Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 21 HA2İRAN 1995 ÇARŞAMBA
OLAYLAR VE GORUŞLER
Devletyansız olamaz
BAHİR M. ERÜRETEN Hukukçu
3
0 Nisan 1995 günlü Hürri-
yet'te "Yargrtay, Anayasa
Mahkemesi'ne Karşı De-
mokrasi ve Hukuku Savunu-
vor" başlığı altında. Yargıtay
4. Ceza Dairesi Başkanı Sa-
yın SamiSelçuk ı!e yapılan tam sayfa bir
söyleşi \ayirnlandi. Bu son derece ürkû-
tücü başlığı görünce yazıyı baştan sona
okumamak olanaksızdı. Ancak yazınin
tamamıni okuyup bitirdiğımde, bu uzuri
yazının hiç bir tümcesinde, Anayasa
Mahkemesi'nin yüksek yargı kurumu
olarak hangi eylem ve karannın demok-
rası ve hukuk karşıtı bir davranışta bulun-
duğuna dair hıç bir beyana rastlamadım.
Yazının büyük puntolarla verilen başlığı
ile söyleşinin içeriği arasında hıç bir ilgi
yok; herne kadar söyleşinın bazı pasaj-
lannda, Sayın Sami Selçuk'un şahsen
Anayasa_ Mahkemesi Başkanı Yekta
GüngdrÖzden hakkında bazı kışısel gö-
rüşleri ve aykınlıklan açıkça anlaşılıyor.
yansızlıktan söz eden bu söyleşi tümüy-
le kasıtlı bır yanlılığı sergiliyorsa da hiç
bir şekilde. saygın bir anayasal kurum
olarak Anayasa Mahkemesi 'nin demok-
rasi ve hukuka aykın eyleminden ve bu-
na karşı Yargıtay'ın demokrası ve hukuk
adına herhangi bir davTanışından, baş-
lıkta yansıtıldığı gibi, kurumlar arası bir
uyuşmazliktan tek tümce ile söz edilmi-
yordu. Oysa, başlıkta Anayasa Mahke-
mesi demokrasi ve hukuk dışı birdavra-
nış içindeymişçesine büyük bir töhmet
altına konuluyordu.
Hemen belirtmek isteriz ki, kişisel he-
saplaşmalann anayasal kurumlara male-
dilmek istenmesi son derece üzüntü ve-
rici ve sakıncalı bir davranış biçimidir.
Sayın Anayasa Mahkemesi Başkanı'nın.
mahkemesi ve görevi dışında yapmış ol-
duğu söylemler ve yazdığı çeşitli y_azılar,
onun sadece kişisel görüşleridir. Ustelik
bfitün ulus, onun bu devrim savunucusu
düşüncelerini takdirle ve saygı ile izle-
mektedir. Varsayalım ki, sayın görûşme-
ci bu düşûncelerle hemfikir değildir. Bu
da doğaldır. Ancak iki kişi arasında kişi-
sel olduğundan kuşku bulunmayan çe-
kişmeyi, devletin iki yüksek yargı orga-
nı arasındaki bir kavga imiş gibi göster-
mek, çok sakıncalı ve tehlikeli birdavra-
nıştır.
Kaldı ki sayın söyleşi sahibi, bu söy-
leşıde, kendi görüşünü Yargıtay'ın görû-
şü gibi göstermek yetkisini nereden al-
maktadır? Yargıtay'ın Anayasa Mahke-
mesi'ne karşı olduğunu hangi yetki ile
söyleyebilmektedır?
Bu yazıyı okuduktan sonra, uzun sü-
re, söyleşıyi yapan Sayın Selçuk'un bir
açıklama yapmasını ve yazıya atılan baş-
lığın, görüşlerindeki maksadı aştıgını be-
lirtmesini gûnlerce bekledim. Bugün ara-
dan bir ayı aşan sûre geçmiş bulunuyor.
Hiç bir açıklama gelmedigine göre,
"Susmakkabullenmektirr
özdeyişi uya-
nnca, başlığın da, konuşmacının isteği
doğrultusunda olduğuna ûzülerek inan-
mak zorunda kahyoruz.
Böylesine bir başlığı ortaya atan kişi-
nin, hiç değilse, söyleşinın bir yerinde
kurumlar arası bu çelişkiyi dile getirme-
si gerelonez miydi? Eğer bu yanlışı ya-
pan deneyimsiz ya da çok yanlı gazeteci
ise, bunun kamuoyuna gereği gibi yan-
sıtılması zorunlu değiJ miydi? Yazırun
içeriği olarak ileri sürülen görüşler de
kammızca çelişkilidir. Devletin yansız
olması gerektiği görûşü de yadırgatıcı ve
marjinal birgörüştûr. Gerçekçi değildir.
Şu tümceler, aynen Sayın Sami Sel-
çuk'a aittir: "Demokratik hukuk devle-
tinde, devlet bir resmi görüş ileri süre-
mez. Sürdüğü anda karşı görüşleri peşi-
nen mahkûm etmiş olur... Demokraside
resmi görüşii olan bir devlet meşru değil-
dir..." Kanımızca bu göruş tarzı tamamen
ütopik ve uygulama olanağı bulunma-
yan, modern devlet anlayışı ile de bağ-
daşmayan tutumu sergiler. Her devletin
bir anayasası vardır. O anayasa, devletin
temel rejimini oluşruran ilkeler bütûnü-
dür. Devletin yaşam biçımi ve koşulu-
dur. Örneği Türkiye gerçeğine indirgedi-
ğimizde, devletin değişmez temel kural-
ları olarak, demokratik cumhuriyet, laık-
lik ve sosyal devlet kimliğini görürûz.
Bu kurallar açısından devlet hakem de-
ğıl.yandır. Karşıçıkılmasınadaaslahoş-
görülü olamaz. Bu ılkeleri ortadan kal-
dıracak davranışlar eyleme geçtiğinde,
elbette karşısında devleti bulur. Konuş-
macının amacı bu değil de, hepimizin
yûrekten bağlı olduğumuz geniş özgür-
lük, söz, yazı ve düşün yaşamının ser-
bestliği ise elbette ki yadsınamaz. Ancak
devletin, biçimi ve tümden yaşamını or-
tadan kaldırmaya yönelik davranışlarda
yansız olması nasıl ileri sürülebilir? Ör-
neğin sosyal devlet ilkesinin uygulama-
sında devletin tüm vatandaşlara aynı
uzaklıkta olması nasıl beklenir?
Devletin vatandaşlara aynı uzaklıkta
olması kişisel özgûrlükler açısındandır.
Bunun adına da yansızlık değil, hukukun
geneUik ve eşitiik ilkesi denir. Bilinmek
gerekir ki bütün özgürlüklerin bir sının
vardır. Bu sınır, başkasının özgûrlüğü-
nün başladığı yerdir. Sonsuz özgûrlük
anarşi doğurur. Laik cumhuriyete, ulusal
devlete, ulusun ülkesiyle bütünlüğûne
kasteden girişimler karşısında yaşamını
ilkeleri doğrultusunda sürdürmek iste-
yen her devlet yan olmak zorundadır.
Sayın Sami Selçuk'un bu söyleşisinde
kabul edemeyeceğimiz bir görüş de,
onun, Anayasa Mahkemesi'nin görevle-
rinın tamamı ya da bir bölümünün Yar-
gıtay'ca üstlenilebileceği hakkındaki yan
çıktığı görüştür.
Çağdaş parlamenter demokraside dev-
letin çatısını üç esaslı öğe oluşturur. Bun-
lardan biri parlamento denilen yasama
organı, öbürû hükümet olarak adlandın-
lan yürütme organı ve bir diğeri de ada-
letı sağlayan yargı organıdır. Bu üç organ
demokratik bir devlette birbirinden ayn,
birbirinden özgür olup, biri öbürünün
buyruğunda değildir. Anayasal yargı ve
yürütme organı ile ilgili yargı ile yüküm-
lü bulunan Anayasa Mahkemesi, bu erk-
lerle ilgiii işlevleri yargılayan özel uz-
manlık mahkemesidir. HâkimJerinin se-
çiminden, uyguladığı prosedür ve karar-
lannm içeriği açısından klasik yargı er-
kinin dışında özel bir anayasal kuruluş-
tur. Sayın konuşmacının düşündüğü gi-
bi, parlamento ve yönetim de klasik yar-
gı erkınin eline bırakılırsa o takdirde kuv-
vetler aynlığı ilkesi, yargı erki yaranna
ve başka öğelerin zaranna genişlerilmiş,
birtür yargı hegemonyası kurulmuş olur.
Sonuç olarak vurgulamak isteriz ki, ki-
şisel hesaplar, o kişilerin hizmet verdiği
kurumlara maledilmemeli ve bu şekilde
o kurumlann saygınlığına gölge düşürül-
memelidir. Kişisel eleştiriler, saygın
kurumlann yıpratılması amacı ile kul-
lanılmamalıdır.
ARADABIR
Doç. Dr. YILDIZ SERTEL
Sömüpülen
Çocuklarımız...
Fransa'dan Türkiye'ye dönüp yerteşeli iki yıl oldu.
Geleli beri dikkati çeken, benı rahatsız eden birşey
var: Çalışan çocuklarımız. Bakkala, kasaba vb. te-
lefonla bir sipariş verdiğim vakit, kapıyı 13,14 ya da
15 yaşlarında bir çocuk çalıyor. Soruyorum: "Sen
okula gitmiyor musun?" Yanıt: "Hayır, bıraktım."
"Bakkal senin baban m/?" Yanıt, bazen evet, bazen
hayırdır. Çoğu, Anadolu'nun değişık yörelerinden
gelip bir dayı ya da amcanın yanına sığınan çocuk-
lar. Çalışarak ekmek parası çıkarmaya çalışıyorlar.
Fransız konuklarım da iki de bır beni uyanyoriar:
"Sizde çocuklar çalışıyor. ilkokul zorunlu değil
/T7/?"Yanıtlıyorum. Evet, bizde çocuklar çalışıyor. İl-
kokul zorunlu ama, geçim sorunu yüzünden onu
yanda bırakıyorlar. Çalışmasalar daha fena, serseri
olurlar. Paris'in dış mahallelerındeki, serseri çocuk
kümelerini anımsatıyorum onlara.
Acaba haklı mıyım? Gerçekte, Avrupa ülkelerin-
de çocuklann çalıştırılması yasak. llköğretim zorun-
lu, bunu sağlamak da devletin görevi. Çocuklann ça-
lıştınlmasına, ne devlet ne ilgili kurullar ne de sen-
dikalar meydan verir. Bizim sosyal yapımızın bu so-
runun çözümlenmesini zortaştırdığı belli. Öyle oldu-
ğu için de UNICEF'e ve çocuk hakları sorunlan ile
ilgili uluslararası öbür kurullara, kaçamak yanıtlar
veriyor, "yapacağız, düzelteceğiz" deyip hiçbir şey
yapmıyoruz.
•••
Bizim bakkalın çırağı Mehmet, 15 yaşında oku-
maya meraklı birgenç. Geçen gün benim kitaplığım-
da Nâzım Hikmet'in kitaplannı görünce;
- Ah, ben "Kuvayı Milliye Oestanı"r» okumak is-
terdim, dedı. Mehmet, ortaokulun son sınıfına ka-
dar, okuyup bırakmak zorunda kalmış. Kitabı ver-
dim, 15 gün sonra geri getirdi. "Mehmet sen ister-
sen, ben sana başka kitapları da veririm" dedim.
"Ah! Ne gezer, benim kitaba vaktım yok ki!.." de-
di. Içim burkuldu. Okumak isteyen çocuklarımızı
okutamıyor, sonra da sandıktan çıkan oylara hayıf-
lanıyoruz!..
•••
Bizim mahallede bir Migros var. Oradan alışveriş
yaptığım vakıt, erzakımı eve bir çocuk taşryor. Bun-
lar da ya bir dayının ya bir ağabeyin yanında sığın-
tı. Soruyorum: "Migros size kaçpara veriyor?"
- Migros bize para vermez, biz sizden aldığımız
bahşişlerte yaşıyoruz...
Düşünüyorum, herhalde Migros bunlara bazı ha-
fıf işler gördürüyor, aldıklan bahşişlerle tpeş on ku-
ruş, cep harçlığı çıkarıyorlar. Sıkıntıh görünen bir
başka çocuğa soruyorum:
- Neyin var, ne oldun, ayaklann mı ağnyor?
- Yorgunum abla, yorgun!.. Sabahın sekizinden
akşamın yedisine kadar ağır yük taşıtıyorlar. Aldığı-
mız para da yemeğe yetmiyor.
Utandım, ilk önce bu gerçeğı görmediğim ve sus-
tuğum için kendimden, sonra da ilgili bütün ma-
kam, kurul ve kurumlardan... Bu ortaçağ sömürüsü
durdurulmalıdır. Bütün ilgilileri, derhal hareketegeç-
meye, sömürülen çocuklarımıza sahip çıkmaya
çağırıyorum.
PANEL DUYURUSU
Hesap Uzmanlan Kurulu'nun 50.
Kuruluş Yıldönümü Nedeniyle,
Maliye Hesap Uzmanlan Derneği
Tarafindan
"Türkiye'nin Ekonomik ve
Sosyal Yapısma Uygun Vergi
Sistemi ve Kayıtdışı Ekonomi"
Ülkemiz Gündeminde Yeralan
Önemli Bir Soruna Işık Tutacağını
Umduğumuz Bu Panelin, İlgi
Duyanlann Katdmuyla Daha da
Verimli Olacağına fnanıyoruz.
Yer: Îstanbul Sanayi Odası -
Odakule/Beyoğlu
Tarih: 22 Haziran 1995 Perşembe
Saat: 10.00 -18.30
MALİYE HESAP UZMANLARI
DERNEĞİ
TARTTŞMA
Verimlilik ve Türkiye...
. Dünya
Prodüktivite
Kongresi'ne
îstanbul ev
sahıpliği yaptı.
)zelde kongre, genelde de
verimlilik konulannda bir
şeyler söylemek isterim:
Bu toplantıya 38 ülkeden
gelen başta bilim adamlan,
işadamlan ve bazı ülke
devlet adamlan katıldılar.
Açılışa hiçbir yerli bakanın
katılmaması, toplantının
notlan arasında yer aldı.
Bunda yadırganacak bır
durum yok ki.
Toplumumuzun ekonomik
zihniyetınde verimlilik diye
bır kavrarn olmayınca, ilgili
ya da ilgisiz bir bakanın da
ne diye verimlilik gibi bir
sorunu oisun. Peki, açılışa
katılan Îstanbul Emniyet
Müdürü'nün venmlilikle
ne ilgisi olabilir, diye
sorabilirsiniz. Bizde âdet
böyledir. îstanbul
sokaklannda cinayetler,
gasplar, soygun ve
hırsızlıklar gırla giderken
polis müdürümüz
venmlilikle ilgılenir;
KlT'lerimiz verimsizlik
batağında çırpınırken de
ilgili bakanlanmızı ara ki
bulasın. Bu toplantının
Îstanbul'da yapılması
elbette ulusal bir onurdur.
Ama, verimlilik gibi
evrensel bır ekonomik
kavrama biraz haksızlık
yapılıyormuş gibi geliyor
bana. Çünkü, bizim
verimlilikten anladığımız
ile ekonomi bilimının
verimlilik diye öğrettigi
arasında dağlar kadar fark
vardır. Ekonomik anlamda
verimlilik, en uygun girdi
bileşimi (yeterli ve gereklı
girdıler) kullanılarak en
fazla çıktının (mal ve
hizmetin) üretilmesidir.
Bizim köşe dönmeci
zihniyetımizdeki verimlilik
ise mümkünse hiçbir
zahmete katlanmadan,
olabilecek en fazla paraya
sahıp olmaktır. Verimlilik,
üretim faaliyetinin bir
ilkesidir. Bizim üretim diye
de bır sorunumuz yoktur.
Bizim için en iyisi, başkası
üretsin, biz de bire alıp
yediye satalım, verimlilik
de neymiş. Şimdi sizlere
paranın nasıl kazanıldığına
ilişkin bir örnek vereyim de
venmlilik de neymiş
sözüme hak vereceksiniz.
lOMayıs 1995 tarihii
Hürriyet gazetesinde bir
haber: Kral TV]de erkekleri
baştan çıkaran Odem Esra
Cüven, mankenlik yaptığı
on ayda iki ev, bir araba, bir
cip ve bir motosiklet
kazanmış. Bu kadar serveti,
bırakm on ayda, yirmi
yıllık çalışma hayatı
boyunca hangi işçi ve
memur kazanabiliyor?
Gördünüz mü bizdeki
verimlilik anlayışını. Bu
haberi okuyunca
sermayenin kimlere
kaydığı, bu on aylık serbest
meslek kazancmın
vergısinin ne olduğu ve
ödenip ödenmediği,
mankenlere bu kadar para
veren işletmelerin, üreten
ve yaratan öteki
personeline ne kadar para
verdiği, bu haberin bir
ihbar kabul edilip mali
polis ve savcılıklarca
servetin kaynağının
araştınlıp araştınlmadığı,
böyle kısa sürede servet
sahibi olma yollan varken
yıllarca alın teri dökmenin
ne anlama geldiği gibi
konular hızla
dağarcığımdan geçerken
bir de baktım, haberin
sonuna gelmişim ve "Şu
sıralar Sultanahmet
Adliyesi ağır ceza
mahkemesinde cumhuriyet
savcılığı vapan Nun Uğur
Güven'in tek kızı olan
Oztem—" diye haberin
sürdüğünü gördüm. Demek
ki, yüce Türk adaletınde de
venmlilik başka bıçimde
anlaşılıyor. Verimlilikten
mankene, oradan da
Sultanahmet Adliyesi'ne;
benimkisi de, lüzumsuzluk
işte. Ha, sahi bir de bizim
Milli Prodüktive
Merkezimiz var değil mi?
Hani, adındaki verimlilik
sözcüğü askerler tarafindan
değıştirilen. Ne iş yapar,
hangi işletmelerin
verimlilik çalışmalanna
katkıda bulunur, ne tür
araştırmalar yapıp
sonuçlannı yayımlar, bilen
ve duyan var mı?
Şahin Büyüker
ıyı
odulEricsson 337, GSM dünyasının Oscar'ı olarak bilinen
CAESAR "1995 Yılı En Iyı Cep Telefonu Ödülü'nü kazandı.
Üst üste iki yıl kazandığı bu ödülle Ericsson, ürettiği
cep telefonlarının teknik mükemmelliğini, güvenilırlik ve servis
kalitesini tüm dünyaya bir kez daha kanıtladı.
Ericsson GH 337'nin, kazandığı "1995 Caesar
En lyi Dijital Dizayn", "En lyi Servis" ve
"Kullanıcıyı Bilinçlendirme" ödülleriyle de
rakip tanımadığı bir kez daha onaylandı.
ERICSSON'unuzda
garantı etıket
bulunmasına
dıkkat ediniz.
Encsson Yetkili Ittıalatçılan:
CEP TELEFONUNDA E R İ C S S O N
# TtA: (0216) 410 85 00 (6 hat)
Cenel Pazarlama
Sanayi ve Ttcaret A.Ş. T«H: (0212) 287 17 17 (10 hat)
PENCERE
Besmele?..
Refah Partisi'nin "güvenilir adamı" Süleyman
Mercümek, dolandıncılıktan yargılanmak için sanık
sandalyesine otururken yüksek sesle besmele çek-
miş:
- Bismillahirrahmanırrahim.. (Esirgeyen bağışla-
yan Allah'ın adıyla..)
Peki, her yere Allah'ın adını kanştırmak doğru mu,
yanlış mı?..
•
Bir baba "oğlum ne akıllı" diye seviniyormuş; oğul
ise dövünüyormuş: ^
- Babam bunadı!..
Ikisi birden doğru olabilir mi?
Her yiğidin bir yoğurt yiyişi, her kişinin bir inanç an-
layışı var; Şeyh Sadi demiş ki "Kiminin akılsolıktan
ikJyakası, kiminin gülmekten iki dudağı biraraya gel-
mez."
Süleyman Mercümek Efendi, inşallah aklanır da
besmelesi boşa gitmez; ama, bilge olsa düşünürdü:
- Besmeleyi seslı değil, sessiz çekeyim; dışımdan
değil, içimden Allah'ın adını anayım. Çünkü burasj
mahkeme ve ben dolandıncılıktan yargılanıyorum.
•
Türkiye'de Müslümanlık bozuk para gibi harcanı-
yon siyasete ve ticarete alet ediliyor; gösteriş için kul-
lanılryor; bilge olan kişi, bu gidişe üzülmez mi?..
Neyi paylaşamıyorlar?.. Dinde, imanda, namazda,
niyazda paylaşılamayacak ne var?.. Laik Türkiye
Cumhuriyeti'nde ibadetinden ötürü kime kem gözle
bakıldı?..
Kim tannsına tapındı diye ceza gördü?..
Yargıç, Mercümek'e Refah Partisi ile bir ilişkisi olup
olmadığını sormuş...
Mercümek:
"Hemangi birpartiyle münasebetim yok!.."
Yargıç yine sormuş:
"Refah Partisi'nden size 65 milyarlira gönderitdi
mi?"
Mercümek bu kez açılmış:
"Ben Refah Partisi'ne üyeyim, ancak herhangi bir
görevim yok. Bana itimatlan vardır. Bu nedenle ba-
na 'değerlendirmem için' 65 milya/iık bir çek gön-
derdiler. Ben de bu çeki dövize çevirdim ve bir sû-
re sonra aktifleriyle pasifleriyle parayı iade ettim."
Yargıç:
"Bunasılgüven?.. Ortadasözüedilen 16triyonli-
ra var. Size para gönderenlehe aranızda bir sözleş-
mevarmı?.."
Ne kadar ilginç bir partisel ilişkiL
Şeyh Sadi yazıyor:
"Insanı iki gece uyku tutmaz: Biri midesinin boş
olduğu gece, ikincisi dolu olduğu gece!.."
Gerçekten açlık çeken kişi, sabaha dek sağa so-
la döner, uyuyamaz...
Midesini çok dolduran da yediklerini sindirmek için
gece boyunca kıvranır durur...
Para da yemek gibidir; cebin boş olduğu zaman
ne haltedeceğini bilemezsin; kasan dolu olduğu za-
man, yükü altında ezilirsin; hele haram para Müslü-
manlıkta büyük günahtır; ınsanı kuyusuna çekti mi,
hiçbir çıknk kişiyi oradan çekip çıkaramaz.
Sadi:
"Çiy tanesiyle kuyu dolmaz" demiş; "On adam, bir
sofrada efendi gibi yer, iki köpek bir leşi paylaşa-
maz."
Günümüzde Islamla siyaset, ticaret, iç içe geçti;
para, faiz, tefecilik, ibadet birbirine kanştırıldı. Müs-
lümanlık siyasal iktidar koltuğuna tırmanma yolun-
da koltuk değneği gibi kullanılıyor; bu tür Islamcılık
"günah-ı kebair"öendir, bu işi yapanlar ne kadar
besmele çekerlerse çeksinler, cehennemde cayır ca-
yıryanacaklar...
"Eğer bütün geceler Kadir Gecesi olsaydı, kadrin
kadri kalır mıydı?.." Tövbe estağfurullah, günah iş-
lerken de besmele çeken kişi günahtan kurtulur
mu?..
TATÎLDB OGZALA
* TARtHLERt TXJR ADLARI
34HAZ. 95ten
17EYLUL95e
Kadar Düzenh
îtlVHNı: !•:
TURFTrATLARI
PBŞtN 8 5OC0OO |
1
PEŞIVAT 3 TAKsrr
1400 000 24*:jMC 9 600 000 _
T T J R İ Z M İ tîÇEP. DE f i l l İ T M K0.N4.1LAMALIC1B
17 - 2 5 HAZ
24 HAZ 02 TBM
01 09 TEM
08 16 TEM
15 2 3 TEM
ÇFEŞIN U50000O
PSşbMT 3-BKSfT TOPUUlFtM
3125000, 31S000.- 12500000
22 3O TEM
29 TEM O6 AÖ
OS 13AOUS
12 2O AÖUS
19 27 AÖUS
26 AÖ O3 EY
TRA.VS KAÇKAB VB TK4SS TOSOS
TIKLABI ÇADIP. KONASLAMAL1DIR
MALU1İELEB TÖREMK DLA$İM
AÜAÇLAI1I . 1 I Ü I HArVANLARI
3I2S.O0C 12500 000
05 13ACU8IOS
Kamplı turları mjlzerarsj
iie kalılana % 20 iskonjo.;
BEKAR"SİKAİİ
'İ6'W BEröfiLU1
Ogzala(0.212) 293 91 9c
(0.212) 252 30 3f
Haserelere karsı saâlıklı ilaclama:
Böcek Imdat Servisi
Sevgi Hanım'ı arayın lütfen.
tLAN
ŞİŞLİ3.SULHHUKUK
HÂKİMLtĞİ'NDEN
Dosya no: 995/182 Vası
Mahkememizin 8/6/995 tarih, 995/182 esas, 995/560
sayılı kararı ile Şişli Nışantaşı Hacı Eminefendı Sokak
Karacalarlı Ap. No: 38/5'te ikamet eden mahcure Hati-
ce Münıre Kırağlı'ya, kızkardeşi Secıye Karacarlı vasi
tayin edilış bulunduğu ilanen teblığ olunur. 12.6. 1995
Yz.lş.Md. Hâkim 20968
Basın: 27679
Toprak erozyonuna karşı duyarsızlığın sonu açhktır.
T.EJVLA.
Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal
Varlıklan Koruma Vakfi
Tel.: (0212) 281 10 27 268 09 85