04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 MAYIS 1995 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 UYCARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCİ KlT arazilerinin yanı sıra tarihi okullar da 'özelleştirme pazan'na çıkanlıyor VGDi Eğitim'den kültüre darbe! rürkiye de sadece ekonomiye.değil, aynı anda 'demokrasiye' de güç kazandıracağı savıyla gündeme getihlen özelleştirme uygulamalartmn 'gerçek yüzü', beklenenden de çabuk ortaya çıktı. Devlet, o hep söylendiği gibi 'kendisine yük olmaya başlayan ve yine devlet olduğu için gerekli verimlilikte çalıştırma yeteneğini gösteremediği' işletmelerine müşteri bulmakta fazla şanslı görünmüyor. Tam tersine, bu tür işletmeler yerine, yine devlet olduğu için 'kamu hizmetinde kullanmak zorunda kaldığı' arsalan, arazileri ve binalan pazarlayarak' özelleştirmeden para kazanma yolunu yeğliyor. Hele bir de bu arazi ve binalar kent merkezinde, deniz kıyısında veya Boğaziçi gibi paha biçilmez değerlerdeki yerlerde iseler özelleştirmede hemen 'öncelik' kazamyorlar. Dahasİ, henüz satışa çıkmamış bile olsalar, isteklisi varsa' gerekli formaliteler de hemen hızlandırılabiliyor... Özelleştirmenin bu 'gavhmenkul rantına' dönükyüzü, kimi Klf'İerin işletme ve tesislerinden çok, doğrudan arazilerine müşteri çekmek için imar koşullannın bile cazip hale getirilmesi kararlanyla kendisini gösterirken kimi kamu kurumları da bu gelişmeyi fırsat bilip aslında topluma ait olan kendi ellerindeki mülkleh, deyim yerindeyse, pazara sürmeye' hazırlamyorlar. Bu kurumlann böylesine hakları olup olmadığı yani aslında kendilerine 'emanet edilmiş' ulusal malvarlığımızı elden çıkarmaya yetkileri bulunup bulunmadığı henüz daha tartışma aşamasmdayken satış listeleri arasında bu kez 'okutlanmız' da yer almaya başladı. Üstelik, her biri salt mimarhk tarihimiz açısından değil. 'eğitim-bilim ve kültür tarihimiz' açısından da tüm manevi ve sosyal değerleriyle ulusumuzun ortak malı olan 'tarihi okullanmız "... Ortaköv'deki Gaziosınanpaşa Ortaokulu da okui binaianna egJtim külriirii yerine "rant kültürüyle" bakan Milli Eğitim Bakanlığı'nın satış listesinde» Türkiye'ye yakışmayan karar Vaktiyle Kültür Bakanlığı henüz kurulmadan önce. ülkenin kültür mirasını korumakla da görevli olan Milli Eğitim BakanlığL, şimdi bu geçmişteki mısyonunu bile artık tümüyle unutarak bir anlamda kendi tarihinın de onurlu tanıklan olan ünlü okul binalannı satışa çıkanyor. Bu konuda Milliyet gazetesinde yayımlanan bir haberde. bakanlık yetkilisi bakın neler söylüyor: "Belirlediğimb 156 okulu derhal satacağız. Okullann belirlenmesinde tarihi eser niteliği taşımasına dikkat edhoruz. Türkhç'nin içinde bulunduğu nıaddi kaynak sıkıntısı bizi böyle bir yola ittL." (Milliyet, 7 Nisan 1995). Y üz yılı aşkm bir süredir ülkeye eğitim hizmeti veren tarihi okul binalannın satışa çıkanlması, özelleştirmenin sadece ekonomik değil, aynı anda kimi yöneticilerdeki 'kültürel çöküntü'nün de bir göstergesi olduğunu sergiliyor... Ulusal değerlerimize karşı böylesine duyarsız bir anlayışın, Milli Eğitim Bakanlığı gibi hem 'milii' hem de 'eğitici' bir kurumda egemen olmasının zaten başlı başına bir talihsizlik göstergesi sayılabileceği bir yana, satış listesinin özellikle tarihi eser' niteliğindeki okullardan oluşturulması da yine böylesi bir özelleştirme mantığının yaratacağı 'kültürel erozyon' hakkında şimdıden yeterince fikir verebiliyor. Yannlann 'özelleşmiş' Türkiyesi'nde. örneğın bir Kabataş Erkek Lisesi ya da bir Kandilli Kız Lisesi, \eya Ortaköy'deki Gaziosmanpaşa Ortaokulu, benzer şekılde Maeka Teknik Meslek Lisesi, derken Pertevniyal Lisesi ve daha nice bu ülkeye aydın kuşaklaryetıştırmiş tarihsel eğitim yuvalanmız, sözgelımi birer 'oteP ya da 'iş merkezi» plaza, shopping-center' \b kullanımlara dönüşmüş olduğunda, Milli Eğitim Bakanlığı"nın bu pazarlamadan kazandığı milyarlar ya da trilyonlann daha ıleri bir 'milli eğföme' yarayabileceğinı kim savunabilir? Ya da başka bir açıdan bakacak olursak yine bu köklü okullann yıllann birikimiyle ve gurur kaynaklan olan öğrenim geleneklenyle elde ettikleri saygınlıklannın hem tanığı hem de simgesi olan tarihi binalan için acaba hangi bilirkişi. neye dayanarak ve neyi ölçüp biçerek 'satis degerine' karar verebilir?.. Öyle görünüyor ki yakın geçmişte Taşkışla'yı Teknik Universite'den alıp otel yapmak isteyen. Maçka Kışlası'nı borsa binasına çevirmeye niyetlenen anlayrş, şimdi çok daha geniş ve 'organize' olarak operasyonlanna kaldığı yerden devam etmek istıyor. 1980'lerin 'vurgun dönemindeki' her iki gözü kara gınşım de duvarlı üniversite mensuplannın ve fstanbul Mimarlar Odası'nın hukuk mücadelesiyle ancak durdurulabılmiştı. Şimdi 1995'lerin 'özelleştirme döneminde' ise bu kez '156 okulun'satışa çıkanlmasına karşı çok daha geniş ve toplumun tüm duyarlı kesimlerini kucaklaması gereken bir 'ulusal direnişin' örgütlenmesi gerekiyor. Çünkü yine 1980'lerden farklı ve çok daha t'ehlikelı olarak artık yürürlükte bir de 'Özelleştirme Yasası' var... Koruma mevzuatında güvence var Aslına bakılırsa, Milli Eğitim Bakanlığı'nın tarihi okul binalannı satışa çıkarma hazırlığını tam bir 'yasal özgürlük' içinde sürdürmesi \e sonuçlandırması da pek olası görünmüyor. Çünkü, Özelleştirme Yasası böyle bir niyete yeşil ışıklann en parlağını yakıyor olsa bile yürürlükteki 'koruma mevzuatı' bu tür kamu mülkiyetindeki tarihsel yapılann el değıştirmesine karşı belli bir 'ihtiyar' içerisinde yaklaşıyor ve kültürel miras üzerindeki 'olası tehditter' için bir önlem olarak Kültür Bakanlığı'nın denetimini öngörüyor. Örneğin. 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varhklannı Koruma Yasası'nda 'Devir Yasağı" başlığı altında yer alan 13. maddede şu hüküm bulunuyor: "Hazine'ye ve diğer kamu kurum ve kuruluşlanna ait olup usulüne göre tescil ve ilan olunan. her çeşit konınması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varüğı ile bunlara ait korunma sınırlan dahilindeki taşınmazlar. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın izni olmadan. gerçek ve tüzel k işilere satılamaz, hibe editemez." Taşınmaz kültür varlığı olarak tescil ve ilan olunan kamu mülkiyetindeki bir bina satıidığında. söz konusu binanın taşıdığı tarihi değeri nedeniyle konınması koşulu aynı satış işlemiyle ortadan kalkmayacağina göre. 2863 sayılı yasanın bu 13. maddesi temelde 'saüşuı yaratabileceği olası kültürel tahribaön" ilgili bakanlıkça önlenmesi amacını da taşıyor. Bu nedenle eğer Kültür Bakanlığı'nın, tarihi okul binalannın bunca yıllık eğitim geleneklerinden ve 'binalanyla bütünleşen kültürel kimliklerinden' kopanlarak herhangi bir rant tesisine dönüştürülmelerini 'kültürel mirasın sosyal yönünün de konınması gerektiği' ilkesine aykın görmesi durumunda, Milli Eğitim Bakanlığı'nın kendi tarihindeki korumacı misyonuna da ters düşen bu duyarsız girişiminin gerçekleşme şansı da oldukça azalabilir. Maçka'daki Teknik Sanat Okulu'nun görkemli binası, eğer özelleştirme sürecinden kurtanlamazsa, asıriık bir öğrenim geleneğinin kalesi olma özeUiğim de tarihe gömecek... Tarihsel bir binada ve Boğaziçi kıyısında eğitim yapan Kabataş Lisesi'nin bu konumu arûk öğrenciiere çok görülüyor ve "egra'm yerine turizm" anlavışı öne çıkıyor...(Fotograflar: UĞURGÜNYÜZ) Pazarlanmak istenilen eğitim yuvalarımız Milli Eğitim Bakanlığı'nın 'paraya çeyirmeye' niyetlendiği tarihi okullar. mimari özelliklerinin yanı sıra doğrudan okul olma kimliklerini kazandıklan geçmiş yaşamlanyla birlikte de 'kültürel varhklannı sürdürmeleri gereken' birer toplumsal değer niteligindeler. Bunlardan en tanınmış birkaçının tarihçeleri kısaca şöyle: Kabataş Erkek Lisesi: 1928den ben Ortaköy'deki 'Fer'iyesaraylan' denilen ve 1870'lerde ınşa edilen tarihi Boğaziçi saraylannda eğitim veren bu lise. ilk kurulduğu 1908 yılında Kabataş'taki Esma Sultan Konağı'nda öğrenim hizmetine basladığı için bu adı taşıyor Fer'iye saraylan. padişahın oturduğu esas saraydan sonra gelen, ancak yine hanedanın ve devlet yöneticilerinin kullandıklan saraylar anlamına geliyor. Lisenin Eğitim Vakfı'nın çabalanyla, okulun Ortaköy'e doğru devamında bulunan 'Fer'iye Karakolu' da 1989'da satın alınarak Prof. Dr. Metin Sözen'in danışmanlığı altında 'Dünya Gençlik Kültür Merkezi' olarak halen restore ediliyor. Yine Fer"iye saraylannın Çırağan Caddesi kenanndaki 'Ağalar Dairesi' de Kabataş Lisesi'nin konferans salonu. müzik. resim atölyeleri vb amaçlar için 1932'den beri kullanılıyor. Bu binalar eğer satılırsa. neredeyse Türkiye Cumhuriyeti ile yaşıt olan bir eğitim yuvası köklerinden kopanlmış olacak. Bunun getireceği kültürel zaran ise hiçbir satış bedelı karşılayamayacak. Kandilli Kız Lisesi: Tanhçi ve araştırmacı Necdet Sakaoğlu'nun tstanbul Ansiklopedisi'ndeki makalesinde anlattığına göre; Kandilli Bumu üzerindeki düzlükte yer alan Adile Sultan Sarayı'nın 1909 yılında bu liseye venlmesindekı en önemli neden, aynı tarihlerde Istanbul'un en görkemli okullanndan olan Rumelihisan sırtlanndaki Robert Kolej'in tam karşısında ve onunla 'eşdeger gü/ellikte' bir mevkide, bir de 'Türk lisesi'nin bulunması arzusuydu. Okulun kızlar için düşünülmesi ise 1908'de II. Meşrutiyet'in ilanından sonraki aynı milliyetçilik rüzgârlanna bağlı olarak 'Türk kadınlaruıın da lise eğitimini görmesi' arzusuna dayanıyordu. Meclis-i Mebusan Reisi Ahmet Rıza Bey'in isteği ve yine o yılllarda tstanbul'da etkin bir gazete olan Tanin'in destekleyici yazılan sonucunda II. Abdülhamü Adile Sultan Sarayı'nı. kız lisesi olması için Maarif VekaletTne verdi. Binayi, Sultan Abdülmecid'ın kız kardeşı olan Adile Sultan için 1876 yılında mimar Sarkis Balyan inşa etmişti. İlk adı "Adile Sultan Mekteb-i Sultanisi" olan Kandilli Kız Lisesi. 1916'dan 1986'daki büyük yangına dek 70 yıl bu binada hızmet verdi. Yangından bu yana ise aynı arazidekı okul pansiyon binalannda eğitimini sürdürüyor.Devletin bugün asıl yapması gereken. Prof. Dr. Afife Batur'un tanımlamasıyla 'neoklasik üstubun özgün bir örneği' olan tarihi binayı restore ederek yeniden Kandilli Kız Lisesi'yle kucaklaşmasını sağlamak olmalı. Robert Kolej'le olan karşılıklı 'tarihsel bakışmalannda' ise yine Kandilli Kız Lisesi kesınlikle öksüz bırakılmamalı... Gaziosmanpaşa Ortakokulu: II. Abdülhamit tarafından 1883 yılında Gazi Osman Paşa'ya armağan edilen ve 'Naime Sultan Yaltsı' olarak da bilinen Ortaköy'deki bu sahil sarayı da 1909 yılından bu yana ünlü bir eğitim yuvası. 1933'te Gaziosmanpaşa Ortaokulu dönemi başlayan 3 katlı ahşap bina, Boğaziçi kıyısında 5 bin m2'lik arsasıyla özellikle 'turizmcilerin'ilgisinı çekıyor. Bu nedenle Milli Eğitim Bakanlığı'nın 'iyi para' beklediğı anlaşılan tarihi okulun 60 yıllık bınasından aynlmaması için ise Koruma Derneği, eski mezunlar ve öğretmenler kampanya başlattılar. Okulun eski mezunlanndan, Mimar Sinan Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ruşen Dora, "Bu yapı gerek uzun geçmişi, gerekse yetiştirdiği aydınlık Türk insanlan ve bulunduğu yer ile bir kültür değeridir" diyerek aynı tarihsel sürecin gelecek kuşak öğrenciler için de sürmesı gerektiğini vurguluyor.Milli Eğitim Bakanlığı"nın satmaya niyetlendiği tarihi okul binalannın hemen tümü, bu örneklere benzer şekilde. eğitim tanhimizin koca bir 20. yüzyılı kapsayan anılannı ve birikimlerini taşıyorlar. Bu kültür zenginliğini toplumun sosyal yaşamından ayırmaya kalkışmak, ne tarihe değer vermesi gereken bir bakanliğa ne de Türkiye'nin kültürel zenginliğınden gelen uygarlık kimliğine yakışıyor... ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Üniversiteler ve Dil Sorunu... Bugün "üniversiteler ve dil sorunu" dendiğinde, bundan hemen "yabancı dil" sorunu ve en az bir ya- bancı dil bilmeden üniversiteyi bitirmenin, "küresel- leşme" anlayışının egemen olduğu dünyamız açısın- dan yetersizliği anlaşılıyor. Buna karşılık bir Türk öğ- rencisinin kendi anadilini konuşma ve yazı dilinde yeterince kullanabilecek kadar bilmeden üniversite- lere girmesinin, yeterince egemen olmadîğı anadili- ni "nasılsa bildiğini" varsayarak yabancı dil öğren- meye, dahası kimi zaman o dilde yüksek öğrenim görmeye kalkmasının beraberinde getireceği aksak- lıklar ve sakıncalar üzerinde kanımca yeterince du- rulmuyor. Konuya kısa saptamalarla girelim. Önce dünyada "nasılsa bilinen" herhangi bir dil türü yoktur. Bütün diller, ancak öğrenildikleri ve öğretildikleri ölçüde bi- linirler; bu doğruItuda olmak üzere. anadilimiz de an- cak, önceleri bize öğretildiği, daha sonra da bizim kendi girişimlerimizle öğrenmeyi sürdürdüğümüz öl- çüde bilebileceğımiz, kullanabileceğimiz bir dildir. Eğitim görenler ile görmeyenler okur olanlarla olma- yanlar arasında, anadili bilme bağlamında saptanan aynmlar, bu temelden kaynaklanmadır. Gelgelelim ilkokuldan, ortaöğrenimin sonuna ka- dar uzanan süreçte Türkçe derslerinın veriliş biçimi de elbet önem taşımaktadır. Öğrencıye daha çok "sı- nav sonımluluğunun bir parçası" ya da "geçilecek bir ders" anlayışıyla öğretılen anadil, öğrencide bu dilin onun yaşamının ve her türlü iletişim kurma ge- reksiniminin temel taşlarından biri olduğu bilincini yaratmaya elverişli değildir. Bu dersin dosyasının ba- şarılacak tek tek sınavlarla kapanmayacağının, ger- çek anlamda düşünebilmek ve düşüncelerıni temel alarak yaratıcı olmak isteyen ınsan için bütün birya- şam boyunca açık kalması, içinin sürekli doldurulma- sı gerekiiğinin iyi anlatılması, kanımızca anadil eğiti- minin en önemli parçasıdır. Genelde dilin hangi kay- naklariazenginleşebildiği.özelde ise Türkçe'nin han- gi yazın ve düşünce ürünleriyle beslenebileceği gibi konular, anadil eğitiminin onsuz olunamaz çerçeve- leri niteiiğindedir. Bizde olduğu gibi, ortaöğrenimde felsefenin, yani düşünme eyleminin özünü oluşturan bir dahn zorun- lu olmaktan çıkanlıp seçimlik derse dönüştürüldüğü, böylece de genç kuşaklara düşünceyi ve onun geç- mişini "öğrenmeme özgürlüğünün (!)" tanındığı bir eğitim sisteminde, anadilin düşünme eyleminin te- meli anlayışıyla öğretilmesini beklemek, biraz ütopik olabilir. Gelgelelim bızimkısi gibi, tam bir dil yozlaş- masının, buna bağlı olarak gerçek bir düşünce yoz- laşmasının yaşandığı bir ortamda, ütopik yanlan ağır bassa bile doğru çözümleri savunmak, bir zorunlu- luğa dönüşür. 18. yüzyıl Fransız düşünürlerinden Jo- seph Marie de Maistre'ın, "Her bireysel ya da ulu- sal yozlaşma, hemen onunla doğru orantılı bir dil yozlaşmasıyla ortaya çıkar" yolundaki özdeyişi, bi- zim ortamımızdaki durumu da özetlemektedir. "His- li ve duygulu bir olay", "ılgi ve alakâlannız için... "ya da "bütün yüreğimle ve kalbimle.." gibi dil saçma- lıktarından/cinayetlerinden geçilmeyen, özellikle te- levizyon medyasının geniş kitleleri her gün bir yanlış dil kullanımı bombardımanıyla karşı karşıya bıraktığı bir ortamda düşüncenin doğruluğunu beklemek, ne- redeyse, mucize beklemekle eşanlamlıdır. Öte yandan bu duruma üniversitelerde bir çözüm getirilmesini talep etmek, doğrudan ünıversiteleri hak etmedikleri, işlevleri arasında da bulunmayan biryü- kümlülük altına sokma anlamına gelir. Zaten Türki- ye'de öteden beri üniversite kurumunun yazgısı -is- ter siyasi alanda, ister başkaca alanlarda olsun- bi- raz da sonjmluluğu kendisinden kaynaklanmayan aksaklıklann derdinı çekmek olmuştur. Yaşanmakta olan anadil sorunu da bunlardan biridir. Kural olarak üniversite dönemi, anadilini ortaöğrenim sırasında yeterince elde edememiş birinin bu eksikliğini kapa- tabilmesi için geç bir dönemdir. Aynca böyle bir ek- sikliğin üniversitelerce giderilmesi de beklenemez. Öte yandan görmezlikten gelinmeyecek gerçek, bugün üniversitelerde öğrenim gören gençlerden anadillerini gereken düzeyde bilenlerin oranının üç- te biri pek geçmediğidir. Kendisine ortaöğrenimden, genelde örneğin düşüncelerini gerekçelendirmek için ait alta yazdıklan iki cümlenin birbıriyle çeliştiğinin ayırdına varamayacak ölçüde anadil yoksulu insan- ların gönderildiği bir üniversite kurumu, bu gençlere yüksek öğrenim verebilme açısından gerçek anlam- da bir çıkmazla karşı karşıya demektir. Üniversite gi- riş sınavlan da bu bakımdan sağlıklı bir ölçek olama- dığına göre, uygulanacak çözümlerden biri, halen hazırlık sınıfı bulunmayan dallar için bile bir hazırlık sınıfı öngörmek ve bütün hazırlık sınıflannda çokcid- dı Bir Türkçe eğitimini gerçekleştırmek, anadil düze- yini asıl üniversite öğrenimine geçme bağlamında bir baraj kabul etmek olabilir. Bu sorun, yani anadil sorunu yeterince çözümlen- meden yabancı dili asıl dil sorunu dıye adlandırmak, kendi anadillerini yeterince kullanabilecek ölçüde dil bilincini edinememiş insanlara yabancı dilde yüksek öğrenim yaptırmaya kalkışmak, dil bağlamında bü- yük bir gafletten başka bir şey olmayacaktır. Böyle bir gaflet, ancak ülkemizdeki diplomalı düşünme özüriülerinin sayısının daha da kabarması sonucunu doğurabilir! 11. GENÇLÎK GÜNLERİ BUGÜN: HARBİYE MUHStN ERTUĞRl L: 12.00 Film "Roma Açık Şehir" Yönetmen: Roberto Rossellini 15.00' Konser Aysun Timurcan 18.00' Dia Gösterisi "Karadeniz" Dılek Dışbudak 19.00 Göşteri Çağdaş Bale Topluluğu Cem Ertekin KADIKÖYHALDUNTANER: 15 00 Sö>leşi "Tiy- atro v« PsikiyBtri" Dr. Göksel Bayram 17.00 Happening 19.00 Oyun "Sözsüz O>Tinlar" ve "Açık Aile" Müjdat Gezen Sanat Merkezi Tiyatro Bölümü ÜSKÜDAR MUSAHİPZADE CELAL: 1900/ Oyun "Benim Matrak Ailem" Tiyatro Caniko FATİHREŞATMJRİ: 1900 Oyun"BirKahrmanuı Ölümü" Çağdaş Oyuncular YARIN HARBİYE MUHStN ERTUĞRIL: 12 00 Film "Bisiklet Hırsızlan~ Yönetmen: VTttorio De Sfca 15.00 Söyleşi Tıyatrodan Televizvona" Okan Bayül- gen, Suat Sungur, Erkan Can. Kaan Gırgin, Meltem Cumbul 17.00 Happening 18.00 Dia Gösterisi Murat Erzaim 19.00 Oyun "Yaygara 70" tÜ Devlet Konservatuan KADIKÖY HALDUN TANER: 15 001ConserO>a Gökberk-Şanıil Gökberk 17.00 Konser Özlem Üzülmez-Melih Güzel 19.00 Oyun "Sersem Kocanın Kurnaz Kansı" Mavi Tiyatro Topluluğu ÜSKÜDAR MUSAHİPZADE CELAL: 19.00 Oyun "İş Teklifi" Maanflıler Tiyatro Grubu
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle