05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9MAYIS1995SALJ 12 KULTUR Gençlere yeni alan: Kağıt işler sergisi CANAN BEYKAL Mısırliların papırüsünden sonra Çinliler. bızım bugün bıldiğimiz kâğı- dın buluculandırlar. Çinliler. bu yeni buluşlannı büyük bır titizlıkle sakla- maya çalışmışlarsa da Batılılar, yine de bu Çin icadım 8 yüzyıldan itibaren kendi ülkelerine taşıyıp, vaymayı ba- şarmışlardır. O zamandan beri gerek günlük ya- şamımızda gerekse sanatsal çalışmala- nmızda tükenmez olanaklanyla kâğıt. vazgeçilmez bır araç olmuştur. Japon- lar, çok özel usüllerle ürettiklen kâğı- dı olaöanüstü sanatsal anlamda kul- şaklığı ya da sertligiyle, renkli ya da renklendirilmeye elverişli oluşuyla, eğrilip bükülebılme. katlanıp kesile- bilme, doluluğu taşıyıp boşluğu ken- disiyleoluşnırabilmeözellikleriyle kâ- ğıt, tekniğın bu denli gelişmesine kar- şın hâlâ sanatın en vazgeçilmez mal- zemesı olmayı sürdürmektedir. Kâğıdın bütün bu özellıklerinin ya- m sıra son derece ekonomık oluşu da sanat yapımının kâğıt üzerine yoğun- laşmasına neden olmuştur. Ülkemizde bunu dikkate alan îstanbul Resim ve Heykel Müzeleri Derneği yöneticıle- rı. geleneksel olarak sürdürdükleri 'Günümüz Sanatçılan Sergisi'nın \a- lanmışlar. hatta Picasso'nun kolaj ça- lışmalanndan çok çok önce Waka tar- zındaki şiirlerini renkli kâgıt kolajlar- la süsledikieri zeminler üzerine yaz- mışlardır. Bir kâğıt kırptntısının resim yüzeyi- ne yapıştınlmasıyla başlatılan sanat- taki yeni devrim. bu klasik resim mal- zemesini, yeni deney malzemesi duru- muna getirmiş ve Picasso'nun bir res- mine yapıştırdığı gazete kâğıdı; kola- jın, giderek asamblajın ve kâğıt hey- kellerin doğmasına neden olmuş, kâ- ğıt da bugün klasik kolaj malzemesi olarak sanat tarihi içinde yerini alıştır. Son derece zengin kâğıt üretiminin yanı sıra kâğıdın tükenmez olanaklan düş gücünü kışkırtan. deney olanalda- n sağlayan özellikler sunar; organik dokusuyla. sıcaklığı, esnekliği. yumu- nı sıra yeni bır etkinlikle genç sanatçı adaylanna bir olanak, bir zemin daha hazırlamayı düşünmüşlerdır. llki 24 nısan-6 mayıs tarihlerinde. müzenin Osman Hamdi Salonu'nda gerçekleştırilen 'kâğıt işler' yanşmalı sergisi 30 yaş sınırlamasıyla gençlerin yaratı, deney ve düş güçlenni kışkırt- mayı, desteklemeyi ve değerlendirme- yi amaçlamaktadır. Dernek Başkanı Leyla BeUi, amaç- lannın. 'genç yarahcılığa yeni bir zemin daha hazırlamak' olduğunu belırtır- ken derneğin iki sanatçı üyesi Tomur Atagök sergiyi düzenlemış ve Mer- yem Ancan serginin afiş ve davetiye tasanmını üstlenmişlerdir. Görülen odur ki: gençler için bir fırsat daha ha- zırlanmış ve onlann yeni yaratılan için zorianan maddi olanaklanna uygun son derece ekonomik malzemeyle dü- şünmelenne bır zemin oluşturulmuş- tur. Her ne kadar bu yıl ilki gerçekleştı- rilen 'kâğıt işler' sergisine katılım; ya gerekli duyurulann yeterli yapılama- masından ya da gençlerin bu sergi ko- nusunda başlangıçta çekingen davran- malanndan dolayı. daha çok Müze Derneği'ne devam eden öğrencilerce sağlanmıştır. Kentin iki üniversitesi- nın güzel sanatlar fakültelerinde oku- yan ya da yeni mezun olan genç sanat- çı adaylannın profesyonelliğe adım atacakları çalışmalannın bu sergide bulunamayışı yukanda belirttiğim ne- denlerden ötürü olsa gerek. Umut ediyorum ki ikinci 'kâğıtişler' sergisi, tıpkı 'Gü- nümüz Sanatçılan' sergisi gıbi gelenekselleşir; gençler kendıleri için hazırlanmış olan bu fırsatı ve bu alanı de- ğerlendirmek için kollannı sıvarlar. Göreceklerdirki kâğıt, hâ- lâ tükenmez bır deney mal- zemesıdır, inanılmaz yaratı olanaklan sunacaktıronlara. Sergide jürinin hazırladığı rapora göre, kâğıdın gele- neksel anlamda kullanırruna uygun, yani; kâğıt üzerine yapılmış resimler ile kâğıdın doğrudan bir sanatsal çalış- ma malzemesi olarak kulla- nımına uygun işler bir arada değerlendinlerek ödüllendı- nlmiştir. Buna göre daha önceki ba- zı sergilerden de anımsadı- ğım \e sürekli olarak kâğıtla düşünen Hakan Pehlivan, Antakya'dan gönderdiği yapıtıyla ba- şan ödülünü kazanmıştır. Hakan Peh- livan, üzerlerini ruloyla boyadığı kâğıt konılerini yerleştirmeyle sunmuştur. Hakan'ın yanı sıra ZeynepErgin ve Fatma Binnaz Akman başan ödülüy- le değerlendirilmişlerdir. Zeynep, da- ha önceki dokusal ve derinliğı boya katmanlanyla araştırdığı çalışmalann- daki tarzını, bu kez yeni bir materyale aktarmıştır. Zeynep'in serginin dikkat- leri çeken bir diğer yapıtını tasarlamış olduğunu görmek beni de aynca se- vindirmiştir. Fatma Binnaz Akman, hazrrladığı bir abaküse tuvalet kâğıt rulolannı asa- rak oyunsu bir muziplik sunarken ge- lecekteki genç sanatçılann kâğıtla ne- lertasarlayabileceklerini düşlemek de hayli heyecan verici olacaktır. Behçet Necatigil Şiir Ödülü'nü alan Osman Hakan A: 'Kitabım, şıirin hasret burcunda... PELİNÖZER Behçet Necatigil Şiir Ödülü'ne bu yıl "Gül Odası" adlı kitabıyla Osman Hakan A. değer görüldü. Kitabının 'Ben' başlıklı ilk bölümüne Necati- gil'in "Ben, bana bep bu/gün'ü haOr- totir* dizesiyle başlayan Hakan A., us- talanndan NecatigiFi "Turk Şiiri de- nen o büyük vederin deltanın, ana kol- kanndan, ana damaıianndan biri" ola- rak tanırnlıyor. Son kitabı "Gül Odası"nı, Necatigil Ödülü'nü alması nedeniyle, daha ay- ncalıklı bir yere oturtan Hakan A., bu- nun. -şiirimizin ustalanna olan bir bor- cu ödemenin getirdiği rahatlık \e iç hu- zurunun doğal bir sonucu" olduğunu söylüyor. "Gül Odası"nın, ilk iki kita- bı "Göç ve Ölüm Şarkdan" ve "Yol Şarlulan"nı tanımlayan bir kitap ol- duğunu düşünüyor. Bu kitabın "şiirin hasret burcu"nda- ki bir kitap olmasını uman Hakan A. ile bir söyleşi yaptık: - Behçet Necatigil'in Türk şiirindeki yeri nedir sizce? Şıınmızi, eski ve yeni Türk Şiiri ola- rak kabaca ikiye ayırmak mümkün. Tıpkı eskı yazı (Osmanlıca) ve yeni yazı (Türkçe) gibi. Ben Yataa Kemal ve Ahmet Haşimı. Yeni Türk Şıiri'nin başlangıcındaki iki büyük şans olarak görürüm. Bugün bu iki ismin yanına, bir isim daha ko\ mam istenseydi ben- den: bu ısim hiç şüphesiz Behçet Ne- catigil olurdu. Ama. 'yekpare', parçalanamaz bir Türk Şiiri "nden bahsediyorsak: ''Beh- çet Necatigil üpkı Yunus. Me\lana, Ba- kı, Necati, Nef i. Nedim. Fuzuli. Şeyh Galip. Yahya Kemal. Ahmet Haşim, Ahmet Hamdi Tanpınar, Asaf Halet Çelebi, Oktay Rifat, tlhan Berk, Hıl- mi Yavuz gibi, Türk Şiiri denen o bü- yük vederin deltanın. ana koUanndan, ana damarlanndan biridir." - Ödül töreninde "Ben Necati- gil'im" demiştiniz. Behçet Necatigil şi- irinin sizin şiirinize etkilerinden söz eder misiniz? Bır *şiir", yatnızca o şairlenn yazdı- ğı şiırlenn bir toplamı olarak algılan- mamalı. Bir şainn "şiir'i. genelde 'Şi- ir Sanatı". özelde kendi "şiir"ı üzeri- ne söyleyıp yazdıkları ile bırlikte etki- ler kenûinden sonra gelenleri. Necati- gil, bu has şaırlerden biridir. Necatigil'in "Yaz Dönemi", "Ara- da", "En/Cam" ve *Kareler"deki şi- ir serüvenini oldukça önemlı bulurum. Dahası onun bu kitaplardaki deneyim- lerinden çok ciddi bir biçımde etkilen- mişimdir. Onun "Yaz Dönemi"nden önceki şiirlerini 'inkâr'etmesi, "Kare- ler"in bir 'Açık Yapıt' olarak görülme- si muhteşemdir. - Başlangıcından bugüne şiirseriive- ninizden söz eder misiniz? Lise yıllannda Attila İlhan'ın yaz- dıklanna benzeyen şiirler yazardım. Üniversite yıllannda pek çok ustayla tanışma şansım oldu. Can Yücel, Tur- gut L yar, Edip Cansever, Kemal Özer vedahabaşkalan... Ama benim şiirimdeki asıl büyük dönüşüm, 80'li yıllann başında Hılmi Y'avuz'la başladı. Hılmi Yavuz'la be- nim aramdaki usta-çırak ilışkisine ben- zeyen bu ilişki. şiinmle birlikte haya- tımı da değiştiren mutlu birtesadüftür. Yine aynı yıllarda. Vural Bahadır Bay- nl'la tanışmam ve onunla birlikte Şiir Atı'ndaki yolculuğumuz; sonradan Seyhan Erözçelik, Haydar Ergülen, Ali Günvar ve diğer şair dostlanmızın bi- ze katılmasınının; hem hayatımın, hem de şiirimın zenginleşmesine olumlu katkılan olmuştur. - Şiirlerinizde sözcüğün, giderek he- cenin olanaklannı araştıran şiirler ya- nyorsunuz. Sözcüğün bölünerek zen- ginleştiğini kanıtlar gibisiniz... Aslında yapmak ıstediğim tam ola- rak bu değil. Kelımeleri yalnızca bana ait olduğunu sandığım bir biçimde, noktalama imleriyle bölmeye çalışma- mm bır kaç tane nedeni var. Bunlann ilkı benim şiinmin 'semantik1 yapılan- masıyla ilgilidır. Bu söylemiş olduğunuz şeyi, benim şıirimin tasanm öğelerinden yalnızca biri olarak görmelisiniz. Şiirimin bi- çimsel yapısını etkileyen, ritmle ilgili bir durumdur bu. Aynca Necatigil'in "Kareler"de yaptığına benzer. anlanu 'okuma'ya bağlayan bir etkinliğin başka biçimi olarak da düşünebilırsiniz bunu. - Miizik ve Divan Şüri'nin, şiirinize dolav lı da olsa etkilerinden söz edebili- riz_. Geleneğe bağlanmaya çalışan bir şi- ir yazmaya çalıştığım düşünülecek olursa. şiirimin Divan Şiiri ile kurdu- ğu ilişkiler üzerinde durmak kaçmıl- maz olacaktır. Bu dönemin şairleri, Di- van Şüri'nin bütün şiir yazma biçim- lerini, 'mecaz','mana've 'söz' sanatla- nnı bilmek zorundaydılar ve ensele- rinde bu bilgilerle yazılmış 'kusursuz' eserlerin soluğunu hissediyorlardı. Şüphesiz bugün bizler birer 'IMvan' şairi değiliz. Ama onlann buluşlann- dan ve şiirtekniklerinden yararlanabi- leceğimiz koskoca bir okyanusun mi- rasçılanyız. Batı müziği için. yirmin- ci yüzyıl bir deneyler çağıdır. Bu çağ- da müzik dili ve grameri yenilenjr ve aynı anda birden fazla tonalitenin kul- lanılmasına başlanır. Bununla da ka- lınmaz. tonalitenin düzeninden aynlı- nır, ritmler 'üstüste* ve a>Tiı anda kul- lanılmava çalışılır. Bu. yirminci yüz- yıl Batı Müziği için, belirli bir düzene bağlı olmayan 'özgür' bir 'yaa' oluş- turmak gibidir. Bu anlayışa yakın ürünleri nedeniyle sozün burasında tl- han Usmanbaş'ın çalışmalannı anmak ısterim. Aynca Türk Müziği'ndeki 'Saz Semaisi'. her an değişik karakter- ler kazanabilmesi özelliğiyle, hep dik- katimi çekmiştir. - "Ben, O ve Biz" adlı üçbölümden oluşan kitabınızda; Necatigil, Rılke ve Hilmi Y'avuz'dan alıntUarla başlıyor her bölüm. Kitap içinde de pek çok alındya rastbyoruz. Bu, bazı şairlere ve yazarlara saygı duruşu mudur? Haklısınız, böyle de düşünülebilir. Bir açıdan öyledirler. Tabii bu alıntı- lann başka nedenlerinin de olduğunu eklemeliyim. "Gül Odası", "Baa şa- ir veyazarlarla'' teke tek yapılan, "Giz- li" konuşmalann ardından, "Onlar"a söylenmiş şiirlerden oluşan bır kitap. Dolayısıyla "Gül Odasf'ndan 'On- lar'ın metinlerine. ya da 'Onlar'ın me- tinlerinden "Gül Odası"na yapılan göndermelerin ve 'Benim'le 'Onlar'ın arasındaki konuşmalann yeraldığı gö- rünmeyen 'SözSandığı'nın, 'Goriinen' anahtarlan gibidir bu alıntılar. Formlann imparatoruKühür Servisi- Romen asıllı ünlü Fransız heykeltıraş Constanrin Brancusi'nin bir yüzyıla damgasını vuran heykelleri Paris'te. Centre George-Pompidou'da sergiteniyor. 14 nisanda açılan sergi 21 ağustos tanhine dek sürecek ve ölümünden 38 yıl sonra bu büyük ustanın gençler tarafindan da tanmmasını sağlayacak. Fransız Le Monde gazetesinin kültür sayfalannda bu sergıye iki tam sayfa aynlmış. Genevieve Breerette yazısında. Brancusi'nin Fransa'da ilk kez böylesine görkemli bir retrospektifinın düzenlendığını söylüyor: "YüzJerce heykeiin yer akiığı bu sergiyi Fransızlar yıllardır beklivordu. Brancusi geniş kitkler tarafindan tanınmasa da modern heykeiin en önemli isimlerinden biri olarak anılıyor bugün sanatçı ve sanatseverler tarafindan. Margit Rowell'in ilk, belld de son kez düzenlediği sergi oldukça kapsamb ve heyecan verici." Beaux Arts dergisi de Brancusi'ye geniş yer ayırmış nisan sayısında. Eltsabeth Verdenne'in yazısı sanatçının yaşamına ve yapıtlanna ayna tutuyor. Bu yazıdan bölümler sunuyoruz: Savaş sırasında Brancusi'nin en önemli yapıtlannı satın alan Peggy Guggenheim. Montparnasse'da bulunan sanatçının atölyesini şu sözlerle tanımlıyor: "Brancusi'nin atötvesi bir çıkmaz sokağa benzer. Dev boyutlardaki heykeUeıie dolu inanılmaz derecede bü>ük bir atölye... Bir mezariığa da benzetilebilir bu atöKe. ancak hevkeller mezarlıklann üzerinde sergilense çok daha büyük önem kazanuiardı. Bu büyük atöhenin yanı sıra bir de küçük odası vardır Brancusi'nin. Bu odanın ortasında. sanatçının bronz çalışırken kullandığı aletltri ısırmak için bir ftnn bulunurdu. Aynı katta kendine ait oldukça mütevazı de bir odası vardı. Her taraf çakşmasından dolav ı. bevaz bir dumanla kapuydı. Brancusi keskûı solgun bakışlı. ufak tefek sakallı bir adamdı: Bir bUge ve kumaz bir köytü kanşunı..." Bu metin Brancusi "yı anlamak için oldukça önemlıdir. Buradan yola çıkarak onun asıl atölyesinin birden fazla atölyenın birleşiminden oluştuğunu görüyoruz. Yaşamının sonlanna doğru Brancusi. beş odayı birleştirdi. Tüm atölyeye egemen olan beyaz renk. her yeri cilalayan bitmek bilmez kıreç tozu. beyazlaşan sakalı. beyazlaşan giysileri, beyazlaşan kedisi... Camlarda duvarlarda hiçbir şe> yoktur. vahşi bir şekilde dagılmış bir heykel ormanı görünümündedır ortalık. Brancusi, atölyesinin kendisine pek çok olanak tanıdığının farkındadır. Bu atölye sayesinde mekân içinde bır düzen yaratabılır, hareket ettirdiği heykellerle yeni hevkeller üretir, onlan birbırinden ayınr. yerlerini değiştirir, zaman zaman da birbirinin yerini tutabilen he>kelleryaratır. Böylece atölye düşüncelerinin yoğunlaştığı bir mekâna dönüşür. 1921 yılmda IVfan Ray. Brancusi "ye bır fotoğraf makınesi hedıye eder ve sanatçının yaşamının değişmesine neden olur. Bu eğilimi bize Brancusi "nin 'kaide' ve 'heykel' arasında fark gözetmemesinin nedenlerini de ortava çıkanr. Sunuluş biçimleri ve çevre düzenlemesiyle çekilen fotoğraflar atölyeyi çok özel bir yere dönüştürür, böylece çok başanlı bır tanıtım yapılır. Heykeller derinlik kazanır. kendi ıçlerine kapanır. Oval, spiral. küp. silindir. üçgen... Sanatçının yaratısında önemli yere sahip olan tüm formlar, kariyerinin başında Paris'te doğar. 1907 yılında az bulunur bır teknıkle yarattığı heykeller, ortaçağdan sonra unutulmuş ancak o günlerde bunun modern bir üslupla birleştirilebıleceğini kanıtlayan yapıtlardır aynı zamanda. Picasso gibi sanatçılann tersine Brancusi'nin yapıtlannı sınıflandırmak oldukça zordur. Zamana bağlı olarak tasarlamadığı yapıtlannda Brancusi sürekli olarak form ve temalarda sadelilığe özen göstermiştir. 30 yıla yayılan serilerinde sonu olmayan bir duygunun peşinden gitmiştır sanatçı. Parlak, sakin ve sonsuza doğru kanat çırpan bir kuşun heykelini yapan Brancusi, "Ben kuşun değil, uçuşun heykelini yapüm" der bır gün. Brancusi her zaman yapıtlannın kaynağının raslantıda değil. malzemenin içinde saklanıp kalmış köşelerden ortaya çıktığını savunur.Bu bakış açısı o dönemdekı Pansli avangardlara özgü acı değıldir. Sanatçı, o dönemin minimalistlerinden nefret ettıği de açıktır. Onun şu sözleri onun sanat anlayişını oldukça net bir biçımde açıklar: "Nesndlik. insanı kızdıracak derecede zor sorunlan çözmek ve farkh formlan tek bir form içinde birteştirmekrir." YAZI ODASI SELİM İLERİ n "Neyyork'ta Türk Paviyonu 30 Nisan 1939 pazargünü, Yedigün dergisinin 322. sayısında saptandığı gibi, "Nevyork"ta bir sergi açı- lır. "Amerika isiiklâli"n\n yüz ellincı yıldönümüne rast- layan büyük sergiyi "Cumhurreisi Roosvelt" açmış- tır. Amerika'nın kara, deniz ve hava kuvvetleri bando mızıkalı bir geçıt töreni yaparlar. Altmış yabancı ülke- nin seçkin temsilcileri de, milli kıyafetleri ve bayrak- larıyla bu törene katılırlar. Amerikan halkı coşkun al- kışlarla geçit törenini izlemiş ve törenden pek mem- nun aynlmıştır. New York sergısınde bir de "Türk paviyonu" açıl- mıştır. Yedigün artık haftalar boyu, Türk pavyonunun Amerika'daki başansından, Amenkalılar üzerindeki etkisinden uzun uzadıya söz açacak, bundan milli gu- rur duymamız gerektiğini belirtecektir: Pavyon şark mimarisi tarzındayapılmıştır. "Buranın sergide birçok ziyaretçi çekeceği" tahmın olunmaktadır. Aynca 24 Temmuz sergide "Türkgünü" ilân edilmiştir. Amerika'dan çok geçmeden öteki fotoğraflar gelir ve yayınlanır: Büyükelçımiz kürsü başında nutuk söy- lemekte: sağındasolunda, besbelli OlgunlaşmaEns- titüsü kökenli, stilize milli kıyafetler giymiş, her biri aşı- n güler yüzlü genç kızlanmız durmaktadır. Bu milli kı- yafetlerimizin Avrupa ve Yeni Dünya modasının be- ğeni ölçütlerine göre yeni baştan biçimlendirilmiş ol- duğunu söylemeye gerek yoktur. Bir başka fotoğraf- ta "banş timsali olan güvercinlerimiz" pavyonun bah- çesınde, duvar üstünde, dalgın dalgın durmaktadır- lar. Beyaz güvercinlerin Amerika'ya yurdumuzdan götürülüp götürülmediği açıklanmamıştır. iç mekân fotoğraflarındaysa, "Devlet Paviyo- nu "nda "Milli Şef'in güzel bir büstü" görülmekte; bir başkasındaysa, "Asya ile Avrupa'yı birleştiren Tür- kiye" denilerek, hayli kaba, sıhhat ve kabalıkta ben- zeri örneklerini İkinci Dünya Savaşı Almanya'sında bol bol göreceğimiz çıplak bir erkek heykeli saptan- maktadır. Ne var ki, örf ve âdetlerimiz gereği olacak, dev cüsseli heykeiin mahrem organı estetik orantı dışı tutulmuştur. Sergideki pavyonumuzun süksesi noktalanacak gibi değildir. Türk pavyonu "yüz binlerce" kişi tara- findan her gün ziyaret edilmektedir. Bütün izleyiciler, ziyaretçiler "fotoğraf montajları" aracılığıyla "yeni Türkiye'nin içtimaîhayatı"n\, kürtür etkinliklerini öğ- renme fırsatı bulmaktadırlar. Yeni bir hafta, Yedigün'ün yeni bir sayısı: Bu kez fo- toğrafta bir "fotoğraf montajı" görülmekte. bize gö- re sol üst köşede "Towards Democracy" yazmakta- dır. Demokrasiye doğru -o zaman da- giden Türki- ye'de, Atatürk karatahtada Latin harflerini göster- mekte, milli şef ismet inönü saçlanna beyaz tafta kordela iliştirilmiş bir kız çocuğunun yanağını okşa- makta, geleceğin Cumhurbaşkanı Celâl Bayar'sa birtakım şapkalı, boneli hanımlarla bir şeyler konuş- maktadır... New York'taki sergi için Inhisar Idaresi nefis likör ve tütünlerini göndermiştir. Şekerci Hacı Bekirzade Muhittin dünyaca meşhur lokumlannın ambalajıyla bizzat meşgul olmakta, ilgili alıcıya izahat vermekte- dir. Amerika'daki Türk lokantası her gün nefis Türk yemekleri hazırlamakta. bunlar ziyaretçilere taze ta- ze sunulmaktadır. "Hereke'nin güzel seccadeleri, Kütahya'nın çinileri, Erzurum ve Eskişehir taşlann- da mamul her nevi güzel işler, Kızılay'ın elişi kadın eşyalan..." hepsi sergilenmektedir. Etibank pavyo- nundaAmerikairiarınticarıilgisinesunulmuşmaden- lerimiz gözler önündedir. Nihayet altın ve gümüş, el yapımı kuyum eşyalan vitrinlerdedir... Bugünün bakış açısıyla okunduğunda -deyiş ye- rindeyse- nostaljik bir ironiye bunca açık bu bilgiler, heyecanlar, fotoğraflar, bir yandan da yürek yakıcı, geçmiş göçmüş umutları, özlemleri, özenışleri akla getiriyor. Türkiye o zamanlar genç bır cumhuriyettir. Batı dünyasında saygınlığını korumakta, gelecek için batıyla tecimsel ilişkiler hayali kurmaktadır. Her biri belki de ayn bir iyi niyeti temsil eden o Sümerbank'lar, Etibank'lar, Inhisar Idareleri dünya piyasalarında yer alacakları günü, besbelli, sabırsızlıkla beklemekte- dir. Gelgelelim elli. elli beş yılda bu rüya çöker. 1lerle- me adına düşlenmiş bütün tasarılar batkıya uğramış, o günün genç Türkiye Cumhuriyeti de bugünün çık- mazlar içindeki hazin ülkesine evrilmiştir. Değişme- yen tek şey, Avrupa ve Yeni Dünya karşısındaki, o ka- dar acıklı kompleks tutumdur: Türkiye ille kendini be- ğendirme çabası içındedir. Bunu yaparken de. öz kültürünün değerlerinı kendi hayatından apar topar kovmakta, sözkonusu değerleri turistik eşyaya dö- nüştürmektedir. Kimin, hangimizın evinde Kütahya çi- nisi var bugün; akide şekerine ne oldu; Kızılay'ın eli- şi kadın eşyaları nerede... Hepsi bırçırpıda ithal ma- lı porselenle, lolipop şekerle, makina işi kadın eşya- ayla yüz yüze gelerek sönüp gitmiştir. Olup bitene teknoloji çağının zorunlu sonucu diye bakmak, Türkiye'de uzun yıllardan ben, pek kendi- ne özgü bir ilericilik sayılıyor. Öyle bakmadığımı şu sü- tundan açıkca ilân ettiğime göre, benim de gerici sa- yılmam gerekiyor. TÜYAP Kitap Fuarı, İzmir'de de açılacak • İZMİR {AAy TÜYAP Kitap Fuan'nın İzmir'de de kurulması için Tüm Fuarcılık Yapım A.Ş (TÜYAP) ile 5 yıllık bir anlaşma yapıldı. Izmir Fuarcılık Hizmetleri, Külrür ve Sanat Etki'nliklen A.Ş (İZFAŞ) Yönetim Kurulu Başkan Vekili lrfan Erol, tzmir'de kitap fuannın kurulmamasının bugüne dek büyük kayıp olduğunu ifade ederek fuann kurulabilmesi için 5 yıllığına bir anlaşma yaptıklannı söyledi. 1996 yılının mart ayında açılacak olan kitap fuanna katılacak olan ziyaretçi sayısını arttırmak için 2. Üniversite Şenliği'ni de aynı tarihe denk getirmeye çalıştıklannı belirten Erol, "Fuar alanındaki 9 ve 10 numaralı pav^onlan kitap fiıan için ayırdık" dedi. Toplam 4 bin 500 metrekare alanda kurulacak olan kitap fuan için TÜYAP'ın İZFAŞ "a 58 bın 500dolarödeyecegini söyleyen Erol. "Kitap Fuan'na ginş ücretinin yüzde 40'ını da İZFAŞ alacak" dedi. Kültür elçilerimiz Fransa'ya gidiyop •ANKAR4(AA)- Külrür Bakanlığı. Paris'te faaliyet gösteren Türk tşçileri Derneği ve Göçmen Dernekleri tarafindan gerçekleştirilecek kültür programı çerçevesinde konser \ermek üzere . Türk Müziği Topluluğu sanatçılannı Fransa'ya gönderiyor. 12-17 mayıs tarihleri arasında Fransa'nın Paris. Lyon ve Nansy kentlerinde düzenlenecek programa katılacak sanatçılann yasal harcırahlan ve Toplu Konut Fonu giderleri Bakanlık tarafindan karşılanacak. Necdet Yaşar. Sadrettin Özçimi. Göksel Baktagir. Ferruh Yarkın, Sevgi Limboz, Nurettin Çelik. llhan Yazıcı ve Derya Türkan'dan oluan Türk Müziği Topluluğu, 18 lma\ ısa dek Fransa'da kalacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle