Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET
OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
4 ŞUBAT 1995 CUMARTESİ
Yakın geçmiş canlı kalmalı...
Dr. İ. GÜVEN KAKABogaziçi Üniversitesi
1
917 yılının sıcak bir yaz gü-
nü Meşruthet Heyet-i Vü-
kelâsL (Bakanlar Kurulu)
Bâb-ı Âli'de Sadrazam Ta-
lat Paşa'mn başkanlığında
toplanmış, son durumu göz-
den geçiriyor. Dışansı sıcaktan kavru-
luyor. Talat Paşa, Harbive Nazın (ve o
sırada Bahnye Nazırlığını da vekâle-
ten yürüten) Enver Paşa'ya soruyor:
"Paşa hazretleri, Bağdat ile Sofya cep-
be-i harbiyesine dair bu günler, hayıriı
haberter alınıyor rau?"
Enver Paşa sağına soluna bakıyor.
Önce Maarif Nazın ve Telgraf Nazır-
vekılı Şükrii Bey'le göz göze geliyor.
Sonra Emniyet-ı Umumiye Müdürü
Aziz Bey'e bakıyor. Tüm meşrutiyet vü-
kelâsının gözünün kendisine çevnlmış
olduğunu görünce çaresiz, ıkına sıkına
yanıtlıyor:
"Her iki tarafta da tngilizler faik (iis-
tün) kuvvetle ilerliyorlar. Biz gerije çe-
kilhoruz. Bu mev simde oralarda mutad
olan (alışılmış) sıcaklar \akında başlar
da meş> ü harekete (yürüjüşe ve hare-
kete) mani olursa.. her iki taraf bulun-
duğu mahalde kalır, kışa kadar ufak te-
fek muharebelerle vakit geçirilir."
Azız Bey ve Şükrii Bey birlikte ye-
niden Ruscephesinin durumunu, HaHl
Beyde Balkanlar'daki durumu soruyor.
Enver Paşa varsayımlar üzerine kurdu-
ğu yanıtlannı veniden sayıyor
"Vazivet-i umumiyede daha endişeyi
mucip olacak kadar tehlike yoktur. Al-
manlar İngilizlerie Fransızlann, Avus-
turyalılar Itahanlann temâdî evle\en
(siirüp duran) hücumlannı def'e muk-
tedir oldukça bizim için bü\ ük bir teh-
like melhuz (söz konusu) değildir. Öte
yandan, Hatt-ı Sırb'ın her tarafında bü-
yük bir hazıriığa delâlet ey leyecek kadar
hareket göriilüyorsa da yakında taar-
ruzda bulunmalan pek o kadar me'mûl
(oiası) değildir_n
Talat Paşa, savaş gibi son derece cid-
dı ve yaşamsal bir konuda bu türden
varsayımlara dayanan yorumlara çok
sinırlenirse de renk vermez ve yan şa-
ka yan cıddı söylenır:
"Ah sia nâzeninlerL Kendi hallerine
bırakılınca bu misilli bi-serr ü bûn söz-
lerle (başı sonu olma>an sözlerie) Mec-
lis-i Hâs-ı Yükelâ nasıl da işret meclisi-
nedönüvor."
Talat Paşa, pek çok kez başkanlık et-
tiğı meşrutıyetin bakanlar kuruluna.
böyle bir eleştiride bulunmuş mudur0
Osmanlı Imparatorluğu'nun var olma
savaşımı verdiğı Birinci Dünya Savaşı
gibi önemli bir konunun, Bakanlar Ku-
rulu'nda tartışılması, böylesine sıradan
ve harc-ı âlem bir biçımde mi geçişti-
rilirdi? Talat Paşa. nazik bir biçımde de
olsa nazırlannı gerçekten azarlamış mı-
dır? Bılemiyoruz. Ancak son görevi
Antalya lstinaf Mahkemesi azalığı olan
eski tttihatçılardan Süreyye Akif.anıla-
nnda olayı böyle öykülendirir.
Anılardaki aynntılar bir yana, bura-
da gerçek olan bir şev varsa o da ışler
sarpa sannca. başta Enver Paşa olmak
üzere, ülkeyi bu savaş açmazına sokan-
lann ne \apacaklanni şaşırması... Ar-
tık yarattıkları iyımser havaya kimseler
inanmıyor. Savaşı lehlerine çevırmek
şöyle dursun, daha fazla zarara uğrama-
dan durdurmak için her şeyı yapmışlar
da, artık bir mucize beklentisi içine gir-
mişler. Bu mucızeyı önce Tann'dan,
sonra da Almanlardan ya da Avustur-
yalılardan bekliyorlar
Oysa birkaç vıl önce her şey nasıl da
başka türlüydü. Dahal914'lerde ülke-
de genel bir seferberlik ilan etmişler,
yayımladıklan broşürlerle, el kıtapları
ile bir "savaşedebiyatı" başlatmışlardı.
Neler diyorlardı bu broşürlerde, el ki-
taplannda:
"Bu muharebede Ruslar tamamen
perişen edilecck. Ukrayna özgürlüğüne
kavuşacak, Kafkasva tamanııyla biarn
olacak. Asıl önemlisi, TürkistâıTla ara-
mızda herhangi bir yabancı bulunma-
yacak. Bövlece Hazar Denizfne ve Ha-
zar Denizi'nin güne> sahillerinden ge-
çireceğiıniz bir demiryolu ile ana vata-
na, Turan'a ulaşılacak,dilimizgibiemet-
lerimizi ve vicdanımızı da birleştirece-
ğiz. Gobi ÇöJü'ne kadar uzanan Türkiv
tan Türkleri bizimle ilişkiye girince Çin
ve Rus hükümetinin memurlan pekça-
buk kaçacaklan. vs.. vs."
Ama beklenen sonucu, ne bekienen
mucize. ne de Almanlardeğıştirebildi!
O yıllann öyku yazan Ömer Seyfettiıv,
birdostunu zivaretten dönerken, Aksa-
ray'da açlıktan ölen insanlann cesetle-
rinı toplayan belediye işçıleri ile karşı-
laşınca dünyası alt üst olur. Bu insan-
lann cesetlerine basarak karaborsadan
mılyonları vuran insaniar aklına gel-
dikçe kurduğu o allı pullu Turan ımge-
lerinin, başkalarının çıkarına hizmet
eden aldatmacadan başka bir şey olma-
dığını bütün korkunçluğu ile geçde ol-
sa anlar. Sonunda şu gerçeği itiraf et-
mekten çekinmez:
"Evet, harp ne kadar meşrû olsa, yi-
ne insanlann havvanlıklanna ait bir ıte-
vi hasJetk'ri idi. \1ilyonlarea adamın bir-
birine ne kadar ulvî bir mecburiyetin
sevki ile olursa olsun, başak biçer gibi
kitle kitie ökJürmeleri, sulh iştiyakı ile
artık bütün dünya gazetelerinin alenen
yazdığı gibi, şüphesiz bir vahşetti."
Osmanlının son aklı evvel politika-
cılan ve aydınlan bu gerçeği çok geç
anladılar. Kafkasya, Türkıstan ve Çin
hayallerinin tatlı sarhoşluğu içinde yu-
varlanıp giderlerken birkaç yıl içinde
Binnci Dünya Savaşf nın ağır faturası
dayatıldı burunlanna, hem de ödenme-
si olanaksız bir fatura..
Son yıllarda Türkiye haritasının iki
ucunda; önce Balkanlar'da. şimdilerde
de Kafkaslar'da yaşanan olaylar karşı-
sında kimi.radikal çevrelenn taşkınlı-
ga varan tepkısinin altında elbette bel-
lı gruplann beklentılerini görmezlik-
ten gelmek safdillik olur. Bu konuda
içten olanlara, Bosna'da ya da Kafkas-
ya'da özgürlük savaşı veren, bu uğurda
ölen insanlara gönülden yakınlık du-
yan, duygulannı aşkın bir biçimde di-
le getiren insanlara sözümüz yok. An-
cak, Türkiye Cumhuriyeti'nin dış poli-
tıkasınıngelenekselçizgisinıgözlegö-
rülür bir biçimde zorlamak isteyen, öte-
den beri Türk dış politikasının gelenek-
sel sloganı olan büyük Atatürk'ün
"Vurtta stılh, cihanda sulh" sözünü
"pasiflik" diye nitelendirerek yenne,
savaş çığlıkları atan çıkar cambazlan-
nın varlığı unutulmamalıdır. Bu konu-
da geçmişteki acı deneyımlerin birer
göstergesi olan, büyük Atatürk'ün Söy-
levı'ndekı şu tümcelen yeniden anım-
sayalım:
"...Bizim açık ve uygulama niteliği
gördüğümüz siyasj meslek, milli siya-
settir.... Milli sivaset dediğimiz zaman
kastettiğjmiz mana şudur: Milli sınırla-
nmız içinde, her şeyden önce kendi gü-
cümüze davanarak variıgımızı konıyup
menıleketin gerçek muduluk ve iman-
na çalışmak.... Milli mücadeleyi yapan
doğrudan doğruva milietin kendisidir.
Milletin evlatlandır.... Milli mücadele-
de şahsi hırs değil. milli izzetinefis ger-
çek itici güç olmuştur..."
Bilmem çevremizde olup bitenlere
karşı ulusça nasıl bırtavırkoyacağımız
konusunda bundan daha olumlu açık-
lama olabılir mı? Biz yine büyük önde-
rın şu sözlerine biraz kulak verelim.
*'... Ben, millerimin efkâr ve hissiyaO-
na yakından vâkıf olmaktan, aziz mil-
k'timde gördüğüm kabiliyet ve ihtiyacı
ifade etmekten başka bir şey yap-
madım_"
ARADABIR
METİN CENGÎZ
Yazar Orgütlepinin
İdeolojik Görevi...
Kültür, toplumsal düzenler açısından bir anlamda da in-
sanlann yaşamlanna ilişkin bilgilendiren tinsel bir düzen-
dir. Kültürün böylesi karmaşık materyalist ve idealist bir-
likte tanımı, kültürel etkinliklerle toplumsal yaşam biçim-
leri arasında var olan ilişkiler açısından da doğrudur. Kül-
türü bu bakımdan bilgilendiren bir tin ya da toplumsal dü-
zen olarak iki ayrı kategoride tanımlamak. butanımlarara-
sındaki yakınhğı da görememek demektir. Günümüzde
kültürün tanımı da, artık hangi yakınlaşma içerisinde olu-
nursa olunsun, kültüre bu farklı yaklaşımlar arasındaki or-
tak öğelerden hareketle yapılmaktadır ve yukanda yaptı-
ğımız tanımlama kabul görmektedir. Çünkü her iki tanım
da toplumbilimsel esaslardan yola çıkmaktadır.
Yazartarla kültür ilişkisine gelince, bu ilişkiyi öncelikle
üretilen sanat eserlerinin niteliğiyle yazarlann kültürle olan
dolaylı bağları belirlemektedir. Sanat eserinin bir 'kullanım
değeri'nin olmadığı genel kabuldür ve onun küttürle olan
ilişkisi dolaylıdır/simgeseldir. Yazann kültürle olan ilişkisi
ise doğrudandır. Bu bağlamda, kültürel örgütlülük söz ko-
nusu olduğunda yazarlara ilişkin kurumlann toplumbilim-
sel ve siyasal olarak bir kültür politikalannın olması esas-
tır.
Bilindiği gibi toplumsal sistemin vazgeçilmez öğeleri
vardır. Bu öğeler ekonomik, siyasal ve ailevidir (üretim açı-
sından). Ve bunlann birbirleriyle karşılıklı ve karmaşık iliş-
kileri vardır. Kültür bağlamında bunları tek tek ele almak
insan varlığıyla bilinç arasında kesin çizgiler çizmeyi ge-
rektirir ki bu da toplumbilimsel çözümleme açısından doğ-
ru da olsa doğrudan ve daha geniş bir anlamlandırma açı-
sından yanlıştır. Kaldı ki insan varlığıyla bilinci arasına da
olumlanamayacak ayrımlar koymayı da varsayar. Bu an-
lamda bir kültür kurumu olarak yazar örgütlerinin üretece-
ği kültür politikaları, meslek sorunları öncelikli olsa da,
toplumsal akla karşı bıreysel hak ve özgürlüklerle bugün
ve gelecek açısından yürütülmek zorundadır. Açıkçası et-
kin pratiklerve bilinç durumlan, izlenecek politikalarda te-
meldir. Bugün birçoklarına sevimsiz gelse de bu temel
ideolojiktir. Anlatmak istediğimiz, yazar örgütlerinin, yazar-
lann ortak iradesini temsil etse de bir ideolojisinin olması
kaçınılmazdır. Çünkü bir anlamlandırma sistemi olarak kül-
türlerın kendileri ideolojiktir, yani yaşam biçimleriyle ilişki-
lidir. Bir düşünme, bir bilinç sistemi ya da bir dil sistemi
açısından da bu böyledir.
Bu örgütlere kültür üreticileri ya da 'entelektüeller' ör-
gütü olarak bakıldığında yukanda dile getirdiğımiz ger-
çeklikler değişmez. Gerek tek tek yazarlar açısından ol-
sun gerekse örgüt açısından. yazarlann ve onların örgüt-
lerinin toplumsal statüleriyle formasyonları söz konusudur.
Bu da yazarlann ve onlann örgütlerinin toplumsal sınıflar-
la ilişkilerini olduğu kadar, formasyonlanndan dolayı da kül-
türel olarak bugün ve gelecek açısından nasıl bir tavır al-
dıkları sorununu da gündeme getirir. Yazar bir burjuva ol-
sa da toplumsal smıflarla kurduğu veya kuramadığı ilişki-
ler açısından ele alındığında toplumsal ve kültürel doku
içinde bir işleve sahiptir. Etkinükleriyle bu dokuların her ye-
rine girememiş olsa da duruşundan dolayı bir sistem için-
de kendini gerçekleştirir. Salt bu açıdan bile bir ideolojiye
sahiptir ve taraflıdır. Bu taraflılık; insani açı, ülkenin gele-
ceği ve bugünkü konumlanması yönünden karmaşıktır.
Toplumsal ve tarihsel olarak değişkenlik gösterir. Sonuç
olarak yazar örgütlerinin bir ideolojiden hareketle konum-
lanması, 'ideoloji'n'm adı egemen olan söylemlerden dola-
yı sevimsiz, itıci gelse de, kaçınılmazdır. Ve bir ideolojileri
olmalıdır.
Ülkemizde var olan demokratik hak ve özgürlüklerin Ba-
tılı ya da Doğulu değer yargılarından kaynaklandığı söyle-
mini kırmak ve bunlann uzun tarihsel süreçte çeşitli siya-
sal, toplumsal deneyim ve savaşımların ürünü olan insa-
nı hak ve özgürlükler olduğu gerçeğini savunmak ve gi-
derek böylesi bir söylem oluşturmak bırakın aydın ve ya-
zar olmayı, insan olan herkesin görevi olmalıdır. Bunlar ya-
şamsal değerlerdir ve kültürel bir savunmayı da öngörmek-
tedir. Tek tek yazarların duruşları değişik olsa da (!) yazar
örgütlerinin bir kurum olarak ideolojik konumlanması yu-
kanda dile getirdiğimiz gerçeklerden kaynaklanmak zorun-
dadır.
BAKIRKÖY 4. SULH HUKUK
H A K İ M L İ Ğ İ ' N D E N
EsasNo: 1994/986
KararNo: 1995/15
Kahramanmaraş ıli, Merkez ılçesı, Divanlı mahallesi, cılt:
005/07, sayfa: 25, kütük: 154'te nüfusa kayıtlı Hulusi ve
Sevgi'den olma 7.12.1975 doğumlu Bülent Gemcioğlu'nun
hastalığı sebebıyle hacr altına alınarak aynı yerdenüfusa kayıtlı
Ejder ve Hayriye'den olma 11.10.1952 doğumlu Sevgi
Gemcioğlu'nun M.K.'nın 355. maddesı gereğince vasi nasp ve
tayin edılmesine 26.1.1995 tarıhinde karar veriidığı ılan olunur.
Basın: 4239
Turgut Özal ve ekonomisi
EROLBtLBİLÎK
I
MFreçetelerinin uyguianması ama-
cıyla kotanlmış olan 24 Ocak 1980
ekonomik ıstikrar programını haya-
ta geçirirken Turgut Ozal'ın, reçe-
teye ters düşen bazı uygulamalarda
bulunduğu bilinmektedir.
5 Nisan 1994 ekonomik istikrar progra-
mının uygulamaya konulduğu bu günlerde
bu tür uygulamalardan birkaçının gündeme
getirilmesinde yarargöriilmektedir. Örnek-
leyecek olursak bunlar;
# IMF'nin 50-60 devalüasyon önerisine
karşılık, yüzde 70 devalüasyon yapılmıştır.
# IMF'nin. TL'nin uluslararası piyasalar-
da alınıp satılması önerisine karşılık. halkın
elinde döviz bulundurmasına imkân sağla-
yacak tedbirlere başvurulmuştur.
# IMF'nin banka faizlerinin serbestleş-
tirilmesi önerisine karşılık, tüm faizlere tam
serbestlik tanınmıştır.
# IMF'nin KlT'lenn küçültûlme» ve
özelleştirmenin acilen yapılması yönünde-
ki önerilerine karşılık KtT'Ier büyütülmüş,
özelleştirme ana hedeflerinden saptınlmış
ve bütçe açıklannın kapatılması amacına
yönelmmiştir.
0 IMF'nin KlTürünlerinezamyapılma-
ması yönündeki önerilerine karşılık, sürek-
li olarak zam yapılmıştır.
IMF önerilerine ters düşen sözü edilen bu
ve benzeri uygulamalara rağmen 1980-1984
döneminde Turgut Özal; IMF'nin ekonomı-
de öngördüğü yapısal dönüşümlerin bir bö-
lümünü sağlayabilmiş, ekonomiyi dış dün-
yaya açabilmış ve ekonomi yönetıminde ta-
bulan kırabilmıştir.
Ne var ki, 1984 yılı sonu itibanyla bu
olumlu gelişmelerde durakJamalar olmuş ve
bazılan örneklenen çok önemli hedeflerde
başan sağlanamamıştır.
Birkaçını sıralayacak olursak bunlar;
# Serbest piyasaya geçilememiştir.
# Enflasyon kronık hale getırilmış, sana-
yi yatınmlan durdurulmuştur.
# Özelleştırmede başan sağlanamamış-
tır.
9 Yapısal dönüşümlerin faturası çalışan-
lar üzerinden kaldınlamamıştır.
# Rant gelirleri dizginlenememiştir.
lşte özünde bu tür olumsuzluklar sonucu
ekonomi tekrar tıkanma noktasına getiril-
miştir.
Ekonomıdeki tıkanmanın önüne geçebıJ-
mek için 24 Ocak 1980 istikrar programı-
nın aksayan taraflannı gideren yeni bir is-
tikrar programının hazırlanması 1984 yılı
sonu itibanyla çok acil bir ihtiyaç olarak
gündeme gelmiştir.
Dünyada yaygın birprestije, Meclis'te sa-
yısal çoğunluğa sahıp olmasına ve hükü-
metteki mutlak karar hâkimiyetine rağmen
Turgut Özal. niçin yeni bir istikrar progra-
mı hazırlamaktan kaçınmış ve IMF istekle-
ri doğrultusunda dahi olsa ekonomiyi nor-
mal dengelerine oturtmaya çalışmamıştır?
Güncelliğini bugün de koruyan bu dikkat
çekici olguyu iki ana nedene bağlamak ola-
sı görülmektedir.
Birinci neden;
• 3.12.1980-13.12.1983 arası dönemde
ekonomıden sorumlu Başbakanlık Müsteşa-
n ve 5.11.1989 tarihıne kadar da Başbakan
olarak ekonomiyi tek başına yönlendiren
Turgut Özal'ın 1984 yılı sonu itibanyla
"ekonomiye köşeyi döndürdüğüne" bundan
sonra "ekonominin tekrar kötüye gitmeye-
ceğine'' ve "dünyava örnek" gösterilecek bir
ekonomik model yarattığına ınanmasıdır.
tkinci neden;
# Turgut Özal'ın "köşeyi döndürdüğü-
ne" mandığı ekonomide, 1984 yılı sonu iti-
banyla giderek bütün dengelerin bozuldu-
ğunu görmesi, enflasyon üzerinde devalüas-
yon ile sorunun kısa yoldan çözümünde ba-
şansızlığa uğraması ve yeni bir seçimle içi-
ne düştüğu çaresizlikten kurtulmayı göze
alamaması karşısında bir an önce sorumsuz
cumhurbaşkaniığına sıçramaktan başka ça-
re kalmadığına karar \ermış olmasıdır.
Bu açiklamadan sonra Turgut özal'ın,
böyle bir yolu niçin seçtiği sorusunun akla
gelmesi son derece doğaldır. Bugüne kadar
üzerinde durulmamış bu sorunun yanıtlan-
ması kanımızca bugün de önemini koru-
maktadır.
Bununla beraber >iıkanda sözü edilen so-
nuçla karşılaşılmasında rol oynayan neden-
lerin başında Turgut Özal'ın ben merkezci
ve ben sevici kişilik yapısının geldiğıni pe-
şinen söylemek pek yanlış olmasa gerektir.
PENCERE
TARTIŞMA
YaşarKemal'e...
S
enı aydmlanmızın
yedi veren
yıllanndan
tanıyorum. Birinin
dediğı gibi
"Dönerken" değil,
gelirken sevinilen
Ankara'dan... Tercürne
Bürosu'yla Hasan Âli'li yıllar,
Dil-Tarihr Konservatuvar,
Karanfil sokaktaki ustalar,
görkemli Dino. Tek başına bir
kurum olan Ataç, bilge Cevdet
Kudret, Itfaiye Meydanı'na
Hergele Meydanı denirdi. Han
odalannda konuklarolur,
Niyazi Akıncıoğlu Edime
Destam'nı okur, Enver
katılırdı, "GöğceB" daha
Yaşar Kemal değildi. Hele
"29 Ekim 1923'te
kuruiduğundan bu güne
kadar, Türkiye
Cumhuriyeti dayanılmaz bir
işkence ve zulüm sistemi
oluşturnıuştur."
'• 1946'da çok partili
sistem kurulana dek,
Cumhuriyet yönetiminin
baskısı Anadolu üstünde bir
buldozer ağırlığıyla tufan
gibi esti'' diyen Yaşar Kemal
hiç değildi.
"Bin yıldır başı ezilmiş
Türk halkı"nın yedi düvelin
saygın saldınsına ve ardıcıl
hesap ve yatınmına karşı
verdiği Kurtuluş Savaşı
macerasını silen Zuhuri
Danışman tarihçiliğine,
Özen'de oturan Ataç, ateş
püskürerek
"Kalem olsun eli ol Kâtib-i
bettahririn" diyor.
Eski Ahşap Konak,
konuksever aynasından
geçmiş yıllann
"bu hangi Yaşar Kemal" dıye
soruyor.
Ve Ruhi:
"Uyan da bak Gazi Kemal
başımıza gelen işe" derken
"bö> le günde doğnı yolu"
bilmenin bilgeliğini
gösteriyor.
29 Ekim 1923'ün
üstünden geçen 15 yılın
yansını karanlıkta geçiren
Nâzım. aydınlığı bir
kuyudan çıkanr gibi
soyarak
Devrim'e ant içiyor.
"70 sene" diye belirlenen
takvimin o horlanan
başlangıcı olmasa,
hangi çapul bölüşme
talanında Göğceli ve benzer
yollamalan yapan
yeni bitmelerin başlan
kalkık olacaktı?
Olaylar ilışkisini
soyutlayan, tümden kopuk
doğrulann savunuculuğu
göz alabilir, müttefikler
bulabilir, dahası başarıya da
ulaşabilir, ödüllenir.
Sartre, Cezayir için
bildiri dağıtırken
karşı çıktıgı. Fransa'nın
Cezayir politikasıydı,
Fransa değil.
Ama kör bir kovalamacada
seni savunacak yine o
Kuvayi Milliyeci cumhuriyet
aydmlan olacak.
Dr. Balkar Yekebaş
Almanya/Köln
BÜLENT DİKMENER
HABER ÖDÜLÜ YARIŞMASI
Gazeteci Bülent Dikmener'in anısını yaşatmak ve
Türk gazeteciliğine olan katkılannı manevi yönden sür-
dürmeyisağlamak amacıyla, adına 1980 yılında konulan
"HaberÖdülü " 1994-1995 döneminde de sürdürülmek-
tedir. Ödül koşullan şöyledir:
1. Ödüle her Türk gazeteci aday olabilir.
2. Adaylık, gazetecinin kendi ya da Ödül Komitesi'nin
önerişi ile gerçekleşir.
3. Ödüle aday gösterilecek haberlerin 1 Nisan 1994 ile
31 Mart 1995 tarihleri arasında günlük gazeteler ya da sü-
reli yayınlardan bırinde yayınlanmış olması gereklidir.
4. Ödüle aday olabilmek için nitelikleri 3. maddede be-
lirtilen haberlerin yayınlandığı gazete ya da süreli yayın-
ların 1 sayısmın 10 Nisan 1995 günü akşamına kadar Bülent Dikmener Haber Ödülü PK:
246/Iştanbul adresine taahhütlü olarak ulaştınlması zorunludur.
5. Ödüller:
a) Haber ödülü
b) Mansiyon
c) Jüri özel ödülü
olarak belirlenmiştir.
Kazananlara, ödülü simgeleyen birer plaket ile özel armağanlar verilir.
6. Seçici Kurul, Erhan Akyıldız, Müfit Alaçalı, Yalçın Bayer, Fikret Dağlıoğlu, Or-
han Erinç, Yalçın Eryalçın, SonerGirgin, Doğan Katırcıoğlu, Ergin Konuksever, Ok-
tay Kurtböke, Turgay Olcayto, Çetin Özbayrak, Deniz Som, Vılmaz Tunçkol, Seçkin
Türesay ve Ulvi Yanardağ'dan oluşmuştur.
ÖDÜL KOMİTESİ
İLAN
KADKÖY2.SULH
HUKUK
HAKİMLİĞİ'NDEN
1991/186 Vas.name
Kadıköy Göztepe 1. Orta
Sok. No: 18 adresinde ika-
met etmekte iken vefat eden
muns Cananyar Çorbacıoğ-
lu'nun vasiyetnamesi hâ-
kimliğimıze ihbar edilmiş
olmakla, adı geçenin miras-
çılannın tespitı de mümkün
olmadığından.muris Canan-
yar Çorbacıoğlu sağlığında
Kadıköy 1. Noter'de tanzim
edilen 7.4.1966 tarih ve
11249 yevmıye sayılı vasi-
yetname gereğince musa-
leyhlere mirasçılık belgesı
venlmesıne karar verilmiş
olmakla, işbu karar Hazıne
vekili Av. Zekiye Aydın tara-
fmdan verilen. 29.12.1993
tarihlı dılekçesı ile temyız
edildığinden musaleyhler
Leman Palavan ve lhsan Ya-
lavan adlanna temyız dılek-
çesı teblığ yenne kaım ol-
mak üzere musaleyhler adı-
na ılanen teblığ olunur.
10.1.1994
Basın: 5142
Süleyman Bey,
Süleymanlaşacak mı?..
Dilimizde bjr özdeyış var:
"Mühür kimde ise Süleyman odur!.."
Özdeyişin söyleniş biçıminden anlaşılıyor ki Süleyman'ın
iki anlamı var: Biri sıradan adam Süleyman, öteki mührü
elinde tutan Süleyman...
•
Tarihte en ünlü iki Süleyman'dan bin, Osmanlı Padişahı
Kanuni SultanSüleyman'dır; "MuhteşemSüleyman"di-
ye de anılır; görkemli bir saltanatın sultanıyken o ünlü di-
zelerini yazmıştı:
"Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi..
Otmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi."
Tarihler Sultan Süleyman'ın üç divançesinde 2799 ga-
zelinin bulunduğunu yazıyoriar; sen kalk, bir yandan dün-
yayı fethet, öte yandan binlerce gazel yaz!..
Şaşılası bir güç değil mi?..
Ancak Sultan Süleyman'dan daha baskını da vardır:
Hazreti Süleyman!..
Ibranilerin Kralı'nı kutsal kitaplar anlata anlata bitiremez-
ler. Söylenceye göre Hazreti Süleyman hayvanlarla konu-
şur, kuşlarla söyleşırdi; 'hüthüt'\e ilişkisi ise özel yaşamını
biçimlendinniştir. Kuran-ı Kerim'de anlatıldığına göre Sü-
leyman, hüthütü su aramaya göndermek ister, bulamayın-
ca öfkelenır, o sırada kuş Saba ülkesindedir; Saba Melike-
si Belkıs'ı bilip tanıyınca, arabuluculuk yapar, iki sultan ev-
lenirler.
Hazreti Süleyman üzerine öyküler bitmez tükenmez; söy-
lenceye göre karınca beyi Süleyman'a bir çekirgenin bû-
dunu armağan etmiş, budun yarısı Süleyman'ın ordusunu
doyurmuş.
Nerdeo günler?..
Çekirgenin buduyla ordusunu ve halkını doyuracak Sü-
leymanlar geçmişte kaldılar.
•
Türkıye'de Cumhurbaşkanı Süleyman!..
Ne Kanuni Sultan Süleyman bu..
Ne Hazreti Süleyman..
Yetkileri kısıtlı, anayasaya bağlı bir Süleyman; ama, bö-
lük pörçük siyasal yaşamda partilerin ağırîıkları hafifledik-
çe, Cumhurbaşkanı'na az buz sayılamayacak bir manev-
ra alanı açılıyor. Türkiye bunalımın yoğunluğunda pusula-
yı şaşırmış. Çiller her şeyi yüzüne gözüne bulaştırmış, ko-
alisyonun sol bacağı topallamış, sosyal demokratlar bir çu-
val inciri berbat etmişler^ koalisyon hükümeti ha var ha
yok...
Siyasal ıktidaryamalı yorgan gibi orasından burasından
delinmiş...
50'nci hükümet ölüm döşeğinde son nefesini vermek
üzereyken başkent kulisi fokurduyor...
Ah, ne tatlı dedikodu!.. '•••_
Tam medyatik...
•
Anayasanın 104'üncü maddesi ne yazıyor? Cumhur-
başkanı'nın görev ve yetkileri arasında "başbakant ata-
mak ve istifasını kabul etmek" de var.
Diyelim Başbakan Tansu Çiller Hanım istifasını Cum-
hurbaşkanı'na sundu...
Süleyman Bey mührü kime verecek?..
Şimdiden dedikodusu yapılan bu!..
Süleyman Bey'ın Türkiye'ye iki armağanı var:
BirincisiTurgutBey'dL ,,. , u dj^^_
Ikincisi Tansu Hanım.. ^ ' • .,./'•"'•
Doğrusu bu ülkenin halkı her ikjsiiçfn 3e Süleyrnah Bey'e
hayır dua etmeyecek..
Birincisinin kendi gitti ismi kaldı yadigâr, ikincisi henüz
başımızda...
Onümüzdeki günler Cumhurbaşkanı Süleyman Bey
bakalım Süleymanlaşacak mı?..
SOSYAL YAYINLAR
LATİNCE
TURKÇE
SOZLUK
Dr. Sina Kabaağaç •' Erdsi AİOV3
SOSYflt YflYİPJLAR
SOSYAL YAYINLAR
Babıalı Cad No UCağaloğlu Tel Fax (0 2121522 52 13
natura
Ş E K E R
BAYRAMEVDA
Taşuctt'ntın 10 Km. Battsında Eüçük,
Korttaâklı Bir Koy tçinde, Toroslann
Akdenizle Kucaklaştığı Yerde, Kiiçük,
Se\imll Bir Tesis \armış.
Öyküsünü Bizden Dinleyin...
AYSEL TURİZM
Olgunlar sokak 2/4 Bakanlıklar-ANKARA
Tel: 417 21 36 Fax: 418 34 69
TATİLE ÇIKMADAN
KALBİNİZİ
KONTROL E1TÎRİN
TURK
KALPVAKFI
19MayısCad No 8. Şıçlı. ISTANBUL
T«t 275 12 44/45 Fu. 26« 47 12