Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 16 HAZİRAN 1995 CUMA
14 KÜLTÜR
Izmir ile Dublin kardeş kent olsun
Odyssey ile Ulysses nasıl kardeş başyapıtlarsa, Homeros ile Joyce
nasıl kardeş başustalarsa, budur benim önerim. Onlann kentleri
îzmir'le Dublin de kardeş kentler olsun!
NEVZATERKMEN
"'Geçen yıl bugün
Cumhurryet'te yayımla-
nan Mames Jovce Tirya-
kikri lçin Özel Bir
Gün'başlıklı yazımda,
ziyaret etmek istediğim
yerlerin başında Dub-
lin'in geldiğini hem de
bunu bir 16 hazıran gü-
nüne denk düşürmek is-
tediğımi; zira. James
Joyce'un, romanının içe-
riğini oluşturac o son
kerte ilginç, çok yönlü,
mizahi. trajik, dramatik
vb olaylan, en fazla ro-
manın başkahramanı Le-
opokl (Mr.) Bloom'a.
1904 yılının 16 haziran
gününde yaşattığını;
şimdi heryıl, artık 'Bk>-
omsday = Bloomgünü'
diyeanılan löhaziranda
James Joyce tiryakileri-
nin sabah saat 8.00'den
geceyansından sonra
02.00'ye dek Mr. Blo-
om'un ve 'Sanatçının
Bir Genç Adam Olarak
RDrtresi'ndekı, kendısıni
temsil eden kahramanı
Stephen Dedalus'un
ayak izlerinden giderek
Dublin'i bir kez daha tanımalan
için yerlere metal plakalar bilc yer-
leştirilmiş oldufunu; Bloomgü-
nü'nde Dublin'i ziyaret etmenin
de Joyceanlar, yani Joyceseverler
için bir tür 'hacca gitmek" olduğu-
nu yazmıştım." Işte böyle demiş-
tim 1994'te 1993'teki yazım için.
1995'in 16 haziranı da geldi iş-
te! Şu anda üçüncü Bloomsday ya-
zımı yazmaktayım ve ben hâlâ
Dublin'e gitmedim. Ama gidece-
ğim, sevdiklerimi yanıma katıp
coşkuyla gideceğiz Dublin'e. Ola
ki o 16 haziran gününde benim şu
son günlerde LTysses'in Türkçe çe-
virisinin doğumu sancılan yüzün-
den, 20 ve 27 Mayıs 1995 günleri
PEN Yazarlar Demeği Olağan Ge-
nel Kurulu'na katılamadığım için
seslendiremediğim önerimi şimdi
ve burada cümle âleme duyuru-
rum:
Sayısız eski metinlerde İzmirti
Homeros diye anılan bu büyük
Anadolu ozanınm anıtsal Akde-
niz-Ege yolculuk serûveninin gün-
cesi sayılan Odyssey'in izleğini,
Ulysses'te çağdaş (1904) Dublin'e
Yapı Kredı Yayınlan. Llysses'ın dızgisine başladı
Bu kitaptan şu anda tesadüfen çıkardığım bir
alıntıyı sunmak istiyorurn:
II. Anabölüm, 11. Bölûm (Sirens).
11. Bölüm (SİRENS)
ALTIN tLE BRONZ ATNALLARTNIN
ÇELtKTINGIRTISINI tŞıTTÎLER. •
Küstahtah tahtahtah.
Taşkesılmiş başparmaktırnağından çentik çentik
kopararak çentikler.
tğrenç! Işte altın kıpkırmızı kesildi daha da.
Güçlü bir düdüksesi öttü.
Öttü. Göktü açan çiçeklerin rengi.
Altıntepeli saçı.
Saten göğsünde bir gûl hopladı, Castile Gülü.
Terennûm et, terennüm et: Idolores.
Dıkız! Kimdiro... altmdıkizinde?
Dank dıye bağırdı bronz yüreği sızlayıp.
Ve bir çağrı, saf, upuzun ve zonklayan.
Uzunsürenbasmasısırrakedem
birçağn.
Ayartıcı. Tatlı dil. Ama bak. Parlak yıldızlar
sönmekte. Notalar yanıtı cıvıldıyor.
Ey gül! Castile. Şafak sökmekte.
Şıngır şıngır seyran etti şıngırtı.
Penı tıkırdadı. Saat çakıldadı.
Kabul. Sonnez. Yapabilırim. Jartıyen şaklatmak.
Senı bırakmam.
Şırak. Ladoche! Uyluk şırağı. Kabul. Ilık.
Sevgılim, elveda!
Şıngır. Bloo.
Çarpışan akorlar gümbürdedi. Aşka olunca
teslim. Savaş! Savaş!
Kulaktozu.
uyarlayan, daha doğrusu kendi ya-
rattığı o yepyeni tensel-tinsel yol-
culukta yapısal bir geştalt olarak
kullanan Joyce'un bu yapıtındaki
başkahramanı, Mr. Bloom'dan,
Stephen'den, Molly'den önce Dub-
lin kentinin ta kendisidir.
Odyssey ile Ulysses nasıl
kardeş başyapıtlarsa, Home-
ros ile Joyce nasıl kardeş ba-
şustalarsa, budur benim
önerim. Onlann kentleri Iz-
mir'le Dublin de kardeş
kentler olsun! Budur benim
önerim. Bir de dileğim var:
Joyce'un Dublin'i anlattı-
ğmca, çağdaş îzmir'ı anlata-
cak çıksın bir yazar daha!
Birde çağn: Bu anekdotu
dostum Ilker Mumcuoğlu
anlatmıştı - bir fılmde, Vit-
torioGassman'm, baş kadın
oyuncunun Ulysses kıtabını
kitaplıktaki klasik yapıtlar
rafina koyması üzenne alay-
lı alaylı güler. tlker Mumcu-
oğlu'nun Catherine Dene-
vue olarak anımsadığı baş
kadın oyuncu da niçin gül-
düğünü ve hangi rafa koy-
ması gerektiğini sorar
V.G.'a. Aldıği yanıt şöyle-
dir: "Bulmaca ve sözcük
oyunlan rafina koymab-
sın!"Anekdot böyle; çağn-
ya gelince - bu anekdotu ge-
çen hafta bitirdiğim Ulysses
çevirime koyacağım önsöz-
de içermek istiyorum. Ne
var ki söz konusu filme iliş-
kin kesin bilgileri bulama-
dım. AtiUa Dorsay, RekinTeksoy,
Adem Ayakta ve Murat Özer us-
talar... Hepsine danıştım. Şu anda
bilinemedi. Bileniniz varsa, arasm
beni (Nevzat Erkmen 0212 - 293
10 40).
Joyce hayranlanndan Bloomlar'a saygı
DUBLİN (RELTER) - trlandah yazar Ja-
ıııes Joyce'un hayranlan, bugün 'Ulysses' adlı
kitabının kahramanı Leopold Bloom'un 'sev-
gifi, kirti Dubtin'm sokaklannda yürüdüğü gü-
nü, 'Btoomgünü'nü (16 haziran, 1904) kutlu-
yor. Özellikle Molly Bloom'un erotik düşün-
celeri nedeniyle bir zamanlar lngiltere'de ve
Amenka'da yasaklanan roman, 130'dan fazla
dile çevrildi. Joyce hayranlanna bugün, tavuk
çorbası, böbrek ızgara, karaciğer ve Guinness
birasından oluşan geleneksel kahvaltı sunula-
cak. Joyce'un akrabalanndan Helen Monag-
han "Bİoomday'de Molh Btoom'a saygdanım-
a sunuyor ve Leopold Bloom'un severek yedi-
ği sakatanarla, Guinness birasuu kahvalû ola-
rak veriyoruz" dıyor.
Polıtikacılar, büyükelçiler, şairler, yanm
yüzyıldan daha fazla bir süre önce Zürih'de
ölen Joyce'un amlacağı ve sponsorluğunu Gu-
ınnes firmasının üstlendığı güne katılma onu-
runa enşebılmek için bırbirleriyle adeta yanş-
tılar. Monaghan, bu yıl Ingiltere Büyükelçisi
Veronica Sutberland'ın eşi Aiex'le birlikte
yazann yapıtlanndan pasajlar okuyacağmı.
anma gününe katılacak 27 lcişı arasında Kana-
da Büyükelçisi Barry Mavvhinney'nin de bu-
lunduğunu söyledi.
Irlanda Maliye Bakanı Ruairi Quinn ve es-
kı başbakan AJbert Reynotds da Joyce'un ilk
yapıtlanndan pasajlar okuyacaklar. Otuz ya-
şında Dublin'den aynlan Joyce, yaşamının ge-
ri kalan bölümünü kıta Avrupası'nda geçırdi.
Ama bu kenti, belleğinde yeniden inşa edebı-
leceğini söyleyerek övünüp durdu.
'Bkmmgünfi'nde yüzyıl başındaki gıysiler
içmdekı insanlar, Joyce ve karakten Leopold
Bloom'un uğrak yerlerinde durarak. Dublin so-
kaklannda dolaşıyorlar.
Gorgonzola peyniri ve Burgonyâ şarabından
oluşan geleneksel öğle yemeğı ıse Davy
Byme's adlı barda yeniyor. Ancak Monaghan
bu mönünün zaman zaman karides ve Guin-
ness birası olarak değıştinldiğini belirtiyor.
Joyce'un yeğeni ve Dublindeki James Joyce
Kültür Merkezi'nin yöneticisi Ken Monaghan
anma gününde yazann ailesiyle ilgılı konuşma-
lar yapıyor.
Joyce'un hayranlanndan senatörDavıdNor-
ns 'Bloomgünü'nün anlam ve önemini şöyle
ifade etmışti: -Bugün özellikle Dubiin'de ot-
mak gerekir. NoeMe Bethlehem'de bulunmak
De denli anlamlıvsa. Bloomgünü'nde Dubiin'de
bulunmak da o denli anlamudır".
1941 yılında 59 yaşında ölen Joyce, "Yapıt-
tanmda ne demek istediğimi tarnşmak, profe-
sörleri yüzyiUarca meşgul edecek"demişti. Bu
kehaneti de gerçekleştı. Diinyanın farklı köşe-
lerindeki akademısyenler, Joyce'un yapıtlan-
nı çözümlemek ve yorumlamak amacıyla ünı-
versitelerde bölümler ve yaz okullan kurdular.
Haydn'ın kayıp elyazmaları bulundu
Kültür Servisi- Ünlü besteci Joseph
Haydn' ın bilinmeyen bir yapıtı daha (Di-
vertimento) bulundu. Müzık dünyası,
Haydn'ın yitik elyazmalannın ve daha
önce bilinmeyen yapıtlanmn, 200 yıl
sonra, ardarda ortaya çıkışıyla çalkalanı-
yor.
Geçen ay da, Haydn'ın yaylı sazlar
dörtlüsü için yazdığı dört büyük yapıtı-
nın (Opus 50, no: 3, 4, 5 ve 6) uzun za-
mandır yitik olduğu sanılan el yazmala-
n, Londra'daki Sotheby's müzayede sa-
lonunda yapılan bir açık arttırmada 661
bın 500 pounda (yaklaşık 46 mityar TL)
satılmış ve el yazmalannı. açık artırma-
ya telefonla katılan Hans Schneider adın-
da Alman bir antika kıtap koleksiyoncu-
su almıştı.
1982'de Avustralya'nm Melbourne
kentinde düzenlenen Haydn festivaline
kadar kayıp olduğu sanılan el yazmala-
nnın, onlan yatağının altında saklayan
bir bayana ait olduğu ve bayanın, uzman-
lann el yazmalannın varlığından haber-
siz olduklannı bilmediği daha sonra an-
laşıldı. El yazmalan, Haydn'ın bestele-
me tekniğiyle günümüzde dörtlülerin na-
sıl yazıldığı konusunda önemli aynmla-
n ortaya çıkarması açısından büyük bir
değer taşıyor. 1732-1809 yıllan arasında
yaşayan Joseph Haydn, yaylı çalgılar
dörtlüsünün babası olarak tanınıyor.
Haydn, bu el yazmalannı. Mozart'ın
kendisine ithaf ettiği ve yaylı sazlar dört-
lüsü için bestelediği altı yapıtı dinledik-
ten sonra bestelemiş. Açık artırmada sa-
tılan dört yapıt, Haydn'ın herhangi bir
kütüphane ya da kurumda bulunmayan
birkaç el yazması arasında yer alıyor.
Haydn'ın yapıtlanmn bu kadar zaman
sonra ortaya çıkması, aslında hiç de şa-
şırtıcı sayılmaz. Başka hiçbir besteci,
Haydn kadar çok yapıt bestelemedi: 104
senfoni, 20 konçerto, 60 pıyano sonatı,
20 opera ve 80'i aşkın yaylı sazlar dört-
lüsü.
Bulunan yapıtlar, müzik konusunda,
büyük bir yenilik sunmuyor; ama, yine
de, Haydn'ın kullandığı metodlara ve
tekniklere ışık tutuyor.
Viyana Haydn Senfoni Orkestrası'nın
şefi ve Haydn uzmanı Manfred Huss,
"Haydn'dan başka hiçkimsenin duyma-
dığı ve bilmediği bir yapıtı seslendirmek,
bfltûn parçalan biraraya getirmek, çok
heyecan verici'" diyor. Son üç yıldır, Huss
ve bir grup araştırmacı, bütün izleri sü-
rerek, Haydn'ın özgün el yazmalannın
birçoğunu günışığına çıkardılar.
Huss. 1991 yılında, Prag Ulusal Mü-
zik Arşivi 'ne yaptığı bir ziyaretten ve ko-
münist yönetırnin, yıllarca, şatolarda, kü-
tüphanelerde, kilise ve manastırlarda bu-
lunan yazmalan, Ulusal Arşiv'de birara-
ya getirdiğini farkettikten sonra,
Haydn'ın el yazmalannın peşine düşme-
ye karar vermiş. Yazmalar, herhangi bir
şekilde sımflandınlmadıklan için araş-
tırmacılar, birbirine kanşmış sayfalan
ayırmak ve düzenlemek zorunda kalmış-
lar. "Şansa, bilgrve, sabra ve dirence ge-
reksinimimiz vanir diyor Huss.
Devlet Tiyatroları üzerine -V- YUCEL ERTEN
Bu yazı dizisinde, Devlet Tiyatrolan-
nın Türkiye açısından önemine değinmek-
le birlikte, kuruma yönelen eleştirilerin
bir değerlendirmesini yapmaya çahştım.
Bazı çevrelerin özlediği yılam karan için
ortada birneden ohnadığını, ancak sağlık-
lı ilerleyebihnek için de haldı eleştirilere
kulak verilmesi gerektiğini savundum.
Özeleştiri basamağına ayak basmaya.
böylelikle özgür ve önyargısız bir tartış-
ma ortamının oluşmasına katkıda bulun-
maya gayret ettim.
Bu son bölümde de bir genel değerlen-
dirme yapmak ve bazı çözüm önerileri ge-
tirmek istiyorum.
Görülmektedir ki Devlet Tiyatrolan
sancılıdır, sıkıntıhdır, bunalımlıdır. Hak-
h haksvz eleştirilerle karşı karşıyadır. Bun-
lann karşısında kendini yenilemek, dina-
miklerini harekete geçirmek ihtiyacmda-
dır. Ama eskimiş yasası ve bu yasaya da-
yalı aşın merkeziyetçi yönetim anlayışla-
n, bunu zorlaştırmaktadır. Artık kamu-
oyunda da dile getirildiği gibi kurum, me-
muriyet ataletinden sıynlmayı başarama-
maktadır. Üstelik yönetimde ve sanatsal
üretimde hem "siyasetsiziik'' hem de "ve-
sa\et"le özürlüdür.
Vesayet sorunu
Evet, buraya kadar tanıklıklanmıza ve
deneyimlerimize dayanarak Devlet Tiyat-
rolan'nın birikmiş sorunlannı ve duru-
munu en özet biçimiyle tanımlamaya ça-
lıştık. Ama öyle inanıyorum ki asıl hede-
fimiz, bu sorunlar yumağı içinde. temel-
deki engeli görmek ve dikey çözüm üret-
mek olmalıdır.
Ana çizgileriyle ele aldığımız zaman,
bu engelın özünde tek, ama kesitte iki kat-
manlı olduğu görülmektedir. Üstkatman-
da. siyasal erkin genel müdürlük üzerin-
deki. alt katmanda da genel müdürkrin o-
yatrolarunız üzcrindeki geleneksel vesayet
anlayışL
Siyasal erkin vesayet anlayışı, genel
müdür değişikliklerinde ve üst düzey ata-
malardaki müdahalelerde kendini göste-
DT 'Cumhuriyet' dönemine geçecektir
rir. Iktidar değişiklikleri, kabine değişik-
likleri, bakan değişiklikleri ve hatta Kül-
tür Bakanlığı'ndaki "hava" değişiklikle-
ri bile, Devlet Tiyatrolan Genel Müdü-
rü'nün değiştirilmesine yol açabilir. Öme-
ğin son birkaç yıl içinde Devlet Tiyatro-
lan Genel Müdürlüğü makamındaki im-
za, 15 kez değişmiş bulunuyor.
Doğal ki ne zaman görevden alınacağı-
nı bilemeyen "Demokks'in kılıa''ru sü-
rekli tepesinde hisseden bir genel müdür-
den. uzun erimli kurumsal ve sanatsal po-
litikalaroluşturmasını beklemek hayaldir.
Bu durumda plan ve program geliştirmek,
kalıcı politika üretmek çok zordur. Bu
yüzden genel müdürler de kendilerine
prim sağlayacak iktidar sürelerini uzata-
cak gündelik çalımlara yönelebılirler.
Öte yandan Devlet Tiyatrolan'nın iç ya-
pısında da bunun bir uzantısı görülür. Bü-
tün tiyatrolar gerek yönetim gerekse sa-
natsal üretim bakımında geleneksel olarak
genel müdürlerin vesayeti altındadır. Bu-
nun doğal bir sonucu olarak da öncelikle
genel müdürle iyi ilişkide bulunanlara hiz-
met edercesine bir çizgiye girmiştir. Bu-
nu örnekleriyle kanıtlamak mümkündür.
Daha sonra bu alanda bir alternatif ol-
ma iddiasıyla uygulamaya sokulan proje
yöntemi de savunulabilir sonuçlar verme-
miştir. Üstelik bu kez önüne gelenın aklı-
na eseni yapması gibi bir başıbozukluk ve
savrukluk doğmuştur. Mediokrasiyeprim
vermiştir. Bunu da örnekleriyle kanıtla-
mak mümkündür.
Tabii yapı böyleyken hem genel mü-
dürlüğün hem de bölgelerin kimlik ve ki-
şilik kazanmalan zorlaşmaktadır. Oysa ti-
yatro, ancak kişilikli bir sanat politikası ile
kimliğine kaMişabilır.
Her iki katmanda görülen bu vesayet
anlayışının doğal bir sonucu olarak küçük
iktidar çatışmalan, çalışanlanmız arasın-
da dar görüşlü oportünizmin yelkenlerini
şişirip durur. Sanatçılar ve çalışanlar. ba-
kanlık koridorlannda çahm yaparak gol
atma çabasına girerler. "Ben yaparsam
ber şe\ düzekcck" hayaliyle yaşayan bir
"potansiyel genel müdürler ordıisu". sıra
sıra görev üstlenir.
Ama bir türlü temele inilemediği için
bir sistem sorunu ile karşı karşıya olduğu-
muz bilinci bir türlü yerleşmedigi için sü-
rekli aynı hatalar, aynı açmazlar, aynı çık-
mazlar yaşanır. Genel müdür adaylannın
anlamsız mücadeleleri, D^let Tiyatrola-
n'nın seçim dahil her türlü gelecek pers-
pektifini tıkama noktasına kadar uzanır.
Gerek siyasal erkin, gerek yöneticilerin,
gerekse çalışanlann payı olan bu durum,
üçüncü binyıla uzanırken Dev let Tiyatro-
lan 'nın ufkunda ürkünç bir bulanıkîık ya-
ratmaktadır. Ve Devlet Tiyatrolan. salgın
halindeki bir umursamazlığın ve egemen
birmantıksızlığın denizinde; yorgun, şaş-
kın. dümensiz, pusulasız, sürüklenip dur-
maktadır.
Kuşkusuz bu anlamdaki bir vesayet iliş-
kisinin aşılması. daha demokrat ve uygar-
ca bir ilişkiye geçilmesi, gelecek için uzun
erimli hedefimiz olmalı ve kısa ve orta
erimde bunu hazırlayacak adımlar aülma-
hdır.
Benim genel müdürlük görevim sıra-
sındaki girişimlerim, bu doğrultuda ol-
muştur. Hem yasa tasansını hazırlarken
hem tiyatrolanmıza en geniş özgürlüğü
tanırken hem de bir seçime gidilmesine
öncülük ederken amacım buydu. Göreve
başlamazdan önce de dile getirdiğim gibi
vesayeti ortadan kaldırmak, "padişahuk"
geleneğinden "cumhuriyet" dönemine
geçilebilmesini sağlamaktı.
Bu anlamda "demokratikleşme, yeni-
den yaptlanma, birimleşmc ve yenidenyö-
netim'' kavramlanyla özetlenebilecek bir
seçeneğı yerleştirmeye çahştım. Ne var ki
16 aylık görev sürem, bu anlayışın yerleş-
mesi ve yasal dayanaklanna kavuşması
için yeterli olmadı. Belki de kavranması-
na bile yeterli olmadı. Bu dönemin aynn-
tılı bir bilançosunu çıkarmak, ayn bir ya-
zınuı konusu.
Devlet Tiyatrolan'nın enerjisini kısa
vadede uyandırabilecek bir çözüm, hazır-
ladığımız yasatasansmda ve yasa değjşik-
lik tasansmda da öngörülmüştür. Oneri
"birimleşme'' diye adlandınlan bir yerin-
den yönetim biçimidir. Görüşümüz odur
ki yapılaşmada olabildiğince homojen.
uygulamada olabildiğince kıvrak modül-
ler, yani "birim tiyatro"lar kunımda yep-
yeni bir dinamiğin kaynağı olabılecekler-
dir. Özetle: Tek tek her tiyatroya, olabil-
diğince özerk bir çalışma ortamı sağlana-
cak, seçimle göreve gelen sanat yönet-
menlerinin, genel müdürlükle ilişkısi da-
ha uygar ve daha demokrat bir çerçeveye
oturtulmuş olacaktır.
Bunun güvenceye alınabilmesi için de
üst yönetimde yani genel müdürlükte se-
çim yöntemi uygulanarak bakanlığa olan
bağımlılığın gevşetilmesi gerekmektedir.
Ama iş bununla bitmiyor tabii. Genel
müdürlüğümüzün ve tek tek bütün tiyat-
rolanmızın erkin ve ergin sayıldıklannı
varsaysak bile devlet tiyatrolannın yurt
çapındaki durumuna ve geleceğine yöne-
lik önlemler alınrnası, ilkeli politikalar uy-
gulanması gerekiyor.
Sonsöz
Sonuç olarak günün ve geleceğin gerek-
lenne yanıt veren yeni bir yasa, 2000 yı-
hnı hedefleyen bir master plan, istikrarlı
bir demokratik yönetim ve dinamik bir
yapılanma, bütün bu sorunlann aşılması
için yeterlidir.
Bu bağlamda uzun erimli çözüm, hazır-
larruş olduğumuz yeni yasadadır.
Uzun yıllar süren grup çalışmalanmn
birikimiyle hazırlanan bu tasan, kurum
içinde seçimle oluşturulan bir komisyo-
nun çalışmalanyla pekiştirilmiştir. Daha
sonra kurum çalışanlannın, ilgili üniver-
sitelerin, meslek kuruluşlannın ve önde
gelen tiyatro insanlanrrazın göriiş ve eleş-
tirilerine açılmış, Kültür Bakanlığı yetki-
lilerince incelenmiş ve ilgili bakanhklann
göriişüne de sunulmuştur. Olsa olsa ilgili
bakanlık görüşlerini göz önüne alarak son
bir redaksiyon gerektinr.
Ne ki Kültür Bakanlığı'nın ve parla-
mentonun takvimi ve gûndemi, bu yasa-
nın kısa sürede hayata geçebileceği umu-
dunu vermiyor. Bu durumda orta erimli
seçenek, yürürlükteki yasanın 6 maddesi-
nin değiştirilmesini öngören değişiklik ta-
sansıdır.
Bu tasan da aynı anlayış içinde ele alın-
mış yeni bir yapılanmayı ana hatlanyla
gerçekleştirecek, özünde bakışık bir yak-
laşımdır. Ve Devlet Tiyatrolan Yasa Ko-
misyonu tarafından genel müdürlüğe ve
bakanlığa sunulmuştur.
Bu da mümkün görülemiyorsa kısa
erimde, sanatçılann çoğunluğu tarafından
Kültür BakanlıgYna bir talep olarak sunu-
lan seçim yöntemıne başvurulması düşü-
nülebilir.
Kanımca bütün bu seçeneklerden her-
kes sorumludur. Tiyatroseverler. sanatçı-
lar, yazarlar, eleştirmenler, devlet tiyatro-
su çalışanlan, genel müdürle diğer yöne-
ticiler, Kültür Bakanlığı yetkilileri ve Sa-
yın Kültür Bakanı, bu seçeneklerden biri-
ni hayata geçirmekle sorumlu ve yüküm-
lüdür. Özellikle yöneticiler ya değişiklik
tasansının ya da seçim önerisinin, -el al-
tından bazı değişıkliklerhedeflemeksizin-
hayata geçmesi için çaba göstereceğinı
açıklamalıdır! Ve içtenlikle bu çabayı gös-
termelidir! Bu, tarihe karşı sorumluluk-
landır.
Çünkü çaresi yoktur. Devlet Tiyatrolan,
önünde sonunda "padişahlık" dönemin-
den, "cnmhuriyet" dönemine geçecektir!
IŞILDAK YE YELPAZE
ATİLLA BtRKİYE
Her Kitap Bir Sevmçtir Ama...
Yeni bir kitapla karşılaşmak hep bir sevinçtir. Bazı
yayınevieri, postayla yeni çıkan kitaplan gönderirler.
Apartmanın girişindeki posta kutusunun üzerinde
alınmayı bekler bulurum. Posta kutuları, ne hikmet-
se yalnızca mektup zarfını ya da insanı bezdiren fa-
turalan alacak kadardır. Dergi, kitap vb matbuat, gün-
lük yaşamımızdan o kadar uzaktır ki bunlar bize özel,
şahsımıza ait posta kırtusuna bile giremezler.
Evet içinde kitap ya da dergi olduğunu görür göi-
mez anladığınız paketi ya apartmanın girişindeki pos- •
ta kutunuzun üzerinde ya da Cağaloğlu'ndaki (artık
biraz biraz Istiklal Caddesi'nde) uğrak yerlerinizde si-
zi bekler bulursunuz.
Kitabı elinize alır ve o tanımsız basım duygusunu
hissedersiniz. Kitabı yeni bir serüvene başlamanın
coşkusuyla bir çırpıda kanştınrsınız. Posta giderlerin-
de de kitaba ilişkin kolaylıklar olmadığından genellik-
le yayıncılar birkaçını birlikte gönderirler ki çok da
haklıdıriar. Aslında evinize göndermeleri bile bir lüks-'
tür onlar için. Ama kimilerine, yazar-yayıncı bağlamın-
da kurulan bu kitap dostluğu ağır gelmez.
Bir yükü, hele hele kitaplara ilişkin bir yükü başka-,
sına taşıtmamak için de genellikle "Ben gelir alınm,
ya da postaya vermeyin, size yakın şuraya bırakın"
dersiniz. Her kitabı elinize aldığınızda bu inceliğe,
duymasalar da -ki duyarlar- içinizden bir teşekkür
gönderirsiniz. ;
Yeni bir kitap hep sevinç yaratır, amnağan olarak si- •
ze gönderilmiş olsa da, kitapçıdan almış olsanız da...'
Geçenlerde Metis Yayınlan'nın gönderdiği paket-
ten çıkan bir kitabın getirdiği sevincin yanında hüzün
ve burukluk da vardı. Paketin içinden üç kitap çıktı.
Bu, üç ayn sevinç demekti. Ama biri buruk ve hüzün-
lü bir 'sewnç'ti...
Hür Yumer'in Ahdımvar adlı öykülerinin yer aldığı'
kitap, birbirinden çok farklı duygular yaşattı. Hür Yu-
mer, Beşir Fuad gibi, Nilgün Marmara gibi, -bize
çok yakın bulduğum- Sadık Hidayet gibi, belki de bir
başkaldınnın, belki de yaşama dair bir seçimin içimiz-
de bıraktığı bir hüzündü.
Tanıdığınız bir insanın kitabını okurken, onun artık
yaşamıyor oluşu, size, onun metniyle sanki başka bir
bağ kurdurtuyor. öznel yani çok ağır basan bir bağ,
ama kendinizi her ne kadar bu öznelliğin dışına at-
maya çalışsanız da -böyle bir çabaya gerek var mı?-
, kişiliğine, görüntüsüne, serüvenine bildiğiniz kada-
nyla 'takılmadan' edemiyorsunuz.
Hür Yumer çok yakından tanımadığım, birkaç kez
karşılaştığım ve bir kez de bir kolekyum sonrası öğ-
le yemeği söyleşisi yaptığım biryazın kişisiydi; duyar-
lı, kibar ve inceliklerle dolu... ''
öykü yazdığını {"Defter" dergisınden) anımsıyo-
rum, ama öykünün içeriğiyle ilgili hiçbir bilgi yok bel-
leğimde. Büyük bir olasılıkla öykülerinı okumamışım.
Üstelik bir kitap kapsamında öyküleri olduğunu da.
bilmiyordum. Bu gerçek bir sürpriz oldu. Onu özenli
çevirelerinden tanıyordum. (Marguerite Yourcenar-;
Doğu Öyküleri; Jean Genet-Giacomettı'nın Atölyesi
vb.)
Ahdımvar'ûaVi öykülerde de çevirilerinden tanık ol-
duğumuz özenli ve kılı kırk yaran bir dil işçiliği var;
metnin müziğini yakalama uğraşı dolayısıyla şiirsel bir
biçem. öykülerdeki anlam katları, iç konuşmalar, bi-
linç akışları, zaman katmanları Hür Yumer'in yazın
özellikleri.
Bunlara günümüzde artık kolay kolay rastlayama-
dığımız "insanı anlayabilme duyariılığı" da eklenince,
keyfıne doyulmaz bir edebiyat tadı alıveriyorsunuz.
Buruk ve hüzünlü bir tat bu. Ne yazık ki yeni bir Hür
Yumer öyküsüne bir kez daha tanık olamayacağız.
Ahdımvar 'tek' kitap olarak kalacak, ama edebiyat-
severterin, kitap kurtlannın da gözünden kaçmaya-
cak...
KULTUR BAKANI KARAKAŞ:
Devlet Tiyatrolan
yeniden yapılanıyor
Başbakanlığa sunulan 5441 sayılı Devlet
Tiyatrolan Yasası'nda değişiklik
yapılmasını öngören yasa tasansı
merkeziyetçi yapı yerine birim tiyatro
uygulamasını getiriyor.
Kültür Servisi - Kültür
Bakanı Ercan Karakaş,
5441 sayılı Devlet Tiyatro-
lan Yasası'nda değişiklik
yapılmasını öngören yasa
tasansını Başbakanlığa
sundugunu açıkladı.
Ercan Karakaş, yaptığı
açıklamada."Yasa tasansı,
Tûrk tiyatrosunun vazgeçil-
mez ve en önemli kurumla-
rmdan biri olan Dev let Ti-
yatrolan'nı demokratik ve
özerk bir yapıya kavuştura-
cakör" dedi.
Devlet Tiyatrolan'aın
kurulduğu günden bu yana
ülkenın sanatsal ve kültürel
kalkınmasma önemli katkı-
larda bulunduğunu belirten
Karakaş, kırk yıllık bir geç-
mişi geride bırakan Devlet
Tiyatrolan'nda çağdaş ve
demokratik yönetim anla-
yışma dayalı işlevsel bir ya-
pıyı gerçekleştirmeye yö-
nelik yeni bir tasan hazır-
landığını ifade etti.
Beş maddelik değişiklik
tasansı ile yürürlükte olan
yasada var olan, tek kişiye
dayalı kesin ve mutlak yö-
netim yerine, çalışanlann
geniş katıhmı ile oluşacak
kurullann yönetim sorum-
luluğunu üstlendiği, de-
mokratik bir yapı getirildi-
ğini kaydeden Kültür Baka-
nı, bu değişiklikle sanatın
özerkliği ile bağdaşmaya-
cak uygulamalara son ve-
rilmesine çalışıldığını be-
lirrri.
Merkeziyetçi yapı yerine
birim tiyatro uygulaması,
getirildiğini ifade eden Ka-
rakaş. şöyle devam etti:
"Birim tiyatrolar kendi ça-
bşmalannda daha özerk bir
yapıya sahip olacaklar, ede-
bi kurul kalkacak, tiy atro-
lar repertuvariannı kendi-
leri belirleyeceklerdir. Dev-
let Tîyatrolan Üst Yönetim
Kunüu ve Yüksek Kuru-
lu'nunotuşumundademok-
ratik, kabhmcı yapı esas
ahnmıştır. Kurul üyelerinin
seçimle gelmesi demokratik
yapıyı sağlamlaştıracakür.
Başbakanlığa sunulan bo
tasan. Devlet Tryatrolan'nı
demokratik ve özerk bir ya-
pıya kavuşturacak, filke-
mizde tiyatro sanaünın da-
ha hızlı gelişmesine ve dev-'
let dışı alanda bu sanatın
saygınlık kazanmasına yar-
dıîncı olacaktır. Bu tasan,'
aynı zamanda, Türk kültür
ve sanat hayatmayeni bir iv-'
me getirecek vetiyatro dûn-
yamı/da önemli bir değisik-'
liğin de öncüsü olacakür". ',
GALATASARAY LtSESİ 12. ]
KÜLTÜR VE SANAT FESTİVALİ
BUGÜN:
13.30 Söyleşi: Okan Bayülgen. Aktüalite Merkezi "
15.30 Panel: "Türkiye'de Rock" Yöneten: Aptüllika, *;
Katılanlar Cenk Ünnü, Hakan Demirtas, Torab Mar-
ijlesi, Tevfık Fikret Salonu
17.00 Söyleşi: "Postmodernizm" Enis Batur, Ak- ;
tüalite Merkezi -i
19.00 Sinema: "Sonsuzluk", Yönetmen: Wajda
YARIN: r
14.00 Konser: "RockGünleri I" Objektif, Robert Lis- •;
esi, Kanga, Son Söz, Madam X, Çığlık, Marenostrum, -_
Necropsy, Galatasaray Lisesi Ön Bahçe