Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
3 NİSAN 1995 PA2ARTESİ CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
1 4 . U L U S L A R A R A S I İ S T A N B U L F İ L M F E S T Î V A L İ
PORTRE / FRANCESCA ARCHIBUGI
Dahaönce Mignon
Gitti'yle Istanbul Film
Festivali'nhe konuk olan
ttalyan yönetmen
Francesca Archibugi, 1961
Roma doğumlu.
Centro Sperimentale di
Cinematografia'dan
mezun olduktan sonra
senaryo yazarak sinemaya
giren Archibugi. art arda
beş tane kısa metrajlı film
yönetti.
1988*de ılk uzun metrajlı
fılmi Mignon Gıtti'yi
(Mignon e Partita) çekti
ve birçok ödül kazandı.
Ardmdan 1990'da
Akşama Doğnı'yu (Verso
Sera) yaptı.
Ilk fılmi kadar dikkat çekmese de Archibugi'nin
uluslararası piyasada yerini sağlamlaştıran bir çalışma
rolûnü üstlendi.
BUCUN
EMEK: 12.00/ Ölülerle
Küçük Anlasmalar, 15.00/ Ah
Şansh Adam, 18.30/ Ölülerle
Küçük Anlaşmalar, 21.30/ Ah
Şansh Adam
FİTAŞ-1: 12.00/Kocaman
Balkabağı, 15.00/ Pepi, Luci,
Bom ve Diğer Kızlar,
18.30/Kocaman
Balkabağı. 21.30/
Pepi, LUci, Bom ve
Diğer Kızlar f •
FİTAŞ-2: 12.00/
YolAğıtı, 15.00/Ölü
Mevsim, 18.30/ Yol * '
Ağıtı, 21.30/ Ölü Mevsim
FITAŞ-3: 12.00/Bir Aşk
Uğruna, 15.00/ Benım Aslan
Babam, 18.30/tz, 21.30/
Benim Aslan Babam
REKS: 12.00/ Kargalar, 15.00/
Sevdiğim Her Şey. 18.30/ Kızıl
Güvercin, 21.30/ Sinir Krizinin
Eşiğindekı Kadınlar
YARIN
EMEK: 12.00/ Karşıdakiler,
15.00/ Ancı, 18.30'
Karşıdakiler
FİTAŞ-1: 12.00''Komiser
Pepe, 15.00/ Densız, 18.30/
Komiser Pepe, 21.30/ Derisiz
FİTAŞ-2: 12.00'
Hiroşıma Sevgilim,
15.00/
Sebastıane,
18.30/
Hiroşima
Sevgilim,
21.30/
Sebastiane
FİTAŞ-3: 12.00/
Yengeç Sepeti, 15.00/Yann
Görüşürüz Mano, 18.30/
Manısa Tarzanı, 21.30/ Yann
Görüşürüz Mario
REKS: 12 00/SevecekBiri,
15.00/ Vahşi Doğu, 18.30/ Bir
Kez Yaşanır, 21.30/ Bahçe.
'Pop kültür, pomo ve
kitsch' bulamacı
SUNGU ÇAPAN
Festivalde Ustalara Saygı bölü-
münün en genç yıldızı, kendine
özgü 'kftsch' zevkıni yansıttığı,
cinsellık ağırlıkh melodram ve
duygusal serüven filmlenyle
1980'lenn ortalanndan ıtıbaren
uluslararası çapta ünlenen ve bir
anlamda Alman Fassbinder'in ls-
panya şubesi sayılabilecek 1949
doğumlu Pedro Almodovar. Bu-
nuel, Sauragıbı ustalann ızıni sü-
rerek Ispanya semalarından
ABD'ye uçan, süreklı kışkırtıcı,
coşkulu, zevzek ve kıpır kıpır bir
"yarancıyönetmen", günümüzde
tanıüm ve pazarlamanın önemıne
de vakıf, cingöz bir medya uyanı-
ğı. 1950'li yıllarda
hep Madnd'ı düşle-
yerek geçen yoksul
cocukluk döneminm
ardmdan Undergro-
und'un labırenlenn-
de epey dolaşmış. 24
saat dolu dolu "seks,
uyuştunıcu. rock'n
röU" sarmalında ya-
şamış, korsan mızah
dergılennde resımlı
roman yazarlığı, ön-
cü tiyatro çalışmala-
n ve müzık yapmış,
bir rock grubu kur-
muş, "Patty Diphusa*adlı. büyük
ölçüde otobıyografık bir roman
dayazmış. Ve 8 mm'likbırkame-
raylakısa metrajlar çekerek sine-
maya yönelmış 1974'ten sonra,
pornoyla da haşır neşir olarak ta-
biı. . 1980'de ilk uzun fılmi "Pe-
pi,Luci, Bom veMahaUenin Diğer
Kızian
n
nı borç-harçla, bınbir
zahmetle çekmiş; ama film Ispan-
ya'da çok tutulunca artık kımse
tutamamış Almodovar'ı bir daha.
Filmlenyle tutuculan hop otur-
tup hop kaldırtan, 45'lik bu ufak
tefek haşan yönetmen, klışelen
unufak etmeyı seven, "atipik" bir
tip. Usta bir sınemacıdan çok
"büyflmeyi reddeden, kamerah
bir afacan" halıyle her eserinde
seyırcıyı şaşırtmacalı dehlizlere
sokmayı, bıldik kalıplarla, beylik
önyargılarla oynamayı, türlen ka-
nştınp harmanlayarak özgün bu-
lamaçlaryapmayı yeğleyen, "pop
kültür. pornove ktedTin otlakla-
nnda fılızlenıp boy vermiş "skan-
dafeever bir nriama."
Eşcınsellığine karşın Carmen
Maura örneğındeki gibı kadın
oyunculanyla da tutkulu beraber-
likler yaşayan Almodovar'ın de-
ğişmez konusu hep "kadınlar.ka-
dınlar. kadınlar." Favorı kadın
kahramanıysa ha>Tanı olduğu
Hollyvvood sınemasından Scarlett
O'Hara.Çünkü annesi gıbı güçlü
bir toprak kadını Scarlett. Gerek-
tiğınde baba Almodovar" ın ayak-
lannı yıkayan annesi, yıne de evı
çekıp çe%'iren bir "komutan
r
'mış,
yönetmenın dünya görüşünün
oluşumunu haylı etkilemiş bu
"kadınanne" fİgürii. 1lerde, an-
nesinın öyküsünü
anlatacağı bir fılmi
de yapacak "küçük"
Pedro günün bırinde.
Sürekli ıçın ıçın kay-
nayan kışkırtıcı kişi-
lığının yansıdığı
filmlenyle şımdıden
sınema dahilennın
tapınağına dahil edi-
len. Ingmar Berg-
man ya da Wood\
AUen gıbı bir "peli-
kül ikonu"na dönüş-
Pedro Almodovar. türülen Almodo-
var'ın, Miguel Bo-
se'yı yönettığı son filmı "Yüksek
Topuklar"m adı da (Tacones Le-
janos-High Heels), lspanyol esp-
risıne yakışan bir ad. Yıldız anne-
sinın terk ettiği fılmin başkahra-
manının bunahmının da sembo-
lû, Yüksek Topuklar. Almodovar.
süreklı komedı. trajedı ve kome-
dı-müzıkal arasında gıdıp gelen
bir yaratıcı sayılabilir. Onun "du-
yariık. hayalgûcü, çüguuik, uçan-
uk, zekâ \e humor"dan oluşan,
"artiakrenklerebürünmüş". kış-
kırtıcı sinemasını keşfetmek ıçın
bu fîlmler iyı bir fırsat. Her fil-
mınde âdeta zıncırlerinden boşa-
narak olay yaratan öyküler anla-
tıp aykın, delı, transseksüel. sadist
ve mazoşist tipler galensını dol-
duracakcinsten, kahramanlan gö-
zümüze sokan Almodovar sıne-
ması, aslında çok derin ve kalıcı
özellikler ıçermese de tanımaya
değer nıtelikte kuşkusuz.
KAÇIRMAYIN
Kızıl Güvercin:
ttalyan sıneması-
nın yent umutlann-
dan Nanni Moretti,
ustası ScoJa gibı ltal-
yan solunun nereden
nereye geldiğini, ye-
nı politikacı tıpıni m-
celemeyi çok seviyor.
Kızıl Güvercin,ka-
za sonucu hafizasını
yitinp kendını bır su-
topuovuncusuolarak
bambaşka bır yaşa- Sinir Krizinin Eşiğindekı Kadınlar.
mın içınde bulan genç politikacınm öyküsü. (1989-87 dk.)
YolAğıdı:
Hint sınemasının en önemli isımlennden Satyajit Ray'ın, ülkesininkırya-
şamtndan ve insanından aktardığı manzaralarla gelışen. trajedıyle komedı-
nin ustaca yoğrulduğu bır film. Kocasını kente ış bulmaya yollayan bir ka-
dının, etrafindakı dünyaya meraklı oğlunu zaptetmek içın verdiği çaba, sey-
redılmeve değer. (1955 114 dk., S/B).
Sinir KrizininfcşiğindekiKadınlar
TV programlanna dublaj yaparak para kazanan iki sevgiliden Ivan, bir gün
Pepa'yı terk edip yenı yaşama adım atar. Pepa tam bu darbeyı atlatırken, evı-
ne doluşan bır sürü ınsan, kendi sorunlanna onu da ortak etmeye başlar. Al-
modovar'dan günün ıkinci önemli fılmi. (1987-98 dk.)
Balkabağıyla gelen mııtlıılıık
CUMHUR CANBAZOĞLU
Francesca Archibugi kariyerin-
dekı üç fılmde de aile üzerine ge-
niş ıncelemelerde bulunuyor. Ko-
caman Balkabağf nda da bırbirin-
den kopuk anne-babanın on iki
yaşındaki saralı kızlan Valentina.
yani diğer adıyla Pippi'yi anlatı-
yor bu kez.
Pippı, Roma polikliniğinin biz-
dekileri fazla aratmayan bölümle-
rinden psikiyatriye yatınlıyor. Te-
davisini doktor Arturo üstleniyor.
Doktor kısa sürede kızın sara
krizlerinin fıziksel sorunlardan
değil ailesinden gelen bırtakım
olumsuz duygulardan kaynaklan-
dığını saptıyor.
Minik hastasını, duygusal ya-
kınlaşmayla tedavi etmeyi deni-
yor. Bir çızgi-roman vererek ken-
disinin de ünlü çizgı kahramanlar
aynı Linus ya da Charlie Btwn
gibi mutluluk getırecek kocaman
bir balkabağı beklediğini söylü-
yor ona.
Bu arada yanında tedavi gören
bir başka çocuğun sıcakhğı da
Pippı'nin kısa sürede düzelmesı-
1993'te Cannes'da gösterilen "Kocaman Balkabağı". Valencia Film Festrvali'nde de en iyi fihtı ve en
iyi erkek oyuncu (ET'tcn tanıdığımız Sergk) Castelito) odülkrini kazandı.
ne yardımcı oluyor. Bu minik za-
fer doktor Arturo'ya kutsal mes-
leğini sürdürmede büyük bir güç
veriyor...
En iyi İtalyan filmi
"Kocaman Balkabağı", Ital-
ya'da yapılan eleştırmen anketle-
nne göre 1993 yılının "Enlyi İtal-
yan Filmi." 39 yaşında ölen psıki-
yatr Marco Lombardo Radice'nin
kıtabından Archibugi'nin senar-
yolaştırdığı film, çok duygusal,
uygar ve tekrara düşmeden ço-
cuk-aile ilişkilerini yumuşak me-
sajlarla halkın ıçinden tipler yar-
dımıvla veren çalışma olarak
ozetlenebilir.
Özellıkle temposuyla TV'den
film izlemeye alışmış kitlelere
uzak olan "Kocaman Balkabağı'",
Avrupa sınemasının birçok güzel
yönünü bünyesinde taşıyor.
Aile önemli kurum
Archibugi filmde bir mesajın
altını çok net çizıyor: Aile çok
önemli bir kurumdur. Ancak ya-
pısında önemli bozukluklar olur-
sa sürdürmekte ısrar edilmemeli-
dir. Çevremizde her zaman sevgi-
yi, dostluğu. yakınlığL yardımı bu-
labileccğimiz insanlar olacaktır.
Bu bazen bir doktor, bazen öğret-
men, bazen de minkik bir çocuk-
tur."
1993'te Cannes'da gösterilen
"Kocaman Balkabağı", Vaiencıa
Film Festıvalf nde de en iyi film
ve en iyi erkek oyuncu (ET'ten ta-
nıdığımız Sergio Castelito) ödül-
lerinı kazandı.
'lspanyol Geceleri'nden üç kadm
Pedro Abnodovv bölümü,
yönetmenın 1980 yapımı ilk
uzun metrajlı fılmi Repi, Luci,
Bom ve MahaUenin Diğer
Kızlar'ıyla başlıyor. lspanyol
gecelerini uyuştunıcu, seks ve
rock'n roll'la yaşayan üç kadın
Pepi, Luci ve Bom. Pepi, yalnız
yaşayan, aileden zengin biri. Yan
evde oturan polıs tarafindan
balkonundakı marijuana bıtkilen
bulununca sorunlan başlıyor.
Polıs bunun karşılığında Pepi'nin
ırzına geçıyor Bom ise bıraz
çirkin, lezbiyen bır şarkıcı. Bır
de polisın kansı Luci var filmde.
sakin görünümlü ev kadını. Pepi.
pohsten ıntıkam ıçın önce
Bom'un arkadaşlanndan yardım
istiyor. Gençler gidip polis
yenne onun ikizini dövüyorlar.
Bu kez Pepi, polisin kansı
Luci'yı elde edip intikam almak
isteyince Bom'un da dahil
olduğu 'üçlü' ılgınç ilişki
yumağı oluşuyor... Fibnde her
şey sıradışı ve her türlü ahlak
kuralının dışında. büyük bir
doğallıkla yaşanarak gelişiyor.
Almodovar 16 mm. olarak
başladığı fılmi 35 mm'ye
dönüştürdü ve özellikle çizgi
film renkleri olan pasteli ön
plana çıkardı. vtırmalı çalgılan
kullanarak canlı ve rahatsız edıcı
bir yapıt ortaya koydu.
Fazıl Say, yurtdışında verdiği konserlerde Türk bestecilerinin yapıtlannı ve kendi bestelerini seslendiriyor:
Piyano konçertomu dünya dinlesin isterinı
25 yaşındaki Sa>. yıırtdışı konserlerde Türk sanatçılann yaprtlannı seskndirrvor.
GAJV1ZEVAR1M
Avrupa. Asya, Afrika ve Amerika'dan
dört yüz genç konser sanatçısı arasında
yapılan, dünyanın en önemli müzık yanş-
malanndan 'International YoungConcert
Artists' yanşmasında binnciliği Avustral-
yalı obuacı Diana Doherti ıle paylaşan
genç piyanist Fazıl Say, önümüzdekı yıl-
larda adını sık sık duyacağımız dünya ça-
pında bir sanatçı olmaya aday.
'Young Concert Artists Avrupa Birin-
ciliği', 'Boston Metamorfezen Prize' ve
'Paul A. Memorial Prize'' gibı ödüllenn de
sahibı olan yırmi beş yaşındaki Say, yurt-
dışında verdiği konserlerde Türk sanatçı-
lann yapıtlannı seslendırmeyı bir görev
biliyor. Konserlerinde kendi bestelerini
de cesaretle yorumlayan Say, dünyanın en
önemli müzik ajanslanndan 'YoungCon-
cert Artists' ile imzaladığı dörtyılhk söz-
leşme gereği Amerika'nın ve dünyanın
çeşıtli kentlerinde yılda ortalama 20-30
konser verecek. 21 kasımdaNevv York'ta
solo çalacak olan Fazıl Say. "Bu çok
önemlL Türkiye'den Güher-Süher Peki-
nel ve İdil Biret"ten sonra üçüncü defa bir
Türk müzisyen bunu yapıyor" diyor.
Berlin Müzik Akademısi'nde oda mü-
ziğı dalında öğretım görevlisi olan sanat-
çı. ülkemizde çoksesli müziğin yaygın-
laşmasının gümrük bırliğıne bağlı olabi-
leceğinı düşünüyor: "Avrupa mallan ge-
lirse, Avrupa kültürü de gelir. Getireceği
seyler arasında klasik müzik kültürü de
oliır muttaka."
Fazıl Say'a büyük bir düşü olup olma-
dığını sorduğumuzda, "Bazı şeyler dûşü-
nüyonım. Düş değil ama.- Beİki pi>ano
konçertomun dünyanın birçokyerindeça-
lınmasınıisterim"yanıtınıverdı. Yetenek,
dısıplm, çalışma ve azimle desteklendi-
ğınde, düşler düş olmaktan çıkıyor anla-
şılan...
- Ahnanya'da yaşamanızuı bu noktaya
gelmenize katkısı oklu mu? Bazı kapılar
daha kolay mı açıldı?
Hayır, öyle bir şey yok. Kapılann açıl-
masını konuşuyorsak 'International Yo-
ungConcertArtists' yanşmasına gelelim.
Bu yanşmayı kazanınca, dünya çapında
bir kariyere aday oluyorsunuz. Avrupa
seçmeleri Almanya'dayapıldı. Bueleme-
yi kazanmış, Nevv York'ta yapılacak fına-
le kalmıştım. Dünya çapında başvuran
dört yüz kışıden on altı kişi finale kalmış-
tı. Bu fınalde de binnci olmuştum. 'Inter-
natiol YoungConcert Artists' yanşmasın-
da birincıliği bir kışi de alabilir, beş kişi
de... On beş kişilik birjün var. Herkes bir
kişi içın oylannı atıyor. Bu on beş kişinin
de 'evet' oyu vermesi lazım. Bir kişi 'ha-
yır' dediğı takdirde. eleniyorsunuz. Bu
Türkiye açısından müzik konusunda
önemli bir gelişme. 'Young Concert Ar-
tists'ı ılk defa bir Türk kazandı.
- Almanlann Türklene karsı önyargda-
nndan soz ettiniz. Genç bir sanatçı olarak
size de yöneöyor mu bu öırvargılar?
Almanlar. İcâğıt üzerinde Türk'ün kun-
1950'lerdenberi bir İdil
Biret var dünyada. Ama
İdil Biret var diye, Türkiye
var denmiyor. İdil Biret tek
bir kişi, kışisel bir deha...
Dünya çapında bir düzeye
erişebilmek için, çok daha
fazla insan yetiştirmek
lazım.
duracısıylapiyanistineeşithaklar veriyor
asiında. Bir fabrika işçisinin karşılaştığı
zorluklarla ben de karşılaşıyorum, pasa-
port ve vize problemlerim oluyor. Alman
devleti bu konularda sanatçılara ayncalık
tanımıyor. Alman toplumuna gelince, ta-
bii ki bir Türk piyanistini bir Türk döner-
cisinc yeğler. Ama diyelim ki ulaşılması
gereken bir nokta var. Sözgelimi doçent-
lik verilecek... Eşit düzeyde olan bır Türk
ve Alman varsa, Almana veriliyor.
Türk'ün çok büyük farkla daha iyi olma-
sı lazım ki Almana tercıh edilsin. lstisnai
durumlar dışında ben o önyargıdan çok
çektim.
-Neleroldumesela?
Fransa'da bir yanşmaya girdım, özel
ödül aldım; Amerika'daki yanşmada bi-
rinci oldum. Almanya'da, Köln'de bır ya-
nşmaya gırdim, birinci turda elendim.
- Bundan sonraki hedefleriniz?
Şu anda bır beklentı ıçındeyim. Türki-
ye'de klasik müziğin, daha doğrusu kali-
teli müziğin biraz daha yayılmasını isti-
yorum. 'Chanson' denebilecek. Edith Pi-
af tarzı şarkılar yazdım. Aynı zamanda
caz müziği de yapıyorum. Kendi kendi-
me geliştırdiğım bir stil var; klasik müzik
parçalannı cazlaştınyorum. Ama caz
compact diski yapma imkânı daha olma-
dı. Bunlan yapmamın nedeni, bıraz da,
Türkiye'de yapılan şarkılann üç notadan
oluşması... Sözleri 'şıkKÜm şıkıdım' falan
oluyor. Benım kulağımdaki sözlerOrhan
V'eliNazım Hikmet gıbı şairlerin şiırleri...
Yanı daha değerh, sanatsal yanı daha ağvr
basan olaylar...
- Çoksesli müzik ülkemizde bir türlü
yayginlaşanuyor. Ama son derece yavgın
olan pop ınüziğinde son villarda sizinyaş-
lannızda genç müzisv enİer çıkü. Sizce na-
sıl müzik vapıyoriar?
Içlennde beğendiklerim de var, beğen-
mediklerim de... Mesela Sertab Erener
iyi bir şeyler yapıyor. Çok olağanüstü,
Barbra Streisand gibı çok büyük renkler
veren bır sesi yok. Ama en azından Tür-
kiye ıçin iyi bır sesi var, bir kültürden geç-
mış. Yaptığı şarkılar da içerik olarak gü-
zel. Müzikal olarak baktığınızda da tutar-
lı bir güzellik var. Tarkan için bu böyle
değil. Imaj, Amerika'dan satın alınan bir
şey. Sesi güzel olan değil de, bacağı gü-
zel olan kazanıyor. Türkiye'de de böyle
olması normal. Dünyanın her yennde
böyle, ama dünyada iyinin değeri de bili-
niyor Türkiye'de ise az biliniyor.
-Türkiye'yeyerleşmeyi düşünüyor mu-
sunuz?
- Elbette düşünürüm de, buradaki du-
ruma göre... Herkes 'Refah getecek' diye
korkarken benim kalkıp buraya gelmem
biraz sakat bir şey olur. Refah gelirse ha-
kikaten her şey bitecek. Ben müzıksiz ya-
şayamam. Önce Türkiye'nin düzlüğe çık-
masını beklernem lazım. Durum zaten ka-
nşık. Bunun içine sanatçı olarak girmek,
enayice kendi haklannı kaybetmek de-
mek. Burada verilen bir savaş var, ama ne-
ye karşı verildiği bile şüpheli şu anda. Te-
melden bir şeylere karşı savaş vermek la-
zım ki o da çok yükseklerde konsantras-
yona gereksınim duyan sanatçılar için
ölüm demek. İnsan sanatını mı yapacak,
Mozart m; çalacak; yoksa bu adamlarla
mı uğraşacak, bır şey uğruna kavga mı
verecek...
BUAŞAMADA
ŞÜKRAN KURDAKUL
Sanatçılar
Kurultayrndan Sonra.••
27-28 mart günleri 34 sanatçı örgütünün katılımıy-
la Istanbul'da toplanan kurultay, yaratıcı güçlerin
yurttaş olarak sorumluluklarını gösteren önemli bir
olay bence.
Bu olayı örgütlenme sürecinin kazanımlanndan bi-
ri saydığım için seviniyorum.
1960'tan günümüze yaratma işleviyle birlikte ken-
dilerini somutlama gereksinimi duyarak örgütlerin-
de birleşen sanatçılar çoğalıyor.
Demokratikleşme savaşımındaki ileriemeler açı-
sından üzerinde durulacak bır değişim bu.
Önceki yazılanmdan birinde değinmiştim.
Çağdaş sanatımızın öncüleri, örgütlenme bilinci-
ni miras bırakmadılar kendilerınden sonra gelen ku-
şaklara.
Yahya Kemal'in anılanndan bir bölümü bir kez
daha anımsatmak istiyorum:
"Paris 'te dinsizliğim arttı. 1904 senesi Paris 'te to-
Iise ve din düşmanlığının azdığı ve sosyalist cereya-
nının sert bir rüzgâr gibi estiği bir seneydi. Miting-
lere ve nümayişlere kanşıyordum. Sokaklarda '\n\&r-
national'dinlerken kalbim geniş bir insanlık sevgisiy-
le doluyordu. Ve gözlenm yaşanyordu." (Çocuklu-
ğum, Gençliğim, SiyasîveEdebîHâtıralanm.sf. 102,
I.bas. 1973)
Bu satırlar şu gerçeği gösteriyor açıklıkla:
Erken cumhuriyet dönemı sanatçıları yüzyılın ger-
çeklerini algılamalarına karşın ülkeye dönüşlerinde
ya görmezlikten gelıyorlar. ya izinli özgürlük işlerine
gehyor onların.
Örgütlenmemizin gecıkme nedeni budur işte.
Bu düşüncelerle kurultayın sonuç bildirgesinin ana
bölümünü okurlanma vermek istiyorum:
"Sanatçı örgütleri olarak yaratma özgüriüğünün
temeli olan yaşama ve düşünce özgühüğünün
önündeki tüm yasal, ekonomik, fop/umsa/, siyasal
engeller, kültûrel baskılar ve sınıhamalar ortadan
kaldınlmalı, sanatçının sanatsalyaratım için gereken
maddi özgürlük ortamı sağlanmahdır.
Toplumumuzun ancak böyle bır özgürlük ortamın-
da kimlik kazanacağı ve geleceğe taşınacağı dü-
şüncesiyle gereken yasal değişiklik ve düzenleme-
lerin hızla gerçekleştinlmesi zorunluluğunu bir kez
daha haykırmak istiyoruz.
Sanatçının durumunun iyileştirilmesı ve sanatın
sorunlannın çözülmesi, ülkemizın aydınlık geleceğe
ulasması için zonınludur.
Ulkemız sanatçılannın ve sanat örgütlehnin geniş
katılımlı birlıktehğini, sanatçı hakkının savunulması-
nı, sanat uretimınin ıletişim kanallannın açılmasını
sağlayacak yasal güyencesi olan yönetsel ve mali
bağımsızlığa sahip, "Özerk Sanat Kurumu"nun oluş-
turulması tüm sanatçı örgütlennın ortak talebidir.
Bu kurumun çatısı altında var olacak değişik sa-
nat dallannın aynı ilkeler içersinde özen\ olan öteki
kurumlan kendi yapılanmalarını da çoğulcu katılımı
sağlayacak demokratik bır seçım sistemi ile oluştu-
racaklardır.
Toplumsal değişimi yalnız özgür insanlann sağla-
yabileceği ve sanatın insanı özgürieştirebileceği dü-
şüncesiyle yaratma özgürlüğü için sanatsal alanda
özerk yapılanma gereklidir.
Bu amaca ulaşmak için sanatçı örgütlerinin bir
"Sanat Konseyi" çatısı altında katılımcı örgütlerya-
pısını ve kimliğini koruyarak, toplanmalan zorunlu
görülmüştür."
Kurultayı gerçekleştiren yürütme kurulunun bu gö-
revi de yerine getireceğınden kuşkum yok..
•
Kurultay sonunda Kültür Bakanı Ercan Karakaş
ve Prof. Emre Kongar konuşmalannda Devlet Tıyat-
rolan'nın özerkleşmesine ilişkin yasa tasansının ha-
zırlandığını belirttiler. Yıllann tıyatro adamı arkadaşım
Yılmaz Onay, bana gönderdiği mektupta bu konu-
da şöyle yazıyor:
"Bizler de hepimiz bunun gerçekleşmesi için eli-
mizden gelen desteği verip süreci hızlandıralım.
Çünkü bir defa bu yasanın kısa sürede çıkması önü-
müzdeki mevsim içın çokyararlı, hatta zorunlu. Ikin-
cisi Devlet Tiyatrolan'nda sabit salonlu bağımsız
'enseble'tere geçiş, bu deneyıme daha önce bir kez
girmiş olan Şehır Tıyatrolan'na da yeniden ışık tuta-
cak, özel tiyatrolara ise devletin aynştıncı küçük yar-
dımlarla yetinmeyip gene sabit salonlu bırleşmiş
güçlü topluluklara olanak verecek biçimde yaklaş-
masını sağlayacak. Aynca özerk yönetim adımıyla -
ki özgür yaratışın zorunlu gereğinin bu olduğu sap-
tandı- kurultayın temel esprisi yönünde öteki sanat
dallannın taleplerine somut kapı açacak.
Kültür Bakanlığı'nın sanat alanında belki en önem-
li bir eylem başlangıcı olacak bu. N'olur bir an ön-
ce gerçekleşmesine omuz verelim."
Avni Diügil lîyatro fidülleri'ni
kazananlar belli oldu
• Kültür Servisi - Avni Dilligil ödüllerini kazananlar
belirlendi. Bu yıl Jüri Onur Ödülü'ne Haldun Dormen,
Jüri Özel Ödülü'ne Gencay Gürün değer görüldü. Jüri
Özendirme Ödülü'nü ise "'Ada" adlı oyunuyla Tiyatro
Ti aldı. Başar Sabuncu, "Palto" adlı oyunuyla en iyi
yönetmen, Turgay Nar, "Çöplük" adlı tekstiyle en iyi
yerli oyun yazan seçildi. "Cadı Kazanı" en iyi yapım,
"Açık Evlilik" oyunundaki rolüyle Nergıs Çorakçı en
iyi kadın oyuncu. "Cadı Kazanı "ndaki oyunuyla Zafer
Ergin en iyi erkek oyuncu seçildi. "Çöplük" en iyi
özgün yapım seçilirken, "Askerliğim" en iyi ekip
oyunculuğu ödülünü kazandı. Kerem Yılmazer "Cem
Sultan"daki oyunuyla yardımcı rolde en iyi erkek
oyuncu, Yıldız Kültür ise "Cadı Kazanı"ndaki
oyunuyla yardımcı rolde en iyi kadın ödülünü kazandı.
Cafer Yiğiter (Çöplük) en iyi ışık, Nilgün Gürkan
(Cem Sultan) en iyi kostüm, Nurettin Ozkönü (Final)
en iyi dekor, Semra Karamürsel (Askerliğim) en iyi
çeviri ödülünü kazandılar. 1994-95 Avni Dilligil
Tiyatro Ödülü jürisi, Nuzhet Birsel başkanhğında
Osman Şengezer, Tomris Oğuzalp, Kami Suveren,
Füsun Akath ve Göksel Kortay'dan oluşuyordu.
Ödüller, 9 ru'san pazar akşamı 21.15 'te Dormen
Tiyatrosu'nda yapılacak törenle sahiplerini bulacak.
GALERI • ATÖLYE ^ H 293 89 78 (3HAT)
SeUu*
1NSAN I 7rRINT DrNLMFLER <2i
IIOMOIVCOGNmS
"GOZLER"
KIMX;R\FSKR<;ISI
3-I4MSAM995
> t KM I SARAN< I SA.V\T Mt-Rkl /l
(OPERA)
S A N A T G A L E R I S I
KRİSTİN
SALERI
Resıtn Sergısi
ZO Mart-8 Nisan '95
Hancıyc Koıugi SoK Stgt* Apt fw ı
T»ksmTH 021?-2«921«