Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 4 HAZİRAN 1995 PAZAR
10 PAZAR YAZILARI
Serbest piyasanın
serbestliği
LONDRA
EDtPEMtL
ÖYMEN
Ingilız medj ası serbest pıya-
sa ekonomısi kurallanna göre
mi işliyor? Eh. öyle denilebilir.
Medya yasası serbest piyasa
kurallanna uygun sayılır. Ama
öyle her aklına esen, gidip ak-
Iına estiği yerde yatınm yapa-
maz. lstediği gazeteyi televiz-
yonu hop diye alamaz, sata-
maz.
Medya işlerinden sorumlu
bakan. Kültür Bakanı. lngiliz-
ce unvanı Türkçeye çevrildi mi
Ulusal Mıras Bakanı demek
gerek aslında. tşte bu bakan
kalkıp da "Medyanın, kamu-
oyu oluşturıtıa ve hükümet
siyasetini yönlendirme gûcü
nedeniyle işleyişi tamamıyla
serbest piyasa kurallanna
terk edilemez" demez mi!
Ne demek istiyor bu adam?
Ne demek serbest piyasa ku-
rallanna terk edilemez? Hani
liberal ekonominin şah daman
serbest piyasa kurallanydı? Ar-
tık eski Sovyet cumhuriyetleri
bile serbest piyasa diye ölüyor-
lar. Bu adam nerede yaşadığı-
nı sanıyor? Yoksa medyaya
sansür de mi gelecek? Hatta
belki Türkiye'nin kurtulmaya
çalıştığı ünlü 8. maddeyi Ingi-
lizler ithal edeceklerdir!
Kültür Bakanı Stephen Dor-
rell. eleştirilerin dinmesini
bekledi. Bir "Yeşil Rapor" ya-
yımladı. Hükümetin "Yaptım,
denedim, gene yapanm" de-
diği, kararlı olduğu siyasetleri-
nin özünü anlattığı ilerde yasa-
ya dönüşmesini istediği taslak-
lar yeşil kağıda basıldığı için
bu raporlara Yeşil Rapor deni-
lir.
Bu Yeşil Raporlar kamu-
oyunda orada burada uzun
uzun tartışıhr. Artık tartışıla-
cak hali kalmayınca ve eğer ca-
nı çıkmamışsa hükümet bunu
alıp yeniden inceleyip bu kez
beyaz kağıda basar. Beyaz Ra-
por, artık yasa taslağının özü
demek. Ama taslaktan bir ön-
ceki aşama. Biröneri, Yeşil Ra-
por'dan yasa taslağına ve yasa-
ya kadar tanmmaz hale de ge-
lebilir.
Medyanın işleyişini serbest
piyasa kurallanna bırakmak is-
temeyen hükümet, serbest pi-
yasacı Margaret Thatcher'ın
mirascısı. Hem de onun bir nu-
maralı gazete patronu Mur-
doch'u gözüne kestirmiş du-
rumda.
Tlıatcher'ın tansiyonunu
20'ye fırlatacak laflar ediyor
Kültür Bakanı: "Medyanın,
demokratik ve kültürel yaşa-
mımızdaki rolü gitgide artı-
yor. Bu nedenle hiçbir medya
şirketinin medya içinde di-
ğerlerine egemen olmasına ve
medyaya hak ettiğinden çok
etki yapmasına izin vereme-
yiz."
Bu Kültür Bakanı her halde
komünist? Ama artık komü-
nizm de kalmadı ya, ne deme-
li acaba? Hah, servet düşmanı.
özel girişim düşmanı, özgürlük
düşmanı diyebiliriz. Hatta bır
tür terörist. Öyle ya, medyaya
dizgin vuralım diyor. Medyaya
nasıl dizgin vuracakmış? Ney-
miş? Medya tekelleşiyormuş.
Eh, tekelleşir ya? Serbest piya-
sa diye bir şey var dünyada!
Muhalefetin de sessizce
onayladığı Yeşil Rapor uyann-
ca özellikle Murdoch'un yatı-
nm alanlan kısılacak. Diğer
bazı büyük televizyon şirketle-
ri, bir kısım hisselerini satmak
zorunda kalacak. Bazı büyük
medya şirketleri yeni hisse ala-
mayacak. Ama orta boy şirket-
lere yeni açılım olanaklan sağ-
lanacak.
KüçükJer orta boya terfi ede-
cek. Ama büyükler daha fazla
büyüyemeyecek. Hatta küçü-
lüp hizaya gelecekler.
Murdoch bu işe çok kızdı.
Eh ne de olsa Başbakanlık Ko-
nutu'na gizlice arka kapıdan
girip, serbest piyasa düdügü ça-
la çala Thatcher ile tekelcilik
oynadığı günler her gün bir gün
daha geride kalıyor.
Eşsiz dramlann
kenti Prag
PRAC
MEHMET
MESTÇİ
Sanki dünyanın en güzel
damlan. Dünyanın en yaratıcı
karanlığı. Köprülerin taşlann-
da birikmiş simsiyah nefıs is
ordulan. t^rter Greenaway'ın
kubbeleri. Cadılann kazanı.
Leonardo'nun ışık gölge oyun-
lan. Paris'in çivit mavisi...
Önümdeki kartpostallarbunla-
n yazmama müsaade ediyor.
Yaşadığım Prag ise kartpostal-
larda bulunmayan görkemin,
dramlann, eşsizliğin ve prob-
lemlerin Prag'ı. Hatta sık sık
görkemli problemlerin ve eşsiz
dramlann...
Opatovicka Sokağı'nın alt
köşesine solgun bir ışık vuru-
yor. Kaldmm taşlannı yavaş
yavaş yalayarak kaybolurken
bu ışığın bütün bu görkemi na-
sıl hüzne boğduğuna dikkat
ediyorum.
Işık, cephelerdeki bütün çat-
laklan dize getiriyor. Çatlakla-
nn etrafindaki tozlar, pencere-
lerin yaşlanrruş pervazlan, bal-
konlann gelinlik gibi demirle-
ri. kararmış camlar bır an faz-
la gelıyor. Gözlerimi yere indi-
rip kaldınm taşlannı olcumaya
çalışırken inanılmaz bir arzuy-
la pürtüklü yüzeylerini avuçla-
nmın altında hissetmeye başlı-
yorum. Taşlann etrafindaki
boşluklar, boşluk olmanm haz-
zııu bilmem kaç yüz senelik
taşlara hissettiriyor.
Bu şehrin ismi bile harika:
Katı bir "P";Prusyanın "P"si.
Ardindan Art-Deco çağnşım-
lar yapan, bol esanslı bir "R";
Rkcardo'nun R'si. Sonra Kar-
lova köprüsünün iki yanı gibi,
bir "A" ve etrafı gettoyla çevri-
li bir "C.Prag. Prag. Böyle
isimler içkıli ziyafetlerde mi
icat edilir, yoksa Bohemya'nın
ormanlanndaki pembe periler
fazla mesai sırasında mı döktü-
rürler o muazzam yetenekleri-
ni?
FeUini'nin Casanova'daki
sahnelerden birinde Casanova
inanılmaz güzellikteki birköp-
rü üzerinde, sabahın köründe
at arabasından indinlir. Dondu-
rucu soğukta, rutubetten sınl-
sıklam olmuş köprüde, böyü-
leyici bir sisin içinde köprünün
kenanna yaklaşır, sulara bakar.
Prag'da Karlova köprüsünün
üzerinde, mayıs sabahının don-
durucu ayazında, masmavi bır
gökyüzünü bekleyen hava ya-
vaş yavaş açarken bir müzik
adamı çıkar ortaya. Sokak lam-
balannın solgun ışıklanna göz-
lerini kırpmadan keyifle bakar.
Köprünün üzerindeki bütün
varlıklar, etrafindaki heykeller
ve çevresindeki kuleler, aynca
tepedeki şato müzikçiye selam
verip zamanı hızlandınrlar. Ha-
va, notalan görecek kadar ay-
dınlandığmda bir viyola çıkar
ortaya. Ilk notalar berbat ve ür-
kektir. Sonra başlar biçim al-
maya ne çahyorsa viyolacı. Bir
anda iş işten gecer. Köprü dol-
maya başlar. Once Almanca
yırtar ortalığı. Son derece tiz
ve tatsız. Hollandalılar belirir,
dev gibi ahenksiz Hollandalı-
lar. Amerikalılargeçerken köp-
rü sallanır, Museviler geçerken
köprü utanır.
Bu, bir Babil kulesidir ve
bence Prag'a en yakışmayan
şey de bundan ibarettir.
G S T A A ^
SAANENLANı.
Swil/tTİ;ıiHİ
Insider Tip for mountam holidays
' Small place
Great place
For Informatıon: Tourist Office Gstaad-Saanenland, 3780 Gstaad
Phone: +4L30/8 8i 81; Fax: -"-41/30/8 81 33
Günlük yaşamın sessiz ihanetleri
MOSKOVA
HAKAN
AKSAY
Aksi bir adam oldum son günlerde.
Olmadık şeylere takjyorum. Örneğin,
sokakta çığ gibi artan kara gözlüklüle-
re. Bunca çıplakhk içinde. insanın en
zengin ve anlamlı organına kara bant-
lar atan modalara lanet okuyorum. Göz
ıfadelenni göremediğim kişilerle ko-
nuşmayı olabildiğince kısa kesmeye ça-
lışıyorum.
Sahte bir sarhoş edayla kaşlannı kal-
dınp, eksantrik bir tarzda çenelerini
uzatmaya çalışarak, bilmedikleri dilde-
kı şarkıya eşlik ediyormuş gibi yapan
gençlere kızıp söylenirken yaşlandığı-
mı hissediyorum.
Arbat Sokağfnda üçüncü sınıf bir
müzik eşliğinde çılgınca dans edenle-
rin neşesini kaçırmak geliyor içimden;
mikrofonu kapıp Çeçen savaşından ve
Neftegorsk depremınden söz etmeyi ta-
sarlıyorum; kullanacağım bazı sözcük-
lenn. onlarda "70 yıldır bıknk bu poli-
tik laflardan!" gibi, neredeyse tiksintı
dolu bir tepki yaratacağını düşünerek
tartışmayı daha baştan sıkıcı buluyo-
tki yakasinı zar zor bir araya getiren
Rus dostumun, "Yîne de iyi oldu; artık
Rusya'da da Ban'vla boy ölçüşebikcek
kadar varlıklı, kültürtü ve akılh işadam-
lan var" diyerek övünmeye çahşması
cinlerimi tepeme topluyor. Acaba bazı
insanlar şu dünyaya yalnızca aldatılıp
sömürülmek için gelen "ebedi figüran-
lar" mıdır, diye düşünüyorum.
Son zamanlarda Moskova'da tanıştı-
ğım pek çok kişinin, ben kendileriyle
biraz dost olmaya çalışınca hemen pa-
rasal sorunlanndan söz etmelerine da-
yanamıyorum. Elimi cebime atarak,
orada hiçbir zaman bulunmayan kalın
bir deste parayı çıkanp önlerine koya-
sım ve "Haydi, artık para dışında daha
insani bir şeyierden söz et!" diye haykı-
rasim geliyor.
Puşkin Meydanı'nda siyah renkli
Mercedesleriyle yolu keserek çevrede-
ki insanlarla alay eden kısa saçlı ve
eşofmanlı gorillerin kaba şakalannı bi-
raz da hayranlıkla dinleyen yeni yerme-
lere yaklaşarak, "Sakın ha, büyüvünce
onlar gibi oünayuı; böyle ucuz gösteri-
ler, aslında bu namussuzlann gücsüz ve
korkak olduklannın işaretidir!" demek
istiyorum. Tverskaya'dan Kremlin'e
doğru giderken adım başı bir trajediy-
le karşılaşıyorum: Gündüzleri dilenci-
ler, geceleri fahişeler, çoğu küçük yaş-
ta zavallı çocuklar... Bu koca ülkeyi yö-
netenler yüz metre kadar uzaktadır; be-
lediye başkanı ise bu yolun üzerindedir.
"Neredeaniz beyler?" diye avazım çık-
y
tığınca bağırmak var ya şimdi...
Çeçenya'da savaş her gün bir sürü in-
sanın canını yakıyor. Ama garip bir ka-
yıtsızlık var herkeste. Çoğu, savaşın sü-
rüp sürmediğini bile bilmiyor. Bu den-
li ilgisizlik olur mu? Tepki göstermek
için illa her aileden birinin katledilme-
si mi gerek? Ya savaşa artık çoğunluk-
la küçük sütunlarda yer veren basın
utanmıyor mu? Ne oluyor bu insanla-
ra? Ben mi çıldırdım, herkes mi?
Bitip tükenmeyen sorunlardan bey-
nim zonkluyor. Günlük yaşamın sessiz
ihanetleri, zehirli bir ahtapotun kollan
gibi yayılrruş sokaklara. Ve hiçbir şey
olmamış gibi davranan milyonlarca in-
san! Hepsi kiracısı mı bu yaşamın? Ya
ev sahibi kim bu dünyada?..
Yılanların
Prensesi
Zarka
17 yaşındaki
Pakistanlı Şehzade
Zarka, babasının ona
taktığı Yılanlann
Prensesi adını
fazlasıyla hak ediyor.
30 tane evcil yılanı
bulunan Zarka, yılan
ısınklannın
uyumasına yardım
ettigini söylüyor.
Yılanlanyla
izleyenleri dehşete
düşüren gösteriler
yapan genç kızın en
büyük hayali ilerde
bir film yıldızı
olabilmek.
Şok yaratan
sahte bir mektup!
a
,h
ii)
BERLİN
GÜNER
YÜREKLİK
Çarşamba günü öğleden
sonra saat 3-3.5 sulanydı.
Hür Berlin Radyosu
SFB'nin, saat beşte başlaya-
cak Türkçe yayınma hazır-
lanmış durumdaydık. Her
şey bıtmiş, son bir iki habe-
ri yazıyor, bilgisayar moni-
töriinden son ajans haberle-
rini izliyorduk. Birden bir
ajans haberi çıktı karşımıza.
Haberde, Solingen'deki evi
kundaklayanın Berlinli bir
Türk olduğu öne sürülüyor-
du. Bir anda donduk kaldık.
Ne yapacağımızı şaşırdık.
Şoke olduk. Düşünebiliyor
musunuz durumu? Genç ai-
lesinin beş üyesini canh
canlı yakan. demek bir
Türk'tü. Şimdi, tüm dünya-
ya ne yüzle bakacaktık? O
facia üzerine iki yıl önce
devlet törenleri yapılmış,
Alman Dışişleri Bakanı ce-
naze töreni için taa Türki-
ye'ye kadar gitmiş, Alman-
ya ve Almanlar tüm dünya-
da kıyasıya eleştirilmiş, ye-
rin dibine batınlmıştı.
Oysa iki yıl sonra ortaya
çıkıyordu ki, evi ateşe veren
dazlaklar değıl, bir Türktü.
Olacak iş değildi. Telefonla-
ra sanldık, Düsseldorf'ta
mahkemeyi izleyen muha-
bir bir arkadaş bulmaya ça-
lıştılc, işin aslını öğrenmek
istedik.
Bir yandan gazetecilik
görevimizi yerine getirme-
ye, bir yandan da haberin
şokundan kendimizi kurtar-
maya çalışıyorduk. Yayının
başlamasına bir iki dakika
kalmıştı. Ajans haberleri
birbiri ardına, peşpeşe aki-
yordu.
Önümüz, çok kısa bir sü-
re içinde onlarca ajans habe-
riyle dolmuştu. Diğer gaze-
te ve radyolardan Alman ar-
kadaşlanmız da telefonla
bizi anyor, onlar da kimin
ne olduğunu bizden öğren-
meye çahşıyorlardı. Noter-
den tastikli sahte mektupta
evi yaktığı savlanan Berlin-
li Türk işadamı kimdi? Te-
lefonlar üst üste çalıyordu.
Biz ise haberi dinleyicimize
ne şekilde ve nasıl aktaraca-
ğımızın çabası içındeydik.
Kesin miydi evi Berlinli bir
Türk'ün yaktığı. Haber ne
derece doğruydu. Ve yayı-
nımızın başlamasına çok az
kalmıştı. Neyse ki son anda
gelen bir haber bizi biraz ol-
sun rahatlattı.
Solingen davasının görül-
düğü Düsseldorf Eyalet
Yüksek Mahkemesi'ne
gönderilen noter tastikli
mektubun sahte olması söz
konusuydu. Ama sadece söz
konusu. Girdik hemen stüd-
yoya, haberi biz de bu şekil-
de, yani "-iddia edfliyor,
kuşku duyuluyor" şeklinde
verdik. Sonra olay kesinlik
kazandı ve mahkemeye
gönderilen noter tastikli
mektubun sahte olduğu or-
taya çıktı. Ama siz gelin de
bize sorun o dakikalan na-
sıl yaşadığımızı. Bu, affe-
dersiniz "eşşekşakasmı'' ki-
min, niçin yaptığı henüz bi-
linmiyor. Belki de hiç bilin-
meyecek. Neden böyle bir
yanıltmaya gerek görüldü,
amaç neydi? Bunlar da So-
lingen faciasının acılanyla
birlikte belleklerimizde ka-
lın bir soru işareti olarak ka-
lacak mıacaba?
Yaz büyük beklentilerle geldi
STOCKHOLM
Jlkbahan görmeden yaz geldi. Ge-
çen haftanın başında havalar gizem-
li bır elın verdiği ışaret sonucu gıbı
ısındı. Birden her yer, tıp oynar gibi
hıç kıpırdamadan. yüzü güneşe dö-
nük olarak oturan. yatan insanlarla
doldu. Okullarda derhal bol açık ha-
valı programlara geçildi.
Kent sokaklannda hangi yana bak-
sanız, öğretmenin ardından ikişer "m
"^^^~^^^~
ikiçer dizıli olarak yürüyen çoculdan görür oldunuz.
Hoş, öyle avanak avanak sağa sola bakınmak da tehli-
keli hale geldi.
Kaldınmlann bisiklete aynlan kısmmda dolaşanlar,
vın diye sanşın bİT şampuan fırtması gibi giden bisik-
letli kadınlara hedef olabilirler. Hem bedeni çalıştırmak
hem de kollan, bacaklan güneşlendirmek için ideal bir
spor olan bisiklete bınme, diğer kuzey ülkelerinde de
olduğu gibi burada da yazın en doğal parçası durumun-
da.
Daha önce de yazmıştık; ışyerlerinde bir kahve içi-
mi konuşulan konulann başında tatılin nerede geçiri-
leceği geliyor. Okul takvımine bağımlı olmayanlar,
mayıstaki ucuz rurlardan yararlanıp kaçamak yaptılar
bile.
Bu arada, Türkler de giderek artan bir şekilde ülke-
mize "turistik amaçla"gidiyorlar. Bunlardan biri, ge-
çen hafta Marmaris'ten döndü. "Abi", dedi, "Türld-
ye'de yaşıyor olsaydım Marmaris'in M'sini göremez-
GÜRHAN
UÇKAN
dim. Buradan gidişi ucuz oldu, ama
turizmden önce fiyariar patiamış!"'
Sonra başladı saymaya:
-
İki kalem
pirzolanın yanına biraz yeşillik. çay
kaşığıyla konulmuş gibi gözüken pi-
lav ve iki domates; al sana üç yüz ei-
li bin! Baktım yabancılar da durumu
anlamışlar, Migros'ta kuyruğa giri-
^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ yorlar. Bir tıraş olayım dedim, mem-
™ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ leket Lşi; berber, 'Abi yüz kâğıdını
alayım. turist olsaydın beş yüzünü alırdım' dedi gayet
büyük bir iyilik yapmtşcasına. 7^ten halk üç sıfin at-
mış bile hükümet kararı beklemedeaT
Bizim Tandoğan, yakınmakta yalnız değil. Gazete-
lerde, okur mektuplan olarak Türkiye'nin artık ucuz
cennet olmadığı, "Yunanistan'a hızla yetistiği" yazıl-
maya başlandı bile.
Fiyatlann keyfi arttınlması, hesabın şişinlmesi ül-
kemize gelenleri en çok üzen olaylann başında geli-
yor. Yoksa enflasyon canavannm haberini almış ol-
duklan için, belirli bır miktar anlayıştan yoksun değil-
ler.
Havalar kötüyken turlara saldıran halk, bir haftalık
yazdan ötürü şimdi. burada tatil yapmaktan söz ediyor.
Öyle ya. Su Festivali var, çeşitli müzik şenlikleri vs.
var programda. Ne var ki hava tannsının tepesi atıp yaz
henüz temmuzda bitiverirse turlara hücum yeniden
başlar. Kuzeylinin özlemi güneşe... Güneş neredeyse
onlar orada...
Güzel yaşamak ve yaşatmak
SEUL
ALİRIZA
BALAMAN
Geçenlerde, üni\ersıtenın bahçe-
sine, üzerinde "haç" simgesi olan
bir araç park etti. Aracın içinde be-
yaz bir muayene masası, bir hem-
şire ve kapısında da gençleri kan
bağışına çağıran güler yüzlü iki
genç kız. Aracın duvanna çerçeve-
letilip asılmış yazı ilgimi çekti. he-
men defterimi çıkartıp yazmaya
başladım. Yazı, geçen sonbaharda
ölen, Amerika'da Organ Bağişı
Vakfı kuruculanndan Mr. Robert
Noel Test'in bir öğle yemeği boş-
luğunda kaleme aldığı "Benianım-
sayınTl
duyurusu. Birlikte okuyalım
mı?
"Benim beyin işlevlerimin bitece-
ğine,rüm yaşama gücümü sağlayan
istek ve de amaçlanmın son bulaca-
ğına iiişkin karar, doktorlar tara-
findan >erildiğinde. bedenimi maki-
nelere baglay ıp beni bitkisel yaşama
geçirmey e degiL başkalannın bede-
ninde yaşatmaya kalkışın"
Gözlerimi, güneşin doğuşunu,
bir bebeğin tatlı yüzünü ve bir ger-
çek sevenin gözierindeki parlaklı-
ğı hiç görmemiş bir köre; kalbimi,
olan kalbinden ötürü sonsuz acılar
içinde kıvranan birine; kanımı, ki-
mi şanslılann yaptığı gibi torunla-
nyla oynayabilmesi için trafik ka-
zası geçiren bir gence; böbrekleri-
mi, bir hafta daha yaşayabilmek
için böbrek makinesine bağımlı
hastava; kemiklerimi, kaslanmı, si-
nirlerimi kötürüm çocuklara bağış-
layın. Ve beyin hücrelerimi köşe
bucak serpiştirin ki, günü gelende,
konuşamayan ve penceresini döven
yağmuru duyamayan çocuklar, on-
dan yararlanıp konuşabilsinler, du-
yabilsinler.
Geriye kaîanlan mı?.. Onlan da
yakıp küllerini rüzgâra verin ki çi-
çekler daha bir güzel büyüsünler.
Eğer gömülecek bir şeyler ararsa-
nız lütfen, hatalanmı. zayıflıklanmı
ve de önyargılanmı gömün; günah-
lanmı şeytana, sevaplanmı melek-
lere verin.
Istediklerimi yerine getirirseniz
beni ölümsüzleştirirsiniz ve eğer,
bir rastlantı, beni bir gün anımsar-
sanız, bilin ki, birilerinin size ger-
çekten gereksinmesi var."
Doğru ve duyarlı söze ne denir?
Güzel yaşamak denli yaşatmak da
amaç olmalı...
"Gerçek, güzel, anlamlı bir dünyaya katkı için;
geleceğin sanat dünyasına katılmak isteyen çocuk ve gençlere"
BİLKENT ÜNİVERSİTESİ
Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi
MÜZİK ve TİYATRO BÖLÜMLERİ
ile
MÜZİK HAZIRLİK OKULU
Ortaokul ve Lise Devreleri'ne
, Ktm*K, f/f*U, l/ft&m/, /Cttritt, Fbt, 0İM,
ÖZEL YETENEK - BURS - KABUL SINAVLARIYLA
ÖĞRENCİ ALINACAKTIR
Aday kayıtları, Fakülte'den sağlanacak "Başvuru Formu'yla yapılacaktır.
Aday Kaydı, Önkayıt: 5 - 15 Haziran 1995
Müzik Bölümü Test ve 2 Aşamalı Yetenek Sınavları: 19 - 25 Haziran 1995
Tiyatro Bölümü 2 Aşamalı Yetenek Stnavları: 26 - 29 Haziran 1995
Bilkent Universitesi
Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi
06533 Bilkent/Ankara
Müzik Bölümü Tel: (0312) 266 45 39 - 266 41 38 Faks: (0312) 266 41 39
Tiyatro Bölümü Tel: (0312) 266 42 30 Faks: (0312) 266 42 30
Müzik Hazırlık Okulu ortaokul ve lise devrelerinin Milli Eğitim Bakanhğı'na bağlı
ortaokul ve liseler ile denkliği bulunmaktadır. Yetenekli adaylardan maddi destege
ihtiyacı bulunanlara, sınav sonuçlarına gore ve belırlenecek intiyaç oranında bursıu
statüde ögrenim destegi sağlanacaktır.
BİLKENT ÜNİVERSİTESİ
GÜZEL SANATLAR ENSTİTÜSÜ
LİSANSÜSTÜ PROGRAMLARA ÖĞRENCİ ALINACAKTIR
1995-96 ders yılında "Grafik Tasarım" ve "İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı"
öğretim programlarına sınavla yüksek lisans; "Grafik Tasarım", "İç Mimarlık ve
Çevre Tasarımı" ile "Güzel Sanatlar" programlarına sınavla doktora öğrencileri
alınacaktır. Smavlar Ingilizce yapılacaktır. Isteklilerin Güzel Sanatlar
Enstitüsü'nden alacakları başvuru formlarını ve istenen belgeleri en şeç
23 Haziran 1995 Cuma günü, saat 17.00'ye kadar Enstitü'ye iletmiş olmaîarı
gerekmektedir.
Öğretim Programı
Bütün programlar için
Güzel Sanatlar ve
Grafik Tasarım
!ç Mimarlık ve
Çevre Tasarımı
Değerlendirme sonucu başanlı olan adaylara burslar veri
BAŞVURU ADRESİ:
Bilkent Universitesi, Güzel Sanatlar Enstitüsü
06533 Bilkent Ankara
Tel: (312) 266 44 71 Faks:(312)266 41 36
Sınav Şekli
Yazılı meslek sınavı (baraj)
Sınav ve Mülakat
Mülakal
Tarih ve Saat
26 Haziran, 10.00
28-29 Haziran, 10.00
28-29 Haziran, 10.00
lebilecektir.
İSTENEN BELGELER:
Başvuru formu,
Mezuniyet belgesi,
Transkript, Portfolyo