28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
25 MAYIS 1995 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA HABERLER Belediyelerdeki imar yetkilerinin 'denetimsiz' kullanımı mafyaya yanyor Yağmacılar 'şiddet' uyguhıyor • Kuşadası'ndaki imar yolsuzluklanna karşı mücadele eden duyarlı kesimler üzerinde 'sindirme operasyonlan' düzenleyenler, kıyı yağmacılarının aslında 1960'lardan bu yana uyguladıklan 'şiddet politikasını' sürdürüyorlar. • Mimarlar Odası Ankara Şubesi'nin 1967'deki genel kurulunda bir rapor okuyan dönemin oda başkanı Vedat Dalokay, "Böyle giderse gün gelecek Akdeniz'de denize düşen biri karaya çıkabilecek kamu arazisi bulamayacak" dedi. OKTAYEKİNCt IIUIBC Sttzt MESLESLE ÎLCISİ OIMYİIM EOKÜLABIH TABTIŞIII'IGİ Mimar odaiarında komumzmAVANSbtf 6UGÜN \/CDiıivnD propaıandas! ideolojik söylemlerle kara- lamak da vakın tarihimizde bugüne dek süren siyasi davranışlar arasında yer alı- yor. Kuşadası'nda eski Bele- diye Başkanı Lütfi Suyol- cu'nun öldüriilmesiyle bir- likte doruğa çıkan kıyı yağ- ması gerilimi, kenti imarta- lanına karşı korumak iste- yen duyarlı çevreler üzerin- deki sindirme operasyonla- nyla sürüyor. Belediyenin hukuk dışı ı- mar değişikliği kararlan hakkında Aydın Idare Mah- kemesi'nde iptal davası açan Mimarlar Odasfnın Kuşadası temsilcisi mimar Ergun Yulu. son günlerde baskı altında. Yulu"nun bü- rosundaki su saatini söktü- ren, inşaatına ait yasal iskân ruhsatını ıptal eden ve Kuşa- dası'nda iş yaptırmama teh- didiyle projelerini kabul et- memeye başlayan belediye yönetimi, dava dilekçesin- deki belgelere göre kıyı mevzuatına aykjn imar pla- nı değişikJıkleriyle de suç iş- lemiş durumda. Öldürülen eski Belediye Başkanı Su- yolcu'nun bu suçlarla ilgili İçişleri Bakanlığı'na daha önce yaptığı başvurudan ıse henüz bir sonuç elde edile- biimiş değil... Aslında, ülkemizdeki kıyı yağmacılannın bu tür du- yarlı girişimlere karşı zaman zaman şiddet uygulama dü- zeyine tırmanan tutumlan, 196O'lı yıllara dek uzanıyor. Spekülasyonu ve rantı hem ekonomiİc, hem de siyasi beklenrilen ıçin en verimli kaynak olarak gören çev re- ler. öteden ben buna engel olmak isteyen kesimleri de- ğişik yöntemlerle susturma- yı yeğliyorlar. Bu yöntem- İer arasında mafya tıirü dav- ranışlar olabildiği gibi, yine kent ve kıyı arazilerinin ko- runmasından yana olanlan solcu, komünist, anarşist \ b. Bir rapor, iki haber Örneğin Mimarlar Odası Ankara Şubesi'nin 1967 yı- lındaki genel kurulunda bir rapor okuyan dönemin oda başkanı Vedat Dalokay. o yıllarda yeni yeni başlayan kıyı yağmacılığına dık'kat çekiyor ve aynı raporda kı- yılann topluma ait olduğu vurgulamasına değinerek, yakın gelecek hakkındaki kaygılannı şöyle dile getiri- yor: "IMülkiyethakkıvardi- ye kıyılar yapılaşmav a açıla- maz. Böyle giderse gün gele- cek Akdeniz'de denize düşen bir Türk vatandaşı. karaya çıkabilecek bir kanş kamu arazisi bulamavacak." Berberoğlu'nun mafya bağlantısı • Kuşadası Belediye Başkanı Engin Berberoğlu'nun. ülkücü mafya liderlerinden Kürşat Yılmaz ile ilişkisi olduğu ortaya çıktı. Mafyanın Kuşadası'nda varlığını hissettirmesi, 1990'lann başında, turistlere hediyelik eşya satışı alanında tekelleşmeye başlayan Lapis Holding'le bölge esnafı arasındaki çekişmeyle başladı. • Iddialara göre, îzmir'deki Altınordu Hastanesi'nin sahibi doktor Mehmet Ataç, Kuşadası'ndaki arazisini imara açması için Engin Berberoğlu'na 250 milyonluk bir çek verdi. HALtL NEBİLER KUŞADASI - Eski Kuşadası Belediyesi Başkanı Lütfi Suyol- cu'nun öldürülmesi, mafyanın tu- nzm bölgelerindeki eylemlerini gündemegetirdi. Kuşadası Beledi- ye Başkanı Engin Berberoğlu'nun, ülkücü mafya liderlerinden Kür- şat Yılmaz ile ilişkisi olduğu orta- ya çıktı. Mafyanın Kuşadası'nda varlığı- nı hıssettirmesi. 1990'lann başın- da, turistlere hediyelik eşya satışı alanında tekelleşmeye başlayan Lapis Holding'le bölge esnafı ara- sındaki çekişmeyle başladı. Tunst- leri grup olarak dolaştıran ve es- naftan alışveriş yapmasını engelle- yen Lapis'e karşı özellikle Kuşa- dası \e Selçuk esnafı yürüyüşler yaparak, bakanlıklara dilekçeler göndererek tepkilennı gösterdiler. Bütün bunlar sorunu çözmeyince, esnaftan bazı kişiler daha kesin bir çözüm yolu buldular. Aralannda para toplayarak, ülkücü mafyadan Kürşat Yılmaz'ı ve adamlannı ki- raladılar. Kürşat Yılmaz ve adam- lan, Lapıs'in turist turlannı kımı zaman silah çekerek, kimi zaman bildiri, el ılanı dağıtarak, kımi za- man holdingin adamlannı korku- tarak sabote etmeyi başardılar. Kazanılan bu başanyla bölgeye yerleşen ülkücü mafya, ilk olarak tekne turlanna el attı. Bölgede, ül- kücü mafyaya haraç vermeyen tek- nelerdeki turistler silah zoruyla ya karaya çıkanldı, ya denize dökül- dü. Bu kavga sırasında mafyayı en- gellemeye çalışan Didim Belediye Başkanı Mehmet Soysal'ın otomo- bili yakıldı. Sonunda ülkücü maf- ya Didim'de iki büyük otelin sahi- bi oldu ve buraya yerleşti. Kuşada- sı'nda Lapis olayıyla yerleşen ül- kücü mafya, daha sonra en iyi bil- diği işe, ihalelere ve çek senet tah- silatına girişti. Bunlann dışında plajlardaki kiralık şemsiye ve şez- longdan kent içindeki dondurma tezgahlanna kadar hemen her işe el atıldı. 1991 yılınınbaşlannda orta- ya çıkan bir çek tahsilatı olayı, ül- kücü mafya lideri Kürşat Yılmaz ile Belediye Başkanı Engin Ber- beroğlu arasındaki yakın ilişkiyi de ortaya çıkardı. ldıalaragöre, Iz- mır'deki Altınordu Hastanesi'nin sahibi doktor Mehmet Ataç, Kuşa- dası'ndaki arazısıni imara açması için Engin Berberoğlu'na 250 mil- yonluk bir çek vermişti. Aradanbir süre geçince, Doktor Ataç'ın ara- zisi imara açılmamıştı ama birile- ri gelip Doktor'un verdiği çeki tah- sil etmeye kalkışmıştı. Tahsilata kalkan kişinın adı Kürşüt Yıl- maz'dı. Doktor Ataç. Berberoğ- lu'na Kürşat Y'ılmaz'ın kim oldu- ğunu ve neden ona verdiği çekı bu kişinin tahsil etmeye kalktığını sor- duğunda, basına da yansıyan iddı- alara göre şu yanıtı alıyordu: "Kürşat Yılmaz mafyaya yakın bir müteahhit. Ben Kürşat'tan daire aldım. Karşılığında da bu çeki verdim. Adam çeki tahsil et- mek için senin arazi işinin halle- dilmesini bekJememiş." Doktor Mehmet Ataç, o korkuy- la polise gidip ifade veriyor ve bu ifade üzerine dava açılıyordu. Da- va, delil yetersizlığinden beraatle sonuçlandı. Sonuçlandı ama , du- ruşmalann bir aşamasında. doktor Ataç da ifade değiştirmişti. I991'ın Nisan ayında Kürşat Yıl- maz. Banker Kastelli 'yi tutuklatan ışadamı Kayhan Güvelioğlu'nu vuruyordu. Bunun üzerine. iddi- alan 24 Nisan 1991 tarihli sayısın- da manşetten veren yerel Yann ga- zetesi. Berberoğlu ile Yılmaz'ın aynı masadaki fotoğrafını yayınla- yıp. şu sorulan somıadan edemi- yordu: "Doktor Ataç, olayı İzmir Emniyet Müdürlüğü'nde de an- latmıştı. Devletin polisine veri- len bu ifade, ifade değil de ney- di? Yargı kendi polisine de mi güvenmiyordu? Berberoğlu bu adamı müteahhit olarak tanıt- mıştı. Soruyoruz: Sayın Ber- beroğlu, çek-senet mafyasıyla ilişkinne, açıkla!" KUŞADASriVDA ÇÖP SAVAŞr Köylülerden çöplüğe isyan ÜMtTOTAN İZMİR- Kuşadası "nda yaşananlann şoku sürerken bir de "çöp savaşı" başladı. Çiller ailesinin tatillerini ge- çirdiği ve yanlannda çalışan Suna GönüJ Pelister üzerine kayıtlı arazı yakınlanndaki çöplüğün kaldınlarak or- man içindeki Yeniköy'e ta- şınma yaklaşımı yöre köylü- lerini ayağa kaldırdı. Köy- lüler. "Başbakan'a kokma- sm da bize mi koksun" diye- rek çöpü önleme komitesi kurarken birde avukat tutru- lar... Kuşadası "nda Çamlık yö- resinde bulunan ve halen çöp toplama merkezi olarak kullanılan bölge oluşturu- lurken de olaylar çıkmıştı. Çünkü yöre hem yeşil turiz- min merkeziydi hem de or- manlık alandı. Yetkıliler din- lemedi ve yörede çöp dağla- n oluşmaya başladı. Sonra "Zarann neresinden dönii- lürsc kârdır" denilerek ATAK projesi çerçevesinde çöplüğün Yeniköy yöresine taşırımasına karar verildi. Bu, vöre halkına göre "yağ- rnurdan kaçarken doluya ru- tulmak"tı. Çünkü düşünü- len alan Cumhunyet Or- manan'nın tam göbeğın- deyci. Hemen yakınından geçeı Cene\ız Çayı'na bu- laşacak kirlılık tüm içme su- lann etkileyebilirdi. Bölge- nin etrafı şanıs arazileriyle çevrJiydi. Nlaliyeye ait alan yetcli değildi \e ağaçlann bir ksmının<esılmesi gere- kecekti. ÜsKİik burunlan- nın cibine çöp dağlan geti- rilecsk Yeniköylülere sorul- mamıştı, muhtara bilgi bile verilmemişti. Yöredeki çervreciler ve bazı yurttaşlar şu andaki çöp toplama merkezinin Çiller ailesinin tatillenni geçirdi- ği. bilhassa Özer ÇiUer'ın uzun sürelerle kaldığı "ma- likhane^nin bulunduğu ara- zıye yakın olduğunu, yöreye koku yaptığını belirtip, bu durumu çöplüğün taşınma- sıyla ilgili en önemli neden olarak görüyorlar. Yeniköy Muhtan da bu tür söylentı- leri duyduğunu, ancak çöp dağlannı yörelerine kurdur- mamak ıçin her yolu dene- yeceklerini söyledi. Yeniköylüler yörelerine kurulacak yeni çöp toplama merkezıyle ilgili çalışmalar başlatılıp, bir de levha diki- lince harekete geçtiler. Yet- kilileri orman sahası vezey- tinliklerin yanına çöp depo- lanamayacağını anlatmaya çabaladılar, ancak başara- madılar. Yöre halkı yılma- yarak "Doğanın Korunma- sı, Yeniköy'de Çöp Deposu- nu Engelleme Harekeri" adında bir oluşum kurdular ve başına muhtar Mümtaz Mert'i getirdiler. Yörenin haritasmı yapıp eski ve yeni çöp merkezlerini işaretleye- rek ilgililere gönderdiler. Yöre çevrecileri de onlara destek verince hareket hızla yayıldı. Muhtar Mümtaz Mert yetkilileri yeni çöp ala- nını görmeye çağınp Kuşa- dalıları uyanrken şunlan söyledi:"L'ç tarafl orman- laıia çevrili biralana çöp dö- külür mii? Gerekirse dava açıp hakkunızı mahkemede arayacağız.'' 'Atatürk ve Gençlik Gecesi' İZMİR (Cumhunyet)- Izmir Devlet Opera ve Balesi'nin Konak Alanı'nda gerçekleştirilen "Atatürk ve Gençlik Gecesi'', izleyenleri coşturdu. Kalabalık davetli ve yuttaş grubuna konser veren orkestra ve koro, ilginç bir görüntü oluşturdu. Konserin ardından sahnelenen "Çeşmebaşı'' adh fantastik bale de izleyenlerin büyük ilgisini topladı. 40. sanat yılını dolduran Hikmet Şimşek. eserleri arasında Atatürk'e ve Atatürk Curnhuriyeti'ne getirdiği övgülerle büyük alkış aldı. Atatürk'ün "20 yaşında bir yobaz yaşlı. 70 yaşında bir idealist ise gençtir" sözünü anımsatan Şimşek, konser alanı için seçilen yerin Kurtulu^ Savaşı'nın başladığı ve sona erdiği yer olmasının da ayn bir anlam taşığını söyledi. Belki de yaşamı süresince hiç bale ve konser izlememiş olan yurttaşlar. sokakta üstelik yanıbaşlanndaki gösterileri ilgiyle izlediler. Maltepe Askeri Lisesi ve Polis Okulu öğrencilerinin yarattığı yoğunluk, yurttaşlara kimi zaman zor anlar yaşattı. Gazi Derneğfnden gelen çocuklar, Gürçeşme Huzurevi'nden yaşlılar ve Balçova Termal Tesisleri'nde tedavi gören kalabalık bir Norveçli grubun da izlediği konser, gece boyunca ilginç görüntüler oluşturdu. Gece boyunca Hikmet Şimşek yönetimindeki orkestra ve Caner Ruhselman'mn yönetimindeki koro; Ahmet Adnan Saygun, Nevit Kodallı. Muammer Sun, Cemal Reşit Rey ve Hikmet Şimşek'ten eserler seslendirdi. TUBITAK doktora burs programı başlaüyor tstanbul Haber Servisi - TÜBtTAK, araşırmacı nsan gücünün nitelik ve nice- lilc a;ılann<iın \-ükselmesıne destek olmak ama;ıyla yutiçi-yurtdışı bürünleştirilmiş dokora bun programı başlatıyor. TJBİTAK Bılimadamı Yetiştirme Gru- bım'ıca Bütinleştirilmiş Doktora Progra- mı "an (BDP) başhca iki hedefi şöyle açık- lana: u . Lisareüstü eğirimin desteklenmesi. 2 Ülkemede var olan araştırmacılarla Turdye içiıde ve dışındaki araştirmacı- laa"/ıraştırnu kunımlan arasındaki bilimsel etBtieşimin slişiminin desteklenmesl, yurti- çi "v ı uluslanrası araştırma zincirlerinin ge- nişletilmesL" BDP çerçevesinde üniversite- ierde doktora programlanna kayıtlı olan öğ- rencilere yurtiçinde ve dışında doktora ça- lışmalanna devam ettikJeri süre boyunca burs verilecek. Aynca öğrencinin bağiı bulunduğu araş- tırma grubuna, araştırma olanaklannı güç- lendirmek amacıyla destek verilecek. Başvurular. ortak araştırmalan çerçeve- sinde doktora eğitimi vermeyi planlayan ve en az üç kişiden oluşan araştırma gruplan tarafından yapılacak. Program kapsamında desteklenecek araştırma gnıplannın seçi- minde kullanılan başlıca ölçütler şöyle: "Planlanan doktora konusunun günceffi- ğl Türkiye'de bilim ve teknolojinin gelişme- si açısından önemi. - Araştırma grubunun araşürmacı insan gücü, konu üzerinde yapdmış bilimsel çalış- malar, verilmekte olan lisansüstü eğitim, uluslararası ilişldler ve araştırma alryapısı yönlerinden birikimL" Program kapsamında desteklenmesine karar verilen araştırma gruplan ve her araş- tırma grubu için desteklenmek üzere öne- receği öğrenci sayısı TÜBİTAK tarafından belirlenecek. Bursiyeröğrencilerin seçimi. program kapsamındaki araştırma gruplan tarafından yapılacak. 1995 yılı için yurtiçinde ayiık burs mik- tan 15 milyon lıra, yurtdışında aylık burs miktan en çok bın dolar. her öğrenci için araştırma grubuna ödenecek araştırma des- teği 1995-96 güz dönemi için 80 milyon li- ra. Araştırma grubunun TÜBlTAK'a son başvuru tarihi 2 haziran. Program kapsa- mında desteklenecek araştırma gruplan 30 hazıranda belirlenecek. Bursiyer öğrenci- Ier, araştırma gruplan tarafından TÜBl- TAK'a 18 ağustos tarihıne kadar önerilebi- lecek. Burslann kesinleşeceği tarih 15 eylül. Ay- lık burslann ödenmeye başlayacağı tarih ise i ekim. Dalokay'ın bu raporu, 9 Ocak 1967 tarihli Cumhun- yet gazetesinde yayımlanan Oda Genel Kurulu'na iliş- kin haberde "Sahiller Yağ- ma Ediliyor" başlığıyla ve- rilirken, aynı rapor yine ay- nı tarihli Adalet gazetesin- de, birinci sayfadaki "Mi- mar odalannda komûnizm propagandası yapılıyor" manşeti altında yer alıyor. Gazete manşetieri Dönemin Adalet Parti- si 'ni ve Süleyman Demirel'i destekleyen bu milliyetçi gazeteye göre de Dalokay konuşmasında mülkiyet hakkına karşı olduğunu be- lirtmış sayılıyor. Adalet ga- zetesi. yine aynı haberinde, odanınraporundaki"kıyıla- nn halka açık tutulması" önerisini komünizmın mül- kiyet düşmanlığıyla özdeş- leştinyor ve milliyetçi-dinci kesimleri bu hainliğe karşı kışkırtan yayın yapıyor... Bugün yürürlükte olan ve son değişiklikleri 1990'da yapılan Kıyı Kanunu, kıyı kuşağındaki 100 metrelik bir şeridin. genel olarak top- luma açık turulmasmı ve ya- pı yasağı uygulanmasını ön- görmekte. 1960'larda bu mesafenin sadece 30 m. kadar istendi- ği düşünülürse. 1967'nin Adalet gazetesi anlayışına göre bugünkü Kıy ı Yasamız komünizmin doruğuna ulaş- mış durumda! Bu geçmiş tartışma. elbet- te ki artık günümüzün sos- yal devlet ve çevre bilincinin oldukça gerisinde kalmışsa da yine bugüne ışık tutan ge- leneksel bir tutumun da ya- kın tarihteki belgesini oluş- tıınıyor. Bugün Kuşadası Beledi- yesi'ndeki yöneticilerde kı- yı yağmasına karşı çıkan Mimarlar Odası temsilcile- nni belki komünistlikle de- ğıl. ama sakıncalı kişiler ola- rak suçluyorlar. Dahası, 1967'nin Adalet gazetesindeki saldırganlığı hıç de aratmayacak şekilde Kıyı Kanunu'na aykın uy- gulamalan hakkında dava açanlar üzerinde terörestiri- yorlar. Kanun dışı planlar Kuşadası Belediyesi'nin dava konusu olan imar pla- nı değişiklikleri arasındaki kıyı kuşağı revizyonu, 30 Mart 1994 te Resmi Gaze- te'de yayımlanan "Kıyı Yö- nermeliği'nin Bazı Maddele- rinin Değiştirilmesine İlişkin Yönetmelik"' hükümlen içe- risindekı. yüzde 50'den faz- la yapılaşan yerlere imar hakkı verilmesi olanağını kullanmak üzere düzenlen- miş. Yönetmelığın bu madde- si, aslında gerçekten yağma- cılara yeşil ışık yakıyor ve Kıyı Kanunu'ndaki 100 metrelik yapı yasağı kuralı- nı delmek için, özellikle du- yarsız belediyelere son bir olanak sağlıyor. Ne var ki yine aynı yönet- meliğe göre belediyeler bu yöndeki bir imar düzenle- mesini, ancak 1992'den ön- ce onaylanan imarplanlann- da yapma hakkına sahıpler. Bunun dışında yine Kıyı Kanunu'ndaki 100 metrelik kuşağa yapı yasağı kuralına uymak gerekiyor ve Kuşa- dası Belediyesi'nin yaptığı gibi herönüne geldiği yerde bu kuşağa imar olanağı ver- mek, bu duyarsız yönetme- liğe bile aykın bir tutum oluşturuyor. Türkiye zarar görecek Bakalım Kuşadası'nda yaşanan gelişmeler, koalis- yon hükümetinin hiç değil- se şu son yalında belediye- lerdeki imar yetkilerinin bi- limsel ve demokratik ku- rumlarla oluşturulacak bir özerk denetim düzeni içeri- sinde kullanılmasına yöne- lik yasal düzenlemeleri ger- çekleştırmesine neden ola- bilecek mi? Yoksa bu, uygar ülkelerde de geçerli olan ku- ral yerine, kimi bölgelerin ve özellikle lstanbul ile kıyı yörelerinin imar yetkileri, yine denetimsiz olarak Baş- bakanlığa mı bağlanacak? Öyle görünüyor ki Türki- ye yağmacılıktan ötürü daha çok zarar görecek. Bu ülkeyi ve zenginlikle- rini savunanlar ise yine de kalan güzellıkleri kur- tarabılmek için rant ekonomisinin egemenliği aitında kimilenne artık an- lamsız gelen çabalannı sür- dürecekler... ARAYIŞ TOKTAMIŞ ATEŞ Cuma Namazı... Türkiye'de vicdan sahibi hiç kimse, 'ibadet özgür- lüğünün' olmadığını ya da kısıtlandığını söyleyemez. Hatta tam tersine, Türkiye'de ibadetini yapanlara kimsenin iliştiğı duyulmamıştır, ama ibadetini yapma- yanlara değişik baskılar uygulandığını biliriz. Örneğin tüm yaşamım boyunca hiç kimseye oruç tuttuğu için bir baskı yapıldığını ne gördüm ne de duydum. Ama ramazan ayında oruç tutmayanlara yapılan baskıları hem görmüşümdür, hem de duy- muş ve okumuşumdur. Küçük kent ve kasabalarda- ki baskıyı bir yana bırakalım. Istanbul'un göbeğinde taşlanan lokantalan, molotofkokteyli atılan birahane- leri herkes bilir. Ama kendileri gibi düşünmeyenlere, din kurallarına kendi anlayışlan çerçevesinde uyan insanlara karşı her türfü edepsizlıği yapmaya hak gö- renler, iş lafa geldiği zaman, "Müslümanlara baskıya- pılıyor" yalanının ardına sığınarak ağlaşmaktan da geri kalmazlar. Ve bu tutumlarıyla edepsizliğin zirve- sine ulaşırlar... Kimi yükseköğretim kurumlarındaki 'başörtüsü' sorununu bu sütunda defalarca ele aldım. Ben iste- yenin istediği gibi giyinip kuşanmasından yanayım. Eğer genç bir kızımız; ister inançlarının gereği, ister kendine çok yakıştığını düşündüğü için başını örtü- yorsa, bu onun bileceği iştir. Ama kimi 'meslekler- de', o meslek üyelerinin nasıl giyinecekleri önceden belirlenmiştir. O mesleğin okullarına girenler; nasıl giyineceklerini ya da nasıl giyinemeyeceklerini bilir- ler, bilmek zorundadırlar. Ama koşullan önce kabul edip, sonra 'dinimin gereği' diyerek bu kurallan zor- lamanın da bir anlamı yoktur. Ve zaten Uluslararası Adalet Divanı da 'koşullan önceden bilmeleri gerek- tiği' için, bu konudaki başvurulan reddetmektedir. Hemşire okuluna giren, hemşire üniforması giye- ceğini bilir. Astsubay okuluna girenlerin, bir astsuba- yın nasıl giyineceğini önceden öğrenmiş olması ge- rekir. Harp okulunda okuyan öğrenci, spor yaparken "Dizlerimi göstermem" diye itiraz ederse; yaptığı şey inancının gereğini talep etmek değil, düpedüz 'inanç sömürüsü' ve edepsizliktir. Cuma namazlannın dinimizde erkekler için özel bir anlamı olduğuna kuşku duymayız. Her Müslümanın kılması farz olan cuma namazının, 'cemaat olarak' kılınmasının gerekmesinin de bir anlamı ve sebebi vardır. Burada amaç, cemaatin önemii sorunlaniın da (gereğinde) ele alınabılinmesi ve dayanışma sağ- lanmasıdır. Ama Islamiyetin hiçbir kaynağında cuma günlerinin tatil günü olmasını öngören bir hüküm yoktur. Diğer tektanrılı dinler belirli günlere 'çalışma yasağı' getırmişken Islamiyet, böyle bir yasağı hiç- bir gün için öngörmemiştir. Ve gene tüm yaşamım boyunca cuma namazına gittiği için ya da gitmek istediği için baskı gören ve ibadeti engellenen hiçbir insan görmediğim gibi, bu- nun örneğini de duymadım. Gene tam tersine, özel- likle küçük kent ve kasabalarda 'toplumsal baskı 'dan çekinen kımi insanlann, kurallannı bile bilmeden bu namazı yalan-yanlış kıldıklannı görmüşümdür. Hele siyasetçilerin bu tür yerleşim birimlerinde oy alabil- mek için (en azından) cumayı kılmalan, neredeyseya- zılı olmayan bir kuraldır. Kimi siyasetçilerimiz de cu- mayı aynı gün birkaç yerde kılar ki; bunun hesabını elbette öbür tarafta biraz zor vereceklerdir... Tüm bunlan yazmamın nedeni, TBMM'ye verilen ve öğle tatillerinin namaz saati dikkate alınarak dü- zenlenmesini öngören yasa önerisi otdu. Kimi arka- daşlarımızın, DYP'li bazı milletvekilleriyle ANAP ve RP'liler arasında oluşan 'koalisyona 'şaşırmalan, be- ni hayretler içinde bıraktı. Günaydın... Bence bu öneri, 'zeminihazıriamak' için ve 'hava- yı koklamak' için verilen bir öneri. Tepkinin şiddetini ölçmek istiyorlar. Eğer ciddi bir tepkı doğmaz ve faz- la ses çıkmazsa, bakın ardından daha neler gelecek. Zira zaten bütün Türkiye'de her türlü kamu kurum- lannda ve özel kuruluşlarda öğle tatilleri namaz sa- atine göre ayarlanır. Eğer bu konuda bir 'atlama'ya- pılmışsa, hemen düzeltilir. Sadece okullarda bu ko- nuda pek özen gösterilmez ki; küçük yaştaki çocuk- lann cuma namazlan da zaten farz değildir. En 'solcu' sendikalarda yıllarca eğitim seminerieri yaptım. Cuma saati olunca dersler kesrtirdi. Hiçbir 'Marksist' sendikacımız, "Cuma 'dan bize ne?.." de- memiştir. Hiçbir devlet dairesinde cuma saatinde iş yapıldığını göremezsiniz. O halde böyle bir 'uyan'ya ne gerek var?.. Amaca yukarda da değindim. Amaç, "Üzüm yemek değil, bağcı dövmek". Sağ basınımıza bakıy- orum, bu öneriyi şiddetle savunuyorlar. Zaten savun- mamaları mümkün değil. Türkiye'de 'şeriatçı sağ' (Allah'ın bir lütfu olarak) öylesine bölünmüş ve par- çalanmış ki; biri kendilerince bir hata yapsa, diğer- leri üzerine çullanacaklar. Bakalım bizim 'aslan sosyal demokratlar' ne yapacaklar? Demokratikleşmede bugüne dek bir ar- pa boyu yol alınmadı. Ama günler hızla geçiyor. Bun- lar arasındaki kimi isimlere bakınca, inanın çok üzülüyorum, "Yazık" diyorum, "bu adamlann böyle bir partide ne işi var?" Satılık mahalle için açık artürma MEHMET DEMİRKAYA Okuluyla. camisiyle, ın- sanıyla satışa çıkanlan Bo- ğaziçi'ndeki Istinye Derbent Mahallesi'nin kaderi yann açık arttırmayla belirleniyor. Mahkeme karanyla satışa çıkartılan mahalle ıçin 235 milyar lıra bedel biçiliyor. Mahkemeye başvuran ma- hallelı bir kooperatıfın hak- sız yollaria hisselerin çoğun- luğiınu ele geçirdiğini bu ne- denle de satışın iptalini iste- di. Satışa çıkartılan mahal- le Istanbul'un en güzel ye- rinde, Boğaziçi'nde. Mahal- lenin adı, orada oturanlara göre Derbent ya da Çamlıte- pe; bilirkişiraporundaise Is- tinye Mahallesi, Havuzlu Bostan mevkii. Derbent'te oturan Necip Polat, mahalle- nin 25-30 yıl kadar önce, Is- tanbul'un yüzde 6O'ı gibi kaçak kurulduğunu, zaman içinde çıkan imar aflanndan sonra bazı yurttaşlann tapu tahsıs belgesi aldıklannı söyledi. Satışa çıkartılan yer koca- man bir mahalle. Üzerinde 450 öğrencinin eğitim gör- düğü bir ilkokul, cami, 5 ana caddesi 45 sokağı ve yakla- şık 10 bin meyva ağacı bu- lunuyor. Kısacası yaklaşık 10 bin kişinin yaşadığı koskoca bir mahalle satıla- cak. Bir süre önce gazetele- re venlen açık arttırma ila- nında, satışın yann yapıla- cağı duyurulmuştu. 235 mil- yar bedelle alıcı çıkmadığı takdirde 5 haziranda ikinci bir açık arttırma yapılacağı- nın da belirtildıği ilanda, arazinin değeri 199 milyar 548 milyon, binalann değe- ri ise 33 milyar 76 milyon li- ra olarak gösterildi. Açık antırmayla satışa çı- kartılan mahallede oturan bir grup yurttaşın avukath- ğını üstlenen Rüçhan Ayşe Beygo ve Gülden Tüblek, öncelikle satışın durdurul- ması ve iptal edilmesi için mahkemeye başvuruda bu- lunarak şöyle dediler: "S«- tış kararının parselin ta- mamına ilişkin olduğu dikkate alındığında üze- rinde okul ve benzeri ka- mu mallan bulunan ayn- ca 5 caddesi ve 45 adet so- kağı ile yerleşim bölgesi halinde olan taşınmazın paylaştınlmasının satış yo- lu ile olamayacağı açıkç* görfllmektedir."
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle