02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 NİSAN 1995 PA2ARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 1 4 . U L U S L A R A R A S I İ S T A N B U L F İ L M F E S T Î V A L İ PORTRE / FRANCESCA ARCHIBUGI Dahaönce Mignon Gitti'yle Istanbul Film Festivali'nhe konuk olan ttalyan yönetmen Francesca Archibugi, 1961 Roma doğumlu. Centro Sperimentale di Cinematografia'dan mezun olduktan sonra senaryo yazarak sinemaya giren Archibugi. art arda beş tane kısa metrajlı film yönetti. 1988*de ılk uzun metrajlı fılmi Mignon Gıtti'yi (Mignon e Partita) çekti ve birçok ödül kazandı. Ardmdan 1990'da Akşama Doğnı'yu (Verso Sera) yaptı. Ilk fılmi kadar dikkat çekmese de Archibugi'nin uluslararası piyasada yerini sağlamlaştıran bir çalışma rolûnü üstlendi. BUCUN EMEK: 12.00/ Ölülerle Küçük Anlasmalar, 15.00/ Ah Şansh Adam, 18.30/ Ölülerle Küçük Anlaşmalar, 21.30/ Ah Şansh Adam FİTAŞ-1: 12.00/Kocaman Balkabağı, 15.00/ Pepi, Luci, Bom ve Diğer Kızlar, 18.30/Kocaman Balkabağı. 21.30/ Pepi, LUci, Bom ve Diğer Kızlar f • FİTAŞ-2: 12.00/ YolAğıtı, 15.00/Ölü Mevsim, 18.30/ Yol * ' Ağıtı, 21.30/ Ölü Mevsim FITAŞ-3: 12.00/Bir Aşk Uğruna, 15.00/ Benım Aslan Babam, 18.30/tz, 21.30/ Benim Aslan Babam REKS: 12.00/ Kargalar, 15.00/ Sevdiğim Her Şey. 18.30/ Kızıl Güvercin, 21.30/ Sinir Krizinin Eşiğindekı Kadınlar YARIN EMEK: 12.00/ Karşıdakiler, 15.00/ Ancı, 18.30' Karşıdakiler FİTAŞ-1: 12.00''Komiser Pepe, 15.00/ Densız, 18.30/ Komiser Pepe, 21.30/ Derisiz FİTAŞ-2: 12.00' Hiroşıma Sevgilim, 15.00/ Sebastıane, 18.30/ Hiroşima Sevgilim, 21.30/ Sebastiane FİTAŞ-3: 12.00/ Yengeç Sepeti, 15.00/Yann Görüşürüz Mano, 18.30/ Manısa Tarzanı, 21.30/ Yann Görüşürüz Mario REKS: 12 00/SevecekBiri, 15.00/ Vahşi Doğu, 18.30/ Bir Kez Yaşanır, 21.30/ Bahçe. 'Pop kültür, pomo ve kitsch' bulamacı SUNGU ÇAPAN Festivalde Ustalara Saygı bölü- münün en genç yıldızı, kendine özgü 'kftsch' zevkıni yansıttığı, cinsellık ağırlıkh melodram ve duygusal serüven filmlenyle 1980'lenn ortalanndan ıtıbaren uluslararası çapta ünlenen ve bir anlamda Alman Fassbinder'in ls- panya şubesi sayılabilecek 1949 doğumlu Pedro Almodovar. Bu- nuel, Sauragıbı ustalann ızıni sü- rerek Ispanya semalarından ABD'ye uçan, süreklı kışkırtıcı, coşkulu, zevzek ve kıpır kıpır bir "yarancıyönetmen", günümüzde tanıüm ve pazarlamanın önemıne de vakıf, cingöz bir medya uyanı- ğı. 1950'li yıllarda hep Madnd'ı düşle- yerek geçen yoksul cocukluk döneminm ardmdan Undergro- und'un labırenlenn- de epey dolaşmış. 24 saat dolu dolu "seks, uyuştunıcu. rock'n röU" sarmalında ya- şamış, korsan mızah dergılennde resımlı roman yazarlığı, ön- cü tiyatro çalışmala- n ve müzık yapmış, bir rock grubu kur- muş, "Patty Diphusa*adlı. büyük ölçüde otobıyografık bir roman dayazmış. Ve 8 mm'likbırkame- raylakısa metrajlar çekerek sine- maya yönelmış 1974'ten sonra, pornoyla da haşır neşir olarak ta- biı. . 1980'de ilk uzun fılmi "Pe- pi,Luci, Bom veMahaUenin Diğer Kızian n nı borç-harçla, bınbir zahmetle çekmiş; ama film Ispan- ya'da çok tutulunca artık kımse tutamamış Almodovar'ı bir daha. Filmlenyle tutuculan hop otur- tup hop kaldırtan, 45'lik bu ufak tefek haşan yönetmen, klışelen unufak etmeyı seven, "atipik" bir tip. Usta bir sınemacıdan çok "büyflmeyi reddeden, kamerah bir afacan" halıyle her eserinde seyırcıyı şaşırtmacalı dehlizlere sokmayı, bıldik kalıplarla, beylik önyargılarla oynamayı, türlen ka- nştınp harmanlayarak özgün bu- lamaçlaryapmayı yeğleyen, "pop kültür. pornove ktedTin otlakla- nnda fılızlenıp boy vermiş "skan- dafeever bir nriama." Eşcınsellığine karşın Carmen Maura örneğındeki gibı kadın oyunculanyla da tutkulu beraber- likler yaşayan Almodovar'ın de- ğişmez konusu hep "kadınlar.ka- dınlar. kadınlar." Favorı kadın kahramanıysa ha>Tanı olduğu Hollyvvood sınemasından Scarlett O'Hara.Çünkü annesi gıbı güçlü bir toprak kadını Scarlett. Gerek- tiğınde baba Almodovar" ın ayak- lannı yıkayan annesi, yıne de evı çekıp çe%'iren bir "komutan r 'mış, yönetmenın dünya görüşünün oluşumunu haylı etkilemiş bu "kadınanne" fİgürii. 1lerde, an- nesinın öyküsünü anlatacağı bir fılmi de yapacak "küçük" Pedro günün bırinde. Sürekli ıçın ıçın kay- nayan kışkırtıcı kişi- lığının yansıdığı filmlenyle şımdıden sınema dahilennın tapınağına dahil edi- len. Ingmar Berg- man ya da Wood\ AUen gıbı bir "peli- kül ikonu"na dönüş- Pedro Almodovar. türülen Almodo- var'ın, Miguel Bo- se'yı yönettığı son filmı "Yüksek Topuklar"m adı da (Tacones Le- janos-High Heels), lspanyol esp- risıne yakışan bir ad. Yıldız anne- sinın terk ettiği fılmin başkahra- manının bunahmının da sembo- lû, Yüksek Topuklar. Almodovar. süreklı komedı. trajedı ve kome- dı-müzıkal arasında gıdıp gelen bir yaratıcı sayılabilir. Onun "du- yariık. hayalgûcü, çüguuik, uçan- uk, zekâ \e humor"dan oluşan, "artiakrenklerebürünmüş". kış- kırtıcı sinemasını keşfetmek ıçın bu fîlmler iyı bir fırsat. Her fil- mınde âdeta zıncırlerinden boşa- narak olay yaratan öyküler anla- tıp aykın, delı, transseksüel. sadist ve mazoşist tipler galensını dol- duracakcinsten, kahramanlan gö- zümüze sokan Almodovar sıne- ması, aslında çok derin ve kalıcı özellikler ıçermese de tanımaya değer nıtelikte kuşkusuz. KAÇIRMAYIN Kızıl Güvercin: ttalyan sıneması- nın yent umutlann- dan Nanni Moretti, ustası ScoJa gibı ltal- yan solunun nereden nereye geldiğini, ye- nı politikacı tıpıni m- celemeyi çok seviyor. Kızıl Güvercin,ka- za sonucu hafizasını yitinp kendını bır su- topuovuncusuolarak bambaşka bır yaşa- Sinir Krizinin Eşiğindekı Kadınlar. mın içınde bulan genç politikacınm öyküsü. (1989-87 dk.) YolAğıdı: Hint sınemasının en önemli isımlennden Satyajit Ray'ın, ülkesininkırya- şamtndan ve insanından aktardığı manzaralarla gelışen. trajedıyle komedı- nin ustaca yoğrulduğu bır film. Kocasını kente ış bulmaya yollayan bir ka- dının, etrafindakı dünyaya meraklı oğlunu zaptetmek içın verdiği çaba, sey- redılmeve değer. (1955 114 dk., S/B). Sinir KrizininfcşiğindekiKadınlar TV programlanna dublaj yaparak para kazanan iki sevgiliden Ivan, bir gün Pepa'yı terk edip yenı yaşama adım atar. Pepa tam bu darbeyı atlatırken, evı- ne doluşan bır sürü ınsan, kendi sorunlanna onu da ortak etmeye başlar. Al- modovar'dan günün ıkinci önemli fılmi. (1987-98 dk.) Balkabağıyla gelen mııtlıılıık CUMHUR CANBAZOĞLU Francesca Archibugi kariyerin- dekı üç fılmde de aile üzerine ge- niş ıncelemelerde bulunuyor. Ko- caman Balkabağf nda da bırbirin- den kopuk anne-babanın on iki yaşındaki saralı kızlan Valentina. yani diğer adıyla Pippi'yi anlatı- yor bu kez. Pippı, Roma polikliniğinin biz- dekileri fazla aratmayan bölümle- rinden psikiyatriye yatınlıyor. Te- davisini doktor Arturo üstleniyor. Doktor kısa sürede kızın sara krizlerinin fıziksel sorunlardan değil ailesinden gelen bırtakım olumsuz duygulardan kaynaklan- dığını saptıyor. Minik hastasını, duygusal ya- kınlaşmayla tedavi etmeyi deni- yor. Bir çızgi-roman vererek ken- disinin de ünlü çizgı kahramanlar aynı Linus ya da Charlie Btwn gibi mutluluk getırecek kocaman bir balkabağı beklediğini söylü- yor ona. Bu arada yanında tedavi gören bir başka çocuğun sıcakhğı da Pippı'nin kısa sürede düzelmesı- 1993'te Cannes'da gösterilen "Kocaman Balkabağı". Valencia Film Festrvali'nde de en iyi fihtı ve en iyi erkek oyuncu (ET'tcn tanıdığımız Sergk) Castelito) odülkrini kazandı. ne yardımcı oluyor. Bu minik za- fer doktor Arturo'ya kutsal mes- leğini sürdürmede büyük bir güç veriyor... En iyi İtalyan filmi "Kocaman Balkabağı", Ital- ya'da yapılan eleştırmen anketle- nne göre 1993 yılının "Enlyi İtal- yan Filmi." 39 yaşında ölen psıki- yatr Marco Lombardo Radice'nin kıtabından Archibugi'nin senar- yolaştırdığı film, çok duygusal, uygar ve tekrara düşmeden ço- cuk-aile ilişkilerini yumuşak me- sajlarla halkın ıçinden tipler yar- dımıvla veren çalışma olarak ozetlenebilir. Özellıkle temposuyla TV'den film izlemeye alışmış kitlelere uzak olan "Kocaman Balkabağı'", Avrupa sınemasının birçok güzel yönünü bünyesinde taşıyor. Aile önemli kurum Archibugi filmde bir mesajın altını çok net çizıyor: Aile çok önemli bir kurumdur. Ancak ya- pısında önemli bozukluklar olur- sa sürdürmekte ısrar edilmemeli- dir. Çevremizde her zaman sevgi- yi, dostluğu. yakınlığL yardımı bu- labileccğimiz insanlar olacaktır. Bu bazen bir doktor, bazen öğret- men, bazen de minkik bir çocuk- tur." 1993'te Cannes'da gösterilen "Kocaman Balkabağı", Vaiencıa Film Festıvalf nde de en iyi film ve en iyi erkek oyuncu (ET'ten ta- nıdığımız Sergio Castelito) ödül- lerinı kazandı. 'lspanyol Geceleri'nden üç kadm Pedro Abnodovv bölümü, yönetmenın 1980 yapımı ilk uzun metrajlı fılmi Repi, Luci, Bom ve MahaUenin Diğer Kızlar'ıyla başlıyor. lspanyol gecelerini uyuştunıcu, seks ve rock'n roll'la yaşayan üç kadın Pepi, Luci ve Bom. Pepi, yalnız yaşayan, aileden zengin biri. Yan evde oturan polıs tarafindan balkonundakı marijuana bıtkilen bulununca sorunlan başlıyor. Polıs bunun karşılığında Pepi'nin ırzına geçıyor Bom ise bıraz çirkin, lezbiyen bır şarkıcı. Bır de polisın kansı Luci var filmde. sakin görünümlü ev kadını. Pepi. pohsten ıntıkam ıçın önce Bom'un arkadaşlanndan yardım istiyor. Gençler gidip polis yenne onun ikizini dövüyorlar. Bu kez Pepi, polisin kansı Luci'yı elde edip intikam almak isteyince Bom'un da dahil olduğu 'üçlü' ılgınç ilişki yumağı oluşuyor... Fibnde her şey sıradışı ve her türlü ahlak kuralının dışında. büyük bir doğallıkla yaşanarak gelişiyor. Almodovar 16 mm. olarak başladığı fılmi 35 mm'ye dönüştürdü ve özellikle çizgi film renkleri olan pasteli ön plana çıkardı. vtırmalı çalgılan kullanarak canlı ve rahatsız edıcı bir yapıt ortaya koydu. Fazıl Say, yurtdışında verdiği konserlerde Türk bestecilerinin yapıtlannı ve kendi bestelerini seslendiriyor: Piyano konçertomu dünya dinlesin isterinı 25 yaşındaki Sa>. yıırtdışı konserlerde Türk sanatçılann yaprtlannı seskndirrvor. GAJV1ZEVAR1M Avrupa. Asya, Afrika ve Amerika'dan dört yüz genç konser sanatçısı arasında yapılan, dünyanın en önemli müzık yanş- malanndan 'International YoungConcert Artists' yanşmasında binnciliği Avustral- yalı obuacı Diana Doherti ıle paylaşan genç piyanist Fazıl Say, önümüzdekı yıl- larda adını sık sık duyacağımız dünya ça- pında bir sanatçı olmaya aday. 'Young Concert Artists Avrupa Birin- ciliği', 'Boston Metamorfezen Prize' ve 'Paul A. Memorial Prize'' gibı ödüllenn de sahibı olan yırmi beş yaşındaki Say, yurt- dışında verdiği konserlerde Türk sanatçı- lann yapıtlannı seslendırmeyı bir görev biliyor. Konserlerinde kendi bestelerini de cesaretle yorumlayan Say, dünyanın en önemli müzik ajanslanndan 'YoungCon- cert Artists' ile imzaladığı dörtyılhk söz- leşme gereği Amerika'nın ve dünyanın çeşıtli kentlerinde yılda ortalama 20-30 konser verecek. 21 kasımdaNevv York'ta solo çalacak olan Fazıl Say. "Bu çok önemlL Türkiye'den Güher-Süher Peki- nel ve İdil Biret"ten sonra üçüncü defa bir Türk müzisyen bunu yapıyor" diyor. Berlin Müzik Akademısi'nde oda mü- ziğı dalında öğretım görevlisi olan sanat- çı. ülkemizde çoksesli müziğin yaygın- laşmasının gümrük bırliğıne bağlı olabi- leceğinı düşünüyor: "Avrupa mallan ge- lirse, Avrupa kültürü de gelir. Getireceği seyler arasında klasik müzik kültürü de oliır muttaka." Fazıl Say'a büyük bir düşü olup olma- dığını sorduğumuzda, "Bazı şeyler dûşü- nüyonım. Düş değil ama.- Beİki pi>ano konçertomun dünyanın birçokyerindeça- lınmasınıisterim"yanıtınıverdı. Yetenek, dısıplm, çalışma ve azimle desteklendi- ğınde, düşler düş olmaktan çıkıyor anla- şılan... - Ahnanya'da yaşamanızuı bu noktaya gelmenize katkısı oklu mu? Bazı kapılar daha kolay mı açıldı? Hayır, öyle bir şey yok. Kapılann açıl- masını konuşuyorsak 'International Yo- ungConcertArtists' yanşmasına gelelim. Bu yanşmayı kazanınca, dünya çapında bir kariyere aday oluyorsunuz. Avrupa seçmeleri Almanya'dayapıldı. Bueleme- yi kazanmış, Nevv York'ta yapılacak fına- le kalmıştım. Dünya çapında başvuran dört yüz kışıden on altı kişi finale kalmış- tı. Bu fınalde de binnci olmuştum. 'Inter- natiol YoungConcert Artists' yanşmasın- da birincıliği bir kışi de alabilir, beş kişi de... On beş kişilik birjün var. Herkes bir kişi içın oylannı atıyor. Bu on beş kişinin de 'evet' oyu vermesi lazım. Bir kişi 'ha- yır' dediğı takdirde. eleniyorsunuz. Bu Türkiye açısından müzik konusunda önemli bir gelişme. 'Young Concert Ar- tists'ı ılk defa bir Türk kazandı. - Almanlann Türklene karsı önyargda- nndan soz ettiniz. Genç bir sanatçı olarak size de yöneöyor mu bu öırvargılar? Almanlar. İcâğıt üzerinde Türk'ün kun- 1950'lerdenberi bir İdil Biret var dünyada. Ama İdil Biret var diye, Türkiye var denmiyor. İdil Biret tek bir kişi, kışisel bir deha... Dünya çapında bir düzeye erişebilmek için, çok daha fazla insan yetiştirmek lazım. duracısıylapiyanistineeşithaklar veriyor asiında. Bir fabrika işçisinin karşılaştığı zorluklarla ben de karşılaşıyorum, pasa- port ve vize problemlerim oluyor. Alman devleti bu konularda sanatçılara ayncalık tanımıyor. Alman toplumuna gelince, ta- bii ki bir Türk piyanistini bir Türk döner- cisinc yeğler. Ama diyelim ki ulaşılması gereken bir nokta var. Sözgelimi doçent- lik verilecek... Eşit düzeyde olan bır Türk ve Alman varsa, Almana veriliyor. Türk'ün çok büyük farkla daha iyi olma- sı lazım ki Almana tercıh edilsin. lstisnai durumlar dışında ben o önyargıdan çok çektim. -Neleroldumesela? Fransa'da bir yanşmaya girdım, özel ödül aldım; Amerika'daki yanşmada bi- rinci oldum. Almanya'da, Köln'de bır ya- nşmaya gırdim, birinci turda elendim. - Bundan sonraki hedefleriniz? Şu anda bır beklentı ıçındeyim. Türki- ye'de klasik müziğin, daha doğrusu kali- teli müziğin biraz daha yayılmasını isti- yorum. 'Chanson' denebilecek. Edith Pi- af tarzı şarkılar yazdım. Aynı zamanda caz müziği de yapıyorum. Kendi kendi- me geliştırdiğım bir stil var; klasik müzik parçalannı cazlaştınyorum. Ama caz compact diski yapma imkânı daha olma- dı. Bunlan yapmamın nedeni, bıraz da, Türkiye'de yapılan şarkılann üç notadan oluşması... Sözleri 'şıkKÜm şıkıdım' falan oluyor. Benım kulağımdaki sözlerOrhan V'eliNazım Hikmet gıbı şairlerin şiırleri... Yanı daha değerh, sanatsal yanı daha ağvr basan olaylar... - Çoksesli müzik ülkemizde bir türlü yayginlaşanuyor. Ama son derece yavgın olan pop ınüziğinde son villarda sizinyaş- lannızda genç müzisv enİer çıkü. Sizce na- sıl müzik vapıyoriar? Içlennde beğendiklerim de var, beğen- mediklerim de... Mesela Sertab Erener iyi bir şeyler yapıyor. Çok olağanüstü, Barbra Streisand gibı çok büyük renkler veren bır sesi yok. Ama en azından Tür- kiye ıçin iyi bır sesi var, bir kültürden geç- mış. Yaptığı şarkılar da içerik olarak gü- zel. Müzikal olarak baktığınızda da tutar- lı bir güzellik var. Tarkan için bu böyle değil. Imaj, Amerika'dan satın alınan bir şey. Sesi güzel olan değil de, bacağı gü- zel olan kazanıyor. Türkiye'de de böyle olması normal. Dünyanın her yennde böyle, ama dünyada iyinin değeri de bili- niyor Türkiye'de ise az biliniyor. -Türkiye'yeyerleşmeyi düşünüyor mu- sunuz? - Elbette düşünürüm de, buradaki du- ruma göre... Herkes 'Refah getecek' diye korkarken benim kalkıp buraya gelmem biraz sakat bir şey olur. Refah gelirse ha- kikaten her şey bitecek. Ben müzıksiz ya- şayamam. Önce Türkiye'nin düzlüğe çık- masını beklernem lazım. Durum zaten ka- nşık. Bunun içine sanatçı olarak girmek, enayice kendi haklannı kaybetmek de- mek. Burada verilen bir savaş var, ama ne- ye karşı verildiği bile şüpheli şu anda. Te- melden bir şeylere karşı savaş vermek la- zım ki o da çok yükseklerde konsantras- yona gereksınim duyan sanatçılar için ölüm demek. İnsan sanatını mı yapacak, Mozart m; çalacak; yoksa bu adamlarla mı uğraşacak, bır şey uğruna kavga mı verecek... BUAŞAMADA ŞÜKRAN KURDAKUL Sanatçılar Kurultayrndan Sonra.•• 27-28 mart günleri 34 sanatçı örgütünün katılımıy- la Istanbul'da toplanan kurultay, yaratıcı güçlerin yurttaş olarak sorumluluklarını gösteren önemli bir olay bence. Bu olayı örgütlenme sürecinin kazanımlanndan bi- ri saydığım için seviniyorum. 1960'tan günümüze yaratma işleviyle birlikte ken- dilerini somutlama gereksinimi duyarak örgütlerin- de birleşen sanatçılar çoğalıyor. Demokratikleşme savaşımındaki ileriemeler açı- sından üzerinde durulacak bır değişim bu. Önceki yazılanmdan birinde değinmiştim. Çağdaş sanatımızın öncüleri, örgütlenme bilinci- ni miras bırakmadılar kendilerınden sonra gelen ku- şaklara. Yahya Kemal'in anılanndan bir bölümü bir kez daha anımsatmak istiyorum: "Paris 'te dinsizliğim arttı. 1904 senesi Paris 'te to- Iise ve din düşmanlığının azdığı ve sosyalist cereya- nının sert bir rüzgâr gibi estiği bir seneydi. Miting- lere ve nümayişlere kanşıyordum. Sokaklarda '\n\&r- national'dinlerken kalbim geniş bir insanlık sevgisiy- le doluyordu. Ve gözlenm yaşanyordu." (Çocuklu- ğum, Gençliğim, SiyasîveEdebîHâtıralanm.sf. 102, I.bas. 1973) Bu satırlar şu gerçeği gösteriyor açıklıkla: Erken cumhuriyet dönemı sanatçıları yüzyılın ger- çeklerini algılamalarına karşın ülkeye dönüşlerinde ya görmezlikten gelıyorlar. ya izinli özgürlük işlerine gehyor onların. Örgütlenmemizin gecıkme nedeni budur işte. Bu düşüncelerle kurultayın sonuç bildirgesinin ana bölümünü okurlanma vermek istiyorum: "Sanatçı örgütleri olarak yaratma özgüriüğünün temeli olan yaşama ve düşünce özgühüğünün önündeki tüm yasal, ekonomik, fop/umsa/, siyasal engeller, kültûrel baskılar ve sınıhamalar ortadan kaldınlmalı, sanatçının sanatsalyaratım için gereken maddi özgürlük ortamı sağlanmahdır. Toplumumuzun ancak böyle bır özgürlük ortamın- da kimlik kazanacağı ve geleceğe taşınacağı dü- şüncesiyle gereken yasal değişiklik ve düzenleme- lerin hızla gerçekleştinlmesi zorunluluğunu bir kez daha haykırmak istiyoruz. Sanatçının durumunun iyileştirilmesı ve sanatın sorunlannın çözülmesi, ülkemizın aydınlık geleceğe ulasması için zonınludur. Ulkemız sanatçılannın ve sanat örgütlehnin geniş katılımlı birlıktehğini, sanatçı hakkının savunulması- nı, sanat uretimınin ıletişim kanallannın açılmasını sağlayacak yasal güyencesi olan yönetsel ve mali bağımsızlığa sahip, "Özerk Sanat Kurumu"nun oluş- turulması tüm sanatçı örgütlennın ortak talebidir. Bu kurumun çatısı altında var olacak değişik sa- nat dallannın aynı ilkeler içersinde özen\ olan öteki kurumlan kendi yapılanmalarını da çoğulcu katılımı sağlayacak demokratik bır seçım sistemi ile oluştu- racaklardır. Toplumsal değişimi yalnız özgür insanlann sağla- yabileceği ve sanatın insanı özgürieştirebileceği dü- şüncesiyle yaratma özgürlüğü için sanatsal alanda özerk yapılanma gereklidir. Bu amaca ulaşmak için sanatçı örgütlerinin bir "Sanat Konseyi" çatısı altında katılımcı örgütlerya- pısını ve kimliğini koruyarak, toplanmalan zorunlu görülmüştür." Kurultayı gerçekleştiren yürütme kurulunun bu gö- revi de yerine getireceğınden kuşkum yok.. • Kurultay sonunda Kültür Bakanı Ercan Karakaş ve Prof. Emre Kongar konuşmalannda Devlet Tıyat- rolan'nın özerkleşmesine ilişkin yasa tasansının ha- zırlandığını belirttiler. Yıllann tıyatro adamı arkadaşım Yılmaz Onay, bana gönderdiği mektupta bu konu- da şöyle yazıyor: "Bizler de hepimiz bunun gerçekleşmesi için eli- mizden gelen desteği verip süreci hızlandıralım. Çünkü bir defa bu yasanın kısa sürede çıkması önü- müzdeki mevsim içın çokyararlı, hatta zorunlu. Ikin- cisi Devlet Tiyatrolan'nda sabit salonlu bağımsız 'enseble'tere geçiş, bu deneyıme daha önce bir kez girmiş olan Şehır Tıyatrolan'na da yeniden ışık tuta- cak, özel tiyatrolara ise devletin aynştıncı küçük yar- dımlarla yetinmeyip gene sabit salonlu bırleşmiş güçlü topluluklara olanak verecek biçimde yaklaş- masını sağlayacak. Aynca özerk yönetim adımıyla - ki özgür yaratışın zorunlu gereğinin bu olduğu sap- tandı- kurultayın temel esprisi yönünde öteki sanat dallannın taleplerine somut kapı açacak. Kültür Bakanlığı'nın sanat alanında belki en önem- li bir eylem başlangıcı olacak bu. N'olur bir an ön- ce gerçekleşmesine omuz verelim." Avni Diügil lîyatro fidülleri'ni kazananlar belli oldu • Kültür Servisi - Avni Dilligil ödüllerini kazananlar belirlendi. Bu yıl Jüri Onur Ödülü'ne Haldun Dormen, Jüri Özel Ödülü'ne Gencay Gürün değer görüldü. Jüri Özendirme Ödülü'nü ise "'Ada" adlı oyunuyla Tiyatro Ti aldı. Başar Sabuncu, "Palto" adlı oyunuyla en iyi yönetmen, Turgay Nar, "Çöplük" adlı tekstiyle en iyi yerli oyun yazan seçildi. "Cadı Kazanı" en iyi yapım, "Açık Evlilik" oyunundaki rolüyle Nergıs Çorakçı en iyi kadın oyuncu. "Cadı Kazanı "ndaki oyunuyla Zafer Ergin en iyi erkek oyuncu seçildi. "Çöplük" en iyi özgün yapım seçilirken, "Askerliğim" en iyi ekip oyunculuğu ödülünü kazandı. Kerem Yılmazer "Cem Sultan"daki oyunuyla yardımcı rolde en iyi erkek oyuncu, Yıldız Kültür ise "Cadı Kazanı"ndaki oyunuyla yardımcı rolde en iyi kadın ödülünü kazandı. Cafer Yiğiter (Çöplük) en iyi ışık, Nilgün Gürkan (Cem Sultan) en iyi kostüm, Nurettin Ozkönü (Final) en iyi dekor, Semra Karamürsel (Askerliğim) en iyi çeviri ödülünü kazandılar. 1994-95 Avni Dilligil Tiyatro Ödülü jürisi, Nuzhet Birsel başkanhğında Osman Şengezer, Tomris Oğuzalp, Kami Suveren, Füsun Akath ve Göksel Kortay'dan oluşuyordu. Ödüller, 9 ru'san pazar akşamı 21.15 'te Dormen Tiyatrosu'nda yapılacak törenle sahiplerini bulacak. GALERI • ATÖLYE ^ H 293 89 78 (3HAT) SeUu* 1NSAN I 7rRINT DrNLMFLER <2i IIOMOIVCOGNmS "GOZLER" KIMX;R\FSKR<;ISI 3-I4MSAM995 > t KM I SARAN< I SA.V\T Mt-Rkl /l (OPERA) S A N A T G A L E R I S I KRİSTİN SALERI Resıtn Sergısi ZO Mart-8 Nisan '95 Hancıyc Koıugi SoK Stgt* Apt fw ı T»ksmTH 021?-2«921«
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle