19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 21 HAZİRAN 1995 ÇARŞAMBA 10 DIZIYAZI Abdülhamit ve PanislamiztnTanzimat'ın 'Osmanlıcı- hk' anlayışınakarşılık olarak Abdülhamit dini öne çıkaran bir yol tuttu. Abdülhamit'te Osmanlılann pek büyük ço- ğunluğunun birliği ve sefer- berliğinin ideolojisi olarak görülmektedir fslam. Bu siyasetin temel öğele- rinden biri, Abdülhamit'in panislamizminin ana parçası olan halifelik temasınm kul- lanihşı oldu. Şuydu sultanın düşündüğü: Halife olarak yalnız Osmanlı tmparatorlu- ğu üzerinde yaşayan Müslü- manlann değil, bütün Müs- lümanlar üzerindemanevi bir iktidara sahipti. Bu anlayış. papalığa yakın bir lcurum ha- îine getiriyordu halifeliği -ki geleneğe hiç de uygun bir du- rum değıldi bu!- ve Yıldız da lslamın bir tür Vatikan'ı olu- yordu. Müslümanlannbu ku- rum karşısında bağlılıklannı uyandırma çabasında, sultan, Rjfailer ve Kadiriler gibi ki- mi tarikatlardan yararlandı. Osmanlı basını, imparator- luktan en uzakta Müslüman- lann bağlılıklannı sağlamak için giriştikleri bütün çabala- nn alabıldiğine reklamını ya- pıyordu. Önemli nokta, işte buradadırbelki: Bütün dün- yanın Müslümanlanıu hali- fenin çevresinde birleştir- mek söz konusu değildi. açıktır ki -sultan, elindeki araçlarla bu amaca erişeme- yeceğıni pek iyi biliyordu- söz konusu olan, imparator- hığun içindeki Müslüman halklan, halife teması çevre- sinde seferber etmekti. Içeride kullanılacak tür- den bir panislamizmdi bu! Milliyetçillk vlrüsünün panzehiri Abdülhamit. Tanzimat'ın esitliikci yaklaşımına karşı dini öne çıkarıyor 'Osmanlıcılık'Abdülhamitçi devleti, Tanzi- mat'ınkinden en çok ayıran nitelik- lerden biri, Islam dininin devlette tutar göründügü yeni yerdir. Ger- çekten. bir tür 'dinin dönüşü' ken- dini gösterir kimi alanlarda: Daha çok cami yapılır, okul programla- nnda ve okulda Islama daha fazla yer verilir. Sarayda sultanın çevre- sinde, önde gelen din erbabmdan bir kalabalık dört döner: Seyyitler, hocalar, mollalar, vb. Kadiri sultan II. Abdülhamit'in kendisi öna- yak olur buna. Kadiri tarikatından olduğundan, müminin görevlerine pek saygılı bir dindar ve sofu yaşa- mı sürer. Kendinden öncekilere ki- mi zaman takılmış, -o onur kıncı- gâvur etiketini haklı çıkaracakhiç- bir şey göriilmez davranışlannda. Dışanda, başka Müslüman halklar yerıne•Abdülhamitçi devleti, Tanzimat'ınkinden en çok ayıran niteliklerden biri, Islam dininin devlette tutar göründügü yeni yerdir. Abdülhamit'e göre Tanzimat'ın Müslüman olsun olmasın, imparatorluğun tüm uyruklannı aynı devletin yurttaşlan haline getirmek düşüncesi başansızlığa uğramıştır. Bir başka dayamşma ilkesi bulmak gerekmektedir ve Islam olacaktır bu ilke. Islamcıbk' ya da devletlerle ilişki kurmak için din bağına dayanır; Cezayir'e, Mı- sır'a, Hindistan'a. Çin Müslüman- lannın nezdinde Osmanlı temsilci- ler yollanır. Halife yaranna propa- ganda çabalannı desteklemek ama- cıyla Müslüman gazetelere paraca yardımlarda bulunulur. Halifenin resmi dağıtılır; cami- de, bağlılık işareti olarak, cuma va- azında adı anılır kimi zaman. Sul- tanın siyasetinin -herkesçe 'panis- lamizm' diye adlandınlan- görüşü- dür bu: Batılı çevreleri alabildiği- ne korkutur söz konusu panisla- mizm; lstanbul'da, bütün dünya Müslümanlannın bir başkaldınsı- nın hazırlandığı ve bunun da sö- mürge sistemini sarsacağı düşün- cesi içindedir bu çevreler. Bu kor- ku ne olursa olsun, şurası açıktır ki Abdülhamit'le değişmiştir hava. Olayın nedenlerini ve çapını de- ğerlendirmek kalıyor şimdi. Nasü bir Panislamizm? Başlangıçta, Tanzimat'ın politi- kasını tartışılır duruma getirmektir söz konusu olan kuşkusuz. Müslü- man olsun olmasın, herkese eşitlik sağlayarak imparatorluğun tüm uy- ruklannı aynı devletin bir bütün olarak yurttaşlan haline getirmek, özetle 'Osmanbcdık' düşüncesi ba- şansızlığa uğramıştır; imparatorlu- ğun çözülüşünü önlemeyi sağlaya- mamıştır. Bir başka dayamşma il- kesi bulmak gerekmektedir ve Is- lam olacaktır bu ilke. 1878'inerte- sınde, tanıklıklann büyük bir kan- şıklık ve şaşkınlığın pençesinde gösterdiği halklara, umut hizmeti de görecek ve onlan seferber ede- cek bir Islam! Islamı vurgulamak, imparatorluğu dörtte üçü Müslü- man bir devlet haline getiren yeni nüfus dengesinden sonuçlar çıkar- maktır da. Kısaca, Osmanlılann pek büyük çoğunluğunun birliği ve seferberliğinin ideolojisi olarak görülmektedir Islam. Ne var ki bu halife siyase- ti, Osmanlıcılığın yerine ge- çecek bir şeyi bulma arzusu- na yanıt vermiyordu yalnız. lmparatorluk için korkunç olabileceği ortaya çıkan bir tehlikeye çare bulma amacı- nı da taşıyordu o; milliyetçi- lik virüsü, Türk olmayan Müslüman halklan, Arnavut- lan, Kürtleri ve Araplan da sarma tehlikesini gösteriyor- du. Öyk görünüyor ki sultan, pek çabuLbüıncine vardı bu tehlikenin. Böylece Arnavut- luk'ta, özerklikçi eğilimleri dile getiren Prizren Birliği 'ni 1800 yılından başlayarak fes- hettığı ve Arnavutlarla Türk- leri birleştiren tslam bağını vurguladığı görülüyor. Ab- dülhamit, Kürtler arasında, devlet iktidannı oturtmak amacıyla din- de başı çeken kimi büyük ailelerle bir bağlaşıklık siyaseti uygular. Bu politika- nın etkili olduğu da görülüyor, çünkü 1800'den sonra hiçbir büyük Kürt ayak- lanışı olmayacaktır devlete karşı. Arap ayrılıkçılığına karşı Bununla beraber Abdülhamit, aynlık- çı eğilimlerin, önce imparatorluğun Arap eyaletlerinde ortaya çıkacağından korku- yordu ve Osmanlı iktidanna karşı Arap kartını oynamayı istediği konusunda pek erkenden lcuşkulanrrusa benzer lngilte- re'den. Nitekim 1876 yılının sonlanndan başlayarak Londra'da yayımlanan Arap gazetelerinde bir Arap halife yaranna gerçek bir kampanya başhyordu. Daya- nılan düşünce de şuydu: Halifeliği, Os- manlılar zorbalıkla elde etmişlerdi; onu üzerinde hakkı olan Araplara geri ver- mek gerekiyordu. Başlarda özellikle Lübnanlı Hıristiyanlarca savunulan bu düşünceleri, VVUfrid Scaven Blunt yeni- den ele aldı sonra; bir lngiliz şair ve aja- nı olan bu insan, 'The Future of tslam' (lslamın Geleceği) adıyla 1881'de ya- yımlanan bir eserde -parlak biçimde- di- le getirdi bunlan. Bu düşüncelerin Avrupa'da ete kemi- ğe bürünmeye başladığı bir sırada, impa- ratorluğun Arap eyaletleri de belli bir • Abdülhamit'in izlediği siyasetin temel öğelerinden biri, panislamizmin ana parçası olan halifelik temasınm kullanılışı oldu. Şuydu sultanın düşündüöü: Halife olarak yalnız Osmanlı imparatorluğu üzerinde yaşayan Müslümanların değil, bütün Müslümanlar üzerinde manevi bir iktidara sahipti. • Halife siyaseti, Osmanlıcılığın yerine geçecek bir şeyi bulma arzusuna yanıt vermiyordu yalnız. lmparatorluk için korkunç olabileceği ortaya çıkan bir tehlikeye çare bulma amacını da taşıyordu o; milliyetçilik virüsü, Türk olmayan Müslüman halklan, Arnavutları, Kürtleri ve Arapları da sarma tehlikesini gösteriyordu. - Abdülhamit döneminde, lslamın modernleştirilmesi üzerine düşünen kim varsa, Mısır'a kaçırtmıştı Osmanlı sansürü. Sonuçta da geleneksel ilahiyatta olduğu gibi reformcu düşünce alanında da Kahire, Müslüman dünyanın dinsel başkenti olarak istanbul'un yerine geçti. Abdülhamit'in büyük panislamcı siyasetinin paradoksal sonucuydu bu en azından! kaynaşma içine giriyordu açıkça. 1880- 1881'de Beyrut'ta, Halep'te, Şam'da ve Bağdat'ta, Arap halklannı Osmanlı vesa- yetini silkıp atmaya çağıran bildiri ve ilanlar görülüyordu. Gözlemcilerin sap- tadıklan gibi Türklere düşman bir hava gelişmektedir ve Abdülhamit, lngilte- re'nin parmağını görür bunda. Başlarda Lübnan Hıristiyanlanndan küçük bir grupla sınırlı kalan Arap halifelik ya da hatta bir Arap devleti teması, yavaş ya- vaş yol açacaktır kendisine. 1902'de Su- riyeli aJ-Kavâkibfnin 'Kentierin AnasT adlı eseri yayımlanıyordu Kahire'de; ya- zar, merkezi Mekke (kentlerin anası) ola- cak, sadece manevi iktidara sahip bir Arap halifeliğinin güdümü altmda, lsla- mın diriliş planını öneriyordu kitabında. Birkaç yıl sonra 'Türk Asya'da Arap Uhı- sunun Uyanışı' adlı Fransızca bir kitap- ta, Necip Azıiry, Arap milliyetçiliği dü- şüncesini açıklayacaktır. Abdülhamit'in 'panisiamizmi'ni, Arap eyaletlerde -henüz bulanık haldeki- işte bu aynhkçı tehlikeye bakıp değerlendir- mek daha yerinde olur. 'Arap' denebile- cek ve Arap eyaletlerini Osmanlı devle- tine daha da sağlam olarak istif etmeyi arayan siyasetin öğelerinden biridir bu. Bu amaca varmak için başkalannın yanı sıra bir araçtı din. Arap halifelik düşün- cesine yanıt vermek amacıyla sultan, Os- manlı halifeliğinin yasallığını savunan Arapça propaganda eserlerinin yayımını destekliyordu. Nedir Abdülhamit'in Arap politikası- nın öteki görünüşleri? Arap politikasının öteki görünüşleri Önce Arap eyaletleri, siyasal ve iktisa- di bakımdan öncelikli dunıma gelirler. imparatorluğun eyaletler hiyerarşisinde, başta gelenler olurlar; yani yönetici ola- rak en yetenekli insanlar atanu" oralara. Devlet yatınm ve olanaklanndan daha önemli bir bölüm aynlır kendilerine. Böylece 1882 ıle 1908 yıllan arasında. Suriye'de ve Hicaz'da 2350 kilometre de- miryolu döşenecektir; aynı tarihler ara- sında Anadolu'da yapılanı 1850kilomet- reliktir ki Abdülhamit döneminde döşe- nen demiryollannın bütünü içinde birin- cisi yüzde 47, ikincisi ise yüzde 37'lik bir oran tutar. Şam gibi bir kent, 1906'da ve tstanbul'dan önce aydınlatılır ve elekt- rikle işleyen tramvaylarla donatılır. Eği- tim alanında büyük bir çabaya girişir dev- let: Beyrut'ta ya da Şam'da. devlet okul- lannın açılışı başka yerlerde olduğundan çok daha hızla yürür. Bu politika, devlet yaşamında Arapla- ra daha fazla yer ayırmaktı da aynı za- manda. Yıldız'da, sultanın çevresindeki din ileri gelenleri gnıbundan başka hazır- lık makamlannda (Lübnanlı MarunîSe- lim MeUıame Paşa gibi) ya da saray da- irelerinin başında (saray ikinci kâtibi Arap tzzet Paşa gibi) Araplar bulunuyor- du. Orduda da Arap subaylar çoğalmış- tı: 1886'da, en az 3200 subay vardı on- lardan. Arap eyaletlerde, Abdülhamit, Şamlı ya da Halepli kimi büyük ailelerin ileri gelenlerine ya da kabile şeflerine da- yanıyordu. Öte yandan, bu şeflerin oğul- lannı okutmak ve onlan Osmanlı devle- tine bağlılık içinde yetiştirmek amacıy- la 1892'de lstanbul'da Aşiretler Mektebi kurulmuştu. Hicaz demiryolu Bu Arap politikasının en gözalıcı gö- riinüşlerinden biri, Arabistan'ın kutsal kentlerini Şam'a bağlamak üzere, Hicaz demiryolunun yapımı oldu kuşkusuz. Gi- rişimin açıklanan amacı, Mekke"ye olan haccı kolaylaştırmaktı. Aslında başka he- deflerin arkasındaydı sultan: Arabis- tan'ın sık sık kıpırdanıp duran sınırlan- na doğru daha çabuk asker taşımak ve kutsal kentleri; hükümdann, halife unva- nından yararlanabileceği bir Arap devle- ti merkezi olmalannı engellemek ama- cıyla daha iyi denetlemekti bu hedefler. Bütün dünya Müslümanlannın katkılan sayesinde yapılan ve esas olarak Türk mühendis ve teknisyenlerince gerçekleş- tirilen eser, bir başan oldu teknik yönden. Rekor sayıla- bilecek bir sürede döşenen yol, Jöntürk devrimi patladı- ğı sırada Medine'ye ulaşıyor- du; demiryolunu, kendi ker- vanlan için yasal obnayan bir rakip diye gören Bedevilerin direnişiyle de karşılaşrruştı. Hicaz demiryolu, büyük bir dayamşma atılımına yol açtı Islam dünyasında ve impara- torluğun Müslüman yığınla- n üzerinde, onlan tartışılmaz biçimde harekete geçirici bir etkisi oldu. Simgesel bir de- ğeri de vardı aynca: Müslü- manlann, teknik bir alanda, Avrupalılann yardımına ge- rek duymadan bir şey gerçek- leştirebileceklerini gösteri- yordu bu! Sonuç olarak... Böylece Abdülhamit'in panislamizmi, imparatorlu- ğun Müslümanlannı halife- lik teması çevresinde hareke- te geçirmek ve Arap eyalet- leriyle bağlan sıkılaştırmak- tan ibaret oldu. Onun dışında ise Islam dini. görünüşte da- ha büyük bir yer tutmuş olsa da Tanzimat'tan önceki du- rumunu elde edemedi. Tersi- ne. reformlar döneminin dünyasallaşmasına eğilimler, örneğin 1879'da adli alanda güçlendi. Ulema, geleneksel iktidanna yeniden kavuşma- dı ve sivil iktidarca yakından denetlenmesi sürdü. Abdül- hamit'in atadığı şeyhülislam- lar, sultanın iplerini kolayca elinde tutabileceği ikinci de- receden kişiler oldular. Bir- kaç istisnasıyla tarikatlar çö- küşlerine terİc edildiler; refor- muna ileride Jöntürkler za- manında girişilecek medre- seler de öyle oldu. Aslında çoğu kez kabına sığmaz du- nımda olan softalara, yani medrese öğrencilerine güven duymuyordu sultan. Abdül- hamit döneminde lslamın ye- rinin bir başka göstergesi, din kitaplandır. Daha çok yayım- lanır bu tür kitaplar; ne var ki laık konulan inceleyen eser- lerden daha azdır oranlan. Din üstüne kitaplar, Abdüt- mecit zamanında basılan eserlerin yüzde 38'ini, Ab- dülaziz zamanında yüzde 22'sini, Abdülhamit döne- minde ise yalnız yüzde 14'ünü oluştururlar. Bütün bu öğeler, daha önce söyledi- ğimiz 'dinin dönüşü' olayı- nın aynntıdaki inceliklerini belirtecek şeylerdir. Aslında Islam, devlette eski haline getirilmiş ohnaktan uzakn ve sultanın ha- sımlannın ileri sürdükleri gibi teokrasi- ye dönüş asla söz konusu değildi. Bunun gibi bir Islam reformu da bahis konusu olamazdı. Daha kanksız bir ilk Is- lama dönüşün yanı sıra onu modern dün- yaya uyarlı hale getirmeyi hedefleyen bü- yük tslam reformizmi hareketi, özellik- le XIX. yüzyılın sonlannda Hindistan ve Mısır Müslümanlan arasında etkin du- rumdaydı. Bununla beraber, büyük Is- lam reformcusu Cemalettin .\fganL 1892 yılından başlayarak sultanın has konuğu oldu; ne var ki 1870'te lstanbul'da ilk bu- lunuşu sırasında olduğu gibi bir yenile- me mesajı taşıyıcısı olarak gelmemişti, 1878'de Hindistan'da yayımlanan ve tan- ntanımazlan, yasa ve ahlak yıkıcılannı kesip biçen 'Materyalistlere Reddiye'nin yazan sıfatıylabulunuyordu. tstanbul'da ya da Arap eyaletlerinde, tslamın mo- dernleştirilmesi üzerine düşünen kim varsa, Mısır'a kaçırtmıştı Osmanlı san- sürü. Sonucu da şu oldu bunun: Gele- neksel ilahiyatta olduğu gibi reformcu düşünce alanında da Kahire, Müslüman dünyanın dinsel başkenti olarak İstan- bul'un yerine geçti artık. Abdülhamit'in büyük panislamcı siyasetinin paradoksal sonucuydu bu en azından! Yarın: Jöntürk muhalefeti ve devrim Vlimari miras ve koruma güldürüsü Prof. S. MUHLİS TÜRKMEN / Mimar Mimar Sinanın büyük ustalığı ve dehasıyla tasar- layıp yarattığı Süleymaniye Camii ve külliyeleri, Istan- bul kenti ve topografyasıyla şaşılacak derecede güzel ve duyarlı bir uyum içinde bulunan bir mimari ve şehir- cilik anıtıdır. Bu hanka kunıluştan ismini alan Süley- maniye semti de aynı anlam ve güzellikte bir yaşantıya sahipti. Özenilmiş büyük ve göz alıcı konaklann yer aldığı bu bölge, günümüzde bir vıraneye dönüşmüş olup, oda oda kiraya verilmiş ve hatta bazılannda küçük çapta atölyeler kurulmuştur: Aynca bu çevrede yer alan gerek kamu ve gerekse özel sektör yapılan da kültürel mirasımız olan mimariyle ve dolayısıyla tari- hi mekânlarla, sıluetle ve tarihle bir denge ve bütün- lük sağlamayarak betonlaşmanın çirkin bir ömeğıni burada da vermişlerdir. , Sözler havada kaldı Sivil mimarimizin en iyi ömeklerinden olan Süley- maniye evlerinin onanmı ile ilgili yeni bir proje hazırlamyor, hazırlandı ve çok yakında uygulamaya geçilecek söz ve yazılannı duymayan, okumayan kalmamıştır zannediyorum. 1988 yılında Bedrertin Dalan, bir konuşmasında hazırlanan yeni bir projenin altı aya kadar bitirileceğıni ve hemen uygulamaya geçileceğini belirtmiştı. Verilen bu sözler boşlukta kaldı ve sadece evler biraz daha yıprandılar. Çökenler oldu; çoğu da ayakta zor duran, bakımsız insanlara döndüler. Bu büyük tarihsel zenginliğimızin bır kısmı gözlerimızın önünde yok olup gidiyor. Işi artık kader- • Uyg ar bi r ülkenin insanlanyız. Süleymaniye, Zeyrek ve diğerleri gibi bölgeleri yaşatıp geliştirmek, onarmak için çokça kurum ve derneklere, vakıflara sahibiz. Ama gelgelelim bu konular ancak sohbet, iyi niyet, temenni ve verilen sözlerden ileri gidememiştir. ine mi bırakıyoruz? Koruma ve onanm görevi artık yer- ine getirilmelidir. Ama nasıl ve ne zaman? Istanbul Taşınmaz Kültür ve Tabıat Varlıklannı Ko- ruma Kurulu'nda (2. Nolu kurul) görevli bulunduğum >ıllar (1987 -1990) çalışma mekânımız bu bölgede yer alan Kayserili Ahmet Paşa Konağı idi. Yeni restore edilen yapı, bütünü ile ahşap olup aynı ismi taşıyan sokağa bir renk ve güzellik getirmişti, an- cak yalnızlıgı ile çevresinden aynlıyordu. Yapıdan çıkıp Kirazh Mescit ve dığer paşa, ulema (bılgin) isim- lerini taşıyan sokaklan dolaştıktan sonra başım önde, dalgın. ûzgün ve düşünceli olarak dönerdim. Bugün de değişen bir şey yok, her şey biraz daha eskidi, konak arüklan çöktü ve bir kısmı yok oldu. Karşımızda kalan- lar ise virane (yıkıntı) halinde. O günlerde ve bugün dahı takıldığım bir konuda böylesine önemli bir iş gören kurullann ahşap bir yapı içine yerleştirilmesi olmuştur. Sakıncalı bulduğumu tekrar hatırlatınm. Levhalar gülûnçleşti Gerek bu durumu ve gerekse Süleymaniye Ma- hallesı ve diğer benzen bölgelerdekı yok olmaya yüz tutmuş geleneksel mimari eserlerimızi yazdık, yazıldı, konuştuk, konuşuldu. Sonuçta elde edilen sıfır. 1985 yılmda koruma projesine dahil edıldiklerini belirten levhalar asılmıştı. fnceleme sonucu levha asılan bu evlerde üniversitede çalışanlann oturduklan bihn- mekte idi. Bugün kimlerin oturduğunu bilmiyorum. Evet. harabe halindeki bu evlerin taşıdıklan "Ydalamaz tarihi eserdir" levhalan, artık bizler için gülünç kalmaktadır. Yukandakı satırlarda değındiğim gibi Bedrettm Dalan'uı 1988'dehazırlattığıprojeile 1992'de tüm ev- lerin onanmmın bitirileceği sözlerinı hâlâ duyuyor gibiyim. Bir başka utanç: Zeyrek Bu konuda 1970'lerden bu yana çalışmalar tam yir- mi beş yıldan beri devam etmektedir. Bu arada UN- ESCO işin dışında bırakılmıştır. Yerel yönetimler de problemi çözemedi. Yıllar önce uzmanlann "Tarihi doku ve sivil mimarimizi en iyi koruyan bir beige" olarak nıtelendırdiklen Süleymaniye semtını bu hale dönüştürenler utanılacak bir tablo sergilemektedirler. Bakınca bir diğer utanç duyulacak semt de Zeyrek"tir. Burası da sahip olduğu mimari değerlen ıle tıpkı Sü- leymaniye semti gibi acele onanm beklemektedir. Istanbul 'da en aşağı bu değerde yüzlerce mahalle ve binlerce ev (nedenlen bızce makbul değildir) yavaş, yavaş yok olmadılar mı? Aslında bu gibi olaylann oluşumunda yer alan kişilerin yaptıklan bır suç değil midir? Eğer suç olarak kabul edilmiyorsa başka ne olabilır? Nasıl önlenebilir bu facıa? Bu sorulann yanıtlannı bir Istanbullu ve yanm asır bu kentte mimarlık yapan bir kişi ve eğitim- ci olarak ilgililerden tatmin edici bir biçimde bekliy- oruz. Bu konuda ayn bir tehlike de projelerin istenilen nitelikte hazırlanıp onanm ve restorasyon işlerinin iyi gitmemesi sonucu (örnekleri çokça görülmektedir) kalitesiz restorasyonlara benzer bir mahallenin çıkması uzücü olacaktır. Aman dikkat.Uygar bir ülkenin in- sanlanyız. Süleymaniye, Zeyrek ve diğerleri gibi böl- gelen yaşatıp geliştirmek, onarmak için çokça kurum ve derneklere, vakıflara sahibiz. Ama gelgelelim bu konular ancak sohbet, iyi niyet, temenni ve verilen sözlerden ileri gidememiştir. Başı dik olabilmek— Toplumda bir tarih ve sanat bilinci ve sevgisi yok demıyorum; istenilen bu sevgiyi ve bilinci yerinde, za- manında bır mantık çerçevesinde kullanabilmektir. Tunstlerce en fazla görülmek istenilen Süleymaniye Camıi ve çevresı ıle Zeyrek'ın çok yakından gerektiği şekılde projelendirilip doğal kurallara uygun bir işleve (konut, konaklama, kültür tesisleri) ve esaslı birdüzen- lemeye kavuşturulacağına inanıyor ve beklemeye sabırla devam ediyoruz. Evet büyük bir ilgisizliğe zaman içinde uğrayarak tanhi doku ve sivil mimarisini bakunsız ve yıpranmış bir durumda günümüze aktarabilen Süleymaniye ve Zeyrek mahalleleri, elbet bır gün özgün ve büyüleyici görüntülerini kazanacaklardır. Sonuçta bizler de bu bölgelerde dalgın, üzüntülü ve düşünceli olmayarak başımız dik dolaşabileceğiz. POLtTİKA VE OTESt MEHMED KEMAL Memupların Sesi... Günlerdir, toplusözleşmeli, grevii sendika hak- lannı alabilmek için yurdun dört bir yanından ge- len memurlar, önce başkentin sokaklannı, sonra da Kızılay'ı doldurdular. Ilgililerle görüşmek isti- yorlar, görüşemiyoriar; Başbakan Tansu Çiller'le konuşmak istiyorlar, konuşamıyorlar. Taşkınlığı olmayan bir disiplin içinde sonucu bekliyortar. Ankara, oldum olası bir memur şehridir; cum- huriyetin başından beri göbeği böyle kesilmiştir. Mayası böyle atılmıştır. Eskiler anlatırtar: Kentin giriş ve çıkış yerierini tutan ilgililer, me- mur yapmak için okur yazar kişiler arariarmış. Savaşlarda yitenlerin yerierini doldurmak zor- muş. Okur yazarlar memur olarak alınır, bürokra- si böyiece kadrosunu tamamlarmış. Tuhaf bir rastlantı, Meclis'te milletvekilleri ana- yasa değiştirmek için toplanmışlar, bir türtü de- ğiştiremiyorlar. Memurlar da grevli, toplusözleş- meli sendika istiyorlar, bir türlü alamıyorlar. Oysa Kızılay'la Meclis arası 500 metre bile yok... Memurlar bir türlü haklannı alamıyorlar, bu gi- dişle alacaklan da yok. Her türlü eyleme başvu- ruyoriar. Bu eylemlerin arasında "iş bırakma" da var. Polis, eylemci memurtara kanşmıyor. Hatta ayaküstü söyleşiyorlar da. Memuruna sözünü geçiremeyen devlet olur mu? İşte böyle, devletin memuruyla polisi eylem alanında çene çalıyoriar. Yabancı işçi temsilcileri de memurian destekli- yoriar. Bir yabancı gazeteci, gördüklerini şöyle yansıtıyor "Saat 03.00 sıralannda alana Isviçre Emekçi- ler Partisi, bunun yanında Yunan İleri Sol Güçler Birliği, Güney Kıbns Komünist AKEL Partisi, Fransız Komünist Partisi, Ispanya Birieşik Sol Parti, Almanya Demokratik Sosyaiizm Partisi temsilcileri geliyorlar. Türkiye'de böyle bir po- tansiyel varmış diye şaşınyohar." Memurların eylemi böyle bir olgunluk içinde geçiyor. Orada bulunanlar, birbirterini tanımasa- lar bile yiyeceklerini, azıklannı paylaşıyorlar. Kış- kırtmalara gelmiyorlar. Sıkışık bir düzende hare- ket ediyorlar. Aralarına provokatörlerin girmesine izin vermiyorlar. Eylemin dışındakileri eyleme ya- naştırmıyorlar. Necmettin Cevheri, "Her ne kadar bu eylem yasadışıysa da demokratiktir" diyor. Memurlar, aralarına kışkırtıcıların girmemesi, yabancıların korteje sızmaması için ellerinden gelen her türlü çabayı gösteriyorlar. Başbakan Tansu Çiller'in temsilcileriyle görüşmemesine karşın seslerini duyurmasını bildiler. Yabancılann taşkınlıklan önlendi. Olayı gören ve olumlu karşı- layan memurlar "BravoL." diyerek alkış tuttular. Gene yabancı afış ve pankartlan alana sokmadı- lar. "Bir gün daha kalalım, hakkımızı alalım" di- yenler oldu. Kimisi kaldı, kimisi kalamadı. Ya- bancılar dışlandı, alana sokulmadı. Bir hükümet kendi memurunun sesine de ku- lak vermez, onun isteklerini karşılayamazsa ne olur? Her şey olur! Orhan Veli'nin "memur" şiirini şuraya alalım: Biz memurlar, Saat dokuzda, on ikide, saat beşte Biz bizeyiz caddelerde. Böyle yazmış yazımızı ulu Tann; Ya paydos zilini bekteriz Ya ay başını. BULMACA SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8SOLDAN SAĞA: 1/ Tüccar, tacir. 11 Ekim amacıyla içine tohum at- mak için toprakta açılan çukur... Hak ve hukuka uygun olan. 3/Yı- kanılan yer... Ö- hanBerk'inbirşi- ir kitabı. 4/ Köy- deki işlerin elbirli- ğiyle bitırilmesi. 5^ Gümüşün sim- gesi... Bir kcnara atılmış, uzaklaştı- nlmış. 6/Aralıksız yinelenen ve artık düşünmeksizin yapı- lan eylemlenn tümü... Bir ha- ber ajansının simgesi. II Bir yağış şekli... Sünnet olan ço- cuğun elıni, kolunu tutan ve çocuk üzerinde babaya yakın hak taşıyan kımse. 8/ Adlan aynı olanlardan her biri... Şu- be. 9/Pozisyon... Birçeşitbö- rülce. YUKARDMN AŞAĞIYA: 1/Yoğurtlu pirinç, buğday ya da bulgur çorbası... Meyve ku- rusu. 2/ Avrupa Birliği'nin ortak para birimi... Bir sıvının içindeki alkol derecesi. 3/ Cinayet işlemiş olan kimse... En- düstri. 4/ Bir yerde oturma... Saka Türkleri'nin bir destanı. 5/ Çıçeği bahar olarak kullanılan kokulu bir bitki. 61 llave... Orta Karadeniz bölümûnde bir dağ sırası. 7/Eskı Türkler'de ve Moğollar'da halcanın seçme muhafızlanna verilen ad... Bir içki. 8/Çıplak vücut resmi... At ahın. 9/Kayseri'nin 20 km. kuzeydoğusundaki ünlü höyük. TVIRKİYEYAZARLA8SESDİKASI 1. SANAT GÜNLERİ AÇil'S KONUŞMAS! ATAOL BEHRAMOGLU l T v S Gene-Başkanı) AZİZ NESİN *YS. Kunıcu Başkanı ve Oru< Konuğu; 26 HAZ1R*M 95 P4ZARTE9 ZÖLFÖ LJVAMELİ YENİTÜRKÜ BİRSEN TEZER RUŞEN AVŞAR GRUP LAÇİN 27 HAZIRAN '95 SALI LEMAN/EDİPAN/I I/AKISAM/AKBAYRAM OENCO ERKAL TUNCEL KURTtZ BİRSEN TEZER RUŞEN AVŞAR * OÛLTEN AKIN NURSELİ İDİZ ARİF DAMAR StNAN: MÜJDAT GEZİM AÇIKHAVA TİYATROSU ^-fr4-'' BİLET SATIŞ' TOM VAKKORAMA UAfiAZALARI - YAZARLARIN EVİ TEŞVIKİYE TEl. 261 25 5S-59 LEST TURİZM HMADA6 TEL 233 45 28-25 FAX 24$ 01 38 UEFlSty KİTAPEVİ KAOIKOY-BEYOSLU 245 42 28 VE KONSEB GÛNLERİNOE AÇIK HAVA TİYATROSU SIŞELERİNOE OflOANlZASYOH: YAZARLAHIN EVİ j LEST OHSANİZASYOK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle