04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 4 ŞUBAT 1995 CUMARTESİ Yakın geçmiş canlı kalmalı... Dr. İ. GÜVEN KAKABogaziçi Üniversitesi 1 917 yılının sıcak bir yaz gü- nü Meşruthet Heyet-i Vü- kelâsL (Bakanlar Kurulu) Bâb-ı Âli'de Sadrazam Ta- lat Paşa'mn başkanlığında toplanmış, son durumu göz- den geçiriyor. Dışansı sıcaktan kavru- luyor. Talat Paşa, Harbive Nazın (ve o sırada Bahnye Nazırlığını da vekâle- ten yürüten) Enver Paşa'ya soruyor: "Paşa hazretleri, Bağdat ile Sofya cep- be-i harbiyesine dair bu günler, hayıriı haberter alınıyor rau?" Enver Paşa sağına soluna bakıyor. Önce Maarif Nazın ve Telgraf Nazır- vekılı Şükrii Bey'le göz göze geliyor. Sonra Emniyet-ı Umumiye Müdürü Aziz Bey'e bakıyor. Tüm meşrutiyet vü- kelâsının gözünün kendisine çevnlmış olduğunu görünce çaresiz, ıkına sıkına yanıtlıyor: "Her iki tarafta da tngilizler faik (iis- tün) kuvvetle ilerliyorlar. Biz gerije çe- kilhoruz. Bu mev simde oralarda mutad olan (alışılmış) sıcaklar \akında başlar da meş> ü harekete (yürüjüşe ve hare- kete) mani olursa.. her iki taraf bulun- duğu mahalde kalır, kışa kadar ufak te- fek muharebelerle vakit geçirilir." Azız Bey ve Şükrii Bey birlikte ye- niden Ruscephesinin durumunu, HaHl Beyde Balkanlar'daki durumu soruyor. Enver Paşa varsayımlar üzerine kurdu- ğu yanıtlannı veniden sayıyor "Vazivet-i umumiyede daha endişeyi mucip olacak kadar tehlike yoktur. Al- manlar İngilizlerie Fransızlann, Avus- turyalılar Itahanlann temâdî evle\en (siirüp duran) hücumlannı def'e muk- tedir oldukça bizim için bü\ ük bir teh- like melhuz (söz konusu) değildir. Öte yandan, Hatt-ı Sırb'ın her tarafında bü- yük bir hazıriığa delâlet ey leyecek kadar hareket göriilüyorsa da yakında taar- ruzda bulunmalan pek o kadar me'mûl (oiası) değildir_n Talat Paşa, savaş gibi son derece cid- dı ve yaşamsal bir konuda bu türden varsayımlara dayanan yorumlara çok sinırlenirse de renk vermez ve yan şa- ka yan cıddı söylenır: "Ah sia nâzeninlerL Kendi hallerine bırakılınca bu misilli bi-serr ü bûn söz- lerle (başı sonu olma>an sözlerie) Mec- lis-i Hâs-ı Yükelâ nasıl da işret meclisi- nedönüvor." Talat Paşa, pek çok kez başkanlık et- tiğı meşrutıyetin bakanlar kuruluna. böyle bir eleştiride bulunmuş mudur0 Osmanlı Imparatorluğu'nun var olma savaşımı verdiğı Birinci Dünya Savaşı gibi önemli bir konunun, Bakanlar Ku- rulu'nda tartışılması, böylesine sıradan ve harc-ı âlem bir biçımde mi geçişti- rilirdi? Talat Paşa. nazik bir biçımde de olsa nazırlannı gerçekten azarlamış mı- dır? Bılemiyoruz. Ancak son görevi Antalya lstinaf Mahkemesi azalığı olan eski tttihatçılardan Süreyye Akif.anıla- nnda olayı böyle öykülendirir. Anılardaki aynntılar bir yana, bura- da gerçek olan bir şev varsa o da ışler sarpa sannca. başta Enver Paşa olmak üzere, ülkeyi bu savaş açmazına sokan- lann ne \apacaklanni şaşırması... Ar- tık yarattıkları iyımser havaya kimseler inanmıyor. Savaşı lehlerine çevırmek şöyle dursun, daha fazla zarara uğrama- dan durdurmak için her şeyı yapmışlar da, artık bir mucize beklentisi içine gir- mişler. Bu mucızeyı önce Tann'dan, sonra da Almanlardan ya da Avustur- yalılardan bekliyorlar Oysa birkaç vıl önce her şey nasıl da başka türlüydü. Dahal914'lerde ülke- de genel bir seferberlik ilan etmişler, yayımladıklan broşürlerle, el kıtapları ile bir "savaşedebiyatı" başlatmışlardı. Neler diyorlardı bu broşürlerde, el ki- taplannda: "Bu muharebede Ruslar tamamen perişen edilecck. Ukrayna özgürlüğüne kavuşacak, Kafkasva tamanııyla biarn olacak. Asıl önemlisi, TürkistâıTla ara- mızda herhangi bir yabancı bulunma- yacak. Bövlece Hazar Denizfne ve Ha- zar Denizi'nin güne> sahillerinden ge- çireceğiıniz bir demiryolu ile ana vata- na, Turan'a ulaşılacak,dilimizgibiemet- lerimizi ve vicdanımızı da birleştirece- ğiz. Gobi ÇöJü'ne kadar uzanan Türkiv tan Türkleri bizimle ilişkiye girince Çin ve Rus hükümetinin memurlan pekça- buk kaçacaklan. vs.. vs." Ama beklenen sonucu, ne bekienen mucize. ne de Almanlardeğıştirebildi! O yıllann öyku yazan Ömer Seyfettiıv, birdostunu zivaretten dönerken, Aksa- ray'da açlıktan ölen insanlann cesetle- rinı toplayan belediye işçıleri ile karşı- laşınca dünyası alt üst olur. Bu insan- lann cesetlerine basarak karaborsadan mılyonları vuran insaniar aklına gel- dikçe kurduğu o allı pullu Turan ımge- lerinin, başkalarının çıkarına hizmet eden aldatmacadan başka bir şey olma- dığını bütün korkunçluğu ile geçde ol- sa anlar. Sonunda şu gerçeği itiraf et- mekten çekinmez: "Evet, harp ne kadar meşrû olsa, yi- ne insanlann havvanlıklanna ait bir ıte- vi hasJetk'ri idi. \1ilyonlarea adamın bir- birine ne kadar ulvî bir mecburiyetin sevki ile olursa olsun, başak biçer gibi kitle kitie ökJürmeleri, sulh iştiyakı ile artık bütün dünya gazetelerinin alenen yazdığı gibi, şüphesiz bir vahşetti." Osmanlının son aklı evvel politika- cılan ve aydınlan bu gerçeği çok geç anladılar. Kafkasya, Türkıstan ve Çin hayallerinin tatlı sarhoşluğu içinde yu- varlanıp giderlerken birkaç yıl içinde Binnci Dünya Savaşf nın ağır faturası dayatıldı burunlanna, hem de ödenme- si olanaksız bir fatura.. Son yıllarda Türkiye haritasının iki ucunda; önce Balkanlar'da. şimdilerde de Kafkaslar'da yaşanan olaylar karşı- sında kimi.radikal çevrelenn taşkınlı- ga varan tepkısinin altında elbette bel- lı gruplann beklentılerini görmezlik- ten gelmek safdillik olur. Bu konuda içten olanlara, Bosna'da ya da Kafkas- ya'da özgürlük savaşı veren, bu uğurda ölen insanlara gönülden yakınlık du- yan, duygulannı aşkın bir biçimde di- le getiren insanlara sözümüz yok. An- cak, Türkiye Cumhuriyeti'nin dış poli- tıkasınıngelenekselçizgisinıgözlegö- rülür bir biçimde zorlamak isteyen, öte- den beri Türk dış politikasının gelenek- sel sloganı olan büyük Atatürk'ün "Vurtta stılh, cihanda sulh" sözünü "pasiflik" diye nitelendirerek yenne, savaş çığlıkları atan çıkar cambazlan- nın varlığı unutulmamalıdır. Bu konu- da geçmişteki acı deneyımlerin birer göstergesi olan, büyük Atatürk'ün Söy- levı'ndekı şu tümcelen yeniden anım- sayalım: "...Bizim açık ve uygulama niteliği gördüğümüz siyasj meslek, milli siya- settir.... Milli sivaset dediğimiz zaman kastettiğjmiz mana şudur: Milli sınırla- nmız içinde, her şeyden önce kendi gü- cümüze davanarak variıgımızı konıyup menıleketin gerçek muduluk ve iman- na çalışmak.... Milli mücadeleyi yapan doğrudan doğruva milietin kendisidir. Milletin evlatlandır.... Milli mücadele- de şahsi hırs değil. milli izzetinefis ger- çek itici güç olmuştur..." Bilmem çevremizde olup bitenlere karşı ulusça nasıl bırtavırkoyacağımız konusunda bundan daha olumlu açık- lama olabılir mı? Biz yine büyük önde- rın şu sözlerine biraz kulak verelim. *'... Ben, millerimin efkâr ve hissiyaO- na yakından vâkıf olmaktan, aziz mil- k'timde gördüğüm kabiliyet ve ihtiyacı ifade etmekten başka bir şey yap- madım_" ARADABIR METİN CENGÎZ Yazar Orgütlepinin İdeolojik Görevi... Kültür, toplumsal düzenler açısından bir anlamda da in- sanlann yaşamlanna ilişkin bilgilendiren tinsel bir düzen- dir. Kültürün böylesi karmaşık materyalist ve idealist bir- likte tanımı, kültürel etkinliklerle toplumsal yaşam biçim- leri arasında var olan ilişkiler açısından da doğrudur. Kül- türü bu bakımdan bilgilendiren bir tin ya da toplumsal dü- zen olarak iki ayrı kategoride tanımlamak. butanımlarara- sındaki yakınhğı da görememek demektir. Günümüzde kültürün tanımı da, artık hangi yakınlaşma içerisinde olu- nursa olunsun, kültüre bu farklı yaklaşımlar arasındaki or- tak öğelerden hareketle yapılmaktadır ve yukanda yaptı- ğımız tanımlama kabul görmektedir. Çünkü her iki tanım da toplumbilimsel esaslardan yola çıkmaktadır. Yazartarla kültür ilişkisine gelince, bu ilişkiyi öncelikle üretilen sanat eserlerinin niteliğiyle yazarlann kültürle olan dolaylı bağları belirlemektedir. Sanat eserinin bir 'kullanım değeri'nin olmadığı genel kabuldür ve onun küttürle olan ilişkisi dolaylıdır/simgeseldir. Yazann kültürle olan ilişkisi ise doğrudandır. Bu bağlamda, kültürel örgütlülük söz ko- nusu olduğunda yazarlara ilişkin kurumlann toplumbilim- sel ve siyasal olarak bir kültür politikalannın olması esas- tır. Bilindiği gibi toplumsal sistemin vazgeçilmez öğeleri vardır. Bu öğeler ekonomik, siyasal ve ailevidir (üretim açı- sından). Ve bunlann birbirleriyle karşılıklı ve karmaşık iliş- kileri vardır. Kültür bağlamında bunları tek tek ele almak insan varlığıyla bilinç arasında kesin çizgiler çizmeyi ge- rektirir ki bu da toplumbilimsel çözümleme açısından doğ- ru da olsa doğrudan ve daha geniş bir anlamlandırma açı- sından yanlıştır. Kaldı ki insan varlığıyla bilinci arasına da olumlanamayacak ayrımlar koymayı da varsayar. Bu an- lamda bir kültür kurumu olarak yazar örgütlerinin üretece- ği kültür politikaları, meslek sorunları öncelikli olsa da, toplumsal akla karşı bıreysel hak ve özgürlüklerle bugün ve gelecek açısından yürütülmek zorundadır. Açıkçası et- kin pratiklerve bilinç durumlan, izlenecek politikalarda te- meldir. Bugün birçoklarına sevimsiz gelse de bu temel ideolojiktir. Anlatmak istediğimiz, yazar örgütlerinin, yazar- lann ortak iradesini temsil etse de bir ideolojisinin olması kaçınılmazdır. Çünkü bir anlamlandırma sistemi olarak kül- türlerın kendileri ideolojiktir, yani yaşam biçimleriyle ilişki- lidir. Bir düşünme, bir bilinç sistemi ya da bir dil sistemi açısından da bu böyledir. Bu örgütlere kültür üreticileri ya da 'entelektüeller' ör- gütü olarak bakıldığında yukanda dile getirdiğımiz ger- çeklikler değişmez. Gerek tek tek yazarlar açısından ol- sun gerekse örgüt açısından. yazarlann ve onların örgüt- lerinin toplumsal statüleriyle formasyonları söz konusudur. Bu da yazarlann ve onlann örgütlerinin toplumsal sınıflar- la ilişkilerini olduğu kadar, formasyonlanndan dolayı da kül- türel olarak bugün ve gelecek açısından nasıl bir tavır al- dıkları sorununu da gündeme getirir. Yazar bir burjuva ol- sa da toplumsal smıflarla kurduğu veya kuramadığı ilişki- ler açısından ele alındığında toplumsal ve kültürel doku içinde bir işleve sahiptir. Etkinükleriyle bu dokuların her ye- rine girememiş olsa da duruşundan dolayı bir sistem için- de kendini gerçekleştirir. Salt bu açıdan bile bir ideolojiye sahiptir ve taraflıdır. Bu taraflılık; insani açı, ülkenin gele- ceği ve bugünkü konumlanması yönünden karmaşıktır. Toplumsal ve tarihsel olarak değişkenlik gösterir. Sonuç olarak yazar örgütlerinin bir ideolojiden hareketle konum- lanması, 'ideoloji'n'm adı egemen olan söylemlerden dola- yı sevimsiz, itıci gelse de, kaçınılmazdır. Ve bir ideolojileri olmalıdır. Ülkemizde var olan demokratik hak ve özgürlüklerin Ba- tılı ya da Doğulu değer yargılarından kaynaklandığı söyle- mini kırmak ve bunlann uzun tarihsel süreçte çeşitli siya- sal, toplumsal deneyim ve savaşımların ürünü olan insa- nı hak ve özgürlükler olduğu gerçeğini savunmak ve gi- derek böylesi bir söylem oluşturmak bırakın aydın ve ya- zar olmayı, insan olan herkesin görevi olmalıdır. Bunlar ya- şamsal değerlerdir ve kültürel bir savunmayı da öngörmek- tedir. Tek tek yazarların duruşları değişik olsa da (!) yazar örgütlerinin bir kurum olarak ideolojik konumlanması yu- kanda dile getirdiğimiz gerçeklerden kaynaklanmak zorun- dadır. BAKIRKÖY 4. SULH HUKUK H A K İ M L İ Ğ İ ' N D E N EsasNo: 1994/986 KararNo: 1995/15 Kahramanmaraş ıli, Merkez ılçesı, Divanlı mahallesi, cılt: 005/07, sayfa: 25, kütük: 154'te nüfusa kayıtlı Hulusi ve Sevgi'den olma 7.12.1975 doğumlu Bülent Gemcioğlu'nun hastalığı sebebıyle hacr altına alınarak aynı yerdenüfusa kayıtlı Ejder ve Hayriye'den olma 11.10.1952 doğumlu Sevgi Gemcioğlu'nun M.K.'nın 355. maddesı gereğince vasi nasp ve tayin edılmesine 26.1.1995 tarıhinde karar veriidığı ılan olunur. Basın: 4239 Turgut Özal ve ekonomisi EROLBtLBİLÎK I MFreçetelerinin uyguianması ama- cıyla kotanlmış olan 24 Ocak 1980 ekonomik ıstikrar programını haya- ta geçirirken Turgut Ozal'ın, reçe- teye ters düşen bazı uygulamalarda bulunduğu bilinmektedir. 5 Nisan 1994 ekonomik istikrar progra- mının uygulamaya konulduğu bu günlerde bu tür uygulamalardan birkaçının gündeme getirilmesinde yarargöriilmektedir. Örnek- leyecek olursak bunlar; # IMF'nin 50-60 devalüasyon önerisine karşılık, yüzde 70 devalüasyon yapılmıştır. # IMF'nin. TL'nin uluslararası piyasalar- da alınıp satılması önerisine karşılık. halkın elinde döviz bulundurmasına imkân sağla- yacak tedbirlere başvurulmuştur. # IMF'nin banka faizlerinin serbestleş- tirilmesi önerisine karşılık, tüm faizlere tam serbestlik tanınmıştır. # IMF'nin KlT'lenn küçültûlme» ve özelleştirmenin acilen yapılması yönünde- ki önerilerine karşılık KtT'Ier büyütülmüş, özelleştirme ana hedeflerinden saptınlmış ve bütçe açıklannın kapatılması amacına yönelmmiştir. 0 IMF'nin KlTürünlerinezamyapılma- ması yönündeki önerilerine karşılık, sürek- li olarak zam yapılmıştır. IMF önerilerine ters düşen sözü edilen bu ve benzeri uygulamalara rağmen 1980-1984 döneminde Turgut Özal; IMF'nin ekonomı- de öngördüğü yapısal dönüşümlerin bir bö- lümünü sağlayabilmiş, ekonomiyi dış dün- yaya açabilmış ve ekonomi yönetıminde ta- bulan kırabilmıştir. Ne var ki, 1984 yılı sonu itibanyla bu olumlu gelişmelerde durakJamalar olmuş ve bazılan örneklenen çok önemli hedeflerde başan sağlanamamıştır. Birkaçını sıralayacak olursak bunlar; # Serbest piyasaya geçilememiştir. # Enflasyon kronık hale getırilmış, sana- yi yatınmlan durdurulmuştur. # Özelleştırmede başan sağlanamamış- tır. 9 Yapısal dönüşümlerin faturası çalışan- lar üzerinden kaldınlamamıştır. # Rant gelirleri dizginlenememiştir. lşte özünde bu tür olumsuzluklar sonucu ekonomi tekrar tıkanma noktasına getiril- miştir. Ekonomıdeki tıkanmanın önüne geçebıJ- mek için 24 Ocak 1980 istikrar programı- nın aksayan taraflannı gideren yeni bir is- tikrar programının hazırlanması 1984 yılı sonu itibanyla çok acil bir ihtiyaç olarak gündeme gelmiştir. Dünyada yaygın birprestije, Meclis'te sa- yısal çoğunluğa sahıp olmasına ve hükü- metteki mutlak karar hâkimiyetine rağmen Turgut Özal. niçin yeni bir istikrar progra- mı hazırlamaktan kaçınmış ve IMF istekle- ri doğrultusunda dahi olsa ekonomiyi nor- mal dengelerine oturtmaya çalışmamıştır? Güncelliğini bugün de koruyan bu dikkat çekici olguyu iki ana nedene bağlamak ola- sı görülmektedir. Birinci neden; • 3.12.1980-13.12.1983 arası dönemde ekonomıden sorumlu Başbakanlık Müsteşa- n ve 5.11.1989 tarihıne kadar da Başbakan olarak ekonomiyi tek başına yönlendiren Turgut Özal'ın 1984 yılı sonu itibanyla "ekonomiye köşeyi döndürdüğüne" bundan sonra "ekonominin tekrar kötüye gitmeye- ceğine'' ve "dünyava örnek" gösterilecek bir ekonomik model yarattığına ınanmasıdır. tkinci neden; # Turgut Özal'ın "köşeyi döndürdüğü- ne" mandığı ekonomide, 1984 yılı sonu iti- banyla giderek bütün dengelerin bozuldu- ğunu görmesi, enflasyon üzerinde devalüas- yon ile sorunun kısa yoldan çözümünde ba- şansızlığa uğraması ve yeni bir seçimle içi- ne düştüğu çaresizlikten kurtulmayı göze alamaması karşısında bir an önce sorumsuz cumhurbaşkaniığına sıçramaktan başka ça- re kalmadığına karar \ermış olmasıdır. Bu açiklamadan sonra Turgut özal'ın, böyle bir yolu niçin seçtiği sorusunun akla gelmesi son derece doğaldır. Bugüne kadar üzerinde durulmamış bu sorunun yanıtlan- ması kanımızca bugün de önemini koru- maktadır. Bununla beraber >iıkanda sözü edilen so- nuçla karşılaşılmasında rol oynayan neden- lerin başında Turgut Özal'ın ben merkezci ve ben sevici kişilik yapısının geldiğıni pe- şinen söylemek pek yanlış olmasa gerektir. PENCERE TARTIŞMA YaşarKemal'e... S enı aydmlanmızın yedi veren yıllanndan tanıyorum. Birinin dediğı gibi "Dönerken" değil, gelirken sevinilen Ankara'dan... Tercürne Bürosu'yla Hasan Âli'li yıllar, Dil-Tarihr Konservatuvar, Karanfil sokaktaki ustalar, görkemli Dino. Tek başına bir kurum olan Ataç, bilge Cevdet Kudret, Itfaiye Meydanı'na Hergele Meydanı denirdi. Han odalannda konuklarolur, Niyazi Akıncıoğlu Edime Destam'nı okur, Enver katılırdı, "GöğceB" daha Yaşar Kemal değildi. Hele "29 Ekim 1923'te kuruiduğundan bu güne kadar, Türkiye Cumhuriyeti dayanılmaz bir işkence ve zulüm sistemi oluşturnıuştur." '• 1946'da çok partili sistem kurulana dek, Cumhuriyet yönetiminin baskısı Anadolu üstünde bir buldozer ağırlığıyla tufan gibi esti'' diyen Yaşar Kemal hiç değildi. "Bin yıldır başı ezilmiş Türk halkı"nın yedi düvelin saygın saldınsına ve ardıcıl hesap ve yatınmına karşı verdiği Kurtuluş Savaşı macerasını silen Zuhuri Danışman tarihçiliğine, Özen'de oturan Ataç, ateş püskürerek "Kalem olsun eli ol Kâtib-i bettahririn" diyor. Eski Ahşap Konak, konuksever aynasından geçmiş yıllann "bu hangi Yaşar Kemal" dıye soruyor. Ve Ruhi: "Uyan da bak Gazi Kemal başımıza gelen işe" derken "bö> le günde doğnı yolu" bilmenin bilgeliğini gösteriyor. 29 Ekim 1923'ün üstünden geçen 15 yılın yansını karanlıkta geçiren Nâzım. aydınlığı bir kuyudan çıkanr gibi soyarak Devrim'e ant içiyor. "70 sene" diye belirlenen takvimin o horlanan başlangıcı olmasa, hangi çapul bölüşme talanında Göğceli ve benzer yollamalan yapan yeni bitmelerin başlan kalkık olacaktı? Olaylar ilışkisini soyutlayan, tümden kopuk doğrulann savunuculuğu göz alabilir, müttefikler bulabilir, dahası başarıya da ulaşabilir, ödüllenir. Sartre, Cezayir için bildiri dağıtırken karşı çıktıgı. Fransa'nın Cezayir politikasıydı, Fransa değil. Ama kör bir kovalamacada seni savunacak yine o Kuvayi Milliyeci cumhuriyet aydmlan olacak. Dr. Balkar Yekebaş Almanya/Köln BÜLENT DİKMENER HABER ÖDÜLÜ YARIŞMASI Gazeteci Bülent Dikmener'in anısını yaşatmak ve Türk gazeteciliğine olan katkılannı manevi yönden sür- dürmeyisağlamak amacıyla, adına 1980 yılında konulan "HaberÖdülü " 1994-1995 döneminde de sürdürülmek- tedir. Ödül koşullan şöyledir: 1. Ödüle her Türk gazeteci aday olabilir. 2. Adaylık, gazetecinin kendi ya da Ödül Komitesi'nin önerişi ile gerçekleşir. 3. Ödüle aday gösterilecek haberlerin 1 Nisan 1994 ile 31 Mart 1995 tarihleri arasında günlük gazeteler ya da sü- reli yayınlardan bırinde yayınlanmış olması gereklidir. 4. Ödüle aday olabilmek için nitelikleri 3. maddede be- lirtilen haberlerin yayınlandığı gazete ya da süreli yayın- ların 1 sayısmın 10 Nisan 1995 günü akşamına kadar Bülent Dikmener Haber Ödülü PK: 246/Iştanbul adresine taahhütlü olarak ulaştınlması zorunludur. 5. Ödüller: a) Haber ödülü b) Mansiyon c) Jüri özel ödülü olarak belirlenmiştir. Kazananlara, ödülü simgeleyen birer plaket ile özel armağanlar verilir. 6. Seçici Kurul, Erhan Akyıldız, Müfit Alaçalı, Yalçın Bayer, Fikret Dağlıoğlu, Or- han Erinç, Yalçın Eryalçın, SonerGirgin, Doğan Katırcıoğlu, Ergin Konuksever, Ok- tay Kurtböke, Turgay Olcayto, Çetin Özbayrak, Deniz Som, Vılmaz Tunçkol, Seçkin Türesay ve Ulvi Yanardağ'dan oluşmuştur. ÖDÜL KOMİTESİ İLAN KADKÖY2.SULH HUKUK HAKİMLİĞİ'NDEN 1991/186 Vas.name Kadıköy Göztepe 1. Orta Sok. No: 18 adresinde ika- met etmekte iken vefat eden muns Cananyar Çorbacıoğ- lu'nun vasiyetnamesi hâ- kimliğimıze ihbar edilmiş olmakla, adı geçenin miras- çılannın tespitı de mümkün olmadığından.muris Canan- yar Çorbacıoğlu sağlığında Kadıköy 1. Noter'de tanzim edilen 7.4.1966 tarih ve 11249 yevmıye sayılı vasi- yetname gereğince musa- leyhlere mirasçılık belgesı venlmesıne karar verilmiş olmakla, işbu karar Hazıne vekili Av. Zekiye Aydın tara- fmdan verilen. 29.12.1993 tarihlı dılekçesı ile temyız edildığinden musaleyhler Leman Palavan ve lhsan Ya- lavan adlanna temyız dılek- çesı teblığ yenne kaım ol- mak üzere musaleyhler adı- na ılanen teblığ olunur. 10.1.1994 Basın: 5142 Süleyman Bey, Süleymanlaşacak mı?.. Dilimizde bjr özdeyış var: "Mühür kimde ise Süleyman odur!.." Özdeyişin söyleniş biçıminden anlaşılıyor ki Süleyman'ın iki anlamı var: Biri sıradan adam Süleyman, öteki mührü elinde tutan Süleyman... • Tarihte en ünlü iki Süleyman'dan bin, Osmanlı Padişahı Kanuni SultanSüleyman'dır; "MuhteşemSüleyman"di- ye de anılır; görkemli bir saltanatın sultanıyken o ünlü di- zelerini yazmıştı: "Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi.. Otmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi." Tarihler Sultan Süleyman'ın üç divançesinde 2799 ga- zelinin bulunduğunu yazıyoriar; sen kalk, bir yandan dün- yayı fethet, öte yandan binlerce gazel yaz!.. Şaşılası bir güç değil mi?.. Ancak Sultan Süleyman'dan daha baskını da vardır: Hazreti Süleyman!.. Ibranilerin Kralı'nı kutsal kitaplar anlata anlata bitiremez- ler. Söylenceye göre Hazreti Süleyman hayvanlarla konu- şur, kuşlarla söyleşırdi; 'hüthüt'\e ilişkisi ise özel yaşamını biçimlendinniştir. Kuran-ı Kerim'de anlatıldığına göre Sü- leyman, hüthütü su aramaya göndermek ister, bulamayın- ca öfkelenır, o sırada kuş Saba ülkesindedir; Saba Melike- si Belkıs'ı bilip tanıyınca, arabuluculuk yapar, iki sultan ev- lenirler. Hazreti Süleyman üzerine öyküler bitmez tükenmez; söy- lenceye göre karınca beyi Süleyman'a bir çekirgenin bû- dunu armağan etmiş, budun yarısı Süleyman'ın ordusunu doyurmuş. Nerdeo günler?.. Çekirgenin buduyla ordusunu ve halkını doyuracak Sü- leymanlar geçmişte kaldılar. • Türkıye'de Cumhurbaşkanı Süleyman!.. Ne Kanuni Sultan Süleyman bu.. Ne Hazreti Süleyman.. Yetkileri kısıtlı, anayasaya bağlı bir Süleyman; ama, bö- lük pörçük siyasal yaşamda partilerin ağırîıkları hafifledik- çe, Cumhurbaşkanı'na az buz sayılamayacak bir manev- ra alanı açılıyor. Türkiye bunalımın yoğunluğunda pusula- yı şaşırmış. Çiller her şeyi yüzüne gözüne bulaştırmış, ko- alisyonun sol bacağı topallamış, sosyal demokratlar bir çu- val inciri berbat etmişler^ koalisyon hükümeti ha var ha yok... Siyasal ıktidaryamalı yorgan gibi orasından burasından delinmiş... 50'nci hükümet ölüm döşeğinde son nefesini vermek üzereyken başkent kulisi fokurduyor... Ah, ne tatlı dedikodu!.. '•••_ Tam medyatik... • Anayasanın 104'üncü maddesi ne yazıyor? Cumhur- başkanı'nın görev ve yetkileri arasında "başbakant ata- mak ve istifasını kabul etmek" de var. Diyelim Başbakan Tansu Çiller Hanım istifasını Cum- hurbaşkanı'na sundu... Süleyman Bey mührü kime verecek?.. Şimdiden dedikodusu yapılan bu!.. Süleyman Bey'ın Türkiye'ye iki armağanı var: BirincisiTurgutBey'dL ,,. , u dj^^_ Ikincisi Tansu Hanım.. ^ ' • .,./'•"'• Doğrusu bu ülkenin halkı her ikjsiiçfn 3e Süleyrnah Bey'e hayır dua etmeyecek.. Birincisinin kendi gitti ismi kaldı yadigâr, ikincisi henüz başımızda... Onümüzdeki günler Cumhurbaşkanı Süleyman Bey bakalım Süleymanlaşacak mı?.. SOSYAL YAYINLAR LATİNCE TURKÇE SOZLUK Dr. Sina Kabaağaç •' Erdsi AİOV3 SOSYflt YflYİPJLAR SOSYAL YAYINLAR Babıalı Cad No UCağaloğlu Tel Fax (0 2121522 52 13 natura Ş E K E R BAYRAMEVDA Taşuctt'ntın 10 Km. Battsında Eüçük, Korttaâklı Bir Koy tçinde, Toroslann Akdenizle Kucaklaştığı Yerde, Kiiçük, Se\imll Bir Tesis \armış. Öyküsünü Bizden Dinleyin... AYSEL TURİZM Olgunlar sokak 2/4 Bakanlıklar-ANKARA Tel: 417 21 36 Fax: 418 34 69 TATİLE ÇIKMADAN KALBİNİZİ KONTROL E1TÎRİN TURK KALPVAKFI 19MayısCad No 8. Şıçlı. ISTANBUL T«t 275 12 44/45 Fu. 26« 47 12
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle