Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 26 NİSAN 1995 ÇARŞAMBA
14 KULTUR
6
Lülfi Akad., bir ekoldür
9
Kültür Servisi- "Lütfî Akad,
biiyük bir insandır, büyük
demeve gerek yok. O, insandır,
fenomendir. ustadır."
Istanbul Devlet Tiyatrosu'nun
Türk sinçmasının ûnlü
yönetmeni Lütfi Akad için
düzenledigi "Sanat İnsanlarT
etkinliğinde söz alan ilk
konuşmacı Erol Keskin,bunlan
söylüyordu büyük usta için.
Sözlerine, "Soruyu doğnı
sormanın bir esas olduğunu
bana o gösterdi. O, benim için
bir önder obnuştur" dıyerek
devam eden Keskin. belge ve
belgesel film arasındaki
farklardan söz ederek belgesel
fîlm çekiminin ne olduğunun
Akad'la görülebileceğine
değindi.
Devlet Tiyatrosu sanatçılannın
dramatik belgesel tarzında
sunduklan etkinlikte, zaman
zaman dia göstenleri de yer
aldı.
Akad'ın filmlerinden alınan
kısa görüntüleri, Akad'la
fılmleri aracılığıyla
tanışmalannı ve anılanm
anlatan konuklann konuşmalan
izledı.
SezerSezin. Lütfü Akad'ın
1948'deu
Vunın
Kahpeye"filmiyle yönetmenliğe nasıl
başladiğmı anlatırken "Lütfü Akad, bir
ekoldür, sinemanın babasıdır; benim
çok se\ diğim, sa> dığını. her zaman
biraz da tartakladığım sevgüimdir.
Lütfü, benim arkadaşum, babam,
kardeşim. öğretmenim, her şeyim"
dedı. "Vurun Kahpeye" fîlmini
yönetmesi için Akad'ı nasıl ikna
ettiğini açıklarken -Bakmayın siz onun
şimdi yumuşadıgına; aslında çok aksi
Lütfi Akad, gecenin sonunda "Bir insanın cenazesinde kimlerin olacağını görmesi garip bir duvgu'dedi. < Fotoğraf: KAAN SAGANAK)
bir adamdır. Bir şeye hayır dedi mi
hayırdır. Ama her zehirin bir panzehiri
vardırr!
diyen Sezin, anılanyla
izleyicileri kahkahaya boğdu.
Akad'ın yönettiği "Lûküs Hayat"
filmindekı bahçe sahnesinin çekimleri
lpek Film Stüdyosu'nda
gerçekleştınlirİcen platoda bulunan
sütunlan çınar ağaçlanna dönüştüren
Sohban Koloğlu. o günleri anlattı:
"Kontrplak ve alçdı bezlerle bir sütunu
ağaca dönüştürmeyi başardık. Sabah,
çaya, pbtoya gelip 'Bu ağacı buraya
kim getirdf diye sorunca. kendi
kendimize "bu iş tamam' diye
düşündük."
Lütfi Akad'ın "Kanun N'amına" ve
"Altı Ölü Var"filmlerini izledikten
sonra sinemacı olmaya kesin karar
verdiğıni söyleyen Halit Refiğ, "Daha
kendisiyle karşüaşmamışken Lütfi
Akad'ı gryabuıda ustam oiarak kabul
ettim. Onun fîlmJeri, teknik attyapı
yetersizliğinin bilgi ve sezgiyle nasıl
aşılabileceğini göstennek konusunda,
bana model oldular" dedi ve "yerti
filmcilik""len "Türk sineması"na nasıl
geçildiğini anlattı.
Akad'ın 1973 ve 1974 yıllannda
çevirdiği "GeHn", "Düğün", "DiyeT
üçiemesinde başrolü oynayan ve
"Sinema çizgim. dünyaya bakışım,
ülkemdeki ve dünyadaki yerim,
sinemanın niçin yapıldığı
sorulannı sormamı sağlayan
Lütfü Akad oldtı. tnşaJlah
kendisi) le bir kez daha
çalışmak nasip olur" diyen
Hülya Koçyiğitten sonra söz
alan kameraman Turgut
Ören. Akad'la ilk kez "Beyaz
Mendfl" filminde
çalıştıklannı, o zevkli ve
güzel çalışmayı anlatmasının
imkânsız olduğunu söyledi.
Son oiarak söz alan sinema
eleştırmeni Atüla Dorsay.
Türk sinemasının bütün
emekçilenne teşekkür ederek
başladığı konuşmasına,
\kad'ın filmleriyle nasıl
tanıştığını anlatarak devam
ettı.
"Gelin. Düğün, Diyet"
üçlemesinin, dünya
sinemasının çok nadir, belkı
de tekil bir ömeği olduğunu
belirten Dorsay, Akad'ın
sinema dışında, bilinmeyen
bir yönünü de vurgulayarak
"O, bir sanatçı olduğu kadar,
aynı zamanda, toprağa,
doğaya baglı bir insandır"
dedı ve Akad'ın bir apartman
dairesi yerine, bahçelı evlerde
oturmayı tercih ettigini
söyledi.
Gecenin sonunda, bütün
salonun ayakta alkışlanyla mikrofona
gelen Lütfi Akad, gözyaslannı
tutamadı. Akad'ın "Bir insanın
cenazesinde kimlerin olacağını görmesi
garip bir duygu"sözleri, salondan
yükselen "AUah konısun" seslerine
kanşırken ünlü yönetmen, salonda, çok
sıcak ve kalpten gelen bir sevgi
duyduğunu ifade ederek herkese
teşekkür ettı.
Nâzım,
Galce'ye
çevrildi
Kültür Servisi- Avrupa
Birliğı'nin cömertliği saye-
sinde, artık Galce bilen lr-
landalı aydınlar, Nazım
Hikmet'in şiirlerini okuya-
bilecekler. The Sunday Tî-
mes'da yer alan bir yazıda,
AB'nin Avrupa'daki diğer
dillerle ilgili oiarak uygula-
mayı düşündüğü çeviri
programından söz ediliyor.
"Radhacana Daonna Mo
Thire"(YIenıleketiınden İn-
san Manzaraları). Avru-
pa'daki azınlık dillerine
çevrilen ve bu yüzden de,
yalnızca belli bir kesime
hitabeden yüzlerce edebi-
yat yapıtından biri. Estonya
destanlan, Almanya'da ba-
sılırken, Fransız gerçeküs-
tücüleri Danimarka dilinc,
Katalan erotik öyküleri de
ltalyanca'ya çeviriliyor.
Bununla birlikte, Ingilte-
re, vergı mükelleflerine 20
milyon pounda mal olacak
5 yıllık çeviri programını
engellemeye çalıştığı için,
Avrupalı komşulan tarafin-
dan kibirli davranmakla
suçlanıyor. Yunanlı şarkıcı
Nana Mouskouri, progra-
raın para israfı olduğunu
öne süren tngiliz bakanlan
"bencillik
r
'le suçluyor.
Kitapların çevrılmesi
için bağış sağlayan Dani-
markalı yayıncı Klaus Kla-
usen, "Bu, tam anlamıyla
emperyalist yüksek tabaka
yaklaşımı" diyor. "İngilte-
re, zaten veteri kadar yay-
gın olan fngüizce'yle, dün-
yanın beryerinde kitaplan-
nı satabilir. Ama bu, Dani-
marka. Belçika ve Hollan-
da gibu dilleri İngilizce ka-
dar popüler olmayan ülke-
lere karşı hiç de adil bir
davranıs değiL"
Çeviri programı, 5 yıl
önce, Ariane edebiyat
projesinin bir parçası
oiarak başlamış; Avru-
pa, özellikle de, Fla-
manca ve Galce gibi
azınlık dillennde yazıl-
mış kitaplann, oyunla-
nn ve şiirlerin yaygın-
laşmasını sağlamak
amacıyla tasarlanmıştı.
Program, AB dışındaki
ülkelerde yaşayan ya-
zarlara da yardımda bu-
lundu: Arnavutluk, Ro-
manya ve Hırvatistan
dillerindeki çalışmalar.
çevrilen yapıtlar arasın-
da bulunuyor.
Bu programın getirdiği
olanaklardan yararlananlar
arasında. Estonyalı yazar
Arvo Vr
alton"ın , Cees No-
oteboom'un, Isveçli yazar
Lars Gustafsson'un kita-
plan yeralıyor.
Ingiliz hükümeti, yine
de, bu tasartnın tam bir pa-
ra israfı olduğu fıkrınde.
Ama programın yürürlük-
ten kaldırılması için,
AT'nin oybirliğiyle karar
alması gerekiyor. Bununla
birlikte, program, sözü edi-
len azınlık dillerini bilenler
için, tam bir lütuf oiarak
görülüyor.
'Ahşap, mimarinin neresinde'ı
Kültür Servisi- Uluslararası Anıtlar ve
Sitler Konseyi'nin yeni çalışma grubu olan
Ulusal Ahşap Komitesi, "Ahşap,
Mimarinin Neresinde?" başlıkiı
uluslararası bir sempozyum düzenliyor.
Günümüzde Avrupa ve ABD'de önemlı bir
yapı malzemesi oiarak ele alınan ahşabın
mimarideki önemıni vurgulamak ve
Türkiye'dekı bilinçsiz kullanımını
önlemeyi amaçlayan sempozyum, yann
başlıyor.
Çağımızın enerjı ve kaynak sorunlanna en
iyi şekilde yanıt verebilen 'çevre dosta' bir
yapı malzemesi olan ahşabın mimarideki
önemi. korunması ve çağdaş yapılardakı
yeri konulannda genış bir perspektif
sunacak olan sempozyum. iki gün boyunca
9.30-18.00 saatleri arasında
gerçekleştirilecek. "Ahşap Mimarinin
Neresinde?" sempozyumu, Kültür
Bakanlığı Unesco Türkiye Milli Komitesi
ve ICOMOS Türkiye Ulusal Komitesi'nin
işbırliğiyle gerçekleştiriliyor.
Açılış konuşmalannı Prof.Doğan Kuban
ve ICOMOS Türkiye Başkanı Nevzat
İlhan'ın yapacağı sempozyuma
yutdışından Ingiltere Ahşap Koruma
Birliği Başkan Yardımcısı Frank
Brooks, tsrail Eski Eserler Kurumu'ndan
A\ner Hillman, Ingiliz Protim Services'ten
Richard Malpass. ICOMOS Uluslararası
Ahşap Komitesi Başkan Yardımcısı David
Michelmore, English Heritage'dan Treve
Rosoman, Finlandiyalı Mimar Asko
Takala, Fransa Trihsel Anıtlar Baş Miman
Jean Louis Taupin ve Manchaster
Üniversitesi Mimarlık Fakültesi'nden
David Yeomans katılıyor. Ülkemizden ise
Prof. Dr. Afıfe Batur, Y.Mimar Cengiz
Bektaş, Dr. Turgut Cansever, tstanbul
Mımarlar Odası Başkanı Oktay Ekinci,
Prof. Nezih Eldem, Prof Dr. Nurgün
ErdinJ'rof. Dr. Cengiz Eruzun, Dr. Sinan
Genim, Prof. Dr. Reha Günay, Y.Mimar
Ersen Gürsel,Ağaç Teknik Mühendisi
Semih Saracık, Y.Mimar Ahmet
Selbesoğlu, Prof. Haluk SezginJ>oç. Dr.
Uğur Tanyefi, Y.Mimar, Restoratör Hüsrev
Tayla ve Prof. Dr. Ayşıl Yavuz birer bildiri
sunacaklar.
Cuma günü saat 16.00'da ise "Ahşabm
Gekceği: Dünü Konımak ve Yaruu
Biçimlendirmek çin Ahşap" konulu bir
panel gerçekleştirilecek.
'Dört Mevsim'le değişmeyen sorunlar
ASUMARO
Oyunda Zeynep Günenç ve Uğur Çavuşoğlu
Tiyatro sezonunun kapanamsına
kısa bir süre kala, Foks Fun Kültür
Merkezı çiçeği burnunda bir tiyatro
topluluğuna evsahipliği yapıyor:
Ragıp Yavuz ve Meltem Cum-
bul'un birlikte kurduklan '"Beyaz
Sahne", ilk o>oınu "Dört Mevsim"
ile izleyicisiyle tanışıyor.
Araold VVesker'in yazdığı oyun-
da Zeynep Günenç ve Uğur Çavu-
şoğlu rol alıyor Oyunun müzıkleri
Melih Kibar'a, koreografisi Aylin
Kalem'e. dekor ve kostüm tasanmı
Sandra Türksever'e, ışık tasanmı
da Hakan Özipek'e ait.
Ragıp Yavuz'un daha önce sah-
neye koyduğu "Aynhk Müziği
r
'nde
Meltem Cumbul başrollerden biri-
ni üstleniyor. Şimdi ise ortağı:
"Meftem'in sağlam bir tiyatro eğiti-
mi var ama yaşı genç ve deneyimsiz.
Tiyatro kurmak istiyordu fakat bi-
rikimine fazla güvenmiyordu. O za-
man bizim durumumuz çakıştı.
Onun gençliğinin bana getirdiği ayrı
bir zenginlik oldu, benim de tivatral
tecrübem onun üstüne monte olun-
ca, Beyaz Sahne kurulmuş oMu".
Tiyatronun adını, günümüz iliş-
kılerinin, yaşamın kirliliğine tepki
oiarak "Beyaz Sahne" koyan Ya-
vuz, bir gün kirleneceğini hisseder-
se bu tiyatroyu da kapatacağını
söylüyor. Ragıp Yavuz. oyun seçer-
ken ticari karşılık gibi bir hedefleri
olmadığını, ancak izleyici bekle-
diklerini vurguluyor: "Ticari karşı-
uk beklemek gibi bir hedef sağiıklı
değiL Ama tkari karşılık demek, se-
yirci beklememeyc dönüşmüş vazi-
yette. Ben bir iş yapanm, bunu se-
kiz kişi de seyretse dur, üç kişi de,
bir kişi de diye düşünülüyor. Oysa
ki doğnı bir iş ve doğru olduğu ka-
dar da güzel bir iş sahne üzerinde
bence seyircisini bulabilmelL Eğer
seyirci bulunamıyorsa bunda bir
eksik var demektir".
Ragıp Yavuz, "Dört Mevsim"de
de "Aynlık Müziğı"nde olduğu gi-
bi ilişkilerinde sorunlar yaşayan bir
kadınla erkeği ele alıyor. ilk oyun-
da bu konunun yanm kaldığını dü-
şünen Yavuz, bu oyunla bu temayı
en azından kafasında çözümleye-
bilmeyi umuyor.
"Dört Mevsim", sorunlannı çö-
zebilmek için yaşadıklan metropol-
den dağ başında bir eve gelen bir
çiftin, Adam ile Beatrice'in öykü-
sü. Ancak bu evde geçirdikleri dört
mevsim, onlar için bir çıkış olma-
yacaktır, çünkü sorunlann asıl kay-
nağı yaşadıklan metropolde gizli-
dir.
Yazann bir tek şarkı dışında mü-
zik kullanılmamasınını istediği
oyunda her mevsim için Melih Ki-
bar'ın bestelediği ayn bir müzik
kullanılıyor. Yavuz, mevsimler ara-
sı duygu değişimlerini bu yolla ak-
tarmayı amaçhyor.
Oyıınun dekoru ise sadece tabanı
olan, her tarafı açık bir oda. Fon
perdesi her mevsimde ayn bir renk
alıyor. Cumbası evin içine sakan
bir pencere, içeri doğru açılan bir
de kapı var. Odanın derinliğinde bir
ağaç bulunuyor. Yavuz, bununla
anlatmak istediklerini şöyle dile
getiriyor: "Bu çok soyut bir yorum,
sanıyorum kimseye bu kadar somut
geçmez. Ama bana çok yardımı ol-
du. O metropolden kalkıp dağ başı-
na geliyoriar, o odanın içine kendfle-
rini hapsediyoriar. Ama ne kadar
hapsederlerse etsinler, dışarıdaki
olay, dışandaki mevsim değişimi,
pencerenin kapının dış yüzü her
zaman o odanın içindc".
NEW YORKTAN
ÎLHAN MİMAROĞLU
ZıpçıkUlar
Sokağın köşesine bir tezgâh kurulmuş. Böreğe
benzer bir şeyler satılıyor. Neli acaba o börek kılıklı
şeyler? Peynirli mi? Kıymalı mı? Ispanaklı mı? Hiç-
biri değil. Neliymiş peki? Eğlenceliymiş. Öyle yazı-
yor. Eğlencesizini zıpçıktılar almaz.
Dondurmanın da çileklisine, çikolatalısına, vanil-
yalısına aldırdıkları yok zıpçıktıların. Sayıp dökeyim
.de yeni dondurma çeşitlerini, ne türiü dondurmay-
İa eğlendiklerini anlayın ya da çıkın işin içinden:
Aztek Harmanı, Kurabiye Hamuru Dinamosu, Çi-
lekli Peynir Pastası Çılgınlığı, Yağmur Ormanı Ça-
tırtısı, Kapuçino Kargaşalığı...
Kiraz Garcia diye de bir dondurma var. Kirazı
anladık ama, Garcia da kim olıryor? "Bana Alfredo
Garcia'nın Kellesini Getir" diye bir film vardı. Ora-
daki Garcia olsa gerek.
Ya Bodur Maymun dondurmasına ne buyrulur?
Ister bodurundan olsun, ister boylu boslusundan,
maymunlu dondurma yemek ister misiniz? Ama
zıpçıktıları en çok eğlendiren dondurmaların ba-
şında Bodur Maymun geliyormuş.
Zıpçıktılann Zima diye bir de birası var. Şişede,
bardakta duruşuna bakarsanız, biraya değil; suya
benzediğine göre o da pek eğlenceli. Zıpçıktılann
doluştuğu barlarda Zima'nın sürümü çok yüksek-
miş.
Zıpçıktılan zıpçıktı barlarında aramak gerekmi-
yor. Sokaklar zıpçıktı dolu. Ayakta tekerlek, sırtta
çanta, kulakta fıştara fıştak fıştara fıştak, kafada
beyzbol kasketi (çoğu ters giyilmiş oiarak) akın
akın geçiyorlar sokaklardan. Hele o sırt çantaları
zıpçıktılık çağını çoktan aşmış kuşaklarda bile yay-
gınlaşmaya başladı. Askere mi gidiyorlar dersiniz?
Yoksa dağa mı tırmanacaklar?
Zıpçıktı piyasasında iyi para var, ama bir yandan
da zıpçıktılar alışverişe engel oluyoriar. Çoğu dük-
kân tekerleklileri içeri almıyor. Kaliforniya'daki çar-
şılarda dükkâncılar, zıpçıktı sürülerini kaçırmak için
hoparlörlerle klasik müzik çalmaya başlamışlar.
Beethoven hiç olmazsa DDT yerine geçip işe ya-
nyor böylece.
Bir müze, girişine Dali'nin bir resmini afîş yapıp
asmış. İki zıpçıktı durdular resmin önünde. "Bu ne
biçim şey" dedi biri. "Eskiden hep kafadan sakat-
larresim yaparmış" diye açıkladı öbürü.
Robert Altman'ın "Short Cuts" adlı filmine git-
tik. Amerikan fılmlerinin pek azı görülmeye değer.
Bu da onlardan biri. Film bittikten sonra birkaç
zıpçıktı "Üç saat boyunca sıkıntıdan patladık" diye
söylene söylene tekerteklerini takıp gittiler. Yanılıp
gelmişlerdi o filme. Zıpçıktı filmlerinden biri san-
mışlardı. Eğlenememişlerdi bir türiü.
Hollyvvood birbiri ardına, yapımcısı zıpçıktı, yö-
netmeni zıpçıktı, oyuncuları zıpçıktı filmler yetiştiri-
yor zıpçıktı piyasasına. Neler neler yapmıyor zıp-
çıktılar o filmlerde. Beyzbol kasketlerinin yerine
kafalarına fötr şapkalar geçirip, ellerine makineli
tüfekler alıp gansgter oluyoriar; peaıka takıp, kılıç
kuşanıp üç silahşoru oynuyorlar; Kudüs'e gidip
kadınlar hamamına giriyorlar; Arap şeyhinin petrol
depolannı dinamitleyip Amerika'y kurtanyortar.
Acaba biz de mı zıpçıktıydık? Eski fotoğraflara
bakıyorum. Benzemiyoruz zıpçıktıya. O günlerin
gençliğini konu alan filmleri yeniden görüyonım.
"/Vs/ Gençlik" türünden filmler. "Amerikan gençli-
ğinin durumu konku verici" diye düşünürdük. Bu-
gün bakıyorum da o filmlere, "Efendi çocuklarmış,
hanım kızlarmış meğer" diyorum.
Tekerlek, sırt çantası, torba pantolon, beyzbol
kasketi, kulaklardaki fıştara fıştak... Birer sımge gi-
bi kalıyor bunlar. Amerika'daki zıpçıktı eğlenceleri-
nin korkunç gerçeğini yansıtmaya yetmiyor. Kaldı-
rımda hızla giden bir tekerlekliyle çarpışıp ya da
otobüs pencerelerine atılan taşlarla yaralanıp has-
taneye düşme olasılığı bile. Tanığı olmak istiyor-
sam zıpçıktılann daha başka nelerie eğlendikleri-
nin, gazetelerden öğrendiklerimin somut örnekleri-
ni görmek istiyorsam, uzun bir araştırma yolculuğu
gerekmez. Evden çıkıp karşıdaki parktan aşağı in-
diğimde, Hariem'in en tehlikeli bilinen sokakların-
dan birine girip El Barrio adıyla da anılan ispanyol
Hariem'inin yolunu tuttuğumda, sağ çıkabilirsem
oralardan, gerçeklerin yaşantısını kazanmaya baş-
lamış olurum: Silah ve uyuşturucu alım satımının;
okullanna kurşun geçmez ceketlerie giden öğren-
cilerin; eğlence diye kıyılara gidip nehirden geçen
gemilere, yollann üstündeki köprülere çıkıp aşağı-
dan geçen taşıtlara ateş açan zıpçıktılann; birçok
ülkeden, özellikle Güney Amerika'dan akın akın
Amerika'ya gelip yerleşen göçmenlerin burada
doğan çocuklarının zıpçıktılık yaşına vardıklannda
ülkelerine dönüp orada yoksullan, güçsüzleri hara-
ca kesmek için çetecilik öğrenmelerinin...
Bir istatistiğe göre dünyanın çoğu ülkesinde nü-
fusun yaklaşık üçte ikisi 15 yaşından aşağıymış.
"Dünya cılızlara kalacak" diye bir söz vardır. Bek-
leyedursun cılızlar, dünya zıpçıktılara kaldı.
Ervm Nagy'den Metropolis kazısı
yararma konser
• Kültür Servisi- Macar piyanist Ervin Nagy, yann
Metropolis kazısı yaranna Izmir'de bir konser verecek.
12. Uluslararası Ankara Müzik Festivali kapsamında
25 nisanda Ankara Resün Heykel Müzesi Konser
Salonu'nda Ankaralı müzıkseverlerle buluşan
Nagy'nin Izmır konserinden elde edilecek gelir,
PHILSA tarafından kazı çalışmalan destekJenen
Metropolis Dostlan Derneği'ne bırakılacak. Konser
öncesinde düzenlenen törende. PHILSA'nın 50 bin
dolarlık ek katkısı kazı başkanı Prof. Dr. Recep
Meriç'e sunulacak.
1964 yılında Macaristan'da doğan Ervin Nagy. 11
yaşmda müziğe başladı. Franz Listz Akademisi'ne
girdi ve bu okulda György Nador, Sandor Szokolay ve
György Kurtag ile çalıştı. 1990 yılında akademinin
onur üyesi seçilen piyanist, aynı >nl Van Cliburn Bursu
ile ABD'ye gitti. ABD'de ünlü müzikologlarla çalışan
Nagy, birincilik ödüllerinüı yanı sıra aynı yıl Joanna
Hodges Uluslararası Piyano Yanşmasf nda Londra
Performans Ödülü'nü aldı.
Uluslararası Hoşgörü Kongresi
• ANKARA (AA) - Kültür Bakanlığı ile Akdeniz
Üniversitesi'nin işbirliğinde 1995 Hoşgörü Yılı
nedeniyle 'Uluslararası Hoşgörü Kongresi'
düzenlenecek. Kongrede iki gün süreyle hoşgörünün
evrenselliği ve gerekliliği tartışılacak. 10-12 haziran
tarihlerinde Antalya'da gerçekleştirilecek kongreye
Avrupa, Amerika ve Türki cumhuriyetlerden 42 bilim
adamı, uzman ve sıyasetçi katılacak. "Dinlerarası
Hoşgörü", "Kültürlerarası Hoşgörü", "Siyasette
Hoşgörü", "Türk Kültüründe Hoşgörü" başlıkiı
konulann ayn ayn ele alınacağı kongre çerçevesinde,
aynca 'Halk Şairleri Arası Hoşgörü' konulu birde şiir
yanşması düzenlenecek. Yanşmada değerlendirilecek
şiirlerin, en geç 5 mayısa dek Kültür Bakanlığı Halk
Kültürlenni Araştırma ve Geliştirme Genel
Müdürlüğü'ne gönderilmesi gerekiyor.