Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
21 HAZİRAN 1995 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
ALLEGRO EVİN İLYASOĞLU
Haftanın Portresi:
Hüseyin Sermet
23.1stanbul Festivali'nin açı-
lışında GürerAykal yönetimin-
deki Cumhurbaşkanlığı Senfo-
nı Orkestrası'na Hüseyin Ser-
met (1955) solistolarak katıldı.
Fransa'da yaşayan piyanıstimiz
Hüseyin Sermet'in parlak pi-
)!ajıistliği yanı sıra ilginç bir yö-
nu de sûrekli kendıni yenıle-
mek çabasında oluşu. Aİkan gi-
bi bugüne kadar pek kimsenın
ilgilenmediği bir besteciyi orta-
ya çıkanşı, oda müziğinde par-
lak solistlerle işbirliği yapması
önemli yönleri Sermet'in.
Fransız besteci Alkan'ın yapıt-
lanndan oluşan CD'si Fransa'da
Altın Plak Odü-
lükazandı. Fran-
sız besteci Char-
les Valentin AJ-
kan'ı (1813-
1888), ilk kez
Cemal Reşıd
Rey salonundakı
resitalinde bizie-
re tanıştırmıştı.
Olaganüstü tek-
nık zorluklann-
dan ötûrû pek az
piyanistin rağbet
ettiği bir besteci.
Hüseyin Sermet
aynca oda müzi-
ğinde de hünerinı göstermekte.
Son yıllarda hemen her yıl ya
parlayan bır Korelı piyanısti,
Kun VVbo-Paik'ı getirdi yanın-
da; ya dünyanın önde gelen ta-
nınmış piyanistı Pires'i, ya da
pınl pınl bır genç kemancıyı,
Tedi Papsvrami'yi sundu.
Hüseyin Sermet (1955), An-
kara Devlet Konservatuva-
n'ndan Fertıunde Erldn'in ög-
rencisi olarak mezun oldu.
1%8'de *HarikaÇoculdar''ya-
sası ile Paris'e gitti. Paris Kon-
servatuvan'nda Sancan, Brun-
hoff ve Messiaen'ın öğrencılen
oldu. Boulanger ve Curcio ile
çalıştı. Kazandıği pek çok ulus-
lararası ödülün en önemlisi
1983'te Kraliçe Elizabeth Ya-
nşması'nda fınale kalmasıydı.
Son yıllarda üst üste kazandığı
Altın Diyapozonlarla Avru-
pa'da ününü arttırdı.
Bir televizyon programımız-
da müzik dünyasına bakışını
şöyle anlatmıştı:
"Ben müzikten konuşmayı
hiç sevmem. Hani bazılan var-
dır. Müzik havattaki her şeydir
oniar için. On sekiz saat çalıs-
mazlarsa hasta olacaklannı,
müzikten uzak kalırlarsa öle-
ceklerini söylerier. Bütün bun-
lar gülünç. İçten değil. Benim
için müzik hayattaki her şey de-
ğil. Ben piyano çaldığun için iyi
miLasven değüim. M üzisyen oV
duğum için piyano çahyorum.
Bir gemi kazası olsa, ıssız adaya
kapanmak zorunda kalsam,
müzisvenligim biter mi sizce?
Müzik benim içimde. Bu bir iç
kulak oiayL..Ben
müzisyenim diye-
rek tek boyutiu
yaşamak gerek-
mez_.lnsanın bir-
şeyler vermesi, fle-
tişime ihnvacı var.
Önce algılâmanız.
esinlenmeniz ge-
rekir ki sonra ve-
rebilin. Hiçbir şey
algüamadan ver-
meye çahşmak
sırça köşkte otu-
ran sanatcımn nö-
rotik durumudur.
Hayaö en zengin
boyuoarda yaşayıp. hiçbtrşey-
den çekinnieden. kaçmadan,
onun getinügi bir otgunluk ve
verilerle sanatınta yüceltmek
yoiu daha ilginçtir. Ben bu yoiu
tuttum."
Hayatında yedi araba kazası
ve bir motosıklet kazası var Hü-
seyin Sermet'in. Bugün piya-
nist olmasaydı araba yanşcısı
olabtleceğıni söylerken sporile
sanat arasında şöyle bir karşı-
laştırma yapıyor:
"Spor objektif veriiere daya-
h, sanat ise subjektif. Bir insan
sportif ruhlu olur,o gün en yfik-
sek kondisyonundadır, ama
onun için ileride daha hizb ko-
şacak diyemezsiniz. Piyanist ise
çok daha kompüke bir seyin pe-
şinde koşuyor."
Hüseyin Sermet'i her dinle-
yişimizde. imgesel zenginliğı,
sononte dennlıği ile giderek bir
bilgelik kazandığına tanık olu-
yoruz.
Bir festival biterken öteki başlıyor
Piyanist Helena Grimaud, 1995 Eylül ayında
Abbado yönetimindeki Berlin Filarmoni Orkestrası
ile çalacak. Yelda Kodallı ise eylül ayında Zubin
Mehta yönetiminde La Scala'da Lucia'yı
oynayacak.
Istanbul, kültür festivallerinden
yana zengin bır kent oldu artık. Bir
festivali bitırirken diğerine başlı-
yoruz.
Bazen bir-iki festival üst üste bi-
le geliyor. Geçen hafta Yapı ve
Kredı Bankası'nın düzenlediği
8.Uluslararası Gençlik Festivali
sona erdi.
Bu hafta 23.Uluslararası Istan-
bul Müzik Festivali başladı. Böy-
lece Aya trini'den Atatürk Kültür
Merkezi'ne, Açıkhava Tiyatro-
su'ndan Cemal Reşid Rey konser
salonuna tstanbul'un her salonu
Soprano Yelda Kodalh.
haftalarca dolu günler geçirmekte.
Gönül ister ki her etkinlik ses bul-
sun ve bu salonlar her seferinde
dolup tassm.
Kodalh ve Grimaud
Geçen hafta Yapı Kredi Gençlik
Festivali'nin iki önemli solisti var-
dı: Piyanist Heiene Griamud
(1969) ve soprano YekJa Kodallı
(1968). Her ikisınin de ortak pay-
dası, çok fazla öğretmen kanştır-
madan, kendi tutku ve çalışma dı-
siplinleri ile sanat dünyasında iler-
lemeyi başarabilmiş olmalan. Pi-
yanist Grimaud
1995 Eylül ayın-
da Abbado yö-
netimindeki Ber-
lin Filarmoni Or-
kestrası ile çala-
cak. Yelda Ko-
dallı ise eylül
ayında Zubin
Mehta yöneti-
minde La Sca-
la'da Lucia'yı
oynayacak.
Fransız piya-
nist Grimaud,
çocukluk enerji-
sini kanalize
edebilmek için 9
yasında piyano
çalmaya başla-
mış. Üç yıl için-
de kendini Paris
Konservatuva-
n'nda bulmuş.
Jack Fevrier gibi
son derece disiplinli bir ekolün us-
talanyla çalışma fırsatı bulduğu
halde, bu öğretmenlerin "sistem
kurbanı" olduklanna karar verip,
çalışmalannda kendini daha özgür
kılmak istemiş.
Kendi kendine altı ay eve kapa-
nıp istedıği parçayı çalışmaya, di-
lediği besteciyi çalmaya kalkışmış.
Ve konservatuvardaki öğretmen-
lerinin onayı olmadığı halde Mos-
kova'da Çaykovski yanşmasına
gırmış; 12 finalist arasında yeral-
mış.
Bu arada Barenboim ye Arge-
ricb gibi ünlü müzikçilerle dost-
luk kurup kendini sık sık onlara
dınletme firsatı bulmuş. Piyanoyu
çalarak çalışmak kadar notayı ana-
Iitik bir şekilde incelemenin öne-
mini ka\ramış. Rachmaninof,
Brahms,Schumann'ın yapıtlann-
dan öriilü CD'leri var. Halen Av-
rupa'daki konserlerinde ve geçen
ay New York'ta verdiği konser ar-
dından eleştirmenlerce doruğa tır-
manmakta olduğubelirtiliyor. Gri-
maud tstanbul Festivali'nde
Bach/Busonj Chaconne'u güçlü
bir teknik ancak oldukça mekanik
biryaklaşımla seslendirdi. Brahms
op. 116 ve bis olarak çaldığı op. 118
piyano parçalannda daha derin bir
tutku, Beetho-
ven'ın sonatında
ise daha bir çalgı-
sıyla özleşleşmesi
beklenirdi. Birden
parlayan ve çok
sayıda konser ver-
mek dunımunda
kalan genç sanat-
çılann bazen kaçı-
nılmaz yazgılan
oluyor bu.
GencerŞan
Yanşması
DUŞUNCEYE SAYGI
Leyla Gencer adına bir Şan Ya-
nşması düzenleniyor.
Yapı Kredi
Bankasi kültür
hizmetlen arasına
bir de uluslararası
yanşma kattı bu
yıl. 1995 Eylül
ayında jünsinin
seçkin müzikçiler-
den oluşacağı bir
şan yanşması düzenleniyor.
Bu yanşmaya dünyanın her kö-
şesinden 18-32 yaş arasında her
ses grubundaki şancı katılabile-
cek. Birinciye 5 bin dolar olmak
üzere toplam 10 bin dolar ödül da-
ğıtılacak. Sonra da Yapı Kredi
Gençlik Festivali kapsamında bir
gala konseriyle binnci halka tanı-
tıiacak. tlgı duyanlarağustos başı-
na kadar Yapı Kredi'nin Beyoğ-
lu'ndaki Kültür Merkezi'ne baş-
vurabilir.
Iki yılda bir yinelecek bu yanş-
manm iki önemli boyutu var: Her
şeyden önce LeylaGencer gibi şan
tarihine geçmiş bir sanatçımıza
saygın bır gösteri oluşu; öte yanda
Leyla Gencer adıyla dünyanın her
köşesinden genç yetenekleri Tür-
kiye'ye çağırabilmemiz.
Jüri üyeleri ise Viyana Halk
NewYork Filarmoni Orkestrası
Kurt Masur v önctimindeiki kon-
ser verecek.
Operasrnın, Tulus, Roma, La Sca-
la ve Covent Garden gibi önemli
opera kuruluşlannın seçkin sanat-
çılanyla Leyla Gencer ve Aydın
Gün'den oluşuyor.
23.festival başlarken
Bu yılki festival Dolmabahçe sa-
rayında özel bir konser ile açılış
yaptı. Soprano Zehra Yıldız ve bas
Aytıan Baran, piyanist Judhh l'lu-
ğ eşlığınde zanf bir konser verdı-
ler.
Festivalin ilk hafta dinletılenn-
den bugün Kudsi Erguner'in tt
Ta-
rih Boyu Hoşgörü" konseri var.
Kurt Masur yönetimindeki New
York Filarmoni Orkestrası 'nın iki
konserinden birincisi Beethoven ve
Şostakoviç senfonilerine; ikincisi
ise Webern, Barber ve Mahler gi-
bi daha bir 2O.yüzyıl yapıtlanna
aynlmış.
Ve festivalin odak noktası olan
Saraydan Kız Kaçırma temsilleri-
nin ilki yann akşam Topkapı Sara-
yı'nda başlıyor
Pazargünü Şefıka Kutluereş-
liğinde şef Mackerras'ın yönete-
ceğı Iskoç Oda Orkestrasfnın ve
pazartesı günkü Tokyo Kuarte-
ti'nin konserleri kaçınlmayacaket-
kinlikler.
Riccardo Muti kazandığı başanlara karşın, 'Son diye bir sözcük yoktur' görüşünü benimsemiş
^feniliğe açık ve meydan okuyan bir şef
2001 yılına kadar konser bağlantılan
yapan, dünyanın en büyük şeflerinden
biri olarak nitelendirilen Riccardo Muti,
bu süre dolduktan sonra daha az orkestra
yönetmeyi ama daha çok yolculuk
yapmayı, kendisi ve bu gezegen
hakkında daha çok şey öğrenmeyi
planlıyor. Gelecekte ise köklerine,
Napoli'ye dönmeyi düşünüyor.
KûMrServisi-UScala,
bugüne dek ArturoToscani-
ni, Maria Callas gibi ısim-
lerle dinginliğını hep koru-
du. Ancak bu ayın başında
yaşanan bir olay kuşkusuz
opera tarihinin ilkleri arasın-
da yerini alacak.
'La Traviata'nın sahne-
lenmesınden az önce, her an
patlamaya hazır gibi görü-
nen seyirciler tam yerlerini
almışken 'La Scala' orkest-
rası grev karan aldı. Dünya
çapında bir orkestra şefı
olan müzik direktörü Ric-
cardo Muti, piyanosunu
sahneye taşıdı ve sanatçılar
sahnede yerlerini alırken tek
başına çalacağını açıkladı.
Gecenin sonunda Muti,
izleyici için eskisinden daha
büyûk bir kahramandı. An-
cak kazandığı utku, ttal-
ya'daki politik kaostan ister
istemez 'La Scala'nın da et-
kilenmesi yüzünden ünlü
şefte melankoli yaratmıştı:
"Saatlerce bir bOet alabil-
mek için kuyrukta bekleyen
ya dabaşkakentkrdengeten
o insanlara iki saattik bir
ze-vk vaşatmak istedim. O
gece herkes kayiıetmişti; iz-
leyici ka> betmişti çünkü da-
ha iyi bfa- 'La Traviata' hak
ediyordu. La Scala, direktö-
rü vç İtaha kav betmişti''.
Muti, orkestranın eleman-
larma, ücret ve çalışma ko-
şullan konusundaki şikâyet-
leroıidesteklemedığini söy-
le<±. Özellikle de izleyiciye
SCMdakikada sırt çevirdikle-
ri için... Ancak bunun birda-
ha yinelenmeyeceğine ina-
nı^or.
La Scala'nın sezonun so-
nuüda sahnelediği diğer iki
ofaeranın Verdi'nin 'Fals-
taffı ile Offenbach'ın 'Tales
o f Hoffinann - Hoffinan'ın
Mitsallan'nın bundan etki-
lexroemesi gerektiğıni belir-
ter Muti, "Falstaff*uı dedi-
ği pbibenyenjdenbaslama-
ytm tuzınnı" dıyor.
Muti, La Scala'da olup bi-
te-rleri şöyle anlatıyor: "Dı-
ş^ndanbirinegaripgetebür
Verdi'nin operalannı
Scala'ya getirebilmek
için uzun bir savaş verdim".
'La Traviata' ve 'Falstaff'
artık sahnelenebildiğine gö-
re Muti bu savaşı kazanmış.
"Burada Verdi'nin operala-
nnı sahnelemek zor. Çünkü
her İtalyanın bunun nasıl ya-
pılması gerektiği, kimlerin
rol aiacağı, künin yönetece-
ği ve orkestra şefınin kim
otacağı konusunda belli bir
düşüncesi var. Aynen futbol-
da olduğu gibi. Takunda
kimkrin oiacağı konusunda
herkesin bir fikri var" diyor.
Kuşkusuz her Italyan,
Vendi uzmanı değil. Pek çok
Italyanın şimdiye dek daha
iyisinin yapılamadığını dü-
şündüğü, Vlsconti'nin unu-
tulmayan 'La Traviata' pro-
düksiyonunda Maria Cal-
las'ın ruhu var.
Muti de daha sonra ger-
çekleştirilen bütün prodük-
siyonlann başansız olduğu-
nu düşünüyor: "Von Kara-
jan'uı 26 yıl önce yaptiğı ve
benim çok beğendigim 'La
Traviata'yı bfle izleyici hiç
beğenmemiş, Von Karajan.
La Scala'yı pol» korumasın-
da arka kapıdan terk etmek
zorunda kalmtştı. Ben bu
Berlin ve Viyana Filarmoni Orkestralannın konuk şefi Riccardo Muti yüm altı ayını son yıllarda geüstiğini söylediği 'La Scala'ya ayırmış.
duruma daha fazla dayana-
madım. 'Rigoletto', 'La
Traviata' ve 'II Trovatore'siz
bir La ScaladüşûnülemezdL
Cesaretinü toplayip işe ko-
yuldum".
Muti, 1990 yılında 'Rigo-
letto'yu sahneye koydu. Bu-
nu, Italyan film yönetmeni
Lfliana Cavani'nin gerçek-
leştırdiğı başanlı bir 'La
Traviata' prodüksiyonu iz-
ledi. Bu prodüksiyon mayıs
ve haziran aylannda La Sca-
la'da sergilendi. Operanın
yeni bir prodüksiyonu,
ağustos ayında Salzburg'da.
eylülde de Tokyo'da sahne-
lenecek. Bu 'Traviata' Pa-
ris'tekı Theatre de l'Ode-
on'un Ispanyol yönetmeni
Lluis Pasqual tarafmdan
sahneye konacak.
Muti, farklı ülkelerin izle-
yicilennin 'La Traviata'ya
farklı birtepki gösterdığinin
farkında: "Almanlann ve
Avusturyahlann en iyi izteyi-
ciler olduğunu düşünüyo-
rum. tngiliz izlcyki çok na-
zik. Japonlarsa farklı. Bizim
müziğinıizi ögreniyorlar ve
neredeyseşükran duygusuy-
la her aynntıyi özümsemeye
çahşıyorlar".
Muti'nin meydan okuma
ve değişiklikten hoşlandığı
da ortada. Milano. Viyana
ve Salzburg arasında mekik
dokuyan sanatçı, yılın altı
ayını La Scala'ya adamış
durumda. Aynı zamanda
Berlin ve Viyana filarmoni
orkestraiannın konuk şefi.
"Vij'ana Filarmoni Orkest-
rası, beni La Scala'daki ken-
di orkestramdan dahaiyi ta-
nıyor. Çünkü 1971'den beri
onlarla birtikteyim. La Sca-
la ile iseyalnızca dokuzaydır
birlikteyim"
Viyana Filarmoni Orkest-
rası'na övgüler yağdınyor:
"Onlarla çalışmak büyûk
bir zevk. Çünkü çok yete-
nekli müzisyenler. Belki de
dünyanın en büyük orkest-
rası... İki orkestra arasında
karşılaştırma yapmak zor.
V iyana Filarmoni güçlü bir
geİeneğin yanı sıra son dere-
ce yetenekli müzisyenlere sa-
hip. La Scala ise bir opera
orkestrasL"
Muti, La Scala orkestrası-
nın son yıllarda büyük ölçü-
de geliştiğini düşünüyor.
Zaman zaman Orchestre
National de Paris'yi de yö-
neten ünlü şef, "Son ûç yıl
içinde Viyana Filarmoni ile
çok seyahat ettim. Japon-
va'ya, ABD'ye, Almanya ve
Ingiltere'ye gittik. Onlarla
çok sayıda plak da yaptun"
dıyor.
Dünyanın en büyük şefle-
rinden biri olarak nitelenen
Muti, Viyana Filarmoni Or-
kestrası'nın 1997'de ve
2000 yılında vereceği yeni
yıl konserlerini de yönete-
cek.
Bugüne dek kazandığı ba-
şanlara karşın, hâlâ kendini
geliştirebileceğini düşünü-
yor. "La parole 'fine' non ex-
ist- 'Son' diye bir sözcük
yoktur" diyor.
En sevdiği besteci yok.
Verdi'ye karşı derin bir sev-
gi duymasına karşın "Tipik
bir Verdi şefi değUim" dıyor.
Bütün besteciler içinde Mo-
zart'la tanışmak istediğini
söylüyor. Insanlığin tüm ni-
teliklerini, eksiklerini, se-
vinci ve acıyı bir araya geti-
rebildiği için...
Farklı bestecilerin müzik-
leri üzerinde çalışmak ente-
lektüel ve müzikal bir çevik-
lik gerektiriyor olmalı...
"Wagner, gizemli bir dene-
yündL Sözgelhni 'Parsifal'.
Ondaöyle şeytansı ve gizem-
li bir öge var ki her perfbr-
manstan sonra yeniden dün-
yayageoyorsunuz sanki" di-
yor.
2001 yılına kadar konser
bağlantılan yapan sanatçı,
bu süre dolduktan sonra da-
ha az orkestra yönetmeyi
ama daha çok yolculuk yap-
mayı. kendısı ve bu gezegen
hakkında daha çok şey öğ-
renmeyi planlıyor.
Gelecekte köklerine, Na-
poli 'ye dönmeyi düşünüyor
"Yavaş yavaş güneye geri dö-
neceğün. En azından zihin-
sel olarakçünkü şimdi bunu
fiziksei olarak yapacak vak-
tim yok. Akdeniz'i, ışığuıı,
kokusunu ve kültürünü öz-
ledim"
MEMET FUAT
Seçmenin Gücü
Demokrasiyle yönetilen ülkelerde seçilerek belli
yeriere gelenler, doğal olarak, seçmenlerden çeki-
nirler. Uluorta konuşmalar yapmaz, kamuyounda
olumlu karşılanmayacak davranışlanda bulunmazlar.
Bir milletvekili, bir bakan, siyasal bir görevle ülke-
mizegelmişkadınlardan "orospu'yada "kahpe"d\-
ye söz ederse, bunun yankısız kalmayacağını, bü-
tün uygar seçmenlerin kendisine karşı döneceğini
bilmez mi?
Içerde dışarda çeşitli kuruluşlann, özellikle de ka-
dın derneklerinin ayağa kalkacağını düşünemez mi?
Siyasa adamı inceliğini bırakın, kalınlığı da kalma-
mış görünüyor.
Demokrasilerde ulusal egemenliğin güvencesi
olan oylann çok dikkatli kullanılması gerektiğini, bu
tür olaylarla karşılaştıkça seçmenlerimiz herhakje
daha iyi anlıyorlardır.
Aslında bütün bunlan paylaşıyoruz.
Bir bakanımızın söylediği kadınlığı aşağılayan söz-
ler, hiç kuşkusuz, hepimizi bağlıyor.
Aynı hükümetin başka bir bakanı Sayın Aysel Bay-
kal bunu açıkça belirtmiş:
"Türkya da yabancı kadınlara söylenmesi önem-
li değil. Bütün kadınlann, bütün dünya kadınlannın
tepki göstereceği sözcükler bunlar. Toplum olarak
hepimiz bu sözlerden sommluyuz." (Cumhuriyet,
15 Haziran 1995)
Işıl Özgentürk ise oylanmızla seçtiğimiz insanla-
nn büyük bir çoğunluğunun böyle sözler söyleyebi-
leceği kanısında.
"Türkiye bu insanlann yönetimine layık değil" di-
yor.
Bir darbe döneminde yaşanıyor olsa, tamam, ba-
şımıza zorla geçtiklerini düşünebiliriz. Ama seçimler
yaptık, sandıklann önünde kuyruk olup oy verdik. O
insanlar, bizim oylanmızı alarak yönetime geldiler.
Yaptıklan her işten, söyledikleri her sözden so-
rumluyuz. "Layık olduğumuz budur" demek zorun-
dayız gibi geliyor bana.
Ama Işıl özgentürk herhangi bir kimse değil. Bir
sanatçı. Biryazar. Bir film yönetmeni. Bu ülkenin in-
sanlannı çok iyi tanıyan, duyarlı bir kişi.
Seçimlerin bir ülke halkını yönetime yansıtacağı-
na inandığım kadar, onun gözlemlerine, değerlendir-
me gücüne de inanıyorum.
öyleyse aksaklık nerede?
Neden halkımız olumlu niteliklerini oylanna yansı-
tamıyor?
Demokrasimizin herhalde iyice bir gözden geçiril-
mesi gerekli...
Hiçbirsiyasal önder, "Ben kimiistesem, seçtiririm"
diyememeli, hiçbir parti ne yaparsa yapsın, seçim-
lerde aiacağı oyun değişmeyeceğini düşünememe-
li...
Kamuoyu seçim sandıklanna yansıyan bir denet-
leme gücü gösteremezse, ülkenin yönetimi, hizmet
yanşında olanlann değil, çıkaryanşındaolanlann eli-
ne geçiyor. Bunu yıllardır yaşayarak gördük.
Sorumluluklan paylaşma anlayışımızda da büyük
kopukluklar var...
Bir bakan kötü bir davranışta bulunduğu zaman,
Bakanlar Kurulu'nun başı olarak göstermesi gereken
tepkiyi göstermezse, başbakan da o davranışın so-
rumluluğuna ortak olur.
Milletvekilleri ile bağlı olduklan partiler arasındaki
ilişkide de bu sorumluluk paylaşması geçerlidir Her-
hangi birmiletvekilinin yaptıgı kötü birdavranış, par-
tisini de sorumlu kılar.
Kürsüde konuşma yapan bır karşıtını gidip yum-
ruklayan ya da Millet Meclısi Başkanı'na su atan mil-
letvekillerini öncelikle kendi partilerinin açıkça kına-
yıp cezalandırmalan gerekir. Bu savsaklanır, geçiş-
tirilirse, o zaman yapılan kötü davranışın sorumlulu-
ğunu parti üstlenmiş olur.
Parti yönetimlerini uyarmak, gerekirse cezalandır-
mak ise üyelere düşer. Örgütün tepkisı de yetersiz
kalırsa, son söz elbette seçmenlerindir.
"Ben kötü davranışlarda bulunan bir milletvekili-
ne oy vermem, o milletvekiline tepki göstermeyen,
olayı kapatma yoluna sapan partiye de oy vermem "
diyebilen seçmenler olmadıkça, îürkıye'de demok-
rasinin iyi işlemesını boşuna bekleriz.
Seçmenin soluğunu yönetimin ensesınde duyura-
cak uygar toplum örgütlerinin önemi ise, bizim gibi,
halkı yüzyıllarca boyunduruk altında yaşamış ülkeler
için, yaşamsaJ denecek kadar büyük...
Safranbokı'da milyarhk tarîtii
kitaplar çahndı
• SAFRANBOLU (AA)Zonguldak'ın Safranbolu
ilçesi belediyesi tarafından koruma altına alınan,
aralannda Osmanlı döneminde Ibrahim
Müteferrika'nın matbaa harfleriyle yazdığı ilk baskı
kitaplar ile Fatih Sultan Mehmetin tuğrası bulunan el
yazması tarihı eserler çalındı. Safranbolu Belediye
Başkanı Mustafa Eren, 1700 yıllık Izzet Paşa
Vakfiyesi'nde, dış kapısı demir olan, beş iç kapısı üç
kilitle korunan tarihi kitaplann kapı kilitleri kınlarak
çalındığını bildirdi. Başkan Eren, aralannda çok
değerli el yazması Kuran-ı Kerim ile maddi değeri
milyarlan bulan eserlerin de bulunduğunu, güvenlik
görevlilerinin çahnan kitaplann sayımım
sürdürdüğünü behrtti.
Aksanarta 1
Sunset Boutevamf
• Kültür Servisi- Aksanat'ta bugün saat 12.30 ve
17.30'da Bilry VVilder'ın yönettiği "Sunset Boulevard"
adlı film gösterilıyor. Filmde başrolleri William
Holden ve Gloria Swanson paylaşıyor. Aksanat'ta
yann saat 12.30 ve 17.30'da da "Pavarotti in Hyde
Park" konseri laser-disc'ten büyük ekranda
izlenebilecek. Cuma günü ise Karajan yönetimindeki
Berlin Filarmoni Orkestrası'nın konseri saat 12.30 ve
18.00'de laser-disc'ten büyük ekranda gösterilecek.
Dünya Kitap'ta Meih Cevdet Anday
• Kümlr Servisi- Dünya Kitap dergısinin 44.sayısında
"Edebiyatta Tükenmeyen Dinamizm: Melih Cevdet
Anday" bölümü yeralıyor. Mahzun Doğan'ın
yazısında, Anday çesitli yönleriyle anlatıhyor,
şiirlerinden örnekler ve tüm yapıtlannın listesi
bulunuyor. Özdemir Ince, "Şair Gözüyle Siyasal
Eleştiri"sinde, Demirel, Cindoruk, Çiller, Mesut
Yılmaz ile ilgili düşüncelerini belirtiyor. Mehmet
Başaran yazınımızda Eskişehir'i yazarlanyla
tanıtırken, Murat Çulcu "Kültürümüzü Sarraflara
Borçluyuz" diyor. Adnan Özer, Ispanya yayıncıhğını
tanıtıyor okurlara. Derginin bu sayısında tanıtılan
kitaplar arasında Prof.Dr.Fikret Işıltan adına
yayımlanan Armağan Kitap, Cem Erciyes'in
hazırladığı Uluslararası llişkiler köşesindeki
Kremlin'in Sırlan, Bitmeyen Oyun, Ortdaoğu Neresi
ve tdris Özyol'un tanıttığı Nietzsche'nin Dansı
bulunuyor.
DÜZELTME
Özgen Acar'ın dün yayınlanan ünlü Fransız fotoğrafçı
Nadar'ın New York sergisi ile ilgili yazısında yer alan
1954 ve 1957 tarihleri 1854 ve 1857 olacaktır. Düzeltı-
riz.