28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 NİSAN 1995 ÇARŞAMBA OLAYLAR VE GORUŞLER Türkiye avukatsız kalıyor Bugün Türkiye'de insanlanmız avukatsız, avukatlanmız işsizdir. Bu çelişkiyi ivedilikle gidermek zorundayız. Unutmayalım. Türkiye avukatını anyor. Doğru bir düzenlemeyle bunu yaratmalıyız. Av. TURGUT KAZAN htanbul Barosu Başkanı B ugün Istanbul Barosu'nun toplayan ve Galata Yıldız Han'daki bir 117. kuruluş yıldönümü odada çalışmalanna başlayan Istanbul ve Avnkatlar Günii'dür Barosu, önce adliyeye geçerek 1933 yan- Böyle bir günde törenler gınına kadar buradakalmışve sonra Sir- ve şenlikîer yapılması keci Liman Han'a, ardından bugünkü beklenirdi. Ama. yaşadı- Baro Han'a taşınmıştır. 117. kuruluş yıldönümü ve Avnkatlar Günii'dür Böyle bir günde törenler ve şenlikîer yapılması beklenirdi. Ama. yaşadı- ğımız sorunlar nedeniyle, bu mümkün değil. Biz de. Türkiye Barolar Birliği'nin çağnsıyla, Ankara"da buluşup Anıtka- bir'e çıkacağız. Sonra. bir büyük toplan- tıda çözüm yollannı tartışacağız. Hemen belirtelim ki, avukatlık mesle- ğini çağdaş bir düzeye çıkarabilseydik. doğrudan hak arama özgürlüğünü işler- liğe kavuşturmuş olacaktık. Ve bu yolla demokrasimizin gücünü arttıracaktık. Gerçekten, ne kadar çok insan hak ara- ma bilincine ulaşırsa, demokrasi de o ka- dar sağlam temeller üzerine oturuyor. Bu nedenle, hak aramayı kolaylaştırmamız ve hak arama mesleğini Batı'daki kural- lara göre düzenleyip doğru değerlendir- memiz gerekiyor. Tarihsddurum: Aslinda, tstanbul Ba- rosu'nun 117 yıllık bir gecmişe sahip ol- ması çok önemlidir. Çünkü. demokrasi kurumlarrejimidirvebirikimlerleserpi- lip güçlenir. Bu bakımdan, bir hukuk ku- rumunun 117 yaşını doldurması, ülke- miz için güzel bir zenginliktir. Birinci Meşrutiyet'in getirdigi nizamname uya- nnca, 5.4.1878 günü ilk genel kurulunu lşgal günlerinde, gösterilen duyarlık. Başkan Celalerrin AriTin Osmanlı Mec- lis-i Mebusanı'naseçilişi ve Meclis Baş- kanı olarak. Ingiliz kuvvetlerine tepki gösterişi, sonra Ankara'ya geçişi, cum- huriyetle birlikte yaşanan antma (tasfi- ye) hareketi ve Başkan Lütfi Fikri'nin bağımsız baro konusundaki direnişi unu- tulmaz örnekJerdir. 1933 adliye yangını üzerine. hemen olağanüstü genel kurul toplayarak 25 kişilik "Müzaharet Heye- ti" kurmak ve bu yolla avukatlara ait dos- yalardan yararlanıp mahkeme dosyalan- nı tamamlamak, Istanbul Barosu'nun geçmişindeki güzelliği gösterir. Başkan ArsaL Başkan Benderli. Başkan Dereli, Başkan Apaydın,herbiri mesleğimizi ay- nca geliştirmiştir. Itiraf edelim ki. biz bu birikimden yo- la çıkarak çağa uygun bir avukatlık mes- leği yaratamadık. Yürütme ve yasama organının yanlışlan elimizi kolumuzu bağladı. Daha 1920'lerde. İstanbul Baro- su, üyelerine defter verip bürün işlerin kayda geçirilmesini isteyebiliyor ve ya- pılanlan her aşamada izleyip denetleye- biliyordu. Ama bugün, anayasal ve yasal kural- larla baro dışı bir avukatlık yaratıldı. Ah- laki düşüklüğü mesleğimize uygun gö- ren müdahaleler arttınldı. Demek ki, avukatlığı ve hak arama özgürlüğünü kurtarabilmek içın. yerleşmiş bazı yan- lışlan yıkmak zorundayız. Ahlak sorunu: Bir kere, bağımsız ve güçlü baroyu yaratmadan, sağhklı bir avukatlık mesleği oluşturamayız. Çün- kü. avukatlık içın ilk koşul. ahlaki yapı- dır. Oysa. idari vesayet altındaki baro, üyeliğe kabul ve disiplin ışlerinde özgür da\ranıp denetim kuramıyor. Bakanlık, ahlaki düşüklüğü kendi sicilleriyle sap- tanan yargıç ve savcılan avukatlığa ka- bul için bizi zorluyor. Dahası var. ahlaki düşüklüğü olan yargıç ve savcılar, soruş- turma sırasında istifa ediyor ve bunun üzerine HSYK. aç kalmayıp avukatlık yapsınlardiye "uygun" birceza veriyor. Hatta. ihraç karan alan yargıç hemen emekliliğini istiyor ve karara itiraz edi- yor. HSYK "itirazsahibininemckliyeay- nldığını dikkate alarak" ihraç cezasını yer değiştirme cezasına çevirip avukat- lığa kabul yolundaki bütün engelleri kal- dınyor. Siz. bu düzeydeki bir insanı al- mam deseniz, bir yandan bakanlıkla ba- şınız belaya giriyor. öte yandan karannız geri çevriliyor. Egjtim düşük: Aynca, hukuk eğitimi- nin niteliği düşerken. öğrenci sayısı yük- seliyor. Bakıyorsunuz, bir gece ansızın KHK. ile yeni fakülteler kuruluyor. Adı- nı. yerini. sayısını bilen yok. Geçmişi olan fakültelerin özü boşaltılıyor, yenile- rinde hukukla hiç ülfeti olmayan insan- larhukuk dersı veriyor. Toplumsal gerek- sinim aranmıyor. Gençlerimiz. plansız- programsız dört duvar arasına sıkıştınlı- yor. Pratik ders yok. sözlû sınav >ok. Mu- hakeme ve dili kullanma yeteneği belir- lenmeden. 4 yıl tamamlanınca diploma veriliyor. Ve stajsız sınavsız avukatlığa geçiliyor. Sonra. bir masa. birtelefon ve üç-beş kitapla meslek serüveni başlıyor. Kurumsallaşma özendirilmediği gibi, uzmanlaşabilmenin bütün yollan tıkanı- yor. Öte yandan. yargıdaki kriz, mesleği- mizi etkiliyor. İnsanlanmız adliyenin adaletine güvenmiyor. Hatırlı kişilerbaş- ta olmak üzere. hukuka aykınlığı sapta- ma görevi mafyaya emanet ediliyor. Mahkemeye düşen de. avukat arama ye- rine. adamını bulmayı tercih ediyor. Kı- sacası, avukata iş gelmiyor. Devletin bakışı: Ama, dev let olaya yal- nızca vergi gözüyle bakıyor. Ve avukat- lann vergi kaçırdığını söylüyor. Oysa, birçok meslektaşımız geçinemiyor. Kay- dını sildirenlerin sayısı hergeçen gün ar- tıyor. Bu yüzden hayat standardı veya bir muhasebeciyle sözleşme yapma zo- runluluğu sorun yaratıyor. Aslında, bu durum doğrudan hak arama özgürlüğü- nü etkiliyor. Çünkü. avukatlık çözüm üretme sanatıdır. Dosya üzerine yoğun- laşılmazsa, çıkışyolurjulunamaz. Vege- çim sorunu ağır basınca. müvekkile ya- rarlı olunamaz. Yani. sayı toplumsal ge- reksinimi aşarsa. çark tersine dönmeye başlar. Avukat sayısı artar, ama insanlar avukatsız kalır. Bize göre. ülkemız böy- le bir tehlikeye doğru koşar adım ilerli- yor. Yani. Türkiye avukatını anyor. Dev - let ise. bu gerçeği görmezlikten geliyor. Örneğin, kendisi özelleştirmeyle ilgili danışmanlık işini yabancı bürolara veri- yor ve 100 milyon dolara varan ücreti on- lara ödüyor. Sonra dönüp vergiyi Türk avukatından istiyor. Ne yapmalıyız: Önce hukuku ciddiye almalıyız. Ve ilk olarak, yeni fakülte açı- lışını durdurmalıyız. Sonra, yeterli biri- kimi bulunmayan fakülteleri kapatmalı- yız. Mevcut öğrencileri Ankara ile tstan- bul'a yerleştirip bu illerdeki fakülteleri güçlendirmeye çalışmalıyız. Öğrenci sa- yısını, Adalet Bakanlığı, TBB ve DPT'nin belirleyeceği gereksinime göre saptayıp sınırlamalıyız. Avukatlık stajı- nın. fakülte bulunan il barolanndaaçıla- cak staj akademilerinde yapılmasını. staj süresince stajyerlere maaş, burs ya da kredi olanağı yaratılmasını ve barolann bu işi yapabilecek güce ulaştınlmasını sağlamayılız. Avukatlığa kabul için mut- laka sınav koymalıyız. Bir yandan ku- rumlaşmayı özendirip öte yandan herke- se avukattan yararlanma hakkı tanımalı- yız. Ya hukuk sigortası kurmalı ya da ad- li yardımı ayaklan üzerine oturtmalıyız. Evet, yinelemeyi görev sayıyorum: Bugün Türkiye'de insanlanmız avukat- sız, avukatlanmız işsizdir. Bu çelişkiyi ivedilikle gidermek zorundayız. Unut- mayalım, Türkiye avukatını anyor. Doğ- ru bir düzenlemeyle bunu yaratmalıyız. Aksi halde. Gümrük Birliği ve giderek Avrupa Birliği içinde büyüİc sorunlar ya- şayacağız. Gelin. çağdaş bir avukatlık yasası yapalım. Ama. gerçekten çağdaş olsun. Avukatlığı kurumsallaştıralım. Hak arama özgürlüğünü kolaylaştıralım. Ve böylece hem insanlanmızdaki yurt- taşhk bilincini aTttırmış olalım hem de demokrasiye giden yolu açalım. ARADABIR Prof. Dr. DOĞAN AKSAN Ankara Üniversitesi Yaşadığımc Kültür Bunalımı Türkiye'nin son 40 yılını, özellikle son 10-15 yılını, yan tutmadan, nesnel bir biçimde değerlendirecek bir araştıncı, ülkede bir kültür bunalımı yaşandığını ileri sürebilir kanısındayım. Böyle bir savın kanrtlana- bilmesi için aşağıdaki gerçeklerin göz önünde tutul- ması gerekir. 1) Özellikle son yarım yüzyıl içinde, nüfus artışına koşut olarak, devletin öğretim kurumlarında verilen eğitim-öğretimin düzeyinde belirgin bir düşüş olmuş- tur. Her ne kadar bugün kimi özel eğitim-öğretim ku- rumlarında ve bir bölüm devlet okullannda (fen lise- leri, kimi Anadolu liseleri gibi) gerçekten tatmin edi- ci bir eğitim ve öğretim sağlanabiliyorsa da, ilkokul- dan üniversiteye kadar Türkiye'de eğitim-öğretimin büyük eksiklikleri olduğu bir gerçektir. Oğrencilerimize verilen anadili eğitimi yetersizdir. Bu olgunun belirtilerini her yaştan, her düzeydeki in- sanımızda görüyoruz. Çocukluktan başlayarak oku- ma alışkanlığı kazanma, sözlü ve yazılı anlatıma alış- ma bakımından eksiklikler, her gün belirtilerini gör- düğümüz bir olgudur. Yabancı dil öğretimi ise daha düşük düzeydedir. 2) Kitle iletişim araçlannın yayınlanna bakılacak olursa -az sayıdaki örnekler dışında- genellikle bir kültür bunalımı içinde olduğumuz göuilecektir. Ön- ce basından söz edelim: Yıllar öncesinin siyah-be- yaz, az sayfalı gazetelerinin kalitesini bugün ne ya- zık ki gazetelerimizin büyük çoğunluğunda göremi- yoruz. Özenle yazılmış, iyi kalemlerden çıkma baş- makaleler, makaleler, tanınmış yazarlardan roman tefrikalan, yerlerini birçok yayın organında çıplak ka- dın resimlerine, dedikodu sayfalanna, boy boy rek- lamlara bırakmış, gazetelerimizin büyük çoğunluğu gerçek sanata, bilime ilgisiz kalmıştır. Bugün gerçekten pek çok dergi yayımlanıyor. Gençlik dergilerinden ekonomi, aktüalite dergilerine kadar yayımlanan pek çok dergi var. Ama Falih Rıf- kı, Hüseyin Cahit gibi yazarlann yazılarının da yer aldığı Yedigün gibi bir aktüalite dergimiz bugün yok- tur. Televizyon günlükyaşantımızdaönemli biryertut- tuğu için burada ona daha çok yer vermek gereki- yor. Evet, televizyon kanallanmızda zaman zaman güzel yorumlara, kaliteli belgesellere, özellikle TRT'de izlediğimiz Türk ve Batı müziği konserlerine rastlıyor- sak da genellikle çok azı kaliteli olan, yayın saati dol- durmak için art arda yayımlanan vurdulu kırdılı poli- siye filmlerle Türk filmlerinin her bakımdan düşük düzeyde olanlan yer almaktadır. Yabancı filmlerden bazıları nasıl adam bogazlanacağını, bir bankanın nasıl soyulacağını öğreten dersler gibidir. Televizyon yayınlannda eğlendirici öğeler elbette önem taşır. Âncak niteliksiz, sanatla ilgisi olmayan parodiler, acele hazırlanmış skeçler, sözü ve müziği çok aşağı düzeydeki parçalar toplumun kültür düze- yini yükseltici değil, düşürücü birer etken olmakta- dır. Büyük bir içtenlikle söyleyeyim ki ben müzik kül- türümü Ankara Radyosu'na borçluyum. Çocukluk ve gençlik yıllarımda, kimi zaman taşrada, gerek Türk müziğinin, gerekse klasik Batı müziğinin en iyi örnek- lerini, en iyi yorumlamalarla o radyodan dinledim; doyurucu söyleşileri, nitelikli konuşmalan o radyodan izledim. Bugün pıtrak gibi biten özel radyolarda ne yazık ki ucuz sanat ürünleri, Türkçenin en kötü ör- nekleri kolaylıkla yer alabiliyor. Radyo ve televizyonlarımızın, geniş halk yığınlan- nın eğitimine katkıda bulunacak yayınlara, özenle hazırlanmış programlara büyük gereksinmesi vardır. Müzik, yazın. tiyatro ve sinema alanlarında dünyaca beğenilen yapıtlann, gerekirse açıklamalarta tanıtıl- ması çok yararlı olacaktır. En iyi, kusursuz Türkçeyi duyuracak yayınlara ulaşmak için önlemler alınmalı- dır. 3) Kitap, bir toplumun ilerilik derecesinin en başta gelen göstergelerinden biridir. Bugün ülkemizde bir- çok yayınevi pek çok ve çeşitli kitap yayımlamakta, ancak bunlar sınırlı bir okuyucu kitlesinin ulaşabile- ceği kitaplar olmaktadır. Kâğıt fiyatlarının düşürül- mesi, kitapla ilgili vergilerin indirilmesi, gelir düzeyi düşük vatandaşlanmızın da kitaplara ulaşabilmele- rini kolaylaştıracaktır. Yukanda değindiğim konularda olumlu girişimler- de bulunulmasında hiç kuşkusuz devletin de payı bu- lunmaktadır. Devlet okullarındaki eğitimin planlanma- sırtdan uygulanmasına, kültürte ilgili olup bugüne de- ğin sınırlı kalan desteklerin arttırılmasına, kâğıt fiyat- larının düşürülmesine kadar her konuda devletin olumlu girişimleri, yaşanan bu kültür bunalımının uzun vadede de olsa giderilmesine yardımcı olacak- tır. Radyo ve televizyon sahipleri ve yöneticileri yal- nızca bol reklam almanın yollarını değil, bu topluma yararlı, onun düzeyini yükseltecek yayınlara nasıl ula- şabileceklerini de düşünmelidirler. Türk Lirası'nın karanlık günleri RAHMİ KUMAŞ Huhtkçu, Eski Padamenter T ürkiye Cumhuriyetı kurulmadan önce bir ABD Dolannı 90 kuruşa alma olanağı vardı. Demek ki o sı- ralar bir dolar, bir liradan daha de- ğerli değildi. 1931 vılındabir Ame- rikan Dolan 127 kuruş olmuştu. Ne zaman ki 2. Dünya Savaşı çıktı. ülke savaşa gir- mediği halde ekonomi. sıkıntılardenizi içine düş- tü. Ama yine de Türk Lirası'nı yabancı paralar karşısındadeğeryitirtmeişlemine(devalüsyona) bağlı kılmaktan kaçınıyordu cumhurivet hükü- metleri. 7 Eylül 1946 günü Recep Peker'in başkanı ol- duğu Bakanlar Kurulu, Türk Lirası'na ilk kara günü yaşatıyordu; bir dolar 280 kuruşa çıkanla- rak liranın değeri yüzde 120 indiriliyordu. Türk Lirası'nın yaşadığı bu ilk kara gün üzerine Cum- hurivet gazetesinde demeci çıkan Maliye Baka- nı Halit "Sazmi Kcşmir "Eğer bu kararlan abna- saydık, bu vıl hem dışsatımda. hem içsatımda git- tikçtf büvüyen bir bunalımla karşılaşacaktık"dı- KULTUR • SANAT yordu. Bu kararlan hem Başyazar Nadir Nadi; hem de Dr. Nuamettin Ali Sav, Dr. Fcridun Er- gjn ve Ord. Prof. Dr. F. INeumarkyazılarıyla tar- tışıyorlardı. Ülke 1946 genel seçiminden yeni çıkmıştı. (Se- çim 21 temmuz pazar günü yapılmıştı). Federal A\lmanya'da bugünün güçlü parası Deutschmark dahagörülmemişti. RentenmarkıçindeTürk Li- rası değeri verilmemişti. 7 Eylül 1947 günlü Çumhunyet "7 eylül karariannın birinci yüdönü- mii" başlığı altına "Halka refah ve ferahlık geti- receği vadedilen bu karariar biiakis sıkınrı ile pa- halılık doğurdu" alt-başlığını yerleştirmişti. 16 Ekim 1946 günlü yazısıyla 7 eylül önlemlc- rinin zamansızlığını savunan Prof. Dr. RefıiŞük- rü Suvla, 13 Eylül 1947 günlü "7 Eylül kararia- nndandönmemizkabilmidir" vazısında ülkenin bu para işlemini gerektiren durumda olmadığını yineleyip, buna karşjn "a>arlamanın" başanlı olması için gerekli önlemlere başvurulmadığını ileri sürmüştü. Paranın değerini yüzde 10 arttınp bir dolan 252 kuruş yapabileceğimizi ve bunu Birleşmiş Milletler Para Sandığı'na bildirmekle yetinebi- leceğimizi yazmıştı. Dr. Feridun Ergin ise 22 Ey- lül 1947 günlü vazısında "Geçen yıl yapılan pa- ra işleminin başanlı olmadığı artık anlaşılmış- ür"görüşünü işlemiştı. 5 Eylül 1947 günü hükümetini kimi bakanlık- lara atama yaparak partisinin grubunda güveno- yuna sunan Recep Peker, güvene de kavuştuğu halde. 9 eylül günü başbakanlıktan aynlmak zo- rundakaldı. 7 eylül kararlannı alan başbakan bir yıl bu gö- revi zor sürdürm'üş oldu. MenderesMndevalüas\onu 4 Ağustos 1958 günü Başbakan Adnan Men- deres'in Bakanlar Kurulu, Türk Lirası'na en ka- ranlık ikinci günü yaşatıyordu. 4 ağustos karar- lan olarak adlandınlan "yeni ekonomik rejimin" ilkekri dışsatıma geniş olanak kapılan açmak. emisyonu yüksclrmemck, iktisadi devlet teşekkul- i ORTAOYUNCULAR Turne Dolayısıyla Son 4 Hafta Ferhan Şensoy'un ŞU GOGOL DELİSİ Derya Baykol Şensoy Salı 21 00 Ferhan Şensoy'un ÜÇ KURSUNLUK OPERA Ferhan Şensoy FERHANGİ ŞEYLER II X Co«rts 15 E,Ta3 I5»İ63Cİ ••r>. I Çarşamba 2 1 00 Bilet Satıs Verien: SES-18SS Ortaoyvncuiar W : 251 I t 65 MKKORAM* Taksım-Rumeli.CtRŞI Masljk-Bakıttoy, Ciprtol Uvıuılın ORTAKÖY KÜLTİJR MERKEZI BBtHAN ŞJMŞK, SIMMU TAVKUCUK, SAVAS YUKTTASİAl* KRM1ZI Ö y k ü : HasanKıyafo Yönefmen: Faik Ahmet Akıncı 2. HAFTA Ortlkoj011 1251(9171 -2 30-11 00-16.00 1».00-20.00 I d ı m EBCIYES 351 18 4S| 7 N ı i ı t a ı ı Itiblren. OKM Ortaköy, Pereboyu Cd. No : 110 Tel : 258 69 87 KIMO?NAZ ERAYDA Cumartesı Paîat 19 27 Istantîul Sanat Mef^ezt KUMPANYA SAHNESt Sakızagacı Cad Eskı Ceşme Sok 12 Tarlabaşı / Taksm ( O212) 235 W 57 I S T A N B U L B U Y U K 5 E H I R BELE ŞEHIR TIYATROLARI HALDUNTANER GOZLERIMI KAPARIM VAZİFEMİYAPAR1M YONETEN SAVAŞ DİNÇEL (5 6.7.8.» NISANl ÇOCUK OYUNU VV.SHAKESPEARE BİR GECE MASALIOfJMAT RAN >e v 0NETE\ NEŞt ERÇETİN (SNISANSAA- i|30ı : > • • FERENC KARINTHY PEYNİRLİYUMURTA YONETEN CAN DOĞAN (4 NİSAN SAAT 1 8 00-20 30 ' 6.7 NİSAN SAAT I 5 00) MEMET BAYDUR TENSİNG YONETE\ ÇETIN İPEKKAYA |5.6.7.8.9S'SAN, LOLEH BELLON ÇOCUK OYUNU F.K.WAECHTER SOYTARILAR OKULU ÖYLE BİR SEYGİ Kİ TCNE^N TANER BARLAS ş ) s -:«•. ; » v :cı ÇOCUK OYUNU BIRLIKTE OYNAYALIM DENIZ UYGUNER A.TURAN OFLAZOĞLU CEM SULTAN YONETÎN ENGİN U L U D A Ğ (SS''.8 9St SA\| EMILE FABRE/HUSEYİN SUAT ÇURUKTEMEL DUZENLEYEN-YONETENZİHNİ K Ü Ç Ü M E N (10 NİSAN SAAT 20 30) ÇOCUK OYUNU Ş.AV5AR.E.ULGER, E POSTOGLU,M.D.KIUÇ YAVRU KİMİN YOMETEN ŞEVKETAVJAR i.9 NISAN İMT 11 Ml mammmmmımmmmmGÜNGÖR DİLMEN CANU MAYMUN LOKANTASI "ONtTEN ALİTAYGUN (5.6.7 8.9 NİSAN) Oyurt Günleri: <p^»->.. I E C.t#ıl. IS.OO-2O.30 Ç*>«m%* O y u n l j n : İİSCLERİNDE ÇOCUK OYUNU RKRETTERZI GÖLGENİN CANI rONETEN CEM BAVRAN l89NSANİM T 50' • LAR1 Gİ5ELERİ. -IER {Ml Bir baraj yapımı nedeniyle barajın bulunduğu bölgedekı koyler boşaltılır ve yıkıhr İnsanlar yerleşım bolgelerınden Kovulmuş. aç ve işsızdırler Yerlennden 4 yurîlarından edılmış olan ınsanların bir kısmı, baraj yapımında çalıştırılmak uzere ışe alımr Azgın bir sumuru. ış kazaları ve bu nedenle olumler yoksuS köylülerın yeni yaşamıdır artık Olenlerın yerıne ışe ^alınacak olanlar ıçın ^t babasının kardeşının. 'akrabasının olümunu 1 beklemek. . \ 4 4 s Kültür Sanat ılanlannız ıçın 293 89 78 (3 hat) lerini kendi yağlam la kav rulur duruma gctirmck di> c yer ahyorduS Ağustos 1958 günlü Cumhuriyette. Dolann li- rakarşısında değeri yüzde 220 yükseltilerek 1 dolar 9 lı- raya denkleştiriliyordu. (Artık Deutsch Mark güçlü bir pa- ra olduğundan o da 212 kuruştan işlem görüyordu). 6 ağustos günlü Cumhuriyet'te başyazar Nadir Nadi, "Ferahlık Havası" adlı yazısında "_. Anılarda olduğu gibi rahmetli Recep Peker döneminde (7 Eylül Kararlan) adı altında yürürlüğe konan ekonomik rejim. umulan sonucu vermeyince pek acı eleştirilere uğramıştı. Oysa, o acı eleş- tirileri yapanlardan hemen hiçbiri, vaktinde davranıp da tutulması gerekli \olun nasıl olabileceğine ilişkin düşündü- ğünü söylememiştir. Bir işe girişildikten sonra umduğumuz çıkmay ınca eleştiriy e kalkışmak kolavdır. Beceri. i> i olma- sını özİediği bir sonuca nasıl vanlabiîeceğini daha başlan- gıçta iken söylemektir" diye iyi niyetli bir yaklasım sergi- liyordu. 11 ağustos günlü Cumhuriyet'te ise Osman Ok- yar yazdığı yazıda. "Hükümetin Türkiye'de fiyat gelir ve ücret düzeylerini değiştinnemesi veenflâsy onist finansman yöntemlerinden vazgeçmesini" öğütlüyordu. 4 ağustos ka- rarlan para değerini içte ve dışta kararlı tutmak, piyasalar- daki tıkanıklıgı gidermek ve karaborsayı ortadan kaldır- mak nedenlerine dayandınlıyordu. Demirerin devalüasyonlan Ülkeyi beş yıllık başbakanlığıyla bir devalüasyon döne- mecine getiren Sülev-man DemireL 10 Ağustos 1970 gü- nü aldığı kararla bir dolan 15 liraya çıkanyordu. Oysa ser- best piyasada yani karaborsada bir dolar 12.8 lira olduğu halde. 24 Ocak 1980"de de öyle yapmıştı. Karaborsada bir dolar 55 lira dolayında iken onu 70 lira yaparak dövizde kur güvencesi getireceğini sanıyordu. O da olmadı. Cum- huriyet, her iki devalüasyonu da birinci sayfada sekiz sü- tun üzerinden "devalüasyon" başlığıyla veriyordu. Arka- dan günlerce şekere, benzine, gazyağı ve mazot ile vapur, uçak. tren ücretlerine, posta ücetlerine, kömüre, kâğıda... getirilen zam haberleri veriliyordu. 1975-1977 arasındaki Demirel'in cephe hükümetleri 9 küçük devalüasyonla dolan 19.25 lira olarak Bülent Ece- vit'e teslim etmişlerdir. 1 Mart 1978 günü Ecevit liraya kara bir gün yaşatarak yüzde 32.5 oranında dolan pahalandırarak 25 liraya yük- seltmiştir. Bu dev^alüasyonu IMF olumlu karşılamış ve Maliye Bakanı "Öncelikle Türkiye'nin dış kredi ahnası sağlanacak" dediği halde. umulan elde edilemedi ki lira- mız 11 Haziran 1979 günü beşinci kara gününü yaşaya- rak bir dolar 47.1 liraya cıkanlmıştır. Ecevit: "Türkiye'nin olanaklannagüvenerek buyükiin altınagirdik" dedi ama. 14 Ekim 1979 C. Senatosu üçte bir yenileme ve millerve- kili ara seçimlerinde büyük oranda oy yitirerek iktidardan düştü. Ece\ it'e seçenek diye ortaya yeniden çıkan Demirel. 24 Ocak'la 12 Eylül'e dayanmış ve ardından gelen Turgut Özal yönetimi. Türk Lirası'na aydınlık bir gün gösterme- yerek sürekli bu parayı kan yitiren konumda bıraktı. Özal'dan önce liramız beş karanlık gün geçirmişken Özal'la bir karanlık tünelin içinde yuvarlanıp gitmeye baş- ladı. Şimdiki başbakan ekonomi profesörü olduğu halde 1994'te ülkeye en büyük pahalılığı yaşatmış ve 5 Nisan 1994'te yüzde 38.8 oranında devalüasyon yaparak aldığı kararlarla çalışanlan ezip geçmiş, KİT'leri haraç-mezat satmaya kalkmıştır. Sonuç: Cumhuriyet 6 nisanda "zam değU, deprem" 4 ni- sanda da (1994) "fatura yine işçi ve memura çıktı"'başlık- lannı kullanmıştı. Bu başlıklan bu nisanda da kullanabi- lir. Parasal göstergelerle oynayıp, üretimi arttırmadan, ver- gi toplamayıp akaryakıta ve her şeye zam yaparak yürü- yen ekonomi, bu hükümeti daha taşıyamaz. ilk devalüas- yonu yapan Recep Peker düşünce tzmir'de DP il merkezi önünde halk 10 dakika alkışla sevincini gösterdi. Bu ül- keye en büyük ekonomik darboğazı yaşatan Çiller hükü- meti gidince, halk nasıl davranacak diye ilgi duyanlara ge- nel seçim günü bunun yanıtı alınacaktır demek doğru ola- caktır. Çünkü hiçbir devalüasyon çalışanlara yaramadığı gibi onu yapan iktidarlara da yaramamıştır. PENCERE Türkiye ve Ortodokslar Çağımızdadin, uluslararası politikaların belirten- mesinde önemli bir etken sayılıyor. Bu konuda çar- pıcı bir örnek. ABD Başkanı Clinton ın Tansu Çil- ler'e yazdığı mektuptur. Geçen yılın mart ayında "Çiller ailesi "nce kamuoyuna yansıtılan mektuptan ilginç birkaç satır... Clinton diyor ki: "Yunanistan 'la olan ilişkilerinizdeki en son geri- limi azaltmak üzere hükümetiniz tarafından bazı sembolik adımlar atılabılir. Bu konuda şu anda ba- zı gelişmeler kaydedllmesinin denenmesi kana- atindeyim. Bu sembolik adımlardan biri istan- bul 'daki Rum-Ortodoks Patrikhanesi olabilir ve bu kurumun işlerlik kazanması hususunda mevcut olan bazı zor koşullan kolaylaştırmanın yollannı göz önünde bulunduracağınızı ümit ediyorum." ABD Başkanı, Patrikhane'yle niçin ilgileniyor? Denebilir ki "iskeçe Müftüsü'yte mi ilgilensin?.." Doğrudur. Ancak Sovyetler'in yıkılmasından son- ra din siyasetleri bütün dünyayı sardı; ortalığı ka- sıp kavuruyor, geçmiş hortladı, güncelleşti. Bu ol- gunun girdi ve çıktılartnı da Aytunç Attindal "Tür- kiye ve Ortodokslar" adlı kitabında (Anahtar Kitap- lar) sergiliyor. Altındal'ın "Lozan, Amerika ve Kiliseler" başlık- lı yazısını okurken altını çizdiğim satırian köşeme yansıtıyorum. • Altındal diyor ki: "Lozan Antlaşması'nı 27 devlet onaylamıştı. Bu 27 devlet, Türkiye topraklannda bir bağımsız Er- meni devleti kurulmasını ve Kürtlere özerklik veril- mesini de ortadan kaldırmışlardır. Lozan Antlaşma- sı 'nı onaylama sırası ABD 'ye geldiğinde, üç yıl sü- ren tartışmalardan sonra 18 Ocak 1927'deantlaş- ma reddedildi. Bu konuda en etkin rolü ABD'de yaşayan Ermenilerile onlara destek veren Episco- pal Kilisesi sağladılar." ABD'deki Methodist ve Angilikan kiliseleriyle bir- likte en güçlü sayılan Episcopal'den 110 pisko- pos, Senato'ya sert bir uyarı mektubu yolluyor, so- nuç alınıyor. Ancak Vatikan, Lozan'ı savunmuştur. Neden?.. Vatıkan, Ortodoksluğa karşı olduğundan Lo- zan'ınyanındayeralıyor; Katoliklerin Papası, Istan- bul'daki Ortodoks sayısının bu antlaşmayla azala- cağını düşünüyor. Ne var ki ABD'deki Lozan kulisinde yalnız din yok!.. Petrol de var!.. Standart Oil Petrol Şirketi, Er- zurum, Van, Bitlis'te çalışmak istiyor; ünlü Chester Projesi yandaşları Türkiye'de iş yapacaklarını var- sayarak Lozan'ın imzalanmasını istiyoıiar... Altındal yazıyor: "Barış antlaşması bugünkü cumhuriyet devleti- nin varoluş garantisinı oluşturmaktadır. Lozan Antlaşması'na karşı çıkmak merakı yeni değildir. Dolayısıyla bugün kendilehni bulunmaz Hint kumaşıymış gibi yutturanlar, gerçekte özgün fikirieriyle değil, geçmişi taklit ederek 'orijinal' ol- mayı denemekten başka bir marifet sergileme- mekteler. Lozan'a 1923'te Millet Meclisi'nde 14 milletvekili karşı çıkmıştı. Hiç değilse o insanlann elletutulurye hakh gerekçeleri vardı, bu 14 millet- vekili hafifeci diarâk tanınıyortardı." Bugün Lozan'a karşı çıkanlar, şeriatçılar, Kürtçü- ler ve tatlısu entelleridir; adı üstünde üç ayaklı bir sehpa oluşturuyorlar. "Türkiye ve Ortodokslar" ilginç bir kitap: Gaze- te yazılarından oluşuyor: ama, bütünlüğü var. Yal- nız meraklısına tavsiye olunur, birkaç küçük yanlı- şına karşın büyük çapta uyarıcı; 21 'inci yüzyılın eşiğinde hortlayan dinsel bağnazlığın "Hıristiyan- Ortodoks" kesimindeki gerçeklerini sergiliyor. Bu gerçeklerin günümüz dünyasında Mosko- va'dan Sırbistan'a kadar uzanıp Bosna'ya sarktığı da unutulmasın!.. BASS SENDIKASI GENEL MERKE2I Faaliyetlerini 15 4.1995 tarihi itibariyle lılcıı a d r e s t e devam edecektir. İlgililere duyurulur. BASS SENOIKASI GENEL YÖNETİM KURULU Menekşe sokak 20/19 Kcolay 06440 ANKARA Tel: 230 20 28 -230 13 71 -230 76 07 Fax:229 13 03 İNGİIİZCE ÖĞRETMENİNİ2LE AKŞAM KAHVESİNE BUYURUN İNGİLİZCE ÖĞRETMENİNİZLE, ÇEMBERLİTAŞ'TAKJ BASIN MÜZESİNOEKİ KAFETERYADA 7 NİSAN 1995 CUMA GÜNÜ SAAT 20.00 DE TANIŞACAKSINIZ. EĞER İNGİLİZCE ÖĞRENMEK İSTİYORSANIZ VEYA YENİ KURSUMUZA KAYIT OLMUŞ İSENİZ, SİZİ, İNGİLTERE'OEN GELEN DOSTLUK DOLU VE SİZE YARDIMA HAZIR ÖĞRETMENLERLE TANIŞMAK ÛZERE, SAAT 20.00 • 21.00 ARASI BİR AKŞAM KAHVESİNE OAVET EDİYORUZ. KURSLAR 10 NİSAN'DA BAŞLIYOR. Kayıtiar 9 Nisan'a kadar Hafta içi 10 00 - 1 6 : 0 0 - 1 8 : 0 0 - 1 9 : 0 0 Cumartesi-Pazar 10:00 - 1 2 : 0 0 arasında devam ediyoruz. KURS İÇİN BAŞVURU MERKEZIERİMİZ: • Çemberlita?-B3$ın Mûresi Tel: (0212) 513 7110 • Öz*l Ooğıı; Yaluncı Dil Kurtu fcıbadem Zeamei Sokak No: 17 Katfıköy Tel: (B216) 339 83 43 • 339 78 80 Far (0216) 339 80 36 ATİLLA COŞKUN UĞUR MUMCU CİNAYETİ Uğur Mumcu'yu kim ya da kimler öldürdü? 180.000 TL. / 3. BASKI Odeme/i göfK/enemıyoniz. Lûtfen eden kadar posta pu/u göndennız. Kûçükparmakkapı ipek Sokağı No. 11, 80060 Taksım-lst Tel: 243 05 50 - 243 20 33 • Faks. 244 75 33
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle