Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 5 NİSAN 1995 ÇARŞAMBA
OLAYLAR VE GORUŞLER
Türkiye avukatsız kalıyor
Bugün Türkiye'de insanlanmız avukatsız, avukatlanmız işsizdir.
Bu çelişkiyi ivedilikle gidermek zorundayız. Unutmayalım.
Türkiye avukatını anyor. Doğru bir düzenlemeyle bunu
yaratmalıyız.
Av. TURGUT KAZAN htanbul Barosu Başkanı
B
ugün Istanbul Barosu'nun toplayan ve Galata Yıldız Han'daki bir
117. kuruluş yıldönümü odada çalışmalanna başlayan Istanbul
ve Avnkatlar Günii'dür Barosu, önce adliyeye geçerek 1933 yan-
Böyle bir günde törenler gınına kadar buradakalmışve sonra Sir-
ve şenlikîer yapılması keci Liman Han'a, ardından bugünkü
beklenirdi. Ama. yaşadı- Baro Han'a taşınmıştır.
117. kuruluş yıldönümü
ve Avnkatlar Günii'dür
Böyle bir günde törenler
ve şenlikîer yapılması
beklenirdi. Ama. yaşadı-
ğımız sorunlar nedeniyle, bu mümkün
değil. Biz de. Türkiye Barolar Birliği'nin
çağnsıyla, Ankara"da buluşup Anıtka-
bir'e çıkacağız. Sonra. bir büyük toplan-
tıda çözüm yollannı tartışacağız.
Hemen belirtelim ki, avukatlık mesle-
ğini çağdaş bir düzeye çıkarabilseydik.
doğrudan hak arama özgürlüğünü işler-
liğe kavuşturmuş olacaktık. Ve bu yolla
demokrasimizin gücünü arttıracaktık.
Gerçekten, ne kadar çok insan hak ara-
ma bilincine ulaşırsa, demokrasi de o ka-
dar sağlam temeller üzerine oturuyor. Bu
nedenle, hak aramayı kolaylaştırmamız
ve hak arama mesleğini Batı'daki kural-
lara göre düzenleyip doğru değerlendir-
memiz gerekiyor.
Tarihsddurum: Aslinda, tstanbul Ba-
rosu'nun 117 yıllık bir gecmişe sahip ol-
ması çok önemlidir. Çünkü. demokrasi
kurumlarrejimidirvebirikimlerleserpi-
lip güçlenir. Bu bakımdan, bir hukuk ku-
rumunun 117 yaşını doldurması, ülke-
miz için güzel bir zenginliktir. Birinci
Meşrutiyet'in getirdigi nizamname uya-
nnca, 5.4.1878 günü ilk genel kurulunu
lşgal günlerinde, gösterilen duyarlık.
Başkan Celalerrin AriTin Osmanlı Mec-
lis-i Mebusanı'naseçilişi ve Meclis Baş-
kanı olarak. Ingiliz kuvvetlerine tepki
gösterişi, sonra Ankara'ya geçişi, cum-
huriyetle birlikte yaşanan antma (tasfi-
ye) hareketi ve Başkan Lütfi Fikri'nin
bağımsız baro konusundaki direnişi unu-
tulmaz örnekJerdir. 1933 adliye yangını
üzerine. hemen olağanüstü genel kurul
toplayarak 25 kişilik "Müzaharet Heye-
ti" kurmak ve bu yolla avukatlara ait dos-
yalardan yararlanıp mahkeme dosyalan-
nı tamamlamak, Istanbul Barosu'nun
geçmişindeki güzelliği gösterir. Başkan
ArsaL Başkan Benderli. Başkan Dereli,
Başkan Apaydın,herbiri mesleğimizi ay-
nca geliştirmiştir.
Itiraf edelim ki. biz bu birikimden yo-
la çıkarak çağa uygun bir avukatlık mes-
leği yaratamadık. Yürütme ve yasama
organının yanlışlan elimizi kolumuzu
bağladı. Daha 1920'lerde. İstanbul Baro-
su, üyelerine defter verip bürün işlerin
kayda geçirilmesini isteyebiliyor ve ya-
pılanlan her aşamada izleyip denetleye-
biliyordu.
Ama bugün, anayasal ve yasal kural-
larla baro dışı bir avukatlık yaratıldı. Ah-
laki düşüklüğü mesleğimize uygun gö-
ren müdahaleler arttınldı. Demek ki,
avukatlığı ve hak arama özgürlüğünü
kurtarabilmek içın. yerleşmiş bazı yan-
lışlan yıkmak zorundayız.
Ahlak sorunu: Bir kere, bağımsız ve
güçlü baroyu yaratmadan, sağhklı bir
avukatlık mesleği oluşturamayız. Çün-
kü. avukatlık içın ilk koşul. ahlaki yapı-
dır. Oysa. idari vesayet altındaki baro,
üyeliğe kabul ve disiplin ışlerinde özgür
da\ranıp denetim kuramıyor. Bakanlık,
ahlaki düşüklüğü kendi sicilleriyle sap-
tanan yargıç ve savcılan avukatlığa ka-
bul için bizi zorluyor. Dahası var. ahlaki
düşüklüğü olan yargıç ve savcılar, soruş-
turma sırasında istifa ediyor ve bunun
üzerine HSYK. aç kalmayıp avukatlık
yapsınlardiye "uygun" birceza veriyor.
Hatta. ihraç karan alan yargıç hemen
emekliliğini istiyor ve karara itiraz edi-
yor. HSYK "itirazsahibininemckliyeay-
nldığını dikkate alarak" ihraç cezasını
yer değiştirme cezasına çevirip avukat-
lığa kabul yolundaki bütün engelleri kal-
dınyor. Siz. bu düzeydeki bir insanı al-
mam deseniz, bir yandan bakanlıkla ba-
şınız belaya giriyor. öte yandan karannız
geri çevriliyor.
Egjtim düşük: Aynca, hukuk eğitimi-
nin niteliği düşerken. öğrenci sayısı yük-
seliyor. Bakıyorsunuz, bir gece ansızın
KHK. ile yeni fakülteler kuruluyor. Adı-
nı. yerini. sayısını bilen yok. Geçmişi
olan fakültelerin özü boşaltılıyor, yenile-
rinde hukukla hiç ülfeti olmayan insan-
larhukuk dersı veriyor. Toplumsal gerek-
sinim aranmıyor. Gençlerimiz. plansız-
programsız dört duvar arasına sıkıştınlı-
yor. Pratik ders yok. sözlû sınav >ok. Mu-
hakeme ve dili kullanma yeteneği belir-
lenmeden. 4 yıl tamamlanınca diploma
veriliyor. Ve stajsız sınavsız avukatlığa
geçiliyor. Sonra. bir masa. birtelefon ve
üç-beş kitapla meslek serüveni başlıyor.
Kurumsallaşma özendirilmediği gibi,
uzmanlaşabilmenin bütün yollan tıkanı-
yor.
Öte yandan. yargıdaki kriz, mesleği-
mizi etkiliyor. İnsanlanmız adliyenin
adaletine güvenmiyor. Hatırlı kişilerbaş-
ta olmak üzere. hukuka aykınlığı sapta-
ma görevi mafyaya emanet ediliyor.
Mahkemeye düşen de. avukat arama ye-
rine. adamını bulmayı tercih ediyor. Kı-
sacası, avukata iş gelmiyor.
Devletin bakışı: Ama, dev let olaya yal-
nızca vergi gözüyle bakıyor. Ve avukat-
lann vergi kaçırdığını söylüyor. Oysa,
birçok meslektaşımız geçinemiyor. Kay-
dını sildirenlerin sayısı hergeçen gün ar-
tıyor. Bu yüzden hayat standardı veya
bir muhasebeciyle sözleşme yapma zo-
runluluğu sorun yaratıyor. Aslında, bu
durum doğrudan hak arama özgürlüğü-
nü etkiliyor. Çünkü. avukatlık çözüm
üretme sanatıdır. Dosya üzerine yoğun-
laşılmazsa, çıkışyolurjulunamaz. Vege-
çim sorunu ağır basınca. müvekkile ya-
rarlı olunamaz. Yani. sayı toplumsal ge-
reksinimi aşarsa. çark tersine dönmeye
başlar. Avukat sayısı artar, ama insanlar
avukatsız kalır. Bize göre. ülkemız böy-
le bir tehlikeye doğru koşar adım ilerli-
yor. Yani. Türkiye avukatını anyor. Dev -
let ise. bu gerçeği görmezlikten geliyor.
Örneğin, kendisi özelleştirmeyle ilgili
danışmanlık işini yabancı bürolara veri-
yor ve 100 milyon dolara varan ücreti on-
lara ödüyor. Sonra dönüp vergiyi Türk
avukatından istiyor.
Ne yapmalıyız: Önce hukuku ciddiye
almalıyız. Ve ilk olarak, yeni fakülte açı-
lışını durdurmalıyız. Sonra, yeterli biri-
kimi bulunmayan fakülteleri kapatmalı-
yız. Mevcut öğrencileri Ankara ile tstan-
bul'a yerleştirip bu illerdeki fakülteleri
güçlendirmeye çalışmalıyız. Öğrenci sa-
yısını, Adalet Bakanlığı, TBB ve
DPT'nin belirleyeceği gereksinime göre
saptayıp sınırlamalıyız. Avukatlık stajı-
nın. fakülte bulunan il barolanndaaçıla-
cak staj akademilerinde yapılmasını. staj
süresince stajyerlere maaş, burs ya da
kredi olanağı yaratılmasını ve barolann
bu işi yapabilecek güce ulaştınlmasını
sağlamayılız. Avukatlığa kabul için mut-
laka sınav koymalıyız. Bir yandan ku-
rumlaşmayı özendirip öte yandan herke-
se avukattan yararlanma hakkı tanımalı-
yız. Ya hukuk sigortası kurmalı ya da ad-
li yardımı ayaklan üzerine oturtmalıyız.
Evet, yinelemeyi görev sayıyorum:
Bugün Türkiye'de insanlanmız avukat-
sız, avukatlanmız işsizdir. Bu çelişkiyi
ivedilikle gidermek zorundayız. Unut-
mayalım, Türkiye avukatını anyor. Doğ-
ru bir düzenlemeyle bunu yaratmalıyız.
Aksi halde. Gümrük Birliği ve giderek
Avrupa Birliği içinde büyüİc sorunlar ya-
şayacağız. Gelin. çağdaş bir avukatlık
yasası yapalım. Ama. gerçekten çağdaş
olsun. Avukatlığı kurumsallaştıralım.
Hak arama özgürlüğünü kolaylaştıralım.
Ve böylece hem insanlanmızdaki yurt-
taşhk bilincini aTttırmış olalım hem de
demokrasiye giden yolu açalım.
ARADABIR
Prof. Dr. DOĞAN AKSAN
Ankara Üniversitesi
Yaşadığımc Kültür Bunalımı
Türkiye'nin son 40 yılını, özellikle son 10-15 yılını,
yan tutmadan, nesnel bir biçimde değerlendirecek
bir araştıncı, ülkede bir kültür bunalımı yaşandığını
ileri sürebilir kanısındayım. Böyle bir savın kanrtlana-
bilmesi için aşağıdaki gerçeklerin göz önünde tutul-
ması gerekir.
1) Özellikle son yarım yüzyıl içinde, nüfus artışına
koşut olarak, devletin öğretim kurumlarında verilen
eğitim-öğretimin düzeyinde belirgin bir düşüş olmuş-
tur. Her ne kadar bugün kimi özel eğitim-öğretim ku-
rumlarında ve bir bölüm devlet okullannda (fen lise-
leri, kimi Anadolu liseleri gibi) gerçekten tatmin edi-
ci bir eğitim ve öğretim sağlanabiliyorsa da, ilkokul-
dan üniversiteye kadar Türkiye'de eğitim-öğretimin
büyük eksiklikleri olduğu bir gerçektir.
Oğrencilerimize verilen anadili eğitimi yetersizdir.
Bu olgunun belirtilerini her yaştan, her düzeydeki in-
sanımızda görüyoruz. Çocukluktan başlayarak oku-
ma alışkanlığı kazanma, sözlü ve yazılı anlatıma alış-
ma bakımından eksiklikler, her gün belirtilerini gör-
düğümüz bir olgudur. Yabancı dil öğretimi ise daha
düşük düzeydedir.
2) Kitle iletişim araçlannın yayınlanna bakılacak
olursa -az sayıdaki örnekler dışında- genellikle bir
kültür bunalımı içinde olduğumuz göuilecektir. Ön-
ce basından söz edelim: Yıllar öncesinin siyah-be-
yaz, az sayfalı gazetelerinin kalitesini bugün ne ya-
zık ki gazetelerimizin büyük çoğunluğunda göremi-
yoruz. Özenle yazılmış, iyi kalemlerden çıkma baş-
makaleler, makaleler, tanınmış yazarlardan roman
tefrikalan, yerlerini birçok yayın organında çıplak ka-
dın resimlerine, dedikodu sayfalanna, boy boy rek-
lamlara bırakmış, gazetelerimizin büyük çoğunluğu
gerçek sanata, bilime ilgisiz kalmıştır.
Bugün gerçekten pek çok dergi yayımlanıyor.
Gençlik dergilerinden ekonomi, aktüalite dergilerine
kadar yayımlanan pek çok dergi var. Ama Falih Rıf-
kı, Hüseyin Cahit gibi yazarlann yazılarının da yer
aldığı Yedigün gibi bir aktüalite dergimiz bugün yok-
tur.
Televizyon günlükyaşantımızdaönemli biryertut-
tuğu için burada ona daha çok yer vermek gereki-
yor. Evet, televizyon kanallanmızda zaman zaman
güzel yorumlara, kaliteli belgesellere, özellikle TRT'de
izlediğimiz Türk ve Batı müziği konserlerine rastlıyor-
sak da genellikle çok azı kaliteli olan, yayın saati dol-
durmak için art arda yayımlanan vurdulu kırdılı poli-
siye filmlerle Türk filmlerinin her bakımdan düşük
düzeyde olanlan yer almaktadır. Yabancı filmlerden
bazıları nasıl adam bogazlanacağını, bir bankanın
nasıl soyulacağını öğreten dersler gibidir.
Televizyon yayınlannda eğlendirici öğeler elbette
önem taşır. Âncak niteliksiz, sanatla ilgisi olmayan
parodiler, acele hazırlanmış skeçler, sözü ve müziği
çok aşağı düzeydeki parçalar toplumun kültür düze-
yini yükseltici değil, düşürücü birer etken olmakta-
dır.
Büyük bir içtenlikle söyleyeyim ki ben müzik kül-
türümü Ankara Radyosu'na borçluyum. Çocukluk
ve gençlik yıllarımda, kimi zaman taşrada, gerek Türk
müziğinin, gerekse klasik Batı müziğinin en iyi örnek-
lerini, en iyi yorumlamalarla o radyodan dinledim;
doyurucu söyleşileri, nitelikli konuşmalan o radyodan
izledim. Bugün pıtrak gibi biten özel radyolarda ne
yazık ki ucuz sanat ürünleri, Türkçenin en kötü ör-
nekleri kolaylıkla yer alabiliyor.
Radyo ve televizyonlarımızın, geniş halk yığınlan-
nın eğitimine katkıda bulunacak yayınlara, özenle
hazırlanmış programlara büyük gereksinmesi vardır.
Müzik, yazın. tiyatro ve sinema alanlarında dünyaca
beğenilen yapıtlann, gerekirse açıklamalarta tanıtıl-
ması çok yararlı olacaktır. En iyi, kusursuz Türkçeyi
duyuracak yayınlara ulaşmak için önlemler alınmalı-
dır.
3) Kitap, bir toplumun ilerilik derecesinin en başta
gelen göstergelerinden biridir. Bugün ülkemizde bir-
çok yayınevi pek çok ve çeşitli kitap yayımlamakta,
ancak bunlar sınırlı bir okuyucu kitlesinin ulaşabile-
ceği kitaplar olmaktadır. Kâğıt fiyatlarının düşürül-
mesi, kitapla ilgili vergilerin indirilmesi, gelir düzeyi
düşük vatandaşlanmızın da kitaplara ulaşabilmele-
rini kolaylaştıracaktır.
Yukanda değindiğim konularda olumlu girişimler-
de bulunulmasında hiç kuşkusuz devletin de payı bu-
lunmaktadır. Devlet okullarındaki eğitimin planlanma-
sırtdan uygulanmasına, kültürte ilgili olup bugüne de-
ğin sınırlı kalan desteklerin arttırılmasına, kâğıt fiyat-
larının düşürülmesine kadar her konuda devletin
olumlu girişimleri, yaşanan bu kültür bunalımının
uzun vadede de olsa giderilmesine yardımcı olacak-
tır. Radyo ve televizyon sahipleri ve yöneticileri yal-
nızca bol reklam almanın yollarını değil, bu topluma
yararlı, onun düzeyini yükseltecek yayınlara nasıl ula-
şabileceklerini de düşünmelidirler.
Türk Lirası'nın karanlık günleri
RAHMİ KUMAŞ Huhtkçu, Eski Padamenter
T
ürkiye Cumhuriyetı kurulmadan
önce bir ABD Dolannı 90 kuruşa
alma olanağı vardı. Demek ki o sı-
ralar bir dolar, bir liradan daha de-
ğerli değildi. 1931 vılındabir Ame-
rikan Dolan 127 kuruş olmuştu. Ne
zaman ki 2. Dünya Savaşı çıktı. ülke savaşa gir-
mediği halde ekonomi. sıkıntılardenizi içine düş-
tü. Ama yine de Türk Lirası'nı yabancı paralar
karşısındadeğeryitirtmeişlemine(devalüsyona)
bağlı kılmaktan kaçınıyordu cumhurivet hükü-
metleri.
7 Eylül 1946 günü Recep Peker'in başkanı ol-
duğu Bakanlar Kurulu, Türk Lirası'na ilk kara
günü yaşatıyordu; bir dolar 280 kuruşa çıkanla-
rak liranın değeri yüzde 120 indiriliyordu. Türk
Lirası'nın yaşadığı bu ilk kara gün üzerine Cum-
hurivet gazetesinde demeci çıkan Maliye Baka-
nı Halit "Sazmi Kcşmir "Eğer bu kararlan abna-
saydık, bu vıl hem dışsatımda. hem içsatımda git-
tikçtf büvüyen bir bunalımla karşılaşacaktık"dı-
KULTUR • SANAT
yordu. Bu kararlan hem Başyazar Nadir Nadi;
hem de Dr. Nuamettin Ali Sav, Dr. Fcridun Er-
gjn ve Ord. Prof. Dr. F. INeumarkyazılarıyla tar-
tışıyorlardı.
Ülke 1946 genel seçiminden yeni çıkmıştı. (Se-
çim 21 temmuz pazar günü yapılmıştı). Federal
A\lmanya'da bugünün güçlü parası Deutschmark
dahagörülmemişti. RentenmarkıçindeTürk Li-
rası değeri verilmemişti. 7 Eylül 1947 günlü
Çumhunyet "7 eylül karariannın birinci yüdönü-
mii" başlığı altına "Halka refah ve ferahlık geti-
receği vadedilen bu karariar biiakis sıkınrı ile pa-
halılık doğurdu" alt-başlığını yerleştirmişti.
16 Ekim 1946 günlü yazısıyla 7 eylül önlemlc-
rinin zamansızlığını savunan Prof. Dr. RefıiŞük-
rü Suvla, 13 Eylül 1947 günlü "7 Eylül kararia-
nndandönmemizkabilmidir" vazısında ülkenin
bu para işlemini gerektiren durumda olmadığını
yineleyip, buna karşjn "a>arlamanın" başanlı
olması için gerekli önlemlere başvurulmadığını
ileri sürmüştü.
Paranın değerini yüzde 10 arttınp bir dolan
252 kuruş yapabileceğimizi ve bunu Birleşmiş
Milletler Para Sandığı'na bildirmekle yetinebi-
leceğimizi yazmıştı. Dr. Feridun Ergin ise 22 Ey-
lül 1947 günlü vazısında "Geçen yıl yapılan pa-
ra işleminin başanlı olmadığı artık anlaşılmış-
ür"görüşünü işlemiştı.
5 Eylül 1947 günü hükümetini kimi bakanlık-
lara atama yaparak partisinin grubunda güveno-
yuna sunan Recep Peker, güvene de kavuştuğu
halde. 9 eylül günü başbakanlıktan aynlmak zo-
rundakaldı.
7 eylül kararlannı alan başbakan bir yıl bu gö-
revi zor sürdürm'üş oldu.
MenderesMndevalüas\onu
4 Ağustos 1958 günü Başbakan Adnan Men-
deres'in Bakanlar Kurulu, Türk Lirası'na en ka-
ranlık ikinci günü yaşatıyordu. 4 ağustos karar-
lan olarak adlandınlan "yeni ekonomik rejimin"
ilkekri dışsatıma geniş olanak kapılan açmak.
emisyonu yüksclrmemck, iktisadi devlet teşekkul-
i ORTAOYUNCULAR
Turne Dolayısıyla Son 4 Hafta
Ferhan Şensoy'un
ŞU GOGOL DELİSİ
Derya Baykol Şensoy
Salı 21 00
Ferhan Şensoy'un
ÜÇ KURSUNLUK OPERA
Ferhan Şensoy
FERHANGİ ŞEYLER
II X Co«rts 15 E,Ta3 I5»İ63Cİ
••r>. I Çarşamba 2 1 00
Bilet Satıs Verien: SES-18SS Ortaoyvncuiar W : 251 I t 65 MKKORAM* Taksım-Rumeli.CtRŞI Masljk-Bakıttoy, Ciprtol Uvıuılın
ORTAKÖY KÜLTİJR MERKEZI
BBtHAN ŞJMŞK, SIMMU TAVKUCUK, SAVAS YUKTTASİAl* KRM1ZI
Ö y k ü :
HasanKıyafo
Yönefmen:
Faik Ahmet Akıncı
2. HAFTA
Ortlkoj011 1251(9171 -2 30-11 00-16.00 1».00-20.00
I d ı m EBCIYES 351 18 4S| 7 N ı i ı t a ı ı Itiblren.
OKM Ortaköy, Pereboyu Cd. No : 110 Tel : 258 69 87
KIMO?NAZ ERAYDA
Cumartesı Paîat 19 27
Istantîul Sanat Mef^ezt
KUMPANYA SAHNESt
Sakızagacı Cad Eskı Ceşme Sok 12
Tarlabaşı / Taksm (
O212) 235 W 57
I S T A N B U L B U Y U K 5 E H I R BELE
ŞEHIR TIYATROLARI
HALDUNTANER
GOZLERIMI KAPARIM
VAZİFEMİYAPAR1M
YONETEN SAVAŞ DİNÇEL
(5 6.7.8.» NISANl
ÇOCUK OYUNU
VV.SHAKESPEARE
BİR GECE
MASALIOfJMAT RAN >e
v
0NETE\
NEŞt ERÇETİN
(SNISANSAA- i|30ı
: > • •
FERENC KARINTHY
PEYNİRLİYUMURTA
YONETEN CAN DOĞAN
(4 NİSAN SAAT 1 8 00-20 30 ' 6.7 NİSAN SAAT I 5 00)
MEMET BAYDUR
TENSİNG
YONETE\ ÇETIN İPEKKAYA
|5.6.7.8.9S'SAN,
LOLEH BELLON
ÇOCUK OYUNU
F.K.WAECHTER
SOYTARILAR
OKULU
ÖYLE BİR SEYGİ Kİ
TCNE^N TANER BARLAS
ş ) s -:«•. ; » v :cı
ÇOCUK OYUNU
BIRLIKTE
OYNAYALIM
DENIZ UYGUNER
A.TURAN OFLAZOĞLU
CEM SULTAN
YONETÎN ENGİN U L U D A Ğ
(SS''.8 9St
SA\|
EMILE FABRE/HUSEYİN SUAT
ÇURUKTEMEL
DUZENLEYEN-YONETENZİHNİ K Ü Ç Ü M E N
(10 NİSAN SAAT 20 30)
ÇOCUK OYUNU
Ş.AV5AR.E.ULGER,
E POSTOGLU,M.D.KIUÇ
YAVRU
KİMİN
YOMETEN ŞEVKETAVJAR
i.9 NISAN İMT 11 Ml
mammmmmımmmmmGÜNGÖR DİLMEN
CANU MAYMUN
LOKANTASI
"ONtTEN ALİTAYGUN
(5.6.7 8.9 NİSAN)
Oyurt Günleri: <p^»->.. I E
C.t#ıl. IS.OO-2O.30
Ç*>«m%* O y u n l j n :
İİSCLERİNDE
ÇOCUK OYUNU
RKRETTERZI
GÖLGENİN
CANI
rONETEN CEM BAVRAN
l89NSANİM
T
50'
• LAR1 Gİ5ELERİ.
-IER {Ml
Bir baraj yapımı
nedeniyle barajın
bulunduğu
bölgedekı koyler
boşaltılır ve yıkıhr
İnsanlar yerleşım
bolgelerınden
Kovulmuş. aç ve
işsızdırler
Yerlennden
4 yurîlarından edılmış
olan ınsanların bir
kısmı, baraj
yapımında
çalıştırılmak uzere
ışe alımr Azgın bir
sumuru. ış kazaları
ve bu nedenle
olumler yoksuS
köylülerın yeni
yaşamıdır artık
Olenlerın yerıne ışe
^alınacak olanlar ıçın
^t babasının
kardeşının.
'akrabasının olümunu
1
beklemek. .
\
4 4
s
Kültür
Sanat
ılanlannız ıçın
293 89 78
(3 hat)
lerini kendi yağlam la kav rulur duruma gctirmck di> c yer
ahyorduS Ağustos 1958 günlü Cumhuriyette. Dolann li-
rakarşısında değeri yüzde 220 yükseltilerek 1 dolar 9 lı-
raya denkleştiriliyordu. (Artık Deutsch Mark güçlü bir pa-
ra olduğundan o da 212 kuruştan işlem görüyordu).
6 ağustos günlü Cumhuriyet'te başyazar Nadir Nadi,
"Ferahlık Havası" adlı yazısında "_. Anılarda olduğu gibi
rahmetli Recep Peker döneminde (7 Eylül Kararlan) adı
altında yürürlüğe konan ekonomik rejim. umulan sonucu
vermeyince pek acı eleştirilere uğramıştı. Oysa, o acı eleş-
tirileri yapanlardan hemen hiçbiri, vaktinde davranıp da
tutulması gerekli \olun nasıl olabileceğine ilişkin düşündü-
ğünü söylememiştir. Bir işe girişildikten sonra umduğumuz
çıkmay ınca eleştiriy e kalkışmak kolavdır. Beceri. i> i olma-
sını özİediği bir sonuca nasıl vanlabiîeceğini daha başlan-
gıçta iken söylemektir" diye iyi niyetli bir yaklasım sergi-
liyordu. 11 ağustos günlü Cumhuriyet'te ise Osman Ok-
yar yazdığı yazıda. "Hükümetin Türkiye'de fiyat gelir ve
ücret düzeylerini değiştinnemesi veenflâsy onist finansman
yöntemlerinden vazgeçmesini" öğütlüyordu. 4 ağustos ka-
rarlan para değerini içte ve dışta kararlı tutmak, piyasalar-
daki tıkanıklıgı gidermek ve karaborsayı ortadan kaldır-
mak nedenlerine dayandınlıyordu.
Demirerin devalüasyonlan
Ülkeyi beş yıllık başbakanlığıyla bir devalüasyon döne-
mecine getiren Sülev-man DemireL 10 Ağustos 1970 gü-
nü aldığı kararla bir dolan 15 liraya çıkanyordu. Oysa ser-
best piyasada yani karaborsada bir dolar 12.8 lira olduğu
halde. 24 Ocak 1980"de de öyle yapmıştı. Karaborsada bir
dolar 55 lira dolayında iken onu 70 lira yaparak dövizde
kur güvencesi getireceğini sanıyordu. O da olmadı. Cum-
huriyet, her iki devalüasyonu da birinci sayfada sekiz sü-
tun üzerinden "devalüasyon" başlığıyla veriyordu. Arka-
dan günlerce şekere, benzine, gazyağı ve mazot ile vapur,
uçak. tren ücretlerine, posta ücetlerine, kömüre, kâğıda...
getirilen zam haberleri veriliyordu.
1975-1977 arasındaki Demirel'in cephe hükümetleri 9
küçük devalüasyonla dolan 19.25 lira olarak Bülent Ece-
vit'e teslim etmişlerdir.
1 Mart 1978 günü Ecevit liraya kara bir gün yaşatarak
yüzde 32.5 oranında dolan pahalandırarak 25 liraya yük-
seltmiştir. Bu dev^alüasyonu IMF olumlu karşılamış ve
Maliye Bakanı "Öncelikle Türkiye'nin dış kredi ahnası
sağlanacak" dediği halde. umulan elde edilemedi ki lira-
mız 11 Haziran 1979 günü beşinci kara gününü yaşaya-
rak bir dolar 47.1 liraya cıkanlmıştır. Ecevit: "Türkiye'nin
olanaklannagüvenerek buyükiin altınagirdik" dedi ama.
14 Ekim 1979 C. Senatosu üçte bir yenileme ve millerve-
kili ara seçimlerinde büyük oranda oy yitirerek iktidardan
düştü.
Ece\ it'e seçenek diye ortaya yeniden çıkan Demirel. 24
Ocak'la 12 Eylül'e dayanmış ve ardından gelen Turgut
Özal yönetimi. Türk Lirası'na aydınlık bir gün gösterme-
yerek sürekli bu parayı kan yitiren konumda bıraktı.
Özal'dan önce liramız beş karanlık gün geçirmişken
Özal'la bir karanlık tünelin içinde yuvarlanıp gitmeye baş-
ladı. Şimdiki başbakan ekonomi profesörü olduğu halde
1994'te ülkeye en büyük pahalılığı yaşatmış ve 5 Nisan
1994'te yüzde 38.8 oranında devalüasyon yaparak aldığı
kararlarla çalışanlan ezip geçmiş, KİT'leri haraç-mezat
satmaya kalkmıştır.
Sonuç: Cumhuriyet 6 nisanda "zam değU, deprem" 4 ni-
sanda da (1994) "fatura yine işçi ve memura çıktı"'başlık-
lannı kullanmıştı. Bu başlıklan bu nisanda da kullanabi-
lir. Parasal göstergelerle oynayıp, üretimi arttırmadan, ver-
gi toplamayıp akaryakıta ve her şeye zam yaparak yürü-
yen ekonomi, bu hükümeti daha taşıyamaz. ilk devalüas-
yonu yapan Recep Peker düşünce tzmir'de DP il merkezi
önünde halk 10 dakika alkışla sevincini gösterdi. Bu ül-
keye en büyük ekonomik darboğazı yaşatan Çiller hükü-
meti gidince, halk nasıl davranacak diye ilgi duyanlara ge-
nel seçim günü bunun yanıtı alınacaktır demek doğru ola-
caktır. Çünkü hiçbir devalüasyon çalışanlara yaramadığı
gibi onu yapan iktidarlara da yaramamıştır.
PENCERE
Türkiye ve Ortodokslar
Çağımızdadin, uluslararası politikaların belirten-
mesinde önemli bir etken sayılıyor. Bu konuda çar-
pıcı bir örnek. ABD Başkanı Clinton ın Tansu Çil-
ler'e yazdığı mektuptur. Geçen yılın mart ayında
"Çiller ailesi "nce kamuoyuna yansıtılan mektuptan
ilginç birkaç satır...
Clinton diyor ki:
"Yunanistan 'la olan ilişkilerinizdeki en son geri-
limi azaltmak üzere hükümetiniz tarafından bazı
sembolik adımlar atılabılir. Bu konuda şu anda ba-
zı gelişmeler kaydedllmesinin denenmesi kana-
atindeyim. Bu sembolik adımlardan biri istan-
bul 'daki Rum-Ortodoks Patrikhanesi olabilir ve bu
kurumun işlerlik kazanması hususunda mevcut
olan bazı zor koşullan kolaylaştırmanın yollannı
göz önünde bulunduracağınızı ümit ediyorum."
ABD Başkanı, Patrikhane'yle niçin ilgileniyor?
Denebilir ki "iskeçe Müftüsü'yte mi ilgilensin?.."
Doğrudur. Ancak Sovyetler'in yıkılmasından son-
ra din siyasetleri bütün dünyayı sardı; ortalığı ka-
sıp kavuruyor, geçmiş hortladı, güncelleşti. Bu ol-
gunun girdi ve çıktılartnı da Aytunç Attindal "Tür-
kiye ve Ortodokslar" adlı kitabında (Anahtar Kitap-
lar) sergiliyor.
Altındal'ın "Lozan, Amerika ve Kiliseler" başlık-
lı yazısını okurken altını çizdiğim satırian köşeme
yansıtıyorum.
•
Altındal diyor ki:
"Lozan Antlaşması'nı 27 devlet onaylamıştı. Bu
27 devlet, Türkiye topraklannda bir bağımsız Er-
meni devleti kurulmasını ve Kürtlere özerklik veril-
mesini de ortadan kaldırmışlardır. Lozan Antlaşma-
sı 'nı onaylama sırası ABD 'ye geldiğinde, üç yıl sü-
ren tartışmalardan sonra 18 Ocak 1927'deantlaş-
ma reddedildi. Bu konuda en etkin rolü ABD'de
yaşayan Ermenilerile onlara destek veren Episco-
pal Kilisesi sağladılar."
ABD'deki Methodist ve Angilikan kiliseleriyle bir-
likte en güçlü sayılan Episcopal'den 110 pisko-
pos, Senato'ya sert bir uyarı mektubu yolluyor, so-
nuç alınıyor.
Ancak Vatikan, Lozan'ı savunmuştur.
Neden?..
Vatıkan, Ortodoksluğa karşı olduğundan Lo-
zan'ınyanındayeralıyor; Katoliklerin Papası, Istan-
bul'daki Ortodoks sayısının bu antlaşmayla azala-
cağını düşünüyor.
Ne var ki ABD'deki Lozan kulisinde yalnız din
yok!.. Petrol de var!.. Standart Oil Petrol Şirketi, Er-
zurum, Van, Bitlis'te çalışmak istiyor; ünlü Chester
Projesi yandaşları Türkiye'de iş yapacaklarını var-
sayarak Lozan'ın imzalanmasını istiyoıiar...
Altındal yazıyor:
"Barış antlaşması bugünkü cumhuriyet devleti-
nin varoluş garantisinı oluşturmaktadır.
Lozan Antlaşması'na karşı çıkmak merakı yeni
değildir. Dolayısıyla bugün kendilehni bulunmaz
Hint kumaşıymış gibi yutturanlar, gerçekte özgün
fikirieriyle değil, geçmişi taklit ederek 'orijinal' ol-
mayı denemekten başka bir marifet sergileme-
mekteler. Lozan'a 1923'te Millet Meclisi'nde 14
milletvekili karşı çıkmıştı. Hiç değilse o insanlann
elletutulurye hakh gerekçeleri vardı, bu 14 millet-
vekili hafifeci diarâk tanınıyortardı."
Bugün Lozan'a karşı çıkanlar, şeriatçılar, Kürtçü-
ler ve tatlısu entelleridir; adı üstünde üç ayaklı bir
sehpa oluşturuyorlar.
"Türkiye ve Ortodokslar" ilginç bir kitap: Gaze-
te yazılarından oluşuyor: ama, bütünlüğü var. Yal-
nız meraklısına tavsiye olunur, birkaç küçük yanlı-
şına karşın büyük çapta uyarıcı; 21 'inci yüzyılın
eşiğinde hortlayan dinsel bağnazlığın "Hıristiyan-
Ortodoks" kesimindeki gerçeklerini sergiliyor.
Bu gerçeklerin günümüz dünyasında Mosko-
va'dan Sırbistan'a kadar uzanıp Bosna'ya sarktığı
da unutulmasın!..
BASS SENDIKASI GENEL MERKE2I
Faaliyetlerini
15 4.1995 tarihi itibariyle
lılcıı a d r e s t e
devam edecektir.
İlgililere duyurulur.
BASS SENOIKASI GENEL YÖNETİM KURULU
Menekşe sokak 20/19 Kcolay 06440 ANKARA
Tel: 230 20 28 -230 13 71 -230 76 07 Fax:229 13 03
İNGİIİZCE ÖĞRETMENİNİ2LE
AKŞAM KAHVESİNE BUYURUN
İNGİLİZCE ÖĞRETMENİNİZLE,
ÇEMBERLİTAŞ'TAKJ BASIN MÜZESİNOEKİ
KAFETERYADA 7 NİSAN 1995 CUMA GÜNÜ
SAAT 20.00 DE TANIŞACAKSINIZ.
EĞER İNGİLİZCE ÖĞRENMEK İSTİYORSANIZ
VEYA YENİ KURSUMUZA KAYIT OLMUŞ İSENİZ,
SİZİ, İNGİLTERE'OEN GELEN DOSTLUK DOLU
VE SİZE YARDIMA HAZIR ÖĞRETMENLERLE
TANIŞMAK ÛZERE, SAAT 20.00 • 21.00 ARASI
BİR AKŞAM KAHVESİNE OAVET EDİYORUZ.
KURSLAR 10 NİSAN'DA BAŞLIYOR.
Kayıtiar 9 Nisan'a kadar
Hafta içi 10 00 - 1 6 : 0 0 - 1 8 : 0 0 - 1 9 : 0 0
Cumartesi-Pazar 10:00 - 1 2 : 0 0 arasında devam ediyoruz.
KURS İÇİN BAŞVURU MERKEZIERİMİZ:
• Çemberlita?-B3$ın Mûresi Tel: (0212) 513 7110
• Öz*l Ooğıı; Yaluncı Dil Kurtu fcıbadem Zeamei Sokak No: 17 Katfıköy
Tel: (B216) 339 83 43 • 339 78 80 Far (0216) 339 80 36
ATİLLA COŞKUN
UĞUR MUMCU CİNAYETİ
Uğur Mumcu'yu kim ya da kimler öldürdü?
180.000 TL. / 3. BASKI
Odeme/i göfK/enemıyoniz. Lûtfen eden kadar posta pu/u göndennız.
Kûçükparmakkapı ipek Sokağı No. 11, 80060 Taksım-lst
Tel: 243 05 50 - 243 20 33 • Faks. 244 75 33