Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
7ŞUBAT1995SALI CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
Türkiye Yazarlar Sendikası'nın 9. Olağan Genel Kurulu çekişmeli ve renkli geçti
TYS, 'modernleşme' yolunda...PELtN ÖZER / ASU MARO
Türkiye Yazarlar Sendikası 'nın 9. Olağan
Genel Kurulu hafta sonu gerçekleştirildi. Ataol
Behramoğüne Oner Yağa önderliğinde iki
grubun yönetime aday olduğu listede Yağcı 'nın
grubundan; Oner Yağcı, SunayAkut ve Feyza
Hepçüingirier, Behramoğlu 'nun grubundan ise
Ataol Behramoğlu, Tuğrul TanyoL Necati
Güngör, Istl Özgentürk, Adnan özer ve Celal
Üsteryönetım kuruluna seçildi. Ataol
Behramoğlu, genel kurulun sağduyulu bir tavır
gösterdiğini belirterek, "Genel kurul, diğer
gruptaJd arkadaşlan da seçerek onlara sempati
duyduğunu göstermiştir. O grupta en yumuşak
üsluplu konusmalaryapan kişÛeri seçerek, bizim
grubun üslubundanyana ağırüğuu koymuştur"
dedi Behramoğlu, Turkıve de demokrasının.
insan haklannın, düşünce özgürlüğunün,
yazarlık emek ve onurunun savunulmasmda hiç
kuşkusıtz diğer grupla aynı mevzilerde
olduğunu belirttı.
Sendikamn seçimiyle güven oyunu belirttığinı
söyleyen Öner Yağcı ise grubunun çoğunluk
içinde azmlıkgibi olduğunu ifade etti
Sendikamn tamnmış isimleri seçerek vitrin
anlayışıyla yola çıkmasını eleştirdiklerini
vurgulayan Yağcı, bu seçimde de adı bilinen
kişilerin seçildiğini belirtti. Arkadaşlanyla bır
iki gün içinde tartışarakyönetimde yer alıp
almayacaklarını kesinleştireceklerini söyleyen
Yağcı, "¥ayönetimdeyer altp birlikte çaUşacağtz,
ya da listeden çekileceğiz " dedi Seçim kurulunun
mazbatalan yarın vermesinin ardından, birkaç
gün içinde yönetim kurulunda görev dağıhmı
yapılacak.
Kongrede; son yıllara oranla karılı-
mın oldukça yoğun olduğu gözlendi.
Pek çok yazann bır araya geldiği kong-
re, dogal olarak tartışmalı geçti
* Kurultaya katılan Aziz Nesin, yo-
ğun katılımdan dolayı çok memnun ol-
duğunu belirtirken, eskı yönetim kuru-
lunun başansızlığını kabul etmesinin
de çok gûzel olduğunu söyledi. Sendi-
kanın normal bir sendika olmadığını
iddia eden Nesin, 'vermeye değü alma-
ya abşkın' bir kurum olduğuna dikka-
tı çektı: "Sendikanm en başansız yanı,
dinsel gericiliğe karşı savaşımın yanın-
da olmamasjdır. Bu konuda öncii olma-
sı gerekirdi. 20 yıldır sendika sosyal
ola> larda hep öncii oimuştur. Son yöne-
tim öncii olanıadı" sozlenyle eskı yö-
netımi eleştirdi.
* 24 saatini sendikaya verebilecek
insanlann yönetime aday olması ge-
rektıgını vurgulayan Ataol Behramoğ-
lu, son yönetımın ve üyelerin çalışma-
lannı şu sözlerle eleştirdi: "Yaşamınu-
n tebdit eden antHaik saJdınya karşı
hiç bir çalışma yapmaduar. Sıvas olay-
lan sırasında günlerce sendikayı ara-
dım, kimse çıkmadL Sendika bizim evi-
mizdir, sahip çıkmahydık. Laisi/m için
mücadelede öncii rol o\ namamız gere-
kirdi. Bu, bir öğrenci derneği değfldir."
Aziz Nesin'ın "sendika yalmzca alır"
sözlerine katılmadığını belırten Beh-
ramoğlu, sendikamn aynı zamanda ve-
rebilen bır kurum olduğunu vurguladı.
Behramoğlu telif haklan konusunda
ciddı çalışmalaryapılması gerektığıne
dikkati çekerken; "Jşçiler bizden daha
iyi savunuyor haklannu Onlann hakla-
ruıı savunabilmek
için bizim öncelikle
kendi haklanmızı
savunabilmemiz
gerekiyor" dedi.
Modernleşme
yolunda adım atıl-
ması, bir konut
alınması gerektiği-
ni belirten Behra-
moğlu, "Bir bflgisa-
yan olma>an TYS
olabilir mi? Bir sekreterimiz olmalı.
Ybksa demek bile olamayız. Yönetim de
fiyeieri ateşleyebümeü, onlarta bire bir
ilişki kurmalı" diye konuştu.
* TYS Genel Kurulu'nda yaşanan
en büyûk sorun zamanın kısıtlı oluşuy-
du. Salonun saat 18.00'demutlakabo-
şaltılması gerekiyordu ve herkes söz
almak niyetindeydi. Divan Başkanı Na-
il Giireü zamanın daraldığını anımsat-
mak ıstediğinde konuşan kişınin gru-
bu şıddetle karşı çıkıyordu. Sonunda
gündemin 5.maddesı olan Çalışma Ra-
poru'nun görüşülmesi bıttiğinde saat
17.30'du ve tahmini bütçenin görüşü-
lüp Genel Kurul'un onayına sunulma-
sı, yönetim ve denetleme kurullannın
aklanması, dılekler, tûzük degişikliği
gibi maddeler için sadece yanm saat
kalmıştı. Bu maddelerbüyük bir sürat-
le hallcdıldi. öyle ki özellikle tüzük de-
ğişikliğınde artık üyeler neye oy ver-
diklerinden emin olamaz hale gelmiş-
lerdı.
* Bu arada oylamaya sunulan bir
başka konu da Seyyit Nezir ve Arslan
Yûzgün'ün sendikadan ihraçlanydı,
Özellikle eskı yönetim kurulunda gö-
rev j apmış ancak üyeliğıne dısiplin ku-
rulunca son verilmiş Arslan Yüz-
gün "ün dunımu pek çok tartışmaya yol
açtı.
* Herkesı 'kaygıyia' selamlayarak
konuşmasına başlayan Sennur Sezer,
hem Edebiyatçılar Derneği 'nde hem
de TYS'de görev alanlan 'Ud ataoyna-
makla' suçladı. Arslan Yûzgün'ün yö-
netimden atılmasını "dnsel ihraç" söz-
leriyle ifade eden Sezer. "Ben de kad*-
nun. İleride, iiç Idşinin suçiamasryla ben
de aülabilirim" dedi.
* AytenlV1utiu,kürsüye çıkarçıkmaz
"Size bir şey itiraf etmekistiyorum: Ben
suçluyum" diye başladı sözlerine.
Dünyanın bugün geldiği durumda ge-
rekJi tavn almadığı için kendıni suçlu
hisseden Mutlu, daha sonra sendika
üyelerine sordu: "Sizler ne kadar suç-
lusunuz? Yazarlar her ülkenin bugü-
nünii yanna taşıması gereken insanla-
ndır. Şimdi insanlanmız korkunç bir
yoziaşma> la vüz yüze. Hangi alana bak-
sanız eiinizde kata>or. Silkinelim veken-
dimize getelim. Tarih yann Türk yazar-
lannı yarguayacaktir".
* Yönetim kurulunun çalışma rapo-
runu 'çalışmama raporu' diye adlandı-
ran Öner Yağcı ise TYS'deki yöneti-
min 'buyurgan' birkışınm kişisel kap-
nsleri nedeniyle bu hale geldiğini ile-
ri sürerek Oktay Akbal'ın pasifliğinin
yanında Demirtaş Ceyhun'un aşın ak-
tifliğınin bu kötü sonucu doğurduğunu
söylüyordu. Haftada bir toplanma zo-
runluluğunun yerine getirilmedığini,
bunun bir suç olduğunu da belirten
Yağcı, yeni seçilecek yönetimin geç-
mişten ders alması gerektiğıni ekledi.
* Eski yönetim
kurulunu 'siyasi
perspektiften uzak,
dagınık. keşmekeş
bir yapılanış' ola-
rak nıteleyen Yağ-
cı'nın, Ataol Beh-
ramoğlu ve grubu-
nu da 'düzenle, Re-
fah'la, dinci tehli-
keyie yumuşak iüş-
kiler içinde olmak-
la'suçlaması. pek çok üyenin tepkisiy-
le karşı laştı. Daha sonra söz alan Beh-
ramoğlu da, bunu' hajTetle' karşıladı.
* Öner Yağcı aynca seçkinci yöne-
tim anlayışını eleştirerek TYS'nın üye-
lerinin sadece iyı şaırlerden, iyı roman-
cılardan oluşması yerine; yazıya emek
veren herkesin. reklam yazanndan spor
yazanna, gazetecisine kadar tüm Tür-
A.Behramoğlu
kiyeli yazarlann aynı çatı altında top-
lanması gerektiğini ileri sürdü. Üyeli-
ğe başvuran pek çok kişinin başvuru-
lannın değerlendirilmedığini belirten
Yağcı, "Bu seçkinci yönetimin bir an-
layışı. PEN Yazarlar Derneği Tiirki-
ye'nin yazariannın uluslararası Uişkile-
rini başanyla yerine getirmeye çaüşı-
yor.
Ve PEN Yazarlar Derneği'nin baş-
kanhğmi onurlu bir biçimde yerine ge-
tiren Şükran Kurdakul, Türkçe'den
başka dil bilmiyor. Kimsenin bizi 'bun-
lar yabancı dıl bilmiyor. Bakan'la, bü-
yük adamlarla nasıl konuşacak' diye
aşağriamasına, küçümsemesine anlam
ve gerek yok" dedi. Daha önceki top-
lantıda'köylülükle' suçlanarak asağı-
landıklannı söyleyen Yağcı, bu aşağı-
lamayı düzen tarafından sürekli bır ma-
dalyon gibi taşıdıklannı, ama kendi ar-
kadaşlan tarafindan böyle bir sınıfsal
aşağılamayla karşılaşmaktan üzüntü
duyduğunu sözlenne ekledi.
* Seçkinlik ve ünün hangı kriterlere
göre belırlendığinı anlayamayan Feyza
Hepçilinguier, yazarlan kesme ve toz
şekerlere benzeterek bır masal anJattı:
Aziz Nesin
TYS Genel Kurulu'nda Ataol Behramoğlunun listesinden altı kişi yönetim kuruluna seçiML DE VRÎM BARAN)
Sonuç Bildirgesi
Türkiye Yazarlar Sendikası 20 yılı
askın geçmişi boyunca düşünce veya-
ratma özgürlüğünü, ınsan haklarım
kararlılıkla savunmuştur. İçindeyaşa-
dığımız son dönemde 100'den fazla
aydın a
düşünce suçiusu * yaftası ile
cezaevlerinegönderilmis, sendikamı-
zı yıllarca onurla yönetmiş olan Aziz
Nesin Sivas 'ta ölümün eşiğinden dö-
nüp bu olaydan dolayı suçlanırken;
Asun Bezirci, Metin Ahtok, BehçetAy-
san, b'ğurKaynargibi yazar arkadaş-
larımızyaşamlarını kaybetmiş, sendi-
kamızın seçkm üyelennden Uğur
Mumcu ve Onat Kutiar "faiü meçhul
olmayan " cinayetlere kurban gitmiş,
sendikamızın 1 nolu üyesi ve kurucu-
su Yaşar Kemal hakkında düşüncele-
rıni açıkladığı için DGM tarafından
dava açılmış, üyelenmiz DoğuPerin-
çek ve YUmaz Odabaşt düştincelennı
açıkladığı için mahkum edilmiş, da-
ha iki gün önce sendikamız üyesi ya-
zarlarca kalemealınan "Düşünceöz-
gûrlûğû ve Türkiye " adlı kitap topla-
tılarakyayıncısı yazar arkadaşımız
Erdal Öz hakkında sorusturma açıl-
mıştır.
Oncayıldır sözü edilen "dentokra-
tüdeşme', ıçine sokulyduğu paketten
bır türlü çıkarılmamaktadır.
Geniş halk yığınlannın içine gö-
müldüğü derin ekonomik umarsızlı-
ğm yamsıra temel hak ve özgürlükle-
rin, düşünce, anlatım ve yaratma öz-
gürlülklerinin ortadan kaldırümaya
çalışıldtğı bir ortamdayaşamaya zor-
lanıyoruz.
Yazarlann veyazarlık emeğinin gi-
derek önemsenmediği, hatta horgö-
rüldüğü bir dönemden geçmekteyiz.
Gerek devlet, gerek hükümet, Sivas
hyımını ve aydınlara uygulanan lerö-
rü, yazarlann düşüncelerine ve htap-
lanna yöneltilen baskılan izlemekle
vetinmektedir
TYS, bütün bu olup bitenler karşı-
sında suskun kalmamaya, suskun kal-
mak şöyle dursun, tüm hak ve özgür-
lüklerin yamsıra ve en başmda dü-
şünme veyaratma özgürlüğünüsonu-
na kadar savunmaya kararlıdır Ote
yandan, "FütirveSanatEserieriKanu-
nu "nda yazarlık emeğini yeterince
sa\vnmayan maddelenn varlığı da 9.
Genel Kurulumuzun ılgi odakların-
dan bır başkasını oluşturmuştur. Ya-
zarlık emeğinin savunulmasım, ya-
zarlann sosyal ve ekonomik haklan
için mücadelenin ayrılmaz bileşeni
olarak görüyor tüm yazar, aydın ve
sanatçılarımızı.buamaçlardoğrultu-
sunda, ortak eylem platformlarmda
buluşmaya çağırıyoruz.
Öte yandan, eski Genel Başkanı-
mız Aziz Nesin inönerdiğı "Uluslara-
rasıAnû- FundamentaUstKongre"nin
Istanhuida toplanması için gırışim-
lerde bulunmayı öngörüyoruz.
"Burada birçok yazar, bir kavanozun
içindeld toz şekerler gibi 'ben senden
büyüğüm, sen benden küçüksün' tar-
tışması yapıyorlar. Oysa ki bir başka
köşede kesme şeker" benim kitabun ay-
da şu kadar baskı yapö, siz didişin du-
run' diye için için gülüyordur korka-
nm"
* Kendilerine 'köyiülük, taşrabhk'
gibi suçlamalar yöneltildiğini belirten
Feyza Hepçilingirler, tatil köyleri hariç
hiç köyde yaşamadığını ama köylü de-
nilmesinden de gocunmadığını belirt-
ti : "Buradaki köylülük beüd biraz saf-
uk, belki biraz temizlik, 'çanklı er-
kânıharp' kastedüereksöyienmişdeoJ-
sa aslında güzel bir şey".
* Sunay Akm sözcük oyunlanyla do-
lu bir konuşmasında ilk önce Sıvas ve
Solingen katliamlannın başharflerini
bir araya getirerek şu anda dünyadaki
egemen olan yasalann 'SS' yasalan ol-
duğunu belirtti. Akın, bundan önceki
yönetimi telıf haklan konusunda kut-
ladı: u
Bu SS \-asalannin. yasa koyucu-
lannın kapısını çalmadıklan için kutiu-
yorum. Yine telif sözcüğü çok geçti, oy-
sa bizim sorunumuz telef yasalandır.
Aydını, duşünceyi, yazarlan yakan, kat-
leden, zindanlara gönderen yasalardır.
Bu yasalan koyanlann kapısını para
için çaimak tehlikeiidir, çünkii veriıier.
Bu onursuzluğu yaşamamaJıyTz".
* Metin Celal ise bu konuda tama-
men aksı düşüncedeydı: "Sendika yö-
netimi önümüze nasıl bir telif haklan
yasası konduğunu bilmek zorunda.
Hem bunlan bilmek, hem temsil edil-
mek, hem Külriir Bakanı'nın kapısını
çaimak zorunda. Bakanla konuşmak
bizim düşünceleri-
mizi değiştirmez.
Ama bu parayı alı-
nz ve kendi fikirle-
rinıizi söylemek
için de kullanınz.
Biz, kitfc Uetişim
araçlaruun hepsini
kullanınz. kendi fi-
kirierimizi söyle-
mek için."
* Hemen hemen
bütün konuşmacılann suçladığı De-
mirtaş Ceyhun, sonunda tekrar söz ala-
rak bazı sözlere yanıt verdi. Dıktatör-
lügu konusundaki suçlamalara "Etme
bulma dünyası. Bir zamaniar ben de
Aziz Nesin'e diktatör demiştim. V ıllar
sonra da gençier bana diktatör diyor.
Demek ki Aziz Abi'den almışun" diye
yanıtlayan Ceyhun, yıllarca emek ver-
diğı sendikadan kimsenin çıkıp kendi-
sine teşekkür etmemesini üzüntüyle
karşıladı.
* Aziz Nesin de Demirtaş Cey-
hun'un 'kimse bana teşekkür etmedi'
sözleriyle ilgili konuştu: "Kim kaza-
nırsa kazansın, yeni yönetim eski yöne-
time teşekkür etroeyi unutmasın. Bana
da teşekkür edilmemişti,hatta akyhim-
de yazılar yazıkü.
Bir büronun kapıcısı bfle otsa, hiç sev-
meseniz de işten ayniırken bonservis
verüir. Ben işanyor oisaydım hiçbiry&r-
de iş bulamamıştun".
Sendikamn kendisine bir plaket bile
vermediğını söyleyen Nesin, "Bu ka-
dar ağu* suçlamasınlar, çünkü getecek
kuruhay da kendileri de suçlanabilirler.
Bekara kan boşamak kolay. Geldilde-
rinde anlariar, bu iş ö/M'ri işi. Onun için
eleştiride biraz ılımlı olsuniar, ben de
çok ağu" eleştirildim hâlâ içimde
yaradn-" dedi
D. Ceyhun
Egjence îsteyenlere 'kahkahalar e\i'
SEVGİSANL1
"Güzel bir komedi bulsak da
kasdJamnızı ruta ruta gülsek.'"
Profesör Irfan Şahinbaş, Devlet
Tiyarrolan Edebı Kurul
Başkanıyken, her mevsim bu
dile£i tekrariardı. Böyle bır
gülciirü bulmakta güçlük
çekerdik. Iibanlan katıla katıla
güldirmelc, hüngur hüngür
ağlaTnaktan daha zordur.
Korredya, cagedyanın ıkiz
karcfcşiymiş. ama sonradan
doğaı, doğmakta biraz
nazhnan ikz kardeşı.
SoFckles"mİ.Ö.468'de
kazaıdığı ödül ancak 427'de
Arisofanesenasip oldu.
Yüzer asık. ağızlan bıçak
açmyor şu günlerde. Ara sıra
gülcoilsek, doya doya
gül«Dİlsek cıyoruz Irfan
Hocayı sevgıyle, özlemle
aniuak Gazanfer Özcan-
GÖTÜI Ülkû Tiyatrosu bır
kahılahalareviydi. Buncayıl
em«c verdikleri tıyatroyu
kapitmak zorunda kalmalan
konedyanjı tragedyaya
dönişmesidr Ciddiyetlenni
hiç >ozmadın yıllar yılı
İst^bul'un).ıizünü güldüren
bu teğerli çfte sonsuz
teşeckürler Tiyatrokare bu
me^sım çaUmalannı Şişli
Ga^zınfer Öıcan-Gönül Ulkü
Tiy.trosu'nia sürdürüyor.
Ne^im Sabaı, Paris'te "La
Dürner de Cons" adıyla
oyr-unan "Sılaklar Sofrası"nı
bıns: da buıahkahalar evı
Tryatrokare, Francis Veber'in 'Salaklar Sofrası'nj Gazanfer Özcan-Gönül llkfi Tryatrosu'nda sanneliyor.
geleneğine ters düşmemek için
seçmiş. Francis Veber'in çılgm
güldürüsünde salak avcısı
olmalda övünen bir adamın ava
giderken avlanmasına tanık
oluyoruz. Bır yayınevi sahibi
olan Pierre kendi zekavetine
öyle hayrandır kı, bulabildıği
en salak kişiyi yemeğe
çağırmayı, bütün bir gece
kendisi kadar hınzır
arkadaşlanyla birlikte aiaya
almayı marifet sayar.
En neşeli güldürünün özünde
bir acılık, bir burukluk vardır
çoğu kez! Köyün aptalıyla
eğlenmek insanoğlunun en
zalimce şakalanndandır.
Bu şirretlik, bu kurnazlık
karşısında şaşıran, neye
uğradığını çok geç anlayan saf
yürekli François'da bir an için
Dostoyevski'nin
"Budala"sından bir panltı
sezeriz. Ama çam devirmeyi
sürdürecek, ışler çığınndan
çıkacaktır. Pierre'de Pekcan
Koşar, Che\al'de Köksal Engür
hem yetenekJeri hem
deneyimleri gereği topluluğu
kalkındıran oyunlar
sergiliyorlar. Bence "Salaklar
Sofrası''nın sürprizi François'da
Nedim Saban. Tiyatrokare'nin
yöneticisi şöyle diyor:
"A.BJ).'de tiyatro eğitimini
tamamlayıp ülkeme
döndüğümden bu yana,
Tiyatrokare'de yabuz yönetmen
olarak çauştun. Bu oyunda
oynamayı aklımdan bile
geçirmiyordum. Ancak, oyunu
kirne aniatsam salak rolüne
beni uygun gördü nedense."
Nedim Saban'ın on iki
yaşından beri oyun yazıp
yönettiğini biliyoruz. Bir
budalayı canlandırmak da akjllı
adamın harcı, hiç şüphesiz.
Asuman Çakır, HayTettin
Aslan, Nami Esatgil öbür
rolleri paylaşıyorlar. Aylin
Uzunlar'ın Marlene'i daha
ilginç bir rip olabilirdi.
Hindistan'a gidip gelen
"ahernatiT' genç kızda
mistisizm özentinin özentisi de
olsa farklı bir atmosfer
getirebilirdi. Gerek yazar,
gerek yönetmen, gerek kostüm
ressamı Marlene'i basma kalıp
çizmişler. Genç oyuncu
hiçbinnden fazla destek
bulamamış. Şu kasvetli
günlerde "Yar bana bir egtence,
yar" diyenler Tiyatrokare'nin
yolunu tutuyor. Ellinci
temsillerinin kapalı gişe
oynanmasını başka neye
yormalı?
AUNTILAR
TAHSÎN YÜCEL
Başkasının Yaprtı
Her şeyin kökenine inmek, her olgunun, her nesnenin
ilk biçimine ulaşmak, insanın en eski tutkulanndan bıridir,
ama her zaman sağlıklı bir tutku değildir. Örneğin Benve-
niste, Freud'un başlıca yanılgılannın hep kökene yönel-
me tutkusundan kaynaklandığını söyler: Örneğin Saus-
sure, eski dilbilimcilerin durmamacasına bugünden kö-
kene, kökenden bugüne gidip gelmek yüzünden dil olgu-
sunu nasıl gözden kaçırdıklarını çok güzel gösterir. Ama
kimin umurunda? Çok bilmiş imam, atomu önce Kuran'da
patlatır; çok bilmiş köşe yazan, Evren'in eylemlerini, onun
yapıtını yıktığı zaman bile, Atatürk'ün sırtına yükler. Çok
bilmiş yazın eleştirmeniyse, yeni yapıtı andıran bir eski ya-
pıt buldu mu, hırsız yakalamışzehirhafiye gibi, ortalığı bir-
birine katar. Her zaman da iyi kötü bir yankı bulur patırtı-
sı, çtjnkü, bu özel durumda, köken tutkusu çok güçlü bir
değer yargısıyla pekiştirilir Yazın yapıtı özgün olmak zo-
rundadır.
Oysa, yazın alanında, yüzde yüz özgün yapıtlar aramak,
sanatın doğasını bilmezlikten gelmekle birdir. Malraux, ro-
mancının yaşamdan değil, başka romanlardan yola çıktı-
ğını söyler. Bu tutumun nedenini açıklamak da zor değil-
dir: Öncelikle bir türün gereklerine uymak söz konusudur
burada, tür de bir uzlaşım işıdir, anlatılmak istenenin be-
lirli bir biçim çerçevesinde anlatılmasını gerektirir. Ekinun
sonucu olarak, öğelerini baştan sona değiştirsek bile, çer-
çevenin dışına çıkamayız; çıkarsak, ortada roman diye bir
şey kalmaz. Öyleyse, en uç durumlarda bile, saltık bir öz-
günlükten söz edemeyiz. Üstelik, örneğin gerçekçi roman
yaklaşımı gibi, kimi yaklaşımlar sonsuzca çoğaltılır; akım-
lar ve modalar da öncelikle kimi özgün (ya da görece öz-
gün) örnekçeleri çoğaltmaya yönelir.
Özgünlüğe nasıl ulaşılır öyleyse? Az çok altşılmış biçim-
ler özgün konularla doldurularak mı? Belki. Ama özgün ko-
nulan nerde bulmalı? Stendhal'ın 'Kızıl ile Kara'sının çı-
kış noktasını bir gazete haberi oluşturmuştur; Raubert,
'Bilırbilmezler't değişik türlerden binlerce kitabın içinden
süzüp çıkartr. Aynca, olayı, kişilerin bırbirleriyle ilişkilerini
bu denli önemsiyorsak, Etienne Souriau'nun 'Les 200
000 Situations Dramatiques' ya da Claude Bremont'un
'Logique du Recit' adlı yapıtını azıcık kanştırmamız yeter.
Kısacası, kolay kolay yüzde yüz özgün bir biçim bulama-
dığımız gibi, yüzde yüz özgün bir konu da bulamayız.
Tşin ilginç yanı, zaman zaman kimi yazarlar yüzde yüz
karşıt bir yol tutarlar: Eskil yapıtlan kendi dillerinde yeni-
den yaratan Fransız klasiklerini bir yana bırakalım, And-
reGide 'KralOidipus'u, Jean Anouilh 'Antigone'yi, Mic-
hel Tournier 'Robınson Crusoe'yu yenıden yazar. Üste-
lik, ilk örnekçelerinin ne türünü değiştirirler ne konusunu.
Gene de hiç kimse hırsızlıkla suçlamaz onlan, hiç kimse
Anouilh'un SofokJes'ten neler "aşırdığım" sergilemeye
kalkmaz. Bir de içimizden birinın Kant'ın 'SaltAklın Eleş-
tirisi'ni ya da Claude Levi-Strauss'un 'Vaöan Düşün-
ce 'sini alıp romana dönüştürdüğünü düşünelim, bır hırsız-
lık karşısında bulunduğumuzu mu söyleriz, yoksa, hele ta-
sarının başanya ulaşması durumunda, özgün biryapıt kar-
şısında bulunduğumuzu mu? Herhalde özgün bir yapıt
karşısında bulunduğumuzu.
Demek ki, kurgu açısından olsun, konu açısından olsun,
özgünlük belirleyici bir ölçüt değil. Hatta, gene bu sorun
çevresinde dönen bir başka yazımda da söylediğim gibi,
çıkış noktası kölece bir öykünü olan, ancak, son noktası
konulduğunda, gerçekten, başanlı, daha da iyisi, gerçek-
ten özgün olarak beliren bir yapıt da düşünülebilir. Hiç kuş-
kusuz, o zaman, gizliden gizliye, belki öykünücü bile ay-
nmında olmadan, bir başka amaç, bir başka güç kanş-
mıştır işin içine. Ne olursa olsun, varsayrm yazmın temel
gerçeklerinden birine getirir bizi: Yazın yapıtı, gerçek, düş-
sel, yazınsal, bilımsel, kendi dışındaki verilerin kendi ge-
rekleri uyannca dönüştürülmüş bir biçimidir. Öyleyse ya-
pıtın başansı ve özgünlüğü başka yerde, örneğin kurguy-
la konu arasındakı ilişkide, örneğin canlandırılan evrenin
iç tutariılığında, oluntulann, betimlerin, izleklerin, somut-
laştırdığı anlamda, öncelikle de tüm bu öğeleri kurup ta-
şıyan dildedir. Evet, Tournier'nin 'Cuma 'sı Defoe'nun 'Ro-
binson Crusoe 'sundan alınmadır, ama içinde üçüncü bir
yazann, Levi-Strauss'un bakışı da sezilen yeni yaklaşım
ve yeni dil, yalnızca yeni bir yapıt getirmekle kalmaz, bir
ölçüde, eski yapıtı, örnekçeyı de dönüştürür, tıpkı alışıl-
mış gerecini, yaşamı dönüştürdüğü gibi.
Yazın yapıtlannda başka yapıtların izleri her zaman var-
dır, ancak, iyi anlamda olsun, kötü anlamda olsun, onlan
bu izlerin azlığına ya da çokluğuna, tekilliğine ya da ço-
ğulluğuna göre değertendirmek hiçbir yere götürmez bi-
zi. önce yaprtın örnekçesininkinden bağımsız bir anlam
evreni oluşturup oluşturmadığına, yani gerçek bir yapıt
olup olmadığına bakmak gerekir.
Ornekçenin berisinde kalan, resmin üstündeki cam gi-
bi, bir "kendilik" yanılsaması yaratan öykünülerin değer-
lendirilmesine gelince, o işe "camcılar" kanşır.
CRR'de Bikent Uluslarapası Akademik
Senfoni Orkestrası konseri
• Küitür Ser\isi- Bılkent Uluslararası Akademik Senfoni
Orkestrası bu akşam saat 19.30'da Cemal Reşıt Rey Konser
Salonu'nda bir konser verecek. Şef Alfred Michourine'nin
yöneteceği konsere solist olarak kJarinetist Chen Halevi
katılacak. Topluluk konserde, Çaykovski vee Mozart'm
yapıtlannı seslendirecek. Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne
Sanatlan Fakültesi'nin ileri bir sanat projesi olarak 1993'te
kurulan topluluk; 12 ülkeden 120 sanatçının yer aldığı,
ülkemızin ilk uluslararası, akademik ve özel sanat topluluğu
olma özellıgine sahip.
KKTCIi sanatçriardan'% Tutam
Akdeniz"
• GtRNE (AA) - KKTC'li sanatçılardan oluşan "Grup Nefin
yerel olanaklardan yararlanarak hazırladıkJan, "Bir Tutam
Akdeniz" adını taşıyan ilk CD, Türkiye ve KKTC'de satışa
sunuldu. Nıyazi Nasıfoğlu, Eralp Adanır ve Tayfun Atabek'ten
oluşan Grup Net'in ilk CD'lerinin tanıtımı için Girne Dorana
Otel'de bir kokteyl düzenlendi. KKTC Milli Eğitim ve Küitür
Bakanı Mehmet Ali Talat, kokteylde yaptığı konuşmada. bu
tür etkinliklerin toplumun aynası olduğunu belirterek böyle
ginşimlere her türlü katkıya hazır olduklannı söyledi. Beş yüz
adet basılan albümde, on şarkı yer alıyor.
Yaşar Kemal'e Yaşar Seyman'dan
destek
• ANKARA (UBA)- "Der Spiegel" dergisinde yayımlanan
yazısından dolayı fstanbul DGM tarafından bölücülükle
suçlanan ve hakkında dava açılan yazar Yaşar Kemal'e bir
destek de sendikacı yazar Yaşar Seyman'dan geldi. Seyman,
"Yaşar Kemal Türkıye'nın onurudur. Onun suçuna ortağım ve
yazısını imzalıyorum" dedi. Türkiye'de düşünce özgürlüğünün
sağlanması konusunda atılan her adıma destek olduğunu
söyleyen Seyman, Yaşar Kemal'in Anadolu'nun bağnndan
çıkan ender yazarlardan biri olduğunu belirterek "Yaşar
Kemal'in 'Der Spiegel' dergisinde yayımlanan yazısı
nedeniyle hakkında dava açılması kabul edilebilir bir durum
değil. Yaşar Kemal, bugün başta Türk edebiyatına ve genel
olarak da dünya edebiyatına kazandırdığı eserlerle gönüllerde
taht kurmuştur. Bu açıdan kendisi Türkiye'nin onurudur"
dedi.