28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13HAZİRAN1995SALI 12 DIZIYAZI Maastricht: Avrupa vatandaşlığına adım SERBEST DOLAŞIM SORUNU [)r. M. Ataman Aksö\ek Kayhan lAgur • Maastricht Antlaşması'yla gelen en önemli yenilik 1994'ten sonra yürürlüğe girecek olan "Avrupa vatandaşlığı" statüsünün oluşturulmasıdır. Ancak bu kavram içine sadece AB üyesi ülkelerin vatandaşları alınmakta, AB dışından gelen göçmenler bunun dışında tutulmaktadır. • Üye ülkeler, yerleşik yabancılarla ilgili ulusal yetkilerini kıskançlıkla muhafaza etmek eğilimindedirler. Antlaşma, AB üyesi ülkelerin vatandaşlarına yeni haklar verirken, üçüncü ülke vatandaşı yerleşik yabancılara ek kısıtlamalar getirmiş olmaktadır. • Her ülke, göçmenleri iç sorunu olarak görmektedir. Salatalığın eni ve boyu ile ilgili ortak karar verebilen üye ülkeler, göçmenler konusunda ortak karar oluşturmayı içişlerine müdahale olarak kabul etmekte, Avrupa düzeyinde çözümler aramaya yanaşmamaktadırlar. Schengen Anlaşması'nın koşullannın uygulanacağı, AB'nin nasıl olacağını an- layabilmek için, doğal olarak tncelene- cek bdgelerin başında Maastricht gel- mektedir. 1991 yılının sonunda (1) 12 ülkenin devlet veya hûkümet başkanı, sözleşme- ye adını veren şehirde üç gün toplandık- tan sonra AB antlaşmasını "bağjadılar". Antlaşmarun metni uzun bir süre yayım- lanmadı. Politikacılartarafindan anahat- lan bağlanan antlaşmayı uzman ve tek- nisyenler, kendi anlayışlan içinde bitir- tneye çalışıyorlardı. Maastricht Antlaş- ması, 7 Şubat 1992'de imzalanabildi. Maastricht Antlaşması'nın tek tek dev- letler tarafından onaylanması gerekiyor- du. lngiltere'nin, başından itibaren sos- yal maddelere çekince koyması. Dani- marka'nın ilk kez yapılan referandumda antlaşmaya "hayır" demesi, Fransa'da yapılan refarandumda kılpayı geçmesi, Federal Almanya'da Anayasa Mahkeme- si'ne gidilmesi ve sürdürülen tartışmalar. antlaşma metnine olan gûvenleri sarstı. Bütün bu kargaşa içinde dikkatlerden ka- çan bir nokta, tartışmalann konusunu "Avrupa"nın değil, "antiaşma'"nın oluş- turmasıydı. Maastricht'in üç ayağı Avrupa. üç değişik dûzeyde gelişmek- tedir: Ekonomık - Politik - Sosyal. (2) Maastricht Antlaşması'nın da bu şe- maya yakın bir yapıyı taşıdığı ve üç sü- tun üzerine oturduğunu görüyoruz. Ortak para politikası - ortak savunma politika- sı ve ortak iç politika. Bizim için ve bu- rada önemli olan. üçüncü sütunda, göç- menleri ilgilendiren, ancak AB dışından gelen göçmenlere kapalı bir "Avrupa va- tandaşhğT kavramının yer alrruş olma- sıdır. 12 AB ülkesi, kendi sınıılan içinde ya- şayan göçmenleri ilgilendiren sorunlan, kendi iç politikalan olarak kabul etmek- tedirler. Yeni gelenlerle bu tutum değiş- meyecektir. Salatalığın eni ve boyu ile İİ- gili ortak karar verebilen üye ülkeler. göçmenler konusunda ortak karar oluş- turmayı içişlerine müdahale olarak kabul etmekte, Avrupa düzeyinde çözümler aramaya yanaşmamaktadırlar. Sonuç olarak, göç ve göçmenlik konusunda bir Avrupa politikasından söz etmek olası değildir. Göç ve göçmenlik konusunda Fransa'nm, Belçika'nın, Federal Alman- ya'nın, lngiltere'nin, Hollanda'nın vs. göç ve göçmen politikalanndan söz et- mek mümkündür; ortak uygulanan, bas- kı ve polis yöntemleridir. Maastricht ln getirdlklerl Maastricht Antlaşması ile gelen deği- şiklikleri şöyle özetlemek mümkündür: - AB üyesi ülkelerden gelen göçmen- lerin serbest dolaşımı ile ilgili ortak bir politikanın oluşturulmasına başlanmış- tır. - AB üyesi ülkelerden gelen göçmen- ler ile ilgili olarak "yerleşme hakkı" (3) oluşturulmuştur. - AB Komisyonu'na, göç ve göçmen- lik konularmda bir yetki verilmemekle birlikte (4) AB dışından gelen göçmen- lere yönelik bir "uyunT politikası oluş- turma görevi verilmiştir. - Maastricht Antlaşması'yla, 1994'ten sonra yürürlüğe girecek "Avrupa vatan- daşhğı" statüsü oluşturulmaktadır. Bu kavram içinde sadece AB üyesi ülkele- rin vatandaşları ahnmaktadır. Maastricht Antlaşması 'nda öngörülen sistemde, üye ülkeler yetkiyi ellerinde tutmaktadırlar. Avrupa Parlamento- su'nun ve Avrupa Yüce Divanı'nın yet- kileri silikleştirilmiş, komisyon uygula- macı ve fıkir belirten bir kuruluş olarak kalmıştır. Üye ülkeler, yerleşik yabancılarla ilgi- li ulusal yetkilerini kıskançlıkla muhafa- za etmek eğilimindedirler. Maastricht Antlaşmasf nda yukanda değindiğimiz ve ileride de değineceğimiz gibi, sadece vize konusuna yer verilmiştir. Antlaşma, AB üyesi ülkeler vatandaşlanna yeni haklar verirken, üçüncü ülke vatandaşı yerleşik yabancılara ek kısıtlamalar ge- tirmiş olmaktadır. Konuyla ilgili, ulusal egemenlik yetkilerinın AB'ye devri yö- nünde öneriler olmuşsa da bunlar, üye ülkeler tarafından reddedilmiştir. Maast- richt Antlaşması hazırlık döneminde iz- leri görülen bu önerilerin dışında. AB K.omisyonu, 7 Aralık 1988 tarihli bildi- risinde, konuyla ilgili devletlerarası ko- ordinasyonun yetersiz olduğunu, daha sı- kı bir işbirliği, politikalarda ahenk ve da- ha fazla bir hukuk güvenliği ve tek ses- lilik için topluluk hukukunun ön plana çı- kanlması gerektiğini vurgulamıştır. (5) 15-17 Ekim 1990 tarihinde Uluslara- rası Çalışma Örgütü'nün (6) Cenevre'de düzenlediği toplantıda topluluk içi göç- menlerle topluluk dışı göçmenlenn ko- numlannı birbirine yaklaştıracak bir top- luluk hukukunun gerekliliği ifade edil- mişti. (7) "Emekçilerin Temel Sosyal Haklan ToplulukTemelKurah" dahı.bu metinden alınan ilhamla aynı eğilimi ta- şımaktadır. (8) Eski Avrupa Komisyonu Başkanı Jac- ques Delors,bu temel kuralla ilgili bildi- risinde, "gerek Avrupa Konseyi Sosyal Temel Kurah'nın, gerekse Emekçilerin Temel Sosyal Haklan Topluluk Temel Kurah'nın, 'Tek Senet'le tamamlanan Roma Antlaşması'nın ruhuna uygun bir Avrupa inşasının temel direkleri oldu- ğu"nu beyan etmiştir. Avrupa Parlamentosu da topluluk dı- şından gelen emekçilerle topluluk içi emekçilerin sosyal konumlannın eşitlen- dirilmesi gereğini kaydetmiştir. (9) (1) 11 Arahk 1991 (2) Bu üç düzeyin nasıl ge- liştiği çok önemli olmakia birlikte, konuyu da- ğıtmamak için tartısmasına girmeyeceğiz. Çer- çeveyı çoklasa olarak belirtelim EkonomıkAv- rupa (ki biryerde tekellerın A vrupası) hızla ge- lifiyor. Politik Avrupa nın gelışmedığifark edil- dı. gecıkme kapatılmaya çalısılıyor Sosyal Av- rupa gelisemedi, hatta görecelı olarak, Roma Antlaşması dönemine oranla gerçekte geriledi (i) Sıederlassungsrecht = droıt d etabhssement (4) Hazırlık süresi çalısmalannda ortaya atılan Avrupa Toplumu Komisyonu 'nun Avrupa Top- luluğu dışından gelengöçmenlerle ilgiyetki ala- nmtn genişletilmesı önerilerı, üve ülkeler tara- jındanreddedildi (5) Com 88. 640final(6) İAO - OİT - tLOI lnternationale Arbeits Organısa- rion - International Labour Organisatıon - Or- ganısation lnternationale de Travail (7) 1OT/ BİT, Table Ronde Cenevre, 15-17/10/1990, compte rendu sommaıre (8) Bu metin 8-9 Ara- hk 1989 tarihinde Strasbourg dakı Avrupa Zir- vesı nde kabul edilıp lngiltere hanç diğer top- luluk üyelerince imzalanmıstır. (9) JOC. 16 Temmuz 1990, 175/180 (10) Secours Interna- tional de Caritas Catholica nın, Belçika 'daya- yımlanan ' Notes de Documantation'' adlı bûl- tenın 64-65 sayı ve Mayıs-Haziran 199i tarih- li nüshasında söylendiğine göre, Avrupa Ko- misyonu, TREVtgrubunun bazı toplantılarına gözlemci olarak katılmak istemis. ancak baş- vuru. toplantınm ' gizlı'' yapıldıgı gerekçesiy- le reddedilmiştir Yarın: Schengen Anlaşması Göç ve göçmenlik konusunda bir Avrupa politikasından söz etmek olası değildir. Göç ve göçmenlik konusunda Fransa'nın, Belçika'nın, Fe- deral Almanya'nın, Ingirtere'nin, Hollanda'nın vs. göçmen politikalanndan söz edilebilir; ortak uygulanan, baskı ve polis yöntemleridir. Serbest dolaşım 'potansiyel suçlu' AB K.omisyonu çeşitli belgelerinde, iç sınırlar içinde mal ve kişılerin dolaşımın- da sınır kontrollerinin kalktığı bir "yurt- taşlar Avnıpası" fıkrini sık sık belirtmiş- tir. Bu amaca en kısa zamanda ulaşmak gerekçesiyle bazı devletler. topluluk or- ganlan dışında bir araya gelmeyi tercih etmişlerdir. Kesin olan günümüzdeki gö- rüntü, ilgili hükümetlerin, sınırlardaki kontrolleri kaldırmamakta kararlı olduk- landır. Avrupa topluluğunun amacı Bilindiği gibi topluluk hukukunun ayırt edici özelliği. üye devletlerin kendi ulusal yetkilerinden bir kısmını Avrupa Topluluğu organlarma devretmeleridir. Klasik uluslararası hukuk ilkelerine gö- re. bu yetkiler ilke olarak devletin ken- dinde kahr ve devletlerarasında imzala- nan bağıtlar sadece devletlerarası ilişki- leri etkiler. Topluluk hukuku ise ulusla- rarası olmaktan çok uluslar ötesi bir ni- • AB devletleri, serbest dolaşımla ilgili sorunlara kriminolojik bir mantık içinde bakmaktadırlar. TREVÎ grubu ve AD HOC IMMIGRATION gibi oluşumlann amacı, iç sınırlann kalkması ile doğabileceği düşünülen tehlikelere karşı önlemler almaktır. teliğe sahiptir ve bu hukuk çerçevesi için- de bireylere de hukuk öznesi olanaklan açıktır. Görüldüğü gibi, gerek Avrupa Toplu- luğu Komisyonu'nun gerek çeşitli toplu- luk organlannın gerekse çeşitli uluslara- rası kuruluşlann tavsiye ve önerilerine rağmen, Avrupa Topluluğu üyesi devlet- lerin göç, göçmenlik. üçüncü ülke vatan- daşlannın serbest dolaşımı gibi konular- da kendi ulusal egemenlik yetkilerini ti- tızlikle korumaya çalışmaları belli bir amaca yöneliktir. Bireyler için çok daha sınırlayıcı bir özelliği bulunan klasik de\'- letlerarası ilişkiler temelinde. çeşitli iş- birliği ve koordinasyon yöntemleriyle yürütülecek göç ve dolaşım politikalan. üstelik belli bir hukuk bütünlüğü ve gü- venliğinin mevcut olmadığı bir sistem içinde, ömeğin anlaşmalann çeşitli hü- kümlerini yorumlayıp bıreylerin itiraz- lannı neticelendirecek bir yargı organı- nın yokluğundan istifade ederek, devlet- lere, yaptınmcı ve kısıtlayıcı önlemleri rahatlıkla alma fırsatını sağlayacaktır. Uyelerin yaklaşımı Bu amaçla bir araya gelen AB devlet- leri, serbest dolaşımla ilgili sorunlara da kriminolojik bir mantık içinde bakmış- lardır. AB dışı yerleşik yabancılann konu- muyla ilgili hükümlerin bazılan, bu top- lantılardan kaynaklanan belgelerde yer almaktadır. TREVt grubu ve AD HOC IMMIGRATION grubu böyle gruplar- dır. Bunlann oluşumu topluluk hukuku- na göre değil, devletlerarası hukuk ilke- lerine göre gerçekleşmiştir. Asıl amaçla- n. iç sınırlann kalkması ile doğabilece- ği düşünülen tehlikelere karşı önlemler almaktır. TREVİ grubu, terorizm, radikalizm, ekstremizm ve uluslararası şiddet (vi- olence intemational) konulanyla ilgilen- mektedir. TREVİ grubunun gerçekleş- tirdiği projler arasında en önemlileri, bi- limsel polis yöntemleri, Avrupa fişleme sistemi, polis eğitimi için sürekli ve de- vamlı eleman değişimi, AB üyesi ülke- lerde TREVİ grubunu temsilen narkotik polis ateşesi tayinidir. TREVİ grubu ça- lışmalan dışanya kesin olarak kapalıdır. (10) AD HOC IMMIGRATION grubu ise mülteciler ve aile birleşimi konulanyla U- gilenmektedir. LAİKLİK tLKESÎNÎN ATATÜRK DEVRİMLERİNDEKİ YERİ VE ÖNEMİIATİLLA ÖZTÜRKı ınusiammsıliişkUerwKamu Yönetimi Uzmam Dîn siyasetten de ayrılınahdır Atatürk, laiklikle ilgili düşüncelerini, el yazısı ile ele aldığı "Medeni BUgUer" kitabında iki ana esa- saoturtmuştur. Birinci esas; sadece din ile devlet iş- lerinin değil, dinin de siyasetten aynlması, ikincisi ise yasalann dine göre değil, toplıunun ihtiyaçlan- na göre yapılmasıdır. Atatürk, gerçekleştirdiği devrimlerini, bu iki esas üzerine oturtarak; devleti ve toplumu oluşturan si- yasal, sosyal ve kültürel kurumlan önem ve önce- lik sırasına göre laikleştirmiştir. Laikleştirme hareketleri Prof. Dr. Özer Ozankaya;Atatürk devrimi çerçe- vesinde uygulamaya konulan laikleştirme hareket- lerini; devletin laikleştirilmesi. hukukun laikleştiril- mesi ve kültürün laikleştirilmesi olmak üzere üç başlık altında toplamaktadır (21). Birçok yazar, la- ikleştirme hareketinibunabenzerbirtasnifetabi tut- muştur. • Devletin laikleştirilmesi: Atatürk" ün 1919"da Samsun'a çıkışından itibaren alınan ve uygulamaya koyulan siyasal kararlar, ye- • Atatürk, laiklikle ilgili düşüncelerini, el yazısı ile ele aldığı "Medeni Bilgiler" kitabında iki ana esasa oturtmuştur. Birinci esas; sadece din ile devlet işlerinin değil, dinin de siyasetten aynlması, ikincisi ise yasalann dine göre değil, toplumun ihtiyaçlanna göre yapılmasıdır. (1) Şer'iye Vekâleti'nin kaldınlması (1924). (2) Mecellenin kaldınlması. (3) Şer'iye mahkemelerinin kaldınlması. (4) Isviçre ve İtalya'nın ilgili yasalan temel alı- narak Türk Medeni Kanunu'nun, Borçlar Kanu- nu'nun, Türk Ticaret ve lcra-İflas kanunlannın, Türk Ceza Kanunu'nun kabul edilmesi (1926). (5) Kadın haklanna ilişkin yasal düzenlemeler. (6) Eğitimin laikleştirilmesi. (7) Medreselerin ve mahelle mekteplerinin kal- dınlması. (8) Eğitimin birleştirilmesi. (9) Üniversitelerin kurulması. # Toplumsal yaşam ve kültürün laikleştiribnesi: (1) Türbe, tekke, ocaklann kapatılması. şey h mü- rit, seyyıt, mansıp, dede unvanlannın kaldınlması ve kullanımlarının yasaklanması (1925). ni kurulan TC devletinin laikleştirilmesinde birer basamak teşkil etmiştir. Bu hareketler şöyle sırala- nabilir: (1) Amasya kararlan, Erzurum ve Sıvas KongTe- si'nde alınan kararlar ile ulusun kendi kaderini ken- disinin belirlemesi ılkesinin benimsenmesi (1919). (2) Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açıknası ve "Egemenlik lHusundur!" ilkesinin kurtuluşun te- meli yapılması (1921). (3) 1921 Anayasasfnın kabulü. (4) Saltanatuı kaldınlması (1922) ve cumhuriye- tinilanı(1923). (5) Halifeliğin kaldınlması (1924). . (6) 1924 Anayasası'nın kabulü. (7) Anayasa değişikliğinin kabulü (1927). (8) Laiklık ilkesinin anayasaya girmesi. • Hukukun laikleştirilmesi: (2) Yazı devriminin kabulü. (3) Kıhk ve kıyafetin değiştirilmesi (1925). (4) Soyadı Kanunu'nun çıkanlması (1934). (5) Türk Tarih lCurumu'nun kurulması. (6) Takvim ve ölçüler, resmi tatil ve bayramlarla ilgili yeni düzenlemelerin yapılması. (7) Türk Dili Tetkik Cemiyeti'nin kurulması (1932). (8) Sanatın laikleştirilmesi. (9) Uluslararası ilişkilerin laikleştirilmesi. Atatürk, yukandabelirtilen devrim hareketlerini, devlet yaşamında çok kısa bir süreyi kapsayan 20 yıla sığdırabilme başansını göstenTuştir. Bu devrim, müstesna devlet adamlanna nasip olmaktadır. Kısacası, Atatürk Devrimi; çağdaş uygarlık dü- zeyine ulaşmak için kişi, toplum ve devlet düzeyin- de uygulanan bir laikleşme hareketidir. (21) Özer Ozankaya, Atatürk ve Laiklik, Tekin Yaymevi, Ankara, 1983, s. 192. BİTTİ ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ Dil Bilinci (6) Öz Fransaca... SBF Profesörü Cem Eroğul, "Fransa örneği"n ve- rirken "Bugün dünyada ulusal dilini devlet eliyle ciddi bir biçimde koruyan belki de tek ülke" diyor Cem Eroğul'un anlattığına göre Fransızlar, aşağı yu- kan 1960'lı yıllann ortalannda, devlet desteği olmadan anadillerini Ingilizcenin yayılmacılığından koruyama- yacaklannı anlarlar. İlk önemli girişim 1966 yılında, Fransız dilinın savunulması ve yaygınlaştınlması için ka- rarname ile bir yüksek kurul (haut comite) kurulması olur. Daha sonra, bu yönetsel yapı hem önemli degi- şikliklere uğrar, hem de sorumluluk alanı tüm dünya- da Fransızca konuşan tppluluklan kapsayacak biçim- de genişletilir. Yönetsel örgütlenme alanında, Fransız- lar devletin doruğunda iş gören böyle bir yüce kurulla yetinmediler. Adım adım, hemen hemen her bakanlık- ta, bir ya da birden çok sözcük kurulu (terminoloji ko- misyonu) kurmaya girişirler. Bu sözcük kurullannın gö- revi, doruktaki yapının eşgüdümünde, kendi özgül alanlannda kullanılan Fransızcayı koruyup geliştirmek, özellikle de yordamsal (teknik) ilerlemeler sonucunda ortaya çıkan Ingılizce terimlere karşılık olarak Fransız- ca yeni tenmler yaratmaktır. Yönetsel yapı böyle adım adım kurulurken, bir yan- dan da dil konusundaki bu yeni yaklaşımı genel tüzel kurallara bağlayacak düzenlemeler yapılır. Özellikle 1980'li yıllann başından başlayarak Fran- sızlar bu çabalannı daha da arttınrlar. Sonuçta ortaya bu yönetsel yapıya, hem de dilin kullanılmasına ve ge- liştirilmesine ilişkin olarak, kimileri öncekileri değiştiren ya da kaldıran, kimileri ise yepyeni kuruluşlar ya da ku- rullar getiren kabank bir düzenleme yığını çıkar. Bu du- rum karşısında Fransızlar. Fransız dili konusunda yap- tıklan çeşitli düzenlemeleri Jornal Officiel'in (Resmi Ga- zete) özel bir sayısında toplu olarak yayımlama uygu- lamasını başlatıriar. Fransız resmi gazetesinin bu ışe ay- nlmış bulunan 1468. sayısının bugüne dek, birden çok baskısı yapılır. Prof. Cem Eroğul, Ankara'dakı Fransız Büyükelçiliği'nin Paris'ten getirtebildtği son baskıyı in- celeme olanağı bulmuştur. Cem Eroöul, bu yayınlan kendisine sağlayan Bilimsel-Kültürenşoiriiği Müste- şarı Berhart Malauzat ile elçilik görevlisi Canan Ay- bay'ın katkılanna teşekkür ediyor. Cem Eroğul'un açıklamalanna göre, Fransız anaya- salannın hiçbirine resmi dilin Fransızca oldugunu be- lirten bir hüküm koyma gereği duyulmamış. Bugün yü- rürlükte olan 1958 Anayasası'nın ikinci maddesınde, cumhuriyetın temel nitelikleri sayılırken, ulusal bayrak ile ulusal marş belirlenmiş. ancak devlet dilinden söz edilmemiş. Anlaşılan, tıpkı Paris'in başkent oluşu gibi bu konu herkese öyle doğal görünmüş ki anayasala- ra bu yolda hüküm koymak kimsenin usuna gelmemiş. Sonuçta, 1794'ten 1966'ya dek, Fransızcayı konu alan resmi düzenlemeler yapma gereği duyulmamış. Bu bakımdan, 1966. Fransızcanın artık gerçekten tehlike- de olduğunun ayırdına vanldığını gösteren çarpıcı bir silkiniş döneminın başlangıcı oluyor. Ondan sonra da yöneticilerin siyasal eğilimlen bu alanda hiçbir ayrılığa yol açmıyor. O dönüm noktasmdan, de Gaulle, Gis- card d'Estaing, Mitterrand hep aynı doğrultuda tu- tum takınmışlar. Bugün Fransa'da devletin dil konusunda yaptıklan- nı somut olarak görmek için önce en temel düzenleyi- ci metin olan 1975 yasasına, bir de buna koşırt olarak çıkanlan genelgelere, sonra bu amaçla oluşturulan yö- netsel yapıya, son olarak da bu düzenlemelerin ııygu- lamadaki sonuçlanna göz atmak gerekiyor. 31 Aralık 1975 gün, 75-1349 sayılıyasadokuz mad- deden oluşuyor. En önemti maddesi, birinci maddesi. Burada, herhangi bir malın ya da hizmetin adlandınl- masında, kullanma kılavuzunda, güvence belgesinde, satışa ilişkin belgelerinde (fatura, makbuz vb.) Fransız- canın kullanılması zorunlu kılınıyor. Ayrıca Fransızca karşılığı bulunan bir yabancı terimin ya da deyişin kul- lanılması da yasaklanıyor. Buna karşılık, yabanct dilde çeviriler eklenmesi serbest. Aynı kurallar radyo ve te- levizyon aracıhğıyla yapılan yayınlara da uygulanıyor. Ancak ikinci maddede, geniş yığınlarca adlan yaygın olarak bilinen birtakım yabancı kökenli ürünler bu dü- zenlemenin dışında tutuluyor. Üçüncü maddede, bu kurallara uymayanlar için yaptınmlar öngörülüyor. Dör- düncü ve beşinci maddelerde, Fransa'da yapılan iş sözleşmelerinın ve iş önerilerinin de birinci madde ku- rallanna uyacağı, ancak çalıştınlan yabancılar için, bir de kendi dillerinde çeviriler eklenebileceği belirtiliyor. Altıncı maddede, hangi srfatla olursa olsun kamuya ait bir malı (taşınır ya da taşınmaz) kullanan kişilerin, du- yurulannı Fransızca yapacaklan ve Fransızca karşılığı bulunan yabancı anlatımları kullanamayacaklan hük- me bağlanıyor. Yabancılann getip gittiği yerlerde yaban- cı dilde çeviriler konması serbest. Bu kurallara uyma- yan kamu malı kullanıcılanndan, yapılan sözleşmede ya da verilen ruhsatta bu yolda hüküm bulunmasa bi- le, kamu malını kullanma hakkı geri alınabilecek. Ye- dinci maddede, devtetin yaptığı hertüriü yardımın (süb- vansiyon) yasadaki kurallara uyulmasına bağlı olduğu, uymama durumunda yardımın geri alınabileceğı öngö- rülüyor... (Cem Eroğul, bu konularda geniş açıklama- lar yapıyor, örnekler veriyor.) Sonuç olarak Fransa'da devletin Fransızcayı koru- mak, geliştirmek ve dünyada yaygınlaştırmak için bü- yük bir çaba içinde olduğu görülüyor. Ben buna Fran- sızcanın özleştirilmesi, "öz Fransızca" diyorum... ••• Sabahattin Ali Kültür Günleri Kırklareli'nde başladı. Sabahattin Ali, düşünceleri yüzünden öldürüldü. O, yıllar yılı, gönüllerde, yüreklerde yaşayacak. Sabahat- tin Ali Günleri'ni düzenleyenlere, toplantılara katılanlara selam, sevgi... B U L M A C A SEDATYAŞAYAN SOLDANSAĞA: 1/ Levrek balığı- nın küçüğü. 2/Ge- ce yapılan sınema ya da tiyatro gös- terisi... Kurnazlı- ğa aklı ermeyen. 3/Şube,dal...Dal- galı panltılar ve- rilmiş olan bir tür kumaş.-VOsman- lı devletinde bazı resmi dairelenn adı... Utanç duy- ma. 5/ Kirpik bo- yası... Dâhi.6/Bir yüzey ölçüsü birimi... 1711 'de Osmanlı devletiyle Rusya arasında yapılan sa- vaş. II "Kadmın hayali min- nacık bir evdı / Bahçesinde hanımeli' Açanbirev" CNâam Hikmet)... Adlan sı- fat yapmakta kullanılan bir yapım eki. 8/ Uzaklık işare- ti... Akla gelmek. sezmek, ummak. 9/Sakağı da denilen ölümcül bir hayvan hastalı- ğı... Yankı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Ilık ve tropikcil denizlerde yaşayan, kabuğu üzerinde bir- çok dikeni olan >-umuşakça cinsi. 2/ Finlandiya'nın resmi adı... Cam kaplann içinde ya da hastahk sırasında dilde olu- şan kir. 3/ Gemileri bağlamaya yarayan kalın halat. 4/ Rüt- besız asker... XX. yüzyıl şiirinın en önemli adlanndan olan Şilili şair. S/Eski dilde kannca... Mıkroskop camı. 6/Bırçal- gı... Metal saplama. 7/Birpeygamber... Çit, perde... Eylem- leri olumsuz yapmakta kullanılan ek. 8/ Çakala benzer ya- banıl bir hayvan. 9/ Doğu Karadeniz'de, özellikle Rıze yö- resinde dokunan çamaşırlık, ince bez.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle