Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4fEMMUZ 1996 SALI CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
Uç 'özgür ruh'tan yem bir müzik
Kiltür Servisi- 2. Uluslararası tstanbul
Caz Festivali'nde bu akşam Açıkhava
Tijatrosu'nda günümüzün en etkileyici
veçok yönlü gitaristlennden biri olan
Jokn McLaughJin. Dennis Chambers
ve Joey De Francesco ile bırlikte
kurduğu The Free Spirits adlı yeni
grupla karşımızda. Gitarist John
McLaughlin. Mahavişnu
Orkestrası nın ve Indo- Caz grubu
Shtkti'nin iideri ve şimdiye kadar
yazılmış en çarpıci caz-fusıon
parçalarının bestecisi olarak çağımızın
en sıradışı yetenekleri arasında yer
ali)or.
tngıltere'nin Yorkshire kentinde doğan
McLauglin, ilk kez, GeorgieFame'in
Blues Flames adını taşıyan
topluluğuyla dikkat çekti. Daha sonra,
Graham Bond Organisation'a ve Brian
Auger'ın Trinit> gruplanna katılan
sanatçı, 1968 yılında kendi grubunu
kurdu ve ödül kazanan 'Fjttrapolation'
albûmünü çıkardı.
1969 yılında Amerika'ya taşınan
McLaughlin, Amerikan cazında büyük
önem taşıyan Lifetime'a katıldı. Wayne
Shorter'la çalan sanatçı, efsanevı MiJes
Davis'Ie de birlıkte çalışma ve albüm
yapma fırsatı buldu. Akustik gitann
zengınliğini ortaya koyan bir albüm
hazırlama isteğı, McLauglin'in,
davulcu Bifly Cobham ve kemancı
Jerry Goodman la ışbırlığinegirmesinı
sağladı. Bu işbırlığinin sonucu
1970'lerin en iyi albümleri arasında
yer alan 'My Goals Beyond' oldu.
Goodman, Cobham, Rkk Laird ve Jan
Hammer'le birlikte, caz-ftısion grubu
Mahavişnu Orkestrasrnı oluşturan
sanatçı, inanılmaz bır başan kazandı ve
müzik eleştirmenlerince "The Gtıitar
Hero" (Gitar Kahramanı) olarak
nitelendı.
McLaughlin, Mahavişnu
Orkestrası'yla yaptığı çalışmaiann
yanı sıra, 'Love Devotion Surreoder'de
Carlos Santana ve 'Apocalypse'de de,
Mfchael Tilson Thomas v önctımindeki
Londra Senfoni Orkestrası'yla çaldı.
Bitmeyen arayışı ve akustik gitan ön
plana çıkarma isteğı, McLaughlin'i
Shakti adlı grubu kurmaya yöneltti.
Doğu ve Batı müzik geleneklerini
birleştiren gnıp, dünya çapında beğeni
kazandı.
John McLaughlin. Chick Korea ve
David Sanbornla 'Johnny McLaughlin
Electric Guitarist", Katia Labetjue'le
'Mnsfc Spoken Here' albümlerini
çıkardı, 'Passion Grace and Fire' ve
'Friday Night In San Francisco'
albümlennde Paco De Lucia ve AI Di
MeoJa'yla birlikte çaldı.
Bertrand Tavenıier'in ünlü fılmi
'Round Midnjght'da Dexter Gordon ve
2.UlusIararası
İstanbulCaz
Festivali'nde bu
akşam
günümüzün
çok yönlü
gitaristlerinden
John Mc
Laughlin (üstte)
ve The Free
SpirhVin yaıu
sıra
Rosenberg
Üçlüsü (yanda)
Açıkhava
Tivatrosu'nda.
Festivalde yarın
Açıkhava'da
'World Music'
Yann Açıkhava Tıyatrosu'nda
World Music'in önemlı
ısımlennden Senefalli Youssou
N'Dour'un konseri var. 21.3ü'da
başlayacak
konserlerde
N'Dour son
albümü
Guide'dan
parçalar
sunacak.
Dünya
TVIennde
Seven
Seconds a Day adlı çalışmasıyla
sürek'i yer alan N'Dour. A
frika etno müzığinı Batılı
enstrümanlarla yorumlayarak
evrensel bir yol izlıyor.
Herbie Hancockla çalan sanatçı, gıtar
ve orkestra ıçin bestelediği
'Medherranean
1
adlı konçertosunun,
1985 yılında Los Angeles Filarmoni
Orkestrası tarafından gerçekleştirilen
dünya prömiyenyle zafer kazandı.
Gitar ve orkestra içın bestelediği ikinci
konçertosu 'Europa'Avrupa'nın bütün
başkentlerinde seslendinldi
McLaughlin, 1988 yılında, elektrobas
ve vurmalı çalgılardan oluşan bir üçlü
kurdu ve Hintli usta TriiokGurtu'yla
çalıştı. Beş yıl boyunca dünya turuna
çıkan John McLaughlin Üçlüsü,
eleştırmenlerden ve izleyicılerden
büyük övgü aldı ve 1990'da 'Live At
The Royal Festival Hall' ve 1992 de
'Que Allegria'
1
adlannda iki albüm
çıkardı.
John McLaughlin, 1993 yılından beri,
davulda Dennis Chambers ve
Hammond orgunda Joey De
Francesco'dan oluşan 'Free Spirits' adlı
yeni topluluğuyla elektrogıtar çalıyor.
Sanatçı, yeni grubuyla. Bill Evans'ın
yapıtlanna yer verdığı *Time
Remembered, John IVIcLaughUn Piays
Bill Evans' adını verdiği bir albüm
çıkardı ve son albümü 'Alter The
Rain"ı de, bir başka kahramanı John
Coltrane'e adadı.
Free Spınts, 1994 yılın nisan aymda
'Tokyo Lrve' adlı ilk albûmünü çıkardı.
Free Spirits'te çalan Joey DeFrancesco,
McLaughlin'le ilk kez, 1988'de Miles
Davis'le Nevv York'ta verdiği bir
konser sırasında taruştı. O zaman on
altı yaşında olan DeFrancesco, Miles
Davis'in yanı sıra, John ScofieJd ve
Manhattan Transfergibı ünlülerle
çalma fırsatmı buldu.
DeFrancesco'nun 'Reboppin' adını
taşıyan dördüncü albümü geçen
günlerde pıyasaya çıktı.
Brecker Brothers'la Avrupa ve
Amenka turnesıne çıkan Dennis
Chambers, uzun bir süredir
McLaughlin'in en çok beğendiği
davulculann başında yer alıyor. 1992
yılında, Ispanya'nın Sevilla kentindekı
'Guitar Legends' festivali sırasında
George Duke'ün Big Band'inde birlikte
çalan McLaughlin ve Chambers,
bıraraya gelerek bır grup kurmaya
karar verince, Free Spirits oluştu.
Bu akşam festivalde John
McLaughlin'nin yanısıra bır başka
grup da dinleyeceğiz: Rosenberg Trio
(Stochelo Rosenberg-gitar, Nous'che
Rosenberg- ritm gitar, Nonnie
Rosenberg-bas) ve Eddie C.(vurmalı
çalgılar). Hollandalı birçingene olan
Stocheto Rosenberg, 1968'de doğdu ve
Brabant bölgesındekı Nuenen
kasabasında bir karavanda büyüdü.
Müziği bir meslek değil de hobi olarak
gördüğünü söyleyen Rosenberg,
"Küçük bir çocukken, müzikle UgDi
herşeye tutkundum. O kadar da tuhaf
bir şey değil bu, çünkü babam. dedem,
dedemin babası ve dedenûn dedesi
gitar çalarlardı. Ben de, Django
Rheınhardt'ın müzigiylc ve günün
birinde gitarist olma hayalleriyte
büyüdüm" dıyor. Rosenberg, gitar
çalmaya on yaşındayken başladı. İki yıl
sonra, düzenli olarak Hollanda ve
Belçika'dakı caz kulüplerinde çalan
Rosenberg, 1989 yılında, Fransa'nın
Samoıs-sur-Seine kentinde düzenlenen
Django Rheinhardt festıvalınde büyük
bır başan kazandı ve eleştirmenlerden
övgü aldı.
Norveçli yapımcı Jon Larsen'in
girişimiyle, Hollanda yayın dünyasının
merkezi olan Hilversum'da Studio
88'de, kuzenleri Nous'che (ritm gitar)
ve Nonnie'yle (bas) birlikte çalan
Rosenberg, ilk albûmünü çıkardı.
Uluslararası alanda da, yoğun ilgi
gören Rosenberg Üçlüsü'nün geleceği
parlak görülüyor. ,
Geçen hafta ülkemizde konserler veren ünlü trompetçi,
besteci ve orkestra şefı Jean-Loup Longnon:
İstanbul'da inanılmaz
jam-session yapılıyor
EBRUGÖKTEKE
Sürekli sigara içıyor. Sigara ıçmediğı
zamanlarda, ya trompetini üflüyor ya da
konuşuyor. Bu tiryakilik, performansını
hiç etkilemiyor mu?
"Sigara içmeyen birçok trompetçiyi ce-
bimden çıkanrım ben."
Ünlü trompetçi, besteci ve orkestra şefı
Jean-Loup Longnon, geçen hafta tstan-
bul'daydı. Önce II. Kuşadası Caz Festıva-
li'nde konser veren sanatçı. Türkiye'ye ge-
lıp de lstanbul'u görmemek "büyük bir
aptaM" olduğu için, üç gece Roxy Bar'da
lstanbullu müzikseverlerin karşısına çık-
tı. Longnon'a piyanoda Kerem Görsev,
basta Oğuz Dunıkan ve davulda da Can-
kut Özgül eşlik ederken; İmer Demirer
trompetiyle, Ayşe Gencer Demirer de se-
J• "Büyülü mumlan andıran
minareler ve camilerle, istanbuJ
kocaman bir doğumgünü
pastasına benziyor. Melankolik
vapur düdükJeri, araba kornalan
ve işportacılann sesleri,
inanılmaz bir jam-session
yapıyorlar bu kentte. Istanbul,
dünyanın hiç bir yeriyle
karşılaştınlamayacak bir büyüye
sahip."
siyle programa renk kattılar.
Türkiye'ye ilk kez on iki-on üç yıl ön-
ce, turist olarak gelen ve Antalya'yla tstan-
bul 'u ziyaret eden Longnon, ailesinde Do-
ğu kültürü konusunda köklü bir gelenek
bulunduğunu, büyükbabasının Helen uy-
garlığıyla ilgili kitaplar yazan bir tarihçi ol-
dugunu belirtiyor "Ruhumun, Kıbns'a,
Ege kıyısındakı dağlara ait olduğunu dü-
sünüyorum." tstanbul'un yenyse bambaş-
ka: -Büyülii mumlan andıran minareler ve
camilerie, İstanbul kocaman bir doğum-
günü pastasına benziyor. Melankolik va-
pur düdükkri, araba kornalan ve işporta-
cıfauın sesleri, inanılmaz bir jam-session
yapıyorlar bu kentte. İstanbul, dünyanın
hiçbir yeriyie karşılaştınlamay acak bir bü-
yüye sahip."
Türk müziğini de yakından tanıyan
Longnon, geleneksel Türk müzığınde
Arap etkisınin egemen olduğunu; Türkpo-
pununsa, geleneksel müziği temel olarak
aldığını belirtiyor veeklıyor: "Amabenim
Türk müziği olarak biküginı müzik türii,
Fent Tüzün, Ulvı Cemal Erkın ve Necıl
Kazım Akses'in yapırJan. Onlann müzi-
ğinde, Bela Bartok ve Rımsky-Korsa-
kofPun etkisini seayorum. Ahmet Adnan
Saygun'daysa,azdaotsa,Maunce Ravel'in
izleri görülüyor."
îki yıldır Kuşadası Caz Festivali'ne ka-
tılan Longnon. Kuşadası'ndaki yöneticile-
rin de, gitgıde, festıvalin, kültür yaşamı
açısmdan taşıdığı önemi anlamaya başla-
dıklannı söylüyor. Türk izleyicisinin, bü-
tün güneyliler gıbı, çok içten ve sıcak ol-
duğunu vurgulayan sanatçı, geleneksel
Türk müzığınin, Av rupalı müzisyenler ıçin
çok ilgınç olduğuna değıniyor. Türki-
ye'nin Muvaffak Falay ve Tuna Ötenel gi-
bi çok önemlı caz sanatçılan yetiştirdiğin-
den söz eden Longnon, Amerikan be-
bop'undan etkilenen yeni kuşak cazcılar
arasında, Kerem Görsev ve Kürşat And'ı
başanlı buluyon Roxy Bar'da birlikte çal-
dığı İmer Demirer'i de 'Ege'nin Marsa-
lis'i' olarak niteliyor.
Müzik yaşamı boyunca Dizzy GUIespie
başta olmak üzere. Stan Getz, Mfchel Pet-
rucciani,Clark Terry, Chet Baker v e Step-
hane Grapclli gibi ünlülerle çalan Long-
non, birçok caz sanatçısının tersine, klasik
müzik eğitimı almamış.
Önce piyano, daha sonra da viyolonsel
çalan Longnon, on beş yaşmda, caz müzis-
yeni olmak istediğıne karar vererek trom-
pete başlamış: "Disiplinden hoşlanmayan
bir çocuktum ben ve klasik müzikten nef-
ret ediyordum. Paris'te akla gelebflecek her
tür kuİüpte caz çakhm. Klasik müziğe dö-
nüşüm, Dizzy sayesûıdc gerçekleşti. Çok
tuhaf bir kader! Dizzy Güiespie'yle, Tan-
n'nın ta kendisiy tc taruştını, onunİa çaklım
ve o, bana, Ravel'in en büyük olduğunu
söyledi. Eminim,cennette bir yerlerde, Ra-
veJ bizi izfiyordu."
Caz ve klasik müziği bir arada yürüten
Longnon, Ravel dışında, Stravinsld, De-
bussy ve Bartok'tan etkilendiğini de ekli-
yor.
Sürekli olarak Türkiye'ye ve İstanbul'a
duyduğu hayranlıgı dile getiren Jean-Lo-
up Longnon, "efsanevi sahiUerimizin'' bi-
naiarla dolmasını istemıyor: "Türkiye'yi
gerçek anlamda bir Avrupa ülkesi haline
getirmek Ataturk'ün fikriydi. Ama lütfen,
Batılı ülkelcrden. yalnızca doğruları alın;
yanlışlan almayın ve lütfen. ülkenia, Al-
man orta sınıfi için dev bir yüzme havuzu-
na dönüştürmeyin.r
Herkese bir tabloKültür Servisi- Sıcilya'nın bü-
yuk bır bölümü, mafya ve kan da-
valan yüzünden kötü bir ün taşı-
sa da; Pettineo, dayanışma anla-
yışlan ve konukseverlikleriyle
Sicilya'dan bağımsız, tamamen
kendine bir özgü bir kasaba ola-
rak apayn bir yere sahip. Bunun
nedeni de, kasabada her yıl yapı-
lan sanat festivali.
Her yaz birkaç gün, dünyanın
dört bır yanından sanatçılann ve
sanatseverlerin akınına ugrayan
Pettineo, Italya'nm kuzey kıyı-
sında, Palermo ve Messina ara-
sında bulunan küçük bir kasaba.
Festıval süresince, satıatçılar, yer-
li halk ve turistlerle işbirliğine gi-
riyor ve 1 kilometre uzunluğun-
daki kanvasa resim yapıyorlar.
Kanvas, daha sonra, küçük parça-
lara bölünüyor ve kasabada yaşa-
yan ailelere dağıtılıyor. Böylece,
her evde, ünlü Avrupalı ressam-
lann elinden çıkma bır resim bu-
lunuyor ve kasabaya gelen ziya-
retçilerde, bu çalışmalara büyük
ilgi gösteriyorlar. Pettineo'da 23-
25 haziran tarihlen arasında dü-
zenlenen sanat festivaline, Fran-
sa'dan Elizabeth Frolet, Ingilte-
re'den Flora Husband ve tspan-
ya'dan Susanna Talayero gıbi sa-
natçılar katıldı. Her yıl olduğu gı-
bı, bu yıl da, kanvas, anacaddeye
serildi ve sanatçılarla halk, "An
Ideal City" (tdeal Kent) konulu
bir resim yaptılar
Resim yapıldıktan sonra, her
ressam, büyük bir Sicilya yeme-
ği ıçin yerel bir aileye konuk olu-
yor ve karşılık olarak da, kanva-
sın bir parçasını veriyor. Festival
düzenleme fikri, ilk olarak Anto-
nio Presti adında yerel bir giri-
şımcıden çıkmış. Presti, dört yıl-
dır yapılan festıvalin Petti-
neo'nun kapılannı dış dünyaya
açtığını söylüyor: "Burada, Skfl-
ya'da geçerü olan 'non vedo, non
sento, non parlo' (görmüyorum,
duymuyorum, konuşmuyorum)
ilkesi uygulanmıyor. Herkesin,
herhangi bir kapının zilini çalıp,
eve girip bir tabİo görebüecegi ve
tabionun sahipleriyle düşüncek-
rini paylaşabileceği bir çeşit mü-
ze hafine geJdi Pettineo.'' Bu ara-
da, ellerine fırçalannı alıp resim
yapmak istemeyenler de, koca-
man heykellenn sergilendiği Fi-
umara d'Arte parkını gezme ola-
nağı bulabiliyorlar.
Antonio Presti, Castel di Tusa
yakınlannda, deniz kenarında bir
otel işletiyor. Atelier sul Mare
adını taşıyan otel, herbiri başka
bır sanatçı tarafından döşenmiş
13 odaya sahip. Bu ay da, ünlü
Kızıl Tugaylar eylemcısı Renato
Curcio'nun tasanmını gerçekleş-
tirdıği yeni bır oda, hizmete açı-
lıyor.
ALINTILAR
TAHSİN YÜCEL
Bîlmek ve İnanmak
Bülent Ecevrt in Hıtit Güneşi'ni ortadan kaldırma
yolundaki girişimleri durdurmak umuduyla Ankara
Belediye Başkanı'yla yaptığı görüşmeyi gazeteler
yazdı, televizyonlarda uzun uzun gösterdi: Ecevit, bir
yandan tutarlı söyleminın ınceliklerini kullanıyor, bir
yandan da başkanın konuyu daha kapsamlı bir bi-
çimde değerlendirebilmesı ıçin kendisine bu konu-
da yazdığı bir yazıyı veriyordu.
Hiç kuşkusuz, benzerlerimızi "doğrv"ya yönelte-
bilmek içın, usa gelebilecek tüm yolları denememiz
gerekir. Ama, bana öyle geliyor ki, Bülent Ecevit o ya-
zıyı boşuna verdi; çünkü Ankara Belediye Başkanı,
daha sözlerinin başında, Anadolu'da Türk tarihinin
1071'den sonra başladığına "inandığını" kesinle-
mekle, kapıyı baştan kapatmıştı. Yanıt da açıktı, du-
rum da: Ecevit o tarihsel ve toplumsal verilere daya-
lı bir uslamlama çerçevesinde bir söyleşim kurmaya
gelmişti, "doğru "yu gözlemlenip denenebilir "ger-
çekçilik"\e koşullandırmaya yönelen bir söylem ara-
cılığıyla ussal bir uzlaşma sağlamak istiyordu; baş-
kansa, fazla eveleyıp gevelemeden, inancını çıkan-
yordu onun karşısına; kendisine sunulan bilginin doğ-
ru, uslamlamanın tutarlı olmasının hiç mi hiç önemi
yoktu; kişi inanırdı ya da inanmazdı; hele bilgi inanç-
la çakışmadı mı ne söylense boşunaydı. Uzun sözün
kısası, konuşmacılarımız hiçbir zaman kesişmeyecek
olan iki ayn söylem, iki ayn gerçekçilık kuşağından
sesleniyorlardı birbırlerine. Böylece, birbirlerine tatlı
tatlı gülümserken, belki aynmında bile olmadan,
olumlu ya da olumsuz her türlü söyleşımin olanak-
sızlığını somutlaştırıyorlardı.
Öyle ya, kışiler arasında gerçek ıletişim aynı söy-
lem kuşağında (ya da bağlamında) yer almakla baş-
lar, bunun için de kuşaklan bırbırinden iyi ayırmak,
yerlerini ve işlevlennı iyi belirlemek gerekir. Ama, uz-
manlara bakılırsa, bu iş artık kolay kolay başanlamı-
yor, ıstenmiyor da. Örneğin Greimas, her bıri kendi-
ne özgü dogrulayım ölçütlen içeren söylem türlerini
birbirinden ayırmanın artık çok genlerde kaldığı an-
laşılan "bağdaşık" ekinlere özgü bir tutum olduğunu
söylüyor. Ona göre, günümüzün endüstri toplumla-
nnda, söylem evreni görünüşte birbirinden tümüyle
"aynşık" olan ve her bın kendı kendine özgü bir "söz
sanatı"y\a yönlendinlen bir toplumsal söylemler yel-
pazesi biçiminde parçalanmış durumda. Böylece,
kimilerinin "bilgi çağı" diye adlandırdığı şu doksanlı
yıllarda, gerçek iletişım çoğu kez bir yanılsamadan
başka bir şey değil. Bunun sonucu olarak, Ecevit'in
birzamanlar "tarihselyanılgı" diye adlandırdığı şey,
en az:ndan ussal değerlerı ve paylaşılabilir bilgıyi te-
mel değer sayanlar içın, yıtırılmış bir cenneti simge-
lemekte. "Babil Kulesı öyküsü yenıden başlıyor" di-
yor Greimas: "Herbinnin kendi doğrulayımı bulunan,
her biri yıldıncı ya da küçümseyici yan anlamlar ta-
şıyan, iç içe girmiş, birbirine dolaşmış söylemlerin
çokluğu, olsa olsa, en iyi dunjmda bir inansızlık ça-
ğına ulaşan dil yoluyla, bir yabancılaşma durumu
doğurabilir."
Ancak, çelişkin bır biçimde, bizde zaman zaman
eskisinden daha kusursuz bir iletişim, eskisinden da-
ha kapsamlı bir anlaşma izlenimi yaratan da bu ya-
bancılaşma durumundan başka bir şey değil. Karşı-
mızdakine bakıyoruz, üç aşağı beş yukan bızim söz-
cüklerimizi, üç aşağı beş yukan bizim tümcelerimizi
kullanıyor; üç aşağı beş yukan bizim bildiklerimizi
söylüyor. Aman ne güzel! Ne var ki, biraz yakından
baktığımız zamarı, bizim alanımızdan aldığını kendi
düzlemine taşıyıp orada dönüştürdüğünü görüyo-
ruz. Örneğin tarih bir inanç nesnesi değil, ama kimi-
lerinin tüm Türkıye tarihını inanç düzlemine taşıyarak
kuşa çevirmelerine tanık oluyoruz. Benzerine az rast-
lanır bir sapımla Atatürk'ü Refahlı yapanlar bile var.
Birçok kişi de ters'nden yapıyor bunu: Özal sonra-
sının bıçkın düşünürieri inanç ulamlannı mantık düz-
lemine taşıyarak çağ atlayacaklannı sanıyorfar.
Bununla birlikte, durumun kimi yan etkileri de ol-
muyor değil: İnanç bilgıyle, bılgı inançla kanşırken;
inanç bilgiden, bilgi ınançtan aldığını özümleyip ken-
di yapısına katarken, her ikisi de ötekinden aldığı öl-
çüde, kendi öz nıteliğınden bir şeyler yitiriyor. Böyle-
ce, kaç/nılmaz olarak, her ikisi de yozlaşıyor: inanç
an inanç, bilgi hep kesinliğe yönelen bilgi olmaktan
çıkıyor. Inanmıyorsanız, şöyle bir çevrenize bakın:
Bize durup dinlenmek bilmeden inanç söylevleri çe-
kenlerin söylemleri ne davranışlarıyla uyuşuyor ne
savundukları ilkelerle. Bülent Ecevit'i bu işe kanştır-
mayalım, ama solda olduklarını söyleyen, dolayısıy-
la usun, bilginin, doğrunun yanında yer almalan ge-
reken kimi önderterin savundukları ilkelerine neölçü-
de bağlı olduklarını şu son üç yılda fazlasıyla gördük.
Şimdi de, öyle anlaşılıyor ki, ışığı dinsel inancı bir iç-
çağn olmaktan çıkanp sıyasal ve ekonomik tutkuya
dönüştürenlerden almaya yöneliyorlar. Gene de yar-
gımızda ivecen olmayalım: Bakarsınız, bilginin inan-
cı, inancın bilgiyi işlemez duruma getirdiği yabancı-
laşma kuşağında, "bırlık beraberlik" içinde, yepyeni
bir uygariığın temellerini atarlar.
Greimas inansızlık çağından boşuna söz etmiyor-
du.
23.ULUŞLARARASI İSTANBUL
MÜZİK FESTIVALİ
BUGLN:
Atatürk Kühür Merkezi: 19.00 Bülent Evcil (flüt),
Zafer Erdaş (bas), Eda Beste Şakul (viyolonsel)
Aya trini Müzesi: 19.00 The King's Consort
YARIN:
Atatürk Kültür Merkezi Konser Salonu: 19.00 Saim
Akçıl Gençlık Orkestrası
Aya trini Müzesi: 19.00 Carmen Linares
Flamenko Konseri
2. ULUSLARARASI İSTANBUL
CAZ FESTİVALİ
BUGÜN: 21.00 Açıkhava Tiyarrosu Rosenberg
Üçlüsü ve John McLaughlin Üçlüsü
YARJN: 21.30 Youssou N'Dour
bmet Küntay Tiyatro Ödüllepi
belli oldu
• Kühür Servisi-1994- 95 fsmet Küntay Tiyatro
Ödülleri bellı oldu. Bu yılı "En İyi Oyun Yazan" Ödülü,
Tiyatro Stüdyosu'nun sahnelediğı Turgay Nar'ın
"Çöplük" adlı oyununa; En İyi Yönetmen ödülü, Şehir
Tiyatrolan'nda sergılenen Haldun Taner'ın "Gözlenmi
Kapanm Vazıfemı Yapanm" oyunundaki çalışmasıyla
Savaş Dınçel'e, En İyi Erkek Oyuncu Ödülü, Turgay
Nar'ın Stüdyo Tıyatrosu'nda sahnelenen "Çöplük"
oyunundaki rolleriyle Haluk Bılgıner ve Ahmet
Uğurlu'ya; En iyi Kadın Oyuncu Ödülü, İstanbul Devlet
Tıyatrosu'nda sergılenen Kenan Işık'ın "Olmayan
Kadın" oyunundaki rolüyle Gönen Bozbey'e verildi.