25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23MAYIS1995SALI CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 7 . U L U S L A R A R A R A S I İ S T A N B U L T İ Y A T R O F E S T İ V A L t ÜııliL, güzel ve genç: UteLemper Kültür Servisi - Ute Lemper sadece 33 yaşında. Piyano ve dans derslerine 9 ya- şında başlamış. Müzik egitimini Salzburg, Köln ve Berlin'de sürdürdükten sonra sah- neye ilk kez Viyana'da 20 yaşında çıkmış, Andrevv Lloyd-Webber'in a Cats"müzı- kalinde. Ardından, 1985'te "PeterPsuTda başrol ve aynı dönemde Kun Weill'ın mü- zigini keşfediş... 1986"da Jerome Savary ile karşılaşma \e "Cabaret"müzikalınde yıne başrol önerisı. Lyon, Düsseldorf, Ro- ma, Paris'i kapsayan turne programı ve Paris'te "Mofiere" ödülü... Ute Lemper 1987'de Kurt NVeill'in ya- şamı ve yapıtlan üzerine New York'ta ser- gılenen bir gösteride müthiş başan saglı- yor ve aynı yapımla dünyanın belli başlı kentlerine konuk oluyor: Berlin, Tokyo, Hong Kong, Paris, Tel Aviv, Londra, Bar- selona... Bu arada, Lemper'in. Pierre Gra- nier-Deferre'nin "Avusnıryab" fılminde Marie-Antionette ve Peter Greenaway'in "Prospero'nun KitaplarTnda Ceres rolle- rini oynadığını da belirtelim. 1992 ve 93 'te yine dünya turuna çıkan sanatçı, Sidney Operası'nda verdiği kon- serle de anılıyor. 1992'de Jerome Savary ve Peter Zadek tarafından yorumlanan "Mavi Metek"te Lola Frohlich rolünü oy- nadı. Aynı yıl Mılano'da, La Scala'da sah- neye çıktı. Bu başanyı Londra Senfoni Orkestrası eşligınde Londra konserleri iz- ledi. Ute Lemper içın şöyle deniyor: "tn- sanlar onu Greta Garbo (görünümü) ve Marlene Dietrich (yorumu)flekıyaslıyor- lanİL Sonra devreye Lotte Lenya girdi. As- lında Lenya fle yapdan bir kıyaslama de- ğil karşıtiıklan vurgulamakd. Lemper'in Kurt \VeiU vorumlan bütûn dünva Bstele- 7.aJ5UkR isnittm. Tfr«TRIHSTİ¥Mİ ~Y 7"te Lemper, bu / / akşam ve yann \ ^ y akşam saat 21.15'teSes Tiyatrosu'nda 'Tiyatro Şarkılan'ndan oluşan iki konser verecek. repertuvannda Kurt Weill, Verger, Prevert, Hollander, Emer, K.osma, Piaf ve Glanzberg'e yer veriyor. rinde 'best-setter' oldu. Weill yorumlany- la ün kazanmış olan Lotte Lenya'nın öt- dukça haşin tarzına karşın Lemper'in yaklaşımındaki netlik, tatlılık, gerçeklik hemen öne çıkıvor. Ute lemper 'Edith Pi- af ve Marlene Dietrich'ın repertuvarlan- na dokunma cesarerini çok zor buldum kendımde' diyor. Ama bu şarkılan vaşa- mak da> amlmaz bir istekti. Dietrich ve Pi- af ın söylediği her sarkj. kaybolan cenne- ri anlatan bir tiyatro parçası. Bugünü anlatan, bizi anlatan bir tiyatro." Banker bir baba ve opera sanatçısı bir annenın kızı olan Ute Lemper burjuva geçmışıni reddederken "Burjuvaziye ta- hammül edemiyorum~ diyor. •'yetiştiriliş tarzıından \e o ortamdaki insanlann ön- yargılı ta\ ırlanndan. uyumsuziuklanndan hoşnut değilim." Bu nedenle de karşıt uç- ta olduğunu söylüyor: "Ben araştınnm, soranm, incelerim, uyunı sağlanm... On- lar ise mcraketmeduvulannı bUeyitirmiş- ler." Bellı bir kültürü benimsemediğini de şu sözlerle açıklıyor: "Almanım. Anadi- lim Almanca. Almanca kitap okunım. düş kuranm ve siyasetle ilgilenirim. Elbette ki İngilizlerin güttüğii politikaya bir tngiliz kadar kızamam! Ama farkh ülkelerde, farklı kültüıierde. farklı dillerde kendimi asla yabancı hissetmem." Dünyamız ıçın neler mı düşünüyor: "karamsanm. kuşkuluyum. İnsanoglu manüklı değiL uyumhı değü, alçakgönül- lû hiç değil. Benmerkezci. güç budalası, kin ve nefret dolu. Böyle bir ortamda hu- zur nasıl sağlanacak? İnsanoğfu dünyayı altiist etti. Kendi yaşamınıa baktığımda ise sanki hiç tükenmeyecek bir enerji kay- nağına sahibim. Yaşamı rüm iniş çıkışlan- na, rüm zorluklanna karşın yine de çok se- viyonım." Robert Altman'ın son fîlmı "Pret a Porter"da oynayan Ute Lemper. Paris ve Hamburg'da resim sergileri de aç- mış olan bir sanatçı. Resimlerinin ekspres- yonizm, sürrealizm ve yeni-vahşiler çız- gilerini taşıdıgtnı söylüyor. Opera eğıti- mı almış olmasına karşın ısrarla *Ben bir sopranodeğOtan" diyor. Alrnan kabare şar- kılan, Hollander, Brecht ve Weill, Fran- sız şansonlan, Edith Piaf, Prevert ve Sond- heim sanatçının favorileri... Neden mi? Toplumsal yaşamlann farklı kültürlerde yansılanışını onlaıia yakalıyor -üzücü, acı. buruk. kara mizah, gerçek... Bruno Fontaine Ute Lemper'e piyanoda eşlik eden Bru- no Fontaine ise 4 yaşında piyano derslen almaya başlamış. 11 yaşında Conservato- ire National Superiore de Musique de Pa- ris'e girmiş. Burada okurken katıldığı tum yanşmalarda 'birincilik' dışında ödül al- mamış. 1992 yılına dek Julia Migenes, \lain Chamfort Mylene Farmer, Johny Holliday, \\ ilhelme Fernandez gibi sanat- çılann müzik direktörlüğünü yapmış. Fontaine o yıl Ute Lemper'in "İllüzyon- lar" albümünün yönetımini üstlenmiş ve albüm 1993'te Âcademıe Charles Cros Ödülü'ne layık görülmüş. Fontaine, 1992 den bu yana Ute Lemper'e tüm ça- lışmalannda eşlik ediyor. 8 U L U S L A R A R A S I Y A P I K R E D İ G E N Ç L İ K F E S T İ V A L İ 'Cujfihuriyetin başlangıç noktası'nda 'AtatürkOratoryosu Kültür Servisi- "8. Uluslararası Yap. Kredi Gençlik Festıvali" 19mayıscuma günü Atatnrk'ün Kurtuluş Savaşı'nı başlattığı Samsun'da anlamlı bir törenle açıldı. Ankara Deviet Opera ve Balesi Solo, Koro ve Orkestrası şef Rengim Gökmen yönetımınde Ne>it Kodallı nın "Atariirk Orator>'osu'" ve Muamraer Sun'un koro ve orkestra için süiti "Kurtuluş"u seslendirdi. Türkiye Cumhuriyetı tarihinde sembolik bir önemi olan Savanora yatı lımana yanaştığında Samsunlular da birbirlerinın bayramını kutluyorlardı. Bu anlamlı konsenn Samsun'da gerçekleştırilmesı kuşkusuz sık sık klasik rıu7iK kon>en dınleme tırsjıı bulamayan Samsun halkı içın oldukça sevındıriciydi. Yapı Kredı ise 200 kişilik dev bir sanatçı kadrosunu Samsun'da konuk ederken başanlı bir organızasyona imza atıyordu. Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Hasan Hüsevin Akbulut konserden sonra. sanat kurumlannın 19 Mayıs hareketınin ürünlen olduğunu vurguluyordu. Cumhunyetten hemen sonra kurulan kültür ve sanat kurumlannın, çagdaş Türkiye'ye çokseslılıği ve demokrasıyi getirdığinı belirten .Akbulut, çağdaşlığın ölçüsünün fert başına düşen mıllı gelır değil. ülkede sanata vapılan yatırım olduğunu soylüvordu: "Devlet Opera ve Baksi .Samsun'da böyle birko ~ orek kendi varlıgını kanıüadı. A>rupa Topluluğu'na girmek istediğimiz bir dönemde bence ölçüt kültür ve sanat ortanunın kunılmasıdır. Samsun'da halkın bu konsere gösterdigi ilgi Bakaniar Kurulu'nda çıkan bir kararla kurulması düşünülen Samsun Devlet Opera ve Balesi Müdüriüğü için şimdiden olumlu bir işaret oldu. Seneye verilecek konser turne>le değil, burada yerleşik olarak kurulmuş bir orkestrayla gerçekleştirilecek.*' Konsen yöneten şef Rengim Gökmen ise Türkıve'de özgürlük ve kurtuluş anlamında Samsun"un ayn bır yen olduğunu, açıhşın Samsun'da ve özellikle De\ let Opera ve Balesi ıle yapılmasının tesadüf olmadıgını belirtıyordu' "Samsun Karadeniz'in önemH bir liman kenti. MetropoUeşerek birbirinden degişik birçok kültürü >aşarmaya eherişli bir _\er. Bu cins etkinlikJerin tüm Türkhe'de elimizden geldiğince gerçekleştirilmesi gerekhor. Şimdiye dek ka> bettiğimiz zamanı telafi ermeliyiz. Samsun insanında gördüğümüz potansiyel gü>en \ericiydi. Kurtuluş Savaşı'na >e çağdaşbğa öncülük eden bu kcntteki gelişimin diğer bölgelere de taşınması j^rekir. Bunu Mersin halkı kanıtladı \¥ orada kurulan Devlet Opera ve Balesi Müdüriüğü'ne sahip çıktı. Opera ve bale komplike bir kurumdur. Bulunduğu bölgeye kültürel bir canlüık getirir." Yapı ve Kredi Bankası Genel Müdür Yardımcısı Ömer Kayahoğlu ise son yıllarda kendi kuşağının, daha genç ve daha yaşlı kuşakla birlikte Atatürk'ün değerini bılmediğinı belırtıyordu: "Cumhuriyetin ve çağdaşlığın başlangıç noktası olarak burayı düşündüm ve açıhşın burada yapılmasına karar verdim. Atatürk'ün burada yaknğı ışığı tüm sonınlara rağmen yansıtabildiysek biam için çok büyük bir kazanç. Tüm halkımızı uvandırmak ve birieştirici obnak lazım. Kurum olarak bizler Atatürk ilkelerini kendimize temel edindik. Sosyal sorumluluk bir borçtur. Tüm kurumlar aynı düşüncede ve aktif bir hareket içinde ounaudır." Oıtaçgîl, Haımnond ve Harper Açıkhava'da EYÜP S.İBLAĞ 8. Uluslararası Yapı Kredi Gençlik Festiva- h'nin Açıkhava Tiyatro- su etkinlikleri 23 mayıs- ta arka arkaya çıkacak üç başanlı ve önemlı sanat- çı ile başlıyor. Okyanu- sun ve kıta AMupası'nın aradaki fizıksel engeline karşın müzigin evrenselligi içinde aynı tarzın kulvannda yol alan üç sanatçı, aynı sahneyi paylaşa- cak. Açıkhava Tiyatrosu etkinliklerinin açı- lışinı, müziğinde sık sık protest hıciv ve kara mizah anlatımlanna rastladığımız, ti- cari kaygı taşımayan müzigiyie ön plana çıkan Bülent Ortaçgil yapacak. 70'lerin ortaiannda yaptığı ve hâlâ ilgi görmeye devam eden "BenimleOvTiar rmsm" albü- mü ile bir tarzı Türkçe olarak yarattı. Ay- nı ince çizgi üzerinde yoluna devam etme isteği o günden bugüne yaptığı çalışma- lara bakılırsa hâlâ sürüyor. Son yıllann 'paket tur* yaklaşımını andıran 'paket pop' yutrurmaca keşmekeşi içinde. kendi- si gıbi bunun dışmda kalabılen, kıtlesine kolayca ulaşabilen, hatta dınleyicılerinin sayısını hatın sayılır şekilde arttıran Bü- lent Ortaçgil'in başanlı tüm parçalannın yanı sıra, 1990'da yaptığı "2. Perde"sini ve yine mizahi anlatımı yeglediği "Bu Şarküar Adam Olmaz"ı canlı dinleme keyfınin doyumsuz olacağını sanıyorum. Bülent Ortaçgil'in ardından bu gecenin ikinci sanatçısı, profesyonel kanyerini 1962 yıltndan beri sürdüren, delta blues'u en iyi yorumlayan beyaz bluesculardan biri olan John Hammond. Ondan çok ön- ce var olan bir tarzı kendi yorumuyla mü- kemmelliğe eriştirebilen. solo blues sa- natçısı geleneğine kendini adamış beyaz bir bluescu. Ona göre geçmişin delta blu- es'u, tıpkı Charlev Patton, Robert John- son,Son House' in yaptıklan gibi solo ola- rak yaşatılabilir. 1962 yılında kendi adını taşıyan albümüyle çıkış yapan John Ham- mond, aradan geçen yıllarda yaptığı al- bümlerinde Sonnv Terry&Bronnie McGhee,MississippiJohn Hurt, John Lee Hooker, The Band. Bül VVyınan. W'illie Di- xon, Coco Taylor, Memphis Slim, Duane Allmaru Bob Dylan, Michatl Bloomfield, JJ. Cale gibi müzik düny asının büyük us- talanyla birlikte çahşmış. Bu arada Dus- tifl Hoffman ın ünlü "Little BigMan" fıl- minin müzıklerini de yapmış. Benim iz- leme şansını bulduğum "The Seareh For Robert Johnson" adlı lngılız yapımı. blu- esun bu gizemli efsanesinin izinin sürül- düğü belgeselde anlatıcı ve yorumcu ol- "Daha önce hiç blues dinlememiş olanlar Hammond'ın sahnedeki katıksı/ duy gu ve enerjisi karşısında dektrik çarpmışa döne- biBr" diyor bir eleştirmen. John Ham- mond'ın çalgıcılığı sade. düz. ataksız. de- gil. Tersine delta blues'un en etkileyici ve behrgin özellıklennden olan parmaklany- la telleri çekerek gitann kasasına vurarak ve teller üzennde "slkfe" yaparak ürettiğı sert, rirmık ve perküsif bir tarzı var. Buda belki ancak bir rock parçasında sağlana- bilen etkiye y aklaşabilivor çogu kez. John Hammond. müzığine yaklaşımını bir-ikı cümlevle şöyle özetlıyor "Countrv Wu- & Brovvnie McGhee, John Lee Hooker ve Howlin \\olf ile başlayan John Hammond, 16 yaşında dinledıgi Robert Johnson'ın parçalan içın: "Aklımı başımdan alnuş- tı"diyor. Delta blues yapmak zordur. Bir beyazın delta blues yapması ise çok daha zordur. John Hammond'ın bunu nasıl başardığı- nı göstermesi için iyi fırsat yakaladıgımız kesın. Ikı güçlü ismın ardından, gecenin geç saatlennde sahneye gelecek olan Ben Harper, henüz 26 yaşında. Yaşı oldukça genç. ama yaptığı müzik olgunluk döne- minı yaşıyor. Ve sanki başlagıcından beri John Hammond muş. Gerçekten çok etkileyici bir sesi ve gitan var John Hammond'ın. Onun sadece bir tabure üzerinde. boy- nunda çubuklara takılı armonikası ile blu- es klasiklenni tek başına yorumladığı kon- serlerinde hınltılı, ama nazik, uluyan ve nefes kesen sesine tanıklık ederken. ken- dinizi delta biues'un sarsıcı ritm ve melo- di akıntılanna bırakabilirsınız. John Ham- mond'ın kendisi. "Bir solo blues sanatçısı o kadar erkilidir ki, rüm ilgi tamamen \o- kal ve çalgısı üzerinde yoğunlaşır. Dina- mikler çok yoğun ve kişiseldir" derken. Bülent Ortaçgil es'un esası basit olmaktır. Eğer daha faz- lasını yaparsanız, ortaya başka bir şey çı- kar. Bu esası konımanız için çok fazla no- ta kullanmamanız gerekir. Müziği ne ka- dar derinden hissedersini/^ o kadar az no- taya ihriyacınız olur." John Lee Hooker'ın "Mr. Lucky" ve "Boom Boom" albümlennde sanatçıya gi- tanyla eşlik eden John Hammond'a, Tom Wahsdekariyerinınilkyıllanndaaltgrup olarak katılmış. Blues dinlemeye babası- nın olağanüstü plak koleksiyonu arasında 12 yaşındayken Josh VVhite. Sonny Terr> Ben Harper yapıyormuşçasına başanlı. Çok etkileyi- ci. Bence bu tarzın gelecekteki en önem- li isımlerindenbin,yıldızı. BenHarperta- mamenakustikagırlıklı tarzında 1920'ler- den kalma ve kucağına koyarak çaldığı Weissenbom marka bir gıtar kullanıyor. "Ruhumdaki sesi ancak bu gitar çıkarta- biüyor" diyor. Ruhunun sesi gerçekten bu gıtannkıne benziyorsa olağandışı bir dil kullanıyor demektir. Çünkü gerçekten şa- şırtıcı saflıkta akustik bırçalışma yapmış Ben Harper "\Vekome to the Cnıel VVorld" albümü ile. tlk albümü olmasına karşın yeteneginin farkına vanlması içın çok süre geçmemiş. Eleştirmenler onun için: "tşte müzigunizin geleceğL Kim de- miş artık böyle müzik yapılmaz diye. tşte kanın. Sentetiğe karşı doğalhğın zaferi. Adı mı? Ben Harper" diyor. Potansiyel ve ahlaki anlayış LA Weekly gazetesi onun için "Har- per'in sesi, kesinh'kk kopya tuzağına düş- meden blues ve soul dünyasının ustalanmn seslerini çağnştınyor" derken. Spın ise. "Bu ilginç genç adam eski tarz peygamber haline gelirse saşırmayın. Âşikar potansi- yeli bir yana, Harper'ın ahlaki anlayişı onu şimdiden dinienmesi gerekenler üstesine sokuyor" diyor ve lehtekı eleştinler uza- yıp gidiyor. Bence ılk albümde başanyı getiren sebeplerden biri de Amerika Bır- leşik Devletleri gibi müzığin hemen üretilip, hemen tüketilmesine şartlanmış bir endüstrinin ana vatanında bile 1920'lerden bu yana temelde hiç değiş- meyen fakat yeni sınırlarla yaklaşmayı ter- cih eden bir müzikal kuşağın hâlâ ilgi gör- mesidir. Ben Harper'ın aynca folk ya da blues 'da nadiren rastlanan bir unsuru kul- lanması da önemlidir: Protest öğeler. Bunu özellikle albümdeki "Lake a King" parçasında görmek mümkün. Kelime oyunlanna başvurduğu bu parçada Mar- tin Luther King ve Rodney King'e gönder- meler yapıyor. Bu yönden modern Richie Ha\r ens benzetmeleri yersiz değil. Sesi için, "Pops Staples ile JJ. Cale arasında bir yerde" deniyor. Ben ikisine de pek benzetemedim. ama bazı par- çalanndaki "cool" vokal yaklaşımı ger- çekten de J.J. Cale'den etkiler taşıyor. Her şeyden öte, eğer uzun zamandır piyasada bulanan "WekometotheCruelWorkral- bümünü dinlediyseniz yukanda anlatılan- lann çok daha fazlasını kendiniz zaten an- lamışsınız demektir. Eger henüz dın- lemediyseniz. samimi olarak kayıptasmız diyebilirim. Bunun telafısi için ikı seçeneğiniz var. Ikincisı için gecenin geç vakitlerini beklemeniz yeterli. ALINTILAR TAHSİN YÜCEL İyelik Yıllar önce, Beyoğlu sinemalanndan birinde, Co- usteau'nun deniz dibindeki yaşamı gösteren bir fıl- mini izliyorduk, olağanüstü görüntüler seriliyordu gözlerimizin önüne, gerçekten büyüleyici bir şeydi. Ama önümüzde oturan bir kadın gereğinden fazla bü- yülenmişti, durmamacasına cıvırtıyla miyavlama ara- sı birtakım anlamsız sesler çıkanyor, o güzel görün- tüleri rahat rahat izlememizi önlüyordu. Sonra, bu da yetmemiş gibi, "Bunlarhiçbirzaman benim olmaya- ca/c.'"diye inlemeye başlayarak iyice kaçırdı işin tadı- nı. Işıklaryandığında, ilk işimiz bu kadına bakrnak ol- du. Bayağı güzel bir kadındı, ama yüzünde haksızlı- ğa uğramışların kaderi vardı. "On dakika ara" için kal- karken, yanındaki yakışıklıya "Bir de her şey insan için derieri" diye yakındığını duyduk. Her şey insan için! O gün bugün bu söz hep itici gelir bana. Biraz düşünecek olursak, gerçekten de iticidir. Doğru, hep duyanz çevremizde, en coşkulu tinsel- cisinden en uzlaşmaz özdekçisine, en bağnaz din- cisinden en katı tanntanımazına vanncaya dek, ner- deyse herkes, "Her şey insan için!" diye yineler du- rur. Bizler de işite işite benimseriz sonunda. İyi, hoş da neden her şey insan için olsun ki? Taşlar arasın- dan kayıp giderken içimi ürperten şu yılan, önümde belirmesiyle sılinmesi bir olan şu sincap, okyanusun dibindeki o renk renk bitkiler, kumlar ve taşlar neden benim için olsun? Everest tepesi neden benim için olsun? Deniz dibinin güzelliklerini boynumuza ger- danlık, kulağımıza küpe yapamıyoruz diye kızmaya ne hakkımız var? Hiç kuşkusuz, her şeyin (ama özellikle iyi ve güzel şeylerin) bizim için olduguna inanmanın insan için za- rarsız bir avuntu olduğu, yaşamını anlamlandınp zen- ginleştirdiği düşünülebilir. Ama, son noktasına dek götürülünce, iyelik yönelimiyle birleşeceğınden, inan- cımız tinselcilikle çelişir ıster istemez. Özdekçi düşün- ce en soylu biçimlerinde iyelik tutkusuna bir başkal- dın olduguna göre, özdekçilikle de çelişir. Üstelik, yalnızca yürek düzleminde kalacak kadar an bir inanç da degildir. Tam tersine, bugün, nice toplumsal sorunlar yanında, bizi zaman zaman bu- nalma durumuna getiren şu çevre sorunu bile iyelik- le özdeşleşen bu benmerkezci inançtan, kendi dışı- mızdaki her şeyi babamızın malı ya da tannmızın ar- mağanı sayıp bildiğimiz gibi kullanmak istememizden kaynaklanıyor belki, doğa ve ögeleriyle paşa gönlü- müzün istediği gibi oynamayı nerdeyse tannsal bir hak olarak görmemizden kaynaklanıyor. Aynı biçim- de, toplum düzenini de özdegi öncelikle bir iyelik nesnesi olarak degerlendiren bu aşınlığın sakatladı- ğı düşünülebilir. Ne çlursa olsun, az da olsa böyle düşünenlere rast- lanır. Örnegin Claude Levi- Strauss her şeyi insa- na dayandıran görüşü Batı düşüncesinin temel ya- nılgılanndan biri olarak değerlendirir. Daha 1962 yı- lında, Jean-Jacques Rousseau üzerine bır bildiri- sinde, Batı düşüncesinin, insanı yücelteceğim diye, önce doğayı budadığını, arkasından da insan kavra- mını sınırtamaya giriştiğini vurgular: "Insanın doğa- dan kopanlması ve üstün, egemen variık durumuna getihlmesiyle başlanmıştır ışe; böylece en yadsınmaz özeliiğinin, yani canlı variık niteliğinin silinebileceği sanılmıştır. Bu ortak nitelik görülmezlikten gelinerek her türiü aşınlığa olanak sağlanmıştır. Batılı insan, özellikle tarihinin son dört yüzyılında, insansallıkla hayvansallığı birbirinden kesinlikle ayırmayı bir hak olarak benimsemekle, birinden aldığı her şeyi öteki- ne vermekle, uğursuz bir dönemi başlattığını, dur- mamacasına daraltılan bu sınınn insanlan da birbi- rinden uzaklaştırmaya ve gittikçe daha sınıriı birazın- lıkyaranna, bir insanlık ayncalığı istemeye yarayaca- ğını, bu insanlığınsa, ilkesini ve kavramını özsaygı- dan aldığı için daha doğar doğmaz çürüyeceğini an- layamamıştır." Levi-Strauss, gene 1962 yılında ya- yımlanan Yaban Düşünce'de bu anlayışsızlığı insan- lığı "fan7ise/o/an"(dolayısıylauygar, bılinçli. düşünen ve yaratan) ve "tarihsel olmayan" (dolayısıyla ilkel, ya- banıl. bilinçten ve düşünme yeteneğinden yoksun) toplumlar diye ikiye ayıran Jean-Paul Sartre'ın tu- tumuyla örneklendirir. Söylemek bile fazla, sonucun amacı aşmış olma- sı olasılığı bir yana, Sartre'ın ayrımı düşünce düzle- minde kalıyordu. Oysa bugün, daha başkalan, ayn- mı ve lyeliği temel değer durumuna getirmeleri yet- memiş gibi, bır de bıreysel düzleme indiriyor, "Bıra- kınız, yapsınlar; bırakınız, geçsinler!" diye yırtınıp du- ruyorlar. Bunun sonucu olarak, toprağın, suyun, ha- vanın hoyratçayağmalanması, ağacın, hayvanın, in- sanın gâvur harmanlan gibi savrulması toplumlann mutluluğunun temel koşulu olup çıkıyor. Tutum bu olunca, Saint-Exupery'nin çölde, her bi- rine ancak yüz metrede bir rastlanılan küçük ağaç- çıklar üzerindeki salyangozlaria karnını doyururken, en az yüz ağaç dolaşması yetmemiş gibi. aynı dal- dan yan yana iki kabuk bile almayan kum tilkisinin bönlüğüne ve çağdışılığına gülmemek elde mi? 7.ULUSLARARASI TİYATRO FESTİVALİ: BUGÜN: Ses Tiyatrosu: 21.15 Ute Lemper (Almanya) İstanbul Sanat Merkezi: 18.30 Kaybolma'Nesrin Kazankaya, Mahir Günşıray, Özden Çiftçi, Ayşe Günşıray (Tûrkiye) YARJN: Harbiye Muhsin Ertuğnıl Sahnesi: 21.15 Çoplük/Tiyatro Stüdyosu (Türkiye) Ses Tiyatrosu: 21.15 Ute Lemper (Almanya) İstanbul Sanat Merkezi: 18.30 Kaybolma/Nesrin Kazankaya, Mahir Günşıray, Özden Çiftçi, Ayşe Günşıray (Türkiye) Oyuncular Sahnesi: 18.30 Bahar İsyancıdır/Oyuncular (Türkiye) Yazlık Takılar' sergisi • Kültür Servisi - Ayşe Takı Galerisi'nde açılan karma "Yazlık Takılar" sergisi sürüyor. Sergide Ayşe, Berna Mımaroğlu, Çerçi, Eminenur, Gülbün Süerden, Gündem tlkorur. Nelli, Olcay Sezen ve Zeynep Erol tarafından hazırlanan takılar yer alıyor. 'İki Tema' sürüyor • KüKür Servisi -Yılmaz Demîrağ'ın "tki Tema" başlığını taşıyan resim sergisi lzmir Başak Sigorta Sanat Galerisi'nde sürüyor. Afyon'da doğan Demirağ, Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nde mezun olduktan sonra. burs kazanarak ttalya'ya gıtti ve Ravenna mozaıkleri üzerine araştırma yaptı. İstanbul ve Izmir'de Devlet Resim ve Heykel müzelerinde, New York Bırleşmiş Milletler bınasında, Türkiye ve Italva'da özel koleksiyonlarda çaiışmalan bulunan sanatçı, bu sergisinde, "Uzak Denizler" ve "Sıcak Iklim Çiçekleri" temalannı işlıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle