06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURlYET 24 KASIM 1995 CUMA OIAYLAR VE GORUŞLER YolculukÜstüne MELİH CEVDET ANDAY Y olculuğa çıkacaksam keyfım kaçar; evımi, sa- bahleyınçay ıçerkenbağ- daş kurup oturduğum mındenmi. pencereme \uran güneşi. sokak satı- cılannm seslerinı, kapımızın belki de ça- linacak zılini, dost telefonlannı durup du- rurken gende btrakıp yadırgatıcı bir biltn- mezliğe kendimi atmak erinç bozucudur benim ıçm. Tembelliğımin dokunulmazlı- ğına saldmlmış.tır çünkü. Ama >ola düştüm mü de. boynum bü- kük. katİanırım. Yeni yerkr görmek. yenı insanlaria tanışmak. yabancı ülkelerın adetlerini. vaşayış biçimlerini gözlemle- mek fırsatı çıktı'diye hiç de meraka kapıl- mam, Dünyadayeni bır şey bulacağımdan umutlu değilimdir. Bu önyargımı besleyen de, çagdaşhğın getırdiğı o sersem edıcı benzeş.ımdır. Or- nek olarak. hava limanlannın teknik zo- runluluktan doğma özdeşliğıni göz önüne getinrsek. eskıden "venilikter avcıuğT dt- ye nıtelendirilen yolculuk serüveninın çoktan tanhe kans,mış. olduğunu anlamak- ta güçlük çekmeyız Buna otellenn. motellenn fuar dekoras- yonuna benzetılebilecek bıteviyelıgini ek- lemeyi de unutmayalım. Lokantalarda herhangt bır \ enılikle kar- şılaşabıleceğimiz ise pek umulamaz. 01- sa oka, "Bu sosun içine ne katmışhır?"' gi- bisinden önemsız bır meraka kapıhnz. kendimızî kandırmaktan başka bır şey ol- mayan bu merak da unutulur gider. Berlin sokaklannda dola^ırken. bır Türk kebap- çısının derme çatma dükkânmdan doner kebap alıp yedığimızi düşündükçe hep gü- lümsenm. Malmö'de (lsveç) otelimizın kar^ısm- dakı lokantada bır ıkı kez yemek yedıktı. onu da Paris'ın 'cafe-restauranVlarına benzeterek sevtniştım. Hangi yenilık! Simdi kalkıp da Brezilya'ya neden gı- deyım! Büyük budunbılimci ClaudeLevi- Stfauss'un "Hüzünlü pönencrfer" (Yapı lCredı Yayınlan - Çe\. Ömer Bozkurt) ad- lı içerik ve bıçem bakımmdan o eşsiz zen- gınhkte \e yetkınlıktekı yapıtını okurum daha ı\ı. Bütün etkinhkler dönüp dolaşıp •kitap'ta bulurlar en güzel anlatımlarını. Ben Brezilya'ya gıtsem. Claude Le\ı- Strauss'un orada aördüklerinı üöremem kı1 Yolculukta ş.aş.ırtıcı şeylerle karşılaşma olasılığı da kalmamı^tır artık. Lygarhk kurum \e araçlan az ve değışık bıçimler- de de olsa. bütün dünyayı sarmıştır. Bır Hint uçağında yerlere serilmiş yatan yol- cular görmüştüm, bu görünüyle karşıla^- mak ıçın yolculuk yorgunluguna değer mı' Bir beyaz gezgın Afnka'da vamyamla- nn elıne düşmüş. yerlıler adamı suda pı- s.ınp semek üzere kazanı ka\ natmağa ba^- lamıslar. Bu »ırada beyaz gezgın "*Nasü kurtulabilirim hunlann elinderT dıye dii- şünüyormus. bulmu> da bır yolunu. "Bun- tar çakmak görmemişlerdîr. çakmağımı çakarsam belki korkaıiar,dahasıbeni tan- n sanırlar" demış kendı kendine \e çakı- vermişçakmağını. Yamyamlar bakakalmışlar. Oba başkanı. gezgının yanına gelmış.. - Ver bakayım $unu, demiş. Almış çakmağı elıne, uzun uzun ince- kmış. Sonra gerı veTerek, - tlk çakişta yanan çakmak görmemiş.- tım. ne marka bu? demış. Yukarda adını andı|ım. bilimsel araştır- malarda bulunmak üzere dolaşmadık >er bırakmamıj olan unlü budunbılimci "Hü- zünlü Dönenceler'' adh kıtabında §6\ le dı- yor: "Düşler kurduran \aadlerie dolu \ol- culuklar! Sivin el değmemi^ hazineleriniz kalmadı artık Her tarafa yavilmış \e aşın derecedehırçmbir uy^rtık, denizlerin ses- sizliğini bir daha geri gelme>ecek biçimde \«k edi>or. Dönencelerinpanltılan ^e \ar- lıklann canhhğı. arzulanmızı köreiten ve bizleri >ansı bozulmuş anılar toplamava mahkûm eden.kuşkuiu kokular ya>an bir türün«e\k kiıietiliyor." Bu sanrlar \apur yolculuâunda yazıl- mıştır. Sız düşünün karaların ne dunıma geldiğini! Okumayı bıraz daha sürdürelınr ~Cünümüzder>et(>nal)osulmuş Polinez- >a adalan. güney denizkrinde dt-miriemiş ağır uçak gemilerine dönüşmekte; bütün As>ahastalıklı bir bölgegörünümü almak- ta, \frika gecekondular tarafından kemi- rilmekte; ticarive askeri hav acılık. .\racri- kaş a da Melanezva ormanlannın rengirü. daha elbüedeğmeden soldurmaktadır.Bu koşullarda yolculuklann sağladığı sözde kaçış, bizi varüğımızın tarih içindeki en bahtsızbiçimleri Ue karşı karşıya getirmek- ten ba^ka neye varar? Bu büvük Batı uy- gariığının yarattığı ve vararlandığımu bunca harika şeyin mutlaka birfiyaoola- caktı. tçinde, hit; ulaşümamış karmaşık- lıkta vapılann yükseldiği Batı düztni ve ahengi. günümüzde dünyanın her yanına bulaşan muazzam bir zarariı yan ürünler kitlesinin alılnıasmı zorunlu kdmaktadır. Vblculuğun bize gösterdiğj ilk şey insanh- ğın suraünaftrlatılnuşbu pisliklerimizdir." Yolculuğu bunca kötülemekle haksız- Uk edıyorum belkı de. Yo, çok güzel yan- lan da vardır yolculuklann. Örne|ın e\ı- mıze döndüğünüzde gezıp gördüğünüz yerlenn lafını etmek güzeldır. eşinıze ses- lenirsinız: - Hanı o beyaz $arabı güzel lokantahan- gı kentteydı' ARADABtR Prof. Dr. BAHRt SAVCI Merkez Sultası! "Merkez", etrafında, geometrinin kurulduğu bir so- yut yerdir, bır soyut kavramdır; bir soyut anlayıştır. Yı- ne "merkez", sosyo-politik ve kültürel dınamıklenn odaklanıp, çevresel oluşumlan etkiledikleri, ve ora- dan, bir kuvvet fışkırmast yarattıklan soyut bir yerdir, kavramdır, anlayıştır. Sıyasal parti fenomasında da, bir "merkez" vardır. Parti polıtikaiarı, partisel tutum ve davranışlar, bu merkezde; ve de, onun da merkezi olan "partl lider- liğinde" somutlaşır, netleşir, deyimlenir ve uygulanır. Biz, dışardakiler olarak, partiyi, bu merkezin onun da merkezi olan "//der"in sultası olarak görürüz. "Sevk ve idare istenci" olarak... Işte şimdilerde, sıkışık bir seçim sürecı içindeyiz. Şımdı, bu sıktşıklık içinde, dünya önünde ve geüşim tarihimiz bnünde kendi vicdan ve usumuz önünde, bir "demokrasi seçimi" yapmak zorundayız: Bu se- çimi, gerçekten demokrasi seçırni yapmak gibi bu- yuru attında olarak.. bir, sosyo-kültürel zorunluluk içinde olarak... Işbu, seçim köprüsünü aşmak zorun- dayız. Aşacağız. aşacağız ama, bir zoriu sorun da orta- da... Seçim bıttikten, demokrasi sürecımiz doğal gi- dişini kazandıktan sonra bile, bu sorun, demokrasi- mızi rencide edecek bir gölge halinde ortada durup kalacaktır. Bir ön-seçım yöntemine gıtmeden; adaylan. ön-se- çim seçmenlerinın nzasını almadan, adaylara bir "ön demokratık seçilebılırlik gücu" vermeden, onları ge- nel seçmen önüne çıkarmak ve böylece, onları par- ti genel merkezlerinin ve de parti liderinin "kul"u kı- larak, demokrasimıze bir olumsuz dönem yaşatmak olacaktır. Şu, bilıne kı: Partililerin, kendi parti adaylarını bir "ön seçim hakkı "ndan yararianarak saptamaya katılma- lan, "çağdaş konsensus demokras/si"nde, artık çok zorunlu bir aşama olmuştur. Öyle ki, bu aşamaya, partili olmayanların da katılmalannın sağlanması yol- İarı aranmaktadır. Bunun, oya daha zengın bir bilinç katacağı ileri sürülmektedir. Evet, insansal kuruluşlarda, onlann insansal "sevk" ve idarelerinde, merkezin rolü, merkezin kararının ağırlığı önemlidir ama, demokrası de, ilgilılenn zen- gin, geniş, yaygın katılımı ile oluşan ve gerçekleşen bir 'fenoma 'dır. Partililerin aday saptamalan da, biz seçmenlennyeğlemelerini, vicdansal bir içtenliğe, bi- linsel bir doğrultuya götürücü bir ciddi katılım evre- sidir. Bu evreyı "es geçip" merkez yoklamasıyla ye- tinış, bir seçim tekniği oimayı aşar; merkezin sultası- nı, diktasmı getirir. Hele zaten çok dar tutulacak bir ön-seçimi küçümseyıp, son karan parti liderine bırak- mak, seçimi kesin olarak, merkezin ve liderin dikta- sına bırakmak olur. Parti içi demokrasinin doğal süz- geçlerinden kurtulmuş bir "kapı kulu" yaratma yön- temi oluşturur. Parti liderieri, örnegimizde olduğu gibi, Tansu Ha- nım, kendisinin, ya da, kendisini destekleyenlerin "kapı kullan "na sahip olmalannı isteyebilirler. Bunun için, parlamentodaki sandalyelerıni, geleceğın kapı kullan olacaklara peşkeş çekebilirler. Ama bu, de- mokrasimiz içın ciddi bir sakıncadır. Mustafa Kemal, ülkeyönetıminın başına. demok- rasi yollanyla. bir kadıntn geçtiğıni bilse, "şad" olur- du. Fakat, "laik, ve yoksullann güvencesı ıçin halkçı birfelsefe" ile kurup geliştirdiğı cumhuriyette, son gi- dişatı öğrense, bu kez "dilhun" olur. Evren Paşa'nın "yumrvk kotvmast" altında bir gidışat dönemi açıl- mış. Bu sürem içinde, aydınianma çağının Batısı ile değil, emperyalist sömürü Batısı ite bütünleşme yo- tu tutulmuş. Eskil (arkaik) Osmanlı-şeriatçı degerlere dayalı olarak kurulma demek olan bir "cedrtTık yolu açılmış. Aynca, çağdaş dünyayı kuran Batı uygaıiığı düşmanlığı yolu açılmış. Böyle bır sürem içinde. kılığı, kıyafeti, eğitimi, uz- manlığı. sevımli davranışları ve yaşam üslubu ile Baş- bakanımız ne yapıyor? Tarikat şeyhlerinın semavi, yumruk ve cop milliyetçılerinin zencirci desteğini an- yon Onları 100 uydurma temsilcilik sandalyesinin stratejik yerierine dizerek, iktidar savaşımı veriyor. Evet, kimi değerlilerin, siyasa edebiyatında "seçim derebeyliği" denen ve kendilerine seçim avantajı oluşturan bölgeleri yoktur. Onlar, bir "merkez yokla- mas("ile, seçilme şansı veren yerlere yerleştırilirler. Ama, 100 tane avantalık sandalye tcad edip, burala- ra, tarikat şeyhlerinin, yumruk ve cop milliyetçilerinın "ta/ep/eri"nı yerieştırmek, "temsili hükümet" kuramı- na sığmaz. Bereket Anayasa Mahkemesi'ne. Bu sakatlığı ve gerilıği (bid'at'ı) bozdu da, temsilci demokrasimiz, bir ayıptan kurtuldu. ANMA Değerli eşim, sevgili hayat arkadaşım NEÇLA KÜÇÜKA'yı sonsuzluğa gidişinin 13. yıhnda sevgi ve bitmeyen özkmle anıyorum. Âv. VURAL KtÇVKA Cumhuriyet Öğretmeninin Dramı NADİR GEZER Emekli Ö& 2 4 Kasım, abece (alfabe> devrtminm ardından. bu de\nmin genışhalk knle- lerine ulaştırılması ıçın ulus okullan'nın (mıllet mektepleri) kuruluş yö- netmenliğımn benımsendiğı \c ılan edıldığı gündür. Ulus okulfan. halka yöneli^ın bir başka adıdır. Yeni bır abece\e yöneliş. dü^üncede bır y enı- leşmeydı. Türk ögretmenı de bu dev- rımin koprnaz bır parçası olmuştu 24 Kasım'ın Öğretmenler Günü olarak benımsenmiş olması, bu yönüyle il- gınçtır. Buna göre 24 Kasım'ın a\- dınlık yüzü 19 Mayıslara. 23 Nısan- lara. 29 Ekımlere yönelıktır Öğretmenler. aydınlanmaya yöne- lışın bırer doruk noktası olan bu üç önemlı tarihın yetıştirdıklerinı çok iyı ka\ramak zorundadırlar. Bu doruk noktalar yadsınarak toplumsal uya- nış gerçekleştırılemez. Bunun ıçin öğretmenler Atatürk'ü \e de\rimle- rını uslarında yoğurmalı, vetişen ku- şağa Onun gerçek kımlığını oğret- melidirler. §u gerçek unutulmamah- dır kı O'nun gibi \üce bir ınsana sa- hip olmak. ulusumuz için gerçekten bır $anstı. O'nun düşünyapernın de- rinlennde bağımsızlık \e özgüriük birbınnı büıünlerdı. tnsanın özgür bır kimliğe ula^masının tek yolunu okul- da. kıtapta, bılim \e teknığe yöneli^- to ve iş egitiminde görürdü. Yeni abe- eeye yönelırken toplumun her kesimi- retmen ne bunun ula^masını istedi. Elinde te- be^ir. ulusunun "Başöğretnıen'"ı ol- du. Anadoluyollannadüştüyeniden. Herduraksadıgı yerde. kara tahtanın başına geçtı. ak tebe^ırle aydınlığın yolunu çızdı Hamala. sandalcıya. köylüye ulaşmasmı istedi yeni abece- nin' Atatürk. ülkemızin en sıkıntılı gün- lerinde ögretmenlerle i^birlığını araş- tıımış, onlarla eğitım sorunlannı taî- tışmı:}. bu arada öğretmene gerçegin yolunu da göstemmstır. O'nım ger- çekle^tirilmesı olanaks.ız "ütop- >a"larla ilgısi yoktu. Aradığı \e özle- mıni du\ duğu gerçegin ta kendısıydi: "..gerceğc uymayan \c anlaşılması güç düşüncelerden tümüvle sıvntarak gen;ege icvüzünügören birgözlebak- mak ve dokunmak gerekir." "G«rce- Şi görmek ve ona dokunmak" insanı ham duşüncelenn peşıne takılmak- tan. olumsuzluklara düşmekten kur- taracaktır Llusallaşmanın yolu. ger- çeklerleyoğrulmuîbirulusaleğıtim- den geçerdı Bunu da gerçekleştire- eek olan öğretmendr. "..en önemli ve en verimti iklevimiz. ulusal eğitim iş- leridir. L lusal eğitim alanında ne kar- ^ılığında olursa olsun. tam bir başa- nya ulasmakgerekir." Ekonomık gü<;- lüklerı. sosyal sorunlan öne alarak ulusal eğıtımi tavsatmak, ülkeye en büyük ihanettir. Gerçekçihklerle do- nanmış bir ulusal eğitım, mutlak bir utkuya ulaşmalıdır. Bağnazdüşünce- lerle. tutuculuklarla O'nun devrım anlayıv bağdaşamaz... 19 Mayıs 1919'dan 1946"ya dek geçen süreç, eğitimde hem yeni arayiijlan gerçek- leştirmış, hem de O'nun özlemıni duydugu ulusal eğitım. tüm boyutla- nyla toplumun htzmetine sunulmuş. ozgür kımlıklı yurttaşların yetıştinl- mesi sağlanmıştı. Bu uzun süreç ıçın- de. O'nun düiüncelerine ters düşen oğretmen yok deneecek denlı azdı!.. Öyle bıle olsa. bütün öğretmenler O'nun düs,ün dünyasının ızleyıcısı \e yeni kuşaklara aktancısı oldular. Ye- ni kuşakların yetiştırılmesı sorumlu- lugunu yenne getırdiîer.. 1946'dan sonra O*na olan bağlıhk. O'nun oluyurduğu aydınlık kus.atıl- mayabaşlandı! Bağnazlığı kendileri- ne değı^mez bir sıyaset yolu seçenler. O'nun aydınlığa dönük \ üzünden da- ha en başta ürkmüşlerdı. 1946'dan sonra fırsat ellenne geçınce yeni bir oğretmen tipine yöneldıler... Imam- hatip kökenli bu yeni oğretmen tipı. ne yazık kı Atatürk'ün ve O'nun dev- rimlerımn düşmanı oldu!.. Cumhuri- yetın aydınlık yüzünü bır türlü be- nimseyemedı. Bağnazhğın daracık kalıplan arasma sikı^ıp kalmış bu tür egıtkenierle ulusal eğitim sorunlan çözülemezdı. Bu yüzden de kısa bır süre sonra Atatürkçü öğTetmenlerle dmsel örgütlerden gelen öğTetmenler uyumsuzluğa. çatışmaya \ aran düşün aynhklannadüştüler. L'lusal eğitimı- mizin ana y apısı degışıme uğradı. Çe- lişkilere düşüldü. Bağnaz düşünceler egitimimize egemen oldu. Eğitim iz- Her bölümü bir olay! Çöplükteki adamın sırrı nedir? PENCERE lencelerinin doğal gelişımini yönlen- direcek olan Milli Eğitim Bakanlığı bu tıp öğretmenlenn egemenlığinin altına gırdi. Dınsel düşünceler öne ahnarak Atatürke \e cumhunyete yönelık dü^manlık aldı yürüdü'.. Yeni bır yüz- yıla doğru yol alırken ulusumuz bır oğretmen "dramr yaşıyordu artık!.. Bu da yeni yeni bunalımlann, çatış- malann yollarını açıyordu!.. Son yıl- larda Atatürkçü öğretmenm önünü kesen bir başka olay da maas. ve üc- retlere iist üste ındırilen darbelerdı' O'nu yitirdığımiz gün, O'nun en ya- km arkada^ı ve dostu İsıtıet Inönü. şı- ırsel, duygusal, ama hepsinden öte gerçekçiüklerle donatılmış nıteleme- sıyle şöyle tanıtmıştı O'nu bıze: "Devletimizin bânisi ve miUetimizin vefakâr, sadık hadimi: İnsanlık ide- alinin âşık ve mümtaz siması; eşsiz kahraman Atatürk; vatan sana min- nettardırT Llusçuluğu. halkçılığı ve toplum- culuğu en önde tutan gerçek aydınla- nmız da Ona "minnettar" değıl mıy - di.V. O'nun düşün yolunun süreklı gündemles.mesmı sağlamadılar mı?.. Âma bütün bu olumlu gehşmelerin içinde öğretmenin ayrı bir yeri vardı... Atatürk'ün özlemini duyduğu ozgür kimliklı kuşak. ancak \e ancak uygar öğretmenin ellennde yetışebılırdı. Onun ıçin öğretmenin sorumluluğu başkaydı. Atatürkçü ve cumhuriyetçi Öj^ret- men, acılarla da dolu olsa ' 24 Kasım'ın kutlu olsun... Prenses Diana!.. Sordum: - Sen kimden yanasın?.. Karşımdaki duraladr. - Sorvyu aç!.. • Charles'fan yana mısın, Diana'dan yana mı- sın?.. Önce Ingiltere ikiye aynldı, sonra eski dominyon- lardayaşayanlar, eski sömürge halkları, sosyete de- dikodularına meraklı olanlar. eski sosyalist ülkelerın insanlan, aklı başında olanlar, uçuklar, zıpırlar, bilim adamları, yazarlar. ev hanımlan, her hafta perşembe pazanna çıkıp ucuzluktan yararlanmaya çalışan emekliler. taksı şoförleri. sendikacılar, solcular, sağ- cılar, Naziler, eski komünıstler, faşıstler, soylular, soy- suzlar, burjuvalar. kondulular. villalarda oturanlar... Ya saraylar?.. Avrupa'nın ve Asya'nın saraylarında oturan krallar da doluya koyuyorlar almıyor, boşa ko-, yuyorlar dolmuyor!.. Bu ne biçım ıştir?.. Charies mı haklı?. Diana mı?.. • - Diana haklû.. - Neden?.. - Çünkü aileye gelin girdiğinde dışlanmış, kocası gerekli ilgiyi göstermemiş, kaynanası uzak durmuş, kızcağızı yıkmak istemişler, ilk çocuğundan sonra hastalanrnış, hamileliğın ardından hastalık kolay m şekerim!.. Kocası olacak herifın başka birkadınla iliş- kisî varmış... - Charies haklıi. - Niçin?.. - Kız görgüsüz, kendisini gösîerişe kaptırmış so- ğuk nevale!.. Gelin olunca başının göğe ereceğinı sanmış, düş kınklığına uğrayınca erkeklerle oynaş- mış, kocasını başkasıyla aldatmış, aklı başına geldi- ğınde iş işten geçmiş... Yeşılçam'ın en sığ filmıne senaryo olamayacak bir evlilik öyküsü bütün dünyayı ayağa kaldınyor... Neden?.. Gelin, damat, kaynana, karı, koca, görümce üze- rıne kuşaktan kuşağa yaşanmış. anlatıla anlatıla ha- vı dökülmüş ılişkılerın milyariarca müşterisi var... Niçin?.. Televızyondaki Brezilya dizilerinin ham hum şara- lop aşklan, Buckingham Sarayı'nın çatısı altında bir başka değer mı kazanıyor?.. • Ingiltere'nin devlet bütçesinde kraliyet ailesinin bir yerı var; kraliyet de bütçeye konan ödeneğin karşı- lığını burjuvazıye öder; sarayın 'muhafazakâr' halk kesimindeki ağırlığı kilıseyle bırieşince, yazılı bir ana- yasası bile olmayan ülkedeki dengeleri korumakta iş- ievini yenni getirir. Ne var ki bu gidişle işlevin kıymet-ı harbiyesi kal- mayacak.. sarayın ağırlığı hafıfliyor. Dünya halklarının çocukları "Külkedisi" masalıyla uyuya uyuya büyüyor. Ancak "Külkedisi Cinderel- /a"nın saraya girdikten ve prensle evlendıkten son- ra nasıl yaşadığı, bilinmez: kızın başına neler geldi- ğini 'Masalcı Baba' anlatmaz. Diana'nın anlattığı budur. • Dünya halklart daha uzun süre masallaıia uyutula- cak... En yaman 'Masalcı Baba'nm adı 'Medya'dır. Medyaşimdi dünyayı ıkiye ayırdı; BBC önce Prens Charies'ı sonra Prenses Dıana'yı ekrana çıkardı; ki- mileri kadına, kimilen kocasına hak veriyor, sıradan insan, sıradan geçimsizliği salt kraliyet ailesinde ya- şandığı için büyümsüyor!.. Gökten üç elma düştü, üçünü de Masalcı Baba kaDtı... GENEL KURULİLANI Saint Joseph'liler Derneği Yönetim Kurutu Başkanlığı'ndan Demeğımızın olağan Genel KurulToplantısı 10 Aralık 1995 Pazar gunü saat 14.00'te Saınt Joseph Lısesi'nde yapılacak- tır. Yeterii çoğunluk sağlanamadığı takdirde ıkınci toplantı 17 Aralık 1995 Pazar günu aynı yer ve saatte yapılacaktır. Genel Kurul Toplantısı'na tüm uyelerinmzin katılmasını önemle rica ederız. Saint Joseph'liler Derneği Yönetim Kurutu Gündem: 1. Saygı duruşu. istıklâl Marşı ve demek başkanının açış konuşması, 2. Başkanlık divanı üyelennın seçınnı, 3. Yönetim Kurulu'nun çalışma rapoaı ile bilanço ve gelır- gider çızelgelennın okunması, 4. Denetleme Kurulu'nun denetim raporunun okunması, 5. Yönetim ve Denetleme Kurullan raporlan üzennde gö- rüşme ve kurultann ıbrası, 6. Gelecek donem bütçe tasansının görüşülmesi ve onay- lanması, 7. Yönetim Kurulu ve dernek organlarının seçimi. 8. Dıiek ve temennıler. 9. Kapanış. DEMOKRATİK CUMHURİYET PROGRAMI Türkiye'yı tam demokratık \e üretken kılmak üzere gehştinlen önerilennı tartışmaya açıyor. YENT SIYASAL STRATEJI TARTIŞMALARI Ekım 1995 Mayıs 1996 -III- Taha AKYOL, Ruşen ÇAK1R Mete TUNÇAY. Aydm UGUR 25 Kasım 1995. Cumartesi. Saat 14.00 ÎTÜ Vakfı Maçka Sosyal Tesisleri Aynntılı bılgı ıçin: Tel: 0212. 275 10 00 >'/.' Faks. 0212. 272 66 2İ Romanlannız ve ansiklopedilerin yerinizden alınır. Tel.: 554 08 04
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle