22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
9 KASIM 1995 PERŞEMBE CUMHURİYET a SAYFA KULTUR 13 GRAMOFON İGNESİ SELİM tLERİ Edebiyatmeski tadı yokGramofon lğnesi'ni izleyen okurlarımız hatırlayacaklar: Emeği ve çabası üzerine söyleştigimiz Cahit Uçuk. edebiyatın hayatımızdan uzaklaşıp gittiğini söylüyordu. Sözlen bir türlü aklımdan çıkmadı. Bu yüzden bir kez daha yazıya geçirmek, alıntılamak istiyorum o sözleri: "Şimdi diişüniiyoruın da, gazetelerde her gün edebi yazılar yayımlanırdı. O hikâveti dergiler, tefrikalı gazeteler ne güzeldi! Edebiyat gündelik hayatın içindeydL, hayatın bir parçasıydı. fnsanlar tefrika romansız gazete düşünemezlerdi. Bugtin bunlann hepsi yok oldu, hatta yok editöL.*" CahitHanım30'lu,40'lı yıllardan söz açıyor. Gerçekten de o yillann gazetelerinde, dergilerinde edebiyatın. edebiyat inceliği taşıyan yazılann özel, seçkin bir yeri var. Gazeteler ve dergiler bir yandan popüler edebiyatın \erimlerine yer veriyorlar. bir yandan da Halid Ziya. Halide Edib gibi ustalann önemli çalışmalan yayımlanıyor. Sedat Simavi'nin Yedigûn'ü yıllar boyu her hafta okuruna hikâye sanatından eser sunuyor. Bakıyorsunuz. Yedigün'ün o sayısında Sadri Ertem'in bir hikâyesi. bakıyorsunuz. ertesi hafta Reşat Nuri Güntekin yazmış. Yedigün'ün iki ayn romanı tefrika ettiği olmuş: Aynı sayıda Halide Edib'in Tatamk'ıyla M. Turhan Tan'ın Lâte Devriadlı 'tarihi' romanı bir arada görünüyorlar. tlki edebiyatı doğrudan doğruya solumak isteyen okura ses yöneltiyor. ikincisi tarih meraklılanna edebiyatı aşılıyor. Yedigûn'ü bu açıdan inceleyecek olanlar. edebiyatın daha değişik görünümleriyle de karşılaşırlar. Yurtta ve dünyada olup bitenlere açılan Yedigün, olaylaria ilintili yorumlan edebiyatcılara yazdırmıştır. Örneğimiz Yedigün'de iz sürersek, derginin yeni yeni yazarlara gereksindiğini. bir anlamda yazar yetiştirdiğini saptanz: PerideCelal ilk hikâyesini bu dergide yayımlar. Yedigün'ün bir başka özelliği. edebiyatla resim sanatını kaynaştırmak istemesidir. Münif Fchim gibi birusta, demin andığım Tatarcık'ı, Lâle duyarak okuduğumu hatırlıyorum. 70'li yıllar yaklaşırken gazetelerin tefrika roman iştahı birdenbire kesilir. Ö günlere ilişkin. edebiyat sosyolojisinin yakmdan ilgilenmesi gerekli belge. kerime Nadir'in Romancının Dünvası adlı anı kitabındadır. Roman sanatına kaç kuşaktan okur yetiştirmiş Kerime Nadir anılannda. gazete sahiplerinin birer ikişer tutum değiştirmelerini büyük içtenlikle anlatmıştır. Duygu Yahya Kemal'den ezbere dizeler söylerdi. Yahya Kemal'in Hürriyet gazetesinde yayımlanan şiirleri kesilir ve saklanırdı. Bu şiirleri babamla arkadaşlannın tartıştıklannı hatırlıyorum. Çevremizdeki herkes biraz böyleydi. Cronin'in ünlü bir romanı vardı. adı galiba Karanfllli Kadın'dı Cihangir'de pek çok hanım bu romanı konuşmuştu. Karanfilli Kadın bir zaman için misafir günlerinin düşsel konuğu oldu. HaüdeEdib B BelginOoruk Göksel/Vrsov Reşat Nuri Gültekin ugün pek çok kitap yayımlanıyor, çok çeşitte kitap yayımlanıyor. Gelgelelim edebiyat hayatın dışında. Kitle edebiyatı tanımıyor. Yaygın kitle iletişim aracı televizyonda yanm saati aşan tek bir edebiyat programı var mı? Edebiyattan söz açma ereğindeki televizyon programlan en ölü saatlerde yayımlanıyor. Edebiyat adamlarının yaşantılarını, deneyimlerini gelecek zamanlara taşıyacak belgeseller mi çekiliyor? Devri'ni ilüstrasyonlarla bezer. Münif Fehim'in dergide pek çok çalışması yer almıştır. Edebiyat eserini resimlemek zaten o dönemin yaygın tutumudur. Sözgelimi roman kişileri çizgilerle de belirirler. okur. daha kapağını açmadığı romanın kişileriyle bir kapak resminde yüz yüze gelmiştir. 50"lerde. 60'larda tefrika romanlı gazeteler. öykülü dergiler yine sürmektedir. Peride Celal'in Gecenin Ucundaki Işık romanını Cumhurivet'teki tefrikasından haz öyküleri için de durum farklı değildir... Evimizin kitaplan O günlerin gazete okunı bu değişimden hoşnut mudur? Evimizdeki edebiyat ilişkisini hatırlamaya çalışıyorum. Annem bol bol roman okurdu. Klasık bir roman okuruydu: Önce sonlannı okurdu romanlann. "Bu roman acıkir derdi. "bu roman mutlu bitiyor" derdi. Babam. teknik üniversitede öğretim üyesi olmasina karşın, ikide bir de Namık Kemal'den. Tevfik Fikret'tcn. Evimizde, çok sayıda olmasa da kitaplar bize dosttu. Babamın bilimsel kitaplannı ayn tutuyorum; onlar koca bir kitaplığı doldururdu. Evimizin kitaplan romanlar, çocuk kitaplan. Atatürk'ün hayatından anektodlar, anılar. sahnelerdile getiren eserler. ablama okul, yanyıl ödevi verilmiş "ciddi'romanlar. ansiklopediler ve benzerleriydi. Mütfakta. rafta iki ayn yemek kitabı dururdu. Ciltli bir kitap da En Yeni Adabı Muaşeret adını taşıyordu. Başöğretmenim Refi Be> 'le eşi Müeyyet Hanun'lann evinde bir dizi kitap. hepsi yan yana, etajerli bır sehpadaydı. Bu kitaplar ne eksilir, ne çoğalır: ama yan yana geliş sıralan sık sık değişirdi. O sıralarda Beyoğlu Lüks Sineması'nda Beigin Doruk'la Göksei Arsoy'un başrollerde oynadıklan Zavallı Necdet gösterime girince Müeyyet Hanım, "Bu bir romandır* demişti. Şimdi yıllargeçmişken, "Bu bir romandır" sözünü bilmem neden daha büyülü. daha ünlemli işitiyorum. Üstelik Zavallı Necdet'i Müeyyet Hanım gençliğinde okumuştu, Saflet Nezihi'nin bu romanını bulabilse. yeniden okuyacaktı. "Sinemacdann" fılmi pek başanlı çekemedikleri kanısındaydı. Düşünüyorum da bütün evlerde. benim görebildiğim bütün evlerde kitap vardı. Dergiler ciltlenirdi. Kitaplar görerek yetişiyorduk. Eniştemin kitaplığı bir uçtan bir uca ünlü Milli Eğitim Kitaplan'yladolup taşardı. Onlann fildişi beyazı kapaklannda biz yeniyetmeleri kitaba saygıya davet eden bir şey hissedilirdi. Tefrikasız gazetelerin görûndüğü dönemde Çağlayan Yayınlan dört bir yanı sardı. Varlık Yayınlan'nın I liralık kitaplannın o kadarağırbaşlı kapaklannın yanı başında Çağlayan kitaplannın kapaklan hoppa, havai, cıvıl cıvıldı. Kitaplar gazete bayilerinde satılıyor. bir iki gün içinde tükeniyordu. Bunlar besbelli son gürlüktü. Varlık Yayınlan elbette etki alanı oluşturmuştur. Çevirileriyle, Türk yazarlanndan verimlerle bu kitaplar var olan okuru mutlu kıldığı gibi, bir döneme genç okurlar da yetiştirmiştir. Yazaplann ocağında... Edip Cansever Kendi yıllanm gelip çatınca. demin söz açtığım Varlık Yayınlan'nın bir kitabından da ille söz açmaliyım: Bu kitap. Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun son romanıdır: Hep O Şarkı_. Klasikler arasına yaşarken katılmış Yakup Kadri"nin, okul kitaplanmızda eserinden seçme parçalara yer verilmis. Yakup Kadri'nin son romanı. o zamanlar modern edebiyatın temsilcisi sayılabilecek Varlık Yayınlan arasmda yer alıyordu. Üstelik yalnız Hep O Şarkı mı? Bir anı kitabı olan Anarnın Kitabı da Yaşar Nabi Nayır'ındizisindeydi. 1960'lara yaklaşırken yayımlanmış bu kitaplan. annemle gittiğimiz Kitap Sarayı'ndan almıştık. Beyoğlu'ndaki Kitap Sarayı bana büyülü gelirdi. Raflarda yan yana duran kitaplann öyle yan yana durarak birçok hayata. birçok dünyaya açıldığını biliyordum. Hep O Şarkı'yı Galatasaray Lisesi'nin hazırlık sınıfinda yatılı okurken elimden düşürmeyecektim. Okulun geniş koridorlan, pencere kenarlan benim gızli okuma köşelerimdi. Hep O Şarkı geçmiş zamandan söz açmasına karşın yenılikçi bir tutumla kaleme alınmıştır. Bu romandan çok etkilenecektim; o kadar ki. geçmiş dönemleri yazma sevdasına onunla kapılmışımdır. Hem o zamanlar kitaplann arka kapak yazılan bambaşkaydı. Iddialarda öyle 'derin' entelektüel ifadeler kullanılmazdı. Arka kapak yazılan bizi kitap denen mucizelere çekip götürecek vaatlerden ibaretti. Anamın Kitabı'nda şunlar yazılıydı: "Türk edebiyanna birçok güzel romanlar vermiş olan Yakup Kadri. bize bu son eserinde kendi çocukluğunun romanını sunuyor. Bir hatıra kitabı bu. Ama sadece vakalardan ibaret o kuru hatıralardan değil. Hassas bir çocuğun eski zamanının bir taşra şehrinde geçen hissi hayatını bu kitapta zevkle, merakla takip ediyonız. Anamın Kitabı. yazann edebi eserleri arasında hususi bir önem kazanmaya namzet, küçük bir çocuğun diîşünce ve duygulanndan çıkanlmış büyük bir eser." Okudunuz: Ne postmodernizm. ne Güney Amerika romanı, ne efsane. ne şu bu. Küçük bir çocuğun düşünceleri ve duygulan... Gönül rahatlıgıyla ileri sürebilirim ki kitaplar sahiden okunuyordu. Hadi ben edebiyat tutkunuydum, ama Galatasaray Lisesi'nin haşan sınıflannda iki sayfa da olsa roman okuyan başka çocuklar da vardı. Şiirseverler vardı, şiir yazmaya çalışanlar bile vardı. .1960 sonrasının edebiyat ortamını önce dergilerden izleyecektim. Varlık dergisi evlere en çok ulaşabilen dergi olmalı. Ahbaplarımız. akrabalanmız olan doktorlann, mühendislerin. hukukçulann Varlık okuduğuna kimbilir kaç kez tanık oldum. Düşünceye ve felsefeye daha yoğun ilgiler besleyenler Vedat GünyoTun yönettiği Yeni Ufuklar'ı okuyorlardı. Memet Fuat'ın yönettiği Yeni Dergi, hem dünya edebiyatına açı'ktı, hem de Türk edebiyatına. Yaknp Kadri Karaosmanoğlu Attilâ tlhan BehcetNecarigil Lise çağında Yeni Dergi'nin Cağaloğlu'ndaki yönetim yerine çok sık gidip geliyorduk. Memet Fuat 'eleştirmen' yetiştirmek amacıyla bir kurs düzenleyecekti. Yazar olmaya hevesli bir iki yeniyetme bu kursun bir an önce başlamasını beküyor ve diliyorduk. Yazık ki gerçekleşmedi. Ama edebiyata gönül vermiş gençler için büsbütün kapalı değildi kapıTar. Bir defa kendi aramızda neredeyse yirmi dört saat edebiyat konuşuyorduk. Işte 1966'da Beyoğlunda biraşağı bir yukan turlayıp. okuldan pek az tanıdığım bir arkadaşımla saatlerce Orhan Kemal romanını konuştuğumuzu nasıl unutabilirim?! Bugün de aynı coşkuyla Orhan Kemal romanını konuşacak gençler söz konusu edilebilır mi? Oyküler ve dermeçatma eleştirel yazılar yazıyordum. Yeni Ufuklar'da. Yeni Dergi'de. Ccmal Süreya'nın yönettiği Papirüs'te bu yazılann bir gün mutlaka yayımlanacaklan umudunu taşımaktaydım. Edebiyat dergilerini her ay başı izlemek başlı başına bir şölen oluyordu. Varlık'ta Attüâ llhan'ın yazılannı biz birçoR genç heyecanla okurduk. Edip Cansever'in yeni şiiri Yeni Dergi'de yayımlanacak mı diye merakla beklerdik. Behçet Necarigjl hocamız. hepimize ışık tutan şiirlerini kendi köşesinde sessiz sedasız yazıyordu. Behçet Necatigil'in Beşiktaş'ta hangi apanmanda. hangi karta oturduğunu ögrenmiştim. Oradan geçerken. anc'ak film yıldızlanna duyulabilecek bir yürek çarpıntısıyla, Behçet Hoca'yla karşılaşmayı umardım. Memet Fuat'ın şimdilerde art arda yayımlanan deneme ve eleştiri kitaplannı okuyanlar, o günlerin edebiyat ortamını çok yakından izleyebilifler. Memet abinin yazılannda edebiyat ortamınm ne kadar ciddi tartışmalarlâ donanmtş olduğu saptanabiliyor. Bu yazılann duru ve seçik Türkçesine yine hayran kalırken. bir yandan da yirmi beş yıl öncesinin duyarlığını vakalama fırsatı buldıım. Işte. Yeni Dergi'de Edip '-• Cansever'e, İlhan Berk'e rastlayabilirdiniz. Bunlar uçsuz bucaksız sevinçlerimizdi. Yeni Ufuklar'da Ferit Edgu'yle tanışmıştım. Kaçkınlar'ı ve Bozgun'u çoktan okumuştum Av yeni çıkmıştı. Ferit Edgü'yle tanıştığım gün havalara uçuyordum. Dahası, yazılanm .'" ' • yayımlanıyordu! Hiç sanmam ki edebiyat ağnlarmı yalnız ben çekmiş olayım. Yüzünü kimbilir kaç yıldır görmediğim bir okul arkadaşım, ilk yazımı okuduktan sonra *Oktay Akbal'ın etkisi alhndasın.."demişti. Arkadaşım yazı falan yazmıyordu: ama etkilendiğim yazan sezinleyebilecek kadar iyı bir okurdu. lyi okurlann yabana atılamayacak bir sayısı olmalı: lstanbul'da pek çok kitabevi açıİctı. Açıktı diyorum. çünkü sonra tek tek kapandılar. Yazarlann ocağında yetişiyorduk. Bulamadığım kitaplar için üzülüyor. yazarların bütün eserlerini kitaplığımız için toplamaya çalışıyorduk. Yazarlıklanna saygı beslediğimiz kişilerle tanışmaya can atıyorduk... Şimdi ne oldu? Leyla Erbil Sezen Aksu Ataç'ı örnekalalım: Yetişme çağımda Ataç'ın efsanesi sönmemişti. Ataç'tan yakınanlar, Ataç'm eleştirmenliğini önemsemez görünenler. aslında yıllar boyu Ataç korkusuyla yaşamış olanlardı. Ataç yıllar boyu edebiyatımızın atardaman oldu. Gazete yazıları yurdun dört bir yanında edebiyat için güncel bir anlam kazandırdı. Kısa değinilerle edebiyatı her günün hayatına katıyordu Ataç. Yargılarına katılıp katılmamak .. önemli değil: kurduğu edebiyat saltanatı tek başına zaten göz kamaştınyor. Edebiyat adamlan henüz toplumu belirleyen değerler yelpazesinde yer alıyorlardı. Romancılar tanıdım: yazdıklan romanın -olumlu ya da olumsuz- eleştirilerle donanacağını eserleri daha bitmemiijken bilirlerdi. Kemal Tahir'in böylesi söyleşileri bende hâlâ yankıyıp duruyor. Yorgun Sa>aşçı-Devlet Ana arası tanıdığım Kemal Tahir. Çifteha\uzlar'daki evinde çalışır. yazdıklannın yaratacağı tartışmadan toplum ve edebiyat adına yarar umardı. Bazı romanları tartışmalara yanıt bile sayılabilir. Kemal Tahir iddialı bir romancıydı. Bununla birlikte amatörce heyecanını kaybetmemişti. Kendisine yönelik olumsuz eleştirileri adamakıllı ciddiye aldığını. her biriyle için için yeniden tartıştığını hatırlıyorum. Ya şimdi? Roman yazarken. Kemal Tahir'in gururlu tavrının tâm öte ucunda. derin bir umutsuzluk duyduğum oluyor. Romandan giizelduyusal. düşünsel ileti beklemek artık boş bir hayal gibi geliyor bana. Roman >azmak da toplumsal oıtam sorunu olmalı. Bazen hem kendimi. hem de tektük okuru. o son konuk okurları yorduğumu aklımdan geçiriyorum. Romanlann öldürüldüğünü. soykırımına uğratıldığını şiddetle hissetmekteyim. Başka türlü olsaydı. tazeliğinden hiçbir şey yitirmemiş Hep O Şarkı. dünün genç okurunu etkilediği gibi. bugünün okuruna da ses yöneltebilirdi. Hep O Şarkı okunuyor mu? Ferit Edgü, bugün kim Halid Ziya'yı okuyor, diye soruyordu... Sanırım 1970 sonrası edebiyata ilgi gitgide azaldı. Sinsi bir gelişmeydi: Kitap bir numaralı düşmanİar arasında sergileniyordu. Kitaplar anne-babalann gözünde küçük düşürüldü. Kimse çocuğunun kitap okumasmı istemiyordu. O kadar ki kitap düşmanlığı bir kurtuluş bildirgesi sayıldı. Yetişmekte olan kuşaklar edebiyatın argodaki karşılığını öğrenmekle yetindiler: "Edebiyat yapma ulan!.." 80'e yaklaşırken son darbe için koşullar hazırdı. Degerli saydığı her şeyin markasını soran kuşak bugüne yol alabilirdi artık... Otomobil. çakmak, bilgisayar markaları arasında o güzelim şiirler. hikâyeler boş yere Ajda Pekkan Ferit Edgö yeni kuşaklardan ilgi bekledi. Sah Faik ve Sabahattin Ali okuyarak yetişenlerin çocuklan bile Tomris Uvar'ı, Hulki Aktunç'u yeterince, tadına vara vara okuyamadılar. Bense. Leyla Erbil'in Gecede'sını baş ucumdan aytrmadığımı hatırlayıp kaldım. Türkçe, anadil! Bugün pek çok kitap yayımlanıyor, çok çeşitte kitap yayımlanıyor. Gelgelelim edebiyat hayatın dışında. Kitle edebiyatı tanımıyor. Yaygın kitle iletişim aracı televizyonda yarım saati aşan tek bir edebiyat programı var mı? Edebiyattan söz açma ereğindeki televizyon programlan en ölü saatlerde yayımlanıyor. Edebiyat adamlannın yaşantılarını. deneyimlerini gelecek zamanlara taşıyacak belgeseller mi çekiliyor? Sezen Aksu'nun Rumelihisan konserleri. Ajda Pekkan'ın şan dersleri, aryalar söyleyişi gazetelere birinci sayfadan haber oluyor. Tahsin Yücel'in. Demir Özlü'nun yeni romanları.Bıyık Söylencesi. Bir Yaz Mevsimi Romansı aynı ilgiye layık değil mi? Edebiyat anadilin yüzakıdır. Edebiyatı gündem dışı bırakanlar anadile. Türkçeye ihanet etmiş sayılmazlar mı? 1870 sonrası. Tahtakale'de bir ev tutup. alt katta küçük bir basımevi kuran Ahmet Mithat Efendi Türk insanına gelecek için hizmet verdiğine inanıyordu. Bu küçük basımevinde Ahmet Mithat Efendi ve ailesi Letaif-i Rhayat'ı cüz cüz bastı. 2000 yılına yaklaşırken o ülkü, anlayış, inanç ve tutkunun bütün izdüşümleri el birliğince silinmek isteniyor. Van Gölü canavarıyla uğraşan 'medya' Fikret Ürgüp'ün gkli başyapıtı Van'dan tek bir kez olsun söz açmış mıdır? Van: Bir hikâye kitabı! Oysa edebiyat 'canavar'ı değil, 'güzel'i ve 'i>i'yi söylemekte. Güzele ve iyiye muhtaç değil miyiz? Elli yıl önce. unutulmuş İntennezzo'da 'şair'i şöyie tantmlıyor Fikret Adil: "Şair denilen ve hemen daima cemiyetin kendisiyle alay ettigi mahlûklar cidden üstün kimsekrdi. Fakat bunu anlayabilmek için insanın büyük bir azap çekmiş olması gerekti O zaman, her mısraın. hatta her kelimenin mânası birden bire kıymet buluyordu ve şaire karşı büyük bir minnettarlık hissi pe\ da oluveriyordu. Ve o zaman şu da anlaşılıyordu: Bütün gün tembei tembel oturduğu zannedilen, me> hane köşelerinde sürünür gibi görünen, asabi halleriyle delirdi diye hükmedilen şair, yüzlerce insanın payına düşen ıstırabı kendisinde toplayan. onlann tesirlerini azaltmak maksadıyla şiir haline sokarak mustariplere teselli vermek için uğraşan, bütün mânasıyla ictimaî bir unsurdur." Edebiyatın eski tadı yok. 'Mustaripler' yapayalnız. ODAK NOKTASI AHMET CEIV1AL Yazar Olmanın Dayamlmaz Ağırlığı ya da İlhan Selçuk... Tuhaf bir yapısı vardır yazar diye adlandırılan kimli- ğin. Belki de özde var olan ikili misyondan kaynaklan- ma, kimi zaman göze neredeyse. bir çelişki gibi de gö- zükebilen bir tuhaflık. Yazar nitelendirmesini gerçek anlamda hak eden in- san, biryönüyle zamanla süreKli yarışandır; bunu, ye- niyi ve değişeni yakalamakta gecikmemek için yapar. Üstelik bazen. belli bir amaçla sözü edilen yanş sıra- sında zarnanın belli aşamalarının önüne geçtiği, bu- nu bir görev bildiği de olur. Bunu yapmasının nedeni, şöyle seslenebilmektir aynı yaşamı paylaştıklanna: Ey insanoğlu! Şimdi bulunduğum yerden sana biraz son- ra yaşayacağın zamanı ve onun beraberinde getıre- ceği koşulları gösteriyorum! Bunlan gör ve uyanma ku- lak ver ki. geleceği yaşamaya hazır olabilesin! Gelmek- te olan, gelmesi önlenemez yeni'ye ansızın yakalanıp ona yenik düşmeyesin! Bu, yazann kendine biçtiği birinci misyondur. Ne var ki, gerçekten yazar olmakta direnmeye ka- rartı yazar, çoğu kezyetinemez bu kadarıyla. Dogal ya- şam süresi içerisinde bir insanın gücünün neredeyse bütününü tüketmeye bu kadarı bile yetmezmişçesi- ne, kendini bir ikinci misyona daha adar. Zaman de- nen akışın o sonrasız degişim süreci içerisinde, insa- noğlunun değişmeyen, insan kalmakta kararhysa de- ğişimin rüzgârlanndan koruması gereken özlerini, er- demlerini sürekli vurgulayarak bu kez ona şu çağnyı yöneltir: Ey insanoğlu! Bunlar senin, yaşanan zaman- lar ve onlann getirecekleri ne olursa olsun. yitirmemek, yozlaştırmamak için hep üzerine titremen gereken de- ğerierdir! Artık zaman ve koşullar değişti gerekçesiy- le onlardan birinin bile kıhna dokunduğun gün kaçı- nılmaz yazgın, değişime ayak uyduruyorum derken in- san olmayan bir yaratığa dönüşmektir! Ve bil ki sen, böyle bir yaratığa dönüştüğün gün, başka insanlan yönlendirmek ve ycnetmek bir yana, onlarla aynı dün- yayı paylaşmak hakkını bile yitirmiş olacaksm! Düşüncenin tarihine baktığımızda, birinci misyonla yola çıkan, yani değişen zamanı yakalamayı görev bi- len yazariardan yana pek eksiklik bulunmadığım gö- rüyoruz. Gelgelelim aynı tarih, bu kez belki başka say- falannda, bize bir başka yazarlık konumunu da bir uyan olarak sergiliyor: Akıp giden zaman içerisinde ki- mi yazar, zamanın değişimlerine ayak uydurmanın, onların sözcülügünü yapmanın gayretkeşligı içerisin- de, bu kez insanı hep insan kılmış değerlerin savunu- cusu olma misyonunu ansızın savsaklamaya başla- mış olması yüzünden. kendi insan resminın giderek insandan başka birşeye benzemeye başladığının ayır- dına varamıyor. Ve bu konumun kaçınılmaz sonucu olarak. artık insanlığı tartışılır olmuş bir canlı, bir de kendini yazarsaymanın dayamlmaz hafifliğıni yaşama- ya başlıyor... Bugünden geriye baktığımızda ilhan Selçuk, hep yukanda sözünü ettiğimiz iki misyonun birden onuriu taşıyıcısı olmanın çizgileriyle belirlenen bir portreyi ve gerçek bir yazar olabilmenin o dayanılmaz ağırlığını yansttır. Çünkü böyle bir yazar olmak, bütün bir ya- şam boyunca insan degerierinden hiç ödün verme- yen bir tutumla eşanlamlıdır. Türkiye gibi, önce bir im- paratorluktan cumhuriyete, ardından da tek partili dö- nemden çok partili yaşama ve demokrasiye geçişin sancılannı seksen yıla varmayan bir süreye sıkıştırmak zorunda kalmış bir ülkede, en başta düşunce özgür- lüğü ve kişisel ahlak olmak üzere, bütün insan değer- lerini değişimlerin, yozlaşmanın tohumlarını da bera- berinde kaçınılmaz bıçimde getiren fırtınalarından ko- ruma misyonunu üstlenmek, düşünebilecek en yaman savaşlardan birinin ortasına kendini gözünü kırpma- dan atmaktan başka bir şey değildir. İlhan Selçuk, kalemiyle hep en az özgürlük kadar değerti bir erdemin. belli bir kişisel ahlak anlayışının da savunucusu ve kanıtlayıcısı oldu. Ülkemizde onun adının özgüriükie özdeşleşen adlardan birine dönüş- mesinin temel nedenini de kanımca bu ahlak anlayı- şında aramak gerekir. Kalemini satmanın görünüşte en göz kamaştırıcı biçimde ödüllendırildiğı ortamlar- da kalemini satmamanm ahlakının temsılciliğini üst- lenmek. en büyük yalnızlıklara, dayanılması en güç acılara ve en amansız düşmanlıklara açılan kapılardan geçmekten korkmamak anlamına gelir. ilhan Selçuk da Türkiye Cumhuriyeti'nde ve o cumhuriyetin düşun- ce bağlamındaki en sarsılmaz kalelerinden biri olan Cumhuriyet Gazetesi'nde geçen yılları boyunca mut- luluklann çileleri dengelemekte çoğu kez yetersiz kal- dığı zamanları yaşadı. Kurumsal ve kişisel ihanetlere uğramışlığın yazgısını taşıdı. Çıkış noktası yapılan yü- ce ideallerin, sonradan nasıl kendini başka iklimlere pazarlamanın temeline dönüştürüldüğüne tanık oldu. Atatürkçülüğün. Atatürk'ün düşüncelerine ve ilkele- rine ihanetle eşanlamlı içerikleıie doldurulmaya çalı- şıldığı dönemlerde o. onuriu bir yazarlığın tüm gücü- nü gerçek Atatürk'ü, yetişmekte olan kuşakların tap- taze bilinçlerinde umuda çevirmeyi sürdürmenin ye- ni yollarını aramak için seferber etti. Yaşamımın sonuna vardığımda, geride bıraktığım yolun bir dökümünü yapabilecek kadar zamanım ka- lırsa eğer, öyle sanıyorum ki İlhan Selçuk'la aynı ga- zetede yazabilmiş olmaktan duyduğum onurun, öğ- rencilerime hep duyduğum o tiryaki sevgisinden kay- naklanan mutlulukla yarıştığına tanık olacağım... liyatrp eleştinmeni ve yazar Tahir Özçelik öldü Kültür Servisi - Birçok dergide yazdjğı tiyatro ve edebiyat eleştirileriyle tanınan Tahir Özçelik öldü. 14 Mayıs 1929'da Istanbul'da doğan Tahir Ozçelik. ortaöğrenimini Galatasarav Lisesi'nde tamamladıktan sonra, Perugia Üniversitesi'nde İtalyan Dili ve Edebiyatı, Floransa Üniversitesi'nde mimarlık ve sanat tarihi okudu. Birçok özel kuruluşta çalıştı ve 1953'te evlendi. 1981 'de eınekli olduktan sonra Sanat ve Edebiyat. Seçilmiş Hikâyeler. Dost. Yeditepe. Türk Dili, Şairler Yaprağı. Varlık ve Ufuklargibi dergi ve gazetelerde ilk şiirveeleştirilerini Tahir Pamiradıyla yayımladı. 1968'lerde tiyatro eleştirileri yazmaya başladi ve bu çalışmaları da Yeditepe. Aydınlık. Somut ve Milliyet Sanat dergi ve gazetelerinde yayımlandı. Gelişim Yayınlan'nda redaktörlük de >apan yazann Tahir Pamir adıyla. Düşüncemle Röportajlar(deneme. 1951) ve Alabildiğine (şiirler. 19751 adlı eserleri dc yayımlandı. AtatüPk'ü anma konseri Kültür Servisi - İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası. 10 kasımda Atatürk'ü müzikle anmak amacıyla TRT İstanbul Gençlik Korosu, Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvan Korosu ve İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası Çocuk Korosu'nun katılacağı bir program hazırladı. Saygun. Sun. Rev. Şimşek ve Beethoven'daneserlerin seslendirileceği ve solist olarak Işın Güyer. Erol Uras ve Suat Arıkan'ın katılacağı konserlerin ilki. 10 kasım cunıa günü saat 11.30'daTBMM Milli Saraylar Müdürlüğü'nün katkısı ile Dolmabahçe Sarayf nda düzenlenecek. Dolmabahçe Sarayı'nda verilecek ilk konseıolma özelliğini taşıyan konserin ardından aynı gün saat 19.00"da ve cumartesi günü saat 11.00'de AKM'de birer konser daha verilecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle