20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 NİSAN 1995 PAZARTESİ 12 DIHYAZI Dk ihanet: Laikliğe saldın• •Atatürk, Ulusal Kurtuluş Savaşı'yla azgelişmiş ülkeler arasında diyalektik bır ilişki görmüştür. Daha ileride açık- hğa kavuşturmaya çalışaca- ğımız bu ilişkiyi. tüm ulusal savaşım sırasında vurgula- mayaçalışmıştır. Örneğin 14 Ekim 1921 'de. "Ulusal sınır- larunız kjinde özgür ve ba- ğunsız yaşamak istiyoruz. Bu yaşam ereğimizi elde etmek için uğraşryoruz. Şu kutsal sa- vaşımda ulusumuz, İslamın kurtuluşuna, dünvanın azge- lişmiş halklannın refahlan- nın artmasma hizmet etmek- k övünmektedir." (1) Bu söylevinden dört gün sonra da Sakarya Meydan Savaşı'nın 'gazT kumanda- nı, "Anadolu. her türlü sa- taşmalara, saldınlara karşı biitün variığıyta kendisini sa- vunmaktadır ve bunda başa- nlı oiacağına güvenmektedir. Anadolu, bu savunmasıyla yalıuz kendi yaşamına ait bir göre\i yerine getirmiyor, bel- ki Doğu'ya yöneltilmiş saidı- nlara bir engel çekiyor" di- ye, bu savaşın nıteliğıni be- lirtiyor. (2) Atatürk'ün uzgörüsü Atatürk'ün Türkiye ile Ukrayna arasında yapılan dostluk antlaşması törenin- de söylediği şu sözler, Ana- dolu Kurtuluş Savaşı'na ver- diği evrensel niteliği açık se- çik belirler: "Bütün azgeliş- miş uluslar, sömürgenleri bir gün yok edeceklerdir. O za- man diinya yüzünden zalim ve ezilen sözcükleri kalka- cak, insanlık, kendisine yakı- şan toplumsal bir duruma erişecektir. Bizün uluslan- mız, o zaman, bu amaca ula- şan uluslar arasındaki önce- liğiyle gerçekten övünecek- lerdir." (3) Bu yüzden, dünyanın tüm azgelişmiş uluslan, bağım- sızlık savaşlannı yürütürken, Mustafa Kemal'in ilkelerini benimsemişlerdir. Dünya ki- taphklanndaki sekiz bın ka- dar araştırma ve inceleme, hareketin bu evrensel nitelı- ğinden gelmektedir. Musta- fa Kemal'in kendi kurduğu cumhuriyetin en büyük so- runu olması da bu niteliğin- dendir. Türkiye Cumhuriyeti'ni, Atatürk'ten sonra yönetenler, onu oluşumunu ta- mamlamış bir kristal gibi düşünmüşler- dir. Birçoğu da Atatürk' ü okumadan Ata- türkçü olduklannı ileri sürerek her türlü yanlışlığı yapmışlardır. Bır yerde Ata- türk, yanlış yönetim yapanlann sığmağı olmuştur. "Atatürk ilkelerine bağlı**, "Atatürk ilkek'rinin ışığında" diye başla- yıp toplumsal tüm ilerlemeleri durdurma yollan açılmıştır zaman zaman. Salt bu açidan Atatürk'e yeniden eğilmekte bü- yük yarar vardır. Bu ikiyüzlü siyasa, Celal Bayar'Ia baş- lamıştır. Bütün yaşamı, öz çıkarlanna da- yalı bu politikacı. bir bakıma Türkiye Cumhuriyeti'nin gericiliğe teslim olma- sını hazırlayanlann başında gelır. Ata- türk'ün yakın arkadası olarak kendisini satan Bayar, Demokrat Parti'nın iktıdan süresince, tüm gerici akımlan destekle- mişrir. Atatürk'ü kullanmakta büyük us- talık göstermiştir. Bunun ilk örneklen. Demokrat Parti iktidannın ilk yıllannda görüldü. Mustafa Kemal, 1924 Martı'nda. ha- lifeligi kaldırdı. 20.1.1337 (1921) günü kabul edilen 85 sayılı Teşkilât-ı Esasiye Kanunu bile Kurtuluş Savaşı'nın utku- dan sonraki amacını gösteriyor. Yasanın birinci maddesi şöyle: "Hâkimiyet bilâ kayd-u şart milletindir. İdare usulü. hal- kın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müsteniddir." Demek, Mustafa Kemal. daha yolun başında. hükmün Allah'a özgü olmadığını. Bü- yük Meclis'e kabul ettirmiştir. Yasanın yedinci maddesinde "Ahkâm-ışer'iyve- nin tenfizi"nin, yani dinsel hükümlerin yürütülmesi "MffletMedisi'neaittir'" de- nilerek çağdaş bir hukuka ilk adım atıl- mıştır. IKIYUZLU VECİHİ TİMÜROĞLU Adnan Menderes, iktidar olur olmaz Kahire'den 250 bin Kuran getirterek Diyanet İşleri Başkanlığı eliyle halka sattırdı. Yurdun her köşesinde camilerde ve mescitlerde, vaizler, hiç çekinmeden "Demokrat Parti iktidarıislam iktidarıdır" diye vaaz ediyorlardı. Atatürkçü Celal Bayar ise bu gidişi kıpırdamadan seyrediyor, bütün gerici hareketlere göz yumuyordu. bütçeden ödenek aynlması kabul ediidı. den "Demokrat Parti iktidan İsiam ikti- 1949'da, Şemsettin Günaltay hükümeti, dandır" diye vaaz ediyorlardı. Atatürk- imam ve hatip yetiştirmek amacıyla çü Celal Bayar, bu gidişi kıpırdamadan kurslar açma karan aldı. llahiyat fakül- • Mustafa Kemal'in devrim ilkelerine, önce kendi partisi ihanet etti. iktidarda bulunan Cumhuriyet Halk Partisi, siyasal iktidarını korumak için, 1948'de Mekke ve Medine'yi ziyaret edeceklere, bütçeden ödenek ayrılmasını kabul ettı. 1949'da, Şemsettin Günaltay hükümeti, imam ve hatip yetiştirmek amacıyla kurslar açma kararı aldı. 1924 Anayasası, cumhunyetın ılantn- dan biryıl sonra kabul edilmesine karşın. muhafazakâr kümelerin etkisiyle 1921 Anayasasf ndan daha gerıye düşerek Türkiye Cumhunyeti devletinin temel ni- teliklerini saptayan ıkinci maddesinde. "Türkiye dev letinin dini, din-i İslam "dır: hükmünü getirmıştir. Ancak tutuculann bu direnci çok kısa sürede kmlmış, dev- let çağdaş bir netlik kazanmıştır. 10.4.1932 günü kabul edilen 1222 sayı- lı yasa ile anaya- sanın ikinci maddesınden, "... dini, din-i İs- lamdır" öbeği çıkanlmıştır. 5.2.1937'de 3115 sayılı yasa ile Cumhuriyet Halk Partisi'nin altı ilkesi, devletın temel niteliği olarak anayasa hükmü durumu- na getirilmiştir. 1222 sayılı yasa ile 1924 Anayasa- sı'nın 26. maddesi de değiştirildi. 26. madde, 1921 Anayasasf nın 7. madde- sindekı "... ahkâm-ı şer'iyyenin tenfizi" öbeğini koruyordu. 1222 sayılı yasa ile devletin, dinsel hükümleri yürütmesi gi- bı bır ışlevı kalmadı. 1924 Anayasası. milletvekıllerinin yemininden "vallahi" sözünü de çıkararak (madde 16). devle- tin dinsel tüm niteliğini siliyor. Ancak cumhurbaşkanının adını içeren 38. mad- de "vallahi" ant öğesini koruyordu. 1222 sayılı yasa ile bu sözcükde çıkanldı ana- yasadan. Mustafa Kemal'in devnm ilkelerine, önce kendi partisi ihanet etti. İktidarda bulunan Cumhuriyet Halk Partisi, siya- sal iktidannı korumak için, tıpkı bir mu- halefet partisi gibi hareket etti. 1948'de Mekke ve Medine'yi ziyaret edeceklere. tesınin kurulması karan da, bu hükümet tarafından alındı, ancak iktidardan düs- tükleri için fakülte açılamadı. 1951'd.e, Menderes hükümeti actı. Ankara Üni- versitesi'nin yapısına sokulan tlahiyat Fakültesi. Türkiye "deki şeriatçı akımlann odak noktalanndan birini oluşturdu. 1951 'de, Menderes hükümeti, ortaokul- larda isteğe bağlı din dersleri öğretimine izin verdi. Bu karar, pozitivist ve laik eği- time dayalı eğıtim politikasına vurulan ağır darbelerden biridir. Adnan Menderes, iktidar olur olmaz Kahire'den 250 bin Kuran getirterek Di- yanet İşleri Başkanlığı eliyle halka sat- tırdı. Daha ilk hükümet prograrrunda, Ata- türk devrimlerini "halka mal olmuş ve halka malolmamış" diye ikiye ayırdı. Bu tutumdan yüreklenen_gerici mıllervekil- leri harekete geçtiler. Orneğin Fahri,\ğa- oğlu, Türkiye Cumhuriyeti'nin "İslam de\leti olması" için Meclis'e yasa öneri- si verdi. Camiler. bu tür girişimlerden cesaret bularak birer siyasal kurum gibi davran- maya başladılar. Yurdun her köşesinde camilerde ve mescitlerde. Adnan Mende- res'ten "Müslüman başbakan" diye söz edilmeye başlandı. Vaizler, hiç çekınme- • Türkiye Cumhuriyeti'ni, Atatürk'ten sonra yönetenler, Atatürkçü olduklannı ileri sürerek her türlü yanlışlığı yapmışlardır. Bu ikiyüzlü siyasa, Celal Bayar'la başlamıştır. Bütün yaşamı, öz çıkarlarına dayalı bu politikacı, bir bakıma Türkiye Cumhuriyeti'nin gericiliğe teslim olmasını hazırlayanlann başında gelir. • Dinci gericiliğe prim veren ve laikliği ortadan kaldırmaya yönelik uygulamalar Demokrat Parti iktidannda gemi azıya aldı. Bu saldırı 27 Mayıs ihtilaliyle bir duraksama geçirdiyse de, Adalet Partisi iktidanyla yeniden başladı. 12 Mart'ın ikiyüzlü siyasileri tarafından da sürdürülen saldırıda son noktayı laik eğitimi bütünüyle ortadan kaldıran 12 Eylülcüler koydu. Demokrat Parti'nin (Adalet Partisi) siyasal tavn değişme- di. 15 Şubat 1966'da Balıke- sir'de 9 Nisan 1966'da Iz- mir'de, 12 Nisan 1966'daAn- talya'da ve Malatya'da, 25 Nisan 1966'da Tokafta, 1 Mayıs 1966'da Urfa'da, 20 Mayıs 1966'da Denizli'de, 27 Haziran 1966'da Adana'da Atatürk'e karşı mitingler dü- zenledi. Jktidann başı Süley- man Demirel, bütün bu top- lantılan büyük bir keyifle iz- liyordu. Siyasal iktidan için gerekli oylar, bu toplantılann sonunda geliyordu çünkü. 12 Maıfın ikiyüzlülüğü Bütün bu hareketleri, 1959'a değin açılan 69 ımam- hatip okulu, 4 yüksek îslam enstitüsü ve Ankara Üniversitesi tlahiyat Fakülte- si öğrencileri ve mezunlan, tarikatçılarla bütünleşerek yürütüyorlardı. Siyasal ikti- dar, Atatürkçülüğü dilinden bırakmayarak yapıyordu bunlan. Öyle ki Said-i Nur- si'yi bile kullanıyorlardı. De- mirel de Menderes gibi bir kayaya çarptı. Atatürkçü Ce- lal Bayar, eski "su müdü- rü"nü büyük bir zevkJe göz- lüyordu. 12 Mart geldiğinde, hemen herkesi, 27 Mayıs depremi sardı. Ne ki, 12 Mart da ikiyüzlü idi. Atatürkçü ko- mutanlar. Atatürkçü Nihat Erim'i ve devnmci hüküme- tını Meclis'e zorla kabul et- tirdiler. Nihat Erim, katıksız bir Atatürkçü olduğunu söy- lerdi her zaman. Birinci hü- kümet programı da çok ileri- ci sözler içeriyordu. Ancak 1972'deki ilk büt- çesinde Diyanet tşleri Baş- kanlığı'nın bütçesine 135.5 milyon lira fazla ödenek ayı- rarak gerici çevreleri hoşnut etmeye ça- lıştı. Oysa bu hükümet 2 nisanda okudu- ğu programında "EğJtimdeveögretimde, bölgelerarası ayncalıklara son verüecek, (_.) Nurcu ve tarikatçı okullar, Kuran kursları kapatdacak" diyordu. Atatürk- çü görünüp gerici davranıyordu. Noktayı 12 eylülcüler koydu 12 Eylül hareketi, daha büyük oynaya- rak her gün ekranlan ve mikrofonlan "Atatürk" ile doldurmuş, ama 1982 Ana- yasası ile devleti, tümüyle laik niteliğin- den uzaklaştırmıştır. Her ne kadar, 7 Temmuz I982'de kabul edilen 2709 Sa- yılı Anayasa'nın 2. maddesi "Türkiye Cumhuriyeti'nin— Atatürk milliyetçiliği- ne bağu, (...) laik ve sosyai bir hukuk dev- leti" olduğunu söylüyorsa da 24 madde- si, "„. Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve orta öğretim kurumlannda okutulan zorunlu derster arasında yer anr" hük- münü getiriyor. Bu madde, resmen Tür- kiye Cumhuriyeti'ni dinsel devlete dö- nüştürmek amacını taşır. Çünkü her tür- lü çağdaş ve bilimsel düşünceden uzak- laştinlan, düşünce özgürlüğünün olma- dığı bir ortamda yetişen kuşaklar, on yıl sonra bütün devlet kurumlannı yönete- ceklerdir. Daha şimdiden Milli Eğitim Bakanlığı, ırkçı ve dinci güçlerin eline geçmiştir. (1) Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C. II.S-19. 14 Ekim 1921. (2)SDII, S. 21, 18 Ekim 1921. (3)SD. II, S. 29, 3Ocakl922. seyrediyordu. Atatürk'ün köşkünü halka açarak halk avcılığına girişiyor, ama bütün gerici ha- reketlere göz yumuyordu. Ama 1956- 1957 öğretim yılında Milli Eğitim Baka- nı Tevfik İleri, Atatürk'ün söylevlerin- den seçkilerle, öğretmene "Anmağan" adlı bir bülten yayımlıyordu. Armağan, Ziya Gökalp'ten Nihat Sami'ye, W. Peters'ten M.L. Smith'e değin her türden sağcı yazara yer vermişti. Ata- türk'ten seçme- ler yapılan Ar- mağan'da "din bügisi" öğretimi şöyle yer alıyor: "Din derslerinde din eğitimi bakı- mından ehemmhetle üzerinde durulacak noktalar şöyle hülasa edilebilir: 1) AJlah sevgisi,2) Müsamaha.3) Hakduygusu.4) Saygı. İslam dini ve Türk ruhu, bu dört esas üzerinde eğitimin sentezini yapma- mızı kolay laştırmaktadır. (.Armağan, 5.84,1957 Ankara)" Laikliğe siyasi saldırı Bu ıkiyüzlülük, siyaset alanlanna de- ğin ındirildi. Adnan Menderes. 1952'de, Antalya'da verdiğı söylev de (araseçım mitingi), Türk gençliğinin dinsiz yetişti- nldiğini, Atatürk'ün laik siyasasının ah- lakı bozduğunu söyledi. Celal Bayar, başbakanının bu suçlamalannı da içine sindirdi. Sonunda27 Mayıs'agelindi. 27 Mayıs 1960 hareketi, demokratik bir ana- yasa yaparak yeniden nefes aldırdı top- luma. Ancak 1965 "te yeniden iktidar olan Yarın: 12 Eylülün ikiyüzlü kültür politikası Alevi lideri Hüseyin Bahçetepe kaçınldı Beş ayn kâğıda gözü bağlı olarak imza arûnlan Bahçetepe, bir evde 7 gün bo- yunca alıkonuldu. MİYASE İLKNUR Gazi Mahallesı olaylarından l gün sonıa ıkı kişı tarafından "arsa alun-sanm işi" bahane edilerek Pendık'ten Gebze'ye götürülen Yunus Emre Derneği Başkanı Hüseyin Bahçetepe, kaçınldıktan l hafta sonra Nığde'nin Ulukışla ılçesı yakınla- nnda serbest bırakıldı. Tuzla ılçesınde emlakçılık yapan Yu- nus Emre Demek Başkanı. Gazi Mahal- lesi olaylannı protesto yürü^şünün ya- pıldığı 13 marttan l gün sonra kaçınlma- sı nedenıyle polisten şüphelenıyor. Geb- ze'de dört kişinm bulunduğu bır arabaya sılah zoruyla bındırilen ve gözlen bağla- nan Hüseyin Bahçetepe, 13-14 saat kadar süren bır yolculuktan sonra bır eve kapa- tılıyor. Bahçetepe ormanlık bır arazıde bırakıl- dıktan sonra araba plakalanndan Nığ- de'ye geldığını anlıyor. En yakın yerle- şım merkezı olan Ulukışla'ya gıderek aı- lesını arayan Yunus Emre Demek Başka- nı Bahçetepe, Tuzla Aydınlıköy Jardarma Karakolu'nda 7 saat süreyle sorgulanıyor. Sorgulamada Bahçetepe'ye kaçınlma olayı yerine 13 mart günü düzenlediğı yürüyüşe ılişkin sorular yöneltiliyor. Kaçınlma olayından bır hafta sonra e\ine dönen Bahçetepe'ye telefonda gö- rüşme ısteğımızi iletirken sorulara kaça- mak yanıt veriyor ve telefonlannm din- lendığini öne sürerek yüz yüze görüşme- yi istıyor. Tuzla'nın Aydınlı köyündeki kendisine aıt emlak bürosunda görüştü- ğümüz Hüseyin Bahçetepe. kaçınlma olayına ilişkin şu bılgileri veriyor: "Gazi Mahallesi'ndeki kahvelcrin ta- ranmasından bir gün sonra Tuzla'da Yu- nus Emre Derneği olarak bizim. bazı sen- dikalann ve diğer demokratik kitfc kunı- luşlannın kanhmıyla kitlescl bir yüriivüş düzenledik. E-5 yoluna kadar uzun bir güzergâha kadar süren yürüyüş olaysız sona erdi. Ertesi gün bcni telefonla bir kişi aravarak arsa-alım satım konusunda gö- rüşnıe yapmak üzere Pendik'e çağırdı. Te- lefon açan kişi kendisini Kadıköv'de em- lak alım saam işiyte uğraşan biri olarak tanıttı. Akşam saat 21.00 sulannda Pen- dik'tc Arzu Pastancsi'nde buluşruk. Gö- riişmeye 25-26 yaşlannda iyi giyimli iki kişi gelmişti Söz konusu arsa yannmcısı- nın Gebze'de olduğunu ve kapora verile- ceğini söyleyerek oraya gitmemizi önerdi- ler. Ben sabah gitmeyi önerdimse de ısrar ettiler. Şüphelenmedim ve hep birlikte Gebze've gittik. Gebze Otogan'nın karşı- sındaki benzincinin yanındaki sokağa gir- dik. Orada Doğan marka mavi bir araba- ya silah zoruvla bindirildim. Beni getiren iki kişi arabava binmedi. Arabada benden başka dört kişi vardı. Arkaya oturtuldum ve gözkrim bağlandı. Yola çıktık birkaç saat gittikten sonra bir yerden benzin alındı ve çeyrek ekmek sandv içler yiyerek vola devam ettik. Tahminen 13-14 saatlik bir yoldan sonra merdivensiz bir eve so- kukİum. Ev olduğunu buzdolabt sesinden anladım." Bır haftanın sonunda bazı kâğıtlara zorla ımza attınldığını öne süren Hüseyin Bahçetepe, sahte imza atmaması ıçın ce- bındekı kımlık ve e\raklardan ımzasının tetkık edildığını söylüyor. Beş ayn kâğıdı imzaladıktan sonra "Beni bir imza için mi bu kadar yol getir- diniz"diye sorduğunda tekrar dövüldüğü- nü belırten Bahçetepe, serbest bırakıldık- tan sonra dönüşünü de şöyle anlatıyor: "Kaçınlışımın yedinci gününün akşa- mında arabayla ıssız bir yere görüriildüm ve orda bırakıldım. Gözümü açtığımda ormanlann olduğu bir arazideydim. Yak- laşık bir beş kilometre yürüdükten sonra asfalt bir yola indim. Gelen gecen araba- lar Niğde ve Adana plakalıydı. Bir minü- büse bindim ve nereye gittiğini sordum. Ulukışla'ya «ıttikJerini öğrendim ve hiç ol- mazsa telefon edebileceğim bir yer diye düşündüm. Dayunın 'Kürt Tahır' diye bi- linen akrabasının çocuklan vardı. Sora sora onlan buldum ve ordan evime tetefon ettim. Bu arada beni merak eden eşim ve avukatım Hüseyin Yıldan karakola ve kaymakamlığa başvurmuşlar." Kendisini polıslenn kaçırmasından şüphelenen Bahçetepe. "Sizi kaçıranlar polis olduklannı söylediler mi" sorusuna, "Hayır hiçbir söylemediler" yanıtını veri- yor. " Iş veya alacak verecek meselesı yüzün- den kaçırılma ihtimalini hatırlatarak ay- nldığı ortağının kaçırılmasıyla bır ilgisı olup olamayacağını sorduğumuzda "Ha- yır olamaz. Çünkü o meseie kapanmışb" diyor. POLİTtKA VE ÖTESt MEHMED KEMAL Kalkan Tava mı?.. Mevsimi neredeyse gelip gelip geçiyor, şöyle doğ- ru dürüst bir kalkan yiyemedik. Kalkanın vatanı Ka- radeniz'dekı kıyılardı. Onu da çevre kirlenmesiyleyi- tirdik. Karadeniz'in Bulgar kıyılannda kalkan bulunu- yor, bizim tarafta şinanay! Şimdi Bulgar balıkçılany- la bizimkiler arasında bir kalkan savaşı sürüyormuş, Bulgar tekneleriyle bizim tekneler kıyasıya bir savaş içindeymişler. Kırım, Batum yörelerinde de Rus tekneleriyle bi- zim tekneler tutuşuyorlarmış. Bundan yıllarca önce Kuzguncuk'ta bir yalıya ko- nuk olmuştum. Bir kalkan şöleni vermişlerdi ki anısı yıllar var belleğimden gitmez. Benim kalkanlar üstü- ne şaşkınlığımı gören yalı sahibi şöyle anlatmıştı: Kalkanın vatanı Karadenız'dir. Bizim balıkçılar kalkan avlamak için Karadeniz'e açılıriar. En seçkin kalkanlan avlariar, tekneye dolduruhar. Kıyı kıyı gi- derken de bu kalkanlan yalı duvarlanna dizeher. Sa- bah olunca da yalının uşağı, ahçı yamağı bunlan toplar." "Kaçıran, araklayan olmaz mı?" "OlmazL" "Neden?" "Töre bozulur." 12 Eylül faşizmı dönemtnde idi, balığın erkeği, di- şisi üstüne biryazı yazmıştık. Birşakayazısıydı. Ama faşist generaller şakadan anlar mı; ciddiye almışlar, bizi Selimiye'ye tıkmışlardı. Mutfak erkânı toplanmışlar, "Balığın erkeği nasıl anlaşıhr, dişisi nasıl anlaşılır?" diye bir tartışmaya başlamışlar. Tartışıyoriar, ama bir türlü için içinden çı- kamıyorlar. Aşçıbaşı demiş ki "Bunu bilse bilse bi- zim Paşa Hazretleri bilir." "Neden?" "Çünkü Paşa Hazretlehnin dediği dediktir." Işte bu "dediği dediktir"sözünöen bir ayı aşkın Selimiye'de yatmıştık. Bu Selimiye, kıyak bir yerdir. Önce Sultan Se- lim'in atlan yatmış, şimdi 12 Eylül faşizminin mağ- durlan yatıyordu. Hey gidi Selimiye hey! Kim işlerine gelmiyorsa ge- tirip bu Selimiye'ye tıkıyorlardı. Kimler yoktu: Silah kaçakçılan, adam öldürenler, uyuşturucu ka- çakçıları, gece sokağa çıkanlar, MİT'in, JlTEM'in mimledikieri, defteri dürülmemişler, defteri açılma- mışlar. Bir Muhittin Ağabey vardı, eskiler bilir, yeniler de duya işite öğrenirler; kimliğini sordular mı "Horoz dövüşündeyan hakemim"derdi, böyleceşaşırtma- ca verirdi. Kalkandan açtık, gene kalkandan gidelim. Ama bu Kaş'ın yanındaki Kalkan değil. Düğmeli balık. Kalkanın padişahı var mı? Vardır. Dişisi, erkeği, sakın ha! Günümüzün günceli gene Harran Ovası'dır. Han- gi siyasal iktidar gelse sahip çıkar. "Harran, Harran" diye bir mühür de o basar. Bu Harran Ovası'na ilk mührü basanlann başında Fikret Otyam gelir. Adı sanı böyle bilinmezken makinesinı kaptığı gibi solu- ğu bu çöllerde almış, röportajlar üstüne röportajlar sıralamıştı. Şimdi iktidan kim elinegeçirirse "Harran" diye sanlıyor Harran'a. Boğaz'a çıksak, bir meyhaneye girsek, kalkan ta- vası yesek, ne dersiniz? Tövbe! Boğaz'da kalkan yemeye biz de güç mü var, takat mı yeter! "Otur oturduğun yerde!" BULMACA SEDAT YAŞAYA1S SOLDAN SAĞA: 1' Antalya Kör- fezi boyunca uzanan antık böl- ge. 2/ Gurbette yaşayan, garip... Apansız. 3/ Bır nota... Tanelerin içinı kurum kara- sı bir tozla dol- duran ve sürme de denılen ekin hastalığı. 4/ Bir meyve. 5/ Nâzun 8 Hikmefın bır g oyunu... Arap harflerinın en çok kullanı- lan el yazısı biçimı. 6/ Bır şeyi anımsamak için yazı- lan kısa yazı... Adlan sıfat yapmakta kullanılan bir ya- pım ekı... Kemiklerin yu- varlık ucu. 7/ Kadında cin- sei ısteğın hastalık derece- sinde artması. 8/ Sucuğa benzer bu- yıyecek... Elekt- rik ampulünün takıldığı yıvlı yer. 9/ Eylemleri olumsuz yapmakta kullanılan ek... Belirti. YUKARinAN AŞAĞIYA 1/ Orta Anadolu'da, öncelen Frigya, daha sonra da Galat- ya bölgesinin sırurlan içinde kalan ünlü antik kent. 2/ Dört Halıfe'nm sonuncusu... Pılotlar ve havacılar ıçın ya- yımlanan bülten. 3/ Magnezyumun simgesi... Çızilerek ya da oyularak açılan kertik. 4/ Olgunlasmak üzere olan tahıl... Eski Mısır'da güneş tannsı. 5/Kendisine ınanılan kimse... Togo'nun başkenti. 6/ Öykü, roman gibi anlatı türlerinde giriş bölümüne venlen ad. 7/ Bir şeyde bükül- mekten ötürü oluşan çizgi... Kadastro haritalannda par- seller topluluğu. 8/Hatıra... Esmer, açık kestanerenginde olan. 9/ Piyangoda bır kımseye çıkan para ya da nesne. İSTANBULALTINCI SULH HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN DosyaNo: 1994/1047 Davacılar Canan Ceylan, Tülin Erbalan, Tülay Tok- söz, Emine Kayıkçı, Türkay Kayıkçı vekili tarafından davalılar Rahime Uysal, Saynur Haşbaş, Demet Fü- gen Karakale (Onay), Fatma Bilge Gökçer aleyhine açılmış bulunan veraset iptali davasının yapılan açık duruşması sonunda; tstanbul 6. Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 25/4/1988 tarih 1983/974 esas 1988/811 karar sayılı veraset ilamının iptaline muris Vildan Gültekin için Istanbul 7. Sulh Hukuk Mahkemesi'nce venlen 1988/1953 esas 1980/890 karar sayılı veraset ilamının geçerliliğine. Ucreti vekalet ile mahkeme giderlerinin davalılar- dan tahsiline hükmün davalı Demet Fügen Karakale'nin (Onay) adresinin meçhul olması ne- denıyle hükmün ilanen tebliğine karar verilmiştir. Işbu ilan hükmün tebliği mahiyetinde olup belir- lenen yasal süre zarfında hüküm temyiz edilmediği takdirde kesinleşeceğinin bilinmesini, işbu ilan tebli- gat mahiyetinde kaim olmak üzere ilan olunur. 23.3.1995 Basın: 17214
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle