Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
5 NİSAN 1995 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
ALLEGRO EVİN tLYASOĞLU
Istanbıdda ruzgarıGeçen hafta Prens Edward'ın
da konuk olduğu. London
Mozart Players konsennde,
sanatçılan ve bestecileriylc
istanbuTda tngiliz rüzgân
esti.
British Counsil yetkilileri
Ingiltere'nin ünlü oda
orkestrası London Mozart
Players topluluğu için bir
Türkiye turtiesi
düzenlemişler. tngiliz şef
Howard GrifTrths'ın
yönetiminde Bursa, lstanbul,
Ankara, Izmir. Mersin ve
Antalya'da toplam yedi
konser verilecek. Cumartesi
ve pazar gecesi biz de
tstanbul'da bu topluluğun
dinletilerine katıldık.
Ingiltere'nin en eski oda
orkestralanndan biri olan
London Mozart Players
(kuruluşu 1949) daha önce de
birkaç kez ülkemize gelmiş,
festivallerimize katılmıştı.
Ancak bu kez, himayesinde
bulunduğu tngiliz Prensi
Edvvard'ın da orkestra ile
birlikte lstanbul'a gelmesi,
Ingiliz konsolosluğunun
görkemli Pera sarayında,
kocaman kristal avizelerin
altmdaki konsere katılması,
bizleri tarihin uzak
sayfalanna götürdü. ÖzellikJe
Mozart'ın 29 numaralı
senfonisini Griffıths'in zarif
yönetiminde dinlerken, 18.
yüzyıldan kalma bir soyluluk
yaşıyorduk!
Programlara Arndd, Britten
gibi Ingiliz bestecilerin
aiınmasına özen gösterildiği
gibi, Uhi Cemal Erkin'in
Sinfoniettası da yer alnuş.
Ingiliz mûziginin ilginç
serüveni her zaman anlatılır
Howard Griffiths London Mozart Players'ı:. kuLjuierini yönetti.
Barok çağdaş Purcefl ve
Handei'in bestelerinden sonra
iki yüzyıl boyunca özgûn
tngiliz bestecisine rastlanmaz.
Oysa 19. yüzyıl sonlannda
Eigar. Walton ve Haughan
VVilliams ile Ingiliz müziği.
20. yüzyıl zenginleşerek girer.
Britten ile yetişen seçkin
Ingiliz bestecilerinden Sir
MichaeJ Tippet bu yıl 90.
yaşını kutluyor ve
günümüzün en büyük
bestecilerinden biri olarak
değer buluyor. 1920'li, 30'lu
ve 4O'lı yıllarda doğan Ingiliz
bestecilen ise günümüz
müziğıne yön verenler
arasında yer alıyorlar.
Pera sarayında dinledigimiz
ilk besteci Sir Makoun
ArnoM (1921), yirminci
yüzyılda bu
ülkenin yetiştirdiği etkin
bestecilerden biri. Op. 48
Sinfoniettası'nı 1956'da
yazmış. Bestecinin çeşitli
çalgılar için yazılmış 18
konçertosu ve 9 senfonisi var.
Gal yöresinin bestecisi
NVllliam Mathiasm (1934-
1992) Hindemith-Britten']
andıran klasik kalıplar
içindeki obua konçertosunu
Celia Nklüin'in yumuşacık
tonundan dinledik. Mozart'ın
18 yaşında bestelediği La
Majör 29 Numaralı
Senfonisi'nde ve Haydn'ın
"firtma ve gerilim* özellikleri
taşıyan, klasik çağı romantik
döneme bağlayan ağulu 44.
Senfonisi'nde sanki çalgılar
yerçekimine karşı koyan bir
hafiflik içindeydı. Aynı
zamanda bu bestecilerin yalın
çizgiler ardındaki derin
düşünceleri, kararlı tonlarla
yansıtılmıştı.
Cemal Reşit Rey Salonu'nda
öncekı gecenin programından
ayn olan Haydn Senfonisi'nin
yanı sıra dinledigimiz
Şostakoviç'in 8 Numaralı Op.
110 Yaylı Çalgılar
Dörtülüsü'ndenBarshai'ın
oda orkestrasına uyarladığı
senfonisi, başlı başına bir
şiirdi.
En ince aynntı gözetilmiş,
tüm ses gürlükleri ince ince
çalışılmış, düşünülmüs belli
birer felsefenin ürünüydü.
Besteci adının ilk harflennin
karşılığı olan notalan birçok
yapıtındaki gibi burada da
gıriş motifi olarak kuilanmış.
Baştan sona aynı motif gelip
gidiyor ve Şostakoviç
karakterinin bütünlüğûnü
örüyor.
Aynca Howard Griffiths'in
sempatik Tûrkçe ile bir
açıklama getirerek yapıtın
savaş uçaklannı, bombalan
resimledığini anlatması,
dınleyıcilerin her zaman
rastlamadıklan türden bu
çağdaş yapıtı izlemelerini
kolaylaştırdı sanınz.
Zaman zaman dinleyiciye
özelliklc yabancı olduklan,
sık çalınmayan yapıtlann
açıklanmasında yarar var.
Hatta dinleyicinin de
katılacagı tartışmah,
açıklamalı konserlerin
yapılması bazen gündeme
gelir.
Konserden sonra sanatçılarla
tartışmak ya da konser öncesi
şefm veya bir orkestra
üyesinin aydınlatıcı bilgileri,
özellikle gençler açısından
mutlaka ilgi görecektir
kanısındayız.
Ruşen Güneş
Atatürk Kültür
Merkezi'nin
Büyük Salonu açıldı
tstanbullu müzikseverlerin birbaşka coş-
kusu varartılc Ölüm tehlıkesi bertaraf edil-
miş olan konser salonlanna kavuşmanın
mutluluğu! AKM yönetimi programlara
ilişkin olarak binada yapılan onanmlan an-
latan bir döküm sunmuş. Ağırlığı elektrik
tesisatı olmak üzere bir hayli yenilenme ya-
pıldıgı belirtiliyor.
lstanbul Devlet Senfoni Orkestrası'nın
değerli bir şefi ve değerli bir solisti vardı
bu hafta: Strugala ve Ruşen Gûneş. Barok
besteci Telemann'ın Viyola Konçerto-
su'nda dünyaca ünlü viyolacımız Ruşen
Güneş'in güzel tonunu dinledik yine. Ay-
nca ilk kez dinlediğimiz Weber'in çeşitle-
meleri son derece alımlı biryapıttı. Çok il-
ginç bir rastlantı ile aynı saatte Adana Dev-
let Senfoni Orkestrası'nda Emin Gûven
Yaşhçam yönetiminde ve Safinaz Yaşlıçam
solistliğinde yine Tetemann'ın Viyola Kon-
çertosu seslendirilmiş ve TV aracılığı ile
tüm ülkeye verilmiş.
İDSO seslendirisinin ikinci yansında
yer alan Brahms'ın 3. Senfonisi'nde ke-
manlann yer yer entonasyon sorunu yaşa-
ması ve geneldeki coşku eksiklıgi, bu ya-
pıtın birkaç provaya daha gereksinimi ol-
duğunu göstenyor.
MÜZIK
DUNYAMIZ Inancın getirdiği başannın adı: Ancyra
VEFAÇİFTÇİOGLU
Sanatta "en iyi" kavramı, bu şekilde
nitelendirilen kişiyi ve topluluğu zaman
zaman çok zor durumlarda bırakmıştır.
Geçen yıllarda bu sözcüğü bazı müzis-
yenler ve müzik adamlan Ancyra Oda
Orkestrası için kuilanmış ve orkestra için
"mevcutfann en rvisi" sözü pek başanlı
sayılmayan bir konserden sonra kötüm-
serliği ve yıkıcılığı ile ünlü bir köşe ya-
zanmız tarafından, toplulufun yerden
yere vurulmasına sebep olmuş, hani ne-
redeyse "kapatın bu orkestrayı" derce-
sine yapılan eleştiri, son derece duygu-
sal ve iyi niyetli müzisyenlerden kurulu
orkestrayı dağılma noktasma kadar ge-
tirmişti. Buna rağmen orkestra birbirine
destek olmuş, topluluk içerisindeki bir i-
ki müzisyenin de toparlayıcı ve ısrarlı
tutumlan sonucu, Ancyra Oda Orkestra-
sı yoğun çalışmalanna devam etmiş, or-
kestranın en zayıf anında genel müzik di-
rektörlüğunü îcabul eden Saym Gürer
Aykal'ın da motivasyonu ile şu anda
mevcutlann en iyilerinden biri durumu-
ria gelmiştir.
Bu akşam Ankara'da iki oda orkestra-
sı konseri var. Biri Ankara Festivali çer-
çevesinde Milli Eğitim Bakanhğı Şûra
Salonu'nda, Londra Mozart yorumcula-
n, diğeri Bilkent 2. Anadolu Festivali
kapsamında, Bilkent Konser Salonu'nda
Ancyra Oda Orkestrası.
Bu iki konserden birine giden diğeri-
ni kaçırmış olacaktır.
BASSO mûkemmele doğru
Kurulurken ve kurulduktan sonra al-
madıâı eleştiri kalmamıştı... "Elemanlar
TürkdeğU", "Topbuna orkestra", "Aze-
ri filarmonr vs. gibi yakıştırmalarla
saldmya geçilmişti. Bu eleştirileri ya-
panlann çoğunun, bugün Almanya,
Fransa, tspanya ve Jsrail gibi bem de sa-
natın günlük yaşama girdiği ülkelerde,
tamamen yabancılardan kurulu orkestra-
lann olduğundan haberleri bile yoktu.
BASSO'nun verdiği her konserden
sonra topluluğun kendine has tınısının
yavaş yavaş yerleşmekte olduğu, orkest-
ra elemanlannın birbirlerine giderek da-
ha çok alıştığı ve iyi çalmanın ötesinde
artık seslendirilen eserlere yorum getir-
diği gözlenmektedir. Dikkatlerden kaç-
maması gereken bir konu da orkestra-
nın, bugün gerçek perförmansını ortaya
koyacağı şartlara henüz sahip olmayışı-
dır. Sıkça verilen konserler, bu nedenle
tam anlamıyla konsantrasyonun sağla-
namayışı ve topluluğun, kariyeri belli ol-
mayan şefkrin elinde bir kişilik yakala-
yamayışı, BASSO'nun istikrarlı bir sa-
nat hayatına biraz geç kavuşmasına se-
bep olacak gibi görünmektedir.
Gerçi bütün bunlar yeni kurulmakta
olan bir orkestranın başına gelebilecek
türden olaylardır. Geçiş dönemini ta-
mamladıktan, tahta üflemeliler proble-
mini çözdükten sonra, BASSO değil
Türkiye'nin, Avrupa'mn sayılı topluluk-
lanndan biri durumuna gelecektir.
Ne şekilde olursa olsun ve kimlerden
kurulursa kurulsun, bugün Ankara'da
tam teşekküllü bir senfoni orkestrası sa-
nat hayatının başlangıcındadır ve her ge-
çen gün mûkemmele yaklaşan repertu-
var ve teknik gelişimi ile Türkiye'nin sa-
nat hayatındaki yerini alacaktır.
Bu güzide topluluğun sanat dünyamı-
za katacağı güzellikleryarunda, herüye-
nin Bilkent'teki eğitime de katkılannı
düşünürsek, onlan bırakın yabancı diye
dışlamayı, adı sanatçı olarak geçen, ama
sanatla ilgisi olmayan pek çok T.C. va-
tandaşından daha fazla bağnmıza bas-
Ancyra Oda Orkestrası, şu anda mevcutlann en ryilerinden biri durumunda.
mamız gerekecektir.
Ankara Festivali
4 nisanda açılması beklenirken Cum-
hurbaşkanı Sayın Süle\man Demirel'in
katılması için bir hafta öne alınan. ama
yine de Demirel'sız açılan Ankara Fes-
tivali, Rengjm Gökmen yönetimindeki
Ankara Devlet Opera ve Bale Orkestra-
sı'nın konseri ile Ankaralılara merhaba
dedi. Konserin solisti soprano YeMaKo-
dallı ve tenor Roberto LuBano'ydu.
Festival her geçen yıl eksiklerini ve
aksaklıklannı imkânlardahilindedüzel-
terek organizasyonu gercekleştirmeye
çalışıyor. Milli Eğitim Bakanhğı Şûra
Salonu biraz olsun elden geçirilmiş, ye-
terli mi?.. Hayır.
tçeride ne yaparsaruz yapın uluslara-
rası festivalleri bir yana bırakın, önemli
toplantılar için bile alryapısı eksik. Önü-
müzdeki yıllar başta Kültür Bakanlığı
olmak üzere, Turizm ve Milli Eğitim ba-
kanlıklannın da desteği ile bankalardan
alınacak olan düşük faizli kredilerle her
iki fuaye genişletilip akustik ve miman
düzenlemeler yapılabilir.
Festivaldeki olumlu gelişmelerden bi-
ri de son derece güzel hazırlanan el bro-
şürleri tarminkâr bîlgilerle izleyicilere
sunulmuş. Festival geçen yıllara göre da-
ha planlı-programlı olarak çalışacak gi-
bi görünüyor. Festivalde bu akşam Lond-
ra Mozart Yorumculan, Htmard Grif-
fiths yönetiminde bir konser veriyor. 6
nisan perşembe günü Sudpool Quar-
tet'in caz konseri izlenebilir. 7 nisan çu-
ma bir başka caz konseri var Yıldız İb-
rahimova, Tuna Ötenel'in piyanosu eş-
liğinde bir konser verecek. 8 nisan cu-
martesi günü Raphaella Smith'in gitar
resitaü var. Bunu 9 nisanda yine bir caz
konseri izliyor. Roberto Gatto Group,
10 nisan pazartesi günü Israilli kadınlar
orkestrasını izieyecek Ankarah mûzikse-
verler Camerata Ladies 11 nisan salı gü-
nü Bilkent Akademik Senfoni Orkestra-
sı 2. Anadolu Festivali ile ortak olarak bir
konserverecek. Konseri Gürer Aykalyö-
netecek. Solist kemancı Antje Ueithaas.
Aspendos Festivali
Genel Müdür Rengim Gökmen döne-
minde fazla bir plan program yapılma-
dan başlamış bir festivaldi Aspendos...
Hatta organizasyonu bile tam oluşma-
mış, bir aksaklık çıkarsa o anda hallede-
riz mantığı ile işler biraz da Allah'a kal-
mıştı. Hiç hesapta yokken beklenilenin
üzerinde tutmuştu. Tutmuştu çünkü hem
zaman hem mekân hem de düşünce ola-
rak Avrupa'mn tam da arayıp bulamadı-
ğı bir ortam oluşmuştu: Antik bir tiyat-
ro... Mükemmel havası ile turizmin göz-
bebeği Antalya ve zaten birkaç gün din-
lenmeden sonra adamakılh birsosyal fa-
aliyete acıkmış olan yerli ve yabancı tu-
rist. tşin içine turisti nasıl ağırlanz diye
çoğu kez kara kara düşünen tur organi-
zatörleri de girip eserler de ilginç ve gör-
kemli seçilince Türkiye'deki diğerfesti-
vallerin getirmediği kadar sesi bir anda
Avnıpa ve hatta Amerika'dan getirmiş-
ti.-- »_...
Hgi büyük olunca opera ve genel mü-
dürlüğü de festivale bir anda dört elle sa-
nldı.
Bu yıl yeni kurulan Opera ve Bale Sa-
natlannı Geliştirme Vakfı'nın da çalış-
malanyla festival gün geçtikçe büyüye-
ceğe benzer. Hatta kimse kıskanmasın a-
ma, bu gidişle lstanbul 'un da Ankara'nın
da pabucunu dama atacak gibi de görü-
nüyor. Genel Müdür Hasan Hüscyin Ak-
btılut festivalin daha kapsamlı olması ge-
rektiğini vurguluyor. Önümüzdeki yıllar
Aspendos Festival Orkestrasrnın da ku-
rularak sene içerisinde temsil edilen
eserlerle değil, Aspendos için özel ola-
rak hazırlanmış prodüksiyonlarla festi-
valin oluşturulmasına inanıyor. Ne diye-
lim... Haydi hayırlısı.
CSO geçen hafta şef Jean Perisson ve
piyanist Ayşegül Sanca'yı konuk etti.
Programda Turgay Erdener'in Mi'den
Dört Bölüm isımli iseri Beethoven'ın 5.
Piyano Konçertosu ve Manuel de Fal-
la'nın Üç Köşeli Şapka Balesi'nden 1. ve
2. süityeralıyordu.
Turgay Erdener 1957 Gümüşhane do-
ğumlu bir bestecimiz. Zaman zaman di-
lediğimız yaratılan onun Türk çoksesli
müziğinde yeni bir soluk olduğunu gös-
teriyor. tddiasız, ama ne yaptığını bilen,
kendine göre bir sanat ve yaşam politi-
kası oluşturmuş genç bir yetenek. Söy-
lediğine bakılırsa eserlerini çoğu kez ar-
kadaşlannın, dostlannın isteği üzerine
yazıyor. Bakalım Türk toplumunu hara-
ca bağlamış sanayi imparatorlanmız ve
patlamış olduğu iddia edilen Türk popu-
nun borazanı olan bazı rnedya kuruluş-
lanmız ve sevgili TRT. genç Türk bes-
tecilerine ne zaman öserler ısmarlayacak
veya beste yanşmalan açacak.
Türk müzik devıimiııiıı önciileriııdendi
ÜNERBİRKAN
Türkiye'de, gerçek anlamda bir mü-
zik devrimi gerçekleştirildi mi? Musta-
fa Kemal Atatürk'ün, çağdaşlaşma sü-
recinin hemen başlangıcında, uzun yıl-
lar boyu süren savaşlardan yeni çıkmış
bir ulusun çocuklanna güzel sanatlar,
özellikle müzik ve resim egitimini he-
def olarak gösterdiğini, en yakın çevre-
sinden gelen ya-
dırgamalara ve
eleştirilere kar-
şın, yurtdışına
genç müzikçile-
rimizin eğitim
için göndermele-
rini sağladığını
bıliyoruz. "Türk
Beşleri" diye ad-
landınlan, Cum-
huriyet'inilkku-
^ . . . . . . şak bestecileri-
CMemduhAJtar n in yetişmeleri.
büyük ölçüde, bu devrimci işaretin so-
nucudur. Saray Orkestrası ile Armoni
Mızıkasfnın Cumhurbaşkanlığı'na
bağlanması (1923), Musiki Muallim
Mektebi (1924), Ankara Devlet Konser-
varuvan (1935), Konservatuvar Tatbi-
kat Sahnesi'nden Devlet Operası'na dö-
nüşüm( 1940-48) tstanbul ve tzmir dev-
let konservatuvarlannın. devlet opera ve
baleleri ile devlet senfoni orkestralan-
nın, Çukurova Devlet Senfoni Orkestra-
sı ile Mersin Devlet Opera ve Balesi 'nin
kurulmalan, ikinci-üçüncü-dördüncü
kuşak bestecilerimizin, çalgı solistleri-
mizin, ses sanatçılanmızın, dansçılan-
mızın yetişmeleri ve birçoğunun dünya
ölçüsünde başanlarkazanması... Bunla-
nn tümü bir arada, yirminci yüzyılın,
Japonya ile birlikte en büyük müzik de-
ğişimini gerçekleştiren bir ülkeyi, cum-
huriyet Türkıyesi'ni simgeler.
Geçen 23 mart günü aramızdan ayn-
lan sanat larihçisi ve müzikolog Cevad
Memduh Altar (1902-1995), bu olağa-
nüstü değişim sürecinin belli başlı ya-
ratıcılan, kahramanlan arasında yer ahr.
1922-27 yıllan arasında Leipzig'de ta-
mamladığı öğreniminin ardından yurda
dönmüş, Musiki Muallim Mektebi'nde-
ki, Gazi Eğitim Enstitüsü"ndeki görev-
leri süresince (1927-35) Atatürk devri-
minin uygulayıcılan ülkücü öğretmen-
lerin yetişmesinde büyük hizmetleri do-
kunmuştur. Altar'ın Ankara Devlet
Konservatuvan'nın kurulup çalışmaya
başlaması süreci içindeki katkılan da
unutulmayacak değerdedir. Radyoculuk
alanındaki hizmetlerini, bu arada Türki-
ye'de ilk kez radyolarda açıklamalı kon-
ser programlannın hazırlayıcısı ve sunu-
cusu olduğunu da hemen belirtmeliyiz.
Cevad Memduh Altar'ı, çeşitli gazete-
lerde, dergilerde yayımlanan, çok sayı-
da makalelerinin, bilimsel yazalannın
yanı sıra müzik kitaplığımıza kazandır-
dığı özgün ve çeviri kitaplanyla da ta-
nıyoruz: Johannes Merkel'in "Armoni''
ve "Kontrpuvan''adlı eserleri, bugün de
konservatu\arlanmızın başlıca kaynak-
lan arasında yer almaktadır. "SanatYo^-
culuklan", "Müzik'retkikteri'',"YuzyıJ-
lar Boyunca \liizik"ve dört ciltlik
"Opera Tarihi" bunlardan birkaçıdır.
Önce Milli Eğitim, sonra da Kültür Ba-
kanlığı'nca yayımlanan Opera Tari-
hi'nin önsözünde şunlan okuyoruz:
u
_\tarürk inkılaplarının etkisi altın-
da yazarak konservatuvarlanmız öğren-
cileri ile müzikseverierimize sunduğum
opera tarihi, çağdaş sanata bir an önce
ulaşabilmenin umut ve heyecaıu içinde
haârianmıştır. Nitekim, bu kitapta adla-
n geçen sanatçılarlaeserleri, Atatürk'ün
müzikte gelişip değişme prensibini gere-
ği gibi ispal edetı üstün kişiler ve üstün
ömeklcr olmanuı niteliğini taşımakta-
dırlar. Kaktı ki millerlerin dünya çaptn-
da ün yapmış sanatçılanyla eserieri, a>-
n a>n topluluklardan geunekle beraber,
gene bir tarihin, bir opera kılavuzunun,
bir ansildopedinin sayfalan arasında bir-
leşirter ve bu sayfalar üstünde bir arada
incdenirter_"
Elindeki ışığı kendinden sonra gelen-
lere teslim ederek gönül huzuru ile ara-
mızdan göçüp giden Cevad Memduh
Altar. Türk müziği devrimi ile ilgili bir
yazısında da şunlan belirtiyor: (1)
"„ Böylesine bir inkılap. kültürde ik-
ri düzeye ulaşmıs ülkelerde olduğu gibi
bizde de geçmişi red değil, ancak geçmi-
şi çağdaş bir göriişle değcriendirerek, ha-
len ulusiararası planda sürdürülmekte
olan kültürde üstünlük savaşında layık
oiduğunıuz yeri. en azından eşit hak ve
düzeyde alabilmeye imkan sağlayan bir
inkılapür. Vecumhuriyetk birÜkte hare-
kete geçmiş olan, çoksesli Türk sanat
müztğinin öncü bestecileri ile onlan izle-
yen genç kuşak bestecilerimiz, çağdaş
teknikle oluşrunılmuş eserler yazarak,
ulusal sanatınuzı evrensel planda da ta-
nıtarak başanlı olmuşlardır."
Bu büyük öncüyü, Atatürk Müzik
Devrimi'nin yaratıcılanndan Cevad
Memduh Altar*ı saygıyla anıyoruz.
(1) Atatürk 'e Özgü Evrim Felsefesinin
Gelenek-Kültür Dinamizmine Kath-
sı/'Erdem'dergisi, Mayıs 1985.
DUŞUNCEYE SAYGI
MEMET FUAT
Gövdemdeki Kurt
Kalamış'ta "Todori" diye anılan bir içkievi vardı: Is-
keleden çıkarken, sağda, kır kahvelerine benzeyen
geniş bir bahçe. Yaz aylannda o bahçedeki büyük
ağaçlann aitına içki masaları kurulurdu. Nâzım ile Pi-
raye orada arkadaşlarıyla bir araya gelmekten çok
hoşlanırlardı.
Aslında bu içkili toplantılar bir iki kadehten sonra
şiir matinelerine dönüşürdü. Genellikle Nâzım'ın şi-
irleri okunur, hele "Güneşin Sofrasında Söylenen
Türkü"b\ç unutulmazdı. Bu şiiri kollannı birbirine ge-
çirip iki yana sallanarak büyük bir keyifle hep birlik-
te okuriardı:
hop
hep
birden geçelim.
Doldurun çocuklar,
doldurun
doldurun
doldur içelim.
Ben masanın çevresinde dolanıp oynardım. "Ma-
vi Gözlü Dev" şiiri okunduğunda Piraye'nin huysuz-
landığını kendim mi sezmiştim, yoksa başkalann-
dan mı duymuştum bilmiyorum. Ama bu şiir okunur-
ken Nizamettin Nazifin onu gösterip "Miniminna-
cık kadına bak!" diye kahkahalar attığını, "Amrna
palavracı şairsin!" diye Nâzım'a takıldığını yıllar son-
ra Piraye söylemişti.
Başka bir anı:
Kemal Sülker ile Kerem Güney Nâzım ile Pira-
ye'deki açıklamalarıma karşı çıktıklan günlerde, Pi-
raye'ye, "Mavi Gözlü Dev'in Nüzhet'eyazıldığını söy-
lüyoriar", demiştim. Tepkisi nerdeyse sözcüğü söz-
cüğüne şöyle olduydu:
"Ya!.. Amanzaten ben hiç sevmem o şiiiri... Kime
olursa olsun... Sen sakın kanşma!.."
Bir süre düşündükten sonra ise şunlan eklemişti:
"Ama Nüzhet'e de yazık! Hem onun kocası cüce
olur mu, yakışıklı adamdı..."
Piraye aslında şiiri düzyazı gibi okuyanlardan de-
ğildi, ama o tür bir yorumculuğa karşı söylüyordu bu
sözleri.
Nâzım Hikmet'in, sanatı nasıl bir kavga aracı ola-
rak gördüğüne, insanlan etkilemek için nasıl kullan-
dığına iyi bir örnek de "Gövdemdeki Kurt" adlı şiiri-
dir.
Nüzhet'i yeren bu şiirin aynlmalartndan sonra ya-
zıldığı sanılırdı. Sonradan öğrendik ki, tam tersine,
evlenmelerinden önce yazılmış bir kıskançlık şiiriy-
miş. Bir toplantıda yakışıklı bir Dağıstanlı gençle Nüz-
het arasındaki "neşeli birsohbet" neden olmuş ya-
zılmasına.
Yıllar sonra Kemal Sülker ile yaptığı konuşmada o
neşeli sohbetin sonrasını şöyle anlatıyor Nüzhet
Berkin:
"Birbihmize küstük. O da son sözünü bu şiihyfe
bana bıldırdi: 'Sen benim minare gövdeme beyaz bir
kurt gibi girdin' vesaire... Ama sonra, bu sohbetin
sınırian hakkında güven duyan Nâzım'la banştık ve
evlendik..." (Cumhuriyet, 7 Eyiûl 1979)
Evet, Nâzım Hikmet şiiri genellikle insanlan etkile-
mek için kullanmıştır. Gençliğinde yazdığı çok sayı-
daki yergi şiiHeri de dünya görüşünü, inancını yay-
mak amacını güden şiirlerdir. Okurlannı etkilemek,
kendinden yana çekmek ister.
Özel yaşamında, kadınlaria ilişkilerindede şiiri hep
bir silah olarak görmüştür. Şiirle öne çıkar, şiirle se-
ver, şiirle kıskanır, şiirle kavga eder, danlır, banşır, is-
tediklerini elde etmek için hep şiirden yararianır.
Özellikle 1948-1949 yıllannda yeni biraşkın çoş-
kusuyla yazdığı şiirter bu bakımdan çok ilginçtir. Pi-
raye ile Münevver arasında neyapacağını kestireme-
diği bir belirsizlik ortamında her şeyi birbirine kanş-
tınr. Nereye varacağı bilinmeyen bir ilişkiye girmiştir.
Nelerin yıkıldığını, nelerin yeniden kurulabileceğini bi-
lemez. Ama olayların gelişmelerine göre iç dünya-
sında büyük değişimler yaşarken, gene de şiir sila-
hını hiç bırakmaz elinden.
"Meşgale", "HoşGeldin", "Tekir'leKavak", "Kan-
to", "Melodram", "Bir Nehre Atılan Cenaze", "7a-
hirle Zühre Meselesi" gibi şiirter birbirini izler.
Bu şiirter dikkatle okûnursa Nâzım Hikmet'in sa-
natını insanlan etkileme yotunda nasıl kullandığı açık-
ça görülür.
Onda kin kesinlikle yoktur...
Yaymcılar Birliği'nde yeni yönetim
• Kültür Servisi - Yayıncılar Birliği'nin yeni yönetim
kurulu belirlendi. Cuma günü toplanan kurultayda,
yönetim kurulu başkanlığına Atıl Ant (Afa Yayınlan),
başkan yardımcılığına Cihat Turan (Ilke Yayınlan), genel
sekreteıiiğe Aydın Ugaz (Çınar Yayınlan) seçilirken,
Nazar Fikri (tnkılap Yayınlan) muhasip üyeliğe getirildi.
Nurhan Kavuzlu (Kavram Yayınlan), Mehmet Ali Uğur
(Cem Yayınlan) ve Recai Akpul (Serhat Yayınlan) kurul
üyeliğine seçildiler. Onur kurulunda Aygören Dirim
(Esin Yayınlan), Turhan Bozkurt (Altm Kitaplar), Erdal
Oz (Can Yayınlan), Cengiz Yaşar (Gendaş) ve Filiz
Deniztekin (Varlık Yjryınlan) yer alırken, denetim kurulu
üyeliklerine Mehmet Ali Uçar (Say Yayınlan), Naki
Ozgül (Özgül Yayın-Dağıtım) ve Nihat Emeksiz
(Gündüz Yayın-Dağıtım) seçildi. Kültür kitaplanyla ders
ve test kitaplan yayıncılan olmak üzere, iki grubun
katıldığı genel kurul sonuçlan için, Atıl Ant, "Yayıncılar
Birliği kurulduğundan beri, kültür kitaplan yayıncılan,
ilk kez kendilerini temsil etme olanaği buldular" dedi.
ShE-SBVden film festivaline tepki
• Kfiltür Servisi - StNE-SEN (Türkiye Sinema
Emekçileri Sendikası), sendikanın Ulusiararası lstanbul
Film Festivali organizasyonunda yer almamasını ve
kendilerine verilen serbest giriş kartının yalnızca iki
seans için geçerli olmasuıı eleştirdi.
Filmlerin yönetmen, asistan, kameraman, ışık
teknisyeni, set teknisyeni, senarist, oyuncu, prodüksiyon
görevlisi olmadan üretilmeyeceğini belirten sendika
üyeleri yayımladıklan bildiride, lstanbul Kültür ve Sanat
Vakfı'nı suçladı: " Vakıf her türîû fihn üretenleri taraf
kabul etmektedir. Bu doğrudur. Ancak bu tarafin
parçalanna birbirinden farklı davranmak yanlıştır.
Vakfin bir yapımcıya, bir yönetmene, bir oyuncuya
gösterdiği tavnn aynısını tüm emekçilere de göstermesi
en doğrusudur.
Bu yüzden bu anlaşılmaz tavnn nedenleri sinema
çalışanlanna açıklanmalıdır. Şimdilik festtval kartlan
festival komitesine iade edilmiştir.
Dileriz lstanbul Film Festivali'nin nicel ve nitel
gerilemesi son bulur ve gelişme sürecine girilir. .
Beklentimız biraz daha ciddi yaklaşımlardır." •
'Hikaye, Yaşamıımz Hep Hikaye'
Kültür Servisi- Yazarlann Evi'nin geçen ay başlattığı
edebiyat söyleşilerinin bu ayki başlığı, "Hikaye,
Yaşamımız Hep Hikaye". Hulki Aktunç ve Mario
Levi'nin katılacagı söyleşide günlük yaşamımızdaki
'öykü'lerimizle edebiyattaki hikaye, öyküleme
anlatılacak. Sunuşunu Atilla Birkiye'nin
gerçekleştireceği söyleşi yann saat 18.30- 20.00
arasında Yazarlann Evi'nde gerçekleştirilecek. (Tel: 261
25 58/ 59)