Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 17 NİSAN 1995 PAZARTESİ
12 DIHYAZI
Dk ihanet: Laikliğe saldın• •Atatürk, Ulusal Kurtuluş
Savaşı'yla azgelişmiş ülkeler
arasında diyalektik bır ilişki
görmüştür. Daha ileride açık-
hğa kavuşturmaya çalışaca-
ğımız bu ilişkiyi. tüm ulusal
savaşım sırasında vurgula-
mayaçalışmıştır. Örneğin 14
Ekim 1921 'de. "Ulusal sınır-
larunız kjinde özgür ve ba-
ğunsız yaşamak istiyoruz. Bu
yaşam ereğimizi elde etmek
için uğraşryoruz. Şu kutsal sa-
vaşımda ulusumuz, İslamın
kurtuluşuna, dünvanın azge-
lişmiş halklannın refahlan-
nın artmasma hizmet etmek-
k övünmektedir." (1)
Bu söylevinden dört gün
sonra da Sakarya Meydan
Savaşı'nın 'gazT kumanda-
nı, "Anadolu. her türlü sa-
taşmalara, saldınlara karşı
biitün variığıyta kendisini sa-
vunmaktadır ve bunda başa-
nlı oiacağına güvenmektedir.
Anadolu, bu savunmasıyla
yalıuz kendi yaşamına ait bir
göre\i yerine getirmiyor, bel-
ki Doğu'ya yöneltilmiş saidı-
nlara bir engel çekiyor" di-
ye, bu savaşın nıteliğıni be-
lirtiyor. (2)
Atatürk'ün
uzgörüsü
Atatürk'ün Türkiye ile
Ukrayna arasında yapılan
dostluk antlaşması törenin-
de söylediği şu sözler, Ana-
dolu Kurtuluş Savaşı'na ver-
diği evrensel niteliği açık se-
çik belirler: "Bütün azgeliş-
miş uluslar, sömürgenleri bir
gün yok edeceklerdir. O za-
man diinya yüzünden zalim
ve ezilen sözcükleri kalka-
cak, insanlık, kendisine yakı-
şan toplumsal bir duruma
erişecektir. Bizün uluslan-
mız, o zaman, bu amaca ula-
şan uluslar arasındaki önce-
liğiyle gerçekten övünecek-
lerdir." (3)
Bu yüzden, dünyanın tüm
azgelişmiş uluslan, bağım-
sızlık savaşlannı yürütürken,
Mustafa Kemal'in ilkelerini
benimsemişlerdir. Dünya ki-
taphklanndaki sekiz bın ka-
dar araştırma ve inceleme,
hareketin bu evrensel nitelı-
ğinden gelmektedir. Musta-
fa Kemal'in kendi kurduğu
cumhuriyetin en büyük so-
runu olması da bu niteliğin-
dendir.
Türkiye Cumhuriyeti'ni, Atatürk'ten
sonra yönetenler, onu oluşumunu ta-
mamlamış bir kristal gibi düşünmüşler-
dir. Birçoğu da Atatürk' ü okumadan Ata-
türkçü olduklannı ileri sürerek her türlü
yanlışlığı yapmışlardır. Bır yerde Ata-
türk, yanlış yönetim yapanlann sığmağı
olmuştur. "Atatürk ilkelerine bağlı**,
"Atatürk ilkek'rinin ışığında" diye başla-
yıp toplumsal tüm ilerlemeleri durdurma
yollan açılmıştır zaman zaman. Salt bu
açidan Atatürk'e yeniden eğilmekte bü-
yük yarar vardır.
Bu ikiyüzlü siyasa, Celal Bayar'Ia baş-
lamıştır. Bütün yaşamı, öz çıkarlanna da-
yalı bu politikacı. bir bakıma Türkiye
Cumhuriyeti'nin gericiliğe teslim olma-
sını hazırlayanlann başında gelır. Ata-
türk'ün yakın arkadası olarak kendisini
satan Bayar, Demokrat Parti'nın iktıdan
süresince, tüm gerici akımlan destekle-
mişrir. Atatürk'ü kullanmakta büyük us-
talık göstermiştir. Bunun ilk örneklen.
Demokrat Parti iktidannın ilk yıllannda
görüldü.
Mustafa Kemal, 1924 Martı'nda. ha-
lifeligi kaldırdı. 20.1.1337 (1921) günü
kabul edilen 85 sayılı Teşkilât-ı Esasiye
Kanunu bile Kurtuluş Savaşı'nın utku-
dan sonraki amacını gösteriyor. Yasanın
birinci maddesi şöyle: "Hâkimiyet bilâ
kayd-u şart milletindir. İdare usulü. hal-
kın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare
etmesi esasına müsteniddir." Demek,
Mustafa Kemal. daha yolun başında.
hükmün Allah'a özgü olmadığını. Bü-
yük Meclis'e kabul ettirmiştir. Yasanın
yedinci maddesinde "Ahkâm-ışer'iyve-
nin tenfizi"nin, yani dinsel hükümlerin
yürütülmesi "MffletMedisi'neaittir'" de-
nilerek çağdaş bir hukuka ilk adım atıl-
mıştır.
IKIYUZLU
VECİHİ TİMÜROĞLU
Adnan Menderes, iktidar olur olmaz Kahire'den 250 bin Kuran getirterek Diyanet İşleri Başkanlığı eliyle halka sattırdı.
Yurdun her köşesinde camilerde ve mescitlerde, vaizler, hiç çekinmeden "Demokrat Parti iktidarıislam iktidarıdır" diye
vaaz ediyorlardı. Atatürkçü Celal Bayar ise bu gidişi kıpırdamadan seyrediyor, bütün gerici hareketlere göz yumuyordu.
bütçeden ödenek aynlması kabul ediidı. den "Demokrat Parti iktidan İsiam ikti-
1949'da, Şemsettin Günaltay hükümeti, dandır" diye vaaz ediyorlardı. Atatürk-
imam ve hatip yetiştirmek amacıyla çü Celal Bayar, bu gidişi kıpırdamadan
kurslar açma karan aldı. llahiyat fakül-
• Mustafa Kemal'in devrim ilkelerine, önce kendi partisi ihanet
etti. iktidarda bulunan Cumhuriyet Halk Partisi, siyasal
iktidarını korumak için, 1948'de Mekke ve Medine'yi ziyaret
edeceklere, bütçeden ödenek ayrılmasını kabul ettı. 1949'da,
Şemsettin Günaltay hükümeti, imam ve hatip yetiştirmek
amacıyla kurslar açma kararı aldı.
1924 Anayasası, cumhunyetın ılantn-
dan biryıl sonra kabul edilmesine karşın.
muhafazakâr kümelerin etkisiyle 1921
Anayasasf ndan daha gerıye düşerek
Türkiye Cumhunyeti devletinin temel ni-
teliklerini saptayan ıkinci maddesinde.
"Türkiye dev letinin dini, din-i İslam "dır:
hükmünü getirmıştir. Ancak tutuculann
bu direnci çok kısa sürede kmlmış, dev-
let çağdaş bir netlik kazanmıştır.
10.4.1932 günü kabul edilen 1222 sayı-
lı yasa ile anaya-
sanın ikinci
maddesınden,
"... dini, din-i İs-
lamdır" öbeği
çıkanlmıştır.
5.2.1937'de
3115 sayılı yasa
ile Cumhuriyet
Halk Partisi'nin altı ilkesi, devletın temel
niteliği olarak anayasa hükmü durumu-
na getirilmiştir.
1222 sayılı yasa ile 1924 Anayasa-
sı'nın 26. maddesi de değiştirildi. 26.
madde, 1921 Anayasasf nın 7. madde-
sindekı "... ahkâm-ı şer'iyyenin tenfizi"
öbeğini koruyordu. 1222 sayılı yasa ile
devletin, dinsel hükümleri yürütmesi gi-
bı bır ışlevı kalmadı. 1924 Anayasası.
milletvekıllerinin yemininden "vallahi"
sözünü de çıkararak (madde 16). devle-
tin dinsel tüm niteliğini siliyor. Ancak
cumhurbaşkanının adını içeren 38. mad-
de "vallahi" ant öğesini koruyordu. 1222
sayılı yasa ile bu sözcükde çıkanldı ana-
yasadan.
Mustafa Kemal'in devnm ilkelerine,
önce kendi partisi ihanet etti. İktidarda
bulunan Cumhuriyet Halk Partisi, siya-
sal iktidannı korumak için, tıpkı bir mu-
halefet partisi gibi hareket etti. 1948'de
Mekke ve Medine'yi ziyaret edeceklere.
tesınin kurulması karan da, bu hükümet
tarafından alındı, ancak iktidardan düs-
tükleri için fakülte açılamadı. 1951'd.e,
Menderes hükümeti actı. Ankara Üni-
versitesi'nin yapısına sokulan tlahiyat
Fakültesi. Türkiye "deki şeriatçı akımlann
odak noktalanndan birini oluşturdu.
1951 'de, Menderes hükümeti, ortaokul-
larda isteğe bağlı din dersleri öğretimine
izin verdi. Bu karar, pozitivist ve laik eği-
time dayalı eğıtim politikasına vurulan
ağır darbelerden biridir.
Adnan Menderes, iktidar olur olmaz
Kahire'den 250 bin Kuran getirterek Di-
yanet İşleri Başkanlığı eliyle halka sat-
tırdı.
Daha ilk hükümet prograrrunda, Ata-
türk devrimlerini "halka mal olmuş ve
halka malolmamış" diye ikiye ayırdı. Bu
tutumdan yüreklenen_gerici mıllervekil-
leri harekete geçtiler. Orneğin Fahri,\ğa-
oğlu, Türkiye Cumhuriyeti'nin "İslam
de\leti olması" için Meclis'e yasa öneri-
si verdi.
Camiler. bu tür girişimlerden cesaret
bularak birer siyasal kurum gibi davran-
maya başladılar. Yurdun her köşesinde
camilerde ve mescitlerde. Adnan Mende-
res'ten "Müslüman başbakan" diye söz
edilmeye başlandı. Vaizler, hiç çekınme-
• Türkiye Cumhuriyeti'ni, Atatürk'ten sonra yönetenler,
Atatürkçü olduklannı ileri sürerek her türlü yanlışlığı
yapmışlardır. Bu ikiyüzlü siyasa, Celal Bayar'la başlamıştır.
Bütün yaşamı, öz çıkarlarına dayalı bu politikacı, bir bakıma
Türkiye Cumhuriyeti'nin gericiliğe teslim olmasını
hazırlayanlann başında gelir.
• Dinci gericiliğe prim veren ve laikliği ortadan kaldırmaya
yönelik uygulamalar Demokrat Parti iktidannda gemi azıya
aldı. Bu saldırı 27 Mayıs ihtilaliyle bir duraksama geçirdiyse de,
Adalet Partisi iktidanyla yeniden başladı. 12 Mart'ın ikiyüzlü
siyasileri tarafından da sürdürülen saldırıda son noktayı laik
eğitimi bütünüyle ortadan kaldıran 12 Eylülcüler koydu.
Demokrat Parti'nin (Adalet
Partisi) siyasal tavn değişme-
di. 15 Şubat 1966'da Balıke-
sir'de 9 Nisan 1966'da Iz-
mir'de, 12 Nisan 1966'daAn-
talya'da ve Malatya'da, 25
Nisan 1966'da Tokafta, 1
Mayıs 1966'da Urfa'da, 20
Mayıs 1966'da Denizli'de, 27
Haziran 1966'da Adana'da
Atatürk'e karşı mitingler dü-
zenledi. Jktidann başı Süley-
man Demirel, bütün bu top-
lantılan büyük bir keyifle iz-
liyordu. Siyasal iktidan için
gerekli oylar, bu toplantılann
sonunda geliyordu çünkü.
12 Maıfın
ikiyüzlülüğü
Bütün bu hareketleri,
1959'a değin açılan 69
ımam- hatip okulu, 4 yüksek
îslam enstitüsü ve Ankara
Üniversitesi tlahiyat Fakülte-
si öğrencileri ve mezunlan,
tarikatçılarla bütünleşerek
yürütüyorlardı. Siyasal ikti-
dar, Atatürkçülüğü dilinden
bırakmayarak yapıyordu
bunlan. Öyle ki Said-i Nur-
si'yi bile kullanıyorlardı. De-
mirel de Menderes gibi bir
kayaya çarptı. Atatürkçü Ce-
lal Bayar, eski "su müdü-
rü"nü büyük bir zevkJe göz-
lüyordu. 12 Mart geldiğinde,
hemen herkesi, 27 Mayıs
depremi sardı. Ne ki, 12 Mart
da ikiyüzlü idi. Atatürkçü ko-
mutanlar. Atatürkçü Nihat
Erim'i ve devnmci hüküme-
tını Meclis'e zorla kabul et-
tirdiler. Nihat Erim, katıksız
bir Atatürkçü olduğunu söy-
lerdi her zaman. Birinci hü-
kümet programı da çok ileri-
ci sözler içeriyordu.
Ancak 1972'deki ilk büt-
çesinde Diyanet tşleri Baş-
kanlığı'nın bütçesine 135.5
milyon lira fazla ödenek ayı-
rarak gerici çevreleri hoşnut etmeye ça-
lıştı. Oysa bu hükümet 2 nisanda okudu-
ğu programında "EğJtimdeveögretimde,
bölgelerarası ayncalıklara son verüecek,
(_.) Nurcu ve tarikatçı okullar, Kuran
kursları kapatdacak" diyordu. Atatürk-
çü görünüp gerici davranıyordu.
Noktayı 12 eylülcüler koydu
12 Eylül hareketi, daha büyük oynaya-
rak her gün ekranlan ve mikrofonlan
"Atatürk" ile doldurmuş, ama 1982 Ana-
yasası ile devleti, tümüyle laik niteliğin-
den uzaklaştırmıştır. Her ne kadar, 7
Temmuz I982'de kabul edilen 2709 Sa-
yılı Anayasa'nın 2. maddesi "Türkiye
Cumhuriyeti'nin— Atatürk milliyetçiliği-
ne bağu, (...) laik ve sosyai bir hukuk dev-
leti" olduğunu söylüyorsa da 24 madde-
si, "„. Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk
ve orta öğretim kurumlannda okutulan
zorunlu derster arasında yer anr" hük-
münü getiriyor. Bu madde, resmen Tür-
kiye Cumhuriyeti'ni dinsel devlete dö-
nüştürmek amacını taşır. Çünkü her tür-
lü çağdaş ve bilimsel düşünceden uzak-
laştinlan, düşünce özgürlüğünün olma-
dığı bir ortamda yetişen kuşaklar, on yıl
sonra bütün devlet kurumlannı yönete-
ceklerdir. Daha şimdiden Milli Eğitim
Bakanlığı, ırkçı ve dinci güçlerin eline
geçmiştir.
(1) Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C.
II.S-19. 14 Ekim 1921.
(2)SDII, S. 21, 18 Ekim 1921.
(3)SD. II, S. 29, 3Ocakl922.
seyrediyordu.
Atatürk'ün köşkünü halka açarak halk
avcılığına girişiyor, ama bütün gerici ha-
reketlere göz yumuyordu. Ama 1956-
1957 öğretim yılında Milli Eğitim Baka-
nı Tevfik İleri, Atatürk'ün söylevlerin-
den seçkilerle, öğretmene "Anmağan"
adlı bir bülten yayımlıyordu. Armağan,
Ziya Gökalp'ten
Nihat Sami'ye,
W. Peters'ten
M.L. Smith'e
değin her türden
sağcı yazara yer
vermişti. Ata-
türk'ten seçme-
ler yapılan Ar-
mağan'da "din bügisi" öğretimi şöyle yer
alıyor: "Din derslerinde din eğitimi bakı-
mından ehemmhetle üzerinde durulacak
noktalar şöyle hülasa edilebilir: 1) AJlah
sevgisi,2) Müsamaha.3) Hakduygusu.4)
Saygı. İslam dini ve Türk ruhu, bu dört
esas üzerinde eğitimin sentezini yapma-
mızı kolay laştırmaktadır. (.Armağan,
5.84,1957 Ankara)"
Laikliğe siyasi saldırı
Bu ıkiyüzlülük, siyaset alanlanna de-
ğin ındirildi. Adnan Menderes. 1952'de,
Antalya'da verdiğı söylev de (araseçım
mitingi), Türk gençliğinin dinsiz yetişti-
nldiğini, Atatürk'ün laik siyasasının ah-
lakı bozduğunu söyledi. Celal Bayar,
başbakanının bu suçlamalannı da içine
sindirdi. Sonunda27 Mayıs'agelindi. 27
Mayıs 1960 hareketi, demokratik bir ana-
yasa yaparak yeniden nefes aldırdı top-
luma. Ancak 1965 "te yeniden iktidar olan
Yarın: 12 Eylülün ikiyüzlü
kültür politikası
Alevi lideri Hüseyin Bahçetepe kaçınldı
Beş ayn kâğıda gözü bağlı olarak imza
arûnlan Bahçetepe, bir evde 7 gün bo-
yunca alıkonuldu.
MİYASE İLKNUR
Gazi Mahallesı olaylarından l gün
sonıa ıkı kişı tarafından "arsa alun-sanm
işi" bahane edilerek Pendık'ten Gebze'ye
götürülen Yunus Emre Derneği Başkanı
Hüseyin Bahçetepe, kaçınldıktan l hafta
sonra Nığde'nin Ulukışla ılçesı yakınla-
nnda serbest bırakıldı.
Tuzla ılçesınde emlakçılık yapan Yu-
nus Emre Demek Başkanı. Gazi Mahal-
lesi olaylannı protesto yürü^şünün ya-
pıldığı 13 marttan l gün sonra kaçınlma-
sı nedenıyle polisten şüphelenıyor. Geb-
ze'de dört kişinm bulunduğu bır arabaya
sılah zoruyla bındırilen ve gözlen bağla-
nan Hüseyin Bahçetepe, 13-14 saat kadar
süren bır yolculuktan sonra bır eve kapa-
tılıyor.
Bahçetepe ormanlık bır arazıde bırakıl-
dıktan sonra araba plakalanndan Nığ-
de'ye geldığını anlıyor. En yakın yerle-
şım merkezı olan Ulukışla'ya gıderek aı-
lesını arayan Yunus Emre Demek Başka-
nı Bahçetepe, Tuzla Aydınlıköy Jardarma
Karakolu'nda 7 saat süreyle sorgulanıyor.
Sorgulamada Bahçetepe'ye kaçınlma
olayı yerine 13 mart günü düzenlediğı
yürüyüşe ılişkin sorular yöneltiliyor.
Kaçınlma olayından bır hafta sonra
e\ine dönen Bahçetepe'ye telefonda gö-
rüşme ısteğımızi iletirken sorulara kaça-
mak yanıt veriyor ve telefonlannm din-
lendığini öne sürerek yüz yüze görüşme-
yi istıyor. Tuzla'nın Aydınlı köyündeki
kendisine aıt emlak bürosunda görüştü-
ğümüz Hüseyin Bahçetepe. kaçınlma
olayına ilişkin şu bılgileri veriyor:
"Gazi Mahallesi'ndeki kahvelcrin ta-
ranmasından bir gün sonra Tuzla'da Yu-
nus Emre Derneği olarak bizim. bazı sen-
dikalann ve diğer demokratik kitfc kunı-
luşlannın kanhmıyla kitlescl bir yüriivüş
düzenledik. E-5 yoluna kadar uzun bir
güzergâha kadar süren yürüyüş olaysız
sona erdi. Ertesi gün bcni telefonla bir kişi
aravarak arsa-alım satım konusunda gö-
rüşnıe yapmak üzere Pendik'e çağırdı. Te-
lefon açan kişi kendisini Kadıköv'de em-
lak alım saam işiyte uğraşan biri olarak
tanıttı. Akşam saat 21.00 sulannda Pen-
dik'tc Arzu Pastancsi'nde buluşruk. Gö-
riişmeye 25-26 yaşlannda iyi giyimli iki
kişi gelmişti Söz konusu arsa yannmcısı-
nın Gebze'de olduğunu ve kapora verile-
ceğini söyleyerek oraya gitmemizi önerdi-
ler. Ben sabah gitmeyi önerdimse de ısrar
ettiler. Şüphelenmedim ve hep birlikte
Gebze've gittik. Gebze Otogan'nın karşı-
sındaki benzincinin yanındaki sokağa gir-
dik. Orada Doğan marka mavi bir araba-
ya silah zoruvla bindirildim. Beni getiren
iki kişi arabava binmedi. Arabada benden
başka dört kişi vardı. Arkaya oturtuldum
ve gözkrim bağlandı. Yola çıktık birkaç
saat gittikten sonra bir yerden benzin
alındı ve çeyrek ekmek sandv içler yiyerek
vola devam ettik. Tahminen 13-14 saatlik
bir yoldan sonra merdivensiz bir eve so-
kukİum. Ev olduğunu buzdolabt sesinden
anladım."
Bır haftanın sonunda bazı kâğıtlara
zorla ımza attınldığını öne süren Hüseyin
Bahçetepe, sahte imza atmaması ıçın ce-
bındekı kımlık ve e\raklardan ımzasının
tetkık edildığını söylüyor.
Beş ayn kâğıdı imzaladıktan sonra
"Beni bir imza için mi bu kadar yol getir-
diniz"diye sorduğunda tekrar dövüldüğü-
nü belırten Bahçetepe, serbest bırakıldık-
tan sonra dönüşünü de şöyle anlatıyor:
"Kaçınlışımın yedinci gününün akşa-
mında arabayla ıssız bir yere görüriildüm
ve orda bırakıldım. Gözümü açtığımda
ormanlann olduğu bir arazideydim. Yak-
laşık bir beş kilometre yürüdükten sonra
asfalt bir yola indim. Gelen gecen araba-
lar Niğde ve Adana plakalıydı. Bir minü-
büse bindim ve nereye gittiğini sordum.
Ulukışla'ya «ıttikJerini öğrendim ve hiç ol-
mazsa telefon edebileceğim bir yer diye
düşündüm. Dayunın 'Kürt Tahır' diye bi-
linen akrabasının çocuklan vardı. Sora
sora onlan buldum ve ordan evime tetefon
ettim. Bu arada beni merak eden eşim ve
avukatım Hüseyin Yıldan karakola ve
kaymakamlığa başvurmuşlar."
Kendisini polıslenn kaçırmasından
şüphelenen Bahçetepe. "Sizi kaçıranlar
polis olduklannı söylediler mi" sorusuna,
"Hayır hiçbir söylemediler" yanıtını veri-
yor. "
Iş veya alacak verecek meselesı yüzün-
den kaçırılma ihtimalini hatırlatarak ay-
nldığı ortağının kaçırılmasıyla bır ilgisı
olup olamayacağını sorduğumuzda "Ha-
yır olamaz. Çünkü o meseie kapanmışb"
diyor.
POLİTtKA VE ÖTESt
MEHMED KEMAL
Kalkan Tava mı?..
Mevsimi neredeyse gelip gelip geçiyor, şöyle doğ-
ru dürüst bir kalkan yiyemedik. Kalkanın vatanı Ka-
radeniz'dekı kıyılardı. Onu da çevre kirlenmesiyleyi-
tirdik. Karadeniz'in Bulgar kıyılannda kalkan bulunu-
yor, bizim tarafta şinanay! Şimdi Bulgar balıkçılany-
la bizimkiler arasında bir kalkan savaşı sürüyormuş,
Bulgar tekneleriyle bizim tekneler kıyasıya bir savaş
içindeymişler.
Kırım, Batum yörelerinde de Rus tekneleriyle bi-
zim tekneler tutuşuyorlarmış.
Bundan yıllarca önce Kuzguncuk'ta bir yalıya ko-
nuk olmuştum. Bir kalkan şöleni vermişlerdi ki anısı
yıllar var belleğimden gitmez. Benim kalkanlar üstü-
ne şaşkınlığımı gören yalı sahibi şöyle anlatmıştı:
Kalkanın vatanı Karadenız'dir. Bizim balıkçılar
kalkan avlamak için Karadeniz'e açılıriar. En seçkin
kalkanlan avlariar, tekneye dolduruhar. Kıyı kıyı gi-
derken de bu kalkanlan yalı duvarlanna dizeher. Sa-
bah olunca da yalının uşağı, ahçı yamağı bunlan
toplar."
"Kaçıran, araklayan olmaz mı?"
"OlmazL"
"Neden?"
"Töre bozulur."
12 Eylül faşizmı dönemtnde idi, balığın erkeği, di-
şisi üstüne biryazı yazmıştık. Birşakayazısıydı. Ama
faşist generaller şakadan anlar mı; ciddiye almışlar,
bizi Selimiye'ye tıkmışlardı.
Mutfak erkânı toplanmışlar, "Balığın erkeği nasıl
anlaşıhr, dişisi nasıl anlaşılır?" diye bir tartışmaya
başlamışlar. Tartışıyoriar, ama bir türlü için içinden çı-
kamıyorlar. Aşçıbaşı demiş ki "Bunu bilse bilse bi-
zim Paşa Hazretleri bilir."
"Neden?"
"Çünkü Paşa Hazretlehnin dediği dediktir."
Işte bu "dediği dediktir"sözünöen bir ayı aşkın
Selimiye'de yatmıştık.
Bu Selimiye, kıyak bir yerdir. Önce Sultan Se-
lim'in atlan yatmış, şimdi 12 Eylül faşizminin mağ-
durlan yatıyordu.
Hey gidi Selimiye hey! Kim işlerine gelmiyorsa ge-
tirip bu Selimiye'ye tıkıyorlardı. Kimler yoktu:
Silah kaçakçılan, adam öldürenler, uyuşturucu ka-
çakçıları, gece sokağa çıkanlar, MİT'in, JlTEM'in
mimledikieri, defteri dürülmemişler, defteri açılma-
mışlar.
Bir Muhittin Ağabey vardı, eskiler bilir, yeniler de
duya işite öğrenirler; kimliğini sordular mı "Horoz
dövüşündeyan hakemim"derdi, böyleceşaşırtma-
ca verirdi.
Kalkandan açtık, gene kalkandan gidelim. Ama
bu Kaş'ın yanındaki Kalkan değil. Düğmeli balık.
Kalkanın padişahı var mı?
Vardır.
Dişisi, erkeği, sakın ha!
Günümüzün günceli gene Harran Ovası'dır. Han-
gi siyasal iktidar gelse sahip çıkar. "Harran, Harran"
diye bir mühür de o basar. Bu Harran Ovası'na ilk
mührü basanlann başında Fikret Otyam gelir. Adı
sanı böyle bilinmezken makinesinı kaptığı gibi solu-
ğu bu çöllerde almış, röportajlar üstüne röportajlar
sıralamıştı. Şimdi iktidan kim elinegeçirirse "Harran"
diye sanlıyor Harran'a.
Boğaz'a çıksak, bir meyhaneye girsek, kalkan ta-
vası yesek, ne dersiniz?
Tövbe! Boğaz'da kalkan yemeye biz de güç mü
var, takat mı yeter!
"Otur oturduğun yerde!"
BULMACA SEDAT YAŞAYA1S
SOLDAN SAĞA:
1' Antalya Kör-
fezi boyunca
uzanan antık böl-
ge. 2/ Gurbette
yaşayan, garip...
Apansız. 3/ Bır
nota... Tanelerin
içinı kurum kara-
sı bir tozla dol-
duran ve sürme
de denılen ekin
hastalığı. 4/ Bir
meyve. 5/ Nâzun 8
Hikmefın bır g
oyunu... Arap
harflerinın en çok kullanı-
lan el yazısı biçimı. 6/ Bır
şeyi anımsamak için yazı-
lan kısa yazı... Adlan sıfat
yapmakta kullanılan bir ya-
pım ekı... Kemiklerin yu-
varlık ucu. 7/ Kadında cin-
sei ısteğın hastalık derece-
sinde artması. 8/ Sucuğa
benzer bu- yıyecek... Elekt-
rik ampulünün takıldığı
yıvlı yer. 9/ Eylemleri
olumsuz yapmakta kullanılan ek... Belirti.
YUKARinAN AŞAĞIYA
1/ Orta Anadolu'da, öncelen Frigya, daha sonra da Galat-
ya bölgesinin sırurlan içinde kalan ünlü antik kent. 2/
Dört Halıfe'nm sonuncusu... Pılotlar ve havacılar ıçın ya-
yımlanan bülten. 3/ Magnezyumun simgesi... Çızilerek
ya da oyularak açılan kertik. 4/ Olgunlasmak üzere olan
tahıl... Eski Mısır'da güneş tannsı. 5/Kendisine ınanılan
kimse... Togo'nun başkenti. 6/ Öykü, roman gibi anlatı
türlerinde giriş bölümüne venlen ad. 7/ Bir şeyde bükül-
mekten ötürü oluşan çizgi... Kadastro haritalannda par-
seller topluluğu. 8/Hatıra... Esmer, açık kestanerenginde
olan. 9/ Piyangoda bır kımseye çıkan para ya da nesne.
İSTANBULALTINCI
SULH HUKUK
HÂKİMLİĞİ'NDEN
DosyaNo: 1994/1047
Davacılar Canan Ceylan, Tülin Erbalan, Tülay Tok-
söz, Emine Kayıkçı, Türkay Kayıkçı vekili tarafından
davalılar Rahime Uysal, Saynur Haşbaş, Demet Fü-
gen Karakale (Onay), Fatma Bilge Gökçer aleyhine
açılmış bulunan veraset iptali davasının yapılan açık
duruşması sonunda;
tstanbul 6. Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 25/4/1988
tarih 1983/974 esas 1988/811 karar sayılı veraset
ilamının iptaline muris Vildan Gültekin için Istanbul
7. Sulh Hukuk Mahkemesi'nce venlen 1988/1953
esas 1980/890 karar sayılı veraset ilamının
geçerliliğine.
Ucreti vekalet ile mahkeme giderlerinin davalılar-
dan tahsiline hükmün davalı Demet Fügen
Karakale'nin (Onay) adresinin meçhul olması ne-
denıyle hükmün ilanen tebliğine karar verilmiştir.
Işbu ilan hükmün tebliği mahiyetinde olup belir-
lenen yasal süre zarfında hüküm temyiz edilmediği
takdirde kesinleşeceğinin bilinmesini, işbu ilan tebli-
gat mahiyetinde kaim olmak üzere ilan olunur.
23.3.1995
Basın: 17214