28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
5 NİSAN 1995 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 ALLEGRO EVİN tLYASOĞLU Istanbıdda ruzgarıGeçen hafta Prens Edward'ın da konuk olduğu. London Mozart Players konsennde, sanatçılan ve bestecileriylc istanbuTda tngiliz rüzgân esti. British Counsil yetkilileri Ingiltere'nin ünlü oda orkestrası London Mozart Players topluluğu için bir Türkiye turtiesi düzenlemişler. tngiliz şef Howard GrifTrths'ın yönetiminde Bursa, lstanbul, Ankara, Izmir. Mersin ve Antalya'da toplam yedi konser verilecek. Cumartesi ve pazar gecesi biz de tstanbul'da bu topluluğun dinletilerine katıldık. Ingiltere'nin en eski oda orkestralanndan biri olan London Mozart Players (kuruluşu 1949) daha önce de birkaç kez ülkemize gelmiş, festivallerimize katılmıştı. Ancak bu kez, himayesinde bulunduğu tngiliz Prensi Edvvard'ın da orkestra ile birlikte lstanbul'a gelmesi, Ingiliz konsolosluğunun görkemli Pera sarayında, kocaman kristal avizelerin altmdaki konsere katılması, bizleri tarihin uzak sayfalanna götürdü. ÖzellikJe Mozart'ın 29 numaralı senfonisini Griffıths'in zarif yönetiminde dinlerken, 18. yüzyıldan kalma bir soyluluk yaşıyorduk! Programlara Arndd, Britten gibi Ingiliz bestecilerin aiınmasına özen gösterildiği gibi, Uhi Cemal Erkin'in Sinfoniettası da yer alnuş. Ingiliz mûziginin ilginç serüveni her zaman anlatılır Howard Griffiths London Mozart Players'ı:. kuLjuierini yönetti. Barok çağdaş Purcefl ve Handei'in bestelerinden sonra iki yüzyıl boyunca özgûn tngiliz bestecisine rastlanmaz. Oysa 19. yüzyıl sonlannda Eigar. Walton ve Haughan VVilliams ile Ingiliz müziği. 20. yüzyıl zenginleşerek girer. Britten ile yetişen seçkin Ingiliz bestecilerinden Sir MichaeJ Tippet bu yıl 90. yaşını kutluyor ve günümüzün en büyük bestecilerinden biri olarak değer buluyor. 1920'li, 30'lu ve 4O'lı yıllarda doğan Ingiliz bestecilen ise günümüz müziğıne yön verenler arasında yer alıyorlar. Pera sarayında dinledigimiz ilk besteci Sir Makoun ArnoM (1921), yirminci yüzyılda bu ülkenin yetiştirdiği etkin bestecilerden biri. Op. 48 Sinfoniettası'nı 1956'da yazmış. Bestecinin çeşitli çalgılar için yazılmış 18 konçertosu ve 9 senfonisi var. Gal yöresinin bestecisi NVllliam Mathiasm (1934- 1992) Hindemith-Britten'] andıran klasik kalıplar içindeki obua konçertosunu Celia Nklüin'in yumuşacık tonundan dinledik. Mozart'ın 18 yaşında bestelediği La Majör 29 Numaralı Senfonisi'nde ve Haydn'ın "firtma ve gerilim* özellikleri taşıyan, klasik çağı romantik döneme bağlayan ağulu 44. Senfonisi'nde sanki çalgılar yerçekimine karşı koyan bir hafiflik içindeydı. Aynı zamanda bu bestecilerin yalın çizgiler ardındaki derin düşünceleri, kararlı tonlarla yansıtılmıştı. Cemal Reşit Rey Salonu'nda öncekı gecenin programından ayn olan Haydn Senfonisi'nin yanı sıra dinledigimiz Şostakoviç'in 8 Numaralı Op. 110 Yaylı Çalgılar Dörtülüsü'ndenBarshai'ın oda orkestrasına uyarladığı senfonisi, başlı başına bir şiirdi. En ince aynntı gözetilmiş, tüm ses gürlükleri ince ince çalışılmış, düşünülmüs belli birer felsefenin ürünüydü. Besteci adının ilk harflennin karşılığı olan notalan birçok yapıtındaki gibi burada da gıriş motifi olarak kuilanmış. Baştan sona aynı motif gelip gidiyor ve Şostakoviç karakterinin bütünlüğûnü örüyor. Aynca Howard Griffiths'in sempatik Tûrkçe ile bir açıklama getirerek yapıtın savaş uçaklannı, bombalan resimledığini anlatması, dınleyıcilerin her zaman rastlamadıklan türden bu çağdaş yapıtı izlemelerini kolaylaştırdı sanınz. Zaman zaman dinleyiciye özelliklc yabancı olduklan, sık çalınmayan yapıtlann açıklanmasında yarar var. Hatta dinleyicinin de katılacagı tartışmah, açıklamalı konserlerin yapılması bazen gündeme gelir. Konserden sonra sanatçılarla tartışmak ya da konser öncesi şefm veya bir orkestra üyesinin aydınlatıcı bilgileri, özellikle gençler açısından mutlaka ilgi görecektir kanısındayız. Ruşen Güneş Atatürk Kültür Merkezi'nin Büyük Salonu açıldı tstanbullu müzikseverlerin birbaşka coş- kusu varartılc Ölüm tehlıkesi bertaraf edil- miş olan konser salonlanna kavuşmanın mutluluğu! AKM yönetimi programlara ilişkin olarak binada yapılan onanmlan an- latan bir döküm sunmuş. Ağırlığı elektrik tesisatı olmak üzere bir hayli yenilenme ya- pıldıgı belirtiliyor. lstanbul Devlet Senfoni Orkestrası'nın değerli bir şefi ve değerli bir solisti vardı bu hafta: Strugala ve Ruşen Gûneş. Barok besteci Telemann'ın Viyola Konçerto- su'nda dünyaca ünlü viyolacımız Ruşen Güneş'in güzel tonunu dinledik yine. Ay- nca ilk kez dinlediğimiz Weber'in çeşitle- meleri son derece alımlı biryapıttı. Çok il- ginç bir rastlantı ile aynı saatte Adana Dev- let Senfoni Orkestrası'nda Emin Gûven Yaşhçam yönetiminde ve Safinaz Yaşlıçam solistliğinde yine Tetemann'ın Viyola Kon- çertosu seslendirilmiş ve TV aracılığı ile tüm ülkeye verilmiş. İDSO seslendirisinin ikinci yansında yer alan Brahms'ın 3. Senfonisi'nde ke- manlann yer yer entonasyon sorunu yaşa- ması ve geneldeki coşku eksiklıgi, bu ya- pıtın birkaç provaya daha gereksinimi ol- duğunu göstenyor. MÜZIK DUNYAMIZ Inancın getirdiği başannın adı: Ancyra VEFAÇİFTÇİOGLU Sanatta "en iyi" kavramı, bu şekilde nitelendirilen kişiyi ve topluluğu zaman zaman çok zor durumlarda bırakmıştır. Geçen yıllarda bu sözcüğü bazı müzis- yenler ve müzik adamlan Ancyra Oda Orkestrası için kuilanmış ve orkestra için "mevcutfann en rvisi" sözü pek başanlı sayılmayan bir konserden sonra kötüm- serliği ve yıkıcılığı ile ünlü bir köşe ya- zanmız tarafından, toplulufun yerden yere vurulmasına sebep olmuş, hani ne- redeyse "kapatın bu orkestrayı" derce- sine yapılan eleştiri, son derece duygu- sal ve iyi niyetli müzisyenlerden kurulu orkestrayı dağılma noktasma kadar ge- tirmişti. Buna rağmen orkestra birbirine destek olmuş, topluluk içerisindeki bir i- ki müzisyenin de toparlayıcı ve ısrarlı tutumlan sonucu, Ancyra Oda Orkestra- sı yoğun çalışmalanna devam etmiş, or- kestranın en zayıf anında genel müzik di- rektörlüğunü îcabul eden Saym Gürer Aykal'ın da motivasyonu ile şu anda mevcutlann en iyilerinden biri durumu- ria gelmiştir. Bu akşam Ankara'da iki oda orkestra- sı konseri var. Biri Ankara Festivali çer- çevesinde Milli Eğitim Bakanhğı Şûra Salonu'nda, Londra Mozart yorumcula- n, diğeri Bilkent 2. Anadolu Festivali kapsamında, Bilkent Konser Salonu'nda Ancyra Oda Orkestrası. Bu iki konserden birine giden diğeri- ni kaçırmış olacaktır. BASSO mûkemmele doğru Kurulurken ve kurulduktan sonra al- madıâı eleştiri kalmamıştı... "Elemanlar TürkdeğU", "Topbuna orkestra", "Aze- ri filarmonr vs. gibi yakıştırmalarla saldmya geçilmişti. Bu eleştirileri ya- panlann çoğunun, bugün Almanya, Fransa, tspanya ve Jsrail gibi bem de sa- natın günlük yaşama girdiği ülkelerde, tamamen yabancılardan kurulu orkestra- lann olduğundan haberleri bile yoktu. BASSO'nun verdiği her konserden sonra topluluğun kendine has tınısının yavaş yavaş yerleşmekte olduğu, orkest- ra elemanlannın birbirlerine giderek da- ha çok alıştığı ve iyi çalmanın ötesinde artık seslendirilen eserlere yorum getir- diği gözlenmektedir. Dikkatlerden kaç- maması gereken bir konu da orkestra- nın, bugün gerçek perförmansını ortaya koyacağı şartlara henüz sahip olmayışı- dır. Sıkça verilen konserler, bu nedenle tam anlamıyla konsantrasyonun sağla- namayışı ve topluluğun, kariyeri belli ol- mayan şefkrin elinde bir kişilik yakala- yamayışı, BASSO'nun istikrarlı bir sa- nat hayatına biraz geç kavuşmasına se- bep olacak gibi görünmektedir. Gerçi bütün bunlar yeni kurulmakta olan bir orkestranın başına gelebilecek türden olaylardır. Geçiş dönemini ta- mamladıktan, tahta üflemeliler proble- mini çözdükten sonra, BASSO değil Türkiye'nin, Avrupa'mn sayılı topluluk- lanndan biri durumuna gelecektir. Ne şekilde olursa olsun ve kimlerden kurulursa kurulsun, bugün Ankara'da tam teşekküllü bir senfoni orkestrası sa- nat hayatının başlangıcındadır ve her ge- çen gün mûkemmele yaklaşan repertu- var ve teknik gelişimi ile Türkiye'nin sa- nat hayatındaki yerini alacaktır. Bu güzide topluluğun sanat dünyamı- za katacağı güzellikleryarunda, herüye- nin Bilkent'teki eğitime de katkılannı düşünürsek, onlan bırakın yabancı diye dışlamayı, adı sanatçı olarak geçen, ama sanatla ilgisi olmayan pek çok T.C. va- tandaşından daha fazla bağnmıza bas- Ancyra Oda Orkestrası, şu anda mevcutlann en ryilerinden biri durumunda. mamız gerekecektir. Ankara Festivali 4 nisanda açılması beklenirken Cum- hurbaşkanı Sayın Süle\man Demirel'in katılması için bir hafta öne alınan. ama yine de Demirel'sız açılan Ankara Fes- tivali, Rengjm Gökmen yönetimindeki Ankara Devlet Opera ve Bale Orkestra- sı'nın konseri ile Ankaralılara merhaba dedi. Konserin solisti soprano YeMaKo- dallı ve tenor Roberto LuBano'ydu. Festival her geçen yıl eksiklerini ve aksaklıklannı imkânlardahilindedüzel- terek organizasyonu gercekleştirmeye çalışıyor. Milli Eğitim Bakanhğı Şûra Salonu biraz olsun elden geçirilmiş, ye- terli mi?.. Hayır. tçeride ne yaparsaruz yapın uluslara- rası festivalleri bir yana bırakın, önemli toplantılar için bile alryapısı eksik. Önü- müzdeki yıllar başta Kültür Bakanlığı olmak üzere, Turizm ve Milli Eğitim ba- kanlıklannın da desteği ile bankalardan alınacak olan düşük faizli kredilerle her iki fuaye genişletilip akustik ve miman düzenlemeler yapılabilir. Festivaldeki olumlu gelişmelerden bi- ri de son derece güzel hazırlanan el bro- şürleri tarminkâr bîlgilerle izleyicilere sunulmuş. Festival geçen yıllara göre da- ha planlı-programlı olarak çalışacak gi- bi görünüyor. Festivalde bu akşam Lond- ra Mozart Yorumculan, Htmard Grif- fiths yönetiminde bir konser veriyor. 6 nisan perşembe günü Sudpool Quar- tet'in caz konseri izlenebilir. 7 nisan çu- ma bir başka caz konseri var Yıldız İb- rahimova, Tuna Ötenel'in piyanosu eş- liğinde bir konser verecek. 8 nisan cu- martesi günü Raphaella Smith'in gitar resitaü var. Bunu 9 nisanda yine bir caz konseri izliyor. Roberto Gatto Group, 10 nisan pazartesi günü Israilli kadınlar orkestrasını izieyecek Ankarah mûzikse- verler Camerata Ladies 11 nisan salı gü- nü Bilkent Akademik Senfoni Orkestra- sı 2. Anadolu Festivali ile ortak olarak bir konserverecek. Konseri Gürer Aykalyö- netecek. Solist kemancı Antje Ueithaas. Aspendos Festivali Genel Müdür Rengim Gökmen döne- minde fazla bir plan program yapılma- dan başlamış bir festivaldi Aspendos... Hatta organizasyonu bile tam oluşma- mış, bir aksaklık çıkarsa o anda hallede- riz mantığı ile işler biraz da Allah'a kal- mıştı. Hiç hesapta yokken beklenilenin üzerinde tutmuştu. Tutmuştu çünkü hem zaman hem mekân hem de düşünce ola- rak Avrupa'mn tam da arayıp bulamadı- ğı bir ortam oluşmuştu: Antik bir tiyat- ro... Mükemmel havası ile turizmin göz- bebeği Antalya ve zaten birkaç gün din- lenmeden sonra adamakılh birsosyal fa- aliyete acıkmış olan yerli ve yabancı tu- rist. tşin içine turisti nasıl ağırlanz diye çoğu kez kara kara düşünen tur organi- zatörleri de girip eserler de ilginç ve gör- kemli seçilince Türkiye'deki diğerfesti- vallerin getirmediği kadar sesi bir anda Avnıpa ve hatta Amerika'dan getirmiş- ti.-- »_... Hgi büyük olunca opera ve genel mü- dürlüğü de festivale bir anda dört elle sa- nldı. Bu yıl yeni kurulan Opera ve Bale Sa- natlannı Geliştirme Vakfı'nın da çalış- malanyla festival gün geçtikçe büyüye- ceğe benzer. Hatta kimse kıskanmasın a- ma, bu gidişle lstanbul 'un da Ankara'nın da pabucunu dama atacak gibi de görü- nüyor. Genel Müdür Hasan Hüscyin Ak- btılut festivalin daha kapsamlı olması ge- rektiğini vurguluyor. Önümüzdeki yıllar Aspendos Festival Orkestrasrnın da ku- rularak sene içerisinde temsil edilen eserlerle değil, Aspendos için özel ola- rak hazırlanmış prodüksiyonlarla festi- valin oluşturulmasına inanıyor. Ne diye- lim... Haydi hayırlısı. CSO geçen hafta şef Jean Perisson ve piyanist Ayşegül Sanca'yı konuk etti. Programda Turgay Erdener'in Mi'den Dört Bölüm isımli iseri Beethoven'ın 5. Piyano Konçertosu ve Manuel de Fal- la'nın Üç Köşeli Şapka Balesi'nden 1. ve 2. süityeralıyordu. Turgay Erdener 1957 Gümüşhane do- ğumlu bir bestecimiz. Zaman zaman di- lediğimız yaratılan onun Türk çoksesli müziğinde yeni bir soluk olduğunu gös- teriyor. tddiasız, ama ne yaptığını bilen, kendine göre bir sanat ve yaşam politi- kası oluşturmuş genç bir yetenek. Söy- lediğine bakılırsa eserlerini çoğu kez ar- kadaşlannın, dostlannın isteği üzerine yazıyor. Bakalım Türk toplumunu hara- ca bağlamış sanayi imparatorlanmız ve patlamış olduğu iddia edilen Türk popu- nun borazanı olan bazı rnedya kuruluş- lanmız ve sevgili TRT. genç Türk bes- tecilerine ne zaman öserler ısmarlayacak veya beste yanşmalan açacak. Türk müzik devıimiııiıı önciileriııdendi ÜNERBİRKAN Türkiye'de, gerçek anlamda bir mü- zik devrimi gerçekleştirildi mi? Musta- fa Kemal Atatürk'ün, çağdaşlaşma sü- recinin hemen başlangıcında, uzun yıl- lar boyu süren savaşlardan yeni çıkmış bir ulusun çocuklanna güzel sanatlar, özellikle müzik ve resim egitimini he- def olarak gösterdiğini, en yakın çevre- sinden gelen ya- dırgamalara ve eleştirilere kar- şın, yurtdışına genç müzikçile- rimizin eğitim için göndermele- rini sağladığını bıliyoruz. "Türk Beşleri" diye ad- landınlan, Cum- huriyet'inilkku- ^ . . . . . . şak bestecileri- CMemduhAJtar n in yetişmeleri. büyük ölçüde, bu devrimci işaretin so- nucudur. Saray Orkestrası ile Armoni Mızıkasfnın Cumhurbaşkanlığı'na bağlanması (1923), Musiki Muallim Mektebi (1924), Ankara Devlet Konser- varuvan (1935), Konservatuvar Tatbi- kat Sahnesi'nden Devlet Operası'na dö- nüşüm( 1940-48) tstanbul ve tzmir dev- let konservatuvarlannın. devlet opera ve baleleri ile devlet senfoni orkestralan- nın, Çukurova Devlet Senfoni Orkestra- sı ile Mersin Devlet Opera ve Balesi 'nin kurulmalan, ikinci-üçüncü-dördüncü kuşak bestecilerimizin, çalgı solistleri- mizin, ses sanatçılanmızın, dansçılan- mızın yetişmeleri ve birçoğunun dünya ölçüsünde başanlarkazanması... Bunla- nn tümü bir arada, yirminci yüzyılın, Japonya ile birlikte en büyük müzik de- ğişimini gerçekleştiren bir ülkeyi, cum- huriyet Türkıyesi'ni simgeler. Geçen 23 mart günü aramızdan ayn- lan sanat larihçisi ve müzikolog Cevad Memduh Altar (1902-1995), bu olağa- nüstü değişim sürecinin belli başlı ya- ratıcılan, kahramanlan arasında yer ahr. 1922-27 yıllan arasında Leipzig'de ta- mamladığı öğreniminin ardından yurda dönmüş, Musiki Muallim Mektebi'nde- ki, Gazi Eğitim Enstitüsü"ndeki görev- leri süresince (1927-35) Atatürk devri- minin uygulayıcılan ülkücü öğretmen- lerin yetişmesinde büyük hizmetleri do- kunmuştur. Altar'ın Ankara Devlet Konservatuvan'nın kurulup çalışmaya başlaması süreci içindeki katkılan da unutulmayacak değerdedir. Radyoculuk alanındaki hizmetlerini, bu arada Türki- ye'de ilk kez radyolarda açıklamalı kon- ser programlannın hazırlayıcısı ve sunu- cusu olduğunu da hemen belirtmeliyiz. Cevad Memduh Altar'ı, çeşitli gazete- lerde, dergilerde yayımlanan, çok sayı- da makalelerinin, bilimsel yazalannın yanı sıra müzik kitaplığımıza kazandır- dığı özgün ve çeviri kitaplanyla da ta- nıyoruz: Johannes Merkel'in "Armoni'' ve "Kontrpuvan''adlı eserleri, bugün de konservatu\arlanmızın başlıca kaynak- lan arasında yer almaktadır. "SanatYo^- culuklan", "Müzik'retkikteri'',"YuzyıJ- lar Boyunca \liizik"ve dört ciltlik "Opera Tarihi" bunlardan birkaçıdır. Önce Milli Eğitim, sonra da Kültür Ba- kanlığı'nca yayımlanan Opera Tari- hi'nin önsözünde şunlan okuyoruz: u _\tarürk inkılaplarının etkisi altın- da yazarak konservatuvarlanmız öğren- cileri ile müzikseverierimize sunduğum opera tarihi, çağdaş sanata bir an önce ulaşabilmenin umut ve heyecaıu içinde haârianmıştır. Nitekim, bu kitapta adla- n geçen sanatçılarlaeserleri, Atatürk'ün müzikte gelişip değişme prensibini gere- ği gibi ispal edetı üstün kişiler ve üstün ömeklcr olmanuı niteliğini taşımakta- dırlar. Kaktı ki millerlerin dünya çaptn- da ün yapmış sanatçılanyla eserieri, a>- n a>n topluluklardan geunekle beraber, gene bir tarihin, bir opera kılavuzunun, bir ansildopedinin sayfalan arasında bir- leşirter ve bu sayfalar üstünde bir arada incdenirter_" Elindeki ışığı kendinden sonra gelen- lere teslim ederek gönül huzuru ile ara- mızdan göçüp giden Cevad Memduh Altar. Türk müziği devrimi ile ilgili bir yazısında da şunlan belirtiyor: (1) "„ Böylesine bir inkılap. kültürde ik- ri düzeye ulaşmıs ülkelerde olduğu gibi bizde de geçmişi red değil, ancak geçmi- şi çağdaş bir göriişle değcriendirerek, ha- len ulusiararası planda sürdürülmekte olan kültürde üstünlük savaşında layık oiduğunıuz yeri. en azından eşit hak ve düzeyde alabilmeye imkan sağlayan bir inkılapür. Vecumhuriyetk birÜkte hare- kete geçmiş olan, çoksesli Türk sanat müztğinin öncü bestecileri ile onlan izle- yen genç kuşak bestecilerimiz, çağdaş teknikle oluşrunılmuş eserler yazarak, ulusal sanatınuzı evrensel planda da ta- nıtarak başanlı olmuşlardır." Bu büyük öncüyü, Atatürk Müzik Devrimi'nin yaratıcılanndan Cevad Memduh Altar*ı saygıyla anıyoruz. (1) Atatürk 'e Özgü Evrim Felsefesinin Gelenek-Kültür Dinamizmine Kath- sı/'Erdem'dergisi, Mayıs 1985. DUŞUNCEYE SAYGI MEMET FUAT Gövdemdeki Kurt Kalamış'ta "Todori" diye anılan bir içkievi vardı: Is- keleden çıkarken, sağda, kır kahvelerine benzeyen geniş bir bahçe. Yaz aylannda o bahçedeki büyük ağaçlann aitına içki masaları kurulurdu. Nâzım ile Pi- raye orada arkadaşlarıyla bir araya gelmekten çok hoşlanırlardı. Aslında bu içkili toplantılar bir iki kadehten sonra şiir matinelerine dönüşürdü. Genellikle Nâzım'ın şi- irleri okunur, hele "Güneşin Sofrasında Söylenen Türkü"b\ç unutulmazdı. Bu şiiri kollannı birbirine ge- çirip iki yana sallanarak büyük bir keyifle hep birlik- te okuriardı: hop hep birden geçelim. Doldurun çocuklar, doldurun doldurun doldur içelim. Ben masanın çevresinde dolanıp oynardım. "Ma- vi Gözlü Dev" şiiri okunduğunda Piraye'nin huysuz- landığını kendim mi sezmiştim, yoksa başkalann- dan mı duymuştum bilmiyorum. Ama bu şiir okunur- ken Nizamettin Nazifin onu gösterip "Miniminna- cık kadına bak!" diye kahkahalar attığını, "Amrna palavracı şairsin!" diye Nâzım'a takıldığını yıllar son- ra Piraye söylemişti. Başka bir anı: Kemal Sülker ile Kerem Güney Nâzım ile Pira- ye'deki açıklamalarıma karşı çıktıklan günlerde, Pi- raye'ye, "Mavi Gözlü Dev'in Nüzhet'eyazıldığını söy- lüyoriar", demiştim. Tepkisi nerdeyse sözcüğü söz- cüğüne şöyle olduydu: "Ya!.. Amanzaten ben hiç sevmem o şiiiri... Kime olursa olsun... Sen sakın kanşma!.." Bir süre düşündükten sonra ise şunlan eklemişti: "Ama Nüzhet'e de yazık! Hem onun kocası cüce olur mu, yakışıklı adamdı..." Piraye aslında şiiri düzyazı gibi okuyanlardan de- ğildi, ama o tür bir yorumculuğa karşı söylüyordu bu sözleri. Nâzım Hikmet'in, sanatı nasıl bir kavga aracı ola- rak gördüğüne, insanlan etkilemek için nasıl kullan- dığına iyi bir örnek de "Gövdemdeki Kurt" adlı şiiri- dir. Nüzhet'i yeren bu şiirin aynlmalartndan sonra ya- zıldığı sanılırdı. Sonradan öğrendik ki, tam tersine, evlenmelerinden önce yazılmış bir kıskançlık şiiriy- miş. Bir toplantıda yakışıklı bir Dağıstanlı gençle Nüz- het arasındaki "neşeli birsohbet" neden olmuş ya- zılmasına. Yıllar sonra Kemal Sülker ile yaptığı konuşmada o neşeli sohbetin sonrasını şöyle anlatıyor Nüzhet Berkin: "Birbihmize küstük. O da son sözünü bu şiihyfe bana bıldırdi: 'Sen benim minare gövdeme beyaz bir kurt gibi girdin' vesaire... Ama sonra, bu sohbetin sınırian hakkında güven duyan Nâzım'la banştık ve evlendik..." (Cumhuriyet, 7 Eyiûl 1979) Evet, Nâzım Hikmet şiiri genellikle insanlan etkile- mek için kullanmıştır. Gençliğinde yazdığı çok sayı- daki yergi şiiHeri de dünya görüşünü, inancını yay- mak amacını güden şiirlerdir. Okurlannı etkilemek, kendinden yana çekmek ister. Özel yaşamında, kadınlaria ilişkilerindede şiiri hep bir silah olarak görmüştür. Şiirle öne çıkar, şiirle se- ver, şiirle kıskanır, şiirle kavga eder, danlır, banşır, is- tediklerini elde etmek için hep şiirden yararianır. Özellikle 1948-1949 yıllannda yeni biraşkın çoş- kusuyla yazdığı şiirter bu bakımdan çok ilginçtir. Pi- raye ile Münevver arasında neyapacağını kestireme- diği bir belirsizlik ortamında her şeyi birbirine kanş- tınr. Nereye varacağı bilinmeyen bir ilişkiye girmiştir. Nelerin yıkıldığını, nelerin yeniden kurulabileceğini bi- lemez. Ama olayların gelişmelerine göre iç dünya- sında büyük değişimler yaşarken, gene de şiir sila- hını hiç bırakmaz elinden. "Meşgale", "HoşGeldin", "Tekir'leKavak", "Kan- to", "Melodram", "Bir Nehre Atılan Cenaze", "7a- hirle Zühre Meselesi" gibi şiirter birbirini izler. Bu şiirter dikkatle okûnursa Nâzım Hikmet'in sa- natını insanlan etkileme yotunda nasıl kullandığı açık- ça görülür. Onda kin kesinlikle yoktur... Yaymcılar Birliği'nde yeni yönetim • Kültür Servisi - Yayıncılar Birliği'nin yeni yönetim kurulu belirlendi. Cuma günü toplanan kurultayda, yönetim kurulu başkanlığına Atıl Ant (Afa Yayınlan), başkan yardımcılığına Cihat Turan (Ilke Yayınlan), genel sekreteıiiğe Aydın Ugaz (Çınar Yayınlan) seçilirken, Nazar Fikri (tnkılap Yayınlan) muhasip üyeliğe getirildi. Nurhan Kavuzlu (Kavram Yayınlan), Mehmet Ali Uğur (Cem Yayınlan) ve Recai Akpul (Serhat Yayınlan) kurul üyeliğine seçildiler. Onur kurulunda Aygören Dirim (Esin Yayınlan), Turhan Bozkurt (Altm Kitaplar), Erdal Oz (Can Yayınlan), Cengiz Yaşar (Gendaş) ve Filiz Deniztekin (Varlık Yjryınlan) yer alırken, denetim kurulu üyeliklerine Mehmet Ali Uçar (Say Yayınlan), Naki Ozgül (Özgül Yayın-Dağıtım) ve Nihat Emeksiz (Gündüz Yayın-Dağıtım) seçildi. Kültür kitaplanyla ders ve test kitaplan yayıncılan olmak üzere, iki grubun katıldığı genel kurul sonuçlan için, Atıl Ant, "Yayıncılar Birliği kurulduğundan beri, kültür kitaplan yayıncılan, ilk kez kendilerini temsil etme olanaği buldular" dedi. ShE-SBVden film festivaline tepki • Kfiltür Servisi - StNE-SEN (Türkiye Sinema Emekçileri Sendikası), sendikanın Ulusiararası lstanbul Film Festivali organizasyonunda yer almamasını ve kendilerine verilen serbest giriş kartının yalnızca iki seans için geçerli olmasuıı eleştirdi. Filmlerin yönetmen, asistan, kameraman, ışık teknisyeni, set teknisyeni, senarist, oyuncu, prodüksiyon görevlisi olmadan üretilmeyeceğini belirten sendika üyeleri yayımladıklan bildiride, lstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nı suçladı: " Vakıf her türîû fihn üretenleri taraf kabul etmektedir. Bu doğrudur. Ancak bu tarafin parçalanna birbirinden farklı davranmak yanlıştır. Vakfin bir yapımcıya, bir yönetmene, bir oyuncuya gösterdiği tavnn aynısını tüm emekçilere de göstermesi en doğrusudur. Bu yüzden bu anlaşılmaz tavnn nedenleri sinema çalışanlanna açıklanmalıdır. Şimdilik festtval kartlan festival komitesine iade edilmiştir. Dileriz lstanbul Film Festivali'nin nicel ve nitel gerilemesi son bulur ve gelişme sürecine girilir. . Beklentimız biraz daha ciddi yaklaşımlardır." • 'Hikaye, Yaşamıımz Hep Hikaye' Kültür Servisi- Yazarlann Evi'nin geçen ay başlattığı edebiyat söyleşilerinin bu ayki başlığı, "Hikaye, Yaşamımız Hep Hikaye". Hulki Aktunç ve Mario Levi'nin katılacagı söyleşide günlük yaşamımızdaki 'öykü'lerimizle edebiyattaki hikaye, öyküleme anlatılacak. Sunuşunu Atilla Birkiye'nin gerçekleştireceği söyleşi yann saat 18.30- 20.00 arasında Yazarlann Evi'nde gerçekleştirilecek. (Tel: 261 25 58/ 59)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle