Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ÎAYFA CUMHURİYET 12 NİSAN 1995 ÇARŞAMBA
14 KULTUR
1 4 . U L U S L A R A R A S I Î S T A N B U L F İ L M F E S T İ V A L Î
PORTRE/ SERGEY M. EİSENSTEÎN
1898'de Riga'da (Litvanya) doğdu. Gençlik yıllannda
tiyatroda öncü çahşmalarda bulundu. !lk uzun metrajh
çahşması Grev'i 1925 yıhnda yönetti. 1926'da sinema
tarihininen önemli filmleri arasında yer alacak Potemkin
Zırtüısı'nı çekti. Bu filmin tekniği sinema okullanna
ders olarak okutuldu. Ardından Ekim (1927), Que Vrva
Meıieo (1930 tamamlanamadı), Alesander Nevsky
(1938), Korkımçİvan( 1944) adh filmlere imzaattı. Öm-
rünün son yıllannda Stafin'le ters düştû ve 1948 yılında
Moskova'da öldü.
Dağlann
Barnabo'sunun
çilesi...
SUNGU ÇAPAN
Yükselti arttıkça sert rüz-
gârlann kamç\ gibi suratta
şakladığı, doruklan kapla-
mış olan kar ve buzun ner-
deyse Azrail'e dönüştüğü,
serl iklımin hûkûm sürdüğü;
ancak kaçakçılann zaman
zaman boy gösterdiği ıssız
ormanlarla yüksek yaylala-
n banndıran. ölümcül de
otabilen vahşi doğaya sahip
dağlarda, yeni görevine
atanmış, göğsünde bir kah-
ramanın yûreğinin attığına
inanmış, genç ve toy bir ko-
rucunun (Marco Pauletti),
çileli olgunlaşma sürecini
konu edinen "Barnabo del-
le Montagne-Dağh Barna-
bo'', ErmannoOlmi ustanın
çömezi olup kısa film ve
belgeselden yetişen, yeni ve
yetenekli bir ttalyan yönet-
menini tanıtacak bıze: Ma-
rioBrenta.
1942 Venedik doğumlu
Brenta'nvn, Dino Buzza-
ti'nin "Dağlann Barna-
bo'su*adlı romanından
film, komutanı
ç tarafmdan vuru-
lnp öldüriilmüş, ıssız bir dağ
karakolunda, gözükara ka-
çakçılara karşı yasalan ko-
rumaya çalışan bir avuç ko-
rucudan biri olan acemi as-
ker Barnabo'nun, kahra-
manhkla korkaklık arasında
gidip gelen içsel serüvenini
anlatıyor. Kaçakçılann izini
sürüyor, ama onlan kıstırdı-
ğında bir türlü tetiği çekip
korucu başını vuranlan öl-
düremiyor genç Barnabo.
Uygarhk ve teknoloji nimet-
lerinin henüz daha insan ve
toplum yaşamını müreffeh
kılmadıgı, yüzyıl başının
zorlu koşullannda, dağ ba-
şındaki, ISSJZ birda| karako-
lunda. basit ve sade bir ha-
yata talim etse de kararsızh-
ğı, cesaretsizliği ya da ahla-
ki tercihi sonucunda katil
kaçakçılan elinden kaçırdı-
ği için rütbesinden ve göre-
vinden alınarak yoksul dağ
çiftliklerinde rençberlik büe
yapsa da hep beklemektedir
Bamabo.
Zaman içinde olgunlaşıp
gelişmesi ve aşkınhğa eriş-
mesi, soguk karlı ormanın
göbeğindeki bir karakolda
yasadışı işler çevirenleri
beklemesi ya da tekdüze,
meşakkatli çiftlik yaşamın-
da bir dilim ekmek uğruna
çalışıp izbe damlarda, kar-
galarla, kuşlarla koyun ko-
yuna, günler geceler boyun-
ca, süreklı kendini dinleye-
rek ruhunu keşfetmesinin
sonucudur. Görkemli ve ür-
künç doğa manzalannı kar-
şımıza getiren, tûm film bo-
yunca doğanın sesini dinle-
yen Brenta'nın kamerasmın
saptadığı belgesele yakın,
gerçekçi ve doğal görüntü-
ler, Brenta'nın asistanhk
yaptığı ustası Ermanno Ol-
mi'ninki kadar (Brenta'nm
Olmi hakkında yaptığı "CM-
mi Etkisi" adh bir belgeseli
de var, 1981'de) Robert
Bresson sınemasını da anım-
satıyor.
Diyaloglara pek yüz ver-
meyen, geçerli modalara al-
dınş etmeyen, uzun planla-
ra, yalın ve gerçekçi görün-
tülere dayanan bir anlatım
Brenta'nınki. Gerçekçiligi
de mistik bir gerçekçilik.
Ahşılmışbir olay örgûsü ye-
rine öykünün psikolojik bo-
yutlanru öne çıkaran yönet-
menin anlatımı, soğuk ve
kasvedi; ama bir o kadar da
etkileyici ve seyredeğer
özellikler içeriyor.
"Dağh Barnabo", yönet-
men Brenta'nm, diyalogla-
nn yerine rüzgân, dağlan,
orman ve yaylalan, kısaca
doğayı yerleştirerek bir çeşit
destansı ve natüralist bir at-
mosfer yarattığı, sıkı festi-
val seyircisinin kendini yok-
sun etmeyeceği, ilginç bir
Dino Buzzati uyarlaması
olarak kuşkusuz seyre ve
keşfe değer bir film sonuç-
ta. Festivalin Edebiyattan
Beyazperde'yebölümünün,
bizce en 'süa' fılmlerinden
biri.
BUCÜN
EMEK: 12.00/ Dûşen
Adarnlara Bak, 15.00/ Ay
Vakti, 18.30/ Düşen Adamlara
Bak, 21.30/ Kemancı
FtTAŞ 1: 12.00/ Tebessüm,
15.00/ Korkunç İvan, 18.30/
Tebessüm, 21.30/ Korkunç
lvan
FİTAŞ2: 12.00/
Lefteris, 15.00/
Sarayın
Sessizliği, 18.30/
Lefteris, 21.30/
Makarov
FtTAŞ 3: 12.00/
Manisa Tarzanı,
15.00/ Anayurt Oteli,
18.30/ Yengeç Sepeti. 21.30-
Yol
REKS: 12.00/ Orak ve Çekiç.
15.00/Dağh Barnabo, 18.30/
Felemenk Usta + Islak, 21.30'
Pepi, Luci, Bom ve Diğer
Kızlar
YARIN
EMEK: 12.00/Aile, 15.00'
Hayali Bir Otobiyografı, 18.30'
Aile, 21.30/Son Dans
FtTAŞ 1: 12.00/ Duyarlı Bir
Öykü, 15.00' Sinir Krizinin
Eşiğindeki Kadınlar, 18.30/
Duyarh Bir Öykü, 21.30/ Sinir
Krizinin Eşiğındeki
Kadınlar
FtTAŞ 2: 12.00/
Kardan Gelenler,
15.00/Kemancı,
18.30/Kardan
Gelenler, 21.30/ Bahçe
FtTAŞ 3: 12.00/tz,
5.00' Muhsin Bey,
18.30/ Bir Aşk Uğruna,
21.30/ Uçurtmayı Vurmasınlar
REKS: 12.00/ Sudan Çıkmış
Balık, 15.00/ Dolaptaki
Adamla Sohbetler, 18.30/
Vrooom Vroom.. -*- Dokun
Bana, 21.30/ Yaşamımın En
Güzel Akşamı
KAÇIRMAYIN
Yol: Yıhnaz Güney'in
senaryosunu ve kurgusu-
nu yaptığı, Şerif Gören'in
yönettiği, Cannes 1982
birincisi Yol^açınlmaya-
cak bir başyapıt. lyi hali
görülüp bayram için
memleketlerine gönderi-
len beş, mahkûmun ilginç
öyküsünü ve yol boyunca
Türkiye'nin panoraması-
m çiziyor Güney. (1982-
111 dk.) (yanda)
Tebessüm:
Yakında İstanbul sinemalannda gösterime girecek Tebessüm, komediden
hoşlananlara hoş bir sürpriz olabilir. Filmde; ikinci kalp krizini bekleyen
profesör, kızı yaşmdaki tenis hocasıyla gûnünü gûn etmeye başlıyor. Za-
man geçtikçe kalp krizinin 'düzenli hayat'tan kaynaklandığma inanıyor.
(1994-90 dk.)
Ay Vakti: Uluslararası yanşmada Türkiye'yi temsil eden Ay Vakti'de yö-
netmen Mahinur Ergun, şehirde genç metresı Yıldız'la yaşadıktan sonra
onunla güneydeki baba evine dönen Agah'ın öyküsünü anlatıyor. Nikahlı
eşi Maide, önce bu dönüşe karşı gelse de sonra kocasım elde etmek için ça-
bahyor. (1993-85 dk.)
Arap kadını
hâlâ sessiz
İkinci sınıf şarkıcı Aliye, henüz 25 yaşında olmasına
karşın, fazla görmüş geçirmiş insanın bıkkınhgını ve hüz-
nünü taşımaktadır. Eski bir Tunus Beyi, Prens Sid Ali'nin
ölümü, ona prensin hizmetçisi ve metresi olan annesini, sa-
rayda geçen çocukluk günlerini anımfitır. Hoşgörü göste-
rilmiş. ama hiçbir zaman babası tarafından kabul edilme-
miş olan Aliye, çocukluk günlerinin neşesini, coşkusunu
bulmakve mutfaktaki kadınlann 'sessizüğini' yeniden duy-
mak için saraya gider.
Izleyende buruk tat bırakan "Sarayın Sessizliği", yıllar-
dır pek çok Filmin montajını üstlenen Tunuslu yönetmen
Moufıda Tlat-
li'nin ilk Fılmi.
Tlatli, fılminde
50'li yıllarda ül-
kesınde kadının
dummunu anla-
tıyor.
"Bu füm bir
dramdan doğ-
du* diye anlatı-
yor yönetmen:
"Ülkeminkadın-
lan bir çok şey
yapariar, ama
hep sessizlikiçinde. Bir gün aniden ki. annemin yaşarru bo-
yunca mutlu mu yoksa mutsuz ınu oldugunu bilmediğimi
fark ettim. Bu soru beni rahatsız etmeyebaşladı. Söytenme-
yenierin, tabulann etkilerinin ne oldugunu, annemden ba-
na, benden kızuna geçip geçmediğini bilmek istedim ve bir
film yapmaya karar verdim. Ama saray tamanıen düşseL
Onun yardımıyla patron-hizmetçi Uişkiİerini anlatüm".
Filmin kahramaru Aliye, annesinden farklı şekilde yaşı-
yor. Ama onunki de bir başansızlık. Arap ülkeleri arasın-
da kadın haklan açısından en gelişmiş. yasalann Tunus'ta
oldugunu, ama kafalann hâlâ geri kaldığını belirtiyor Tlat-
li: "Filmde sözünü ettiğim sessiziikler hâlâ gecerii".
Yılda iki ya da üç tane film yapılan Tunus'un olanakla-
nna göre oldukça yüksek birbütçeyle gerçekleştirilen Film,
bir Tunus-Fransa ortak yapımı.
Sinemanın başyapvüarından biri
Eisenstein'm Çar IV. İvan hakkında
yapmayı düşündûğü filmin yapımını "
194l'de Mosfdm üstlenmişti. Ancak o yıl,
temmuz aymda SSCB'nin Almanlarca
işgal edilmesi, filmin çekimlerini
geciktirdi. 1943 yılında çekimlere
çekimlere geçildiğınde, Moskova'nın hâlâ
Alman saldmsı altında yaşıyordu. Bu
nedenle film, Orta Asya'nın göbeğindeki
Alma Ata stüdyolannda çekildi...
1547 yılında tahta oturan genç lvan, taç
giyme töreni sırasmda, dış düşmanlara
karşı gücünü pekiştirerek, soylu
boyarlann yüucı emellerine karşı çıkmaya
yemin eder.
Hazar Denizi'ne hakim olmak için
Tatarlara karşı açılan savaştan zaferle
döndükten sonra ciddi bir biçimde
hastalanır. Bu arada iktidara susamış
boyarlann uğursuz simgesi olan halası
Çariçe Anastasya'yı zehirler... Filmin
senaryosu iki bölümden oluşuyordu.
Ancak Eisenstein'ın îvan'ın yaşamını
temel alan üç parçalık bir tasvir yapma
karan, devlet yetkililerinin filmin doğasını
yanlış. anlamalanna neden oldu.
lvan, 16. yüzyılda Rus topraklannı
birleştirerek büyükbabası 111. tvan'ın
başladığı işi tamamlamıştı.
Bu süreçte, rakibi olan feodal prensleri
yendi ve Tatarlar'a karşı bir zafer kazandı.
lvan gerçekten korkunç muydu?
Kuşkusuz ulusal kimlik savaşımı ve
kayıtsız şartsız hakimiyeti zaman zaman
kötülük yapmasına neden oldu.
Ancak Eisenstein bize Ivan'ın yaşadığı
yüzyılda ne kadar kan döküldüğünü ve
bütün Avrupa'da yaşanan kargaşayı
anımsatıyor.
Einsenstein, 'Korkunç U n'ın Rusya'nm
geçmişteki başanlanndan ve -•
kahramanlanndan kaytaklaöan bir *
yurtseverlik duygusu uyandırmasmı
amaçlıyordu. Eisenstein'ı asıl ılgilendiren,
Ivan'ın insani yönüydü.Yapıcı bir
idealizmle, zalimliği kışiliginde birleştiren
bu adam onu adeta büyülemişti.
Yönetmenin ciddiye alınması gereken bir
sanatçı olarak kendini kanıtladığı
'Potemkin' ve 'Ekim' gibi sessiz filmleri,
topluma hizmet için sanatını kullandığı,
sosyalist bilince sahip başyapıtlardı. Son
çahşması olan 'Korkunç Ivan' ise
sanatçının kendi dogasının bir kanıtı.
Eisenstein bu filmle, hem davaya hem de
kendine hizmet ediyordu. Müzik,
görüntüler, mekanlar ve oyunculugun
mutlak bir ustahkla harmanlandığı Film.
elli yıl sonra bile sinemanın en büyük
başyapıtlanndan biri olarak kabul ediliyor.
Festivaljiirisi taıutılclıKültür Senisi- tstanbul Kültür
ve Sanat Vakfi'nın düzenlediği 14.
Uluslararası Film Festivali jürileri,
önceki gün gerçekleştirilen basm
toplantısıyla tanıtüdı.
Uluslararast yanşmaya katılan
fılmleri değerlendirecek olan Altın
Lalejürisininbaşkanhğını. festiva-
lin "UstalaraSaygı" bölümünde üç
filmi gösterilen Japon yönetmen
NagisaOshimaüstleniyor. "BirÜl-
ke, Bir Sinema: Yunanistan" bölü-
müne "Lefteris'' adh filmiyle katı-
lan Yunanlı yönetmen Perictes Ho-
ursoğlu. festivalde daha önce bir
Altın Lale kazanan ve Türk sine-
maseverlerin "L'Accompagnatri-
ce" (Eşlikçi Kız) filmiyle tanıdığı
Fransız yönetmen Claude Miller."
Eşlikçi Kızrı
ve "Siyah Gözler"
Fılmlennde başrol oynayan Rus sa-
natçı Etena Safonova. Portekiz Film
Enstitüsü Başkanı ve Troia Film
Festivali'nin uzun yıllar yöneticıli-
ğini yapmışolan SalvatoTelks Me-
nezes, La Republica gazetesinin
Film eleştirmeni Italyan Renzo Fe-
gateili ve Türkiye'den Feride Çiçe-
koğlu'ndan oluşan jüri, yanşmaya
katılan on Film arasmdan seçim ya-
pacak.
Başkanhgını senarist Bülent O
ran'ın yaptığı Ulusal Yanşma jüri-
sinde de sinemayazan MehmetBa-
sutçu, oyuncu ZuhalOkay, yapım-
cı ve görüntü yönetmeni KenanOr-
manlar ve yönetmen YavuzTurgul
bulunuyor.
Bu yıl üçüncü kez verilecek olan
Uluslararası Sinema Yazarlan Fe-
derasyonu (F1PRESCI) ödülünün
jüri başkanhğını. üç yıl öncesine
kadar Venedik Film Festivali'nin
yönetmenliğini yapan ve halen ttal-
ya'nın önemli sinema dergilerine
eleştiri yazan Guglielmo Biraghi-
üstleniyor. Jürinin diğer üyelerini
de, 1993'te Hindistan'da
u
En lyi
Film Ekştirmeni'* ödülü alan ve
Asya'nın en önemli sinema dergi-
Claude Miller, Nagisa Oshima, Vecdi Sa> ar, Elena Safonova ve Salvato Telles Menezes.
si Cinemaya'nm editörlerinden
Sudhir Bose, Fransız sinema eleş-
tirmeni Robert Grelier, Alman si-
nema dergileri Filmecho/Fümvroc-
he ve Film and TV Cameraman'da
yazan Margret Köhler ve Nokta
dergisinden Necati Sönmez oluştu-
ruyor. Jüri, hem Altın Lale için ya-
nşan on filmi hem de Türk fılmle-
rini değerlendirecek.
Türkiye'nin geçen yıl, TÜRSAK
kanahyla üye oldugu Uluslararası
Sanat ve Deneme Sinemalan Kon-
federasyonu (CICAE), bu yıl festi-
vale, Türkiye'den Gülsün Kara-
mustafa, Fransa'dan Xa\ier Bktom
ve Almanya'dan Gudrun Kor-
ner'den oluşan üç kişilik birjüriy-
le katıhyor. CICAE ve FIPRESC1
ödülleri de diğer ödüllerle birlikte,
pazar günü sahiplerini bulacak.
Vecdi Sayar'ın yönettiği basm
toplantısında Nagisa Oshima, Cla-
ude Miller, Elena Safonova, Salva-
to Telles Menezes ve Fende Çiçe-
koğlu hazır bulundu.
Ticari filmlerin pazar bulduğu
Japonya'da, sanatsal filmlerin des-
tek bulamamasıyla ilgili bir soruya
yanıt veren Oshima, Japon hükü-
metinin hiçbir zaman sinemaya pa-
ra yatırmadığma, sinemayı bir kül-
tür alanı olarak değil, yalnızca bir
eğlence ve ticaret aracı olarak gör-
düğüne değindi ve "Hükümetdışı
kuruluşlar ve sermaye çe\Teleri de
sinemaya ancak para kazanmak
amacı>la yatırım yaptılar. Japon
hüküıneü, hiçbir sanat dahna para
yardımında bulunmuyor" dedi.
Projelerine fınansman bulmakta
güçlük çektiğini belirten Oshima,
ABD'de dahakolay sponsorbuldu-
ğunu, yabancı yapımcılarla çalışır-
ken kendini daha özgür hissettiği-
ni ifade etti. Türk sinemasmı ne ka-
dar tanıdığı sorulduğunda da Oshi-
ma, Yıbnaz Güney'in "Sürü" ve
"Yol" fılmlerini izleyip çok beğen-
diğini, hatta onlarla ilgili eleştiri
yazdığını söyledi.
Fransa'da devletin sinemayayap-
tığı yardım hakkında sorulan ya-
nıtlayan Claude Miller, sistemın ti-
cari filmlerden elde edilen gelirin
kültürel. sanatsal fılmlere verilme-
si şeklinde işlediğini söyledi ve bu-
nun film yapımını kolaylaştırdığı-
nı, çekilen filmlerin büyük bölü-
mûnün izleyici toplamadığını be-
lirtti.
Rusya'da devletin tek yapımcı
olduğu ve bu yüzden anlatım öz-
gürlüğünün tam anlamıyla gerçek-
leştirilemediği sistemden özel sek-
töre geçilmesinin yol açtığı deği-
şiklikler hakkında bilgi veren Ele-
na Safonova, perestroyka öncesi sa-
natçılann daha ciddi bir mücadele
verdiklerinı. şu anda da parabulun-
duğu sürece herkesin ıstediği şeyi
söyleyebileceğini, ama artıkçok sı-
radan yapımlann gerçekleştirildi-
ğini vurguladı. Portekiz'de devle-
tin sinemayı tamamen destekledi-
ğini söyleyen Menezes, devletin,
televizyon reklamlannın yüzde
4'ünü Portekiz Sinema Kurumu'na
ayırdığını ve ulusal bütçeden de kü-
çük bir payın sinemaya verildiğini
belirtti.
NEWYORK
9
TAN
ÎLHAN MJMAROĞLU
BankaSoymak
"Banka kurmanın yanında banka soymak ne kil"
Brecht demişti bunu. Hangisinin daha güç oldu-
ğundan değil, işlenen suçun büyüklüğünden söz edi-
yordu.
Oysa bugünlerde Amerika'da sayısı gitgide artan
banka soygunlan, işlenen suçtan çok, banka soyma-
nın güçlüğünü ortaya koyuyor. Bu alanda bilgisiz,
eğitimsiz, deneyimsiz, hele beceriksiz, hele hete ta-
lihsiz olanların yakayı ele vermeleri işten bile değil.
Dalgınlık, savsaklık da girebiliyor işin içine. Böyle-
sinden biri soygunu başarmış bir yere değin. Kaçıp
gittikten sonra bir de ne görsün? Parayı almayı unut-
muş! Talihsizüğine gelince, onun da öyle bir banka
seçeceği tutuyor ki yakınında bir FBI şubesi vardır;
tam işini yürütmekte olduğu sırada FBI ajanlan içeri
girip maaş çeklerini yatırmak için kuyruğa dizilmiş
oluyoriar ve olayı sezdiklerinde tabancalannı çekip
yakalıyorlar adamı.
Daha beteri de var. Soygunu başanp kaçtıktan
sonra dinlenmek için bir bara girip derin bir nefes alır
almaz kalp sektesinden gideni.
Amerika'da banka soygunlanna bugünlerde ço-
ğunlukla orta sınıftan kişilerin giriştiğini istatistikler-
den öğreniyorum ve olağan sayıyoaım bu bilgiyi. Bu-
günün Amerikası'nda orta sınrftan olunca aşağı doğ-
ru sınıf değiştirip banka kapısında dilenmenin olası-
lığı gözden uzak tutulacak gibisinden değil. Orta sı-
nıflılar kurtuluşun yolunu banka kurmak gibi gerçek-
leşemez bir hayalde degil, gerçekleşebileceğini dü-
şündükleri bir başka hayalde, banka soymakta an-
yorlar.
"Orta sınıf" dediğimiz (ya da dedikleri) emekçile-
rinkinden başkası olmadığını göre, birçogu emekle-
rini düşük ücretlerle, giderek boğaz tokluğuna sat-
mak zorunda kalanlardan, o da olmadı mı işsizliğe
düşenlerden söz ediyoruz.
Geçenlerde buralarda, bir orta sınıf kasabasında,
banka değil, postane soyuldu. Soyguncu, görgü ta-
nığı kalmasın diye, soygun sırasmda postanede bu-
lunan birkaç kişinin hepsini vurdu ve kaçıp gitti. öl-
dü sanılanlardan biri can çekişmekteymiş. Polisin
sorulannı ancak ayağının başparmağını kımıldata-
rak yanıtladı. Soyguncu yakalandı. Basının, televiz-
yonun "tüyler ürpertıçi" diye nitelendirdiği bir cina-
yeti niye mi işlemiş? Ev kirasını ödeyemediği için. .
Eh! Anlayış göstermek gerekir belki. Burada en
düşük yasal ücretin saati 4 dolar 25 sent. Sekiz sa-
atlik iş gününde eder 18 dolar, 40 saatlik haftada 90
dolar, ayda yaklaşık 360 dolar. Yaza da yeter kışa da!
Bu paranın ortalama üçte biri bir başka soyguna, ya-
sal bir soyguna, vergiye kaptınldığında geriye kalır
240 dolar. En düşük ücretle çalışmak zorunda kalan
kişi başka giderlerini hangi parayla karşılayacağını
düşünmeden elinde kalan 240 dolann hepsini kira-
ya ödemeyi göze alıp başını sokacak tek odalı bir da-
ire aramaya kalktığında maskara olur çıkar. Çünkü
bugün New York'ta ayda 800-900 dolardan aşağı tek
odalı bir daire bulmak düşünülemez bile.
İş bulabilen herkes en düşük ücretle çalışıyor de-
ğil gerçi. Herkes New York'ta, Manhattan'da oturu-
yor da değil. Kiralann az daha ucuz olduğu uzak ya-
kın kentlere kasabalara gidip yerteşiyoriar, bu kez de
' avuçlar dolusu yol parası ödüyorlar işe gidip gelmek
için. Amerika'nın başka kentleri arasında ev kiralan-
nın New York'tan daha düşük olanlan çok, daha yük-
sek olanları da var. Postane soygununa girişip hem
de, insanlan öldüren adam New York'ta oturmuyor-
du; en düşük ücretle de çalışmış değildi. Ama ev ki-
rasını ödeyemediği gibi gırtlağına kadar da borç ıçin-
deydi. Bir yerde keçileri kaçırmış ışte!
Keçileri kaçınp çıkar yolu soygunda arayanlann
dörtte üçü yakalanıyor. Hemen hepsi buntann, tek bir
soygunla para durumlannı düzelteceklerini sanıyor-
larsa da, ilkinde yakalanmadıklannda, yeni soygun-
lara girişiyorlar. Çünkü çaldıklan paralar çoğunlukla
üç dört bin dolan aşmıyor. Bir iki ay kira ödemeye ve
boğaz tokluğuna ya yeter, ya yetmez.
Böyle küçük paralar uğruna (daha büyüğüne olsa
bile) işlenen banka soyma suçu, gerçekten, banka
kurma suçunun yanmda ne ki!
Vtolters Kluwenin gözü
Türkiye'de
• ANKARA (AA) - Hollanda'nın büyük yaymcılık
grubu Wolters Kluwer'in yatırım hedefleri içinde
Türkiye'nin de bulunduğu bildirildi. Ingiliz 'Financial
Times' gazetesinin haberine göre, 1 mayıstan itibaren,
elektronik ve yazılı basın şeklinde faaliyet gösteren,
vergi ve iş hukuku konusuda uzman olan Wolters
Kluwer'in başkanlık görevine getirilecek olan Cor
Brakel, kuruluşun, AB'nin genişlemesi çerçevesinde,
Iskandinavya, Avusturya ve Doğu Avrupa'ya yayılarak
17 ülkede faaliyet gösterdiğini söyledi. Brakel,
"Türkiye'yi büyük bir ihtiyatla inceliyoruz" dedi.
TSyatro Alternatirten "Duyduk
Duymadık Demeyin"
• Kültür Servisi - Tiyatro Alternatif, Hasan Hüseyin
Korkmazgirin şiirlerinden Ali Rıza Soydan'ın
kurgulayıp sunduğu "Duyduk Duymadık Demeyin"
adlı oyunu nisan ayı boyunca sah ve çarşamba günleri
saat 21.00'de Üsküdar Odeon Sineması'nda
sahneleyecek. Oyun, 28,29 ve 30 nisan tarihlerinde de
Pendik Belediyesi işçileriyle dayanışma amacıyla
Kartal Hasan Alı Yücel Kültür Merkezi'nde
sergilenecek. Nisan ayı içinde Gebze, Izmit, Yalova,
Zonguldak, Ereğli. Düzce, Bolu, Edirne, Kırklareli,
Çorlu, Lüleburgaz ve Babaeski'yi kapsayan bir turne
gerçekleştirecek olan Tiyatro Alternatif, 1 mayıs-15
haziran tarihleri arasında "Banş Turnesi" adını taşıyan
bir Anadolu turnesi yapacak.
Yaba Yayınları'ndan yeni kitaplar
• Kültür Servisi - Amerikalı Marksist bilim
adamlanndan Hovvard Selsam"ın "Etik/Yeni Değerler
ve Özgürlük" adh yapıtı Yüksel Demirekler'in
çevirisiyle YABA Yayınlan'ndan çıktı. Fransız
yazımnda özgün yeri olan Antonin Aıtaud'nun
metinlerinden oluşan "Yaşayan Mumya"yı ise Yaşar
Güneç Fransızca aslından çevirdi. Vladimir
Nabokov'un bir karşı roman metni olan "Solgun Ateş"
(Pale Fire) de yine Günenç'in çevirisiyle Türkçede ilk
kez yayımlandı. Yılmaz Güney'in gençlik
öykülerinden oluşan "Ölüm Beni Çağmyor" yapıtının,
bilinmeyen üç yeni öyküsünün eklenmesiyle beşinci
basımı çıktı.
Emme Sılaırtn resim sergisi
• Emine Sılan'ın resim sergisi, bugün Vakko
Beyoğlu Sanat Galerisi'nde başlıyor. Sergi 29 nisana
dek izlenebilecek. 1976'da Notre Dame De Sion'dan
mezun olan Emine Sılan, resme 1985 yılında başladı.
1985-1993 yıllan arasında tuval üzerine akrilik
tekniğiyle çalışan Sılan, 1994'ten bu yana Nevv York
ve tstanbul'da yaşıyor.