03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4fEMMUZ 1996 SALI CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Uç 'özgür ruh'tan yem bir müzik Kiltür Servisi- 2. Uluslararası tstanbul Caz Festivali'nde bu akşam Açıkhava Tijatrosu'nda günümüzün en etkileyici veçok yönlü gitaristlennden biri olan Jokn McLaughJin. Dennis Chambers ve Joey De Francesco ile bırlikte kurduğu The Free Spirits adlı yeni grupla karşımızda. Gitarist John McLaughlin. Mahavişnu Orkestrası nın ve Indo- Caz grubu Shtkti'nin iideri ve şimdiye kadar yazılmış en çarpıci caz-fusıon parçalarının bestecisi olarak çağımızın en sıradışı yetenekleri arasında yer ali)or. tngıltere'nin Yorkshire kentinde doğan McLauglin, ilk kez, GeorgieFame'in Blues Flames adını taşıyan topluluğuyla dikkat çekti. Daha sonra, Graham Bond Organisation'a ve Brian Auger'ın Trinit> gruplanna katılan sanatçı, 1968 yılında kendi grubunu kurdu ve ödül kazanan 'Fjttrapolation' albûmünü çıkardı. 1969 yılında Amerika'ya taşınan McLaughlin, Amerikan cazında büyük önem taşıyan Lifetime'a katıldı. Wayne Shorter'la çalan sanatçı, efsanevı MiJes Davis'Ie de birlıkte çalışma ve albüm yapma fırsatı buldu. Akustik gitann zengınliğini ortaya koyan bir albüm hazırlama isteğı, McLauglin'in, davulcu Bifly Cobham ve kemancı Jerry Goodman la ışbırlığinegirmesinı sağladı. Bu işbırlığinin sonucu 1970'lerin en iyi albümleri arasında yer alan 'My Goals Beyond' oldu. Goodman, Cobham, Rkk Laird ve Jan Hammer'le birlikte, caz-ftısion grubu Mahavişnu Orkestrasrnı oluşturan sanatçı, inanılmaz bır başan kazandı ve müzik eleştirmenlerince "The Gtıitar Hero" (Gitar Kahramanı) olarak nitelendı. McLaughlin, Mahavişnu Orkestrası'yla yaptığı çalışmaiann yanı sıra, 'Love Devotion Surreoder'de Carlos Santana ve 'Apocalypse'de de, Mfchael Tilson Thomas v önctımindeki Londra Senfoni Orkestrası'yla çaldı. Bitmeyen arayışı ve akustik gitan ön plana çıkarma isteğı, McLaughlin'i Shakti adlı grubu kurmaya yöneltti. Doğu ve Batı müzik geleneklerini birleştiren gnıp, dünya çapında beğeni kazandı. John McLaughlin. Chick Korea ve David Sanbornla 'Johnny McLaughlin Electric Guitarist", Katia Labetjue'le 'Mnsfc Spoken Here' albümlerini çıkardı, 'Passion Grace and Fire' ve 'Friday Night In San Francisco' albümlennde Paco De Lucia ve AI Di MeoJa'yla birlikte çaldı. Bertrand Tavenıier'in ünlü fılmi 'Round Midnjght'da Dexter Gordon ve 2.UlusIararası İstanbulCaz Festivali'nde bu akşam günümüzün çok yönlü gitaristlerinden John Mc Laughlin (üstte) ve The Free SpirhVin yaıu sıra Rosenberg Üçlüsü (yanda) Açıkhava Tivatrosu'nda. Festivalde yarın Açıkhava'da 'World Music' Yann Açıkhava Tıyatrosu'nda World Music'in önemlı ısımlennden Senefalli Youssou N'Dour'un konseri var. 21.3ü'da başlayacak konserlerde N'Dour son albümü Guide'dan parçalar sunacak. Dünya TVIennde Seven Seconds a Day adlı çalışmasıyla sürek'i yer alan N'Dour. A frika etno müzığinı Batılı enstrümanlarla yorumlayarak evrensel bir yol izlıyor. Herbie Hancockla çalan sanatçı, gıtar ve orkestra ıçin bestelediği 'Medherranean 1 adlı konçertosunun, 1985 yılında Los Angeles Filarmoni Orkestrası tarafından gerçekleştirilen dünya prömiyenyle zafer kazandı. Gitar ve orkestra içın bestelediği ikinci konçertosu 'Europa'Avrupa'nın bütün başkentlerinde seslendinldi McLaughlin, 1988 yılında, elektrobas ve vurmalı çalgılardan oluşan bir üçlü kurdu ve Hintli usta TriiokGurtu'yla çalıştı. Beş yıl boyunca dünya turuna çıkan John McLaughlin Üçlüsü, eleştırmenlerden ve izleyicılerden büyük övgü aldı ve 1990'da 'Live At The Royal Festival Hall' ve 1992 de 'Que Allegria' 1 adlannda iki albüm çıkardı. John McLaughlin, 1993 yılından beri, davulda Dennis Chambers ve Hammond orgunda Joey De Francesco'dan oluşan 'Free Spirits' adlı yeni topluluğuyla elektrogıtar çalıyor. Sanatçı, yeni grubuyla. Bill Evans'ın yapıtlanna yer verdığı *Time Remembered, John IVIcLaughUn Piays Bill Evans' adını verdiği bir albüm çıkardı ve son albümü 'Alter The Rain"ı de, bir başka kahramanı John Coltrane'e adadı. Free Spınts, 1994 yılın nisan aymda 'Tokyo Lrve' adlı ilk albûmünü çıkardı. Free Spirits'te çalan Joey DeFrancesco, McLaughlin'le ilk kez, 1988'de Miles Davis'le Nevv York'ta verdiği bir konser sırasında taruştı. O zaman on altı yaşında olan DeFrancesco, Miles Davis'in yanı sıra, John ScofieJd ve Manhattan Transfergibı ünlülerle çalma fırsatmı buldu. DeFrancesco'nun 'Reboppin' adını taşıyan dördüncü albümü geçen günlerde pıyasaya çıktı. Brecker Brothers'la Avrupa ve Amenka turnesıne çıkan Dennis Chambers, uzun bir süredir McLaughlin'in en çok beğendiği davulculann başında yer alıyor. 1992 yılında, Ispanya'nın Sevilla kentindekı 'Guitar Legends' festivali sırasında George Duke'ün Big Band'inde birlikte çalan McLaughlin ve Chambers, bıraraya gelerek bır grup kurmaya karar verince, Free Spirits oluştu. Bu akşam festivalde John McLaughlin'nin yanısıra bır başka grup da dinleyeceğiz: Rosenberg Trio (Stochelo Rosenberg-gitar, Nous'che Rosenberg- ritm gitar, Nonnie Rosenberg-bas) ve Eddie C.(vurmalı çalgılar). Hollandalı birçingene olan Stocheto Rosenberg, 1968'de doğdu ve Brabant bölgesındekı Nuenen kasabasında bir karavanda büyüdü. Müziği bir meslek değil de hobi olarak gördüğünü söyleyen Rosenberg, "Küçük bir çocukken, müzikle UgDi herşeye tutkundum. O kadar da tuhaf bir şey değil bu, çünkü babam. dedem, dedemin babası ve dedenûn dedesi gitar çalarlardı. Ben de, Django Rheınhardt'ın müzigiylc ve günün birinde gitarist olma hayalleriyte büyüdüm" dıyor. Rosenberg, gitar çalmaya on yaşındayken başladı. İki yıl sonra, düzenli olarak Hollanda ve Belçika'dakı caz kulüplerinde çalan Rosenberg, 1989 yılında, Fransa'nın Samoıs-sur-Seine kentinde düzenlenen Django Rheinhardt festıvalınde büyük bır başan kazandı ve eleştirmenlerden övgü aldı. Norveçli yapımcı Jon Larsen'in girişimiyle, Hollanda yayın dünyasının merkezi olan Hilversum'da Studio 88'de, kuzenleri Nous'che (ritm gitar) ve Nonnie'yle (bas) birlikte çalan Rosenberg, ilk albûmünü çıkardı. Uluslararası alanda da, yoğun ilgi gören Rosenberg Üçlüsü'nün geleceği parlak görülüyor. , Geçen hafta ülkemizde konserler veren ünlü trompetçi, besteci ve orkestra şefı Jean-Loup Longnon: İstanbul'da inanılmaz jam-session yapılıyor EBRUGÖKTEKE Sürekli sigara içıyor. Sigara ıçmediğı zamanlarda, ya trompetini üflüyor ya da konuşuyor. Bu tiryakilik, performansını hiç etkilemiyor mu? "Sigara içmeyen birçok trompetçiyi ce- bimden çıkanrım ben." Ünlü trompetçi, besteci ve orkestra şefı Jean-Loup Longnon, geçen hafta tstan- bul'daydı. Önce II. Kuşadası Caz Festıva- li'nde konser veren sanatçı. Türkiye'ye ge- lıp de lstanbul'u görmemek "büyük bir aptaM" olduğu için, üç gece Roxy Bar'da lstanbullu müzikseverlerin karşısına çık- tı. Longnon'a piyanoda Kerem Görsev, basta Oğuz Dunıkan ve davulda da Can- kut Özgül eşlik ederken; İmer Demirer trompetiyle, Ayşe Gencer Demirer de se- J• "Büyülü mumlan andıran minareler ve camilerle, istanbuJ kocaman bir doğumgünü pastasına benziyor. Melankolik vapur düdükJeri, araba kornalan ve işportacılann sesleri, inanılmaz bir jam-session yapıyorlar bu kentte. Istanbul, dünyanın hiç bir yeriyle karşılaştınlamayacak bir büyüye sahip." siyle programa renk kattılar. Türkiye'ye ilk kez on iki-on üç yıl ön- ce, turist olarak gelen ve Antalya'yla tstan- bul 'u ziyaret eden Longnon, ailesinde Do- ğu kültürü konusunda köklü bir gelenek bulunduğunu, büyükbabasının Helen uy- garlığıyla ilgili kitaplar yazan bir tarihçi ol- dugunu belirtiyor "Ruhumun, Kıbns'a, Ege kıyısındakı dağlara ait olduğunu dü- sünüyorum." tstanbul'un yenyse bambaş- ka: -Büyülii mumlan andıran minareler ve camilerie, İstanbul kocaman bir doğum- günü pastasına benziyor. Melankolik va- pur düdükkri, araba kornalan ve işporta- cıfauın sesleri, inanılmaz bir jam-session yapıyorlar bu kentte. İstanbul, dünyanın hiçbir yeriyie karşılaştınlamay acak bir bü- yüye sahip." Türk müziğini de yakından tanıyan Longnon, geleneksel Türk müzığınde Arap etkisınin egemen olduğunu; Türkpo- pununsa, geleneksel müziği temel olarak aldığını belirtiyor veeklıyor: "Amabenim Türk müziği olarak biküginı müzik türii, Fent Tüzün, Ulvı Cemal Erkın ve Necıl Kazım Akses'in yapırJan. Onlann müzi- ğinde, Bela Bartok ve Rımsky-Korsa- kofPun etkisini seayorum. Ahmet Adnan Saygun'daysa,azdaotsa,Maunce Ravel'in izleri görülüyor." îki yıldır Kuşadası Caz Festivali'ne ka- tılan Longnon. Kuşadası'ndaki yöneticile- rin de, gitgıde, festıvalin, kültür yaşamı açısmdan taşıdığı önemi anlamaya başla- dıklannı söylüyor. Türk izleyicisinin, bü- tün güneyliler gıbı, çok içten ve sıcak ol- duğunu vurgulayan sanatçı, geleneksel Türk müzığınin, Av rupalı müzisyenler ıçin çok ilgınç olduğuna değıniyor. Türki- ye'nin Muvaffak Falay ve Tuna Ötenel gi- bi çok önemlı caz sanatçılan yetiştirdiğin- den söz eden Longnon, Amerikan be- bop'undan etkilenen yeni kuşak cazcılar arasında, Kerem Görsev ve Kürşat And'ı başanlı buluyon Roxy Bar'da birlikte çal- dığı İmer Demirer'i de 'Ege'nin Marsa- lis'i' olarak niteliyor. Müzik yaşamı boyunca Dizzy GUIespie başta olmak üzere. Stan Getz, Mfchel Pet- rucciani,Clark Terry, Chet Baker v e Step- hane Grapclli gibi ünlülerle çalan Long- non, birçok caz sanatçısının tersine, klasik müzik eğitimı almamış. Önce piyano, daha sonra da viyolonsel çalan Longnon, on beş yaşmda, caz müzis- yeni olmak istediğıne karar vererek trom- pete başlamış: "Disiplinden hoşlanmayan bir çocuktum ben ve klasik müzikten nef- ret ediyordum. Paris'te akla gelebflecek her tür kuİüpte caz çakhm. Klasik müziğe dö- nüşüm, Dizzy sayesûıdc gerçekleşti. Çok tuhaf bir kader! Dizzy Güiespie'yle, Tan- n'nın ta kendisiy tc taruştını, onunİa çaklım ve o, bana, Ravel'in en büyük olduğunu söyledi. Eminim,cennette bir yerlerde, Ra- veJ bizi izfiyordu." Caz ve klasik müziği bir arada yürüten Longnon, Ravel dışında, Stravinsld, De- bussy ve Bartok'tan etkilendiğini de ekli- yor. Sürekli olarak Türkiye'ye ve İstanbul'a duyduğu hayranlıgı dile getiren Jean-Lo- up Longnon, "efsanevi sahiUerimizin'' bi- naiarla dolmasını istemıyor: "Türkiye'yi gerçek anlamda bir Avrupa ülkesi haline getirmek Ataturk'ün fikriydi. Ama lütfen, Batılı ülkelcrden. yalnızca doğruları alın; yanlışlan almayın ve lütfen. ülkenia, Al- man orta sınıfi için dev bir yüzme havuzu- na dönüştürmeyin.r Herkese bir tabloKültür Servisi- Sıcilya'nın bü- yuk bır bölümü, mafya ve kan da- valan yüzünden kötü bir ün taşı- sa da; Pettineo, dayanışma anla- yışlan ve konukseverlikleriyle Sicilya'dan bağımsız, tamamen kendine bir özgü bir kasaba ola- rak apayn bir yere sahip. Bunun nedeni de, kasabada her yıl yapı- lan sanat festivali. Her yaz birkaç gün, dünyanın dört bır yanından sanatçılann ve sanatseverlerin akınına ugrayan Pettineo, Italya'nm kuzey kıyı- sında, Palermo ve Messina ara- sında bulunan küçük bir kasaba. Festıval süresince, satıatçılar, yer- li halk ve turistlerle işbirliğine gi- riyor ve 1 kilometre uzunluğun- daki kanvasa resim yapıyorlar. Kanvas, daha sonra, küçük parça- lara bölünüyor ve kasabada yaşa- yan ailelere dağıtılıyor. Böylece, her evde, ünlü Avrupalı ressam- lann elinden çıkma bır resim bu- lunuyor ve kasabaya gelen ziya- retçilerde, bu çalışmalara büyük ilgi gösteriyorlar. Pettineo'da 23- 25 haziran tarihlen arasında dü- zenlenen sanat festivaline, Fran- sa'dan Elizabeth Frolet, Ingilte- re'den Flora Husband ve tspan- ya'dan Susanna Talayero gıbi sa- natçılar katıldı. Her yıl olduğu gı- bı, bu yıl da, kanvas, anacaddeye serildi ve sanatçılarla halk, "An Ideal City" (tdeal Kent) konulu bir resim yaptılar Resim yapıldıktan sonra, her ressam, büyük bir Sicilya yeme- ği ıçin yerel bir aileye konuk olu- yor ve karşılık olarak da, kanva- sın bir parçasını veriyor. Festival düzenleme fikri, ilk olarak Anto- nio Presti adında yerel bir giri- şımcıden çıkmış. Presti, dört yıl- dır yapılan festıvalin Petti- neo'nun kapılannı dış dünyaya açtığını söylüyor: "Burada, Skfl- ya'da geçerü olan 'non vedo, non sento, non parlo' (görmüyorum, duymuyorum, konuşmuyorum) ilkesi uygulanmıyor. Herkesin, herhangi bir kapının zilini çalıp, eve girip bir tabİo görebüecegi ve tabionun sahipleriyle düşüncek- rini paylaşabileceği bir çeşit mü- ze hafine geJdi Pettineo.'' Bu ara- da, ellerine fırçalannı alıp resim yapmak istemeyenler de, koca- man heykellenn sergilendiği Fi- umara d'Arte parkını gezme ola- nağı bulabiliyorlar. Antonio Presti, Castel di Tusa yakınlannda, deniz kenarında bir otel işletiyor. Atelier sul Mare adını taşıyan otel, herbiri başka bır sanatçı tarafından döşenmiş 13 odaya sahip. Bu ay da, ünlü Kızıl Tugaylar eylemcısı Renato Curcio'nun tasanmını gerçekleş- tirdıği yeni bır oda, hizmete açı- lıyor. ALINTILAR TAHSİN YÜCEL Bîlmek ve İnanmak Bülent Ecevrt in Hıtit Güneşi'ni ortadan kaldırma yolundaki girişimleri durdurmak umuduyla Ankara Belediye Başkanı'yla yaptığı görüşmeyi gazeteler yazdı, televizyonlarda uzun uzun gösterdi: Ecevit, bir yandan tutarlı söyleminın ınceliklerini kullanıyor, bir yandan da başkanın konuyu daha kapsamlı bir bi- çimde değerlendirebilmesı ıçin kendisine bu konu- da yazdığı bir yazıyı veriyordu. Hiç kuşkusuz, benzerlerimızi "doğrv"ya yönelte- bilmek içın, usa gelebilecek tüm yolları denememiz gerekir. Ama, bana öyle geliyor ki, Bülent Ecevit o ya- zıyı boşuna verdi; çünkü Ankara Belediye Başkanı, daha sözlerinin başında, Anadolu'da Türk tarihinin 1071'den sonra başladığına "inandığını" kesinle- mekle, kapıyı baştan kapatmıştı. Yanıt da açıktı, du- rum da: Ecevit o tarihsel ve toplumsal verilere daya- lı bir uslamlama çerçevesinde bir söyleşim kurmaya gelmişti, "doğru "yu gözlemlenip denenebilir "ger- çekçilik"\e koşullandırmaya yönelen bir söylem ara- cılığıyla ussal bir uzlaşma sağlamak istiyordu; baş- kansa, fazla eveleyıp gevelemeden, inancını çıkan- yordu onun karşısına; kendisine sunulan bilginin doğ- ru, uslamlamanın tutarlı olmasının hiç mi hiç önemi yoktu; kişi inanırdı ya da inanmazdı; hele bilgi inanç- la çakışmadı mı ne söylense boşunaydı. Uzun sözün kısası, konuşmacılarımız hiçbir zaman kesişmeyecek olan iki ayn söylem, iki ayn gerçekçilık kuşağından sesleniyorlardı birbırlerine. Böylece, birbirlerine tatlı tatlı gülümserken, belki aynmında bile olmadan, olumlu ya da olumsuz her türlü söyleşımin olanak- sızlığını somutlaştırıyorlardı. Öyle ya, kışiler arasında gerçek ıletişim aynı söy- lem kuşağında (ya da bağlamında) yer almakla baş- lar, bunun için de kuşaklan bırbırinden iyi ayırmak, yerlerini ve işlevlennı iyi belirlemek gerekir. Ama, uz- manlara bakılırsa, bu iş artık kolay kolay başanlamı- yor, ıstenmiyor da. Örneğin Greimas, her bıri kendi- ne özgü dogrulayım ölçütlen içeren söylem türlerini birbirinden ayırmanın artık çok genlerde kaldığı an- laşılan "bağdaşık" ekinlere özgü bir tutum olduğunu söylüyor. Ona göre, günümüzün endüstri toplumla- nnda, söylem evreni görünüşte birbirinden tümüyle "aynşık" olan ve her bın kendı kendine özgü bir "söz sanatı"y\a yönlendinlen bir toplumsal söylemler yel- pazesi biçiminde parçalanmış durumda. Böylece, kimilerinin "bilgi çağı" diye adlandırdığı şu doksanlı yıllarda, gerçek iletişım çoğu kez bir yanılsamadan başka bir şey değil. Bunun sonucu olarak, Ecevit'in birzamanlar "tarihselyanılgı" diye adlandırdığı şey, en az:ndan ussal değerlerı ve paylaşılabilir bilgıyi te- mel değer sayanlar içın, yıtırılmış bir cenneti simge- lemekte. "Babil Kulesı öyküsü yenıden başlıyor" di- yor Greimas: "Herbinnin kendi doğrulayımı bulunan, her biri yıldıncı ya da küçümseyici yan anlamlar ta- şıyan, iç içe girmiş, birbirine dolaşmış söylemlerin çokluğu, olsa olsa, en iyi dunjmda bir inansızlık ça- ğına ulaşan dil yoluyla, bir yabancılaşma durumu doğurabilir." Ancak, çelişkin bır biçimde, bizde zaman zaman eskisinden daha kusursuz bir iletişim, eskisinden da- ha kapsamlı bir anlaşma izlenimi yaratan da bu ya- bancılaşma durumundan başka bir şey değil. Karşı- mızdakine bakıyoruz, üç aşağı beş yukan bızim söz- cüklerimizi, üç aşağı beş yukan bizim tümcelerimizi kullanıyor; üç aşağı beş yukan bizim bildiklerimizi söylüyor. Aman ne güzel! Ne var ki, biraz yakından baktığımız zamarı, bizim alanımızdan aldığını kendi düzlemine taşıyıp orada dönüştürdüğünü görüyo- ruz. Örneğin tarih bir inanç nesnesi değil, ama kimi- lerinin tüm Türkıye tarihını inanç düzlemine taşıyarak kuşa çevirmelerine tanık oluyoruz. Benzerine az rast- lanır bir sapımla Atatürk'ü Refahlı yapanlar bile var. Birçok kişi de ters'nden yapıyor bunu: Özal sonra- sının bıçkın düşünürieri inanç ulamlannı mantık düz- lemine taşıyarak çağ atlayacaklannı sanıyorfar. Bununla birlikte, durumun kimi yan etkileri de ol- muyor değil: İnanç bilgıyle, bılgı inançla kanşırken; inanç bilgiden, bilgi ınançtan aldığını özümleyip ken- di yapısına katarken, her ikisi de ötekinden aldığı öl- çüde, kendi öz nıteliğınden bir şeyler yitiriyor. Böyle- ce, kaç/nılmaz olarak, her ikisi de yozlaşıyor: inanç an inanç, bilgi hep kesinliğe yönelen bilgi olmaktan çıkıyor. Inanmıyorsanız, şöyle bir çevrenize bakın: Bize durup dinlenmek bilmeden inanç söylevleri çe- kenlerin söylemleri ne davranışlarıyla uyuşuyor ne savundukları ilkelerle. Bülent Ecevit'i bu işe kanştır- mayalım, ama solda olduklarını söyleyen, dolayısıy- la usun, bilginin, doğrunun yanında yer almalan ge- reken kimi önderterin savundukları ilkelerine neölçü- de bağlı olduklarını şu son üç yılda fazlasıyla gördük. Şimdi de, öyle anlaşılıyor ki, ışığı dinsel inancı bir iç- çağn olmaktan çıkanp sıyasal ve ekonomik tutkuya dönüştürenlerden almaya yöneliyorlar. Gene de yar- gımızda ivecen olmayalım: Bakarsınız, bilginin inan- cı, inancın bilgiyi işlemez duruma getirdiği yabancı- laşma kuşağında, "bırlık beraberlik" içinde, yepyeni bir uygariığın temellerini atarlar. Greimas inansızlık çağından boşuna söz etmiyor- du. 23.ULUŞLARARASI İSTANBUL MÜZİK FESTIVALİ BUGLN: Atatürk Kühür Merkezi: 19.00 Bülent Evcil (flüt), Zafer Erdaş (bas), Eda Beste Şakul (viyolonsel) Aya trini Müzesi: 19.00 The King's Consort YARIN: Atatürk Kültür Merkezi Konser Salonu: 19.00 Saim Akçıl Gençlık Orkestrası Aya trini Müzesi: 19.00 Carmen Linares Flamenko Konseri 2. ULUSLARARASI İSTANBUL CAZ FESTİVALİ BUGÜN: 21.00 Açıkhava Tiyarrosu Rosenberg Üçlüsü ve John McLaughlin Üçlüsü YARJN: 21.30 Youssou N'Dour bmet Küntay Tiyatro Ödüllepi belli oldu • Kühür Servisi-1994- 95 fsmet Küntay Tiyatro Ödülleri bellı oldu. Bu yılı "En İyi Oyun Yazan" Ödülü, Tiyatro Stüdyosu'nun sahnelediğı Turgay Nar'ın "Çöplük" adlı oyununa; En İyi Yönetmen ödülü, Şehir Tiyatrolan'nda sergılenen Haldun Taner'ın "Gözlenmi Kapanm Vazıfemı Yapanm" oyunundaki çalışmasıyla Savaş Dınçel'e, En İyi Erkek Oyuncu Ödülü, Turgay Nar'ın Stüdyo Tıyatrosu'nda sahnelenen "Çöplük" oyunundaki rolleriyle Haluk Bılgıner ve Ahmet Uğurlu'ya; En iyi Kadın Oyuncu Ödülü, İstanbul Devlet Tıyatrosu'nda sergılenen Kenan Işık'ın "Olmayan Kadın" oyunundaki rolüyle Gönen Bozbey'e verildi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle