28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 4 HAZİRAN 1995 PAZAR 10 PAZAR YAZILARI Serbest piyasanın serbestliği LONDRA EDtPEMtL ÖYMEN Ingilız medj ası serbest pıya- sa ekonomısi kurallanna göre mi işliyor? Eh. öyle denilebilir. Medya yasası serbest piyasa kurallanna uygun sayılır. Ama öyle her aklına esen, gidip ak- Iına estiği yerde yatınm yapa- maz. lstediği gazeteyi televiz- yonu hop diye alamaz, sata- maz. Medya işlerinden sorumlu bakan. Kültür Bakanı. lngiliz- ce unvanı Türkçeye çevrildi mi Ulusal Mıras Bakanı demek gerek aslında. tşte bu bakan kalkıp da "Medyanın, kamu- oyu oluşturıtıa ve hükümet siyasetini yönlendirme gûcü nedeniyle işleyişi tamamıyla serbest piyasa kurallanna terk edilemez" demez mi! Ne demek istiyor bu adam? Ne demek serbest piyasa ku- rallanna terk edilemez? Hani liberal ekonominin şah daman serbest piyasa kurallanydı? Ar- tık eski Sovyet cumhuriyetleri bile serbest piyasa diye ölüyor- lar. Bu adam nerede yaşadığı- nı sanıyor? Yoksa medyaya sansür de mi gelecek? Hatta belki Türkiye'nin kurtulmaya çalıştığı ünlü 8. maddeyi Ingi- lizler ithal edeceklerdir! Kültür Bakanı Stephen Dor- rell. eleştirilerin dinmesini bekledi. Bir "Yeşil Rapor" ya- yımladı. Hükümetin "Yaptım, denedim, gene yapanm" de- diği, kararlı olduğu siyasetleri- nin özünü anlattığı ilerde yasa- ya dönüşmesini istediği taslak- lar yeşil kağıda basıldığı için bu raporlara Yeşil Rapor deni- lir. Bu Yeşil Raporlar kamu- oyunda orada burada uzun uzun tartışıhr. Artık tartışıla- cak hali kalmayınca ve eğer ca- nı çıkmamışsa hükümet bunu alıp yeniden inceleyip bu kez beyaz kağıda basar. Beyaz Ra- por, artık yasa taslağının özü demek. Ama taslaktan bir ön- ceki aşama. Biröneri, Yeşil Ra- por'dan yasa taslağına ve yasa- ya kadar tanmmaz hale de ge- lebilir. Medyanın işleyişini serbest piyasa kurallanna bırakmak is- temeyen hükümet, serbest pi- yasacı Margaret Thatcher'ın mirascısı. Hem de onun bir nu- maralı gazete patronu Mur- doch'u gözüne kestirmiş du- rumda. Tlıatcher'ın tansiyonunu 20'ye fırlatacak laflar ediyor Kültür Bakanı: "Medyanın, demokratik ve kültürel yaşa- mımızdaki rolü gitgide artı- yor. Bu nedenle hiçbir medya şirketinin medya içinde di- ğerlerine egemen olmasına ve medyaya hak ettiğinden çok etki yapmasına izin vereme- yiz." Bu Kültür Bakanı her halde komünist? Ama artık komü- nizm de kalmadı ya, ne deme- li acaba? Hah, servet düşmanı. özel girişim düşmanı, özgürlük düşmanı diyebiliriz. Hatta bır tür terörist. Öyle ya, medyaya dizgin vuralım diyor. Medyaya nasıl dizgin vuracakmış? Ney- miş? Medya tekelleşiyormuş. Eh, tekelleşir ya? Serbest piya- sa diye bir şey var dünyada! Muhalefetin de sessizce onayladığı Yeşil Rapor uyann- ca özellikle Murdoch'un yatı- nm alanlan kısılacak. Diğer bazı büyük televizyon şirketle- ri, bir kısım hisselerini satmak zorunda kalacak. Bazı büyük medya şirketleri yeni hisse ala- mayacak. Ama orta boy şirket- lere yeni açılım olanaklan sağ- lanacak. KüçükJer orta boya terfi ede- cek. Ama büyükler daha fazla büyüyemeyecek. Hatta küçü- lüp hizaya gelecekler. Murdoch bu işe çok kızdı. Eh ne de olsa Başbakanlık Ko- nutu'na gizlice arka kapıdan girip, serbest piyasa düdügü ça- la çala Thatcher ile tekelcilik oynadığı günler her gün bir gün daha geride kalıyor. Eşsiz dramlann kenti Prag PRAC MEHMET MESTÇİ Sanki dünyanın en güzel damlan. Dünyanın en yaratıcı karanlığı. Köprülerin taşlann- da birikmiş simsiyah nefıs is ordulan. t^rter Greenaway'ın kubbeleri. Cadılann kazanı. Leonardo'nun ışık gölge oyun- lan. Paris'in çivit mavisi... Önümdeki kartpostallarbunla- n yazmama müsaade ediyor. Yaşadığım Prag ise kartpostal- larda bulunmayan görkemin, dramlann, eşsizliğin ve prob- lemlerin Prag'ı. Hatta sık sık görkemli problemlerin ve eşsiz dramlann... Opatovicka Sokağı'nın alt köşesine solgun bir ışık vuru- yor. Kaldmm taşlannı yavaş yavaş yalayarak kaybolurken bu ışığın bütün bu görkemi na- sıl hüzne boğduğuna dikkat ediyorum. Işık, cephelerdeki bütün çat- laklan dize getiriyor. Çatlakla- nn etrafindaki tozlar, pencere- lerin yaşlanrruş pervazlan, bal- konlann gelinlik gibi demirle- ri. kararmış camlar bır an faz- la gelıyor. Gözlerimi yere indi- rip kaldınm taşlannı olcumaya çalışırken inanılmaz bir arzuy- la pürtüklü yüzeylerini avuçla- nmın altında hissetmeye başlı- yorum. Taşlann etrafindaki boşluklar, boşluk olmanm haz- zııu bilmem kaç yüz senelik taşlara hissettiriyor. Bu şehrin ismi bile harika: Katı bir "P";Prusyanın "P"si. Ardindan Art-Deco çağnşım- lar yapan, bol esanslı bir "R"; Rkcardo'nun R'si. Sonra Kar- lova köprüsünün iki yanı gibi, bir "A" ve etrafı gettoyla çevri- li bir "C.Prag. Prag. Böyle isimler içkıli ziyafetlerde mi icat edilir, yoksa Bohemya'nın ormanlanndaki pembe periler fazla mesai sırasında mı döktü- rürler o muazzam yetenekleri- ni? FeUini'nin Casanova'daki sahnelerden birinde Casanova inanılmaz güzellikteki birköp- rü üzerinde, sabahın köründe at arabasından indinlir. Dondu- rucu soğukta, rutubetten sınl- sıklam olmuş köprüde, böyü- leyici bir sisin içinde köprünün kenanna yaklaşır, sulara bakar. Prag'da Karlova köprüsünün üzerinde, mayıs sabahının don- durucu ayazında, masmavi bır gökyüzünü bekleyen hava ya- vaş yavaş açarken bir müzik adamı çıkar ortaya. Sokak lam- balannın solgun ışıklanna göz- lerini kırpmadan keyifle bakar. Köprünün üzerindeki bütün varlıklar, etrafindaki heykeller ve çevresindeki kuleler, aynca tepedeki şato müzikçiye selam verip zamanı hızlandınrlar. Ha- va, notalan görecek kadar ay- dınlandığmda bir viyola çıkar ortaya. Ilk notalar berbat ve ür- kektir. Sonra başlar biçim al- maya ne çahyorsa viyolacı. Bir anda iş işten gecer. Köprü dol- maya başlar. Once Almanca yırtar ortalığı. Son derece tiz ve tatsız. Hollandalılar belirir, dev gibi ahenksiz Hollandalı- lar. Amerikalılargeçerken köp- rü sallanır, Museviler geçerken köprü utanır. Bu, bir Babil kulesidir ve bence Prag'a en yakışmayan şey de bundan ibarettir. G S T A A ^ SAANENLANı. Swil/tTİ;ıiHİ Insider Tip for mountam holidays ' Small place Great place For Informatıon: Tourist Office Gstaad-Saanenland, 3780 Gstaad Phone: +4L30/8 8i 81; Fax: -"-41/30/8 81 33 Günlük yaşamın sessiz ihanetleri MOSKOVA HAKAN AKSAY Aksi bir adam oldum son günlerde. Olmadık şeylere takjyorum. Örneğin, sokakta çığ gibi artan kara gözlüklüle- re. Bunca çıplakhk içinde. insanın en zengin ve anlamlı organına kara bant- lar atan modalara lanet okuyorum. Göz ıfadelenni göremediğim kişilerle ko- nuşmayı olabildiğince kısa kesmeye ça- lışıyorum. Sahte bir sarhoş edayla kaşlannı kal- dınp, eksantrik bir tarzda çenelerini uzatmaya çalışarak, bilmedikleri dilde- kı şarkıya eşlik ediyormuş gibi yapan gençlere kızıp söylenirken yaşlandığı- mı hissediyorum. Arbat Sokağfnda üçüncü sınıf bir müzik eşliğinde çılgınca dans edenle- rin neşesini kaçırmak geliyor içimden; mikrofonu kapıp Çeçen savaşından ve Neftegorsk depremınden söz etmeyi ta- sarlıyorum; kullanacağım bazı sözcük- lenn. onlarda "70 yıldır bıknk bu poli- tik laflardan!" gibi, neredeyse tiksintı dolu bir tepki yaratacağını düşünerek tartışmayı daha baştan sıkıcı buluyo- tki yakasinı zar zor bir araya getiren Rus dostumun, "Yîne de iyi oldu; artık Rusya'da da Ban'vla boy ölçüşebikcek kadar varlıklı, kültürtü ve akılh işadam- lan var" diyerek övünmeye çahşması cinlerimi tepeme topluyor. Acaba bazı insanlar şu dünyaya yalnızca aldatılıp sömürülmek için gelen "ebedi figüran- lar" mıdır, diye düşünüyorum. Son zamanlarda Moskova'da tanıştı- ğım pek çok kişinin, ben kendileriyle biraz dost olmaya çalışınca hemen pa- rasal sorunlanndan söz etmelerine da- yanamıyorum. Elimi cebime atarak, orada hiçbir zaman bulunmayan kalın bir deste parayı çıkanp önlerine koya- sım ve "Haydi, artık para dışında daha insani bir şeyierden söz et!" diye haykı- rasim geliyor. Puşkin Meydanı'nda siyah renkli Mercedesleriyle yolu keserek çevrede- ki insanlarla alay eden kısa saçlı ve eşofmanlı gorillerin kaba şakalannı bi- raz da hayranlıkla dinleyen yeni yerme- lere yaklaşarak, "Sakın ha, büyüvünce onlar gibi oünayuı; böyle ucuz gösteri- ler, aslında bu namussuzlann gücsüz ve korkak olduklannın işaretidir!" demek istiyorum. Tverskaya'dan Kremlin'e doğru giderken adım başı bir trajediy- le karşılaşıyorum: Gündüzleri dilenci- ler, geceleri fahişeler, çoğu küçük yaş- ta zavallı çocuklar... Bu koca ülkeyi yö- netenler yüz metre kadar uzaktadır; be- lediye başkanı ise bu yolun üzerindedir. "Neredeaniz beyler?" diye avazım çık- y tığınca bağırmak var ya şimdi... Çeçenya'da savaş her gün bir sürü in- sanın canını yakıyor. Ama garip bir ka- yıtsızlık var herkeste. Çoğu, savaşın sü- rüp sürmediğini bile bilmiyor. Bu den- li ilgisizlik olur mu? Tepki göstermek için illa her aileden birinin katledilme- si mi gerek? Ya savaşa artık çoğunluk- la küçük sütunlarda yer veren basın utanmıyor mu? Ne oluyor bu insanla- ra? Ben mi çıldırdım, herkes mi? Bitip tükenmeyen sorunlardan bey- nim zonkluyor. Günlük yaşamın sessiz ihanetleri, zehirli bir ahtapotun kollan gibi yayılrruş sokaklara. Ve hiçbir şey olmamış gibi davranan milyonlarca in- san! Hepsi kiracısı mı bu yaşamın? Ya ev sahibi kim bu dünyada?.. Yılanların Prensesi Zarka 17 yaşındaki Pakistanlı Şehzade Zarka, babasının ona taktığı Yılanlann Prensesi adını fazlasıyla hak ediyor. 30 tane evcil yılanı bulunan Zarka, yılan ısınklannın uyumasına yardım ettigini söylüyor. Yılanlanyla izleyenleri dehşete düşüren gösteriler yapan genç kızın en büyük hayali ilerde bir film yıldızı olabilmek. Şok yaratan sahte bir mektup! a ,h ii) BERLİN GÜNER YÜREKLİK Çarşamba günü öğleden sonra saat 3-3.5 sulanydı. Hür Berlin Radyosu SFB'nin, saat beşte başlaya- cak Türkçe yayınma hazır- lanmış durumdaydık. Her şey bıtmiş, son bir iki habe- ri yazıyor, bilgisayar moni- töriinden son ajans haberle- rini izliyorduk. Birden bir ajans haberi çıktı karşımıza. Haberde, Solingen'deki evi kundaklayanın Berlinli bir Türk olduğu öne sürülüyor- du. Bir anda donduk kaldık. Ne yapacağımızı şaşırdık. Şoke olduk. Düşünebiliyor musunuz durumu? Genç ai- lesinin beş üyesini canh canlı yakan. demek bir Türk'tü. Şimdi, tüm dünya- ya ne yüzle bakacaktık? O facia üzerine iki yıl önce devlet törenleri yapılmış, Alman Dışişleri Bakanı ce- naze töreni için taa Türki- ye'ye kadar gitmiş, Alman- ya ve Almanlar tüm dünya- da kıyasıya eleştirilmiş, ye- rin dibine batınlmıştı. Oysa iki yıl sonra ortaya çıkıyordu ki, evi ateşe veren dazlaklar değıl, bir Türktü. Olacak iş değildi. Telefonla- ra sanldık, Düsseldorf'ta mahkemeyi izleyen muha- bir bir arkadaş bulmaya ça- lıştılc, işin aslını öğrenmek istedik. Bir yandan gazetecilik görevimizi yerine getirme- ye, bir yandan da haberin şokundan kendimizi kurtar- maya çalışıyorduk. Yayının başlamasına bir iki dakika kalmıştı. Ajans haberleri birbiri ardına, peşpeşe aki- yordu. Önümüz, çok kısa bir sü- re içinde onlarca ajans habe- riyle dolmuştu. Diğer gaze- te ve radyolardan Alman ar- kadaşlanmız da telefonla bizi anyor, onlar da kimin ne olduğunu bizden öğren- meye çahşıyorlardı. Noter- den tastikli sahte mektupta evi yaktığı savlanan Berlin- li Türk işadamı kimdi? Te- lefonlar üst üste çalıyordu. Biz ise haberi dinleyicimize ne şekilde ve nasıl aktaraca- ğımızın çabası içındeydik. Kesin miydi evi Berlinli bir Türk'ün yaktığı. Haber ne derece doğruydu. Ve yayı- nımızın başlamasına çok az kalmıştı. Neyse ki son anda gelen bir haber bizi biraz ol- sun rahatlattı. Solingen davasının görül- düğü Düsseldorf Eyalet Yüksek Mahkemesi'ne gönderilen noter tastikli mektubun sahte olması söz konusuydu. Ama sadece söz konusu. Girdik hemen stüd- yoya, haberi biz de bu şekil- de, yani "-iddia edfliyor, kuşku duyuluyor" şeklinde verdik. Sonra olay kesinlik kazandı ve mahkemeye gönderilen noter tastikli mektubun sahte olduğu or- taya çıktı. Ama siz gelin de bize sorun o dakikalan na- sıl yaşadığımızı. Bu, affe- dersiniz "eşşekşakasmı'' ki- min, niçin yaptığı henüz bi- linmiyor. Belki de hiç bilin- meyecek. Neden böyle bir yanıltmaya gerek görüldü, amaç neydi? Bunlar da So- lingen faciasının acılanyla birlikte belleklerimizde ka- lın bir soru işareti olarak ka- lacak mıacaba? Yaz büyük beklentilerle geldi STOCKHOLM Jlkbahan görmeden yaz geldi. Ge- çen haftanın başında havalar gizem- li bır elın verdiği ışaret sonucu gıbı ısındı. Birden her yer, tıp oynar gibi hıç kıpırdamadan. yüzü güneşe dö- nük olarak oturan. yatan insanlarla doldu. Okullarda derhal bol açık ha- valı programlara geçildi. Kent sokaklannda hangi yana bak- sanız, öğretmenin ardından ikişer "m "^^^~^^^~ ikiçer dizıli olarak yürüyen çoculdan görür oldunuz. Hoş, öyle avanak avanak sağa sola bakınmak da tehli- keli hale geldi. Kaldınmlann bisiklete aynlan kısmmda dolaşanlar, vın diye sanşın bİT şampuan fırtması gibi giden bisik- letli kadınlara hedef olabilirler. Hem bedeni çalıştırmak hem de kollan, bacaklan güneşlendirmek için ideal bir spor olan bisiklete bınme, diğer kuzey ülkelerinde de olduğu gibi burada da yazın en doğal parçası durumun- da. Daha önce de yazmıştık; ışyerlerinde bir kahve içi- mi konuşulan konulann başında tatılin nerede geçiri- leceği geliyor. Okul takvımine bağımlı olmayanlar, mayıstaki ucuz rurlardan yararlanıp kaçamak yaptılar bile. Bu arada, Türkler de giderek artan bir şekilde ülke- mize "turistik amaçla"gidiyorlar. Bunlardan biri, ge- çen hafta Marmaris'ten döndü. "Abi", dedi, "Türld- ye'de yaşıyor olsaydım Marmaris'in M'sini göremez- GÜRHAN UÇKAN dim. Buradan gidişi ucuz oldu, ama turizmden önce fiyariar patiamış!"' Sonra başladı saymaya: - İki kalem pirzolanın yanına biraz yeşillik. çay kaşığıyla konulmuş gibi gözüken pi- lav ve iki domates; al sana üç yüz ei- li bin! Baktım yabancılar da durumu anlamışlar, Migros'ta kuyruğa giri- ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ yorlar. Bir tıraş olayım dedim, mem- ™ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ leket Lşi; berber, 'Abi yüz kâğıdını alayım. turist olsaydın beş yüzünü alırdım' dedi gayet büyük bir iyilik yapmtşcasına. 7^ten halk üç sıfin at- mış bile hükümet kararı beklemedeaT Bizim Tandoğan, yakınmakta yalnız değil. Gazete- lerde, okur mektuplan olarak Türkiye'nin artık ucuz cennet olmadığı, "Yunanistan'a hızla yetistiği" yazıl- maya başlandı bile. Fiyatlann keyfi arttınlması, hesabın şişinlmesi ül- kemize gelenleri en çok üzen olaylann başında geli- yor. Yoksa enflasyon canavannm haberini almış ol- duklan için, belirli bır miktar anlayıştan yoksun değil- ler. Havalar kötüyken turlara saldıran halk, bir haftalık yazdan ötürü şimdi. burada tatil yapmaktan söz ediyor. Öyle ya. Su Festivali var, çeşitli müzik şenlikleri vs. var programda. Ne var ki hava tannsının tepesi atıp yaz henüz temmuzda bitiverirse turlara hücum yeniden başlar. Kuzeylinin özlemi güneşe... Güneş neredeyse onlar orada... Güzel yaşamak ve yaşatmak SEUL ALİRIZA BALAMAN Geçenlerde, üni\ersıtenın bahçe- sine, üzerinde "haç" simgesi olan bir araç park etti. Aracın içinde be- yaz bir muayene masası, bir hem- şire ve kapısında da gençleri kan bağışına çağıran güler yüzlü iki genç kız. Aracın duvanna çerçeve- letilip asılmış yazı ilgimi çekti. he- men defterimi çıkartıp yazmaya başladım. Yazı, geçen sonbaharda ölen, Amerika'da Organ Bağişı Vakfı kuruculanndan Mr. Robert Noel Test'in bir öğle yemeği boş- luğunda kaleme aldığı "Benianım- sayınTl duyurusu. Birlikte okuyalım mı? "Benim beyin işlevlerimin bitece- ğine,rüm yaşama gücümü sağlayan istek ve de amaçlanmın son bulaca- ğına iiişkin karar, doktorlar tara- findan >erildiğinde. bedenimi maki- nelere baglay ıp beni bitkisel yaşama geçirmey e degiL başkalannın bede- ninde yaşatmaya kalkışın" Gözlerimi, güneşin doğuşunu, bir bebeğin tatlı yüzünü ve bir ger- çek sevenin gözierindeki parlaklı- ğı hiç görmemiş bir köre; kalbimi, olan kalbinden ötürü sonsuz acılar içinde kıvranan birine; kanımı, ki- mi şanslılann yaptığı gibi torunla- nyla oynayabilmesi için trafik ka- zası geçiren bir gence; böbrekleri- mi, bir hafta daha yaşayabilmek için böbrek makinesine bağımlı hastava; kemiklerimi, kaslanmı, si- nirlerimi kötürüm çocuklara bağış- layın. Ve beyin hücrelerimi köşe bucak serpiştirin ki, günü gelende, konuşamayan ve penceresini döven yağmuru duyamayan çocuklar, on- dan yararlanıp konuşabilsinler, du- yabilsinler. Geriye kaîanlan mı?.. Onlan da yakıp küllerini rüzgâra verin ki çi- çekler daha bir güzel büyüsünler. Eğer gömülecek bir şeyler ararsa- nız lütfen, hatalanmı. zayıflıklanmı ve de önyargılanmı gömün; günah- lanmı şeytana, sevaplanmı melek- lere verin. Istediklerimi yerine getirirseniz beni ölümsüzleştirirsiniz ve eğer, bir rastlantı, beni bir gün anımsar- sanız, bilin ki, birilerinin size ger- çekten gereksinmesi var." Doğru ve duyarlı söze ne denir? Güzel yaşamak denli yaşatmak da amaç olmalı... "Gerçek, güzel, anlamlı bir dünyaya katkı için; geleceğin sanat dünyasına katılmak isteyen çocuk ve gençlere" BİLKENT ÜNİVERSİTESİ Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi MÜZİK ve TİYATRO BÖLÜMLERİ ile MÜZİK HAZIRLİK OKULU Ortaokul ve Lise Devreleri'ne , Ktm*K, f/f*U, l/ft&m/, /Cttritt, Fbt, 0İM, ÖZEL YETENEK - BURS - KABUL SINAVLARIYLA ÖĞRENCİ ALINACAKTIR Aday kayıtları, Fakülte'den sağlanacak "Başvuru Formu'yla yapılacaktır. Aday Kaydı, Önkayıt: 5 - 15 Haziran 1995 Müzik Bölümü Test ve 2 Aşamalı Yetenek Sınavları: 19 - 25 Haziran 1995 Tiyatro Bölümü 2 Aşamalı Yetenek Stnavları: 26 - 29 Haziran 1995 Bilkent Universitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi 06533 Bilkent/Ankara Müzik Bölümü Tel: (0312) 266 45 39 - 266 41 38 Faks: (0312) 266 41 39 Tiyatro Bölümü Tel: (0312) 266 42 30 Faks: (0312) 266 42 30 Müzik Hazırlık Okulu ortaokul ve lise devrelerinin Milli Eğitim Bakanhğı'na bağlı ortaokul ve liseler ile denkliği bulunmaktadır. Yetenekli adaylardan maddi destege ihtiyacı bulunanlara, sınav sonuçlarına gore ve belırlenecek intiyaç oranında bursıu statüde ögrenim destegi sağlanacaktır. BİLKENT ÜNİVERSİTESİ GÜZEL SANATLAR ENSTİTÜSÜ LİSANSÜSTÜ PROGRAMLARA ÖĞRENCİ ALINACAKTIR 1995-96 ders yılında "Grafik Tasarım" ve "İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı" öğretim programlarına sınavla yüksek lisans; "Grafik Tasarım", "İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı" ile "Güzel Sanatlar" programlarına sınavla doktora öğrencileri alınacaktır. Smavlar Ingilizce yapılacaktır. Isteklilerin Güzel Sanatlar Enstitüsü'nden alacakları başvuru formlarını ve istenen belgeleri en şeç 23 Haziran 1995 Cuma günü, saat 17.00'ye kadar Enstitü'ye iletmiş olmaîarı gerekmektedir. Öğretim Programı Bütün programlar için Güzel Sanatlar ve Grafik Tasarım !ç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Değerlendirme sonucu başanlı olan adaylara burslar veri BAŞVURU ADRESİ: Bilkent Universitesi, Güzel Sanatlar Enstitüsü 06533 Bilkent Ankara Tel: (312) 266 44 71 Faks:(312)266 41 36 Sınav Şekli Yazılı meslek sınavı (baraj) Sınav ve Mülakat Mülakal Tarih ve Saat 26 Haziran, 10.00 28-29 Haziran, 10.00 28-29 Haziran, 10.00 lebilecektir. İSTENEN BELGELER: Başvuru formu, Mezuniyet belgesi, Transkript, Portfolyo
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle