19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 21 HA2İRAN 1995 ÇARŞAMBA OLAYLAR VE GORUŞLER Devletyansız olamaz BAHİR M. ERÜRETEN Hukukçu 3 0 Nisan 1995 günlü Hürri- yet'te "Yargrtay, Anayasa Mahkemesi'ne Karşı De- mokrasi ve Hukuku Savunu- vor" başlığı altında. Yargıtay 4. Ceza Dairesi Başkanı Sa- yın SamiSelçuk ı!e yapılan tam sayfa bir söyleşi \ayirnlandi. Bu son derece ürkû- tücü başlığı görünce yazıyı baştan sona okumamak olanaksızdı. Ancak yazınin tamamıni okuyup bitirdiğımde, bu uzuri yazının hiç bir tümcesinde, Anayasa Mahkemesi'nin yüksek yargı kurumu olarak hangi eylem ve karannın demok- rası ve hukuk karşıtı bir davranışta bulun- duğuna dair hıç bir beyana rastlamadım. Yazının büyük puntolarla verilen başlığı ile söyleşinin içeriği arasında hıç bir ilgi yok; herne kadar söyleşinın bazı pasaj- lannda, Sayın Sami Selçuk'un şahsen Anayasa_ Mahkemesi Başkanı Yekta GüngdrÖzden hakkında bazı kışısel gö- rüşleri ve aykınlıklan açıkça anlaşılıyor. yansızlıktan söz eden bu söyleşi tümüy- le kasıtlı bır yanlılığı sergiliyorsa da hiç bir şekilde. saygın bir anayasal kurum olarak Anayasa Mahkemesi 'nin demok- rasi ve hukuka aykın eyleminden ve bu- na karşı Yargıtay'ın demokrası ve hukuk adına herhangi bir davTanışından, baş- lıkta yansıtıldığı gibi, kurumlar arası bir uyuşmazliktan tek tümce ile söz edilmi- yordu. Oysa, başlıkta Anayasa Mahke- mesi demokrasi ve hukuk dışı birdavra- nış içindeymişçesine büyük bir töhmet altına konuluyordu. Hemen belirtmek isteriz ki, kişisel he- saplaşmalann anayasal kurumlara male- dilmek istenmesi son derece üzüntü ve- rici ve sakıncalı bir davranış biçimidir. Sayın Anayasa Mahkemesi Başkanı'nın. mahkemesi ve görevi dışında yapmış ol- duğu söylemler ve yazdığı çeşitli y_azılar, onun sadece kişisel görüşleridir. Ustelik bfitün ulus, onun bu devrim savunucusu düşüncelerini takdirle ve saygı ile izle- mektedir. Varsayalım ki, sayın görûşme- ci bu düşûncelerle hemfikir değildir. Bu da doğaldır. Ancak iki kişi arasında kişi- sel olduğundan kuşku bulunmayan çe- kişmeyi, devletin iki yüksek yargı orga- nı arasındaki bir kavga imiş gibi göster- mek, çok sakıncalı ve tehlikeli birdavra- nıştır. Kaldı ki sayın söyleşi sahibi, bu söy- leşıde, kendi görüşünü Yargıtay'ın görû- şü gibi göstermek yetkisini nereden al- maktadır? Yargıtay'ın Anayasa Mahke- mesi'ne karşı olduğunu hangi yetki ile söyleyebilmektedır? Bu yazıyı okuduktan sonra, uzun sü- re, söyleşıyi yapan Sayın Selçuk'un bir açıklama yapmasını ve yazıya atılan baş- lığın, görüşlerindeki maksadı aştıgını be- lirtmesini gûnlerce bekledim. Bugün ara- dan bir ayı aşan sûre geçmiş bulunuyor. Hiç bir açıklama gelmedigine göre, "Susmakkabullenmektirr özdeyişi uya- nnca, başlığın da, konuşmacının isteği doğrultusunda olduğuna ûzülerek inan- mak zorunda kahyoruz. Böylesine bir başlığı ortaya atan kişi- nin, hiç değilse, söyleşinın bir yerinde kurumlar arası bu çelişkiyi dile getirme- si gerelonez miydi? Eğer bu yanlışı ya- pan deneyimsiz ya da çok yanlı gazeteci ise, bunun kamuoyuna gereği gibi yan- sıtılması zorunlu değiJ miydi? Yazırun içeriği olarak ileri sürülen görüşler de kammızca çelişkilidir. Devletin yansız olması gerektiği görûşü de yadırgatıcı ve marjinal birgörüştûr. Gerçekçi değildir. Şu tümceler, aynen Sayın Sami Sel- çuk'a aittir: "Demokratik hukuk devle- tinde, devlet bir resmi görüş ileri süre- mez. Sürdüğü anda karşı görüşleri peşi- nen mahkûm etmiş olur... Demokraside resmi görüşii olan bir devlet meşru değil- dir..." Kanımızca bu göruş tarzı tamamen ütopik ve uygulama olanağı bulunma- yan, modern devlet anlayışı ile de bağ- daşmayan tutumu sergiler. Her devletin bir anayasası vardır. O anayasa, devletin temel rejimini oluşruran ilkeler bütûnü- dür. Devletin yaşam biçımi ve koşulu- dur. Örneği Türkiye gerçeğine indirgedi- ğimizde, devletin değişmez temel kural- ları olarak, demokratik cumhuriyet, laık- lik ve sosyal devlet kimliğini görürûz. Bu kurallar açısından devlet hakem de- ğıl.yandır. Karşıçıkılmasınadaaslahoş- görülü olamaz. Bu ılkeleri ortadan kal- dıracak davranışlar eyleme geçtiğinde, elbette karşısında devleti bulur. Konuş- macının amacı bu değil de, hepimizin yûrekten bağlı olduğumuz geniş özgür- lük, söz, yazı ve düşün yaşamının ser- bestliği ise elbette ki yadsınamaz. Ancak devletin, biçimi ve tümden yaşamını or- tadan kaldırmaya yönelik davranışlarda yansız olması nasıl ileri sürülebilir? Ör- neğin sosyal devlet ilkesinin uygulama- sında devletin tüm vatandaşlara aynı uzaklıkta olması nasıl beklenir? Devletin vatandaşlara aynı uzaklıkta olması kişisel özgûrlükler açısındandır. Bunun adına da yansızlık değil, hukukun geneUik ve eşitiik ilkesi denir. Bilinmek gerekir ki bütün özgürlüklerin bir sının vardır. Bu sınır, başkasının özgûrlüğü- nün başladığı yerdir. Sonsuz özgûrlük anarşi doğurur. Laik cumhuriyete, ulusal devlete, ulusun ülkesiyle bütünlüğûne kasteden girişimler karşısında yaşamını ilkeleri doğrultusunda sürdürmek iste- yen her devlet yan olmak zorundadır. Sayın Sami Selçuk'un bu söyleşisinde kabul edemeyeceğimiz bir görüş de, onun, Anayasa Mahkemesi'nin görevle- rinın tamamı ya da bir bölümünün Yar- gıtay'ca üstlenilebileceği hakkındaki yan çıktığı görüştür. Çağdaş parlamenter demokraside dev- letin çatısını üç esaslı öğe oluşturur. Bun- lardan biri parlamento denilen yasama organı, öbürû hükümet olarak adlandın- lan yürütme organı ve bir diğeri de ada- letı sağlayan yargı organıdır. Bu üç organ demokratik bir devlette birbirinden ayn, birbirinden özgür olup, biri öbürünün buyruğunda değildir. Anayasal yargı ve yürütme organı ile ilgili yargı ile yüküm- lü bulunan Anayasa Mahkemesi, bu erk- lerle ilgiii işlevleri yargılayan özel uz- manlık mahkemesidir. HâkimJerinin se- çiminden, uyguladığı prosedür ve karar- lannm içeriği açısından klasik yargı er- kinin dışında özel bir anayasal kuruluş- tur. Sayın konuşmacının düşündüğü gi- bi, parlamento ve yönetim de klasik yar- gı erkınin eline bırakılırsa o takdirde kuv- vetler aynlığı ilkesi, yargı erki yaranna ve başka öğelerin zaranna genişlerilmiş, birtür yargı hegemonyası kurulmuş olur. Sonuç olarak vurgulamak isteriz ki, ki- şisel hesaplar, o kişilerin hizmet verdiği kurumlara maledilmemeli ve bu şekilde o kurumlann saygınlığına gölge düşürül- memelidir. Kişisel eleştiriler, saygın kurumlann yıpratılması amacı ile kul- lanılmamalıdır. ARADABIR Doç. Dr. YILDIZ SERTEL Sömüpülen Çocuklarımız... Fransa'dan Türkiye'ye dönüp yerteşeli iki yıl oldu. Geleli beri dikkati çeken, benı rahatsız eden birşey var: Çalışan çocuklarımız. Bakkala, kasaba vb. te- lefonla bir sipariş verdiğim vakit, kapıyı 13,14 ya da 15 yaşlarında bir çocuk çalıyor. Soruyorum: "Sen okula gitmiyor musun?" Yanıt: "Hayır, bıraktım." "Bakkal senin baban m/?" Yanıt, bazen evet, bazen hayırdır. Çoğu, Anadolu'nun değişık yörelerinden gelip bir dayı ya da amcanın yanına sığınan çocuk- lar. Çalışarak ekmek parası çıkarmaya çalışıyorlar. Fransız konuklarım da iki de bır beni uyanyoriar: "Sizde çocuklar çalışıyor. ilkokul zorunlu değil /T7/?"Yanıtlıyorum. Evet, bizde çocuklar çalışıyor. İl- kokul zorunlu ama, geçim sorunu yüzünden onu yanda bırakıyorlar. Çalışmasalar daha fena, serseri olurlar. Paris'in dış mahallelerındeki, serseri çocuk kümelerini anımsatıyorum onlara. Acaba haklı mıyım? Gerçekte, Avrupa ülkelerin- de çocuklann çalıştırılması yasak. llköğretim zorun- lu, bunu sağlamak da devletin görevi. Çocuklann ça- lıştınlmasına, ne devlet ne ilgili kurullar ne de sen- dikalar meydan verir. Bizim sosyal yapımızın bu so- runun çözümlenmesini zortaştırdığı belli. Öyle oldu- ğu için de UNICEF'e ve çocuk hakları sorunlan ile ilgili uluslararası öbür kurullara, kaçamak yanıtlar veriyor, "yapacağız, düzelteceğiz" deyip hiçbir şey yapmıyoruz. ••• Bizim bakkalın çırağı Mehmet, 15 yaşında oku- maya meraklı birgenç. Geçen gün benim kitaplığım- da Nâzım Hikmet'in kitaplannı görünce; - Ah, ben "Kuvayı Milliye Oestanı"r» okumak is- terdim, dedı. Mehmet, ortaokulun son sınıfına ka- dar, okuyup bırakmak zorunda kalmış. Kitabı ver- dim, 15 gün sonra geri getirdi. "Mehmet sen ister- sen, ben sana başka kitapları da veririm" dedim. "Ah! Ne gezer, benim kitaba vaktım yok ki!.." de- di. Içim burkuldu. Okumak isteyen çocuklarımızı okutamıyor, sonra da sandıktan çıkan oylara hayıf- lanıyoruz!.. ••• Bizim mahallede bir Migros var. Oradan alışveriş yaptığım vakıt, erzakımı eve bir çocuk taşryor. Bun- lar da ya bir dayının ya bir ağabeyin yanında sığın- tı. Soruyorum: "Migros size kaçpara veriyor?" - Migros bize para vermez, biz sizden aldığımız bahşişlerte yaşıyoruz... Düşünüyorum, herhalde Migros bunlara bazı ha- fıf işler gördürüyor, aldıklan bahşişlerle tpeş on ku- ruş, cep harçlığı çıkarıyorlar. Sıkıntıh görünen bir başka çocuğa soruyorum: - Neyin var, ne oldun, ayaklann mı ağnyor? - Yorgunum abla, yorgun!.. Sabahın sekizinden akşamın yedisine kadar ağır yük taşıtıyorlar. Aldığı- mız para da yemeğe yetmiyor. Utandım, ilk önce bu gerçeğı görmediğim ve sus- tuğum için kendimden, sonra da ilgili bütün ma- kam, kurul ve kurumlardan... Bu ortaçağ sömürüsü durdurulmalıdır. Bütün ilgilileri, derhal hareketegeç- meye, sömürülen çocuklarımıza sahip çıkmaya çağırıyorum. PANEL DUYURUSU Hesap Uzmanlan Kurulu'nun 50. Kuruluş Yıldönümü Nedeniyle, Maliye Hesap Uzmanlan Derneği Tarafindan "Türkiye'nin Ekonomik ve Sosyal Yapısma Uygun Vergi Sistemi ve Kayıtdışı Ekonomi" Ülkemiz Gündeminde Yeralan Önemli Bir Soruna Işık Tutacağını Umduğumuz Bu Panelin, İlgi Duyanlann Katdmuyla Daha da Verimli Olacağına fnanıyoruz. Yer: Îstanbul Sanayi Odası - Odakule/Beyoğlu Tarih: 22 Haziran 1995 Perşembe Saat: 10.00 -18.30 MALİYE HESAP UZMANLARI DERNEĞİ TARTTŞMA Verimlilik ve Türkiye... . Dünya Prodüktivite Kongresi'ne îstanbul ev sahıpliği yaptı. )zelde kongre, genelde de verimlilik konulannda bir şeyler söylemek isterim: Bu toplantıya 38 ülkeden gelen başta bilim adamlan, işadamlan ve bazı ülke devlet adamlan katıldılar. Açılışa hiçbir yerli bakanın katılmaması, toplantının notlan arasında yer aldı. Bunda yadırganacak bır durum yok ki. Toplumumuzun ekonomik zihniyetınde verimlilik diye bır kavrarn olmayınca, ilgili ya da ilgisiz bir bakanın da ne diye verimlilik gibi bir sorunu oisun. Peki, açılışa katılan Îstanbul Emniyet Müdürü'nün venmlilikle ne ilgisi olabilir, diye sorabilirsiniz. Bizde âdet böyledir. îstanbul sokaklannda cinayetler, gasplar, soygun ve hırsızlıklar gırla giderken polis müdürümüz venmlilikle ilgılenir; KlT'lerimiz verimsizlik batağında çırpınırken de ilgili bakanlanmızı ara ki bulasın. Bu toplantının Îstanbul'da yapılması elbette ulusal bir onurdur. Ama, verimlilik gibi evrensel bır ekonomik kavrama biraz haksızlık yapılıyormuş gibi geliyor bana. Çünkü, bizim verimlilikten anladığımız ile ekonomi bilimının verimlilik diye öğrettigi arasında dağlar kadar fark vardır. Ekonomik anlamda verimlilik, en uygun girdi bileşimi (yeterli ve gereklı girdıler) kullanılarak en fazla çıktının (mal ve hizmetin) üretilmesidir. Bizim köşe dönmeci zihniyetımizdeki verimlilik ise mümkünse hiçbir zahmete katlanmadan, olabilecek en fazla paraya sahıp olmaktır. Verimlilik, üretim faaliyetinin bir ilkesidir. Bizim üretim diye de bır sorunumuz yoktur. Bizim için en iyisi, başkası üretsin, biz de bire alıp yediye satalım, verimlilik de neymiş. Şimdi sizlere paranın nasıl kazanıldığına ilişkin bir örnek vereyim de venmlilik de neymiş sözüme hak vereceksiniz. lOMayıs 1995 tarihii Hürriyet gazetesinde bir haber: Kral TV]de erkekleri baştan çıkaran Odem Esra Cüven, mankenlik yaptığı on ayda iki ev, bir araba, bir cip ve bir motosiklet kazanmış. Bu kadar serveti, bırakm on ayda, yirmi yıllık çalışma hayatı boyunca hangi işçi ve memur kazanabiliyor? Gördünüz mü bizdeki verimlilik anlayışını. Bu haberi okuyunca sermayenin kimlere kaydığı, bu on aylık serbest meslek kazancmın vergısinin ne olduğu ve ödenip ödenmediği, mankenlere bu kadar para veren işletmelerin, üreten ve yaratan öteki personeline ne kadar para verdiği, bu haberin bir ihbar kabul edilip mali polis ve savcılıklarca servetin kaynağının araştınlıp araştınlmadığı, böyle kısa sürede servet sahibi olma yollan varken yıllarca alın teri dökmenin ne anlama geldiği gibi konular hızla dağarcığımdan geçerken bir de baktım, haberin sonuna gelmişim ve "Şu sıralar Sultanahmet Adliyesi ağır ceza mahkemesinde cumhuriyet savcılığı vapan Nun Uğur Güven'in tek kızı olan Oztem—" diye haberin sürdüğünü gördüm. Demek ki, yüce Türk adaletınde de venmlilik başka bıçimde anlaşılıyor. Verimlilikten mankene, oradan da Sultanahmet Adliyesi'ne; benimkisi de, lüzumsuzluk işte. Ha, sahi bir de bizim Milli Prodüktive Merkezimiz var değil mi? Hani, adındaki verimlilik sözcüğü askerler tarafindan değıştirilen. Ne iş yapar, hangi işletmelerin verimlilik çalışmalanna katkıda bulunur, ne tür araştırmalar yapıp sonuçlannı yayımlar, bilen ve duyan var mı? Şahin Büyüker ıyı odulEricsson 337, GSM dünyasının Oscar'ı olarak bilinen CAESAR "1995 Yılı En Iyı Cep Telefonu Ödülü'nü kazandı. Üst üste iki yıl kazandığı bu ödülle Ericsson, ürettiği cep telefonlarının teknik mükemmelliğini, güvenilırlik ve servis kalitesini tüm dünyaya bir kez daha kanıtladı. Ericsson GH 337'nin, kazandığı "1995 Caesar En lyi Dijital Dizayn", "En lyi Servis" ve "Kullanıcıyı Bilinçlendirme" ödülleriyle de rakip tanımadığı bir kez daha onaylandı. ERICSSON'unuzda garantı etıket bulunmasına dıkkat ediniz. Encsson Yetkili Ittıalatçılan: CEP TELEFONUNDA E R İ C S S O N # TtA: (0216) 410 85 00 (6 hat) Cenel Pazarlama Sanayi ve Ttcaret A.Ş. T«H: (0212) 287 17 17 (10 hat) PENCERE Besmele?.. Refah Partisi'nin "güvenilir adamı" Süleyman Mercümek, dolandıncılıktan yargılanmak için sanık sandalyesine otururken yüksek sesle besmele çek- miş: - Bismillahirrahmanırrahim.. (Esirgeyen bağışla- yan Allah'ın adıyla..) Peki, her yere Allah'ın adını kanştırmak doğru mu, yanlış mı?.. • Bir baba "oğlum ne akıllı" diye seviniyormuş; oğul ise dövünüyormuş: ^ - Babam bunadı!.. Ikisi birden doğru olabilir mi? Her yiğidin bir yoğurt yiyişi, her kişinin bir inanç an- layışı var; Şeyh Sadi demiş ki "Kiminin akılsolıktan ikJyakası, kiminin gülmekten iki dudağı biraraya gel- mez." Süleyman Mercümek Efendi, inşallah aklanır da besmelesi boşa gitmez; ama, bilge olsa düşünürdü: - Besmeleyi seslı değil, sessiz çekeyim; dışımdan değil, içimden Allah'ın adını anayım. Çünkü burasj mahkeme ve ben dolandıncılıktan yargılanıyorum. • Türkiye'de Müslümanlık bozuk para gibi harcanı- yon siyasete ve ticarete alet ediliyor; gösteriş için kul- lanılryor; bilge olan kişi, bu gidişe üzülmez mi?.. Neyi paylaşamıyorlar?.. Dinde, imanda, namazda, niyazda paylaşılamayacak ne var?.. Laik Türkiye Cumhuriyeti'nde ibadetinden ötürü kime kem gözle bakıldı?.. Kim tannsına tapındı diye ceza gördü?.. Yargıç, Mercümek'e Refah Partisi ile bir ilişkisi olup olmadığını sormuş... Mercümek: "Hemangi birpartiyle münasebetim yok!.." Yargıç yine sormuş: "Refah Partisi'nden size 65 milyarlira gönderitdi mi?" Mercümek bu kez açılmış: "Ben Refah Partisi'ne üyeyim, ancak herhangi bir görevim yok. Bana itimatlan vardır. Bu nedenle ba- na 'değerlendirmem için' 65 milya/iık bir çek gön- derdiler. Ben de bu çeki dövize çevirdim ve bir sû- re sonra aktifleriyle pasifleriyle parayı iade ettim." Yargıç: "Bunasılgüven?.. Ortadasözüedilen 16triyonli- ra var. Size para gönderenlehe aranızda bir sözleş- mevarmı?.." Ne kadar ilginç bir partisel ilişkiL Şeyh Sadi yazıyor: "Insanı iki gece uyku tutmaz: Biri midesinin boş olduğu gece, ikincisi dolu olduğu gece!.." Gerçekten açlık çeken kişi, sabaha dek sağa so- la döner, uyuyamaz... Midesini çok dolduran da yediklerini sindirmek için gece boyunca kıvranır durur... Para da yemek gibidir; cebin boş olduğu zaman ne haltedeceğini bilemezsin; kasan dolu olduğu za- man, yükü altında ezilirsin; hele haram para Müslü- manlıkta büyük günahtır; ınsanı kuyusuna çekti mi, hiçbir çıknk kişiyi oradan çekip çıkaramaz. Sadi: "Çiy tanesiyle kuyu dolmaz" demiş; "On adam, bir sofrada efendi gibi yer, iki köpek bir leşi paylaşa- maz." Günümüzde Islamla siyaset, ticaret, iç içe geçti; para, faiz, tefecilik, ibadet birbirine kanştırıldı. Müs- lümanlık siyasal iktidar koltuğuna tırmanma yolun- da koltuk değneği gibi kullanılıyor; bu tür Islamcılık "günah-ı kebair"öendir, bu işi yapanlar ne kadar besmele çekerlerse çeksinler, cehennemde cayır ca- yıryanacaklar... "Eğer bütün geceler Kadir Gecesi olsaydı, kadrin kadri kalır mıydı?.." Tövbe estağfurullah, günah iş- lerken de besmele çeken kişi günahtan kurtulur mu?.. TATÎLDB OGZALA * TARtHLERt TXJR ADLARI 34HAZ. 95ten 17EYLUL95e Kadar Düzenh îtlVHNı: !•: TURFTrATLARI PBŞtN 8 5OC0OO | 1 PEŞIVAT 3 TAKsrr 1400 000 24*:jMC 9 600 000 _ T T J R İ Z M İ tîÇEP. DE f i l l İ T M K0.N4.1LAMALIC1B 17 - 2 5 HAZ 24 HAZ 02 TBM 01 09 TEM 08 16 TEM 15 2 3 TEM ÇFEŞIN U50000O PSşbMT 3-BKSfT TOPUUlFtM 3125000, 31S000.- 12500000 22 3O TEM 29 TEM O6 AÖ OS 13AOUS 12 2O AÖUS 19 27 AÖUS 26 AÖ O3 EY TRA.VS KAÇKAB VB TK4SS TOSOS TIKLABI ÇADIP. KONASLAMAL1DIR MALU1İELEB TÖREMK DLA$İM AÜAÇLAI1I . 1 I Ü I HArVANLARI 3I2S.O0C 12500 000 05 13ACU8IOS Kamplı turları mjlzerarsj iie kalılana % 20 iskonjo.; BEKAR"SİKAİİ 'İ6'W BEröfiLU1 Ogzala(0.212) 293 91 9c (0.212) 252 30 3f Haserelere karsı saâlıklı ilaclama: Böcek Imdat Servisi Sevgi Hanım'ı arayın lütfen. tLAN ŞİŞLİ3.SULHHUKUK HÂKİMLtĞİ'NDEN Dosya no: 995/182 Vası Mahkememizin 8/6/995 tarih, 995/182 esas, 995/560 sayılı kararı ile Şişli Nışantaşı Hacı Eminefendı Sokak Karacalarlı Ap. No: 38/5'te ikamet eden mahcure Hati- ce Münıre Kırağlı'ya, kızkardeşi Secıye Karacarlı vasi tayin edilış bulunduğu ilanen teblığ olunur. 12.6. 1995 Yz.lş.Md. Hâkim 20968 Basın: 27679 Toprak erozyonuna karşı duyarsızlığın sonu açhktır. T.EJVLA. Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıklan Koruma Vakfi Tel.: (0212) 281 10 27 268 09 85
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle