Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
19ŞUBAT1995PAZAR CUMHURİYET
KÜLTÜR
SAYFA
15
Mimarlık derken 'tiyatro canavan'oluyor, sinemada ödül, reklamlarda ün kazanıyor; ama aslında o bir işadamı
'Bay Pardon' engeflerle yarışıyor
• " Yaşam bir yanşma.
Kişi kendi kulvannda
sportmence koşmalı ki,
kaslan gelişsin. Insan
sürekli önüne engeller
koymalı ve bu engelleri
aşmalı. Ancak birinci
olana da sonuncu olana
da altın madalya
verildiğinde, insanlar
kendilerini geliştirmeyi
biryana bırakıyor. Bu
yüzden benim gönlüm
daha adil, çahşanlann
içine sindirdiği bir
düzenden yana."
PELİNÖZER
Yapı Kredi reklamlanyla,
yakla§ık iki buçuk yıldır evleri-
mize konuk olan. artık neredey-
se 'aileden biri' sayılan Kaan
Girgin doğal oyunculuğuyla bir-
denbire dikkatleri üzerine çekti.
Hatta bu reklamlar aracilığıyla
Amerikalı bir yönetmenden
başrol teklifi bile aldı.
Nisan ayında askere gidecek
olan Kaan Girgin, yaşamı heye-
canla. tutkuyla kucaklayan. yap-
tıklanyla hiç yetinmeyen bir sa-
natçı. Onu artık 'Yapı Kredi rek-
lamlannın Bay Pardon'u olarak
tanımayan yok. Oysa imajının
ardındaki Kaan Girgin herkese
yabancı.
Onunla. geçen ay üç ortakla
birlikte açtığı 'No Name' adli
prodüksiyon şirketinde konuş-
tuğumuzda. işadamı Kaan Gir-
gin'i gözleme fırsatı bulduk. Ve
günlük yaşamında da en az rek-
lamlardaki kadar içten. esprili
ve cana yakın olduğunu gördük.
Mimar olmak istiyordu
Sohbetimize geçmiş günler-
den başladık: Kaan Girgin An-
kara'da doğmuş, ancak ilkokula
başlamadan önce bir yıl, anne
ve babasının işi nedeniyle Pa-
ris'teyaşamış. Ilkokul, ortaokul
ve liseyi Ankara Koleji'nde
okumuş. Ardından Mimar Si-
nan Üniversitesi Mimarlık Bö-
lümü... Zaten tek istedigi. 'bü-
yüyünce mimar olmak' 1983-
86 yilları arasında mimarlık
okuyor. ancak bir gün hocasına
sinırlenerek okulu terk ediyor:
Bir gün kamera arkasında da olacağım. Ama yönermenlik için henüzemeklemeaşamasındayım. (Fotoğraflar: HATİCE TUNCER)
~Birgün.sahangozşeklinde,dö-
nerek ortaya doğru giden bir ev
projesi çizmiştim. Hocam.proje-
yi gördüğünde burun kı\ırdı.
böyle bir proje olamayacağınu
doğru diizgün çizmem gerektiği-
ni söyledi."Yaratıcılığın önüne
set çekilmesine karşı olan genç
mimar adayı. mimar olursa.
'Mezartıklar Müdürlüğü'nde
ancak mezar projeleri çizeceği-
ni' anlayarak Ankara "ya geri dö-
nüyor. Jyi bir tiyatro seyircisi
olan Kaan'ın, o yıllarda oyuncu
olmak gibi bir düşüncesi yok.
Bir arkadaşı. "Sen neden kon-
servatuvar sınavlanna girmiyor-
sun~ diye sorana dek dublaj,
rehberlik gibi işlerle uğraşıyor.
Bu öneriyi ciddiye alıp. sınavla-
ra girdiğinde ise tiyatro serüve-
ni başlıyor. Önceleri üniversite
diploması alacağı için seviniyor.
Ancak ikinci sınıfa geldiğinde
kalbinde çarpıntılar başlıyor :
"Eyvah Kaan dedim kendi ken-
dime. değişiyorsun! Sonra diş-
lerim uzadı ve tiyatro canavan
oldum!
'Tiyatro canavan' oldu
Ve "tiyatro canavarı" iyi bir
dereceyle mezun oluyor. Kon-
servatuvaryıllanndaçokda 'pı-
nl pınP bir öğrenci degil. ama
bu işe gönlünü koyarak, kendi
deyimiyle 'dört yıl boyunca ho-
catannı sömürüyor.'
Maceracı bir ruhu var Ka-
an"ın. Konservatuvardan mezun
olunca Devlet Tiyatrolan'nda
çalışmak yerine daha büyûk oy-
namayı tercih ediyor. Tek isteği
yalnızca iyi bir oyuncu olmak
değil. Sinemaya soyunmak, pro-
düksiyon yapmak gibi idealleri
de var.
Bu dönemde, Bodrum'da çe-
kilen 'Deniz Gurbetçileri'adlı
televizyon dizisinde rol alıyor.
Ardından 'İstanbul kulvarına'
oynamaya karar veriyor.
İstanbul Belediyesi Şehir Ti-
yatrolan'na başvuruyor 1990
yılında. 1994'e dek ŞehirTiyat-
rolan macerası sürüyor: 'Müfet-
Reklamların ne kadar süreceğini o da bilmiyor
KaanGirgin'in Yapı Kredi serüveni Deniz
Tüney'in "Senin oyunculuğunu öne
çıkaracak bir rekiam fıiminde oynanıak
istemez misin?" sorusuyla başlıyor. Bu
soruya olumlu yanıt veren Kaan Girgin bir
gün, reklamın yaratıcısı ve yönetmeni Ali
Tara ile görüşmeye gidiyor. Bu konuşmadan
sonra Girgin'in Yapı Kredi serüveni başlıyor.
Yapı Kredi reklamlan, hayatında yaptığı en
güzel işlerden biri ona görc. Ali Tara ile
çalışmanın kendisi için
büyük bir şans olduğunu söylüyor: "Zaman
/aman bir tek planı defalarca çekiyor. Beni
sürekli geliştiriyor, önüme engeller koyuyor.
Her zaman daha iyisini istiyor.'"
Yapı Kredi'yie çok güzel bir ilişkileri
olduğuna değinen Girgin, bu reklamlann
kendisi için bir basamak olduğunu,
kendisine sunulan bu fırsatı da iyi
değerlendirdiğini vurguluyor. "RekJamlar ne
kadar sürecek?" sorusunun yanıtını ise o
bile bilmiyor.
Ş
Çin sinemasının 'altın çifti' ayrıldıŞANGHAY (RELTER) - Çin
sinema dünyasının başanlı çifti.
yönetmen Zhang Vlmou ile
oyuncu Gong Li'nin aynldıklan
açıklandı. Böylece 'Raise the
Red Lantern-Kırmızı Fener' ve
*Red Sorghum' gibi ödül kaza-
nan filmler üreten işbirliği de so-
na ermiş oldu.
Özel yaşamlarında da birlikte
olan Zhang ve Gong. aralann-
daki ilişki kadar Batı'da ödüller
alan filmlertyle de ün kazanmış-
lardı. VV'en Hui gazetesi sanatçı-
lann isimlerini vermeden ya-
yımladığı bir haberde Gong'un
Zhang'ı terk ettiğini bildirerek
"Çin sinemasının 'alon çifn'nin
ilişkisi sona erdT ifadesinı kul-
landı
Zhang da yaptığı açıklamada.
"Onun karanna saygı duyuyo-
rum. Biifün kalbimle mutlu bir
yaşam siirmesini ve işinde başa-
nh ointasını dUiyorum" dedi.
Merkezi Çin'de bulunan ya-
bancı bir ajansla sinema calış-
malannı yürüten Gong. bu özel-
liğiyle bir Hollywood yıldızına
benzetiliyor.
Zhang'ın 1930'lann Şangha-
yı'nda geçen ve Gong'un bir
gangsterin gece kulübünde caz
şarkıcısı olarak çalışan sevgilisi-
ni canlandırdıgı son filminin çe-
kimleri sırasmda, iki sanatçının
aralannın açıldığı, Gong'un sık
sık sete geç gelmesinin buna ne-
den olduğu belirtiliyor.
Zhang'ın yakın dostlan ve
Çin gazeteleri. tamamlanmak
ûzere olan bu filmin Gong'un
rol aldığı son film olacağım ifa-
de ederken bu aynlık sinema en-
düstrısi açısından da büyük bir
kayıp olarak görülüyor. İki sa-
natçının işbirliğinin son ürünü
'To Uve-Yaşamak' filmi Cannes
Film Festivali'nde jüri büyük
ödülüne değer görülmüştü.
Zhang'ın filmlerinde. yönet-
menin Çin'e karşı duygulannı
ifade eden trajik kadın karakter-
leri canlandıran Gong. filmlerin
ticari başansının garantisi ola-
rak görülüyordu.
Bu garantiyi yitiren Zhang'ın
kariyeri ise zaten tehdit altında.
Komünistyetkilileryurtdışından
film şirketleriyle çalışmasını ve
filmlerinin yabancılar tarafın-
dan finanse edilmesini yasakla-
mış durumdalar. Buna yönetme-
nin 'To Uve-Yaşamak'' adlı fil-
minin Çin yetkililerin kesin ona-
yı olmaksızın Cannes Film Fes-
tivali "nde gösterilmesi neden ol-
du.
Gong bugünlerde bir başka
ünlü Çinli yönetmen Chen Ka-
ige ile bir film yapacak. Ancak
pek çok Çinli sinemasever, ya-
nında Zhang olmadan başanlı
olabileceğine inanmıyor.
tiş', 'Tartuffe', 'M. Butterfl)',
çocuk oyunları...
Ancaİc bir gün 'düzenle tiyat-
ro arasında seçim \apması" ge-
rektiğinden Şehir Tiyatrolanna
veda ediyor. Yine de, onun için
dünyada tiyatroculuk kadar gü-
zel bir meslek yok. Setlerle ta-
nışması da rastlantılar sonucu
oluyor. Aöf Yılmaz'ın 'Gece,
Meİek ve BizJm ÇotukJar' adlı
filminde 'konuk sanatçı" olarak
rol alıyor. Canlandırdıgı küçük
rolle yine dikkatleri üzerine çek-
meyi bas.anyor. Ardından Yavuz
Özkan'dan 'Bir Sonbahar Hi-
kâyesi' için teklif geliyor; bu
filmde de başanlı biro>aınculuk
sergileyen Kaan, Ankara Film
Festivali'nde , oybirliğiyle 'En
İyi Vardımcı Erkek Oyuncu' sc-
çiliyor. "Bu ödül iyice hoşuma
gitti. İnsanoğlu ne garip. bencü
yaratıktır. Kendine bir ödül ve-
rildiğinde hoşuna gider" diyor
Kaan. Oldukça motive eden bu
ödül. 'Bay Pardon' imajından
sıyrılmasını, iyi bir sinema
oyuncusu olarak da tanınmasını
sağlıyor.
Bu arada TRT için çekilen
'Sahte Dünyaiar' adlı dizide rol
alıyor. 200 bölüm olması tasar-
lanan dizinın bugünlerde 40. bö-
lümü çekiliyor. Son olarak Ad-
nan Azar'ın TRT için çektiği
'BatıkAşklarMüzesi'adh film-
de ise Kaan Girgin başrolü Şa-
hika Tekand ile paylaşıyor.
Önümüzdeki Ankara Film Fes-
tivali'nde gösterilecek bu film-
de canlandırdıgı karakteri çok
sevdiğini söylüyor.
Ödül motive etti
Geçmişten günümüze geldi-
ğımızde. "Işte bu kadar. Ben
mazisi çok geniş bir adam deği-
lim" diyor Kaan. Gelecekten
söz açıldıgında ise 'heyecanla'
dolu: "Bir proje ortaya çıkar-
mak, görsel olarak gcliştirmek
çok güzel. Bir gün kamera arka-
sında da bulunacağım. Hem ya-
pımcı hem de vönetmen olarak
televizyona öneriler sundum. Bu
önerileronm landıktan sonra ça-
hşmalara başla\acağız. Sinema
nimi çekmek için henüz çok er-
ken. Daha emekleme aşamasın-
dayım." Yönetmen olabilmek
için ögrenmesi gereken çok şey
var. Ozellikle teknik konulara
çok kafa yorması gerektiğinin
bilincinde. Hafta sonlan, eline
kamerasını alıp sokaklara çıkı-
yor, çekim yapıyor. Yaptığı çe-
kimleri bozuyor, birbirine ekle-
yip çıkanyor. Kendi kendine
oturup senaryolar yazıyor. Sü-
rekli öğrenme çabası içinde.
Böylece yönetmenlerin kaygıla-
nnı da anlayabildiğini düşünü-
yor.
Geleceğe ilişkin projeleri
İki yıl öce evlendtği. bale öğ-
retmeni ve koreolojist eşi Ca-
nan ve dokuz aylık oğlu Oğul
ile gözlerden uzak. kendi halin-
de yaşamayı tercih ediyor Kaan
Girgin. Paparazzilere de ancak
'istediği zaman' yakalanıyor.
Ankaralı olduğundan, lstan-
bul'a alışamamaktan şikâyet
ediyor sürekli. Ancak askerlik
dönüşü İstanbul dışında bahçe-
li bireve taşınmayı düşlüyor. Za-
man zaman arkadaşlanyla bilar-
dooynamayı, resimyapmayı \e
Beşiktaş maçlanna gitmeyi ih-
mal etmiyor.
Lisanslı basketbolcu ve tenis-
çi olan Girgin sporla da yakın-
dan ilgili. Geçmişte heykel ve
yağlıboya resim çalışmalan
yaptığinı da öğreniyoruz. Ancak
bugünlerde karakalem resim ça-
lışmalanyia yetinmek zorunda.
tzole edilmiş bir atölyede resim
ve heykel çalışmalannı sürdür-
mek en büyük düşlerinden. Ge-
lecekte Tennessee National Üni-
versitesi'nin Dekor-Kostüm
Kürsüsü'nde master yapmak is-
tiyor.
Sürekli kendini yenileyerek,
önüne koyduğu engelleri aşarak
yaşamını zenginleştiren Kaan
Girgin, ileride de yaptığı işlerle
sık sık gündeme gelecek gibi
görünüyor.
Sami Güner, ölümünün dördüncü yılında bugün saat 11.00'de mezan başında anıhyor
Goşkusımiı ve sevgisini herkese aktarırdı
Sami Güner
MEHMET BAYHAN
Dört yıl geçti yitireli. beklen-
medik bir kazada. birdenbire. Fo-
tograflannın biryerlerinden çıkıp
geliverecekmiş gibi özlüyoruz
O'nu. Bir şarkıda şöyle mi diyor-
du: "Giden gelmiyor demek ki
mcmnunyerinden." Ülkeninhali-
ni göriiyorsa bizler için üzülerek.
Sami Güner'in sergi ve göste-
rilerindeki konuşmalan kulaklan-
mızda ve ruhlanmızda çınlamak-
ta.
Daiga dalga yükselen sesı ile
coşkusunu. sevgisini ve görev
duygusunu herkese aktararak. Fo-
toğraflarımızın gelişmesinde bir
dönemin öncüsü ve simgesi idi
Sami Güner. 1960 sonrası nesille-
nn belleğinde bir fotoğrafı vardı
mutlaka. En ıssız yerlerdeki köy
kahvelennde bile takvimlerinden
kopanlmış bir sayfa asıhydı. Şim-
di yok. Yerini dolduran da pek ola-
madı.
Ekonominin kıpırdanma döne-
minde, matbaa teknolojisine bağ-
lı olarak, tanıtım fotoğrafının ge-
lişme çızgisinde önemli bir halka
idi. Sanki asıl işi ülkeyi kanş ka-
rış dolaşıp güzelliklerini fotoğraf-
lamak ve herkese göstermekmiş
gibi, kazanç düşünmeden, çoğu
kez üste harcayarak. ama tutku ile
herşeye yöneltmekteydi objekti-
fıni. Sergilerini ülkeden ülkeyeta-
şıyarak. Çünkü seviyordu: ülkesi-
ni, her şeyi. yaşamayı. "Fotoğraf
çekerken var olan her şej Je sanki
konuşuyonım, tad alıyonım. Şun-
lara bakın, ağaçlar. çiçekler, kele-
bekler. Tann bir güneş. deniz, kum
vermiş. hiç bir yerde yok. Mutlu-
luk. sevinç bunlar. Daha da ötesin-
de bir şeyler ama, anlatamıyorum.
Fotoğraüıyonım, ama doyamıyo-
rum"_ Babasının ~sofradan doy-
madan kalk ki isteğin canlı kal-
sın"dedigini söylerdi. Belki de
bunu yaptı.
Sami Güner'in seçkin kişiligı-
ni oluşturan üç ana özelliğıni vur-
gulamak istiyorum. Her canım
dara düştüğünde anımsayarak ye-
nilenmemi sağladığı ve herkese
örnek olmasını umduğum için.
Birincisi o dinmek bilmeyen coş-
kusu ve olağanüstü çahşkanlığı-
dır.
Baharda dallardaki özs^aın
zonklayarak filizleri, tomurcuk-
lan ve çiçekleri patlatması gibi
bazı insanlarda yürek ve be>Tiın
itişi coşku>ıı getirmekte. Bu ener-
ji iyi yönlendirildiğinde olumlu
üretim ortaya çıkmakta ki tersi ör-
nekler de pek çok ortahkta. Coş-
ku; hareketliliği, üretkenliği ve
sevgiyi getirmekte.
İkinci özelliği sevgisi idi. V'ar
olan her şeyi, insanı, dostluğu. Ül-
kesini. ulusunu. tüm insanhğı.
Çoğunluğun hiç görmediği ufa-
cık şeyler onun sevgisinı coştur-
maya yeterdi. Yakın, sıcak. yar-
dımcı; dertli ile dertlenen, yerin-
de duramayan, şiir bitınce şarkı-
ya başlayan, sonra oyuna geçen.
Üçüncüsü "görev duygusu"dur.
Bu ülkede devletin koru^cu
şemsiyesi altında yaşıyor olma-
nın karşılığı olarak sorumluluk,
görev bilinci en üst düzeyde geliş-
miş örnek bir vatandaş. Belki de
insan olmanın gereğı önce görev
bilincine sahip olmaktı, çıkar pe-
şinde koşmak değil.
Sami Güner'in nesli savaşın
acılarını ve genç Cumhuriyetin
bütün zorluklannı yaşayagelmiş-
ti. Yoksunluklara sessizce katla-
narak, bir paket 9'13 bulduklann-
da sevinerek merdiven altmdaki
karanlık odalanna koşarak. Ata-
türk, cumhuriyet, devlet denince
iliklerine kadar titreyerek. Onun-
cu Yıl Marşı'nı işitince ağlaya-
rak. Bu yüce duygunun bugünkü
nesillere anlatılm^sı zor galiba.
Zamansız tüketim ekonomisinin
şaşırttığı topluma ekonomik ge-
lişmenin kişisel çıkarlann do>oı-
rulmasınabağlı olduğu yanlışıan-
latıldı. Alinin külahını Veli'ye Ve-
lininkini Ali'ye giydirmek mari-
fet sayıldı. Insan onuru. ulus bilin-
ci, bilim-sanat-kültür gözardı
edildi. Balık baştan koktu. Bu or-
tamda coşku-sevgi-görev üçlüsü-
nün yankılannı ruhlannda duyan
ve yaşamını bu niteliklerle ören
insanlann mumla aranır olması
kaçınılmazdı. Gidenlerin yerine
de yenileri gelemezdi.
Ğünümüzde bir dolu kişiciğin
oturduklan yumuşak koltuklarda
Cumhuriyet'in ilkelerine nasıl
saldırdıklarını duysa idi. yalnız
Sami Günerdeğil o neslin tüm bi-
reyleri, nasıl kahrolurlardı...
Şöyle demişti: Sizlere biraz oJ-
sun tattırabildiysem/ Bu doyul-
maz lezzenV Hatıriarsınız belki bir
gün/ Dostunuz Saim Güner'i..
Sevgi ile anıyoruz. Yeniden düşü-
nüyoruz: Yüreğimizde ve beyni-
mizde, işimizde ve ilişkilerimiz-
de neler yankılanmakta. Ne yap-
maktayız..
PENALTI
MEMET BAYDUR
İnanç ile Düşünce
"Pek sevmem ahlak sözü etmeyi. Ne bileyim? Bana
öyle geliyor ki ahlak, asıl temiz ahlak, ahlak sözü etmeyi
bırakmaklabaşlar. Nerede 'ahlak.. ahlak...' diye konuşul-
duğunu duysam, 'Acaba gene kimin işine kanşacaklar?
Kime eziyet etmeyi kuruyoriar?' derim de bir korku sarar
içimi., Boyuna ahlak sözü edenler, yalnız kendi görüşleri-
nin doğru olduğuna inanmış, başkalannın da ille kendile-
rine uymasını isteyen kişilerdir. Buna ulaşmakiçin bir şey-
den çekinmezler; bağınrlar, söverier, ortalığı kanştınrlar,
bütün yurttaşlann biryılgı içinde yaşamasını isterler. öte-
kinin berikinin inletilmesine, öldürülmesine bile sevinirier."
Nurullah Ataç'ın Sözden Söze kitabının son yazısından
yukandaki satırlar. Bugünlerde Ataç okuyorum. Bütün ki-
taplarını not alarak, satır altlarını çizerek okuyorum yeni-
den bilmem kaçıncı kez. Yıllardır akhmda gezdirdiğim bir
oyunun ön çalışmalan. Nurullah Bey isimli bir tiyatro oyu-
nu için ısınma hareketleri. Can Yayınlan'nın yayımladığı Ka-
ralama Defteri - Sözden Söze'nin yeni basımının kapak
fotoğrafı yüzünden depreşti Nurullah Bey oyununu yaz-
ma isteğim. Çizgili pijamasıyla, gözlüğü, piposuyla, yatak-
ta bağdaş kurmuş bir bilge. Masa yerine iki kuştüyü yas-
tığın üstüne oturtulmuş portatif bir yazı makinesi. Hafrfçe
eğilmiş makinenin üstüne, hem yazıyor hem okuyor yaz-
dığını. Olağanüstü bir insan, yaşadığı yıHarda toplumun kırk
yıl önünde, aydın bir insan. Çocuksu, öfkeli, küskün, dar-
gın, hemen köpüren, ironiyi bilen, alaycı da olabilen bir bil-
gi küpü. Alçakgönüllü; aptallığa, kendini beğenmişliğe,
gericiliğe tahammül edemeyen, bir yanıyia yırmibirinci yüz-
yıla, öte yanıyia ondokuzuncu hatta onsekizinci yüzyıla ait
bir insan. Ataç.
Kimlik sorunu, kimlik sorunu deyip duruyoruz ya son yıl-
larda... Geçenlerde Cumhuriyet 'te Mustafa Balbay'ın çok
doğru olarak yazdığı gibi, kimlik sorunu değil, bir insanlık
sorunuyla karşı karşıyayız aslında. Mesele bir tarih-coğ-
rafya, kültür-karşı kültür sorunu olmaktan çıkalı çok olu-
yor. İnsanlık içinde, insancıl toplumların içinde yer alıyor
muyuz, almıyor muyuz? Yasama-yürütme-yargı üçgenin-
de her şeyin, ama her şeyin, her şeyden önce insanın ya-
ranna olması gerektiğine inanan kişilerin sayısı nedir? Yok-
sadevleti, cumhuriyeti, orduyu, ülkeyi, dini, tuttuğu futbol
takımını, partisini, örgütünü, gazetesini, çıkarını, patronu-
nu, banka hesabını, geçmişini koruyan insan sayısı daha
mı çok? Herkesin zeki ve kurnaz olduğu toplumlarda, akıl-
lı olanların biraz pejmürde, biraz şapşal, biraz dağınık gö-
rünmeleri doğal değil midir?
Ataç'ı okurken tedirgin, yerinde duramayan, sürekli sor-
gulayan ve her şeyi sorgulayan gerçek bir aydınla karşı-
laşıyor insan. Bir soruya üç ayrı yanıt verip, yanıtlann üçü-
nün de yanlış olduğunu kanıtladıktan sonra olası bir dör-
düncü yanıt üstüne düşünmeyezorluyor okurunu. Bu, ko-
lay iş değildir. Bakın "Değişme" başlıklı denemesinde ne-
ler yazmış: "Kolay mı fikirdeğiştirmek?Herkesin harcı mı?
Bir kere bir fikri olacak kişinin. Bir de yetmez, en aşağı iki:
Birini bırakacak, öbürünü savunacak. Nerede o boltuk?
(...) Benim bildiğim, gördüğüm, bu yeryüzünde pek az
kimsenin bir fikri vardır, pek az kimse fjkirlerfe uğraşır. Ki-
şioğlu düşünen bir varlıkmış, düşünebilir demek daha
doğru olur. Canı isterse düşünür. Yapacak başka iş bula-
mayıp pek bir bunalınca düşünür. Düşünür düşünür ya..
çıkannı düşünür, gemisini kurtarmayı düşünür, gününü
gün etmeyi düşünür, başı sıkışınca arpacı kumrusu gibit
düşünür, kötü kötü düşünür, fikirler üzerinde düşünmez.
Ne diye yorsun kendini? Düşünmeyi uzmanlara ısmarla-
mıştır. Onlann dedikleriyle yetinir. Inanır. Sımsıkı inanır."
Nurullah Bey'in yaklaşımının doğruluğuna inanıyorum
ben: Inanmayı birtarafa bırakıp, düşünmeye başlamak da-
ha iyidir beyin sağlığımız için. Ama inanç kolay, düşünmek
zordur.
Düşünmek zordur çünkü 'Bir kimsenin düşünceleriyle
çıkaıian arasında bir aynlık, bir uzlaşmazlık görmezsem,
inanmam ben onun gerçekten düşündüğüne'. Bu cüm-
lenin doğru olduğuna inanıyorsak (ben inanıyorum) bir
başka soru çıkıyor demektir yolumuza: Kaffca bir insan mı-
dır, yoksa kuş mudur?
Selçuklu ve Osmanlı
sanat eserleri açık
arttırmada
Kültür Servisi - 'Selçuklu,
Osmanlı Sanat Eserleri Tablo
ve Hat' müzayedesi yann
12.00 de Conrad'Oteli'nde ya-
pı lacak. Müzayedede Osman-
İı-Selçuklu yapıtlan, hat sana-
tı örneklerinin yanı sıra çeşitli
ressamlann tabloları açık art-
tırmaya sunulacak.
Müzayedede Feüx Ziem'in
'Küçüksu Mesiresi'1
adlı yapıtı
2 milyar 750 milyon lira açılış
fiyatıyla açık arttırmaya katı-
lacak. Deniz manzaraîan res-
samı ve mimar olan Ziem için
Doğu dünyası Venedik'i de
resim çalışmalan yapan Melb-
ye, 1864 yılında 'Legion
d'Honneur" nışanı aldı. Sanat-
çının yapıtlan Bagneres. Ko-
penhag. Hamburg. Stockholm
müzeleri ile birçok resmi ve
özel kolleksiyonlarda yer alı-
yor.
Oşman Nuri Paşa'nın 'İstan-
bul Üniversitesi Kapısı ve Beya-
zrtKuJesi'adlıtablosuda 1 mil-
yar lira açılış fiyatıyla giriyor
açık arttırmaya.
Müzayedede yapıtlan açık
arttırmaya sunulacak diğer sa-
natçılararasında Ivan Konstan-
Felix Ziem'in "Küçüksu Mesiresi" adlı vapıtı.
içermekteydi. Ziem'e özgü
olan büvük resimler. modern
uygarhktan etkilenmemiş Ve-
nedik'i ve Istanbul'u yansıt-
maktadır. Konu olarak sultanla-
rı. haremleri, Venedik'i. Ha-
liç'i, Boğaz'daki kayıklan ve
kır eğlencelerini seçmişti. Ya-
pıtlan Beaune. Dijon, Marsilya
müzelerinde. Martizues'deki
Ziem Müzesi'nde ve özel kol-
leksiyonlarda yer alıyor.
Anton Meîbye'in (1818-
1875) -Yeni Cam'i Haliç'te Kal-
yon' adlı tablosu ise 2 milyar
200 milyon lira açılış fiyatıyla
açık arttırmaya katılıyor. Ko-
penhag'da doğan, deniz ressa-
mı ve gravürcü olarak tanınan
Melby. 1847yılında İstanbul'a
büyükelçi olarak atandı.
1853'de Sultan Abdülmecid ile
n'no\ itch Aivazovski, Hoca Ali
Rıza, Halife Abdülmecid, N'az-
mi Ziya, İbrahim Çalü, Şefik
Bursalı, Antoüıe Ignace Mel-
ling, NedimGünsur.Orhan Pe-
ker, Burhan liygun Abidin Di-
no bulunuyor.
Müzayedeye alınan yapıtlan
belirleyen danışma kurulu, Ze-
ron Ayvazian, Faruk Cimok,
Tülin Çoruhlu, Çiçek Derman,
L'ğur Derman, Ferit Edgü, Or-
han Ersoy, Hüseyin Gündüz,
Vlcsut Hakgüden, Fethi Kaya-
alp. Garo Kürkman, Güner Li-
man, Ali Özdamar, Arden Yer-
vant Portakal, Cihat Soyhan,
Faruk Taşkele, IVIehmet Tata-
roglu, Naci Terzi, Hülva Tez-
can, HüKa Tuncay, Cenap Ya-
zansoy, Hilmi Ya>uz ve Mari-
ana Yerasimos'dan oluşuyor.