Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
23MAYIS1995SALI CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
7 . U L U S L A R A R A R A S I İ S T A N B U L T İ Y A T R O F E S T İ V A L t
ÜııliL, güzel ve genç: UteLemper
Kültür Servisi - Ute Lemper sadece 33
yaşında. Piyano ve dans derslerine 9 ya-
şında başlamış. Müzik egitimini Salzburg,
Köln ve Berlin'de sürdürdükten sonra sah-
neye ilk kez Viyana'da 20 yaşında çıkmış,
Andrevv Lloyd-Webber'in a
Cats"müzı-
kalinde. Ardından, 1985'te "PeterPsuTda
başrol ve aynı dönemde Kun Weill'ın mü-
zigini keşfediş... 1986"da Jerome Savary
ile karşılaşma \e "Cabaret"müzikalınde
yıne başrol önerisı. Lyon, Düsseldorf, Ro-
ma, Paris'i kapsayan turne programı ve
Paris'te "Mofiere" ödülü...
Ute Lemper 1987'de Kurt NVeill'in ya-
şamı ve yapıtlan üzerine New York'ta ser-
gılenen bir gösteride müthiş başan saglı-
yor ve aynı yapımla dünyanın belli başlı
kentlerine konuk oluyor: Berlin, Tokyo,
Hong Kong, Paris, Tel Aviv, Londra, Bar-
selona... Bu arada, Lemper'in. Pierre Gra-
nier-Deferre'nin "Avusnıryab" fılminde
Marie-Antionette ve Peter Greenaway'in
"Prospero'nun KitaplarTnda Ceres rolle-
rini oynadığını da belirtelim.
1992 ve 93 'te yine dünya turuna çıkan
sanatçı, Sidney Operası'nda verdiği kon-
serle de anılıyor. 1992'de Jerome Savary
ve Peter Zadek tarafından yorumlanan
"Mavi Metek"te Lola Frohlich rolünü oy-
nadı. Aynı yıl Mılano'da, La Scala'da sah-
neye çıktı. Bu başanyı Londra Senfoni
Orkestrası eşligınde Londra konserleri iz-
ledi. Ute Lemper içın şöyle deniyor: "tn-
sanlar onu Greta Garbo (görünümü) ve
Marlene Dietrich (yorumu)flekıyaslıyor-
lanİL Sonra devreye Lotte Lenya girdi. As-
lında Lenya fle yapdan bir kıyaslama de-
ğil karşıtiıklan vurgulamakd. Lemper'in
Kurt \VeiU vorumlan bütûn dünva Bstele-
7.aJ5UkR
isnittm.
Tfr«TRIHSTİ¥Mİ
~Y 7"te Lemper, bu
/ / akşam ve yann
\ ^ y akşam saat
21.15'teSes
Tiyatrosu'nda 'Tiyatro
Şarkılan'ndan oluşan iki
konser verecek.
repertuvannda Kurt
Weill, Verger,
Prevert, Hollander, Emer,
K.osma, Piaf ve
Glanzberg'e yer veriyor.
rinde 'best-setter' oldu. Weill yorumlany-
la ün kazanmış olan Lotte Lenya'nın öt-
dukça haşin tarzına karşın Lemper'in
yaklaşımındaki netlik, tatlılık, gerçeklik
hemen öne çıkıvor. Ute lemper 'Edith Pi-
af ve Marlene Dietrich'ın repertuvarlan-
na dokunma cesarerini çok zor buldum
kendımde' diyor. Ama bu şarkılan vaşa-
mak da> amlmaz bir istekti. Dietrich ve Pi-
af ın söylediği her sarkj. kaybolan cenne-
ri anlatan bir tiyatro parçası. Bugünü
anlatan, bizi anlatan bir tiyatro."
Banker bir baba ve opera sanatçısı bir
annenın kızı olan Ute Lemper burjuva
geçmışıni reddederken "Burjuvaziye ta-
hammül edemiyorum~ diyor. •'yetiştiriliş
tarzıından \e o ortamdaki insanlann ön-
yargılı ta\ ırlanndan. uyumsuziuklanndan
hoşnut değilim." Bu nedenle de karşıt uç-
ta olduğunu söylüyor: "Ben araştınnm,
soranm, incelerim, uyunı sağlanm... On-
lar ise mcraketmeduvulannı bUeyitirmiş-
ler." Bellı bir kültürü benimsemediğini de
şu sözlerle açıklıyor: "Almanım. Anadi-
lim Almanca. Almanca kitap okunım. düş
kuranm ve siyasetle ilgilenirim. Elbette ki
İngilizlerin güttüğii politikaya bir tngiliz
kadar kızamam! Ama farkh ülkelerde,
farklı kültüıierde. farklı dillerde kendimi
asla yabancı hissetmem."
Dünyamız ıçın neler mı düşünüyor:
"karamsanm. kuşkuluyum. İnsanoglu
manüklı değiL uyumhı değü, alçakgönül-
lû hiç değil. Benmerkezci. güç budalası,
kin ve nefret dolu. Böyle bir ortamda hu-
zur nasıl sağlanacak? İnsanoğfu dünyayı
altiist etti. Kendi yaşamınıa baktığımda
ise sanki hiç tükenmeyecek bir enerji kay-
nağına sahibim. Yaşamı rüm iniş çıkışlan-
na, rüm zorluklanna karşın yine de çok se-
viyonım." Robert Altman'ın son fîlmı
"Pret a Porter"da oynayan Ute Lemper.
Paris ve Hamburg'da resim sergileri de aç-
mış olan bir sanatçı. Resimlerinin ekspres-
yonizm, sürrealizm ve yeni-vahşiler çız-
gilerini taşıdıgtnı söylüyor. Opera eğıti-
mı almış olmasına karşın ısrarla *Ben bir
sopranodeğOtan" diyor. Alrnan kabare şar-
kılan, Hollander, Brecht ve Weill, Fran-
sız şansonlan, Edith Piaf, Prevert ve Sond-
heim sanatçının favorileri... Neden mi?
Toplumsal yaşamlann farklı kültürlerde
yansılanışını onlaıia yakalıyor -üzücü, acı.
buruk. kara mizah, gerçek...
Bruno Fontaine
Ute Lemper'e piyanoda eşlik eden Bru-
no Fontaine ise 4 yaşında piyano derslen
almaya başlamış. 11 yaşında Conservato-
ire National Superiore de Musique de Pa-
ris'e girmiş. Burada okurken katıldığı tum
yanşmalarda 'birincilik' dışında ödül al-
mamış. 1992 yılına dek Julia Migenes,
\lain Chamfort Mylene Farmer, Johny
Holliday, \\ ilhelme Fernandez gibi sanat-
çılann müzik direktörlüğünü yapmış.
Fontaine o yıl Ute Lemper'in "İllüzyon-
lar" albümünün yönetımini üstlenmiş ve
albüm 1993'te Âcademıe Charles Cros
Ödülü'ne layık görülmüş. Fontaine,
1992 den bu yana Ute Lemper'e tüm ça-
lışmalannda eşlik ediyor.
8 U L U S L A R A R A S I Y A P I K R E D İ G E N Ç L İ K F E S T İ V A L İ
'Cujfihuriyetin başlangıç
noktası'nda 'AtatürkOratoryosu
Kültür Servisi- "8. Uluslararası Yap.
Kredi Gençlik Festıvali" 19mayıscuma
günü Atatnrk'ün Kurtuluş Savaşı'nı
başlattığı Samsun'da anlamlı bir törenle
açıldı.
Ankara Deviet Opera ve Balesi Solo,
Koro ve Orkestrası şef Rengim Gökmen
yönetımınde Ne>it Kodallı nın "Atariirk
Orator>'osu'" ve Muamraer Sun'un koro
ve orkestra için süiti "Kurtuluş"u
seslendirdi.
Türkiye Cumhuriyetı tarihinde sembolik
bir önemi olan Savanora yatı lımana
yanaştığında Samsunlular da birbirlerinın
bayramını kutluyorlardı.
Bu anlamlı konsenn Samsun'da
gerçekleştırilmesı kuşkusuz sık sık klasik
rıu7iK kon>en dınleme tırsjıı bulamayan
Samsun halkı içın oldukça sevındıriciydi.
Yapı Kredı ise 200 kişilik dev bir sanatçı
kadrosunu Samsun'da konuk ederken
başanlı bir organızasyona imza atıyordu.
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü
Hasan Hüsevin Akbulut konserden sonra.
sanat kurumlannın 19 Mayıs hareketınin
ürünlen olduğunu vurguluyordu.
Cumhunyetten hemen sonra kurulan
kültür ve sanat kurumlannın, çagdaş
Türkiye'ye çokseslılıği ve demokrasıyi
getirdığinı belirten .Akbulut, çağdaşlığın
ölçüsünün fert başına düşen mıllı gelır
değil. ülkede sanata vapılan yatırım
olduğunu soylüvordu:
"Devlet Opera ve Baksi .Samsun'da böyle
birko ~ orek kendi varlıgını
kanıüadı. A>rupa Topluluğu'na girmek
istediğimiz bir dönemde bence ölçüt
kültür ve sanat ortanunın kunılmasıdır.
Samsun'da halkın bu konsere gösterdigi
ilgi Bakaniar Kurulu'nda çıkan bir
kararla kurulması düşünülen Samsun
Devlet Opera ve Balesi Müdüriüğü için
şimdiden olumlu bir işaret oldu. Seneye
verilecek konser turne>le değil, burada
yerleşik olarak kurulmuş bir orkestrayla
gerçekleştirilecek.*'
Konsen yöneten şef Rengim Gökmen ise
Türkıve'de özgürlük ve kurtuluş
anlamında Samsun"un ayn bır yen
olduğunu, açıhşın Samsun'da ve özellikle
De\ let Opera ve Balesi ıle yapılmasının
tesadüf olmadıgını belirtıyordu'
"Samsun Karadeniz'in önemH bir liman
kenti. MetropoUeşerek birbirinden
degişik birçok kültürü >aşarmaya eherişli
bir _\er. Bu cins etkinlikJerin tüm
Türkhe'de elimizden geldiğince
gerçekleştirilmesi gerekhor. Şimdiye dek
ka> bettiğimiz zamanı telafi ermeliyiz.
Samsun insanında gördüğümüz
potansiyel gü>en \ericiydi. Kurtuluş
Savaşı'na >e çağdaşbğa öncülük eden bu
kcntteki gelişimin diğer bölgelere de
taşınması j^rekir. Bunu Mersin halkı
kanıtladı \¥ orada kurulan Devlet Opera
ve Balesi Müdüriüğü'ne sahip çıktı.
Opera ve bale komplike bir kurumdur.
Bulunduğu bölgeye kültürel bir canlüık
getirir." Yapı ve Kredi Bankası Genel
Müdür Yardımcısı Ömer Kayahoğlu ise
son yıllarda kendi kuşağının, daha genç
ve daha yaşlı kuşakla birlikte Atatürk'ün
değerini bılmediğinı belırtıyordu:
"Cumhuriyetin ve çağdaşlığın başlangıç
noktası olarak burayı düşündüm ve
açıhşın burada yapılmasına karar
verdim. Atatürk'ün burada yaknğı ışığı
tüm sonınlara rağmen yansıtabildiysek
biam için çok büyük bir kazanç. Tüm
halkımızı uvandırmak ve birieştirici
obnak lazım. Kurum olarak bizler
Atatürk ilkelerini kendimize temel
edindik. Sosyal sorumluluk bir borçtur.
Tüm kurumlar aynı düşüncede ve aktif
bir hareket içinde ounaudır."
Oıtaçgîl, Haımnond ve Harper Açıkhava'da
EYÜP S.İBLAĞ
8. Uluslararası Yapı
Kredi Gençlik Festiva-
h'nin Açıkhava Tiyatro-
su etkinlikleri 23 mayıs-
ta arka arkaya çıkacak üç
başanlı ve önemlı sanat-
çı ile başlıyor. Okyanu-
sun ve kıta AMupası'nın
aradaki fizıksel engeline karşın müzigin
evrenselligi içinde aynı tarzın kulvannda
yol alan üç sanatçı, aynı sahneyi paylaşa-
cak.
Açıkhava Tiyatrosu etkinliklerinin açı-
lışinı, müziğinde sık sık protest hıciv ve
kara mizah anlatımlanna rastladığımız, ti-
cari kaygı taşımayan müzigiyie ön plana
çıkan Bülent Ortaçgil yapacak. 70'lerin
ortaiannda yaptığı ve hâlâ ilgi görmeye
devam eden "BenimleOvTiar rmsm" albü-
mü ile bir tarzı Türkçe olarak yarattı. Ay-
nı ince çizgi üzerinde yoluna devam etme
isteği o günden bugüne yaptığı çalışma-
lara bakılırsa hâlâ sürüyor. Son yıllann
'paket tur* yaklaşımını andıran 'paket
pop' yutrurmaca keşmekeşi içinde. kendi-
si gıbi bunun dışmda kalabılen, kıtlesine
kolayca ulaşabilen, hatta dınleyicılerinin
sayısını hatın sayılır şekilde arttıran Bü-
lent Ortaçgil'in başanlı tüm parçalannın
yanı sıra, 1990'da yaptığı "2. Perde"sini
ve yine mizahi anlatımı yeglediği "Bu
Şarküar Adam Olmaz"ı canlı dinleme
keyfınin doyumsuz olacağını sanıyorum.
Bülent Ortaçgil'in ardından bu gecenin
ikinci sanatçısı, profesyonel kanyerini
1962 yıltndan beri sürdüren, delta blues'u
en iyi yorumlayan beyaz bluesculardan
biri olan John Hammond. Ondan çok ön-
ce var olan bir tarzı kendi yorumuyla mü-
kemmelliğe eriştirebilen. solo blues sa-
natçısı geleneğine kendini adamış beyaz
bir bluescu. Ona göre geçmişin delta blu-
es'u, tıpkı Charlev Patton, Robert John-
son,Son House' in yaptıklan gibi solo ola-
rak yaşatılabilir. 1962 yılında kendi adını
taşıyan albümüyle çıkış yapan John Ham-
mond, aradan geçen yıllarda yaptığı al-
bümlerinde Sonnv Terry&Bronnie
McGhee,MississippiJohn Hurt, John Lee
Hooker, The Band. Bül VVyınan. W'illie Di-
xon, Coco Taylor, Memphis Slim, Duane
Allmaru Bob Dylan, Michatl Bloomfield,
JJ. Cale gibi müzik düny asının büyük us-
talanyla birlikte çahşmış. Bu arada Dus-
tifl Hoffman ın ünlü "Little BigMan" fıl-
minin müzıklerini de yapmış. Benim iz-
leme şansını bulduğum "The Seareh For
Robert Johnson" adlı lngılız yapımı. blu-
esun bu gizemli efsanesinin izinin sürül-
düğü belgeselde anlatıcı ve yorumcu ol-
"Daha önce hiç blues dinlememiş olanlar
Hammond'ın sahnedeki katıksı/ duy gu ve
enerjisi karşısında dektrik çarpmışa döne-
biBr" diyor bir eleştirmen. John Ham-
mond'ın çalgıcılığı sade. düz. ataksız. de-
gil. Tersine delta blues'un en etkileyici ve
behrgin özellıklennden olan parmaklany-
la telleri çekerek gitann kasasına vurarak
ve teller üzennde "slkfe" yaparak ürettiğı
sert, rirmık ve perküsif bir tarzı var. Buda
belki ancak bir rock parçasında sağlana-
bilen etkiye y aklaşabilivor çogu kez. John
Hammond. müzığine yaklaşımını bir-ikı
cümlevle şöyle özetlıyor "Countrv Wu-
& Brovvnie McGhee, John Lee Hooker ve
Howlin \\olf ile başlayan John Hammond,
16 yaşında dinledıgi Robert Johnson'ın
parçalan içın: "Aklımı başımdan alnuş-
tı"diyor.
Delta blues yapmak zordur. Bir beyazın
delta blues yapması ise çok daha zordur.
John Hammond'ın bunu nasıl başardığı-
nı göstermesi için iyi fırsat yakaladıgımız
kesın. Ikı güçlü ismın ardından, gecenin
geç saatlennde sahneye gelecek olan Ben
Harper, henüz 26 yaşında. Yaşı oldukça
genç. ama yaptığı müzik olgunluk döne-
minı yaşıyor. Ve sanki başlagıcından beri
John Hammond
muş. Gerçekten çok etkileyici bir sesi ve
gitan var John Hammond'ın.
Onun sadece bir tabure üzerinde. boy-
nunda çubuklara takılı armonikası ile blu-
es klasiklenni tek başına yorumladığı kon-
serlerinde hınltılı, ama nazik, uluyan ve
nefes kesen sesine tanıklık ederken. ken-
dinizi delta biues'un sarsıcı ritm ve melo-
di akıntılanna bırakabilirsınız. John Ham-
mond'ın kendisi. "Bir solo blues sanatçısı
o kadar erkilidir ki, rüm ilgi tamamen \o-
kal ve çalgısı üzerinde yoğunlaşır. Dina-
mikler çok yoğun ve kişiseldir" derken.
Bülent Ortaçgil
es'un esası basit olmaktır. Eğer daha faz-
lasını yaparsanız, ortaya başka bir şey çı-
kar. Bu esası konımanız için çok fazla no-
ta kullanmamanız gerekir. Müziği ne ka-
dar derinden hissedersini/^ o kadar az no-
taya ihriyacınız olur."
John Lee Hooker'ın "Mr. Lucky" ve
"Boom Boom" albümlennde sanatçıya gi-
tanyla eşlik eden John Hammond'a, Tom
Wahsdekariyerinınilkyıllanndaaltgrup
olarak katılmış. Blues dinlemeye babası-
nın olağanüstü plak koleksiyonu arasında
12 yaşındayken Josh VVhite. Sonny Terr>
Ben Harper
yapıyormuşçasına başanlı. Çok etkileyi-
ci. Bence bu tarzın gelecekteki en önem-
li isımlerindenbin,yıldızı. BenHarperta-
mamenakustikagırlıklı tarzında 1920'ler-
den kalma ve kucağına koyarak çaldığı
Weissenbom marka bir gıtar kullanıyor.
"Ruhumdaki sesi ancak bu gitar çıkarta-
biüyor" diyor. Ruhunun sesi gerçekten bu
gıtannkıne benziyorsa olağandışı bir dil
kullanıyor demektir. Çünkü gerçekten şa-
şırtıcı saflıkta akustik bırçalışma yapmış
Ben Harper "\Vekome to the Cnıel
VVorld" albümü ile. tlk albümü olmasına
karşın yeteneginin farkına vanlması içın
çok süre geçmemiş. Eleştirmenler onun
için: "tşte müzigunizin geleceğL Kim de-
miş artık böyle müzik yapılmaz diye. tşte
kanın. Sentetiğe karşı doğalhğın zaferi. Adı
mı? Ben Harper" diyor.
Potansiyel ve ahlaki anlayış
LA Weekly gazetesi onun için "Har-
per'in sesi, kesinh'kk kopya tuzağına düş-
meden blues ve soul dünyasının ustalanmn
seslerini çağnştınyor" derken. Spın ise.
"Bu ilginç genç adam eski tarz peygamber
haline gelirse saşırmayın. Âşikar potansi-
yeli bir yana, Harper'ın ahlaki anlayişı onu
şimdiden dinienmesi gerekenler üstesine
sokuyor" diyor ve lehtekı eleştinler uza-
yıp gidiyor. Bence ılk albümde başanyı
getiren sebeplerden biri de Amerika Bır-
leşik Devletleri gibi müzığin hemen
üretilip, hemen tüketilmesine şartlanmış
bir endüstrinin ana vatanında bile
1920'lerden bu yana temelde hiç değiş-
meyen fakat yeni sınırlarla yaklaşmayı ter-
cih eden bir müzikal kuşağın hâlâ ilgi gör-
mesidir. Ben Harper'ın aynca folk ya da
blues 'da nadiren rastlanan bir unsuru kul-
lanması da önemlidir: Protest öğeler.
Bunu özellikle albümdeki "Lake a King"
parçasında görmek mümkün. Kelime
oyunlanna başvurduğu bu parçada Mar-
tin Luther King ve Rodney King'e gönder-
meler yapıyor. Bu yönden modern Richie
Ha\r
ens benzetmeleri yersiz değil.
Sesi için, "Pops Staples ile JJ. Cale
arasında bir yerde" deniyor. Ben ikisine
de pek benzetemedim. ama bazı par-
çalanndaki "cool" vokal yaklaşımı ger-
çekten de J.J. Cale'den etkiler taşıyor. Her
şeyden öte, eğer uzun zamandır piyasada
bulanan "WekometotheCruelWorkral-
bümünü dinlediyseniz yukanda anlatılan-
lann çok daha fazlasını kendiniz zaten an-
lamışsınız demektir. Eger henüz dın-
lemediyseniz. samimi olarak kayıptasmız
diyebilirim. Bunun telafısi için ikı
seçeneğiniz var. Ikincisı için gecenin geç
vakitlerini beklemeniz yeterli.
ALINTILAR
TAHSİN YÜCEL
İyelik
Yıllar önce, Beyoğlu sinemalanndan birinde, Co-
usteau'nun deniz dibindeki yaşamı gösteren bir fıl-
mini izliyorduk, olağanüstü görüntüler seriliyordu
gözlerimizin önüne, gerçekten büyüleyici bir şeydi.
Ama önümüzde oturan bir kadın gereğinden fazla bü-
yülenmişti, durmamacasına cıvırtıyla miyavlama ara-
sı birtakım anlamsız sesler çıkanyor, o güzel görün-
tüleri rahat rahat izlememizi önlüyordu. Sonra, bu da
yetmemiş gibi, "Bunlarhiçbirzaman benim olmaya-
ca/c.'"diye inlemeye başlayarak iyice kaçırdı işin tadı-
nı. Işıklaryandığında, ilk işimiz bu kadına bakrnak ol-
du. Bayağı güzel bir kadındı, ama yüzünde haksızlı-
ğa uğramışların kaderi vardı. "On dakika ara" için kal-
karken, yanındaki yakışıklıya "Bir de her şey insan
için derieri" diye yakındığını duyduk. Her şey insan
için! O gün bugün bu söz hep itici gelir bana. Biraz
düşünecek olursak, gerçekten de iticidir.
Doğru, hep duyanz çevremizde, en coşkulu tinsel-
cisinden en uzlaşmaz özdekçisine, en bağnaz din-
cisinden en katı tanntanımazına vanncaya dek, ner-
deyse herkes, "Her şey insan için!" diye yineler du-
rur. Bizler de işite işite benimseriz sonunda. İyi, hoş
da neden her şey insan için olsun ki? Taşlar arasın-
dan kayıp giderken içimi ürperten şu yılan, önümde
belirmesiyle sılinmesi bir olan şu sincap, okyanusun
dibindeki o renk renk bitkiler, kumlar ve taşlar neden
benim için olsun? Everest tepesi neden benim için
olsun? Deniz dibinin güzelliklerini boynumuza ger-
danlık, kulağımıza küpe yapamıyoruz diye kızmaya
ne hakkımız var?
Hiç kuşkusuz, her şeyin (ama özellikle iyi ve güzel
şeylerin) bizim için olduguna inanmanın insan için za-
rarsız bir avuntu olduğu, yaşamını anlamlandınp zen-
ginleştirdiği düşünülebilir. Ama, son noktasına dek
götürülünce, iyelik yönelimiyle birleşeceğınden, inan-
cımız tinselcilikle çelişir ıster istemez. Özdekçi düşün-
ce en soylu biçimlerinde iyelik tutkusuna bir başkal-
dın olduguna göre, özdekçilikle de çelişir.
Üstelik, yalnızca yürek düzleminde kalacak kadar
an bir inanç da degildir. Tam tersine, bugün, nice
toplumsal sorunlar yanında, bizi zaman zaman bu-
nalma durumuna getiren şu çevre sorunu bile iyelik-
le özdeşleşen bu benmerkezci inançtan, kendi dışı-
mızdaki her şeyi babamızın malı ya da tannmızın ar-
mağanı sayıp bildiğimiz gibi kullanmak istememizden
kaynaklanıyor belki, doğa ve ögeleriyle paşa gönlü-
müzün istediği gibi oynamayı nerdeyse tannsal bir
hak olarak görmemizden kaynaklanıyor. Aynı biçim-
de, toplum düzenini de özdegi öncelikle bir iyelik
nesnesi olarak degerlendiren bu aşınlığın sakatladı-
ğı düşünülebilir.
Ne çlursa olsun, az da olsa böyle düşünenlere rast-
lanır. Örnegin Claude Levi- Strauss her şeyi insa-
na dayandıran görüşü Batı düşüncesinin temel ya-
nılgılanndan biri olarak değerlendirir. Daha 1962 yı-
lında, Jean-Jacques Rousseau üzerine bır bildiri-
sinde, Batı düşüncesinin, insanı yücelteceğim diye,
önce doğayı budadığını, arkasından da insan kavra-
mını sınırtamaya giriştiğini vurgular: "Insanın doğa-
dan kopanlması ve üstün, egemen variık durumuna
getihlmesiyle başlanmıştır ışe; böylece en yadsınmaz
özeliiğinin, yani canlı variık niteliğinin silinebileceği
sanılmıştır. Bu ortak nitelik görülmezlikten gelinerek
her türiü aşınlığa olanak sağlanmıştır. Batılı insan,
özellikle tarihinin son dört yüzyılında, insansallıkla
hayvansallığı birbirinden kesinlikle ayırmayı bir hak
olarak benimsemekle, birinden aldığı her şeyi öteki-
ne vermekle, uğursuz bir dönemi başlattığını, dur-
mamacasına daraltılan bu sınınn insanlan da birbi-
rinden uzaklaştırmaya ve gittikçe daha sınıriı birazın-
lıkyaranna, bir insanlık ayncalığı istemeye yarayaca-
ğını, bu insanlığınsa, ilkesini ve kavramını özsaygı-
dan aldığı için daha doğar doğmaz çürüyeceğini an-
layamamıştır." Levi-Strauss, gene 1962 yılında ya-
yımlanan Yaban Düşünce'de bu anlayışsızlığı insan-
lığı "fan7ise/o/an"(dolayısıylauygar, bılinçli. düşünen
ve yaratan) ve "tarihsel olmayan" (dolayısıyla ilkel, ya-
banıl. bilinçten ve düşünme yeteneğinden yoksun)
toplumlar diye ikiye ayıran Jean-Paul Sartre'ın tu-
tumuyla örneklendirir.
Söylemek bile fazla, sonucun amacı aşmış olma-
sı olasılığı bir yana, Sartre'ın ayrımı düşünce düzle-
minde kalıyordu. Oysa bugün, daha başkalan, ayn-
mı ve lyeliği temel değer durumuna getirmeleri yet-
memiş gibi, bır de bıreysel düzleme indiriyor, "Bıra-
kınız, yapsınlar; bırakınız, geçsinler!" diye yırtınıp du-
ruyorlar. Bunun sonucu olarak, toprağın, suyun, ha-
vanın hoyratçayağmalanması, ağacın, hayvanın, in-
sanın gâvur harmanlan gibi savrulması toplumlann
mutluluğunun temel koşulu olup çıkıyor.
Tutum bu olunca, Saint-Exupery'nin çölde, her bi-
rine ancak yüz metrede bir rastlanılan küçük ağaç-
çıklar üzerindeki salyangozlaria karnını doyururken,
en az yüz ağaç dolaşması yetmemiş gibi. aynı dal-
dan yan yana iki kabuk bile almayan kum tilkisinin
bönlüğüne ve çağdışılığına gülmemek elde mi?
7.ULUSLARARASI
TİYATRO FESTİVALİ:
BUGÜN: Ses Tiyatrosu: 21.15 Ute Lemper
(Almanya)
İstanbul Sanat Merkezi: 18.30 Kaybolma'Nesrin
Kazankaya, Mahir Günşıray, Özden Çiftçi, Ayşe
Günşıray (Tûrkiye)
YARJN: Harbiye Muhsin Ertuğnıl Sahnesi: 21.15
Çoplük/Tiyatro Stüdyosu (Türkiye)
Ses Tiyatrosu: 21.15 Ute Lemper (Almanya)
İstanbul Sanat Merkezi: 18.30 Kaybolma/Nesrin
Kazankaya, Mahir Günşıray, Özden Çiftçi, Ayşe
Günşıray (Türkiye)
Oyuncular Sahnesi: 18.30 Bahar
İsyancıdır/Oyuncular (Türkiye)
Yazlık Takılar' sergisi
• Kültür Servisi - Ayşe Takı Galerisi'nde açılan
karma "Yazlık Takılar" sergisi sürüyor. Sergide Ayşe,
Berna Mımaroğlu, Çerçi, Eminenur, Gülbün Süerden,
Gündem tlkorur. Nelli, Olcay Sezen ve Zeynep Erol
tarafından hazırlanan takılar yer alıyor.
'İki Tema' sürüyor
• KüKür Servisi -Yılmaz Demîrağ'ın "tki Tema"
başlığını taşıyan resim sergisi lzmir Başak Sigorta
Sanat Galerisi'nde sürüyor. Afyon'da doğan Demirağ,
Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nde mezun olduktan
sonra. burs kazanarak ttalya'ya gıtti ve Ravenna
mozaıkleri üzerine araştırma yaptı. İstanbul ve
Izmir'de Devlet Resim ve Heykel müzelerinde, New
York Bırleşmiş Milletler bınasında, Türkiye ve
Italva'da özel koleksiyonlarda çaiışmalan bulunan
sanatçı, bu sergisinde, "Uzak Denizler" ve "Sıcak
Iklim Çiçekleri" temalannı işlıyor.