Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 HAZİRAN 1995 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
7. ULUSLARARASI İSTANBUL TİYATRO FESTfVALİ'NİN ARDINDAN
Şenlilde gerçekleşenpatlamaIstanbul, bu yıl gerçek birşenîikyaşadı,
7. Uluslararası lstanbul Tıyatro
Festivali 'yle. Gerçektenyaşadığımızzor
ve karmaşık süreçte, umut, heyecan,
coşku verdi bize. Değişikyonımlar, tatlar
sundu. Sokak tiyatmsundan tiyatro
şarhlanna, antik çağ oyunlarımn
çağdaşyorumundan çarpıcı tekniklere
dekgeniş biryelpazeye uzanan oyunlar
'tiyatmnun misyonu'nayönelikti. Buyıl
sokağa tasanfestivalde altı ülkeden 7
yabancı topluluk, Türktiyatmsundanda
- Bütfin olumsuz koşuüara ve
olanaksızlıklara karşın, bu yıl yine
yoktan var ederek yeni bir festivaHe
bize değişik tatlar sundunuz. Bu
program belirlenirken özellikk yabana
oyunlann secimi nasl oMu?
ÜÇARER- Tiyatro sanatı ûlkemizde
sûreklı birtakım olanaksızhklarla
mücadele etmek durumunda. Bu salt
festivale özgü bir durum değil.
Festivalin bir ayncalığı yurtdışından
gelecek olan topluluklarda hem maddı
sonınlan göz önünde bulundurmak
durumunda oluşumuz hem de çeşitli
aityapı problemlerine çözüm üretmek
zonında kalışımız. Oyunlann seçimine
gelince; Tiyatro Festivali'nin bu yıl
adeta bir "uzun atiama"yı
gerçekleştırmesi gerekiyordu. Bunu da
festivale şenlik niteliğinı
kazandırmakla elde edebilecektik. Bu
patlamaya bir bakıma önayak olan El
Comediants grubuydu. Maddi açıdan
bızi hayli zorlayacak bir topluluktu.
Evet, son yıllarda özellıkle genç
izleyici festivalimıze müthiş bir ilgi
gösteriyordu, ama yine de bir patlama
gerekliydi.
Bu patlamayı gerçekleştiren Els
Comediants grubu oldu Maddı açıdan
bizı haylı zorlayacak bir gruptu Els
Comediants. Sponsor
bulamayabilirdik. Ama, ben Genel
Müdürümüz Melih Fereli'ye bu öneriyi
götürdüğüm zaman hiç düşünmeden
tüm nsklerine karşın "tamam" dedi.
Aynı şekilde Şakir Eczacıbaşı da böyle
bir şenlığin gerekli olduğu
görüşündeydi. Bu düş böylelikle
gerçekleşti...
Oyunlann seçiminde her yıl olduğu
gibi, bu yıl da nitelik, çeşitlilik, yenılik
ilkeleri üzerinde duruldu. Ute Lemper
gibi dünya çapında bir sanatçıdan
Farklı bir Kurt WHB yorumu izlemek
Tûrk izleyicisi için bir şanstı. Aynı
şeküde, "Doktor Faas«us"da
şiirselliğin ve sahne tekniğinin iç
içeligini çok önemli bir yönetmenin
yorumundan izledik. George
Tabori'nin oyunu ise duygulu bir
renkri. Burada tek tek her oyundan söz
etmek ıstemiyorum, ama sunduğumuz
yelpazede dikkatli bir seçim söz
konusuydu.
- Yerti oyunlann seçiminde ölçüt neydi?
Zaman açısından beüi ilkeniz söz
konusu olduğundan, geç perde açanlar
kablamadı festi\-ale. Bu konuya vönelik
efeştiriler için ne dersiniz?
UÇARER-Yerli oyunlarda da aynı
şekilde çeşitlilik, farklı boyutlar,
değişik yaldaşımlar üzerinde durduk.
Bu yıl da geçen yıl olduğu gibi Ankara
ve lstanbul sınırlan dışına çıktık. Geç
perde açan ve bu yûzden de festivale
katılamayan topluluklann eleştirilenne
gelince; ben bunlan biraz haksız
eleştiriler olarak nitelendiriyorum.
Kanımca, ilkeler bazı topluluklara
uygulanıp bazılanna uygulanmadığı
takdirde festival yanlış yapmış olur,
değer yargılan zedelenir ve esas o
zaman kapılannı yergilere açmış
sayılır.
Siz nasıl birtopluluğa geç perde açtığı
gerekçesiyle "hayır" der, ardından,
ondan da geç perde açan bir başka
topluluğa "evet" dıyebilırsınız? Bunun
hesabını nasıl verebilirsiniz o zaman?
Mademki bir ilke konmuştur ve bu ilke
,1990 veya
c
l 'den ben
uygulanmaktadır, neden bu yıl böyle
bir ayncalık yapılsın? "Izfenmiş oynn
Ukea" doğnı mudur, yanlış rrudır o ayn
bir konu. Kaldı ki, festivalin ilk
yıllannda boyle bir ilke yoktu ve
festivale kanlan oyunlar konusunda
Çeşitli sorurlar yaşandığını o zaman bır
izleyici olarık bile görmemek
imkânsızdı
Dûnyanın hıngi ûlkesinde, Fringe
Fcstvalleri jışmda, tiyatrolar
festıvallere •Ben bu oyunla
kaüIıyorunT deyip katılıyor? Ya tek
bir seçici obyor, ya bizde olduğu gibi
bir Danışmı Kurulu oluyor ve oyunlar
izlenerek drvet ediliyor.
Bu arada ösl oyunlar da
ıstiMrlanabiiyor. "Montserrat" özel
gösteri nite:ğine son derecede uygun
bir oyundu 1980'de festival sonrası
yasddanmijtı ve aradan 15 yıl
geçtikten smra yine festıvalle dönüs
yapa. Bu ȍimin de konu edilmemesi
gerekir. Bi;biraz birbırimizi
yıpıatmaktaı, yermekten hoşlanıyoruz.
Eğer bir feaval mayıs ortasında perde
açıjorsa veJe oyunlara davet çıkarmak
içinmart scıu gibi çok yakın bir tarihi
sapayorsa pneltılen yergiler haksızdır.
- B ı yıl festvalin daha çok 'görsel
ağııhklı' vt daha aslına dönük, daha
evTTnsel dit' yakın olduğunu
dGşinenlerar, "metin ağırlıklı'
obmsını sawıanJar da» Festivalde
'metin ağırıldı' tiyatronun dahayoğıın
oLaiilmesi iin elektronik yazı
u> gilamasna geçmeyi düşünüyor
n»u5unuz?
U^\RERiabancı oyunlarda görsel
agııiıktan sn edilebilir, ama bu demek
değldir ki, estivalde "metinli tiyatro"
d a h ı doğruu dil ağırlıklı tiyatro
özelikle yaisınıyor. Hayır. Yalnız şu
14 topluluktan 15 oyun olmak üzere
toplam 43 oyun oynandı, paneller,
yuvarlak masa toplantısı ve atölye
çalışması gerçekleştirildi.
Düzenlenentiyatrotartışmalan,festival
yönetmeni Dikmen Güriin Uçarer 'in
belirttiği gibi; "Belki deyıl içinde
tartışma programlarındanyorgun düşen
izleyici için maalesefpek cazip olmadı"
Ama Yunanlı yönetmenTheodoros
Terzopoulos un düzenlediği 'Antik
Tiyatroda Beden ve Ses Kullanımı'
başlıklı workshop 'a ilgiyoğundu.
Gösterilerinde ritüel, mitoloji, efsane,
dans, müzik ve kuklalarla kucaklaşan
tspanyol sokak tiyatrosu Els Comediants,
buyıl festivalin açıhşında tam bir şenlik
havası yaratarak, düsler evreninde özgür
tiyatroyu havaifişeklerle sundu
Rumeİihisan 'nda. 'Renk, ışık ve ses
patlaması 'yla Ortaköy meydanında
seyircinin içinegirdi ve onları, coşkulu
dünyasına kattı.
Böylelikle Tiyatro Festivali Yönetmeni
var, elektronik ust \a?i mekanızmasmı
gerçekleştiremedığimiz sürece yabancı
oyun seçimlerimizde çok daha dikkatli
olmak zorundayız. İzleyici oyunu ne
kadar bilirse bilsin yine de diyaloglan
bir bıçimde takip etmek istiyor.
Hatırlarsınız, Sovyetler Bırliği'nden
gelen "Köpek Kalbi" gıbı çok güzel
bir oyun sadece iki sıraya oynamıştı.
Aynı şeyi "Kral Lear" da yaşadık.
Kulaklıklarla çeviri de kanımca
başanlı olmuyor, çünkü çeviriyi takip
edeyim derken insan sahneden
kopuyor. Hem çevirinin çok akıcı, çok
nötr olması gerekli hem de, daha
önemlisı, izleyici oyunculann seslerini
"Annemin Cesareti" adlı >orumu
teknık buluşlann görsel öğelenn yan
ısıra metin ağırlıklı bır oyundu, "Dr.
Faustus" da olduğu gibi, ama metin ve
görsel öğeler arasında ince bir denge
vardı. Sanınm bu tip yorumlar dili
anlasın- anlamasın izleyicının farklı bır
tat almasını sağlayabiliyor. Tabiı. bu
örnekler daha da çoğaltılabılir, ama
sonuçta şunu belirtmek ıstiyorum;
amacımız düzeyli bir çeşitlilik sunmak,
bunu yaparken de seçımlerimiz ve
olanaklanmız arasında dengeyi
sağlamak.
- Oldukça yüksek bir bütçe gerektiren
bu festiv-aU gerçekleştirirken
yol paralannın karşılanmasında, atv
televizyonu El Comedıants'ın bir
göstensinin çekim haklannı alarak
destek oldu. Bu yıl yaşadığımız
patlamanın ardından gelecek yıllara
artık sponsor açısından daha da umutlu
bakıyoruz.
- Festival süresince sanınm umulmadık,
beklenmedik sorunlarta karşılaştınız,
Bunlann biri Makedon\a'dan gelen
Üskiip Tivatro$u'\du. Bizim tanık
olmadığımız ama son anda sorunu
çözflmJenip seyircrve ulaşan oyunlar
oldu mu?
UÇARER- Evet, Üsküp Dram
Tiyatrosu"nun dekorlannı taşıyan
iyatro Festivali'nin bu yıl
adeta bir 'uzun atlama'yı
gerçekleştirmesi
gerekiyordu. Bunu da
festivale şenlik niteliği
kazandırmakla elde edebilecektik.
Son yıllarda özellikle genç izleyici
müthiş ilgi gösteriyordu ama bir
patlama gerekliydi ve bunu Els
Comediants grubu gerçekleştirdi.
estivalimiz bu yıl
amacına ulaştı.
Gerek her kesimden
izleyici, gerekse medya
olaya geçen yıllardan
daha sıcak baktı. Bunun başlıca
nedenlerinden biri festivalin bir
şenlik gibi açılmasıydı.
Yerli ve yabancı tüm oyunlarımıza
ilgi çok yoğundu.
duymak, o sesleri yaşamak istiyor.
Görsel ağırlıklı tiyatro daha evrensel
bir dil taşıyabilir, ama bu asla demek
değildir ki, metnin ağır bastığı
yorumlar göz ardı edilmelidir. Bu
büyük bir yanlış olur. Ama. elımızdeki
olanaklan değerlendirmek zorundayız.
Bu yıl Edward Bond'un bir oyununu
getırmek ıstedik, ama Bond dil
kullanımındaki ustalıkla öne çıkan ve
benim de büyük tat aldığım bir yazar.
Onun yorumlanışında görsellik ne
denli önplanda olursa olsun yine de
yapıtlannda dilin ayn bır yen vardır. O
dildeki gerçekçi vuruculuğu
yakalamak gerekir. Öte yandan
bu yıl Almanya'dan katılan Tübingen
ZeH Ensemble Tiyatrosu'nun
umduğunuz desteği alabildiniz mi?
Gelecek yıllarda, sponsorlann artacagı,
günümüz ortamında sanatın
destekleneceği umudunu taşıyor
musunuz?
UÇARER- Bu yıl Tiyatro Festivali
bugüne dek aldığı sponsor
desteklerinin en yükseğinı aldı. Halk
Bankası. Türk Henkel, Vehbı Koç
Vakfl'Fiat, Helsakam, Alman Kültür
Ofısi oyun sponsorlanmızdı. Devlet
Tiyatrolan her yıl olduğu gibi
sahnelerini açmanın yanı sıra
Dıyarbakır, lzmir ve Ankara "dan
topluluklannı turne bazında getirdi.
Şehir Tiyatrolan sahnesını ücretsiz
olarak açtı. Yabancı kültür ofislen,
Lutfhansa gibi havayollan sanatçılann
kamyonun eksik evrakla gelip son anda
gümrükte takılması inanılmaz bir
şoldu. Bu arada tstanbul Devlet
Tıyatrosu'na teşekkür etmek istiyorum.
Onlar olmasaydı "Ük Nefes"
gerçekleşemezdi. Bir gün ıçınde
dekorundan tutun aksesuvanna dek her
şeyi denkleştirdik ve oyunu kotardık.
Els Comedıants'uı ise her anı ayn bir
heyecan ve yürek çarpıntısıydı. Hangı
bırinı anlatayım ki! Helyum gazı
macerasını mı, ilk gece yağmur
yağmasm dıye duaya çıkacak hale
gelişımizi mi? Ama, bu yaşananlar
gösterileri, gösterilerden alınan tatlan
daha da güzelleştiriyor.
- Ekonomik sorun bir vana, 'aityapı'
sorunu \üzünden oldukça
Dikmen Gûrün Uçarer'in de vurguladığı
gibi,festivalbeklenen 'patlamayı
gerçekleştirdi.
Buyıl, geçen yıllara oranla daha çok ilgi
topladı ve izleyiciyle bütünleşti
7. Uluslaramsı Tiyatro Festivali. Türlü
olanaksızlıklann içinde bize 15 gün
boyuncatiyatronunbüyûlü dünyasını
sunanfestivalinyönetmeni Dikmen
Güriin Uçarer,festivali değerîendirdi.
HANDAN ŞENKÖKEN
zoriandığınıa biliyoruz. Bu yûzden ne
gibi sonınlar yaşaduuz?
UÇARER-Tiyatro sahnelerimiz ne
yazık ki zaman zaman yetersiz kalıyor
konuk topluluklann gereksinimlerini
karşılamak açısından. 12 milyonlukbir
metropolde tiyatro salonlanmızm hem
sayısı az hem de olanlar gerekli teknik
donanımdan yoksun. Fransa'dan gelen
"Doktor Fau$tus"u Taksim
Sahnesi'nde büyük zorluklarla seyircı
önüne çıkarabıldik. O oyunun ışık
yükünü çekebilecek tek bir salonumuz
yok. Ancak jeneratör takvıyesıyle
çalışmak mümkün oldu.
- Yabancı ve Türk tiyatroculann daha
çok kavnaşması ve alışverişin
sağlanması için ne vapılabüir?
UÇARER- Ne yazık kı, topluluklann
burada kalış sürelen çok kısa oluyor. O
süre içersinde ancak sahnelenni kunıp
gösteriye hazır edebiliyorlar. Bu arada
yoğun bir şekilde basın ile
karşılaşıyorlar ve kalan her
dakikalannı tstanbul'u görmek için
ayınyorlar. Ancak tiyatroculanmızın
yabancı konuklarla görüşme talepleri
olduğunda ne yapıp edip bir fırsat
yararmaya çalışıyonız tabii. Amabu
tür taleplerin çok az geldiğini de
bclırtmeliyim.
- Festivali beüi bir tema' üzerine
yoğunlaşbrmayı düşûnû><or musunuz?
Bunun sakıncası söz konusu mu?
UÇARER- Kışısel düşüncem
"tema"nın zaman zaman kısıtlayıcı
olabıleceği, ama sınırlan çok geniş
tutulan bir "tema" da oyunlann
seçiminde başlangıç noktası olabilir.
Ne var ki, bazen program olustuktan
sonra, bakıyorsunuz bir tema çıkıyor
ortaya.
- 'Öteki Tiyatro' bölümüne katılan
topluluklar geçen yıllara oranla daha
çoktu. Bu, Türk tiyatrosunda bir
çeşitiUik olarak nitelenebilir mi?
UÇARER- "Öteki TTyatro" bizim
önemle üzerinde durduğumuz bir
bölüm ve Türk tiyatrosuna katkılan
olacağına da inanıyorum. Sırası
gelmişken şunu da belirtmek
ıstıyorum; "öteki tiyatro" deyimi
zaman zaman eleştırilere hedef oldu,
hatta bu yaklaşıma önce çok sıcak
bakanlar bile bir yıl sonra sorgular
oldular. Öte yandan ise, iyi ya da kötü
pek çok topluluk farklı mekânlarda
farklı oyunlar sergilemeye başladı. Bu
topluluklann hepsi "flteki tiyatro"mu?
Hayır. Ama, zaman içinde doğru
yapılanlar kalacak, doğru yapanlar bu
ışm öncülüğünü sürdürecektir. Türk
tiyatrosunun böyle bir çeşitliliğe
ihtıyacı olduğuna inanıyorum.
- Festivale getirmek istediğjniz ama bir
türlü gerçekleştiremediğiniz
topluluklar var mı?
UÇARER- Royal Shakespeare
Companv, Naüönal Theatre, ,Ninagawa
Tiyatrosu Pek çok yönetmenin
başında da Robert Wilson geliyor.
- Festival bu yıl amacına ulaştı mı? En
çok ilgryi hangi topluluklar ve kimler
gördü? Gösterilen Ugiden hoşnut
musunuz? Hem seyirci hem de medya
açısından.
UÇARER-Evet. Festivalimiz bu yıl
amacına ulaştı. Gerek her kesimden
izleyici, gerekse medya olaya geçen
yıllardan daha sıcak baktı. Bunun
başlıca nedenlerinden biri, festivali Els
Comediants gibi bir toplulukla
açmamızdı. Festivalin bir şenlik
olduğunu vurguladık. Renİdi, coşkulu
bir sokak tiyatrosuydu Els Comediants
ama bir saat gibi kısa bır sürede bu
renk cümbüşü içinde doğum, yaşam ve
ölüm çizgisini ne kadar hoş işledL.Ute
Lemper'in biletleri gişe açıhr açılmaz
bıtti. Lemper'in ününü bilenler için
kaçınlmayacak bir fırsattı bu. "Doktor
Faustus" aynı şekilde dolu oynadı.
Marchetto'nun her gösterisınde ayakta
kalanlar oldu. Yerlı, yabancı tüm
oyunlanmıza ilgi çok yoğundu.
- Festival Türk tiyatrosunun tanrtmuna
nasıl katkıda bulunabilir? Dışa
açılmasma bir olanak sağlayabüır mi?
UÇARER-Tiyatromuzun dışa
açılmasında ciddi girişimlerde
bulunmak gerek. Bu girişimler
kanımca başlıbaşına bir organizasyon
işi. Tiyatro Festivali tabii ki, yabancı
eleştirmenleri davet ederek, tiyatromuz
hakkında dış başında yazılar çıkmasına
gayret ediyor ve önümüzdeki yıllardan
başlayarak, yabancı tiyatro
festivallerinin yönetmenlerini de
çağırmak istiyoruz.
Böylelikle Türk tiyatroculannın
yabancı tiyatro adamlan ve
organızasyonlan ile yakın temas
kurabilecekleri bir zemin
oluşrurabileceğimize ınanıyoruz.
Ancak, sadece bu girişim yeterli
değildir. Türk tiyatrosunun dış
ülkelerde bir bakıma
"pazarianmasının'" profesyonel bir
organizasyon gerektirdiğınin
kanısındayım. Bu tür kuruluşlann tüm
yıl boyunca dış ülkelerle temaslannı
sıcak rutmalan ve tiyatro adamlannı
sezon içersinde ülkemize davet
etmeleri. onlarla birlikte çalışma
olanaklan sağlamalan gerekir.
PENALTI
MEMET BAYDUR
Burjuvazinin Eğitimi
Altıncı yüzyıl ile on birinci yüzyıl arasındaki süre,
aşağı yukan beş yüz yıl, Avrupa'da kentlerin ve kent
kültürünün zayrf düştüğü zamanlardır. Tanm dışın-
da uğraşı olmayan, açık havada çalışan, yoksul ve
aç köylülerin, gezgin-göçmen-yağmacı ordulara
karşı kendilerini savunmalan mümkün degıldi. Sığı-
nacaklan tek yer, sayılan gittıkçe artan manastıriar
ve benzeri dini yapılardı. Onuncu yüzyılın sonlanna
doğru, durum köyiüler açısından iyıye doğru birde-
ğişim gösterdi. Sığınacaklan yerlerin sayısı birden
ikiye çıktı. Kırsal alanlar, halkın büyük çoğunluğu-
nun yaşadığı bölgeler; feodalizmin çıkışı ve ona bağ-
lı olarak kale ve şatolann yapımıyla daha emniyetli
bölgeler haline geliyordu. Kiliseye sığınmak isteme-
yen varsa derebeyi şatolanna gıdebılirdi. Derebey-
leri, kendilerine sığınan köylülere, hizmetlerinin kar-
şılığı olarak askeri korumayı sağlıyordu. Ortaçağ
kentleri serpilip gelişmeye başladı. Yüksek duvar-
larla, surlaria çevrilmış şatolann dışında gelişen bu
kentlerde yiyecek, içecek ve lüks maddelerin tica-
reti başladı. Eski çağda küçümsenen, aşağılanan ti-
caret ve el emeğı, konum değiştiriyordu. Ortaçağ
kenti, emekçıyi ve tüccan insan konumuna kavuş-
turdu. Max Weber, Kent adlı krtabında "Eskiçağ in-
sanı politikti, ortaçağ insanıysa ekonomik insan ol-
manın ilk adımlannı attı" diye yazar. Kent, surtann
dışında yaşayan insanlara çok önemli iki özgüriüğü
tanımak zorundaydı artık: Kölelik dışında çalışma
hakkı bir, mal-mülk edinme ve çocuğuna bırakma
hakkı iki.
Elbette ortaçağ tüccan, köylüsü ile devleti (ege-
men gücü) ve din (kilise) hep birlikte, mutlu, mesut
ve memnun yaşamıyordu. Bu üç güç arasında bir
gerginlik vardı doğallıkla. IDerebeyleri kendi aralann-
da feodal bir güç dengesini koruyorken, öte yandan
kilise, bireyin düşünce özgüriüğünü denetleme ve
neyin günah olup olmadığını karara bağlama yetki-
sinı elınde tutuyordu. Ekonomik gücün gerçek sa-
hibi olan insanlar, devlet ile kilise arasmdaki gerilim-
den ya da sürtüşmeden yararlanmaya başladılar.
Bu, iyibirgelişmeydi: Kilıseyle başı derde giren dev-
lete (derebeyine), devletle başı derde giren kiliseye
(dine) sığınıyordu. Bu güçleraynmı, kent burjuvazi-
sini yaratıp geliştirdı. Bu gelişme, aydınlanma hare-
ketinin temelidir.
Şimdi bir parantez açıp bizdeki duruma bakalım.
Ortadoğu'da ve Islamı benimsemiş toplumlardaki
durum nedir, kent burjuvazisi açısından anlamaya
çalışahm. 661 yılından 1258 yılına kadar kurulmuş
bütün Islam devletleri ile 1320 yılından 1919'a ka-
dar sürmüş olan Osmanlı Imparatorluğu'nun ortak
noktası nedir dinleri dışında? Mülkiyet hakkının ol-
mayışıdır. Üretim araçlanna sahip olunamadığı için
ve bunun getireceği haklardan mahrum kalındığı
için, ne burjuvası vardır bu toplumlann ne de klasik
anlamda proletaryası.
Bat uygarlığı ile Islam uygariığı arasındaki temel
farkı, devlet ile din ilişkilerinde aramak gerekir. Ba-
t'da, Hıristiyanlığın kabulünden sonra, en önemli-
si, kjlisenin bağımsız bir kurum haline gelmesinden
sonra, devlet ile din arasında sağlıkh olduğu sonra-
dan görülecek olan bir ayrım başlayıp gelişti. llginç
bir tangoydu bu. Bazen devlet bir adım geri atıyor-
du, bazen kilise iki adım. Dans ne kadar uzarsa uza-
sın hiçbiri öteki üzerinde egemen olamıyordu. Bir-
birlerinin ayağına basmadan ve elbette kendi çıkar-
larını korumak için sürdürdüler danslarını. Hiçbir
toplum üzerindetümüyle egemen olamadan, bazen
açık, bazen örtülü çekışerek. Bu durum, ortaçağ
aydınlannın yaranna işledı. Birbirine benzemeyen
düşünceler yazılıp tartışılmaya başlandı. Nasıl olsa
herkesi koruyacak bir kurum vardı; devlet ite dinin
birbirierinden uzak dunması, ortaçağda palazlanan
burjuva aydınının işine yaramrştı.
Öte yandan Islam devletlerinde devletin başı, en
yukarıda duran kişi, aynı zamanda dinin tartışılmaz
ve dokunulmaz lideriydi. Hem padişah hem de ha-
life. Din ve devlet birbirlerine dayanıyorlar, aynlmaz
bir bütünün parçalan! Ikisinı de temsil eden aynı ki-
şi. Böylece siyasal güç, halife kimliğindeki sultanın
kontrolü altına girerken dinsel güç de sultan kimli-
ğindeki halifenin kontrolü altına giriyordu. Halifenin
devlet başkanı, sultanın din lideri olduğu ve ikisinin
de aynıkişi olduğu bir düzenin siyasal şizofrenisi ya-
şanıyordu böylece.
Tarihe baktığımız zaman, bu "birlikten" iki temel
sonuç çıktığını görüyoruz. Birçok etnik gruptan olu-
şan ulus kavramıyla aynı dine ait insanlann oluştur-
duğu ümmet kavramı arasındaki aynm, yapay ola-
rak ortadan kalkıyor. Ulus olmaya dayanan merke-
zi bir devlet kavramının yerieşmesi, artık yüzyıllarca
mümkün olamayacaktır. Din ile devlet işlerinin bir-
birierinden aynlmaması, düşünce özgürlüğünü tü-
müyle yok edecektir. Dine karşı söylenen her söz,
devlete karşı olarak algılanıp ceza görecek; devle-
te karşı söylenen her söz de dine karşı algılanıp ce-
za görecek, yeni ve eleştirel bakış açılannın herhan-
gı bir kurum tarafından korunması mümkün olma-
yacaktır.
Batı ile Doğu arasındaki yapısal farklann bu kay-
naklardan geliştığini kavrarsak iki uygarlığın arasın-
daki aşılması zor uçurumlann nedenlerini görmemiz
kolaylaşıyor. Din ile devletin bütünleştiği toplumlar-
da düşünen insanı koruyacak kunım kalmamıştır.
Batı, din reformunu yaşamıştır, Doğu yaşamamış-
tır. Feodalizm, Batı'da gelişip evrilmiş, sonunda Rö-
nesans'a ve Fransız Devrimi'ne zemin hazırlamıştır.
Doğu ise bu anlamda bir feodalizmle bile tanışma-
mıştır. Bizim oğlu-torunu milletvekili olan toprak
ağalarıyla Batı'nın derebeyi-senyörieri arasındaki
farkı düşünmek gerekir. Batı'nın çıkardığı yüzlerce
derebeyi, senyör vesaireye karşı, Doğu, çıkara çı-
kara Zillullah (Tann'nın dünyadaki gölgesi) ve Mali-
kulkul (her şeyin sahibi) olarak anılan bir padişahı çı-
karmıştır. Mülkiyet ve miras hakkının, karşı düşün-
ce üretme özgüriüğünün olmadığı toplumlarda, ör-
neğin Osmanlı Imparatoriuğu'nda en büyük gelir
kaynağı, savaşlarda yapılan yağmalardır. Dolayısıy-
la imparatorluğun en önemli sosyal birimi, ne tüc-
cardır ne köylü. En önemli sosyal birim, ordudur.
Semnaye orduya bırakılmış; aydın, görgülü, düşün-
ce özgürlüğüne inanan, eğitimli bir burjuvazinin
oluşması ise uzak bir tarihe ertelenmiştir. Ikinci bir
emre kadar...
TtYATRO FESTtVALİ
BUGİN:
AKM Büyük Salon: 21.15 Zincire Vurulmuş Prom-
ete/Attıs Theatre (Yunanistan)
Aja Irini: 21.15 Montserrat/lstanbul Belediyesi Şehir
Tiyatrosu (Türkiye)