28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26 NİSAN 1995 ÇARŞAMBA 14 KULTUR 6 Lülfi Akad., bir ekoldür 9 Kültür Servisi- "Lütfî Akad, biiyük bir insandır, büyük demeve gerek yok. O, insandır, fenomendir. ustadır." Istanbul Devlet Tiyatrosu'nun Türk sinçmasının ûnlü yönetmeni Lütfi Akad için düzenledigi "Sanat İnsanlarT etkinliğinde söz alan ilk konuşmacı Erol Keskin,bunlan söylüyordu büyük usta için. Sözlerine, "Soruyu doğnı sormanın bir esas olduğunu bana o gösterdi. O, benim için bir önder obnuştur" dıyerek devam eden Keskin. belge ve belgesel film arasındaki farklardan söz ederek belgesel fîlm çekiminin ne olduğunun Akad'la görülebileceğine değindi. Devlet Tiyatrosu sanatçılannın dramatik belgesel tarzında sunduklan etkinlikte, zaman zaman dia göstenleri de yer aldı. Akad'ın filmlerinden alınan kısa görüntüleri, Akad'la fılmleri aracılığıyla tanışmalannı ve anılanm anlatan konuklann konuşmalan izledı. SezerSezin. Lütfü Akad'ın 1948'deu Vunın Kahpeye"filmiyle yönetmenliğe nasıl başladiğmı anlatırken "Lütfü Akad, bir ekoldür, sinemanın babasıdır; benim çok se\ diğim, sa> dığını. her zaman biraz da tartakladığım sevgüimdir. Lütfü, benim arkadaşum, babam, kardeşim. öğretmenim, her şeyim" dedı. "Vurun Kahpeye" fîlmini yönetmesi için Akad'ı nasıl ikna ettiğini açıklarken -Bakmayın siz onun şimdi yumuşadıgına; aslında çok aksi Lütfi Akad, gecenin sonunda "Bir insanın cenazesinde kimlerin olacağını görmesi garip bir duvgu'dedi. < Fotoğraf: KAAN SAGANAK) bir adamdır. Bir şeye hayır dedi mi hayırdır. Ama her zehirin bir panzehiri vardırr! diyen Sezin, anılanyla izleyicileri kahkahaya boğdu. Akad'ın yönettiği "Lûküs Hayat" filmindekı bahçe sahnesinin çekimleri lpek Film Stüdyosu'nda gerçekleştınlirİcen platoda bulunan sütunlan çınar ağaçlanna dönüştüren Sohban Koloğlu. o günleri anlattı: "Kontrplak ve alçdı bezlerle bir sütunu ağaca dönüştürmeyi başardık. Sabah, çaya, pbtoya gelip 'Bu ağacı buraya kim getirdf diye sorunca. kendi kendimize "bu iş tamam' diye düşündük." Lütfi Akad'ın "Kanun N'amına" ve "Altı Ölü Var"filmlerini izledikten sonra sinemacı olmaya kesin karar verdiğıni söyleyen Halit Refiğ, "Daha kendisiyle karşüaşmamışken Lütfi Akad'ı gryabuıda ustam oiarak kabul ettim. Onun fîlmJeri, teknik attyapı yetersizliğinin bilgi ve sezgiyle nasıl aşılabileceğini göstennek konusunda, bana model oldular" dedi ve "yerti filmcilik""len "Türk sineması"na nasıl geçildiğini anlattı. Akad'ın 1973 ve 1974 yıllannda çevirdiği "GeHn", "Düğün", "DiyeT üçiemesinde başrolü oynayan ve "Sinema çizgim. dünyaya bakışım, ülkemdeki ve dünyadaki yerim, sinemanın niçin yapıldığı sorulannı sormamı sağlayan Lütfü Akad oldtı. tnşaJlah kendisi) le bir kez daha çalışmak nasip olur" diyen Hülya Koçyiğitten sonra söz alan kameraman Turgut Ören. Akad'la ilk kez "Beyaz Mendfl" filminde çalıştıklannı, o zevkli ve güzel çalışmayı anlatmasının imkânsız olduğunu söyledi. Son oiarak söz alan sinema eleştırmeni Atüla Dorsay. Türk sinemasının bütün emekçilenne teşekkür ederek başladığı konuşmasına, \kad'ın filmleriyle nasıl tanıştığını anlatarak devam ettı. "Gelin. Düğün, Diyet" üçlemesinin, dünya sinemasının çok nadir, belkı de tekil bir ömeği olduğunu belirten Dorsay, Akad'ın sinema dışında, bilinmeyen bir yönünü de vurgulayarak "O, bir sanatçı olduğu kadar, aynı zamanda, toprağa, doğaya baglı bir insandır" dedı ve Akad'ın bir apartman dairesi yerine, bahçelı evlerde oturmayı tercih ettigini söyledi. Gecenin sonunda, bütün salonun ayakta alkışlanyla mikrofona gelen Lütfi Akad, gözyaslannı tutamadı. Akad'ın "Bir insanın cenazesinde kimlerin olacağını görmesi garip bir duygu"sözleri, salondan yükselen "AUah konısun" seslerine kanşırken ünlü yönetmen, salonda, çok sıcak ve kalpten gelen bir sevgi duyduğunu ifade ederek herkese teşekkür ettı. Nâzım, Galce'ye çevrildi Kültür Servisi- Avrupa Birliğı'nin cömertliği saye- sinde, artık Galce bilen lr- landalı aydınlar, Nazım Hikmet'in şiirlerini okuya- bilecekler. The Sunday Tî- mes'da yer alan bir yazıda, AB'nin Avrupa'daki diğer dillerle ilgili oiarak uygula- mayı düşündüğü çeviri programından söz ediliyor. "Radhacana Daonna Mo Thire"(YIenıleketiınden İn- san Manzaraları). Avru- pa'daki azınlık dillerine çevrilen ve bu yüzden de, yalnızca belli bir kesime hitabeden yüzlerce edebi- yat yapıtından biri. Estonya destanlan, Almanya'da ba- sılırken, Fransız gerçeküs- tücüleri Danimarka dilinc, Katalan erotik öyküleri de ltalyanca'ya çeviriliyor. Bununla birlikte, Ingilte- re, vergı mükelleflerine 20 milyon pounda mal olacak 5 yıllık çeviri programını engellemeye çalıştığı için, Avrupalı komşulan tarafin- dan kibirli davranmakla suçlanıyor. Yunanlı şarkıcı Nana Mouskouri, progra- raın para israfı olduğunu öne süren tngiliz bakanlan "bencillik r 'le suçluyor. Kitapların çevrılmesi için bağış sağlayan Dani- markalı yayıncı Klaus Kla- usen, "Bu, tam anlamıyla emperyalist yüksek tabaka yaklaşımı" diyor. "İngilte- re, zaten veteri kadar yay- gın olan fngüizce'yle, dün- yanın beryerinde kitaplan- nı satabilir. Ama bu, Dani- marka. Belçika ve Hollan- da gibu dilleri İngilizce ka- dar popüler olmayan ülke- lere karşı hiç de adil bir davranıs değiL" Çeviri programı, 5 yıl önce, Ariane edebiyat projesinin bir parçası oiarak başlamış; Avru- pa, özellikle de, Fla- manca ve Galce gibi azınlık dillennde yazıl- mış kitaplann, oyunla- nn ve şiirlerin yaygın- laşmasını sağlamak amacıyla tasarlanmıştı. Program, AB dışındaki ülkelerde yaşayan ya- zarlara da yardımda bu- lundu: Arnavutluk, Ro- manya ve Hırvatistan dillerindeki çalışmalar. çevrilen yapıtlar arasın- da bulunuyor. Bu programın getirdiği olanaklardan yararlananlar arasında. Estonyalı yazar Arvo Vr alton"ın , Cees No- oteboom'un, Isveçli yazar Lars Gustafsson'un kita- plan yeralıyor. Ingiliz hükümeti, yine de, bu tasartnın tam bir pa- ra israfı olduğu fıkrınde. Ama programın yürürlük- ten kaldırılması için, AT'nin oybirliğiyle karar alması gerekiyor. Bununla birlikte, program, sözü edi- len azınlık dillerini bilenler için, tam bir lütuf oiarak görülüyor. 'Ahşap, mimarinin neresinde'ı Kültür Servisi- Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi'nin yeni çalışma grubu olan Ulusal Ahşap Komitesi, "Ahşap, Mimarinin Neresinde?" başlıkiı uluslararası bir sempozyum düzenliyor. Günümüzde Avrupa ve ABD'de önemlı bir yapı malzemesi oiarak ele alınan ahşabın mimarideki önemıni vurgulamak ve Türkiye'dekı bilinçsiz kullanımını önlemeyi amaçlayan sempozyum, yann başlıyor. Çağımızın enerjı ve kaynak sorunlanna en iyi şekilde yanıt verebilen 'çevre dosta' bir yapı malzemesi olan ahşabın mimarideki önemi. korunması ve çağdaş yapılardakı yeri konulannda genış bir perspektif sunacak olan sempozyum. iki gün boyunca 9.30-18.00 saatleri arasında gerçekleştirilecek. "Ahşap Mimarinin Neresinde?" sempozyumu, Kültür Bakanlığı Unesco Türkiye Milli Komitesi ve ICOMOS Türkiye Ulusal Komitesi'nin işbırliğiyle gerçekleştiriliyor. Açılış konuşmalannı Prof.Doğan Kuban ve ICOMOS Türkiye Başkanı Nevzat İlhan'ın yapacağı sempozyuma yutdışından Ingiltere Ahşap Koruma Birliği Başkan Yardımcısı Frank Brooks, tsrail Eski Eserler Kurumu'ndan A\ner Hillman, Ingiliz Protim Services'ten Richard Malpass. ICOMOS Uluslararası Ahşap Komitesi Başkan Yardımcısı David Michelmore, English Heritage'dan Treve Rosoman, Finlandiyalı Mimar Asko Takala, Fransa Trihsel Anıtlar Baş Miman Jean Louis Taupin ve Manchaster Üniversitesi Mimarlık Fakültesi'nden David Yeomans katılıyor. Ülkemizden ise Prof. Dr. Afıfe Batur, Y.Mimar Cengiz Bektaş, Dr. Turgut Cansever, tstanbul Mımarlar Odası Başkanı Oktay Ekinci, Prof. Nezih Eldem, Prof Dr. Nurgün ErdinJ'rof. Dr. Cengiz Eruzun, Dr. Sinan Genim, Prof. Dr. Reha Günay, Y.Mimar Ersen Gürsel,Ağaç Teknik Mühendisi Semih Saracık, Y.Mimar Ahmet Selbesoğlu, Prof. Haluk SezginJ>oç. Dr. Uğur Tanyefi, Y.Mimar, Restoratör Hüsrev Tayla ve Prof. Dr. Ayşıl Yavuz birer bildiri sunacaklar. Cuma günü saat 16.00'da ise "Ahşabm Gekceği: Dünü Konımak ve Yaruu Biçimlendirmek çin Ahşap" konulu bir panel gerçekleştirilecek. 'Dört Mevsim'le değişmeyen sorunlar ASUMARO Oyunda Zeynep Günenç ve Uğur Çavuşoğlu Tiyatro sezonunun kapanamsına kısa bir süre kala, Foks Fun Kültür Merkezı çiçeği burnunda bir tiyatro topluluğuna evsahipliği yapıyor: Ragıp Yavuz ve Meltem Cum- bul'un birlikte kurduklan '"Beyaz Sahne", ilk o>oınu "Dört Mevsim" ile izleyicisiyle tanışıyor. Araold VVesker'in yazdığı oyun- da Zeynep Günenç ve Uğur Çavu- şoğlu rol alıyor Oyunun müzıkleri Melih Kibar'a, koreografisi Aylin Kalem'e. dekor ve kostüm tasanmı Sandra Türksever'e, ışık tasanmı da Hakan Özipek'e ait. Ragıp Yavuz'un daha önce sah- neye koyduğu "Aynhk Müziği r 'nde Meltem Cumbul başrollerden biri- ni üstleniyor. Şimdi ise ortağı: "Meftem'in sağlam bir tiyatro eğiti- mi var ama yaşı genç ve deneyimsiz. Tiyatro kurmak istiyordu fakat bi- rikimine fazla güvenmiyordu. O za- man bizim durumumuz çakıştı. Onun gençliğinin bana getirdiği ayrı bir zenginlik oldu, benim de tivatral tecrübem onun üstüne monte olun- ca, Beyaz Sahne kurulmuş oMu". Tiyatronun adını, günümüz iliş- kılerinin, yaşamın kirliliğine tepki oiarak "Beyaz Sahne" koyan Ya- vuz, bir gün kirleneceğini hisseder- se bu tiyatroyu da kapatacağını söylüyor. Ragıp Yavuz. oyun seçer- ken ticari karşılık gibi bir hedefleri olmadığını, ancak izleyici bekle- diklerini vurguluyor: "Ticari karşı- uk beklemek gibi bir hedef sağiıklı değiL Ama tkari karşılık demek, se- yirci beklememeyc dönüşmüş vazi- yette. Ben bir iş yapanm, bunu se- kiz kişi de seyretse dur, üç kişi de, bir kişi de diye düşünülüyor. Oysa ki doğnı bir iş ve doğru olduğu ka- dar da güzel bir iş sahne üzerinde bence seyircisini bulabilmelL Eğer seyirci bulunamıyorsa bunda bir eksik var demektir". Ragıp Yavuz, "Dört Mevsim"de de "Aynlık Müziğı"nde olduğu gi- bi ilişkilerinde sorunlar yaşayan bir kadınla erkeği ele alıyor. ilk oyun- da bu konunun yanm kaldığını dü- şünen Yavuz, bu oyunla bu temayı en azından kafasında çözümleye- bilmeyi umuyor. "Dört Mevsim", sorunlannı çö- zebilmek için yaşadıklan metropol- den dağ başında bir eve gelen bir çiftin, Adam ile Beatrice'in öykü- sü. Ancak bu evde geçirdikleri dört mevsim, onlar için bir çıkış olma- yacaktır, çünkü sorunlann asıl kay- nağı yaşadıklan metropolde gizli- dir. Yazann bir tek şarkı dışında mü- zik kullanılmamasınını istediği oyunda her mevsim için Melih Ki- bar'ın bestelediği ayn bir müzik kullanılıyor. Yavuz, mevsimler ara- sı duygu değişimlerini bu yolla ak- tarmayı amaçhyor. Oyıınun dekoru ise sadece tabanı olan, her tarafı açık bir oda. Fon perdesi her mevsimde ayn bir renk alıyor. Cumbası evin içine sakan bir pencere, içeri doğru açılan bir de kapı var. Odanın derinliğinde bir ağaç bulunuyor. Yavuz, bununla anlatmak istediklerini şöyle dile getiriyor: "Bu çok soyut bir yorum, sanıyorum kimseye bu kadar somut geçmez. Ama bana çok yardımı ol- du. O metropolden kalkıp dağ başı- na geliyoriar, o odanın içine kendfle- rini hapsediyoriar. Ama ne kadar hapsederlerse etsinler, dışarıdaki olay, dışandaki mevsim değişimi, pencerenin kapının dış yüzü her zaman o odanın içindc". NEW YORKTAN ÎLHAN MİMAROĞLU ZıpçıkUlar Sokağın köşesine bir tezgâh kurulmuş. Böreğe benzer bir şeyler satılıyor. Neli acaba o börek kılıklı şeyler? Peynirli mi? Kıymalı mı? Ispanaklı mı? Hiç- biri değil. Neliymiş peki? Eğlenceliymiş. Öyle yazı- yor. Eğlencesizini zıpçıktılar almaz. Dondurmanın da çileklisine, çikolatalısına, vanil- yalısına aldırdıkları yok zıpçıktıların. Sayıp dökeyim .de yeni dondurma çeşitlerini, ne türiü dondurmay- İa eğlendiklerini anlayın ya da çıkın işin içinden: Aztek Harmanı, Kurabiye Hamuru Dinamosu, Çi- lekli Peynir Pastası Çılgınlığı, Yağmur Ormanı Ça- tırtısı, Kapuçino Kargaşalığı... Kiraz Garcia diye de bir dondurma var. Kirazı anladık ama, Garcia da kim olıryor? "Bana Alfredo Garcia'nın Kellesini Getir" diye bir film vardı. Ora- daki Garcia olsa gerek. Ya Bodur Maymun dondurmasına ne buyrulur? Ister bodurundan olsun, ister boylu boslusundan, maymunlu dondurma yemek ister misiniz? Ama zıpçıktıları en çok eğlendiren dondurmaların ba- şında Bodur Maymun geliyormuş. Zıpçıktılann Zima diye bir de birası var. Şişede, bardakta duruşuna bakarsanız, biraya değil; suya benzediğine göre o da pek eğlenceli. Zıpçıktılann doluştuğu barlarda Zima'nın sürümü çok yüksek- miş. Zıpçıktılan zıpçıktı barlarında aramak gerekmi- yor. Sokaklar zıpçıktı dolu. Ayakta tekerlek, sırtta çanta, kulakta fıştara fıştak fıştara fıştak, kafada beyzbol kasketi (çoğu ters giyilmiş oiarak) akın akın geçiyorlar sokaklardan. Hele o sırt çantaları zıpçıktılık çağını çoktan aşmış kuşaklarda bile yay- gınlaşmaya başladı. Askere mi gidiyorlar dersiniz? Yoksa dağa mı tırmanacaklar? Zıpçıktı piyasasında iyi para var, ama bir yandan da zıpçıktılar alışverişe engel oluyoriar. Çoğu dük- kân tekerleklileri içeri almıyor. Kaliforniya'daki çar- şılarda dükkâncılar, zıpçıktı sürülerini kaçırmak için hoparlörlerle klasik müzik çalmaya başlamışlar. Beethoven hiç olmazsa DDT yerine geçip işe ya- nyor böylece. Bir müze, girişine Dali'nin bir resmini afîş yapıp asmış. İki zıpçıktı durdular resmin önünde. "Bu ne biçim şey" dedi biri. "Eskiden hep kafadan sakat- larresim yaparmış" diye açıkladı öbürü. Robert Altman'ın "Short Cuts" adlı filmine git- tik. Amerikan fılmlerinin pek azı görülmeye değer. Bu da onlardan biri. Film bittikten sonra birkaç zıpçıktı "Üç saat boyunca sıkıntıdan patladık" diye söylene söylene tekerteklerini takıp gittiler. Yanılıp gelmişlerdi o filme. Zıpçıktı filmlerinden biri san- mışlardı. Eğlenememişlerdi bir türiü. Hollyvvood birbiri ardına, yapımcısı zıpçıktı, yö- netmeni zıpçıktı, oyuncuları zıpçıktı filmler yetiştiri- yor zıpçıktı piyasasına. Neler neler yapmıyor zıp- çıktılar o filmlerde. Beyzbol kasketlerinin yerine kafalarına fötr şapkalar geçirip, ellerine makineli tüfekler alıp gansgter oluyoriar; peaıka takıp, kılıç kuşanıp üç silahşoru oynuyorlar; Kudüs'e gidip kadınlar hamamına giriyorlar; Arap şeyhinin petrol depolannı dinamitleyip Amerika'y kurtanyortar. Acaba biz de mı zıpçıktıydık? Eski fotoğraflara bakıyorum. Benzemiyoruz zıpçıktıya. O günlerin gençliğini konu alan filmleri yeniden görüyonım. "/Vs/ Gençlik" türünden filmler. "Amerikan gençli- ğinin durumu konku verici" diye düşünürdük. Bu- gün bakıyorum da o filmlere, "Efendi çocuklarmış, hanım kızlarmış meğer" diyorum. Tekerlek, sırt çantası, torba pantolon, beyzbol kasketi, kulaklardaki fıştara fıştak... Birer sımge gi- bi kalıyor bunlar. Amerika'daki zıpçıktı eğlenceleri- nin korkunç gerçeğini yansıtmaya yetmiyor. Kaldı- rımda hızla giden bir tekerlekliyle çarpışıp ya da otobüs pencerelerine atılan taşlarla yaralanıp has- taneye düşme olasılığı bile. Tanığı olmak istiyor- sam zıpçıktılann daha başka nelerie eğlendikleri- nin, gazetelerden öğrendiklerimin somut örnekleri- ni görmek istiyorsam, uzun bir araştırma yolculuğu gerekmez. Evden çıkıp karşıdaki parktan aşağı in- diğimde, Hariem'in en tehlikeli bilinen sokakların- dan birine girip El Barrio adıyla da anılan ispanyol Hariem'inin yolunu tuttuğumda, sağ çıkabilirsem oralardan, gerçeklerin yaşantısını kazanmaya baş- lamış olurum: Silah ve uyuşturucu alım satımının; okullanna kurşun geçmez ceketlerie giden öğren- cilerin; eğlence diye kıyılara gidip nehirden geçen gemilere, yollann üstündeki köprülere çıkıp aşağı- dan geçen taşıtlara ateş açan zıpçıktılann; birçok ülkeden, özellikle Güney Amerika'dan akın akın Amerika'ya gelip yerleşen göçmenlerin burada doğan çocuklarının zıpçıktılık yaşına vardıklannda ülkelerine dönüp orada yoksullan, güçsüzleri hara- ca kesmek için çetecilik öğrenmelerinin... Bir istatistiğe göre dünyanın çoğu ülkesinde nü- fusun yaklaşık üçte ikisi 15 yaşından aşağıymış. "Dünya cılızlara kalacak" diye bir söz vardır. Bek- leyedursun cılızlar, dünya zıpçıktılara kaldı. Ervm Nagy'den Metropolis kazısı yararma konser • Kültür Servisi- Macar piyanist Ervin Nagy, yann Metropolis kazısı yaranna Izmir'de bir konser verecek. 12. Uluslararası Ankara Müzik Festivali kapsamında 25 nisanda Ankara Resün Heykel Müzesi Konser Salonu'nda Ankaralı müzıkseverlerle buluşan Nagy'nin Izmır konserinden elde edilecek gelir, PHILSA tarafından kazı çalışmalan destekJenen Metropolis Dostlan Derneği'ne bırakılacak. Konser öncesinde düzenlenen törende. PHILSA'nın 50 bin dolarlık ek katkısı kazı başkanı Prof. Dr. Recep Meriç'e sunulacak. 1964 yılında Macaristan'da doğan Ervin Nagy. 11 yaşmda müziğe başladı. Franz Listz Akademisi'ne girdi ve bu okulda György Nador, Sandor Szokolay ve György Kurtag ile çalıştı. 1990 yılında akademinin onur üyesi seçilen piyanist, aynı >nl Van Cliburn Bursu ile ABD'ye gitti. ABD'de ünlü müzikologlarla çalışan Nagy, birincilik ödüllerinüı yanı sıra aynı yıl Joanna Hodges Uluslararası Piyano Yanşmasf nda Londra Performans Ödülü'nü aldı. Uluslararası Hoşgörü Kongresi • ANKARA (AA) - Kültür Bakanlığı ile Akdeniz Üniversitesi'nin işbirliğinde 1995 Hoşgörü Yılı nedeniyle 'Uluslararası Hoşgörü Kongresi' düzenlenecek. Kongrede iki gün süreyle hoşgörünün evrenselliği ve gerekliliği tartışılacak. 10-12 haziran tarihlerinde Antalya'da gerçekleştirilecek kongreye Avrupa, Amerika ve Türki cumhuriyetlerden 42 bilim adamı, uzman ve sıyasetçi katılacak. "Dinlerarası Hoşgörü", "Kültürlerarası Hoşgörü", "Siyasette Hoşgörü", "Türk Kültüründe Hoşgörü" başlıkiı konulann ayn ayn ele alınacağı kongre çerçevesinde, aynca 'Halk Şairleri Arası Hoşgörü' konulu birde şiir yanşması düzenlenecek. Yanşmada değerlendirilecek şiirlerin, en geç 5 mayısa dek Kültür Bakanlığı Halk Kültürlenni Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü'ne gönderilmesi gerekiyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle