Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
25 MAYIS 1995 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
GRAMOFON İCNESİ SELİM İLERİ
K
apı açılır açılmaz, Teşviki-
ye Ihlamur Yolu'ndaki
apartman katında, Nihal
Yeğinobalı'yla biriikte ha-
nkulâde iki kedi konukla-
n karşılıyorlar. Biri, iyice kahverengiye
çaiar tekir, ötekinde nazlı beyazlar, san
ve tekir dalgalanışlar. Ne var ki Nihal
Hanım'ın kedileri bır-iki süzülüşten son-
ra kayboldular. Ben de önce "Kaç yıl ol-
du, çevirmenlikte kaç yıl" gibısmden bir
şeyler geveleyerek söyleşimize başla-
dım.
"EUinci yılında sayüınz, kırk doku-
zumsu ellimsL."
- Nasıl başladı bu serüven? Hangi ıs-
tekkr, dürtüler sizi çevırmenlik gibi zor
bır uğraşa yöneltti?
"45'te kokjden mezun oldum. O yıl ilk
çevirimi, Allah'ın Bahçes\'ni yaptım.
Asbnda Manisa'ya dönmek, çiftçi olmak
ve şiir yazmak istiyordum. Yani liseden
sonra okumayı bile düşünmüyordum.
Çiftlikle uğraşacaktım, şiirier y azacak-
tını. Ama beklenmedik gelişmeler oldu;
çifUik sahibi olan babamla annem aynl-
dılar, annemin çalışma hayatuıa atüması
güçtü, abiam üniversitede okuyordu.
'Ben çalışınm' dedim. Yabancı dil bfl-
mem bir şansft. O zamanlar bu alan da-
ha mı boştu, yoksa insanlar mı daha çok
okuyorlarduhem Alhıh'ınBahçesr nem
benim çevirmenliğim ilgi topladı."
- Türkiye Yaymevi'ydi değil mı°
"Evet; çeviriyi yapüm götürdüm, da-
hadjptomanu almanuşüm. Yaşımdan do-
layı pek inanmadılar. Sonra el yazım da
güzel değüdi, bu yüzden çeviriyi annem
eski yazı, okunaklı bir şekilde temize çek-
misti. O zaman mürettipler eski yazı bi-
liyorlardı tabii. Bu eski y azı da büsbülün
gariplerine ghti; bana hemen orada, Tür-
kiye Yayınevi'nde bir-iki sayfalık başka
bir çeviri yapurdılar. Sonunda güven sağ-
lamış olmalıyım ki yayınevinin de deste-
ğiyle Babıâli'ye adım atabildim."
. - Peki, ama nıye edebiyat çevirisı? Ge-
J
çim sağlamak için yabancı dilden yarar-
lanabileceğınız başka ış alanlan da var-
dı.
"Yedi sekiz yaşımdan beri şiir yazıyor-
dum. Şimdi o zamanlann dünyasında
edebiyat bugünkü gibi gündem dışı değil-
, di. Yetişmekte olan çocuklann edebiyat-
la, sanatia. müzikle ilgileniyor oluşları
takdirle karşılanırdı. Cumhuriyetin ilk
yıllannda buna çok özenilirdi. Âile top-
İuluklannda bu şiirier okunurdu. Bir
komşu amca. öteki kardeşlerimden ay ı-
rarak benim şiirier için "En küçük kan
kırmızı' demiş: bu övgü de herhalde ce-
saretimi arttırdı. O çiftçüik, daha doğru-
su Manisa'da bağcıhk ve şiir yazma ar-
:zusu gerçekleşmeyince, roman çevirisi
nkri öyle doğmuş olman. Sonra bir de o
zamanlar kotejde' Izlenmiz' diye birder-
gimizvardı.
^ Bülent Ecevit, Ahmet îsvan, birçok ki-
şj.9t cauşmalannı orada yayımlamıştı.
Bir şiir yanşmasında benimkisi ikinci ol-
du Izlenmiz'de.
Yusuf Ziya Ortaç, bir yazısında bu ya-
nşnıayı ele alıp öyle uyakb-ölçülii bir şiir
olduğu için benim şiirimin birinci olma-
sı gerektiğini yazmıştı. Ablamla biriikte
rahmetli YusufZıya'yı ziyarete gittik; öy-
leökJe ben Cağaktglu Yokuşu'nu tanıma
firsatı buldum.
Nitekim Selım, o zamanlar hayat da
daha yahndı. insanlar daha sade \e istek-
ler daha anlamlıydı. Bir eser çevirmek
itibarlı bir işti. Bugünkü gibitiiketim top-
lumu olmamıştık, zcnginle yoksul arasın-
da bu uçurumlar yoktu ve kitap okumak
arzu duyulan bir şeydi."
- Nihal Hanım hemen şunu sorayım:
O günden şimdıye dönüp baktığınızda o
günkü yayin ortamıyla bugünkünü nasıl
kıyaslıyorsunuz?
"tkisi arasmda hiçbir benzeriik göre-
miyorum; sömürünün sürmesi dışında.
Sömiirii tabii ki o zaman da \ ardı. Fakat
çok daha başka bir görünüm söz konu-
suydu. Gazeteleri, çekirdekten yetişme
gazeteciler çıkanrdı. Gazete sahipleri,
başka iş alanlannda sivrilmiş patronlar
filan değülerdi. Yayuı hayatı, siyasi para-
vana niyetine kuİlanılmıyordu. Gerek
dergkilik, gazetecilik alamnda gerek ki-
tapçuıkta ille para kazanmak tek hedef
değildL Her şeye rağmen okura kültür
hizmeti yapüiyor, bununla iftihar edili-
yordu."
- Ve o yillarda aşkromanlan,macera
romanlan gözdeydi. Butarz eserleroku-
run ilgisini çekiyor, yeni yeni okurlann
yetişmesine olanak sağhyordu. Elli yıl-
tık çeviri emeğinizde sizin de adınıza pek
çok aşk romanında çevirmen olarak rast-
ladık. Sonra bu aşk romanlan yok olup
gitti. Bu yok oluş sizce topluma bir şey
kaybettirmedi m\
r}
"Bence çok şey kaybettirdL Bugünün
ökuru daha sofistike görünme peşinde.
Bir yandan da şunu düşünüyorum: Aca-
ba büriin dünyada mı böyle? Eskisi gibi
aşk romanı yazılmıyor_r>
- 'Yazümryor' dıyorsunuz, ama sizin
yenilerde dılımıze kazandırdığınız Fay
NVeldon, 'Bir Dişi Şeytanın Ha>aü ve Aşk-
lan' mükemmel bir aşk romanı, çağdaş
bir aşk romanı...
"Doğru. Fakat gerilim romanı, best-
seOerdediğimiz kitaplar, o çok satan, kai-
lavi kitaplar, Avrupa ve Amerika'da ba-
şı çekiyor. Bununla biriikte bizde bu tarz
romanlann rutması epey uzun birzaman
aldı. Bizim $e\diğimiz aşk romanlan
uzun süren bir mücadelede direnebildi,
ama sonunda yenik düştüler. Aşk roma-
nı yerine gerilim. o korkunç 'best-sel-
ler' lar öne çıktı. Amerikan piyasa nıma-
nı bizde adeta bir ısraria rurulmuştur. Bu-
nun sonucunda aşk romanı anlamuu yi-
tirdi. Hayatın nıaddileşmesi. belki yine
aşk romanına ihtiyaç uyandıracak, ama
modası olmadığından hiç kimse üzerin-
de durmuyor. Tabii o best-seller tarzı ro-
manlar da daha edebi eserlere yönelebi-
lecekbirokur oluşturamaz. tşte böyle bir
•durum.''
- Elli yıl içınde 'tyi ki çevirdim' dedi-
ğiniz eserler hangilen?
"Bir defa önce klasikler, Dickens'lan
•çe>irdiğim için çok muttuyum. Sonra' Pe-
"Ekmeğiıni
mürekkepten
çıkardnıı...":
ter Pan". Bu eseri hâlâ açıp açıp okurum.
Tabii Güney Amerikalı romancılar~"
Gidi pomancmın öykiisü
- Bu arada tabii kendi yazıcılık, yara-
tıcılık çabanıza bıraz haınlik ettiniz.
•\lazi Kalbimde Bir Yaradır' dışında
kendi adımzla roman yayımlamadınız.
Tabii, çeviri roman gibi yazdığınız 'Genç
Kızlar'ın öyküsûne birazdan değinece-
gız...
"Ben mi hainlik ettim? Şimdi dolaşık
bir hikâye olacak, ama anlatacağım:
Eşim Amerikalıydı, uzun zaman Ameri-
ka'da yaşadım. Ama arada bir Türki-
ye'ye geürdim. 6O'lı yıllann başında Tür-
kiye'ye geuniştim. Eşinıle aramda bazı
probİemler vardı; zaten sonunda aynl-
dık. O zamanlar Vatan gazetesinin ba-
şında Ahmet Emin Yalman vardı. Naım
Tıralı yazüşleri müdürüydü. Bir gün so-
kakta karşılaştık: •Vatan'abirtefrika ro-
man yazsana' dedLOturdum ben de' Ef-
- Bu size acı vermedi mi?
"Başka çarem yoktu. İşin ruhan. ro-
man ilgi topladı. Ben sonra, seneler geçip
'Mazı Kalbimde Bır Yaradır'ı yazınca.
'Eflatun Kız'dan bazı böiümleri kendi
adımla yayımlayacağım romana aldım.
Bazı okurlar, mektup yazdılar,"Vincent
Ewing'in eserinden çalmanız hiç hoş de-
ğil' dediler. Bu da benim romancılığımın
acı ve komik amsıdır."
- Nihal Hanım, Vincent Evving takma
adıyla 'Genç Kızlar'ı yazdığınızda aynı
macera mı söz konusu? Yoksa roman
gerçekten mi Amerika'da geçıyordu? Şu-
nu da söyleyeyim: O romanınız pek çok
okura roman sanatını sevdirmiş bir genç-
lik romanıdır.
"Artık iş inada binmiştL' Sen büyü de
öyle roman yaz' denmişti bana. 'Genç
Kızlar'ı bir çeviri roman gibi yazdun,
kendûni kanıtiamak ihtiyacı içindey dim.*"
- Bu kadar sevileceğinı düşünmüş
müydûnüz?
"Hayır. Biraz fesathk oldu benimkisi.
"Bir defa y aptığım işi çok sev iyordum.
Okudugum, sevdiğim kitaplan Tiirkçe-
de başkalanyla paylaşmak istedim. Ko-
nuşnıamızın başında da söylediğim gibi
çevirmenliğe başladığım > ıllarda. azla ye-
rinmeyi öğrenmiş. seçmiş insanlar için
meslek iyi-kötü bir kazanç getiriyordu.
Sevgi, mizaç bu alanda beni tutru. Kita-
bı hakikaten çok seviyorum SeUm. Ilko-
kul üçüncü sınıftayken derste'Anne Kal-
bi' diye hiç unutamadıgım bir romanı
okurken yakalanmıştım: Azrail, hasta ço-
cuğu anneye bağışlıyor, ama anneden
karşıhğında en değerii şeyini istiyordu.
Anne, .\zrail'e en degerii şey olarak 'an-
ne kalbı'ni veriyordu™"
- Elli yıllık sabnnızı artık anladım; bu
öykü yeterli. Pekı ya kazancınız
0
"Şimdi, her şeyden önce, bugünkü ha-
yat şartlannı kestiremezdim. 1980'den
85'e kadar yine Amerika'day dım. çocuk-
larımla biriikte. Orada büyük bir mağa-
zada satış clenıanı olarak çalıştun. Doğ-
rusu bu mesleği de çok sev dim. tşte şim-
A
lnıma, ekmeğimi mürekkepten çıkarrnak yazılmıştı. Hep bir geçim
çabası oldu. Tnsanın birtakım ahlaki ilkelerinden, inançlanndan ödün
vermemesi söz konusu. Ekmeğimi taştan çıkanrcasına mürekkepten
çıkardım, ama hep istediğim işleri yaptım, ödün vermediğim için de
mutlu oldum. Çevirmenlıkle geçen elli yılı hâlâ ve yine çok seviyorum.
latun Kız' diye bir roman yazdım. Yankı
yarattı; o zaman Kalamış'ta otururdum,
Kadıköy vapurunda. erkekler dahiL bir-
çok kişinin tefrikay ı okuduğunu gördük-
çe çok sevinirdim. Bir-iki yayınevi," Bız bu
romanı basalım' dedi, fakat o sırada ko-
camla banşıp yine Amerika'y a döndiim.
Aradan iki-üç yıl geçti, ben temeui kop-
tum Amerika'dan. iki çocuğumu alıp gei-
dim. Veniden geçim mücadelesi... 'Efla-
tun Kız'ı bastırmak istedim, gelgeletim o
eski yankı dağılıp gitmiş. Nihal Yeğinoba-
lı adını bir yazar, romancı olarak kimse
çekici bulmadı. tlle 'Çev ın yap' dendL O
sırada ilginç bir öneri gekli: 'Genç Kız-
lar' basılmış, beğenilmişti; dediler ki:
'Sen niye bu Eflatun Kız'ı, Genç Kız-
lar'ın yazarı Vincent Ewing ımzasıyla
yayımlamıyorsun ve eser neden Amerı-
ka'dageçmiyor...' Ancaköylebasacakia-
nnı anlayınca oturdum 'Eflatun Kız'ı
Amerika'da geçen bir hikâyegibiveniden
yazdım-."
Kolejden mezun olan kızlann o zaman-
lar ne türden bir roman seveceklerini öl-
çüpbiçip'Genç Kızlar'ıyazdım, Yine ay-
nı yere döneceğim: Miitemadiyen çahş-
mak zorundaydım. Alnıma, ekmeğimi
mürekkepten çıkarmak yazılmıştı. Hep
bir geçim çabası oldu. İnsanın birtakım
ahlaki ilkelerinden, inançlanndan ödün
vermemesi söz konusu. Akdeniz seyaha-
ti, inci kolye, ehnas broş teklifleri vardu
ama iş teklifi yoktu. Ekmeğimi taştan çı-
kanrcasına mürekkepten çıkardun, ama
hep istediğim işleri yaptım, ödün verme-
diğim için de mutlu oldum."
Bi yılın maddi getirisi
- Elli yıl edebiyat çevirmenlıği gibi
özellikle bızim ülkemizde. hayli nankör
bir meslek için az buz zaman değil. Na-
sıl bu sabn gösterebildıniz, nasıl dayan-
dınız? Maddı karşılığı ne oldu bu eme-
ğin?
di oturduğum 'evcağızımın' üçte birini
ancakorada çalışmamın karşıhğryla sağ-
layabildim; çocuklanm da yardim etti-
ler. ancak kafamı sokacağun bir evim ol-
du. Halbuki Türkiye'ye dönüşte Artık
onca yılın kitap, çevıri birikimıyle rahat
rahat yaşanm' diyordum. Sil baştan ça-
hşmaya koy uldum."
- Çevirdiğiniz kitaplar, toplam kaç ta-
nedır?
"Yüz kitap kadar."
- Yüz kitabın karşıhğında bır eviniz
bıle olamadı, değil mı?
"Hayır. Ama bende esefetme duygusu
yoktur. Çevirmenlikle geçen elli yıü hâlâ
ve yine çok seviyorum. Biz, bir v atan sev-
gisi içinde yetiştik. İsteseydim Ameri-
ka'da kalabüirdhn. Buranın çok çilesini
çekmeme, iki yakamın ucu bir araya gcl-
memesine rağmen ben vatanun dışında
y^ışayamıyorum. \ uıe çalışıyorum, seve-
rekçahşıyorum. Yalnız bu yaz çe\ iriye bi-
raz aravermekniyetindeyim. Yazmak is-
tediğim bir şeyler var."
- Roman mı?
"Evet İstediğim şey lerden biri, cum-
huriyetin ükyıllannın romanını yazmak.
Şimdi o günlerin bizde bıraktığı etki ola-
ğanüstüdür. Bir atmosferi tekrar yaşat-
makistiyonım.'Onuncu Yıl Marşı'mez-
berieyip söyleyen kuşağın hikâyesini kim-
se pek yazmadı. Bunlar büyük heyecan-
lardı. O beyaz yakah öğrencileri yazmak
tstiyorum."
Harmandalı ve tango
- Yeniden yazmaya dönmenize çok se-
vindim...
"Anlatmak istediğim dönemde kühü-
re, tiy atroya, şuna buna büyük önem ve-
riliyordu. Bizler bunlara özenerek bun-
lardan heyecan duyarak yetiştik. Ve dev-
letin bu çabasu imparatoriuğun tersine,
yalnızca Istanbul'ayönelik değfldi. Bütün
yurdu. bütün Anadolu'yu kucaklamayı
ülkü ediniyordu. Asd cumhuriyet kültü-
rünü böyie yorumlamak gerekir. Bir yıl
kadaröncebir yazı okumuştum,bir Ana-
dolu şehrinde büyümüş yazar, Dede
Efendi 'yi ancak on sekiz yaşınday ken Is-
tanbul'da dinleoıiş. Istanbul'a geünce, o
da sözgelimi Yunus Emre'yi bilmiyor.
Cumhuriyet bunlann hepsini bir kültür
sentezinde değerlendirmek istedL Mani-
sa'da, çocukluğumda, sokaklarda piyasa
şarkılan çalınırdı, evlerde türkü söyle-
nirdL ama klasik miizik de se\ilirdL Ya-
ni bir kültür mozaiği söz konusuydu.
Okul müsamerelerinde tango ve fokst-
rotla yan yana hem de harmandalı, zey-
bek oynardık. Halkevlerinin cemiyet üze-
rinde büyük etkisi vardı."
- Mutlaka yazın bu romanı, merakla
bekleyeceğiz. Yeri gelmışken sormak is-
tiyorum: Bugünün romanını nasıl bulu-
yorsunuz9
"Şimdi anlaşümayan, aunıp okunma-
yan romanlar dönemL Bunlar moda.
'Okudum, çok beğendim" denilmiyor,
'Beğendim-beğenmedim'denilmiyor.
Biz tabii anlaşılır romanlar devrinde ye-
tiştiğimiz için hâlâ anlaşılır romanlan se-
viyonız-."
Nihal Hanım bunlan söyleyınce bır-
den aklıma 'Mazi Kalbimde Bir Yara-
dır'ın o kadar anlaşılır, o kadar sevdiğim
tango sayfalan gelmiştı. Eve dönünce o
sayfalan bır kez daha okudum:
Ege'de küçük bır kent. "Yeşilce'den
başka yerierde belki de çalınmaz olmuş
eski tangolar." Yaz gecesi Orduevınin
bahçesindekı çamlara kırmızı. mavi ve
san ampuller dizılmış. Akordeon bütün
öbürçalgılan bastınyor. Bahçedekı öbek
öbek çiçeklerin kokusu yaz gecesini sar-
mış. Lâmia, 'her zamanki gibi beyaztar
giymiş Turan'ın kendisinı dansa kaldır-
masını beklıyor...
Jşte elli yılını çevirmenliğe, dergicili-
ğe, yazıya çiziye adamış Nihal Yeğıno-
balı'dan bır tango gecesi. Sevgili Nihal
Hanım, bız sayısı giderek azalan kitap-
severler büyük emeğinize nasıl teşekkür
etmemiz gerektiğini ne yazık kı açık se-
çik bılemiyoruz. Hem sizin çabanız ya-
nında bu teşekkürün pek fazla anlamı da
yok. Öteki meslektaşlannız gibi siz de çı-
leli yazı hayatınızda tek başınıza yol al-
dmız, o yolda yine tek başınıza yürii-
mektesiniz.
Tangoyii duyuyor musunuz? Bu tan-
goyu biriikte yaparsak öyle çok sevine-
ceğim ki!
Kitap okumak
"._ Kitap okumak bizde daima bir
'ımam \e cemaat" meselesi olmuştur.
Özendirildiğinde, heves uyandınkiığın-
da insanlar, özellikle de gençler niye kitap
okumasınlar ki? Bütün bir toplumu baş-
ka yöne, başka taleplere yönelttiğini/de
kitap elbette okunmaz. Ben yakın tanığı-
yım. Bülent Ecevit'in başbakanlığı döne-
minde kitap satışlan çok farklıydı. Be-
nim çevirilerim de o zaman üst üste bası-
uyordu. Herkesin kitaba karşı ilgisi çok
fazlaydı. Çünkü Bülent Ecevit'in kültür-
lü bir insan olması, toplumun yapısını da
beUrieyen faktörler arasındaydı. Kitabı
sevmeyen. sevTnediği gibi önemli de bul-
mayan kişilerin başrolde gözüktüğü dö-
nemlerde kitap ikinci, üçüncü plana itili-
yor. Ama ben yazarük gibi. çevirmenlik
gibi uğraşılann sona erdiğini düşünmek
bile istemiyorum. Bir gün tekrar kitaba
dönülecekrjr. Televizyon da seyTedilir, ki-
tap daokunur. Bütün mesele özendirme-
de, kılavuz ve örnek olmak da..."
Yazartık-çevipmenik
" _. Yazarhkelbette başlı başına bir ya-
ratıcdık. Orada yoktan var ediyorsunuz.
Çevirmenlik bu açıdan ele alınırsa. hazır
bir bütünden yola çıküıyor. Ortada bir
eser var, onu çeviriyorsunuz. Tabii çevir-
diğiniz yazara karşı bir sorumluluğunuz
söz konusu: Onun seçtiği sözcüklerin kav-
ramsal anlamlannu üsluhunu, biçimsel
çabasını Türkçede vermekle yükümlü-
sünüz. Bir zaman sonra insan bundan
ayn bir haz duyuyor. Hele aynı yazann
birkaç eserini üst üste çevirdiğinizde
onunla söze dökülmemiş bir dostluk ba-
ğı kunıyorsumız, Artık onun dünyasın-
da,onun üshıbunda yaşaroluyorsunuz—"
Redaktöp
"._ Şimdi redaktörlük diye bir kurum
var bihyorsunuz. Elli yıl boyunca bu re-
daksiyon işiyle yıldızunız bir türiü banş-
madı.
Çevirmenin ne yapmak istediğini tam
anlamadan. ama suf bir iş yapmış görün-
mek için sizin çevirinizi daha ilk sayfadan
çizip bozuyor, düzelttiği kanısına vanyor.
Mesela yazann yanm bıraktığı bir ko-
nuşnıa cümlesi söz konusu; siz de çevir-
men olarak aynı yapıyı Türkçede kur-
mak istiyorsunuz. Redaktör o yanm
cümleye, bir de bakıyorsunuz, lacivert ta-
kunlar giy dirrvermiş. Böyiece her şey der-
lenmiş toplanmış oluyor, ama yazann
özelliklerine ne ölçüde bağiı kaluıdığı
kimsenin umunında olmuyor. Neyse ki
son y ıllarda bu redaksiyon kâbusundan
büyük ölçüde kurtulmuş bulunuyo-
rum_."
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Bir Onuncu Yılın
Düşündürdükleri...
Herhangi bir kurum için on yıl, görünüşte heniiz çok
kısa bir geçmiştir. Ne var ki bu bağlamda önem ta-
şıyan, yalnızca yıllann sayısını belirten rakamlar de-
ğildir, kurumların geleceğı ve bu geleceğe bağlı bek-
lentiler açısından asıl gösterge, kısa ya da uzun, bel-
li bir geçmişte nelerin başarılmış ya da başanlama-
mış olduğudur.
Kuruluşunun onuncu yıl kutlamalannı "Ülke Gerek-
sinimleri Açısından Güzel SanatlarFakülteleri ve Eği-
tim Programlap" başlıklı bir sempozyumla noktala-
yan Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi,
kısa bir geçmiş aracılığıyla geleceğine uzanan çok
sağlam köprüler kurmayı başarabilmiş eğitim kurum-
larımızdan bin. Kimi zaman ilk izlenımler bile belli bir
kuruma ilişkin doğru ipuçlarına kaynaklık edebilir.
Eğer bir kurumun kapısından içeriye daha ilk adımı-
nızı attığınızda, size "burada işin ciddi tutulduğu" iz-
lenimini veren bir atmosferle karşılaşırsanız, yanıl-
manız olasılığının çok düşük olduğuna rahatlıkla ina-
nabilirsiniz. A. Ü. Güzel Sanatlar Fakültesi de kapı-
sından ilk kez gireni böyle bir ciddiyet atmosferiyle
karşılayabilen bir sanat yuvası. Tekniğin sunduğu en
yeni araçlarla donatılmış atölyelerini henüz gezme-
miş, degerii yöneticileriyje ve öğretim elemanlanyla
henüz tanışmamış olsanlz bıle, sözünü ettiğim "af-
mosfer", sanatsal yaratma eyleminin ve bu eylemin
temel koşullanndan biri olan ciddiyet ve disiplinin bu
mekânda "ciddıye alındığını" hemen algılatıyor. Za-
ten bu ciddiyet olmasaydı, güzel sanatlar fakültesiz
ve konservatuvarsız bir üniversite düşünemeyen es-
ki rektör Prof. Dr. Yılmaz Büyükersen in Anadolu
Ünıversitesi'ni var eden girişimlennden biri olan ve
kuruluşundan bu yana fakültenin dekanlığını yapan,
sözü edilen atmosferin miman Prof. Dr. Engin Ataç'ın
yönetiminde bulunan A. Ü. Güzel Sanatlar Fakülte-
si'nın on yılda bugün bulunduğu yere gelebilmesi de
düşünülemezdi.
15-17 mayıstarihlerı arasında gerçekleştirilen "Ûl-
ke Gereksinimleri Açısından Güzel Sanatlar Fakül-
teleri ve Eğitim Programlan" başlıklı sempozyum da
gerek organizasyon gerekse içerik bağlamında aynı
cıddiyetin yansımalannı taşıyan bir girişim oldu. Tür-
kıye'deki çeşitli sanat kurumlanndan gelen bilim
adamlarının ve sanatçılann katılımıyla düzenlenen
sempozyumda, "Güzel Sanatlar Eğitiminde Esteti-
ğin önemi", "Güzel Sanatlar, Sanat Tanhi ve Görme
Biçimleri", "Güzel Sanatlar Eğitimi Yapan Kunımlar-
da Sanatçı ve Hoca Yetiştirme Üzerine Bir Model
önerisi", "Geleneksel El Sanatlanhın Çağdaş Eğitim-
dekiYeri", "Yapıt Yoluyla Sanat Eğitimi", "Sanat Eği-
timinin Gelişimi ve Bu Gelisim İçinde Eskişehir Ana-
dolu Üniversitesi G.S.F. ürneği", "G.S.F. Talep ve
Gereksinimleri", "Sanatsal Eğitim Bağlamında Yapa-
bildiklerimiz ve Yapmamız Gerekenler Üzerine Gö-
rüşler", "SanataBakış", "21. yy. Türkiyesi'nin Gerek-
sinimleri, Çağın Gereçleri ve Sanatta Bütünlük llke-
si Açılanrıdan G.S.F.'lerin ve Eğitim Programlannın
Yeniden Yapılandınlması", "Üniversitede Güzel Sa-
natlar Eğitiminin Gereksinimleri Açısından önemi ve
Izmir Deneyimi", "Ankara Üniversitesi G.S.F. Kuru-
lurken", "Güzel Sanatlar Fakültelen ve Bu Kurum-
lardaki Eğitım-öğretim Programlaştınlması Üzeri-
ne", "Bir G.S.F Mezunu ve Atölye Işletmecısi Gözüy-
le G.S.F Eğitim Programlan" gibi başlıklar altında
sunulan bıldiriler çerçevesinde genelde Türkiye'de-
ki sanat eğitiminin çeşitli sorunlan kapsamlı biçimde
tartışıldı. Gerek bildiri metinlerini gerekse onuncu yıl
kutlamalan bağlamında 1994/95 akademik yılı bo-
yunca A. Ü. Güzel Sanatlar Fakultesi'nde düzenle-
nen konferans metinlerini kapsayan bir kitabın sem-
pozyum tarihine yetiştirilmiş olması, kanımca "bel-
geleştirme"r\in henüz istenen düzeye varmadığı bir
ortamda bu girişime ne kadar ciddi bakılmış olduğu-
nun bir başka göstergesidir.
Bir alandaki sorunlan tartışma gündemine getir-
mek, elbet küçümsenemeyecek bir başandır. Ancak
böyle bır başannın en önemli tamamlayıcısı olan öğe,
tartışmanın bir geleneğe dönüştürülebilmesidır. Önü-
müzdeki yıllarda sanat eğitimini konu alacak bu tür
sempozyumlann -örneğin her yıl bir başka sanat eği-
timi kurumunca düzenlenerek- sürdürülmesi, her
sempozyumun sonunda bir sonrakinin tarih ve yeri-
nin kararlaştırılması, hiç kuşkusuz böyle bır gelene-
ğin temellerinin atılması anlamını taşıyacaktır.
Bir onuncu yıl kilometre taşı için böylesine düzey-
li bırginşimi gerçekleştirdiklerinden ötürü, başta sem-
pozyum için Anadolu Ünıversitesi'nın bütün olanak-
lannı seferber eden rektör Prof. Dr. Akar Öcal olmak
üzere, dekan Prof. Dr. Engin Ataç'a, hazırlıklara "ses-
siz ve derinden" katkılanna yakından tanık olduğum
Prof. Dr. Sıtkı Erinç'e ve katkıda bulunan herkese iç-
tenlikle teşekkür etmek, bir vefa borcu gereğidir.
7.ULUSLARARASI TİYATRO
FESTİVALİ
BUGÜN: Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi: 20.30
Çöplük/Tiyatro Stüdyosu (Türkiye).
Kenter Tiyatrosu: 20.30 Ennıo Marchetto (Italya).
Ortaköy Meydanı: 22.30 Tiyatro GemisL/Els
Comediants (Ispanya).
Oyuncular Sahnesi: 18 30 Bahar lsyancıdır/Oyuncular
(Türkiye).
YARTN: Taksim Sahnesi: 21.15 Dr.Faustus^Orleans
Ulusal Dram Merkezi (Fransa).
Kenter Tiyatrosu: 18.30 Ennio Marchetto (ftalya).
tstanbul Sanat Merkezi: 18.30 Günlük Müstehcen
Sırlar/Tıyatro Fil (Türkiye).
8. ULLŞLARARASI YAPI KREDİ
GENÇLİK FESTİVALİ
BUGÜN: 21.30 Harbiye Açıkhava Tiyatrosu/ John
Mayall & The Bluesbreakers.
* Mazhar-Fuat-Özkan konseri. 18 hazıran tarihinde
gerçekleştinlecek.
INTERKAMERA 95
11.00 Fuar açılışı -Kültür Bakanı Ercan Karakaş.
12.00 TÜRSAK basın toplantısı -Müjde Ar.
12.00-13.30 TÜRSAK kısa metrajlı fılm göstenleri:
Deus Ex MachinaVMayrand, Pushkar Panayın
F.Akbaş, Sıradan Bir Evliliğin Beş Gününün Sıradan
Anlan A.Sönmez, Triangle E.Russel
14.00-15.30 Konferans ve dia gösterilen "Osmanh
İmparatoriuğunda Fotoğraf" Engin Özendes
16.00-18.00 Panel "Magazin Objektıfinden Sosyal
Yaşam" Nail Güreli, Uğur Günen, Nurettin Soydan,
Ali Eyüboğlu ve sanatçılar.
18.00-19.00 Film gösterisi.
19.00-20.00 Dıa gösterisi "tstanbuP Izzet
Keribar. .