Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
9 KASIM 1995 PERŞEMBE CUMHURİYET
a
SAYFA
KULTUR 13
GRAMOFON İGNESİ SELİM tLERİ
Edebiyatmeski tadı yokGramofon lğnesi'ni izleyen
okurlarımız hatırlayacaklar:
Emeği ve çabası üzerine söyleştigimiz
Cahit Uçuk. edebiyatın hayatımızdan
uzaklaşıp gittiğini söylüyordu. Sözlen
bir türlü aklımdan çıkmadı. Bu yüzden
bir kez daha yazıya geçirmek,
alıntılamak istiyorum o sözleri:
"Şimdi diişüniiyoruın da, gazetelerde
her gün edebi yazılar yayımlanırdı. O
hikâveti dergiler, tefrikalı gazeteler ne
güzeldi! Edebiyat gündelik hayatın
içindeydL, hayatın bir
parçasıydı. fnsanlar tefrika
romansız gazete
düşünemezlerdi. Bugtin
bunlann hepsi yok oldu,
hatta yok editöL.*"
CahitHanım30'lu,40'lı
yıllardan söz açıyor.
Gerçekten de o yillann
gazetelerinde, dergilerinde
edebiyatın. edebiyat inceliği
taşıyan yazılann özel,
seçkin bir yeri var.
Gazeteler ve dergiler bir
yandan popüler edebiyatın
\erimlerine yer veriyorlar.
bir yandan da Halid Ziya.
Halide Edib gibi ustalann
önemli çalışmalan
yayımlanıyor. Sedat
Simavi'nin Yedigûn'ü yıllar
boyu her hafta okuruna
hikâye sanatından eser
sunuyor.
Bakıyorsunuz. Yedigün'ün
o sayısında Sadri Ertem'in
bir hikâyesi. bakıyorsunuz. ertesi hafta
Reşat Nuri Güntekin yazmış.
Yedigün'ün iki ayn romanı tefrika
ettiği olmuş:
Aynı sayıda Halide Edib'in
Tatamk'ıyla M. Turhan Tan'ın Lâte
Devriadlı 'tarihi' romanı bir arada
görünüyorlar. tlki edebiyatı doğrudan
doğruya solumak isteyen okura ses
yöneltiyor. ikincisi tarih meraklılanna
edebiyatı aşılıyor.
Yedigûn'ü bu açıdan inceleyecek
olanlar. edebiyatın daha değişik
görünümleriyle de karşılaşırlar. Yurtta
ve dünyada olup bitenlere açılan
Yedigün, olaylaria ilintili yorumlan
edebiyatcılara yazdırmıştır.
Örneğimiz Yedigün'de iz sürersek,
derginin yeni yeni yazarlara
gereksindiğini. bir anlamda yazar
yetiştirdiğini saptanz: PerideCelal ilk
hikâyesini bu dergide yayımlar.
Yedigün'ün bir başka özelliği.
edebiyatla resim sanatını kaynaştırmak
istemesidir. Münif Fchim gibi birusta,
demin andığım Tatarcık'ı, Lâle
duyarak okuduğumu hatırlıyorum.
70'li yıllar yaklaşırken gazetelerin
tefrika roman iştahı birdenbire kesilir.
Ö günlere ilişkin. edebiyat
sosyolojisinin yakmdan ilgilenmesi
gerekli belge. kerime Nadir'in
Romancının Dünvası adlı anı
kitabındadır. Roman sanatına kaç
kuşaktan okur yetiştirmiş Kerime
Nadir anılannda. gazete sahiplerinin
birer ikişer tutum değiştirmelerini
büyük içtenlikle anlatmıştır. Duygu
Yahya Kemal'den ezbere dizeler
söylerdi. Yahya Kemal'in Hürriyet
gazetesinde yayımlanan şiirleri kesilir
ve saklanırdı. Bu şiirleri babamla
arkadaşlannın tartıştıklannı
hatırlıyorum.
Çevremizdeki herkes biraz böyleydi.
Cronin'in ünlü bir romanı vardı. adı
galiba Karanfllli Kadın'dı Cihangir'de
pek çok hanım bu romanı konuşmuştu.
Karanfilli Kadın bir zaman için
misafir günlerinin düşsel konuğu oldu.
HaüdeEdib
B
BelginOoruk Göksel/Vrsov Reşat Nuri Gültekin
ugün pek çok kitap yayımlanıyor, çok çeşitte kitap yayımlanıyor. Gelgelelim edebiyat hayatın dışında.
Kitle edebiyatı tanımıyor. Yaygın kitle iletişim aracı televizyonda yanm saati aşan tek bir edebiyat
programı var mı? Edebiyattan söz açma ereğindeki televizyon programlan en ölü saatlerde yayımlanıyor.
Edebiyat adamlarının yaşantılarını, deneyimlerini gelecek zamanlara taşıyacak belgeseller mi çekiliyor?
Devri'ni ilüstrasyonlarla bezer. Münif
Fehim'in dergide pek çok çalışması yer
almıştır.
Edebiyat eserini resimlemek zaten o
dönemin yaygın tutumudur. Sözgelimi
roman kişileri çizgilerle de belirirler.
okur. daha kapağını açmadığı romanın
kişileriyle bir kapak resminde yüz
yüze gelmiştir.
50"lerde. 60'larda tefrika romanlı
gazeteler. öykülü dergiler yine
sürmektedir. Peride Celal'in Gecenin
Ucundaki Işık romanını
Cumhurivet'teki tefrikasından haz
öyküleri için de durum farklı değildir...
Evimizin kitaplan
O günlerin gazete okunı bu
değişimden hoşnut mudur?
Evimizdeki edebiyat ilişkisini
hatırlamaya çalışıyorum. Annem bol
bol roman okurdu. Klasık bir roman
okuruydu: Önce sonlannı okurdu
romanlann. "Bu roman acıkir derdi.
"bu roman mutlu bitiyor" derdi.
Babam. teknik üniversitede öğretim
üyesi olmasina karşın, ikide bir de
Namık Kemal'den. Tevfik Fikret'tcn.
Evimizde, çok sayıda olmasa da
kitaplar bize dosttu. Babamın bilimsel
kitaplannı ayn tutuyorum; onlar koca
bir kitaplığı doldururdu.
Evimizin kitaplan romanlar, çocuk
kitaplan. Atatürk'ün hayatından
anektodlar, anılar. sahnelerdile getiren
eserler. ablama okul, yanyıl ödevi
verilmiş "ciddi'romanlar.
ansiklopediler ve benzerleriydi.
Mütfakta. rafta iki ayn yemek kitabı
dururdu. Ciltli bir kitap da En Yeni
Adabı Muaşeret adını taşıyordu.
Başöğretmenim Refi Be> 'le eşi
Müeyyet Hanun'lann evinde bir dizi
kitap. hepsi yan yana, etajerli bır
sehpadaydı. Bu kitaplar ne eksilir, ne
çoğalır: ama yan yana geliş sıralan sık
sık değişirdi.
O sıralarda Beyoğlu Lüks
Sineması'nda Beigin Doruk'la Göksei
Arsoy'un başrollerde oynadıklan
Zavallı Necdet gösterime girince
Müeyyet Hanım, "Bu bir romandır*
demişti. Şimdi yıllargeçmişken, "Bu
bir romandır" sözünü bilmem neden
daha büyülü. daha ünlemli
işitiyorum.
Üstelik Zavallı Necdet'i
Müeyyet Hanım
gençliğinde okumuştu,
Saflet Nezihi'nin bu
romanını bulabilse. yeniden
okuyacaktı.
"Sinemacdann" fılmi pek
başanlı çekemedikleri
kanısındaydı.
Düşünüyorum da bütün
evlerde. benim
görebildiğim bütün evlerde
kitap vardı. Dergiler
ciltlenirdi. Kitaplar görerek
yetişiyorduk.
Eniştemin kitaplığı bir
uçtan bir uca ünlü Milli
Eğitim Kitaplan'yladolup
taşardı. Onlann fildişi
beyazı kapaklannda biz
yeniyetmeleri kitaba
saygıya davet eden bir şey
hissedilirdi.
Tefrikasız gazetelerin
görûndüğü dönemde Çağlayan
Yayınlan dört bir yanı sardı. Varlık
Yayınlan'nın I liralık kitaplannın o
kadarağırbaşlı kapaklannın yanı
başında Çağlayan kitaplannın
kapaklan hoppa, havai, cıvıl cıvıldı.
Kitaplar gazete bayilerinde satılıyor.
bir iki gün içinde tükeniyordu. Bunlar
besbelli son gürlüktü.
Varlık Yayınlan elbette etki alanı
oluşturmuştur. Çevirileriyle, Türk
yazarlanndan verimlerle bu kitaplar
var olan okuru mutlu kıldığı gibi, bir
döneme genç okurlar da yetiştirmiştir.
Yazaplann ocağında...
Edip Cansever
Kendi yıllanm gelip çatınca. demin söz açtığım
Varlık Yayınlan'nın bir kitabından da ille söz
açmaliyım: Bu kitap. Yakup Kadri
Karaosmanoğlu'nun son romanıdır: Hep O
Şarkı_.
Klasikler arasına yaşarken katılmış Yakup
Kadri"nin, okul kitaplanmızda eserinden seçme
parçalara yer verilmis. Yakup Kadri'nin son
romanı. o zamanlar modern edebiyatın temsilcisi
sayılabilecek Varlık Yayınlan arasmda yer
alıyordu. Üstelik yalnız Hep O
Şarkı mı? Bir anı kitabı olan
Anarnın Kitabı da Yaşar Nabi
Nayır'ındizisindeydi. 1960'lara
yaklaşırken yayımlanmış bu
kitaplan. annemle gittiğimiz
Kitap Sarayı'ndan almıştık.
Beyoğlu'ndaki Kitap Sarayı bana
büyülü gelirdi. Raflarda yan yana
duran kitaplann öyle yan yana
durarak birçok hayata. birçok
dünyaya açıldığını biliyordum.
Hep O Şarkı'yı Galatasaray
Lisesi'nin hazırlık sınıfinda yatılı
okurken elimden
düşürmeyecektim. Okulun geniş
koridorlan, pencere kenarlan
benim gızli okuma köşelerimdi.
Hep O Şarkı geçmiş zamandan
söz açmasına karşın yenılikçi bir
tutumla kaleme alınmıştır. Bu
romandan çok etkilenecektim; o
kadar ki. geçmiş dönemleri
yazma sevdasına onunla
kapılmışımdır.
Hem o zamanlar kitaplann arka
kapak yazılan bambaşkaydı.
Iddialarda öyle 'derin' entelektüel
ifadeler kullanılmazdı. Arka
kapak yazılan bizi kitap denen
mucizelere çekip götürecek
vaatlerden ibaretti. Anamın
Kitabı'nda şunlar yazılıydı:
"Türk edebiyanna birçok güzel
romanlar vermiş olan Yakup
Kadri. bize bu son eserinde kendi
çocukluğunun romanını sunuyor.
Bir hatıra kitabı bu. Ama sadece
vakalardan ibaret o kuru
hatıralardan değil. Hassas bir
çocuğun eski zamanının bir taşra
şehrinde geçen hissi hayatını bu
kitapta zevkle, merakla takip
ediyonız. Anamın Kitabı. yazann
edebi eserleri arasında hususi bir
önem kazanmaya namzet, küçük
bir çocuğun diîşünce ve
duygulanndan çıkanlmış büyük
bir eser."
Okudunuz: Ne postmodernizm.
ne Güney Amerika romanı, ne
efsane. ne şu bu. Küçük bir
çocuğun düşünceleri ve
duygulan...
Gönül rahatlıgıyla ileri
sürebilirim ki kitaplar sahiden
okunuyordu. Hadi ben edebiyat
tutkunuydum, ama Galatasaray
Lisesi'nin haşan sınıflannda iki
sayfa da olsa roman okuyan
başka çocuklar da vardı.
Şiirseverler vardı, şiir yazmaya çalışanlar bile
vardı.
.1960 sonrasının edebiyat ortamını önce
dergilerden izleyecektim. Varlık dergisi evlere en
çok ulaşabilen dergi olmalı. Ahbaplarımız.
akrabalanmız olan doktorlann, mühendislerin.
hukukçulann Varlık okuduğuna kimbilir kaç kez
tanık oldum.
Düşünceye ve felsefeye daha yoğun ilgiler
besleyenler Vedat GünyoTun yönettiği Yeni
Ufuklar'ı okuyorlardı. Memet Fuat'ın yönettiği
Yeni Dergi, hem dünya edebiyatına açı'ktı, hem de
Türk edebiyatına.
Yaknp Kadri Karaosmanoğlu
Attilâ tlhan
BehcetNecarigil
Lise çağında Yeni Dergi'nin Cağaloğlu'ndaki
yönetim yerine çok sık gidip geliyorduk. Memet
Fuat 'eleştirmen' yetiştirmek amacıyla bir kurs
düzenleyecekti. Yazar olmaya hevesli bir iki
yeniyetme bu kursun bir an önce başlamasını
beküyor ve diliyorduk. Yazık ki gerçekleşmedi.
Ama edebiyata gönül vermiş gençler için
büsbütün kapalı değildi kapıTar. Bir defa kendi
aramızda neredeyse yirmi dört saat edebiyat
konuşuyorduk. Işte 1966'da Beyoğlunda biraşağı
bir yukan turlayıp. okuldan pek
az tanıdığım bir arkadaşımla
saatlerce Orhan Kemal romanını
konuştuğumuzu nasıl
unutabilirim?!
Bugün de aynı coşkuyla Orhan
Kemal romanını konuşacak
gençler söz konusu edilebilır mi?
Oyküler ve dermeçatma eleştirel
yazılar yazıyordum. Yeni
Ufuklar'da. Yeni Dergi'de. Ccmal
Süreya'nın yönettiği Papirüs'te bu
yazılann bir gün mutlaka
yayımlanacaklan umudunu
taşımaktaydım.
Edebiyat dergilerini her ay başı
izlemek başlı başına bir şölen
oluyordu. Varlık'ta Attüâ llhan'ın
yazılannı biz birçoR genç
heyecanla okurduk. Edip
Cansever'in yeni şiiri Yeni
Dergi'de yayımlanacak mı diye
merakla beklerdik. Behçet
Necarigjl hocamız. hepimize ışık
tutan şiirlerini kendi köşesinde
sessiz sedasız yazıyordu.
Behçet Necatigil'in Beşiktaş'ta
hangi apanmanda. hangi karta
oturduğunu ögrenmiştim. Oradan
geçerken. anc'ak film yıldızlanna
duyulabilecek bir yürek
çarpıntısıyla, Behçet Hoca'yla
karşılaşmayı umardım.
Memet Fuat'ın şimdilerde art
arda yayımlanan deneme ve
eleştiri kitaplannı okuyanlar, o
günlerin edebiyat ortamını çok
yakından izleyebilifler. Memet
abinin yazılannda edebiyat
ortamınm ne kadar ciddi
tartışmalarlâ donanmtş olduğu
saptanabiliyor. Bu yazılann duru
ve seçik Türkçesine yine hayran
kalırken. bir yandan da yirmi beş
yıl öncesinin duyarlığını
vakalama fırsatı buldıım.
Işte. Yeni Dergi'de Edip '-•
Cansever'e, İlhan Berk'e
rastlayabilirdiniz. Bunlar uçsuz
bucaksız sevinçlerimizdi. Yeni
Ufuklar'da Ferit Edgu'yle
tanışmıştım. Kaçkınlar'ı ve
Bozgun'u çoktan okumuştum Av
yeni çıkmıştı. Ferit Edgü'yle
tanıştığım gün havalara
uçuyordum.
Dahası, yazılanm .'" ' •
yayımlanıyordu!
Hiç sanmam ki edebiyat ağnlarmı
yalnız ben çekmiş olayım.
Yüzünü kimbilir kaç yıldır
görmediğim bir okul arkadaşım, ilk yazımı
okuduktan sonra *Oktay Akbal'ın etkisi
alhndasın.."demişti. Arkadaşım yazı falan
yazmıyordu: ama etkilendiğim yazan
sezinleyebilecek kadar iyı bir okurdu.
lyi okurlann yabana atılamayacak bir sayısı
olmalı: lstanbul'da pek çok kitabevi açıİctı. Açıktı
diyorum. çünkü sonra tek tek kapandılar.
Yazarlann ocağında yetişiyorduk. Bulamadığım
kitaplar için üzülüyor. yazarların bütün eserlerini
kitaplığımız için toplamaya çalışıyorduk.
Yazarlıklanna saygı beslediğimiz kişilerle
tanışmaya can atıyorduk...
Şimdi ne oldu?
Leyla Erbil
Sezen Aksu
Ataç'ı örnekalalım:
Yetişme çağımda Ataç'ın efsanesi sönmemişti.
Ataç'tan yakınanlar, Ataç'm eleştirmenliğini
önemsemez görünenler. aslında yıllar boyu Ataç
korkusuyla yaşamış olanlardı.
Ataç yıllar boyu edebiyatımızın atardaman
oldu. Gazete yazıları yurdun dört bir yanında
edebiyat için güncel bir anlam kazandırdı. Kısa
değinilerle edebiyatı her günün hayatına
katıyordu Ataç.
Yargılarına katılıp katılmamak ..
önemli değil: kurduğu edebiyat
saltanatı tek başına zaten göz
kamaştınyor.
Edebiyat adamlan henüz
toplumu belirleyen değerler
yelpazesinde yer alıyorlardı.
Romancılar tanıdım: yazdıklan
romanın -olumlu ya da
olumsuz- eleştirilerle
donanacağını eserleri daha
bitmemiijken bilirlerdi. Kemal
Tahir'in böylesi söyleşileri
bende hâlâ yankıyıp duruyor.
Yorgun Sa>aşçı-Devlet Ana arası
tanıdığım Kemal Tahir.
Çifteha\uzlar'daki evinde
çalışır. yazdıklannın yaratacağı
tartışmadan toplum ve edebiyat
adına yarar umardı. Bazı
romanları tartışmalara yanıt bile
sayılabilir.
Kemal Tahir iddialı bir
romancıydı. Bununla birlikte
amatörce heyecanını
kaybetmemişti. Kendisine
yönelik olumsuz eleştirileri
adamakıllı ciddiye aldığını. her
biriyle için için yeniden
tartıştığını hatırlıyorum.
Ya şimdi?
Roman yazarken. Kemal
Tahir'in gururlu tavrının tâm öte
ucunda. derin bir umutsuzluk
duyduğum oluyor. Romandan
giizelduyusal. düşünsel ileti
beklemek artık boş bir hayal
gibi geliyor bana. Roman
>azmak da toplumsal oıtam
sorunu olmalı.
Bazen hem kendimi. hem de
tektük okuru. o son konuk
okurları yorduğumu aklımdan
geçiriyorum. Romanlann
öldürüldüğünü. soykırımına
uğratıldığını şiddetle
hissetmekteyim.
Başka türlü olsaydı. tazeliğinden
hiçbir şey yitirmemiş Hep O
Şarkı. dünün genç okurunu
etkilediği gibi. bugünün
okuruna da ses yöneltebilirdi.
Hep O Şarkı okunuyor mu?
Ferit Edgü, bugün kim Halid
Ziya'yı okuyor, diye
soruyordu...
Sanırım 1970 sonrası edebiyata
ilgi gitgide azaldı. Sinsi bir
gelişmeydi: Kitap bir numaralı
düşmanİar arasında
sergileniyordu. Kitaplar anne-babalann
gözünde küçük düşürüldü. Kimse çocuğunun
kitap okumasmı istemiyordu. O kadar ki kitap
düşmanlığı bir kurtuluş bildirgesi sayıldı.
Yetişmekte olan kuşaklar edebiyatın argodaki
karşılığını öğrenmekle yetindiler: "Edebiyat
yapma ulan!.."
80'e yaklaşırken son darbe için koşullar hazırdı.
Degerli saydığı her şeyin markasını soran kuşak
bugüne yol alabilirdi artık...
Otomobil. çakmak, bilgisayar markaları
arasında o güzelim şiirler. hikâyeler boş yere
Ajda Pekkan
Ferit Edgö
yeni kuşaklardan ilgi bekledi. Sah Faik ve
Sabahattin Ali okuyarak yetişenlerin çocuklan
bile Tomris Uvar'ı, Hulki Aktunç'u yeterince,
tadına vara vara okuyamadılar. Bense. Leyla
Erbil'in Gecede'sını baş ucumdan aytrmadığımı
hatırlayıp kaldım.
Türkçe, anadil!
Bugün pek çok kitap yayımlanıyor, çok çeşitte
kitap yayımlanıyor. Gelgelelim edebiyat hayatın
dışında. Kitle edebiyatı
tanımıyor.
Yaygın kitle iletişim aracı
televizyonda yarım saati aşan
tek bir edebiyat programı var
mı? Edebiyattan söz açma
ereğindeki televizyon
programlan en ölü saatlerde
yayımlanıyor.
Edebiyat adamlannın
yaşantılarını. deneyimlerini
gelecek zamanlara taşıyacak
belgeseller mi çekiliyor?
Sezen Aksu'nun Rumelihisan
konserleri. Ajda Pekkan'ın şan
dersleri, aryalar söyleyişi
gazetelere birinci sayfadan
haber oluyor. Tahsin Yücel'in.
Demir Özlü'nun yeni
romanları.Bıyık Söylencesi. Bir
Yaz Mevsimi Romansı aynı
ilgiye layık değil mi?
Edebiyat anadilin yüzakıdır.
Edebiyatı gündem dışı
bırakanlar anadile. Türkçeye
ihanet etmiş sayılmazlar mı?
1870 sonrası. Tahtakale'de bir ev
tutup. alt katta küçük bir
basımevi kuran Ahmet Mithat
Efendi Türk insanına gelecek
için hizmet verdiğine
inanıyordu. Bu küçük
basımevinde Ahmet Mithat
Efendi ve ailesi Letaif-i
Rhayat'ı cüz cüz bastı. 2000
yılına yaklaşırken o ülkü,
anlayış, inanç ve tutkunun bütün
izdüşümleri el birliğince
silinmek isteniyor.
Van Gölü canavarıyla uğraşan
'medya' Fikret Ürgüp'ün gkli
başyapıtı Van'dan tek bir kez
olsun söz açmış mıdır? Van: Bir
hikâye kitabı!
Oysa edebiyat 'canavar'ı değil,
'güzel'i ve 'i>i'yi söylemekte.
Güzele ve iyiye muhtaç değil
miyiz?
Elli yıl önce. unutulmuş
İntennezzo'da 'şair'i şöyie
tantmlıyor Fikret Adil:
"Şair denilen ve hemen daima
cemiyetin kendisiyle alay ettigi
mahlûklar cidden üstün
kimsekrdi. Fakat bunu
anlayabilmek için insanın büyük
bir azap çekmiş olması gerekti
O zaman, her mısraın. hatta her
kelimenin mânası birden bire
kıymet buluyordu ve şaire karşı
büyük bir minnettarlık hissi pe\ da oluveriyordu.
Ve o zaman şu da anlaşılıyordu: Bütün gün
tembei tembel oturduğu zannedilen, me> hane
köşelerinde sürünür gibi görünen, asabi
halleriyle delirdi diye hükmedilen şair, yüzlerce
insanın payına düşen ıstırabı kendisinde
toplayan. onlann tesirlerini azaltmak
maksadıyla şiir haline sokarak mustariplere
teselli vermek için uğraşan, bütün mânasıyla
ictimaî bir unsurdur."
Edebiyatın eski tadı yok. 'Mustaripler'
yapayalnız.
ODAK NOKTASI
AHMET CEIV1AL
Yazar Olmanın
Dayamlmaz Ağırlığı
ya da İlhan Selçuk...
Tuhaf bir yapısı vardır yazar diye adlandırılan kimli-
ğin. Belki de özde var olan ikili misyondan kaynaklan-
ma, kimi zaman göze neredeyse. bir çelişki gibi de gö-
zükebilen bir tuhaflık.
Yazar nitelendirmesini gerçek anlamda hak eden in-
san, biryönüyle zamanla süreKli yarışandır; bunu, ye-
niyi ve değişeni yakalamakta gecikmemek için yapar.
Üstelik bazen. belli bir amaçla sözü edilen yanş sıra-
sında zarnanın belli aşamalarının önüne geçtiği, bu-
nu bir görev bildiği de olur. Bunu yapmasının nedeni,
şöyle seslenebilmektir aynı yaşamı paylaştıklanna: Ey
insanoğlu! Şimdi bulunduğum yerden sana biraz son-
ra yaşayacağın zamanı ve onun beraberinde getıre-
ceği koşulları gösteriyorum! Bunlan gör ve uyanma ku-
lak ver ki. geleceği yaşamaya hazır olabilesin! Gelmek-
te olan, gelmesi önlenemez yeni'ye ansızın yakalanıp
ona yenik düşmeyesin!
Bu, yazann kendine biçtiği birinci misyondur.
Ne var ki, gerçekten yazar olmakta direnmeye ka-
rartı yazar, çoğu kezyetinemez bu kadarıyla. Dogal ya-
şam süresi içerisinde bir insanın gücünün neredeyse
bütününü tüketmeye bu kadarı bile yetmezmişçesi-
ne, kendini bir ikinci misyona daha adar. Zaman de-
nen akışın o sonrasız degişim süreci içerisinde, insa-
noğlunun değişmeyen, insan kalmakta kararhysa de-
ğişimin rüzgârlanndan koruması gereken özlerini, er-
demlerini sürekli vurgulayarak bu kez ona şu çağnyı
yöneltir: Ey insanoğlu! Bunlar senin, yaşanan zaman-
lar ve onlann getirecekleri ne olursa olsun. yitirmemek,
yozlaştırmamak için hep üzerine titremen gereken de-
ğerierdir! Artık zaman ve koşullar değişti gerekçesiy-
le onlardan birinin bile kıhna dokunduğun gün kaçı-
nılmaz yazgın, değişime ayak uyduruyorum derken in-
san olmayan bir yaratığa dönüşmektir! Ve bil ki sen,
böyle bir yaratığa dönüştüğün gün, başka insanlan
yönlendirmek ve ycnetmek bir yana, onlarla aynı dün-
yayı paylaşmak hakkını bile yitirmiş olacaksm!
Düşüncenin tarihine baktığımızda, birinci misyonla
yola çıkan, yani değişen zamanı yakalamayı görev bi-
len yazariardan yana pek eksiklik bulunmadığım gö-
rüyoruz. Gelgelelim aynı tarih, bu kez belki başka say-
falannda, bize bir başka yazarlık konumunu da bir
uyan olarak sergiliyor: Akıp giden zaman içerisinde ki-
mi yazar, zamanın değişimlerine ayak uydurmanın,
onların sözcülügünü yapmanın gayretkeşligı içerisin-
de, bu kez insanı hep insan kılmış değerlerin savunu-
cusu olma misyonunu ansızın savsaklamaya başla-
mış olması yüzünden. kendi insan resminın giderek
insandan başka birşeye benzemeye başladığının ayır-
dına varamıyor. Ve bu konumun kaçınılmaz sonucu
olarak. artık insanlığı tartışılır olmuş bir canlı, bir de
kendini yazarsaymanın dayamlmaz hafifliğıni yaşama-
ya başlıyor...
Bugünden geriye baktığımızda ilhan Selçuk, hep
yukanda sözünü ettiğimiz iki misyonun birden onuriu
taşıyıcısı olmanın çizgileriyle belirlenen bir portreyi ve
gerçek bir yazar olabilmenin o dayanılmaz ağırlığını
yansttır. Çünkü böyle bir yazar olmak, bütün bir ya-
şam boyunca insan degerierinden hiç ödün verme-
yen bir tutumla eşanlamlıdır. Türkiye gibi, önce bir im-
paratorluktan cumhuriyete, ardından da tek partili dö-
nemden çok partili yaşama ve demokrasiye geçişin
sancılannı seksen yıla varmayan bir süreye sıkıştırmak
zorunda kalmış bir ülkede, en başta düşunce özgür-
lüğü ve kişisel ahlak olmak üzere, bütün insan değer-
lerini değişimlerin, yozlaşmanın tohumlarını da bera-
berinde kaçınılmaz bıçimde getiren fırtınalarından ko-
ruma misyonunu üstlenmek, düşünebilecek en yaman
savaşlardan birinin ortasına kendini gözünü kırpma-
dan atmaktan başka bir şey değildir.
İlhan Selçuk, kalemiyle hep en az özgürlük kadar
değerti bir erdemin. belli bir kişisel ahlak anlayışının
da savunucusu ve kanıtlayıcısı oldu. Ülkemizde onun
adının özgüriükie özdeşleşen adlardan birine dönüş-
mesinin temel nedenini de kanımca bu ahlak anlayı-
şında aramak gerekir. Kalemini satmanın görünüşte
en göz kamaştırıcı biçimde ödüllendırildiğı ortamlar-
da kalemini satmamanm ahlakının temsılciliğini üst-
lenmek. en büyük yalnızlıklara, dayanılması en güç
acılara ve en amansız düşmanlıklara açılan kapılardan
geçmekten korkmamak anlamına gelir. ilhan Selçuk
da Türkiye Cumhuriyeti'nde ve o cumhuriyetin düşun-
ce bağlamındaki en sarsılmaz kalelerinden biri olan
Cumhuriyet Gazetesi'nde geçen yılları boyunca mut-
luluklann çileleri dengelemekte çoğu kez yetersiz kal-
dığı zamanları yaşadı. Kurumsal ve kişisel ihanetlere
uğramışlığın yazgısını taşıdı. Çıkış noktası yapılan yü-
ce ideallerin, sonradan nasıl kendini başka iklimlere
pazarlamanın temeline dönüştürüldüğüne tanık oldu.
Atatürkçülüğün. Atatürk'ün düşüncelerine ve ilkele-
rine ihanetle eşanlamlı içerikleıie doldurulmaya çalı-
şıldığı dönemlerde o. onuriu bir yazarlığın tüm gücü-
nü gerçek Atatürk'ü, yetişmekte olan kuşakların tap-
taze bilinçlerinde umuda çevirmeyi sürdürmenin ye-
ni yollarını aramak için seferber etti.
Yaşamımın sonuna vardığımda, geride bıraktığım
yolun bir dökümünü yapabilecek kadar zamanım ka-
lırsa eğer, öyle sanıyorum ki İlhan Selçuk'la aynı ga-
zetede yazabilmiş olmaktan duyduğum onurun, öğ-
rencilerime hep duyduğum o tiryaki sevgisinden kay-
naklanan mutlulukla yarıştığına tanık olacağım...
liyatrp eleştinmeni ve yazar
Tahir Özçelik öldü
Kültür Servisi - Birçok dergide yazdjğı tiyatro ve
edebiyat eleştirileriyle tanınan Tahir Özçelik öldü. 14
Mayıs 1929'da Istanbul'da doğan Tahir Ozçelik.
ortaöğrenimini Galatasarav Lisesi'nde tamamladıktan
sonra, Perugia Üniversitesi'nde İtalyan Dili ve
Edebiyatı, Floransa Üniversitesi'nde mimarlık ve sanat
tarihi okudu. Birçok özel kuruluşta çalıştı ve 1953'te
evlendi. 1981 'de eınekli olduktan sonra Sanat ve
Edebiyat. Seçilmiş Hikâyeler. Dost. Yeditepe. Türk
Dili, Şairler Yaprağı. Varlık ve Ufuklargibi dergi ve
gazetelerde ilk şiirveeleştirilerini Tahir Pamiradıyla
yayımladı. 1968'lerde tiyatro eleştirileri yazmaya
başladi ve bu çalışmaları da Yeditepe. Aydınlık. Somut
ve Milliyet Sanat dergi ve gazetelerinde yayımlandı.
Gelişim Yayınlan'nda redaktörlük de >apan yazann
Tahir Pamir adıyla. Düşüncemle Röportajlar(deneme.
1951) ve Alabildiğine (şiirler. 19751 adlı eserleri dc
yayımlandı.
AtatüPk'ü anma konseri
Kültür Servisi - İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası. 10
kasımda Atatürk'ü müzikle anmak amacıyla TRT
İstanbul Gençlik Korosu, Mimar Sinan Üniversitesi
Devlet Konservatuvan Korosu ve İstanbul Devlet
Senfoni Orkestrası Çocuk Korosu'nun katılacağı bir
program hazırladı. Saygun. Sun. Rev. Şimşek ve
Beethoven'daneserlerin seslendirileceği ve solist
olarak Işın Güyer. Erol Uras ve Suat Arıkan'ın
katılacağı konserlerin ilki. 10 kasım cunıa günü saat
11.30'daTBMM Milli Saraylar Müdürlüğü'nün katkısı
ile Dolmabahçe Sarayf nda düzenlenecek.
Dolmabahçe Sarayı'nda verilecek ilk konseıolma
özelliğini taşıyan konserin ardından aynı gün saat
19.00"da ve cumartesi günü saat 11.00'de AKM'de
birer konser daha verilecek.