Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 22 HAZİRAN 1995 PERŞEMBE
OLAYLAR VE GORUŞLEIl
Gümrük Birliği'nin moral yanı
ÇELİK GÜLERSOY
A
vrupa ile bütünleşeme-
den, sadece karşıhkh
gümrük kapılannı açma
konusu, gündemde. Son-
baharda patronlar parla-
mentosunun karanna ka-
dar da Türkiye gündemındekı yerini ko-
ruyacak.
Ben kişisel görüşüm olarak, bu "karp-
lüdı kapı açma"olayını, ünlü hikâyedeki,
köylii fle şeytanın ortak tanm yapmasma
benzetiyorum. Bir yıl buğday ekilip şey-
tan toprağın üstündeki ürünü alır. Köylü
çıra gibi yanınca, ertesi mevsim, patates
ekilir, "yan pay" gereği, şeytan yine yûz-
de elliye razı olur ama bu kez toprağın al-
tındaki kısmı ister.
tyi tanıdığımı sandığım Avrupa'nın,
a) Başa çıkılamayacak kapital gücü, b)
Her alanda engûı deneyimi (know how), c)
Her iki etmenin (faktörün) sonucu olarak,
bütün üretımlerde geleceğe yönelık yeni
butuşlar, aülım ve getiştirme kapasitesi Oe,
Türkiye'nin hiçbir üretimi, başedemez.
Kapılan açmak, ülkemizın elindc kalan
son bir siyasal ve ekonomik inısiyatifınin
de, (onun da yüzdesi ne kadarsa), teslimı
demek olur.Ama benim mesleğim ekono-
mi olmadığı için, konunun derinine gir-
meyeyim 30 yıldır okuduğum ve bıraz da
yazdığım bir alandan söz açayim: Karşı-
îık.lı kapı açmak da, bir anlama, bir ortak-
lık ve bütünlük demektir: Kapidan sade-
ce maDar girmez, görüşler. inanışlar, ve
bakış açılan gibi moral değerlerin gırme-
si de, kacınılmaz olur.
Bunlarda, genelde Batı dünyası ıle.
özelde Avrupa ile, benzerliğımiz nasıl?
Benim sayısız gezilerden bildiğim kada-
n ile, adını koyayım, Edirne'den ötelerde,
hayata ve dünyaya bakış açılannda, keskin
farklüıklar vardır. Tarihin dennliklerin-
den gelen koşuliann sonucu olarak, Kû-
çük Asya teknesinde yaşayan nesiller. bu
dünya kadar, hatta ondan daha fazla, bu
yaşamdan sonra varlığına inandıklan bir
âieme yöneük olarak yaşarlar: Şehirierini
veköyterini vaptş biçimkri,yapılanna ver-
dikleri üsluplar, öbür insanlara karşı dav-
ranışlan ve geiirierini harcama doğruhu-
lan, o inancın mührünü taşır. tnancın ta-
banı, iki temete oturmuştur:
Göçebeükten geliş gibi maddi ve gizem-
cilik (mistisizm) gibi tinsel (manevi) iki te-
mei Göçebe, yaşam bicımi gereği, "dün-
ya malına" bağlı değildir. Dünyamalı, de-
rece-derece, çadıra karşı bina, halı-kilim
ve yastık-sedire karşı, mobilyanın her tü-
rü, koyuna-keçiye karşı, tarih sırası ıle,
önce tanmın, sonra el sanatlannın ve tı-
caretin ve en son da, endüstrinin bütün
araçlandır ve gereçleridir Göçebe, bir ye-
ri vatan tutup yerieştiken sonra da, hem
yerleşme biçiminde, hem değer yargıla-
nnda, eski moral dünyasından bütünü ile
kopamaz. Bunun atanıçizin. çok önemli-
dir.
Gizemciliğe(mistisizme) gefince,o febe-
fedir ve inanç balıdır. Malazgirt'ten giren
athlann, bu topraklarda yaşayan eskiler-
le ve akın-akın dört bir yandan gelenler-
le kanşıp oluşturduklan insan harmanım,
yfizyıllar boyıı etkik-yen en güçtü rüzgâr,
babdan değiL, doğudan ve güneyden gd-
miştir. 19. yy ortalanna kadar bu böyle.
En başta, Islam var. Onun kutsal kitabı
dünya maddeierine hiç (ama hiç) bir de-
ğer atfetmeyıp, verilen ömrün "öbür ya-
şama hazıriıkla"1
geçirilmesi ılkesine da-
yalıdır.
Bu felsefe, şu ayette, doruk noktasına
ve anlatım kusursuzluğuna ulaşıyor:
Anlatasm onlara dünya dirtiğjnin örne-
ğini:
Gökten indirdiğimiz su gibidir, her şey:
Uyanır, o suyla, yerin tüm bitkisL
Sonra hepsi kurur otolur, rüzgârla sav-
rulur!
Anadotu, yüzyıüar sürmüş otan bu ses-
ten, iliklerine kadar titredL
Dersaadet'te, Balkan, Ege ve Kafkas
kızlarının egemenliğindekı Saray'ın töre-
len ün aMatmasın. O saraym hemen dışı
ile, Üsküdar'dan ötefcri, göçebe kökeni-
nin ve tslama daha bir incelik katan tasar-
ruf felsefesınin tam egemenliği ile, sofra-
sını komşusuna ve yolcuya açtı, elindeki
avucundakini, vakıflara, yani yollara,
köprülere, çeşmelere... harcadı. Kendini
değil, sadecetopiumu vesadece,ahreti dü-
şündü.
Buna karşıhk Baü, Ortaçağ'dan sonra,
bu dünyayı ve onun değerlenni temel al-
mış, ekonomiye, tıcarete, hesaba ve kita-
ba dayalı bir düzenin, toplu adıdır
tld ayn dünyadır, Batı ile doğu.
Bin, konforsuz, ama parasız kervansa-
raylar ve aş evleri yapmış; ötekı lüks, fa-
kat fatura karşılığı çalışan oteller ve res-
toranlar açmıştır. 19. yy bu batının önce
askerlikte, sonra ekonomide üste geçme-
si ıle, doğuyu etkilemeye başladığı tanh-
tir.
Bu yeni çızgı, 1860'lardan sonra belir-
ginleşti. Üst kesimleri etkisine aldı. Ama
hiçbir zaman, toptuma tam yayüamadı.
Türkiye'de cumhuriyet yönetimı, Batı
etkisini sadece yönetim çarkında güçlen-
dirdi. Politikada ve "Administrasyon"da.
"Ya Eğhun?" diye sorunlar çıkacaktır. Ce-
vaplayayım: Eğitimde mistisizm yerine
Batı'nın "pozitivizm ekolünün" konul-
mak istendiğine, şüphe yok. Ama cum-
huriyet halkın hayata bakış açısının hiç-
bir zaman Batı'nın "merkantilist" gelene-
gine çevirmeyi amaçlamamıştır. Çünkü
bunun için. güçlü iki temel koymuşru. Fel-
sefede idealizm ve vatan sevgjsi, ekonomi-
de ise devtetçüik prensibi.
Bunlar; Asya, Selçuk ve Osmanlı kö-
kenli mistisizmi kesmeyen, ona paralel gi-
den altı oktan biri, iki tren rayı ıdıler.
Bu dönem, II. Cihan Savaşı sonrasmda
esen yeni ve bu kez çok güçlü rüzgârlar-
la, epeyce açılmıştır. Türidye'de, düzen,
arûk sadece kazanca, ve zengınliğe da-
yandınlmıştır. Vatan sevgisi yerini, arnk
emlak sevgisine bırakma yolundadır.Her
y_eni dönem, bunu geliştirmeye çalışti.
Ozal sembolü Oe anıtnu da diktı.Ama ne
yapılsa, halkta, yok edilemeyen bir tornı
var. Ekmeğinı bölme, yoksulun elınden
tutma, hatta gözünü kırpmadan vatan için
ölmeye gidebılme... değer yargılan, henüz
bir oranda yaşıyor, ve bunlar öz suyunu,
iki kaynaktan emiyor; Osmanh'nın mis-
tisizmi ve cumhuriyetin vatan sevgısı.
Gümrük kapılannı açmak, son kalan de-
ğerlerin de yitirilmesi demek olacak. Bir-
lik yanhian işin bu kısmını da hesaplıyor
mu ve onun çalkantılanna ve sonuçiarma
da, hazu- mı?Çunkü Batı'nın da hakkını
yemeyehm, orada son 200 yılda, işler ken-
di tutarlı rayına orurmuştur: NüfUs her ül-
kede sınırlı kalmış, milli gelir yükselmiş-
tir. Ekonomileri para yapmaya dayalıdır
ama, kazancın belli kurallara bağlanması
ve vergide tam disiplin gibi. dengeler ku-
rulmuştur. Bunlar, uzun sosyal gelışımle-
rin sonucudur ve öyle "mevzuat aktar-
ma" hevesleri üe iktiap edilecek kolayhk-
ta değUlerdir.
Bati'da hiçbir ikilem yok: Servette yü-
rek, tam bir uyumun ıçinde. Türkiye ise,
nüfusu kalabalık, milli gelıri düşük. ve
sosyal adaletten uzak toplumsal dokusu
ile, Batfnın oiumlu yanlanna erişemeden,
kapılannı alabildiğine onun maddeciKği-
ne açarsa ve ayakta kalabilmek için. ken-
di insanlannı tam ve acımasız bir kazan-
ma hırsuun içine atarsa, eskı moral dün-
yası ıle bu yeni ve şahsa olmayacak mad-
decilik yanşından nasıl bir kaosçıkacağı-
nı, düşünmek gerekır.Ben, o iki apayn
dünyadan, iki ömek vereyim: Yıllar önce
Fransız Arkeoloji Enstitüsü müdürü dos-
tuma, bir kitabın fiyatını, "yuvariak he-
sap" söylemiştim. Gülerek, düzelmişti.
Hayır yuvariak değil, şu kadar küsurath.
Sonra eklemişti: "Siz Türkler, işte bun-
dan battınız!n
Buna kıtaplar kadar uzak
düşen ıkinci örneğım, "Dersaadefden ol-
sun: buraya bütün kerametin, manevi gü-
cünü ve semtlerine adlannı veren "evii-
ya"dan hiçbiri -mal mülk şöyle dursun-
cenazelerini yıkatacak odun parası bile
bırakamamıştır. O Zeyrek'ler, Sinan Pa-
şa'lar Ak Şemsettin'ler ve Şeyh Vefa'Iar,
üstüne altin yağan bu taht ve saltanat şen-
rinde, ölümsüz Yunus'un ta yoksul, Ana-
dolu köyünden seslendiği gibi. "öfoür ta-
rafa" ancak soğuk su ıle yunarak gitmış-
lerdir.Tabii bunlan bir de, "müreffeh"
dincilenmize hatırlatmak gerek...
Sıcaklar Başa Vurunca...
1995 hazıranı, mevsim •
normallerinin üzerinde sıcak
bir ay oldu. Buna Türkiye
gündemindeki ateşlı konular
eklenınce ülkenin ateşı
yükseldi. Hep bılirsiniz ateş
38*ı geçınce sayıklamalar,
sabuklamalarbaşlar... İşte
şımdı tam bu durumu
yaşıyoruz. Yüksek ateşin ilk
belirtısini hükümetin başı
Sayın Çiller dışa vurdu.
"Taocu muhalefet"
sözcüklen bir anda ortahğı
kanştırdı. Aklı fıkri belden
aşağı konularla çok yakın
çifte kalite garantîsi.
olan kimseler, Tao ile
yalnızca Taocu seksı
anımsadılar. Bu kesimler
"iktidarsız muhalefet", "seks
düşkünii iktidar'
7
sözcûklenyle siyasal
termınolojıye katkıda (!)
bulundular.
Konu seksten açılınca, ulusal
düzlemden uluslararası
düzleme de kayması
gerektıği düşünülmüş olmalı
ki "Komando" lakaplı bir
bakan, Avnıpa
Parlamentosu'nun üç kadın
temsılcisinin sıyası
mesleklenni "fahişeUkle-'
kanştınverdi. Doğal olarak
yurtıçinde de yurtdışında da
İcıyametler koptu. Komando
Bakan. önce özür
dılememekte direndi. Sayın
Cumhurbaşkanı kendısıni
yaramaz çocuğunun
kabahatını örtme ıçın "şimdi
ben ona gösteririm" dıyen
bir "baba" havasıyla yanına
katıp asıl uğraş alanı olan
Türkı cumhuriyetlere
uçurdu. Ama bu kısa uçuş,
olayı küllendirmedı. Çünkü
o, (gazetelere göre)
gıderayak sayın başbakana
açıklama yaparken "Ayvaz
kasap her bir hesap" örneğı
" O _ dtmcdim, kahpe
dedim" demiş ve özrünün
kabahatınden büyük
olduğunu göstermişti.
Şimdi kadın örgütlerimiz ve
sivil toplum kuruluşlan, tüm
kadınlan aşağılayan çarpık
bir ıdeolojiyi ömeklendiren
Bakan Ayvaz Gökdenür'in
nıçın hâlâ görevde olduğunu
haklı olarak soruyorlar.
Bakanlar Kurulumuzun bir
üyesinin kullandığı bu
düzeysiz üslubu, her yerde
kınıyor, kendisinin gerçekte
ne ülkemizi ne de
erkeklerimızi temsil
edemedığini dile getirerek
içınde bulunduğu yüz
kızartıcı durumdan
kurtulmak için bir an önce
istifa etmesinı istiyorlar.
Bakan Gökdemir ise bir halk
özdeyişini tersine ceviren bir
savunma mekanizması
içerisinde kendisinin ne
denli "tam bagunsızhkçı (!)"
ne denli "antiemperyarist
(0" olduğunu kanıtlamak
ıçın "Sirkatin söyler merd-i
kıpti şecaat arz ederken"
örneğı küfürbazlığı
vatanseverlıkle
özdeşleştirmeye çalışıyor.
Ama, görünen o ki kendileri
ve yandaşlan hangi savunma
yöntemlerinı kullanırlarsa
kullansınlar, kadınlanmız ve
Gökdemır'in. "oyalanmak
için kunılmuş olduklannı"
öne sürdüğü kadın
kuruluşlanmız, bundan
böyle parlamentodan
düzeysiz ve çağdışı sesler
çıkmasına ne tahammül
edecekler ne de izin
verecekler.
Bana sorarsanız, her ne
kadar yapılan son
araştırmalar çarpık cınsiyetçi
ideolojı ıle savaşıma teoride
alfabelerden başlamamız
gerektiğıni gösteriyorsa da
bizim pratikte işe galiba
parlamentodan başlamamız
gerekiyor.
NeclaArat
PENCERE
Newsweek ve Lenin
"Çağımızda iktidar, ulusal devletten çokuluslu tekel-
lerin eline geçiyor."
Haber yeni değil; ancak ünlü Nevysvveek dergisine
kapak konusu olunca, "harcı âlem" bir gerçeğe dönüş-
müş sayılabilir. Cumhuriyet, dün olayı bu rengiyle ver-
di.
Niçin?..
Çünkü Türkiye'de bir süreden beri "Ulusal devletin
modası geçmiştir" diye yazıp çizenler çoğalıyor; pro-
paganda yoğunlaşıyor.
"Küreselleşme" dediğimiz olgu, çokuluslu tekellerin
ideolojisi olmasın?..
"Yeni Dünya Düzeni" nedir?..
•
Uluslararası tekeller, yeni bir olgu değil, herhangi bir -
el kitabını açtığımızda karşımıza çıkar; tekelci kapita-
lizm 20'inci yüzyılın en çarpıcı gelişmesi sayılır; News-
week dergisınin son sayısına kapak olan durumu, Le-
nin şöyle özetlemişti:
"1) Uretımde ve sermayede görülen yoğunlaşma
öyle yüksek bir gelişme basamağına ulaşmıştır ki, bu
gelişme, ekonomik yaşamda belirieyici rol oynayan
tekelleri yaratmıştır.
2) Banka sermayesi endüstri şermayesiyle kaynaş-
mış ve bu 'malı sermaye' temeli üzerinde bir 'mali oli-
garşi' (finans oligarşisı) kurulmuştur.
3) Sermaye ihracatı, mal ihracatından ayn olarak
özel bir önem kazanmıştır.
4) Dünyayı kendi aralannda paylaşan, devletle bü-
tünleşmiş uluslararası tekelci biriikler kurulmuştur. Te-
kellerin sınırsız ekonomik ve siyasi egemenliği 'emper-
yalizm' diye de adlandınlabilir."
Sovyetler'in adı Rusya Federasyonu oldu; Lening-
rad'ın adı Petersburg'a donüştürüldü; ama, Lenin'in ta-
nısı Newsweek'te yineleniyor; dergi, "Dünyamızın ye-
ni güç odağı çokuluslu şirketler, köksüz teknokratlar,
mali uzmanlardan oluşan bir seçkin grup" diyor...
"Mali oligarşi" de diyebilirdi.
Çağımızda dünya "çokuluslu tekellerin egemenli-
ğine gectiğine göre soru:
lyi mi oldu, kötü mü?..
•
Tekel, eninde sonunda şirket değil mi?..
Peki, şirket ne demek?..
Sıradan bir sözlüğe başvurduğumuz zaman şu ta-
nım karşımıza çıkar:
"Kâr amaçlı ortaklık!.."
Demek ki dünyamız, kâr amacının güdüsündeki si-
yasal bir gücün eline geçiyor...
196O'lı yıllarda 7 bin dolayında olan çokuluslu şirket-
lerin sayısı günümüzde 37 bine çıkmış; son 10 yıl için-
de çokulusJu şirketlerin satışlan dünyadaki tüm ihra-
cat geiirierini aşmış; çokuluslu şirketler yabanct ülke-
lere sermaye ihraç ediyor, yatınm yapıyor; ulusal hü-
kümetler görevlerini çokuluslu şirketlere devrediyorlar.
Denebilir ki:
- lyi ya, küreselleşme denilen olgu da budur; dün-
ya çokuluslu tekellerin tekpazanna dönüşecek...
Peki, kâr hırsıyla güdulenmiş uluslartıstü bir güç,
yoksul halklan daha çok sömürmez mi?.. Girdiği pa-
zariarda siyasal iktidarlan kendi çıkarlanna göre belir-
lemezmi?.. Küreselleşmenin gerçekadı sakın Lenin'in
dediğı gibi "emperyalizm" olmasın?..
•
Bir ülkede demokrasinin kurulması için önce bir dev-
lete gerek yok mu?..
Devlet, sınır ötesinde konuşlanan çokuluslu tekele
ya da "mali oligarşi"ye bağlanırsa, demokrasi nasıl
geçerli olabılecek?.. Ûzaklarda egemenliğini kurmuş
bir "seçkinler grubu "nur\ gücüne bağlanan yerel poli-
tikacılar, birer kuklaya dönüşmeyecekler mi?.. Halkın
çıkarlan mı öncelik kazanacak yoksa çokuluslu teke-
lin çıkarlan mı?..
Toz boya teknolojisinde dünyanın önde gelen istnl JOTUN; kendi sefctöründe ve
Türkiye'de İlk kez aynı anda iki onur belgesine birden sahip olmamn haklı gururunu yaşıyor.
K-0 TSE-ISO 9001 ve NS-EN ISO 9001.
Uzakdoğu'dan Avrupa'ya birçok ülkede Toz boya fabrikası bulunan JOTUN, 1989'dan bu yana Çerkezköy'deki (abrikasında
Türk sanayiine de hizmet veriyor. Corro-Coat Toz boya yurtiçl toz boya ihtlyactnın % 75'ini karşılamanın yanı stra
Romanya, Bulgaristan. Yunanistan, Tunus, Suriye, İran, KKTC ve Israil'e yaptığı ihracatla ülkemize
yükki miktarda döviz girdisi sağlıyor. Bu hızlı ve sağlıklı büyümenin altında: uluslararası yönetim anlayışı,
gûçlü know-how desteği. makine parkına, teknolojiye, araştırma-geliştirmeye ve İnsan kaynaklanna yapılan akıla
yatırımlar yatıyor. Her şey tek amaca, tek hedefe yönelik: Ğnc»lattt-80nUgttşam.
Ve işte Corro-Coat'un bu amaca yurürken ne kadar başarılı olduğunun kanıtları:
mvMSToıboymk | f t M lMStmdmâmBmmıûnllontçSmmmfonSlttmltKmmıi
Corro-Coat bu gururu Türk sanayicisiyle, Türk tüketicisiyle paylaşıyor.
^ JOTUN
Jotun Povvder Coatings
CORRO-COAT Toz Boya San. v* Tlc. A.Ş.
Eski Bûyûkden Cad. Yumn Emre Sok. No: 1 K. 210 010 Sarvyl 80660 4. Lmm - İSTANSUL TtJRKTfE
Te(. (0.212) 280 16 «-« 2801778 ı 280 2088 280 04 50 280 25 72 Faı (0.212) 2798940
Şimdi
Kelebek
zamanıdır!
Evinizde eksik Kelebek kalmasın.
Yemek odasından salona, Yatak
odasmdan koltuğa Kelebek'leri
tamamlayın. Çünkü Kelebek hem
hemen teslim, hem zaten taksüle.
KelebekMUKEMMEL MOBıLYA
ELECTROLUX Z 3
DOLPHIN ELECTRONir: ELEKTRİK'
Bu keyif hiç bitmesin ister misiniz?
% 99.97 oranında emsalsiz filtrasyon.. 5 filtreli elektrostatık mıkro tarayıcı sistem ile tam temizlik...
Eşsiz emiş gücü... Entegre aksesuarlar Tıkanmayan ve dayanıklı konik hortum... Süpürge üzerindeki askısında
taşınabılen teleskopik boru.. Düşük ses seviyesi.. Elektronik güç ayarı... Hava üfleme fonksiyonu..
Electrolux Z 3842 Oolphin Electronic elektrikli süpürge evınize tam hijyenik temizlik keyfi,
hayatınıza benzersiz bir kolaylık getirıyor.
Farklı özelliklere sahip diğer Electrolux modelleriyle siz de bir an önce tanışın!
Size en yakın ElecJTolux baynnı ögrenmek ve ayrıntılı bılgı ıçın Türkiye'nin her yerınden ücretsız servıs telefonumuzu hemen arayın
EIectrolux
B e y a z E ş y a d a D ü n y a L i d e r i
• MERKEZ: TARLABAŞI BJLvAR;
NO 35 TAKSIM 80060ISTANBU.
TEL 02122931020 FAX 021225160 94
• ŞUBE ATATURK CAD NO 378
K 5-501 ALSANCAK 35220 IZMIH
TEL 0232 4639315 FAX 0.2324639252
DANIŞMA SERV1SI
1 6032