için, rahat uyuyor mu acaba? Bir düşün gerçekleşmesini, yanm ka- lan bir şarkının sürmesini bekliyor belki de. Gönüt • bahçemden ona bir çiçek attm. Şakir Paşa me- zaıiığına döndüm yeniden. Güzel oğulları mezanrn! örtüyor, bir ada çocuğu toprağına kavuşuyor, sel- ! vilerin gölgesinde rahat bir uyku diliyorum ona. Erdem Erner'in ötesinde çiçekler açıyor bir me- zar taşında; Fureya'nın, annesi Hakiye Koral için ürettiği seramik çiçekler, biraz ötede de Aliya Berger'in mezarı. Sevdiği erkekle birlikteliğini simgelıyor, sonsuza dek uzayan bir sevgiyi. O mezara bakarken Erdem Erner'in anlattıklan çınlı- yor yüreğimde. Berger'i yitirdiği gece yatağına ya- seminlerden bir yorgan örtüyor Aliye teyzesi. Er- dem Erner'i de papatyalarla uğurladı ailesi, birini koparıp tala bakmak geldi içimden. Öldü mü, ya- şıyor mu? Kimi zaman da düşünürüm gidenler mi daha mutlu, kalanlar mı? Ada vapuoında diplomatlar çoğunlukta, Kamu- ran Gürün, Oktay Işçen, Ismail Soysal, Berduk Olgaçay, Faruk Şahinbaş, Şefik Fenmen, llhan Bakay, Reşat Anm, Ayhan Kemal, Jale Eralp, Nina Ozdogancı grubuna bakarken neler anımsı- yorum. Kimi emekli, kimi mesleğın son aşamasın- da, kimi çok önemli görevler üstlendi Dışişleri Ba- kanhğı'nda, acı tatlı nice anılanmız var, dış politi- kada yaşanan inişli ve yokuşlu yıllar, bunalımlı günler, en uzun geceler. 1974 Temmuzu'nu düşü- nüyorum. Kıbrıs olaylannı, değerli bir diplomat olan Hasan Işık'ın Milli Savunma Bakanlığı'nı. Ecevit hükümetiyle Genelkurmay diyaloğunu oluştururken gösterdiği özeni. Politika da bir ya- şam biçımi kuşkusuz. Belli dönemlerde iyi örnek- lerini de gördük, ama giderek azalıyor değil mi? Yalnız ölüm yıldönümlerinde değil, her zaman anı- yorum Hasan Bey'i. Işığını güzel yansıtan bir dev- let adamıydı gerçekten. Dış ilişkHerin bir ülkenin tüm sorunlarıyla ilişkisini vurgulardı her zaman. Dış politikanın temel amacı, bir ülkenin çıkarianrn başka ülkelerin çıkarianyla bağdaştırmaktır derdi. Sonra kimi devletlerin başka devletler üzerind© egemenlik kurarak barışa varmak ginşimlerine de- ğinirdi. Bu girişımlerin kalıcı banş sağlayamadığını belirterek üstünlüğe değil, eşitliğe dayalı bir düzen içinde yaşamının önemini söylerdi. Aradan kaç yıl geçti hâlâ geçerli bu sözler. Hasan Işık'ı da nos- taljik esintilerle anıyoruz giderek. ••• Vapur adadan uzaklaşırken Aya Yorgi tepelerine bakıyorum uzaktan. Bir süredir yaşanan olaylan, papaz okulu ile ilgili girişimleri düşünüyorum. Ha- san Işık'ın Türk-Yunan ilişkilerindeki sorunlarla il- gili sözlerini anımsıyorum. Rogers planı, 714 sayıh notamın kaldınlmasıyla ilgili demeçlerini ve "Geçi- ci çözümlerle kalıcı banşa vanlamaz" sözünü. Yazımın son bölümünde de Başbakan Çiller'in Yunanistan'a dönük sözleri çınlıyor kulağımda. DYP grubu da çok alkışladı, ama amaç bu mu? Dahası Türk-Yunan ilişkilerindeki sorunlann çözü- müne nasıl bir katkısı olabilir bu konuşmanın? < r Soruları zaman yanıtlayacak. ^ Rahmetli Büyükelçi Erdem Erner'in bir sözü var. Teyzesi, ünlü ressam Fahrülnisa Zeyd'in nerdey- se "merhaba" yerine kullandığı bir söz: Hayra kar- lyiliğe, dostluğa, barışa karşı bir yolculuğu, ka- vuşmayı öneriyor. Ben de hayra karşı diyorum he- pinize. Tüm terslikleri, çelişkileri, yozlukları aşacak, hoşgörüye, barışa, dostluğa yönelmek umuduyla. B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 SOLDANSAĞA: 1/ Yılan gibi hay- vanlann sokma- sından zarar gör- meyen. 2/ Kulağa asılan uzun kü- pe... Su. 3/ Hoşa giden duygula- nım... Giysi kolu. 4/ Holmiyum ele- mentinin simge- si... Belli bir top- luluğa özgü olan işaret. 5/ Ostü ka- 8 palı olarak anlat- „ ma... Uzaklık işa- reti... Bir nota. 61 Kadınlann çarşaf yerine kullandıklan hafıf üstlük. 7/ Rütbesiz as- ker... Kâfı gelmeyen... Hint - tran dil grubuna verilen ad. 8/Bir dizede ya da beyitte bı- linen bir olayı, bir atasözünü ya da bir fikrayı anımsatma sanatı. 9/" oluyorhali- mi takrire hicabım / Üzme yetışir üzme fırakınla hara- bım" (Nıgâr Hanım).. Ma- navgat yakınlanndaki ünlü arkeolojık ve turistık yer. YHCAR1DAN AŞAĞIYA: -, 1/ Tann ile şakalı, takılmalı bir söyleyışle ve konuşur gibi' yazılan tekke edebiyatı şiir türü. 2/ Bilinç... Mafya örgütü-J nün suskunluk yasası. 3/ Mürekkebı kurutmakta kullanılan ince kum... Bir renk... Hayvanlara vurulan damga. 4/ Bir cins av köpeği... Resimlen kadar egzantnk davranışlarıyla da ünlü Ispanyol ressam. 5/ Bir yapıtta uzak ve yabancı ül-: kelerle ilgili olaylan, kişileri, yöresel görüşlen yansıtma. 6h Tantal elementinin simgesı... Bır yağış şekli... Duman leke-' si. 7/ Şaşma belirten bir ünlem... "Şu 'ler ki derya iç-! redir deryayı bılmezler" (Hayali).8/Gürcüler'ın önemli im\ bölümüne verilen ad. 9/ Bir duvann başmı ya da ıki duvana; köşesinı oluşturan gömme ayak... Düşünce. *
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle