08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
25 MAYIS 1995 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 GRAMOFON İCNESİ SELİM İLERİ K apı açılır açılmaz, Teşviki- ye Ihlamur Yolu'ndaki apartman katında, Nihal Yeğinobalı'yla biriikte ha- nkulâde iki kedi konukla- n karşılıyorlar. Biri, iyice kahverengiye çaiar tekir, ötekinde nazlı beyazlar, san ve tekir dalgalanışlar. Ne var ki Nihal Hanım'ın kedileri bır-iki süzülüşten son- ra kayboldular. Ben de önce "Kaç yıl ol- du, çevirmenlikte kaç yıl" gibısmden bir şeyler geveleyerek söyleşimize başla- dım. "EUinci yılında sayüınz, kırk doku- zumsu ellimsL." - Nasıl başladı bu serüven? Hangi ıs- tekkr, dürtüler sizi çevırmenlik gibi zor bır uğraşa yöneltti? "45'te kokjden mezun oldum. O yıl ilk çevirimi, Allah'ın Bahçes\'ni yaptım. Asbnda Manisa'ya dönmek, çiftçi olmak ve şiir yazmak istiyordum. Yani liseden sonra okumayı bile düşünmüyordum. Çiftlikle uğraşacaktım, şiirier y azacak- tını. Ama beklenmedik gelişmeler oldu; çifUik sahibi olan babamla annem aynl- dılar, annemin çalışma hayatuıa atüması güçtü, abiam üniversitede okuyordu. 'Ben çalışınm' dedim. Yabancı dil bfl- mem bir şansft. O zamanlar bu alan da- ha mı boştu, yoksa insanlar mı daha çok okuyorlarduhem Alhıh'ınBahçesr nem benim çevirmenliğim ilgi topladı." - Türkiye Yaymevi'ydi değil mı° "Evet; çeviriyi yapüm götürdüm, da- hadjptomanu almanuşüm. Yaşımdan do- layı pek inanmadılar. Sonra el yazım da güzel değüdi, bu yüzden çeviriyi annem eski yazı, okunaklı bir şekilde temize çek- misti. O zaman mürettipler eski yazı bi- liyorlardı tabii. Bu eski y azı da büsbülün gariplerine ghti; bana hemen orada, Tür- kiye Yayınevi'nde bir-iki sayfalık başka bir çeviri yapurdılar. Sonunda güven sağ- lamış olmalıyım ki yayınevinin de deste- ğiyle Babıâli'ye adım atabildim." . - Peki, ama nıye edebiyat çevirisı? Ge- J çim sağlamak için yabancı dilden yarar- lanabileceğınız başka ış alanlan da var- dı. "Yedi sekiz yaşımdan beri şiir yazıyor- dum. Şimdi o zamanlann dünyasında edebiyat bugünkü gibi gündem dışı değil- , di. Yetişmekte olan çocuklann edebiyat- la, sanatia. müzikle ilgileniyor oluşları takdirle karşılanırdı. Cumhuriyetin ilk yıllannda buna çok özenilirdi. Âile top- İuluklannda bu şiirier okunurdu. Bir komşu amca. öteki kardeşlerimden ay ı- rarak benim şiirier için "En küçük kan kırmızı' demiş: bu övgü de herhalde ce- saretimi arttırdı. O çiftçüik, daha doğru- su Manisa'da bağcıhk ve şiir yazma ar- :zusu gerçekleşmeyince, roman çevirisi nkri öyle doğmuş olman. Sonra bir de o zamanlar kotejde' Izlenmiz' diye birder- gimizvardı. ^ Bülent Ecevit, Ahmet îsvan, birçok ki- şj.9t cauşmalannı orada yayımlamıştı. Bir şiir yanşmasında benimkisi ikinci ol- du Izlenmiz'de. Yusuf Ziya Ortaç, bir yazısında bu ya- nşnıayı ele alıp öyle uyakb-ölçülii bir şiir olduğu için benim şiirimin birinci olma- sı gerektiğini yazmıştı. Ablamla biriikte rahmetli YusufZıya'yı ziyarete gittik; öy- leökJe ben Cağaktglu Yokuşu'nu tanıma firsatı buldum. Nitekim Selım, o zamanlar hayat da daha yahndı. insanlar daha sade \e istek- ler daha anlamlıydı. Bir eser çevirmek itibarlı bir işti. Bugünkü gibitiiketim top- lumu olmamıştık, zcnginle yoksul arasın- da bu uçurumlar yoktu ve kitap okumak arzu duyulan bir şeydi." - Nihal Hanım hemen şunu sorayım: O günden şimdıye dönüp baktığınızda o günkü yayin ortamıyla bugünkünü nasıl kıyaslıyorsunuz? "tkisi arasmda hiçbir benzeriik göre- miyorum; sömürünün sürmesi dışında. Sömiirii tabii ki o zaman da \ ardı. Fakat çok daha başka bir görünüm söz konu- suydu. Gazeteleri, çekirdekten yetişme gazeteciler çıkanrdı. Gazete sahipleri, başka iş alanlannda sivrilmiş patronlar filan değülerdi. Yayuı hayatı, siyasi para- vana niyetine kuİlanılmıyordu. Gerek dergkilik, gazetecilik alamnda gerek ki- tapçuıkta ille para kazanmak tek hedef değildL Her şeye rağmen okura kültür hizmeti yapüiyor, bununla iftihar edili- yordu." - Ve o yillarda aşkromanlan,macera romanlan gözdeydi. Butarz eserleroku- run ilgisini çekiyor, yeni yeni okurlann yetişmesine olanak sağhyordu. Elli yıl- tık çeviri emeğinizde sizin de adınıza pek çok aşk romanında çevirmen olarak rast- ladık. Sonra bu aşk romanlan yok olup gitti. Bu yok oluş sizce topluma bir şey kaybettirmedi m\ r} "Bence çok şey kaybettirdL Bugünün ökuru daha sofistike görünme peşinde. Bir yandan da şunu düşünüyorum: Aca- ba büriin dünyada mı böyle? Eskisi gibi aşk romanı yazılmıyor_r> - 'Yazümryor' dıyorsunuz, ama sizin yenilerde dılımıze kazandırdığınız Fay NVeldon, 'Bir Dişi Şeytanın Ha>aü ve Aşk- lan' mükemmel bir aşk romanı, çağdaş bir aşk romanı... "Doğru. Fakat gerilim romanı, best- seOerdediğimiz kitaplar, o çok satan, kai- lavi kitaplar, Avrupa ve Amerika'da ba- şı çekiyor. Bununla biriikte bizde bu tarz romanlann rutması epey uzun birzaman aldı. Bizim $e\diğimiz aşk romanlan uzun süren bir mücadelede direnebildi, ama sonunda yenik düştüler. Aşk roma- nı yerine gerilim. o korkunç 'best-sel- ler' lar öne çıktı. Amerikan piyasa nıma- nı bizde adeta bir ısraria rurulmuştur. Bu- nun sonucunda aşk romanı anlamuu yi- tirdi. Hayatın nıaddileşmesi. belki yine aşk romanına ihtiyaç uyandıracak, ama modası olmadığından hiç kimse üzerin- de durmuyor. Tabii o best-seller tarzı ro- manlar da daha edebi eserlere yönelebi- lecekbirokur oluşturamaz. tşte böyle bir •durum.'' - Elli yıl içınde 'tyi ki çevirdim' dedi- ğiniz eserler hangilen? "Bir defa önce klasikler, Dickens'lan •çe>irdiğim için çok muttuyum. Sonra' Pe- "Ekmeğiıni mürekkepten çıkardnıı...": ter Pan". Bu eseri hâlâ açıp açıp okurum. Tabii Güney Amerikalı romancılar~" Gidi pomancmın öykiisü - Bu arada tabii kendi yazıcılık, yara- tıcılık çabanıza bıraz haınlik ettiniz. •\lazi Kalbimde Bir Yaradır' dışında kendi adımzla roman yayımlamadınız. Tabii, çeviri roman gibi yazdığınız 'Genç Kızlar'ın öyküsûne birazdan değinece- gız... "Ben mi hainlik ettim? Şimdi dolaşık bir hikâye olacak, ama anlatacağım: Eşim Amerikalıydı, uzun zaman Ameri- ka'da yaşadım. Ama arada bir Türki- ye'ye geürdim. 6O'lı yıllann başında Tür- kiye'ye geuniştim. Eşinıle aramda bazı probİemler vardı; zaten sonunda aynl- dık. O zamanlar Vatan gazetesinin ba- şında Ahmet Emin Yalman vardı. Naım Tıralı yazüşleri müdürüydü. Bir gün so- kakta karşılaştık: •Vatan'abirtefrika ro- man yazsana' dedLOturdum ben de' Ef- - Bu size acı vermedi mi? "Başka çarem yoktu. İşin ruhan. ro- man ilgi topladı. Ben sonra, seneler geçip 'Mazı Kalbimde Bır Yaradır'ı yazınca. 'Eflatun Kız'dan bazı böiümleri kendi adımla yayımlayacağım romana aldım. Bazı okurlar, mektup yazdılar,"Vincent Ewing'in eserinden çalmanız hiç hoş de- ğil' dediler. Bu da benim romancılığımın acı ve komik amsıdır." - Nihal Hanım, Vincent Evving takma adıyla 'Genç Kızlar'ı yazdığınızda aynı macera mı söz konusu? Yoksa roman gerçekten mi Amerika'da geçıyordu? Şu- nu da söyleyeyim: O romanınız pek çok okura roman sanatını sevdirmiş bir genç- lik romanıdır. "Artık iş inada binmiştL' Sen büyü de öyle roman yaz' denmişti bana. 'Genç Kızlar'ı bir çeviri roman gibi yazdun, kendûni kanıtiamak ihtiyacı içindey dim.*" - Bu kadar sevileceğinı düşünmüş müydûnüz? "Hayır. Biraz fesathk oldu benimkisi. "Bir defa y aptığım işi çok sev iyordum. Okudugum, sevdiğim kitaplan Tiirkçe- de başkalanyla paylaşmak istedim. Ko- nuşnıamızın başında da söylediğim gibi çevirmenliğe başladığım > ıllarda. azla ye- rinmeyi öğrenmiş. seçmiş insanlar için meslek iyi-kötü bir kazanç getiriyordu. Sevgi, mizaç bu alanda beni tutru. Kita- bı hakikaten çok seviyorum SeUm. Ilko- kul üçüncü sınıftayken derste'Anne Kal- bi' diye hiç unutamadıgım bir romanı okurken yakalanmıştım: Azrail, hasta ço- cuğu anneye bağışlıyor, ama anneden karşıhğında en değerii şeyini istiyordu. Anne, .\zrail'e en degerii şey olarak 'an- ne kalbı'ni veriyordu™" - Elli yıllık sabnnızı artık anladım; bu öykü yeterli. Pekı ya kazancınız 0 "Şimdi, her şeyden önce, bugünkü ha- yat şartlannı kestiremezdim. 1980'den 85'e kadar yine Amerika'day dım. çocuk- larımla biriikte. Orada büyük bir mağa- zada satış clenıanı olarak çalıştun. Doğ- rusu bu mesleği de çok sev dim. tşte şim- A lnıma, ekmeğimi mürekkepten çıkarrnak yazılmıştı. Hep bir geçim çabası oldu. Tnsanın birtakım ahlaki ilkelerinden, inançlanndan ödün vermemesi söz konusu. Ekmeğimi taştan çıkanrcasına mürekkepten çıkardım, ama hep istediğim işleri yaptım, ödün vermediğim için de mutlu oldum. Çevirmenlıkle geçen elli yılı hâlâ ve yine çok seviyorum. latun Kız' diye bir roman yazdım. Yankı yarattı; o zaman Kalamış'ta otururdum, Kadıköy vapurunda. erkekler dahiL bir- çok kişinin tefrikay ı okuduğunu gördük- çe çok sevinirdim. Bir-iki yayınevi," Bız bu romanı basalım' dedi, fakat o sırada ko- camla banşıp yine Amerika'y a döndiim. Aradan iki-üç yıl geçti, ben temeui kop- tum Amerika'dan. iki çocuğumu alıp gei- dim. Veniden geçim mücadelesi... 'Efla- tun Kız'ı bastırmak istedim, gelgeletim o eski yankı dağılıp gitmiş. Nihal Yeğinoba- lı adını bir yazar, romancı olarak kimse çekici bulmadı. tlle 'Çev ın yap' dendL O sırada ilginç bir öneri gekli: 'Genç Kız- lar' basılmış, beğenilmişti; dediler ki: 'Sen niye bu Eflatun Kız'ı, Genç Kız- lar'ın yazarı Vincent Ewing ımzasıyla yayımlamıyorsun ve eser neden Amerı- ka'dageçmiyor...' Ancaköylebasacakia- nnı anlayınca oturdum 'Eflatun Kız'ı Amerika'da geçen bir hikâyegibiveniden yazdım-." Kolejden mezun olan kızlann o zaman- lar ne türden bir roman seveceklerini öl- çüpbiçip'Genç Kızlar'ıyazdım, Yine ay- nı yere döneceğim: Miitemadiyen çahş- mak zorundaydım. Alnıma, ekmeğimi mürekkepten çıkarmak yazılmıştı. Hep bir geçim çabası oldu. İnsanın birtakım ahlaki ilkelerinden, inançlanndan ödün vermemesi söz konusu. Akdeniz seyaha- ti, inci kolye, ehnas broş teklifleri vardu ama iş teklifi yoktu. Ekmeğimi taştan çı- kanrcasına mürekkepten çıkardun, ama hep istediğim işleri yaptım, ödün verme- diğim için de mutlu oldum." Bi yılın maddi getirisi - Elli yıl edebiyat çevirmenlıği gibi özellikle bızim ülkemizde. hayli nankör bir meslek için az buz zaman değil. Na- sıl bu sabn gösterebildıniz, nasıl dayan- dınız? Maddı karşılığı ne oldu bu eme- ğin? di oturduğum 'evcağızımın' üçte birini ancakorada çalışmamın karşıhğryla sağ- layabildim; çocuklanm da yardim etti- ler. ancak kafamı sokacağun bir evim ol- du. Halbuki Türkiye'ye dönüşte Artık onca yılın kitap, çevıri birikimıyle rahat rahat yaşanm' diyordum. Sil baştan ça- hşmaya koy uldum." - Çevirdiğiniz kitaplar, toplam kaç ta- nedır? "Yüz kitap kadar." - Yüz kitabın karşıhğında bır eviniz bıle olamadı, değil mı? "Hayır. Ama bende esefetme duygusu yoktur. Çevirmenlikle geçen elli yıü hâlâ ve yine çok seviyorum. Biz, bir v atan sev- gisi içinde yetiştik. İsteseydim Ameri- ka'da kalabüirdhn. Buranın çok çilesini çekmeme, iki yakamın ucu bir araya gcl- memesine rağmen ben vatanun dışında y^ışayamıyorum. \ uıe çalışıyorum, seve- rekçahşıyorum. Yalnız bu yaz çe\ iriye bi- raz aravermekniyetindeyim. Yazmak is- tediğim bir şeyler var." - Roman mı? "Evet İstediğim şey lerden biri, cum- huriyetin ükyıllannın romanını yazmak. Şimdi o günlerin bizde bıraktığı etki ola- ğanüstüdür. Bir atmosferi tekrar yaşat- makistiyonım.'Onuncu Yıl Marşı'mez- berieyip söyleyen kuşağın hikâyesini kim- se pek yazmadı. Bunlar büyük heyecan- lardı. O beyaz yakah öğrencileri yazmak tstiyorum." Harmandalı ve tango - Yeniden yazmaya dönmenize çok se- vindim... "Anlatmak istediğim dönemde kühü- re, tiy atroya, şuna buna büyük önem ve- riliyordu. Bizler bunlara özenerek bun- lardan heyecan duyarak yetiştik. Ve dev- letin bu çabasu imparatoriuğun tersine, yalnızca Istanbul'ayönelik değfldi. Bütün yurdu. bütün Anadolu'yu kucaklamayı ülkü ediniyordu. Asd cumhuriyet kültü- rünü böyie yorumlamak gerekir. Bir yıl kadaröncebir yazı okumuştum,bir Ana- dolu şehrinde büyümüş yazar, Dede Efendi 'yi ancak on sekiz yaşınday ken Is- tanbul'da dinleoıiş. Istanbul'a geünce, o da sözgelimi Yunus Emre'yi bilmiyor. Cumhuriyet bunlann hepsini bir kültür sentezinde değerlendirmek istedL Mani- sa'da, çocukluğumda, sokaklarda piyasa şarkılan çalınırdı, evlerde türkü söyle- nirdL ama klasik miizik de se\ilirdL Ya- ni bir kültür mozaiği söz konusuydu. Okul müsamerelerinde tango ve fokst- rotla yan yana hem de harmandalı, zey- bek oynardık. Halkevlerinin cemiyet üze- rinde büyük etkisi vardı." - Mutlaka yazın bu romanı, merakla bekleyeceğiz. Yeri gelmışken sormak is- tiyorum: Bugünün romanını nasıl bulu- yorsunuz9 "Şimdi anlaşümayan, aunıp okunma- yan romanlar dönemL Bunlar moda. 'Okudum, çok beğendim" denilmiyor, 'Beğendim-beğenmedim'denilmiyor. Biz tabii anlaşılır romanlar devrinde ye- tiştiğimiz için hâlâ anlaşılır romanlan se- viyonız-." Nihal Hanım bunlan söyleyınce bır- den aklıma 'Mazi Kalbimde Bir Yara- dır'ın o kadar anlaşılır, o kadar sevdiğim tango sayfalan gelmiştı. Eve dönünce o sayfalan bır kez daha okudum: Ege'de küçük bır kent. "Yeşilce'den başka yerierde belki de çalınmaz olmuş eski tangolar." Yaz gecesi Orduevınin bahçesindekı çamlara kırmızı. mavi ve san ampuller dizılmış. Akordeon bütün öbürçalgılan bastınyor. Bahçedekı öbek öbek çiçeklerin kokusu yaz gecesini sar- mış. Lâmia, 'her zamanki gibi beyaztar giymiş Turan'ın kendisinı dansa kaldır- masını beklıyor... Jşte elli yılını çevirmenliğe, dergicili- ğe, yazıya çiziye adamış Nihal Yeğıno- balı'dan bır tango gecesi. Sevgili Nihal Hanım, bız sayısı giderek azalan kitap- severler büyük emeğinize nasıl teşekkür etmemiz gerektiğini ne yazık kı açık se- çik bılemiyoruz. Hem sizin çabanız ya- nında bu teşekkürün pek fazla anlamı da yok. Öteki meslektaşlannız gibi siz de çı- leli yazı hayatınızda tek başınıza yol al- dmız, o yolda yine tek başınıza yürii- mektesiniz. Tangoyii duyuyor musunuz? Bu tan- goyu biriikte yaparsak öyle çok sevine- ceğim ki! Kitap okumak "._ Kitap okumak bizde daima bir 'ımam \e cemaat" meselesi olmuştur. Özendirildiğinde, heves uyandınkiığın- da insanlar, özellikle de gençler niye kitap okumasınlar ki? Bütün bir toplumu baş- ka yöne, başka taleplere yönelttiğini/de kitap elbette okunmaz. Ben yakın tanığı- yım. Bülent Ecevit'in başbakanlığı döne- minde kitap satışlan çok farklıydı. Be- nim çevirilerim de o zaman üst üste bası- uyordu. Herkesin kitaba karşı ilgisi çok fazlaydı. Çünkü Bülent Ecevit'in kültür- lü bir insan olması, toplumun yapısını da beUrieyen faktörler arasındaydı. Kitabı sevmeyen. sevTnediği gibi önemli de bul- mayan kişilerin başrolde gözüktüğü dö- nemlerde kitap ikinci, üçüncü plana itili- yor. Ama ben yazarük gibi. çevirmenlik gibi uğraşılann sona erdiğini düşünmek bile istemiyorum. Bir gün tekrar kitaba dönülecekrjr. Televizyon da seyTedilir, ki- tap daokunur. Bütün mesele özendirme- de, kılavuz ve örnek olmak da..." Yazartık-çevipmenik " _. Yazarhkelbette başlı başına bir ya- ratıcdık. Orada yoktan var ediyorsunuz. Çevirmenlik bu açıdan ele alınırsa. hazır bir bütünden yola çıküıyor. Ortada bir eser var, onu çeviriyorsunuz. Tabii çevir- diğiniz yazara karşı bir sorumluluğunuz söz konusu: Onun seçtiği sözcüklerin kav- ramsal anlamlannu üsluhunu, biçimsel çabasını Türkçede vermekle yükümlü- sünüz. Bir zaman sonra insan bundan ayn bir haz duyuyor. Hele aynı yazann birkaç eserini üst üste çevirdiğinizde onunla söze dökülmemiş bir dostluk ba- ğı kunıyorsumız, Artık onun dünyasın- da,onun üshıbunda yaşaroluyorsunuz—" Redaktöp "._ Şimdi redaktörlük diye bir kurum var bihyorsunuz. Elli yıl boyunca bu re- daksiyon işiyle yıldızunız bir türiü banş- madı. Çevirmenin ne yapmak istediğini tam anlamadan. ama suf bir iş yapmış görün- mek için sizin çevirinizi daha ilk sayfadan çizip bozuyor, düzelttiği kanısına vanyor. Mesela yazann yanm bıraktığı bir ko- nuşnıa cümlesi söz konusu; siz de çevir- men olarak aynı yapıyı Türkçede kur- mak istiyorsunuz. Redaktör o yanm cümleye, bir de bakıyorsunuz, lacivert ta- kunlar giy dirrvermiş. Böyiece her şey der- lenmiş toplanmış oluyor, ama yazann özelliklerine ne ölçüde bağiı kaluıdığı kimsenin umunında olmuyor. Neyse ki son y ıllarda bu redaksiyon kâbusundan büyük ölçüde kurtulmuş bulunuyo- rum_." ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Bir Onuncu Yılın Düşündürdükleri... Herhangi bir kurum için on yıl, görünüşte heniiz çok kısa bir geçmiştir. Ne var ki bu bağlamda önem ta- şıyan, yalnızca yıllann sayısını belirten rakamlar de- ğildir, kurumların geleceğı ve bu geleceğe bağlı bek- lentiler açısından asıl gösterge, kısa ya da uzun, bel- li bir geçmişte nelerin başarılmış ya da başanlama- mış olduğudur. Kuruluşunun onuncu yıl kutlamalannı "Ülke Gerek- sinimleri Açısından Güzel SanatlarFakülteleri ve Eği- tim Programlap" başlıklı bir sempozyumla noktala- yan Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, kısa bir geçmiş aracılığıyla geleceğine uzanan çok sağlam köprüler kurmayı başarabilmiş eğitim kurum- larımızdan bin. Kimi zaman ilk izlenımler bile belli bir kuruma ilişkin doğru ipuçlarına kaynaklık edebilir. Eğer bir kurumun kapısından içeriye daha ilk adımı- nızı attığınızda, size "burada işin ciddi tutulduğu" iz- lenimini veren bir atmosferle karşılaşırsanız, yanıl- manız olasılığının çok düşük olduğuna rahatlıkla ina- nabilirsiniz. A. Ü. Güzel Sanatlar Fakültesi de kapı- sından ilk kez gireni böyle bir ciddiyet atmosferiyle karşılayabilen bir sanat yuvası. Tekniğin sunduğu en yeni araçlarla donatılmış atölyelerini henüz gezme- miş, degerii yöneticileriyje ve öğretim elemanlanyla henüz tanışmamış olsanlz bıle, sözünü ettiğim "af- mosfer", sanatsal yaratma eyleminin ve bu eylemin temel koşullanndan biri olan ciddiyet ve disiplinin bu mekânda "ciddıye alındığını" hemen algılatıyor. Za- ten bu ciddiyet olmasaydı, güzel sanatlar fakültesiz ve konservatuvarsız bir üniversite düşünemeyen es- ki rektör Prof. Dr. Yılmaz Büyükersen in Anadolu Ünıversitesi'ni var eden girişimlennden biri olan ve kuruluşundan bu yana fakültenin dekanlığını yapan, sözü edilen atmosferin miman Prof. Dr. Engin Ataç'ın yönetiminde bulunan A. Ü. Güzel Sanatlar Fakülte- si'nın on yılda bugün bulunduğu yere gelebilmesi de düşünülemezdi. 15-17 mayıstarihlerı arasında gerçekleştirilen "Ûl- ke Gereksinimleri Açısından Güzel Sanatlar Fakül- teleri ve Eğitim Programlan" başlıklı sempozyum da gerek organizasyon gerekse içerik bağlamında aynı cıddiyetin yansımalannı taşıyan bir girişim oldu. Tür- kıye'deki çeşitli sanat kurumlanndan gelen bilim adamlarının ve sanatçılann katılımıyla düzenlenen sempozyumda, "Güzel Sanatlar Eğitiminde Esteti- ğin önemi", "Güzel Sanatlar, Sanat Tanhi ve Görme Biçimleri", "Güzel Sanatlar Eğitimi Yapan Kunımlar- da Sanatçı ve Hoca Yetiştirme Üzerine Bir Model önerisi", "Geleneksel El Sanatlanhın Çağdaş Eğitim- dekiYeri", "Yapıt Yoluyla Sanat Eğitimi", "Sanat Eği- timinin Gelişimi ve Bu Gelisim İçinde Eskişehir Ana- dolu Üniversitesi G.S.F. ürneği", "G.S.F. Talep ve Gereksinimleri", "Sanatsal Eğitim Bağlamında Yapa- bildiklerimiz ve Yapmamız Gerekenler Üzerine Gö- rüşler", "SanataBakış", "21. yy. Türkiyesi'nin Gerek- sinimleri, Çağın Gereçleri ve Sanatta Bütünlük llke- si Açılanrıdan G.S.F.'lerin ve Eğitim Programlannın Yeniden Yapılandınlması", "Üniversitede Güzel Sa- natlar Eğitiminin Gereksinimleri Açısından önemi ve Izmir Deneyimi", "Ankara Üniversitesi G.S.F. Kuru- lurken", "Güzel Sanatlar Fakültelen ve Bu Kurum- lardaki Eğitım-öğretim Programlaştınlması Üzeri- ne", "Bir G.S.F Mezunu ve Atölye Işletmecısi Gözüy- le G.S.F Eğitim Programlan" gibi başlıklar altında sunulan bıldiriler çerçevesinde genelde Türkiye'de- ki sanat eğitiminin çeşitli sorunlan kapsamlı biçimde tartışıldı. Gerek bildiri metinlerini gerekse onuncu yıl kutlamalan bağlamında 1994/95 akademik yılı bo- yunca A. Ü. Güzel Sanatlar Fakultesi'nde düzenle- nen konferans metinlerini kapsayan bir kitabın sem- pozyum tarihine yetiştirilmiş olması, kanımca "bel- geleştirme"r\in henüz istenen düzeye varmadığı bir ortamda bu girişime ne kadar ciddi bakılmış olduğu- nun bir başka göstergesidir. Bir alandaki sorunlan tartışma gündemine getir- mek, elbet küçümsenemeyecek bir başandır. Ancak böyle bır başannın en önemli tamamlayıcısı olan öğe, tartışmanın bir geleneğe dönüştürülebilmesidır. Önü- müzdeki yıllarda sanat eğitimini konu alacak bu tür sempozyumlann -örneğin her yıl bir başka sanat eği- timi kurumunca düzenlenerek- sürdürülmesi, her sempozyumun sonunda bir sonrakinin tarih ve yeri- nin kararlaştırılması, hiç kuşkusuz böyle bır gelene- ğin temellerinin atılması anlamını taşıyacaktır. Bir onuncu yıl kilometre taşı için böylesine düzey- li bırginşimi gerçekleştirdiklerinden ötürü, başta sem- pozyum için Anadolu Ünıversitesi'nın bütün olanak- lannı seferber eden rektör Prof. Dr. Akar Öcal olmak üzere, dekan Prof. Dr. Engin Ataç'a, hazırlıklara "ses- siz ve derinden" katkılanna yakından tanık olduğum Prof. Dr. Sıtkı Erinç'e ve katkıda bulunan herkese iç- tenlikle teşekkür etmek, bir vefa borcu gereğidir. 7.ULUSLARARASI TİYATRO FESTİVALİ BUGÜN: Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi: 20.30 Çöplük/Tiyatro Stüdyosu (Türkiye). Kenter Tiyatrosu: 20.30 Ennıo Marchetto (Italya). Ortaköy Meydanı: 22.30 Tiyatro GemisL/Els Comediants (Ispanya). Oyuncular Sahnesi: 18 30 Bahar lsyancıdır/Oyuncular (Türkiye). YARTN: Taksim Sahnesi: 21.15 Dr.Faustus^Orleans Ulusal Dram Merkezi (Fransa). Kenter Tiyatrosu: 18.30 Ennio Marchetto (ftalya). tstanbul Sanat Merkezi: 18.30 Günlük Müstehcen Sırlar/Tıyatro Fil (Türkiye). 8. ULLŞLARARASI YAPI KREDİ GENÇLİK FESTİVALİ BUGÜN: 21.30 Harbiye Açıkhava Tiyatrosu/ John Mayall & The Bluesbreakers. * Mazhar-Fuat-Özkan konseri. 18 hazıran tarihinde gerçekleştinlecek. INTERKAMERA 95 11.00 Fuar açılışı -Kültür Bakanı Ercan Karakaş. 12.00 TÜRSAK basın toplantısı -Müjde Ar. 12.00-13.30 TÜRSAK kısa metrajlı fılm göstenleri: Deus Ex MachinaVMayrand, Pushkar Panayın F.Akbaş, Sıradan Bir Evliliğin Beş Gününün Sıradan Anlan A.Sönmez, Triangle E.Russel 14.00-15.30 Konferans ve dia gösterilen "Osmanh İmparatoriuğunda Fotoğraf" Engin Özendes 16.00-18.00 Panel "Magazin Objektıfinden Sosyal Yaşam" Nail Güreli, Uğur Günen, Nurettin Soydan, Ali Eyüboğlu ve sanatçılar. 18.00-19.00 Film gösterisi. 19.00-20.00 Dıa gösterisi "tstanbuP Izzet Keribar. .
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle