Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 11 MART 1996 CUMARTESİ
12 DİZİYAZI
Ohri'nin dibindeki ırmakMakedonya'da son günüm.
Hotel Drim'de. Ohri Gölü'ne
bakan odamın balkonundayım.
Aşağıda kıyı boyunca hışırda-
yan sazlıklar ve Drim ırmağı,
karşıda dağlar. Dağlann ardında
Arnavutluk var. Enver Hoca'nın
yıllarca dünyaya kapattığı kara
kartallar ülkesi.
Bu ülkede olup bitenlere hep
ilgı duydum; Amavutluk'un so-
nu hüsranla biten kalkınma ça-
basını, önce Sovyetler'e, sonra
Çin'e kafa tutacak denli üzeri-
ne düştüğü, giderek toplu bir pa-
ranoyaya dönüşen bağımsızlık
tutkusunu, bir zamanlar sempa-
ti duyduğum sol grubun çevın
bürosunda yaptıgım çalışmalar-
dan bu yana, yakından izledim.
Ve komünist rejimin yarattığını
iddia ettığı "yeni insan" tipinı
merak edip durdum, bir kez ol-
sun Tirana'ya gıdemeden.
Sonunda orayı da -bu "temiz
ve sert" ülkeyi bile- sardı de-
mokrasi ateşi. putlaştınlan hey-
keller art arda söküldü. Enver
Hoca efsanesi yok artık. Arna-
vutluk mucizesı de. Ülke, söy-
lenenlere. basında yazılıp çizi-
lenlere bakılırsa, Balkanlar'ın
en yoksul, en düşkün ülkesi. Ün-
lü deyımle "yetmiş sent"e ger-
çekten muhtaç. Bu nedenie
içimden gitmek gelmedı Arna-
vutluk'a. Oysa bir araba kirala-
yıp Tirana'ya günübirlık bile
gitmek mümkündü. Gidip yok-
sulluğu, yıkımı, penşan evlerle
aç çocuklan yerinde görmek;
caddelerinden ancak at arabala-
nyla bisıkletlerin geçtiği haya-
let kentlerde dolaşmak... Ve.
belki de, dönüş yolunda soyul-
mak.
Struga'dan kiraladıği arabay-
la Arnavutluk'a giden benim gi-
bı meraklı birinin öyküsünü an-
lattılar. Adam bir benzincvde du-
rup tuvalete gitmış. Dönüşte ne
görsün! Arabanın dört tekennin
de yerinde yeller esmiyor mu!
Hırsız çetesi kaşla göz arasın-
da, adam hacetini yapana dek
söküp götürmüş lastik tekerlek-
leri.
Pandora'nın kutusu:
Arnavutluk
Bu olay bana yıllar önce
"proletarya diktatörlüğü" üze-
rine Fransız Komünist Parti-
si'nde kopan tartışmayı anım-
sattı. Birikimdergisinde yayim-
lanan bir yazımda aynntılanyla
söz etmiştim bu tartışmadan. O
zaman aralannda Althusser'in
de yer aldığı "sol" aydınlardan
bir bölümü Marksist bir kavra-
mı bırakmanın bir kadını bırak-
mak kadar kolay olmadıgını sa-
vunarak, parti yönetiminin ar-
tık bırakılmasını önerdiği "pro-
letarya diktatörlüğü"ne sahıp
çıkmışlardı. Sonrasını hepimiz
biliyoruz. Althusser gerçekten
de bırakamadıgı kansından kur-
tulmanın yolunu, onu boğazla-
makta buldu. Arnavutluk yöne-
ticileriyse ancak birbirlerini bo-
ğazlayarak kurtulabildiler ken-
di diktatörlüklerinden.
Diyeceğim, Arnavutluk ko-
nusu 'Pandora'nın kutusu'gibi-
dir bazilanmızin yaşamında.
"Arnavutfar mı?Pırasayı çok se-
ver onlar" ya da "İstanbul so-
kaklannda boza satariardı bir
zamanlar" gibi kaçamaklara
pek yatkın bir konudur. Uzun
süre bu ülkenin, komünizmin
gerçek kalesi olduğuna nasıl
inandınldık hâlâ şaşanm. Ge-
çenlerde oraya belgesel bir film
çekimi için giden dostum Mesut
İufan gönderdiği kartın arkası-
na şunlan yazmış:
"Şimdiye kadar gördüğüm en
acayip memleketdiyebilirim bu-
rası için. Yarun asırdan beri za-
man durmuş(daha öncede han-
gi hızla geçtiği ayn bir soru işa-
rcti) ve 90'b yıDara paraşütsüz
düşmüşler. Sanki 'kültür devri-
• Makedonya gizli örgütlerin kurulduğu,
dağlarında komitacîların cirit attığı, bizim
Jön Türklerin padişaha başkaldırdıkları
bir ülkeydi. Irmaklar burada yüze
çıkmadan akıyordu ne de olsa.
• Her yolculukta ya bir deniz, ya bir göl,
ama ille de bir ırrnak çıkıyor karşıma.
Makedonya da iki ırmağın adıyla
belleğimde yer edecek. Ve Drim, Ohri
Gölü'nün dibe kaçan alabalıkları
arasından; Vardar, nice taşköprülerin
altından akıp gidecek.
Naum Kilisesi'ndeki yarısı silinmiş bir duvar freskinde mızraklı nöbetçilerin ayakları altında boğazlanan bir
adam var. Çekik gözlü ve bıyıklı. Moğolların giydikleri takkeye benzer bir takke var başında. Ve üzerine aban-
mış başı hareli bir çocuk -kuşkusuz bir aziz- boğazından bıçaklıyor adamı. Bu sahnenin İncil'deki "Seni to-
katlayana öbür yanağını da uzat!" ifadesinde karşılığını bulan hoşgörüyle haödaşmadığı kesin.
mi'nden beri hiçbir bina onanm
görmemiş. Kocaman, dört yüz
bin nüfuslu bir hayalet şehirde-
yim. Eski Stalin heykelinin bu-
lunduğu yerin yirmi metre ya-
nında Tiirk dönerci var. Karşı-
da Enver Hoca'nın Piramidi hâ-
lâ duruyor. Ve, tabii, Amerikan
Kültür Merkezi. Selamlar."
Kiril ve Method
kardeşler
Ohri Gölü masmavi parlıyor
güneşte. Arnavutluk dağlanysa
günün her saatinde külrengi.
Dün Struga festivaline katılan
yazar dostlarla Naum'a piknik
yapmaya giderken de öyleydi-
ler. Kuzeyden güneye bir saatte
geçtik gölü. Solda Makedonya.
sağda külrengi dağlann ardında
AmaMitluk, türküler söyleyerek
Naum'a v ardık neşe içinde. Ma-
nastir orada. kayalık tepenin ya-
macındaydr. Yüksek duvarlar.
tek tük selvı ağaçlan ve orta yer-
de kırmizı kiremitli çatısı, kule-
leri ve pencereleriyle tapınak-
tan çok küçük birevi andıran ki-
lise.
Makedonya'nın bu en eski kı-
lisesini gezerken Kıril alfabesı-
nin yaratıcısı Kiril ve Method
kardeşleri düşündüm. Tevrat'la
lncil'i Slav kabılelerinin konuş-
tuklan dile çevirerek yeni bırta-
rih başlatmışlardı buradan.
Dünya nimetlerini tepıp yollara
düşmüş, Slavlan Hıristiyanlaş-
tınrken "Tann Kelâmrnı da
yaymışlardı Balkanlar'a. Oh-
ri'de, göle karşı yorgunluk çıka-
nyorlar şimdi. Kırmızı, san,
mor çicekler; yeşil, yemyeşil çi-
menler arasından yükselen anıt-
ta yine baş başalar. Konstantin
ayakta durmuş, sağ eli ağabeyi-
nin omuzunda. Method, koca-
man bir kitabın Kiril alfabesiy-
le yazilı sayfalannı çeviriyor
Naum Kilisesi'ndeki fresklerden birinde Isa'yı kuca-
ğında tutan Meryem, yukandaki freskin aksine son
derece sevecen.
oturduğu yerden. tkisı de düşün-
celi. ikisinin de saçlan sakalla-
nna kanşmış. Onlan yaşamla-
nndaki gibi bırlikte gördüm,
Ohri Gölü'nün kıyısındaki par-
ka dikılmiş anıtta da. Ve öğren-
cileri Ohrili Kleman'ın hakla-
nnda yazdıklannı anımsadım.
IX. yüzyıldan XVIII. yüzyıla
dek süren bir geleneğin, ünlü
"Ohri Okulu'nun kurucusu Pat-
rik Kleman, yükseklerde, bilgı-
nin doruklannda bir kartal gibi
uçtuğunu söylüyordu Konstan-
tin'in ağabeyi Method içinse
"bir gölge gibi boşuna geçip gi-
den dünyanın karmaşıkhğını"
anlayıp kendini sonsuza adadı-
ğını yazıyordu bir şiirinde. On-
lar, Balkanlar'ın Hıristiyanlaş-
ması'nda bunca etkın bir rol oy-
namasalardı. örneğin Osmanlı-
nın yaptığı gibi herkesı inancın-
da özgür bırakıp yalnızca dün-
ya işleriyle ilgilenselerdi, bugün
belki daha başka olurdu burada
yaşayan halklann kaderi.
Naum Kilisesi'ndeki freskler
gerçekten harikaydı. Bizans'a,
fstanbullu ustalara öykünen sa-
natçılann elinden çıkmışlardı
belki. Ama yine de. kilisenin
duvarlannda ucuşan renkleriyle
Meryem ve İsa'nın bakışındaki
insancıl ifadenin sıcaklığıyla
benzersizdiler. Bir ikonda Isa'yı
kucağında tutan Meryem. Tan-
n'nın değil hepimizin anasıydı
sankı. Öylesine sevecen, sade,
yakındı. "• ' ~^
Hoşgörüden uzakfresk
Ne var ki bir başka yerde. ya-
nsı silinmiş bir duvar freskinde
mızraklı nöbetçilenn ayaklan
altında boğazlanan bir adam
gördüm. Çekik gözlü ve bıyik-
lıydı. Moğolların giydikleri tak-
keye benzer bir takke vardı ba-
şında. Ve üzerine abanmış başı
hareli bir çocuk -kuşkusuz bir
aziz- boğazından btçakhyordu
adamı. Bu sahnenin İncil'deki
"Seni tokatlavana öbür yanağı-
nı da uzat!" ifadesinde karşılığı-
nı bulan hoşgörüyle bağdaşma-
dığı kesindi
Hiçbir yerde kartını bulama-
dığtm için fotoğrafını çektim
freskin. Bu fotoğTafı her şeyin
pespembe olmadıgını. bu top-
raklan fetheden atalanmızın ba-
zı yüreklerde sonsuz bir kine yol
açtıklannı, u
Tuna"dan bir yaz
günü kâfileleıie geçen" Türk
akıncılannın bu ülkeye belki her
zaman banş \e mutluluk getir-
mediklerini arada bir anımsa-
mak için saklayacağım.
Naum Kılisesi'nin freskleri
Ohri'de gördüğüm Ayasof-
ya'nınkiler kadar görkemli de-
ğildi. Küçücük bir kiliseydi za-
ten. duvarlan da ona göre dar ve
karanlıktı. Ayasofya'daki gibi
Türklerden kalma mermer bir
mımber de yoktu aşağıda. Ama
bu manastırda yaşananlan. Isa-
Meryem-Kutsal Ruh üçlüsüne
duyulan inancın katılığını, ge-
çen zamanla geçmeyen sonsuz-
luğu ve elbette cennetle cehen-
nemı, özellikle de kıyamet ve
cehennem korkusunu özgün bir
dille yansıtıyorlardı. Lesno-
vo'nun freskleri gibi.
Zahmetli bir yolculuktan son-
ra kan ter içinde vardığımız Les-
no\o Köyü'ndeki eski kilisenin
duvarlannda gördüğüm o renk
şölenıni, Davut Peygamber'in
sesiyle başlayan cümbüşte dans
eden köylülen, ellerinde tuttuk-
lan bronz güneşlerle geyiklere
binip fır dönen çıplak melekle-
ri nasıl unuturum! Ve kırmızı
kadifeden giysisi. sıyah peleri-
niyle insan kılığına girmiş Mik-
hail'in cüzzamlı hastalan iyileş-
tiren yumuşacık ellerinı. tşte bu
ellere gereksinimi var Make-
donya'nuı; kılıç tutan. her kal-
kışta bir kelle uçuran ellere de-
gil-
Bir dünya cenneti
Manastırdan düze indiğimiz-
de bir dünya cennetinde bulduk
kendimizi. Drim, bu cennetten
alıyordu sulannı; yemyeşil bir
çayır gözalabildiğine uzayıp gi-
diyordu. Köylüler çayırda hora
tepmeye başlamışlardı bile. Mü-
zik dağlarda yankılanıyor. değil
biz insanlan. göldekı balıklan
bile oynatacak ritimdeki ezgiler
havada uçuşuyordu.
Ulu ağaçlann altındaki kay-
nağa dek gittik. Hiç bu denli so-
ğuk bir suya. böylesine sıcak bir
günde elimi sokmamıştım. Na-
sıl da ürpertmişti gövdemi! Ora-
da, kaynağın kıyısına kurulmuş
sofrada bir su pensi edasıyla
oturan genç kadmm gülüşü gi-
bi. O gülüşü anımsamak istemi-
yonım şımdi. Bırlikte devirdi-
ğımiz bir şışe erik rakısının göv -
delerimızde yaktığı ateşi de. O
ates hâlâ sönmedi çünkü; gece-
ye, bugünden başlayan aynlığı-
mıza karşın. Suyun serinliğinı
anımsıyorum ama. Gölün dibin-
den geçerek buraya dek gelişı-
ni, sonra Struga'da her yıl şair-
lerin şiir okuduklan köprünün
altından akıp kentin içlerine
doğru gözden yitişini. "Irmak,
gölün içinde kaybolur" demişti.
"'ama >ukandan bakarsan kıv-
nla büküle akan bir yol görür-
sün derinde. Sıcakta. gölün dibi-
ne kaçan alabalıklar gibi. Drim
de kendini kolay ele vermez.*
Bu yörede söylenen bir tür-
küden ya da bir şiınn uzun di-
zelerinden alınmış sandığım bu
sözleri kulağıma fısıldayan genç
kadının daha sonra ası bir ırmak
gibi teslim olacağını bilemez-
dim elbet.
Makedonya gizli örgütlerin
kurulduğu, dağlannda uzun sü-
re komitacılann cirit attığı, bi-
zim Jön Türklerin padişaha baş-
kaldırdıkları bir ülkeydi. Irmak-
lar burada yüze çıkmadan akı-
yordu ne de olsa; kadınlar bir
Rumeli türküsündeki gibi "çif-
te çifte faytonlaria geziyor. bir
bakışta nice kayian bıyıklı yiği-
din kalbıni yakıyorlardı. Xma
Ohri Gölü'nde tutulan alabalık
burada yaşayan halkın midesine
değil, doğru tstanbul'a. sultan
sofrasına gidiyordu.
Diyeceğim, her yolculukta ya
bir demz. ya bir göl. ama ille de
bir ırmak çıkıyor karşıma. Gör-
düğüm kentlerin, rastladığım ın-
sanlann anısını. renklerle bi-
çımleri. aşklarla aynhklan hep
o taşıyor yazdıklanma.
.Ajılaşılan Makedonya da iki
ırmağın adıyla belleğimde yer
edecek. Ve Drim, Ohri Gö-
lü'nün dibe kaçan alabalıklan
arasından; Vardar, nice taşköp-
rülerin altından akıp gidecek.
Zamanla unutulacak her şey. Yı-
kımlar, savaşlar, acılar ve göçler.
Geride belki bu yazdıklanm ka-
lacak. belki bir gecelik aşkın
anısı. Bugün Makedonya'da son
gûnüm.
BITTl
„ *
Vi^
KAMUOYUNA
Yaşamı boyunca insan haklan ve demokrasi
mücadelesine emek veren, derneğimiz
kuruculanndan ve ilk Şube Başkanımız
EMİL GALİP SANDALCFyı
kaybının 2. yılında saygıyla anıyoruz.
Bugûn saat 12.00'de, Zincirlikuyu'daki mezan
başında olacağız.
tNSAN HAKLARIDERNEĞİ
İSTANBUL ŞUBESl
RESTAl'RANT
BAR
Bir Manasür Ortamuıda
FASIL
&
TÜRK SANAT
MÜZİĞİ
Ztngin Açık Bnfc
gM httMS»anTıınaıatanlıUeııM ünjyıto
Kosıaıırant / Bar
ERGUDER
YOLDAŞ
(Piyano)
İlknur-Refik-Suphi
(Dinleti & Pop)
Odakule2SI 95 91 -249 6895
lOdakule Tepebaj cepKesınde a
VEFAT ve TEŞEKKÜR
Bizleri sonsuz acılar içinde bırakarak genç
yaşta yaşama veda eden sevgili oğlumuz,
Marmara Universitesi Müzik Eğitimi Bölümü
son sınıf öğrencisi
AYBERK ÖNAL'ın
(1970-1995)
gerek ani ölümü, gerekse toprağa verilişi
sırasında yardımlannı esirgemeyen, değerli
akraba ve dostlanmıza, M.U. Atatürk Eğitim
Fakültesi Dekanlığı'na, Müzik Eğitimi
Bölümü öğretim üye ve öğrencilerine, Resim
Bölümü öğrencileri, Kuleli Askeri Lisesi ve
Çamlıca Kız Lisesi mensuplan ile Emekli
Askeri Öğretmenlere ve Sahaf
arkadaşlanmıza sonsuz teşekkür ve minnet
duygulanmızı sunanz.
Annesi: Em. Edebiyat Öğ. ÜLKÜ ÖNAL
Babası: Em. Öğ. Kd. Bnb. SAMİ ÖNAL
Kardeşi: ASLI ÖNAL
HAFTALIK HABER YORUM OERGISI
# Gümrük'ten geçti gelin!
Memleket resmi bayram navasında. Gazeteler
"Eurotürkiere bıyık kestiriyor. Sermaye kılıçları biledi:
Avrupa'da rekabet edebilmek için emeğe karşı savaş.
# Mücadelenin alanı bütün Avrupa!
Doğu Perinçek, ihsan Çaralan, Kemal Okuyan,
Sadun Aren ve Mehmet Atay Gümrük Birliği
hakkındaki görüşlerini SÛZ'e açıkladı.
# Ya termik ölüm ya da nükleer yokoluş!
Devletin enerji politikası: 40 katır mı, 40 satır mı?
# Dünya, artık bizsiz dönemezsin!
8 Mart Dünya Kadınlar Günü etkinlikleri
# Haluk Gerger yazdı: İki 'demokratikleşme'
# MHP kapatılsın: Boğaziçi Üniversiiesi'ndeki
Sol Plarform'un kampanyası
# Kürt sorununa TOBB'tu çözüm
# M«t-Üsftan METO'BÎYOGRAFİ'lftf
# John L«o Hookar: Gelmiş geçmemiş en ünlü blues'cu
Her cumartesi bayilerde
POLtTÎKAVEOTESÎ
MEHMED KEMAL
Boşluktaki Merhaba...
Rahmetli Ümrt Deniz'in kendine özgü ilginç bir kişiliği var-
dı. Davranışlanyla, konuşmasıyla bunu hemen belli ederdi.
Onun buluşu derier, kadehini her kaldınşta,
"Şerefe..." diyecek yerde,
Aspava.. "derdi.
Kadehler kalkar:
"Aspava..."
"Aspava..."
Ne menem şeydi bu aspava?.. Bu aspava bir dilekti. Ka-
dehi kaldırırken bir şey dilersiniz. Ümit Deniz şunlan diler-
di, hem gönülden hem yürekten:
Allah,
Sağhk
Para
Aşk
Versin
Amin
Bir ara bu aspava öylesine yayıldı ki, birçok yerin adı ol-
du. Birçok şeye aspava dendı.
Ümit Deniz, kahramanı Murat Davman olan bir polisiye
roman yazar, yılda bir Milliyet'te yayımlanırdı. Murat Dav-
man da kadehini her kaldınşta aspava derdi. Şimdi bir kö-
şe yazısında başlıktır, Can Ataktı kullanıyor.
Dideler ruşen!..
Sonunda gümrük biıiiğine girdik. Biz mi girdik, onlar mı
aldılar, biraz kanşık.. Imzayı Dışişleri Bakanı mı atıyor, Baş-
bakan mı? Bir sevınç, bir kahkaha, bir hoşamedi gidiyor. Ka-
çırdığımız balonu yakalıyoruz.
Biz bu kulübe yeni "duhul" etmiyoruz. Bunun eski adı Av-
rupa Ekonomik Topluluğu (AET) idi. 1958'de Roma'da baş-
vurduk. 1963'te ortaklık imzası Ankara'da atılmıştı. Bizi sı-
namak için tam üye olarak almadılar. O günden, bugüne de-
ğin sıra da beklettiler, tam otuz yıl.. Şimdi aşamalı üye ola-
cağtz.
Şairin sevgilisi oldu da nazlanıyor:
Kadem kadem teşrifi Nail! o mehin
Cihan cihan elem-i intizare değmez mi
Değer.
Rivayete göre Celal Bayar bu AET'yi, Fatin Rüştü Zor-
lu'dan sorarmış. Erbakan'a göre de bunlar Yahudi işi..
Gümrük birliğine girdik ya, denize dökülen ne kadar ar-
tık malımız varsa birer müşteri bulacak, Avrupa pazarı da
kapışılacak, enflasyon böyle üç rakamlarda değil, tek ra-
kamlarda dolaşacak, rüşvet kalkacak, önerilse bile kimse
rüşvet alamayacak, rüşvet verilmiyecek, rüşvetin belgesi de
sorulmayacak, fikir suçu olmayacak, Türk parası pul ol-
maktan kurtulacak... Yuan Drahmisi nasıl kendini toparia-
dı. bizim para da öyle olacak (gülmeyin). Pazar Türk malla-
rına açık olacak ama, Türk işçi ve hızmetlerine kapalı görü-
nüyor.
"Onlar ortak, biz pazar" diye kınayanlar var. Durmadan
sömürülecekmişiz... Bir yerde üretim olmadan sömürü ol-
maz, üreteceksin ki sömürü de olsun!..
Siz Beşiktaş-Galatasaray maçına bakın, Beşiktaş fena
halde yenildi: 3-2. Nehar Tüblek'in ağzını bıçak açmıyor,
"Neden?" Beşiktaş yenildi. Beşiktaş yenildi, ama ardından
da Nehar'ın ölüm haberi geldi. Çarşı mahzun kalacak. Çar-
şıda rastladım mı elimden tutar, çayevlerinden birine sokar,
ille de bir çay ısmarlardı. Çarşı esnafı da, çarşı müşterisi de
Nehar'ı tanırdı.
"Merhaba Nehar ağabey!.. • •, , ••-
"Merhaba!.." !
Selam sesleri çay bahçelerini dolanırdı.
Şimdi Nehar ağabey yok, merhaba sesleri boşlukta mı ka-
lacak?.. Öksüz merhabalar çarşının üstünde dolanıp göğe
mi yükselecek?
BULMACA
1 2 3 4SOLDAN SAĞA:
1/ Adana'nın 70 km. ba-
tısındaki ünlü yayla. 2/
Bir tür küçük zurna. 3/
Iyi. güzel... Altın. 4/
Kripton elementinin sım-
gesi... Güney Amerika'da
yaşayan. tavuga benzer
bir kuş. 5/ Genelhkle
yakmak için kullanılan
iri saman... Banyo yapar-
ken ya da yüzerken saç-
lan ve kulaklan korumak
için takılan kauçuk baş-
lık. 6/ Optik aygıtlannda
objektiften aldığı ışınlan göze veren
mercek dizgesi... Numaranın kısa
yazılışı. 7/ Dar ve dalınca tahta...
Meşrubat. 8/Yabanıl hay\ an banna-
ğı... Son derece kavgacı olan gözde
bir akvaryum balığı. 9/ Omurgalı-
larda, denge ve yönelimle olan ilgi-
leri bakımından işitme taşlanna ve-
rilen ad.
YTJKARTOAN AŞAĞIYA:
1/ Saplan ve yeşil çiçek tomurcuk-
lan sebze olarak yenen bir bitki. 2/
Birim zamandaki titreşim sayısı. 3/Akciğerleri dinlerken heki-
min duydugu patolojik ses... Dişi,tozu ve kuzusu vardır. 4/ Orik
asidin tuzu ya da esteri... Antalya yöresine özgü, kaburga kemi-
ği ve pirinçle yapılan bir yemek. 5/Çekicilik... Bir gıda madde-
si. 6/ fki parçanın birleşmesiyle oluşan çizgi... Japonya'da dinsel
törerüerde okunan bir çeşit nesir. II Silahlı köy delikanlısı... Taş-
lık yer çıplak tepe. 8/ Bir tür kaba ve hafif bir ayakkabı. 9/Güney
Amerika'da bir ülke... Kulak iltihabı.
DUYURU
T.C.
GAZÎANTEP ASLtVT: 5. HUKUK
MAHKEMESt'NDEN
Davacı Filiz Dere vekili tarafından davalı Kadir Dere aley-
hine açılan boşanma davasında;
Davacı, davalı ile resmen evli olduklannı, evlenmeden son-
ra evlilik birliğinin amacına uygun olarak bir araya gelmedik-
lerinı. birbirlerini gereğince tanımadan yaşamsal anlayışlan-
nı öğrenmeden evlenen taraflar daha sonraki gelışmelerde bir
araya gelemeyeceklerini bildirerek boşanmalanna karar ve-
rilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı tbrahim oğlu Kadir Dere'ye davetiye tebliğ edileme-
miş ve tüm aramalara rağmen de bulunamamış olduğundan
kendisine dunışma günü ile birlikte dava dilekçesi özetinin ila-
nen tebliğine karar verilmiştir.
Da%alı Kadir Dere'ye işbu ilanın tebliğinden sonra mahke-
memizin 3.4.1995 günlü 1994/773 esas sayılı dosyasının du-
ruşmasına bizzat gelmesi, bir vekil göndermesi, dehllerini
bildirmesi, aksi takdirde duruşmanın gıyabında yapılarak
karar verileceği meşruhath davetiye yerine kaim olmak üzere
duyurulur.
Basın: 10391
VİLLANIZA BİYOLOJİK ARITMA
ATIKSUYUNUZU ARITARAK BAHÇENlZİ
OTOMATİK SUU\MA
M.K.SAYGIN, TÜBİTAK, TEKNOPARK, GEBZE
TEL:(0262) 6464570 veya 3221737 (akşam)