Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CM 1995 PERSEMBE
İn UYGARLIKLARIN İZİNDE...
CUMHURİYET
KULTUR
OKTAY EKİNCİ
SAYFA
13
ODAK NOKTASI
jeçmişle geleceğin birlikte korunabilmesi için ömekbir kent:
Foça'da4
arkeolojikyaşam'..."anhsl ve doğal çevrenin koranması
abaknnda uzmanlann ve duyarh
cesımierin en çok zorlandıklan
ilkelerden biri Türkiye olsa gerek.
Bu zo-luk. sadece ülkeyi kasıp
kavurnayabaşlayan ve politıkadan
popüler kültüre kadar hemen her
alanda etkin olmaya myetleyen rant
ekonomisinden kaynaklanmıyor.
Yağmaya dayah imar ve kalkınma
politikâsı boylesine acımasız bir
düzeye ulaşmasaydı bile. Türkiye'deki
binlerce yüa uzanan uygarlık btrikimi
ve küitürel değerkrin aynı geçmişten
gelen zengın çeşitliligi. bu mirasın her
birine ve her türüne "eş sayguıhkta"
yaklaşan bir konıma uygulamasının
temel kurallannt belirkyebtlmek için
olağanüstü bir titızliğı ve yine yüksek
düzeyde bir duyarhhğı gerektiriyor.
Söz gelimi toprak altındaki bir Bizans
sarayı kahntısının hemen üzerinde yer
alan Osmanh dönemıne an bir si\ ıl
mimartık örneginin restorasyonunda,
her ikısinin de uygarlık ve sanat tarihi
açısından tas.ıdığı önemi eşdeğer tutan
\ e "İs»anbul'un evrensel Jdmüğinin" de
bu bırliktelıkten güç aldığinı ıçtenlıkk
savunan bir uygulama yöntemini
geliştirmek, öyie kolay bir iş olmasa
gerek
Ustelık. yine boylesine bir tarihsel
• zengmlıge bugünkü dünyanın biîimsel
gehşme merkezlerini oluşturan "ileri
Batı ülkeierinde" de pek
rastlanmadığından ötürü. hem ülkemiz
uzmanlan hem de Türkiye gibı tarihin
ilk çağlanndan bu yana yeryüzü
kültürlennin yaratıldığı diğer Asya ve
Afrika ülkelerinın uzmanlan. deyım
yerindeyse biîimsel politikalannı
belirlemek ve uygulamak için de
öncelikle "kendi birikimlerinden"
yararlanmak durumundalar.
Bu nedenle Türkiye, özellikle
1950'lerden bu yana belki de ılk kez ve
sadece "koruma" alanında, ulusal ve
evrensel sorumluluklan için büyük
oranda kendi bihmsel duyarlılığı ve
uzmanlık birikimiyle "baş başa
2
Arkeolojik
StT alanı
içerisinde
bulunan
tarihi
Foça evleri,
uygarhğın
sürekliliğini de
simgeliyoriar™
600 yılhk geçmişin hemen tüm görkemli kamtlan üzerinde yükselen eşsiz güzeUikte bir
sivil mimari ve tarihsel kent dokusu. Bu kültür zenginliğini sarmalayan doğal çevre ve
kıyı değerleri. Ve bunlarla iç içe yaşama ayncahğmı taşıyan hoşgörülü, sevecen. aydm
yöre insanlan... Foça, işte bu hiçbirinden vazgeçemeyeceği uygarlık hazınelerini "hep
birlikte" koruyabilmek için, kendisini artık yeni bir "arkeolojik yaşama" hazırlıyor...
kahnış" durumda diyebilınz.
Nitekim, işte bu yalnızlığın da yarattığı
verimli ve coşkulu tartışma ortamı
içerisinde, yaklaşık 2 >ıl süren ve çok
sayıda uzmanm katıldîğı bir dızi
değerlendirme toplantılannm ardından.
"Türkiye'nin karakteristiğT olan hem
arkeolojik hem de kentsel SlT'lerin
nasıl ve hangi kurallarla korunup
yaşatılacağma ilişkin yeni ilkeler
geliştirildi.
Konıma Yüksek Kurulu'nun anlamlı
bir yer seçimiyle Ulus'taki "tarihi
TBMM hinasında" \e sankı yine
1920'lenn ruhunu vaşarcasma yaptığı
30 Kasım 1993 tarihli toplantısında
kabul edilen 338 sayılı İlke Karan ik
Anadolu uygarhklannm sahıbi \e
bekçısi olan Türkiye Cumhuriyeti'nde
"farklı kültürierin birlikte
korunmasına olanak sağtayacak kentsel
arkeolojik SİT tanımı" yapıldı ve buna
dayah koruma koşulian behrlendi.
Böylesı bir anlayışın yasat kurallannı
yıllardır dört gözle bekleyen tarihsel
kentlenmiz arasında ise hiç kuşkusuz
Foça'nın yeri ve konumu bambaşkaydı.
Çünkü Foça. tıpkı yine Prof. Kongar'ın
belirttiği gibi. yeni yapılanmaya olanak
sağlanması amacıyla 1970'li yıllardan
bu yana koruma kararlannda ve SİT
sınırlannda sürekli değişıklikler
yapılan:
kente bugünkü adım veren antik
Phokaia yerkşmesinin önemini sadece
"imar haklanna bağh" beklentiler
içinde yorumlayan planlarla yağmaya
açılan;
dahası, bu başıbozuk ve duyarsız
dönemin yarattığı "gprüimli ortam"
içerisinde. eşsiz arkeolojik değerlenn
korunması ik sivil mimarlık
ömekkriyk bezeli özgün kent
dokusunun korunması konulannda her
ıki kültür zengınhğine meslekı olarak
bağlı uzmanlar arasındaki "öneelik ve
önetn aç.tsından'" çıkan
anlaşmazhklardan kaynaklanan
anlamsız ve "yıpraöcı tartışmakarnr
yaşandığı;
bütün bunlardan ötürü de yerel kültür
mirasının asıl savunucusu olması
gereken yöre halkinda koruma
hukukuna, kurumlanna ve kadrolarına
karşı belirgm bir güvensizliğın ortaya
çıktığu
ktsaca, arkeolojik ve kentsel StT
statüsünün "yaşayan ve yaşamın
sürmesi gereken" bir yerleşmede hangi
biîimsel \e toplumsal duyarlılık içinde
ek alınmasını öngören kurallann
yoksunluğundan ötürü tam bir kaos
içersine düşmüş bir "pikrt bölge"
niteliğindeydi...
Üstelik yine Foça kenti. koruma
konusundaki tüm bu kararsızlıklardan
kaynaklanan yağma ortamının
sağladığı rant olanaklanna rağmen.
1989 yerel seçımlerinde "StTi
kakiırma" sözü verenlenn deg.il. SlT'ı
savunanlarınkazandığı; 1994
seçımlerinde de bu kez "kıl payı" ik
bile olsa yine korumaya karşı olanlann
belediye yönetimine getirilmediği bir
kent olarak 21. yüzyıla hazırlanıyordu.
Acrbı Foça, l.S. 3. bınyılı.
kuruluşundan bu yana ise neredeyse
"4. bimür yine o görkemli tarihindekı
"Phokaia" icimliğini de kucaklayacak
şekilde nasıl karşılayacaktı?
Bu sorunun yamtını yerinde izlemek
üzere, geçen günlerde yine
Foça'daydık...
Akdeniz^in en esld ve soyîu efendîâTarih 3 Nisan 1914. Fransa'nın Marsilya
kentindeki bir arkeoloji konferansında
kürsüye çıkan Fe&t Sartiain, Foça'daki
araştırmalannı konu alan uzun ve
heyecanlı konuşmasına şöyle başhyor:
"Foça halkı, Marsüya'nın pek ünlü
halkını selamlar'.J"
Bu selam. sadece iki Akdenız kenti
arasındaki alışılagelmiş bır iyı nıyet
mesajı anlarnmı taşımıyor. Tanhçi
Sartiaux. İ.Ö. 600'lerde Marsilya"yı
"Foçalı gemkilerin kurduğunu"
anımsatarak sözlenni şöyk sürdürüyor:
"1899"da Marsiha'nın kuruluşunun 25.
yüzyü de\riyesi münasebethle Foçahlar,
antik ^eklin asil ve sade ifadesini
kullanarak şenli0ni/e katümak
istemişler >« bugün ikbalini. eski
zenginliğini kavbetmiş olmakla beraber
yüzytllar \mv tafer dolu tarihinin
hatiralannı saklamış ve la\ık olduğu
asatet şuurunu kaybetmemiş olan ufak
kasabalan adtna şehrinize bir mesa]
\oUamışlardır._" Yine Foçahlann sevgi
dolu mesajlannda Marsilya için
"•benim ünlü kıznn" deyişıni
kullandıklanna dıkkat çeken Sartiaux.
arkeolojik değerkndirmelerine
geçmeden önce şunları da eklemeden
edemıyor.
u
Ben biraz da Focalılann bir
habercisi olarak aranıza gelmiş
bulunuyorum. Kalplerinizde bir k«z
evladın duygulanm uyandırmak ve
Marsilya"yı fazfletii büyüğüne
bağlayacak baglannı kuN>etlendirmek
istiyorumm
"(Foça"dan Haber Foça'yı
Sevenkr Derneğı Yayını-1965). Yine
Foçahlann neredeyse 100 yıl önce
beslediklen bu duygular. eğer resmı
politikalara da yansıyabilseydı. "ünlü
knJan" Marsilya ik özlediklen
yakmlaşma bugünkünden çok daha
ikri olur ve ikı kentin tarihsel
akrabalığı belkı de her yıl daha bir
coşkuyla kutlanırdı.Gerçi, özellikle
Nihat Dirim'ın Belediye Başkanı
olmasmdan sonra. 1914"krdeki
duygulu selamlaşmanın artık
"kueakla^maya" dönüşmesı için
anlamh gırışımlerin ve çabalann da
yoğunlaştığı gözleniyor. Ama yine de
özellikle 1970"krden sonrakı imar
politıkalannda, antik Phokaıa'nın bır
zamanlar "Akdeniz uygartıklannın
beşiğT olduğu gerçeğınin tarıhe yakışır
bır duyarlılık içinde ele ahndığından
pek söz edikmez. Nitekim. yine Felı*
Sartıaux'nun 1952'de Ege Tunzm
Cemiyeti tarafından İzmır"de basilan
"Eski Foça" adlı kıtabmda. "Foça'da
Esaslı Bir Arkeolojik Kazı
Yapümahdır" başlığmı taşıyan önsöz.
şu \urgulamayı da ıçeriyor.
"İonya'nın en mahir ve teşküatlanmtş
denizcileri olan Foçahlar, muasır Garbi
Anadolu kültürünü (geli^miş Batı
\nadolu kültürünü) ve Artemts
kültürünü Akdeniz havTasına >aymakta
birinei derecede rol ONnamışlardırJ"
Foça'nın Anadolu ve Akdeniz
uygarhklan içindeki yennı ve önemini
kanıtlayan arkeolojık araştırmalar.
Fransız bilim adamı Sartiaux'nun
1913ten 1920kre dek süren
çabalanndan sonra. Ord. Prof. Dr.
Ekrem Akurgal'ın 1950"lerde\eniden
baslattığı kazılarla devam etti.
Bugünkü zengın bilgi bırikımini ve gün
üjigına çıkan tarihsel degerkrin önemli
bir bölümünü ülkemıze ve tüm
insanlığa armağan eden Akurgal'dan
sonra ise bu kez "uygarhgın izindeki"
nöbetı Doç. Dr. Ömer Özyi^t ve grubu
dev raldılar. Bu \ em ve genç ekıbtn
1991 yılında ortaya çıkardıklan
"tiyatro" kahntılan ise Foça"dakı
koruma kararlanna yönelik kaygılann
haklı olduğunu kamtladı. İ.Ö. 3Ö0"knn
ortalannda Büyük tskender dönemine
takv ımlenen toprak altındaki bu
kalıntılar, Anadolu'da bılinen **eneski"
tiyatroya aittı ve bu es.ssz mirasın bir
bölümü de daha önce belırlenen "SİT
alanının dışında" kalıyordu.
Foçanın bu yeni bulunan hazinesi,
yme 1990'lannbaşlannda
kaymakamlık binasının hafriyatında
bulunan duvarlann da Herodot'un
sözünü ettığı İ.Ö. 580'lere ait görkemli
kent surlan olduğu gerçeğiyk
birkşınce \e ardından İ993'te ortaya
çıkanlan tapmma alanının da yine
yaklasık 2500 yıl önce "Kybele'" için
yapıldığı anlaşılınca. Foça için artık
yeni bir koruma anlayışının ve "yeni
bir StT kavramının" zorunlu olduğu da
ortaya çıkıyor.
Bir yandan arkeolojik değerleri. öbür
yandan yakm dönemknn tanıği olan
sivil mimarlık örnekleri. bunları
sarmalayan doğal zenginlıklen.
tümünün oluşturduğu eşsız küitürel
doku. bu sevecen dokuya sığınan
akdenizfoklan ve yine böylesi bır
yörenin sahıbi olma ayncahğmı taşıyan
hoşgörülü. demokrat ve aydın
insanlanyla Foça. deyım yenndeyse 3.
bınvıla doğru gururlu bir "arkeoiojik
yaşamm" Anadolu'daki örneğini
yaratmaya çahşıyor...
Tarîh bîtincindenkent ldîltürüne...
Yerleşme alanının yakla^ık yüzde 50"si
"I. Derece Arkeolojik SrT" olan. geri kalan
kesımkrın de yine arkeolojik. kentsel ve do-
ğal SİT olarak koruma altına ahndığı. öte
yandan yine kentin sosyal. küitürel ve tica-
ri merkezlerininde yine bu SlTTerde yer al-
dığı ve tarihsel değerlerk iç içe olduğu, ben-
zer şekılde gekneksel iskân alanlannm da
hem sivil mimari zenginlikler hem de top-
rak altındaki küitürel miras nedeniyle imar
kısıtlaması içerisinde kaldığı bir kent, yanı
Foça. acaba nasıl "yaşayacak"?
Ustelık. yinetüm bu doğal ve tarihsel de-
ğerlenyle de haklı bir turizm çekiciliği olan
bır "kîyı kentT kimliğıyk bır yandan hep
"Phokaia" olarak kalıp öbüryandan "Foça"
olarak uygarlığını nasıl sürdürecek1
?
Bu zorlu sorulan Belediye Başkam Nihat
Dirim'e yöneltiğimde, hiç düşünmeden
"Tarihin çağdaş kentyaşanuna katümasıy-
la" diyor. Aslmda bu konuyu çok düşündü-
ğü ve geçen yılki belediye seçimlerini
"StT'ekarşıçıkan" rakibıni'sadece
U
18oy"
farkla geçerek kazanan "korumadan yana"
bır yerel yöneüci olarak. belki de her gün bu
sorulann yanıtı için çalıs.tığı da hemen an-
laşıhyor. Nitekim Nihat Dirim, bir yandan
1977'deki ük koruma karanndan bu yana
süregelen "StTsmriankarmaşas" içerisin-
de kendisini de zor dummlarda bırakan be-
lirsizlikkrden artık kurtulmaya çalıs.ırken
öbüryandan da Foça'nın bundan böyk "ta-
rihle birlikte yaşamayı öğrenmesi" için du-
yarlı uygulanıalar gerçekleştiriyor.
Ömeğin. 1993"teki kazılarda ortaya çıka-
nlan ve Küçükdeniz denılen antik limanın
hemen ginşınde yer alan, tannça Kybek için
inşa edilmiş tapınma alanım bugün gezen-
ler. sadece 2600 yıl öncesine ait bilgileri de
aynı \erdeki panolardan edinmekk kalmı-
yorlar. Bu alantn dayandıği ve aynı dönem-
lerden yakın çağlara dek Foça'yı koruyan
sur duvarlannda. "hangi taş örgünün. han-
giuygarhğın katkısı olduğunu" da yine üzer-
krindeki panolardan "öğrenerek" izlıyor-
lar.
lnsanoğlunun bu görkemli yaratıcı gücü-
nü coşkuyla seyrederken. sol kenardaki taş
dokunun M.S. 2. ve 3. yüzyıllara ait Roma
dönemi onanmı olduğunu, hemen üstünde-
kı kesımin 13. yüzyıl sonlannda Ceneviz
döneminden kaldığmı, sağ taraftaki düzgün
diktörtgen ve iri tas.li bölümün M.Ö. 500-
580'kre an arkaik dönem surlan olduğunu
ve aynı du\ann üst kesimlerinin ise 1538-
1539'da Osmanh döneminde ekkndiğini
"görerek" öğTenmek. aynı anda "uygarü-
ğın seyrine" de tanık olmak anlamma geli-
yor \e kuşkusuz koruma bihncinın güçlen-
mesine eşsiz katkıda bulunuyor.
Nihat Dinm, kentteki bu ve buna benzer
diğer düzenkmeleri de yeterli görmeyerek
"Arkeolojiyi kent yaşamının vazgeçilmez
parçast yapmak zorundayız" dıyor ve şunu
önenyor:
"Örneğjn, antiktiyatronunbütünüyle or-
tzyz çıkanlması ve Foça'nın küitürel yaşa-
mıyta yeniden bütünleştirilmesi gerekiyor.
Tarih,sadecebir müzegibi gorselolarak de-
ğil, bugünün ve yannın kentsel kuüammın-
da da yerini alabüirse rant uğruna bundan
vazgeçmek düşüncesi de giderek ortadan
kalkabilir ve gerçekzenginliğin arkeolojiyle
iç içe yaşamak olduğu kavTanabilir."
Benzer şekilde Foça'nın " uygarlık bekçi-
a" Doç. Dr. Ömer Özyiğit de örneğm antik
Phokaıa'nın ünlüanıtı AthenaTapınağı'nın
kentin uygun bir yerinde tıpkı yapımla ye-
niden inşasını istıyor. Bu anlamlı "restütis-
yon" uygulaması için öncelikle savunduğu
yer ise aynı tapmağm kahntılannm bulun-
duğu varsayılan eski ortaokul bahçesı...
Belediyecikrin \e korumacılann çabala-
nyla Foça halkını kentin tarihıne daha çok
bağlayacak düzenlemeler yapılsa bile. yine
Foça sonuçtabir "kent" olarak yaşayacağm-
dan ve bunun kaçınılmaz sonucunda ise hem
ait yapısındahem de imanndabelli bır "gp-
lişme" gerekeceğinden. * arkeolojik yaşam-
la" bu yeni yaşam gereksınmeleri arasında-
ki dostluğun nasıl kurulacağmı da planla-
mak ve çözmek gerekiyor.
Nihat Dırim'in bu yönde umut bağladığı
en önemli proje. yerel dilde Rumcadan ka-
lan bir sözcük olarak "2.Mersinaki" denen,
kuzeydeki ikinci koyun sırtlanna doğru uza-
nan 179 dönümlük Hazine arazısınde yeni
bir yerleşme alanı oluşturmak. Orman vas-
fı olmayan, ancak Jandarma Genel Komu-
tanlığı'na 49 yılhğına tahsis edilen bu Ha-
zine arazisinde eğer s.u ünlü "takas yönet-
metiği" uygulanabihrse. Foça kent merke-
zindekı arkeolojik SlT'lerde kalan arazile-
nn sahıpkrıne buradan arsa verilebilecek
ve böylece tanh üzerindekı "imar baskıla-
n" önemli oranda ortadan kaldınlabiiecek.
Bu yaşamsal projenin gerçeklesebılmesi
için Hazınenin \e Jandarma Genel Komu-
tanlığı'nın göstereceği anlayış \e duyarlılık
ise hiç kuşkusuz Foça'nın uygarlık tarihine
geçecek.
Aynı şekilde yine Foça için artık kaçınıl-
maz olan ve sadece kentsel yaşamm saghğı
ıçın değil. aynı anda foklann da sığmdığı be-
reketli denizın kirlenmemesı için önem ka-
zanan "kanalizasyonprojesi"nın de özellik-
le arkeolojiye karşı yüksek bir tıtizlik \e
özenli. dıkkatli uygulamayla gerçeklejme-
si gerekiyor. Eğer tlkr Bankası, 1994 yılı
sonlannda ihak ettiği bu projenin SİT için-
den geçen bölümlennde arkeologlan da so-
rumîu denetım ekipknne alırsa Foça'da yi-
ne kentin uygarhğına yakışır bir ömek uy-
gulamaya tmza atılabilir...
O sabah erken saatkrde uyanıp güne^
doğmadan Aliağa'ya doğru yola çıktığım-
da. birkaç yıldır Foça'da y aşanan \e zaman
zaman sert tartışmalara da yol açan "koru-
macdararasındakigerilimuortanun" aslm-
da ne kadar yersiz olduğunu düşündüm.
Hem bilim çe\relerinde hem beledıyede
hem de kentteki duyarlı kesimkr arasında
bu "kahraman kadrolar" \ ar olduğu süre-
ce. Foça'nın bir Ku^adası gıbt, bir Bodrum
gibı, bır Marmaris, Alanya ya da benzer di-
ğer tarihi kıyı kentlen gibı uygarlık değer-
lerını yıtırmeyeceği ortada.
Bundan 4 yü önce. yine bır Foça ziyare-
tinın ertesınde. bekdıyeye genel bır değer-
kndirme yaziM göndermıştım. 20.9.1991
tarihli bu yazmın sonuç bölümü, öyle görü-
nüyor kı güncelliğını bugün de koruyor. Yi-
neleyerek bitıriyorunT
"Çe\reye duvarlı kişi ve kuruluşlann, bu
soygun ve yağma düzeni karşısında birbir-
lerini "hasım' görmeleri \erine, ortak düş-
mana karşı güçbirliği içine girmeleıi, tarih-
sel bir görev ve sorumluluk değil midir?
Foça, tüm sevenlerinden ortak çaba ve
dayanışma bekliyor._"
AHMET CEMAL
Bizr
19. YüzyıUNe
Zaman Yaşadık?
Düşünme eylemi, düşünülene gore belli aşama-
lan içeren, duşünmenin konusunun gerekli kıldığı
bütün aşamalan eksiksiz içermek zorunda olan bir
süreçtir. Bu aşamalardan herhangi birini "düşünül-
müş" diye varsayıp atlamak. tıpkı örgü örerken sıra
atlanması sonucu ortaya delik deşik bir hırkanın çık-
ması gibi, "delikli" bir düşünce örgüsünün elde edil-
mesine neden olur.
Herhangi bir toplumun dünü ve bugünü üzerine
düşünce üretirken kimi noktalarda o toplumun he-
nüz yaşamadıklarını yaşanmış, daha varılmamış
aşamalara ulaşılmış varsayımına gitmek de bundan
farklı degildir. Bu türden sakıncalı bir tutuma özellik-
le belli birtoplum için başkatoplumların mode! alın-
masında rastlanır, Böyle bir tutumun temel yanlışlı-
ğı ise tarihin hiçbir zaman model alınamayacağı, an-
cakyaşanabilecegi gerçeğınin bilincine varamamak-
tankaynaklanır...
Tanzimat'la birlikte Batı, ağıriıklı olarak da Avrupa
modeline kayan ve Cumhuriyet'in kurulmasıyla Ba-
tılılaşmayı resmı politika olarak benimseyen Türk
toplumunun bugün bulunması öngörülen yerde ol-
duğunu önce varsaymak, ardından da neden o ye-
re uyumsuzluk gösterdiğini sorgulamak, bütünüyle
yanlış bir düşünce temelini sergilemekle eşanlamlı-
dır. Model-toplumu bugüne getiren süreç ile kendi
toplumumuzun geçmişı arasındaki ayrımlara yete-
rince eğılmeden modelde direnmek, salt bilgisizlik-
ten kaynaklanabilecek bır tutum olabilir...
Sözü edilen aynmlan somutlaştırabilmek bağla-
mtnda Avrupa'nın 19. yüzyılına bir göz atmak, daha
doğru bir deyişle, 19. yüzytlın Avrupa için ne anlam
taşıdığını ktsaca irdelemek yarariı olacaktır. Çünkü
günümüzün Avrupası, gerek toplumsal, gerekse
ekonomik açıdan doğrudan 19. yüzyıl Avrupası'nın
ürünüdür.
Başta Arnold Hauser ve VValter Benjamin olmak
üzere, çoğu toplumbilımcılere ve kültür tarihçilerine
göre, Avrupa'da 1830'larda başladığı söylenebilecek
olan 19. yüzyıl, öncekiyüzyıllardan radikal bır kopuş
görijnümündedir. Bır yandan burjuva sınıfının ege-
menliğinin doruğuna varmasıyla ve -bu egemenlik
nedeniyle- işçi sınıfının sınıfsal kımliğinin iyice belir-
ginleşmesiyle toplumsal yapısı daha önceki yüzyıl-
larla karşılaştırılamayacak ölçüde değişen Avrupa,
öte yandan yine aynı yüzyılda yaşadığı bütün bu
köklü değişimlerin -başta roman edebiyatı olmak
üzere-, sanatın bütününe yansımasıyla birlikte, ar-
tık 20. yüzyıl Avrupası
1
nın belirieyici çizgıterini taşı-
maya başlar. 19. yüzyılın ikinci yanstnda, biîimsel
alandaki gelişmelerin giderek başdöndürücü bir hı-
za ulaşması ise Avrupa'nın sonraki yüzyılda taşıya-
cağı çehreyi iyice belirler.
19. yüzyılın öncekilerden kesin çizgilerie aynlma-
sı bağlamında, ünlü toplumbilimci ve kültür tarihçi-
si Arnold Hauser'in şu saptamalari önemlidir. "Av-
rupa'da 19. yüzyılda oluşan edebiyat; modem, can-
It, bugünkü ınsacun da sorunlanna doğrudan değ-
gin bir edebiyattır, daha önceki edebiyatın anlaşıl-
ması ise -o zarnanlarki yaşam biçimlerinin ve bun-
lardan kaynaklanan sorunlann farkhlığı nedeniyle,
öze! bir tutumu, özel bir çabayı gerekîırir; yine sö-
zü edilen farklılıklar nedeniyle, bunlann yorumu bu-
günûn insanlan açısından hep tehlikelere ve yanlış
anlamalara gebedır. Yukanda sözü edilen "özel tu-
tum", daha eski edebiyatın okunup anlaşılabilmesi
için sıradan okurda bulunmayan bakış açılanna ve
yeteneklere sahip olmayı gerektıhr." Bu saptama-
lara göre, diyelim bir Don (Suıchote'nin anlamını
yeterince kavrayabilmek, Cervantes'ın yaşadığı ge-
çiş dönemini, başka deyişle şövalyelık döneminin
yerini, güçlenen merkezi iktidarlara bıraktığı zama-
nı bilmek koşuluna bağlıdır. Ancak bu nokta yete-
rince bilindiği takdirdedir ki, sona eren bir dönem-
de geçerti erdemlerin, sonraki dönemlerde neden
geçerli olamayacağı ya da en azından neden eski-
den yapıldığından daha farklı bir biçimde savunul-
ması gerektiğı anlaşılabilir. Ve yine ancak bu anlaşıl-
dıktan sonradır ki Don Quichote'nın yazgısı, düşün-
ce düzleminde geçiş dönemlerini yaşamak zorun-
da kalan bütün erdemli insanlann yazgısı olarak so-
mutlaştınlabilir. Buna karşılık bir Balzac'ın ya da bir
Stendahl'in eserleri, yaşamın temel sorulanna ya-
nrt arama bağlamında, yalnızca 19. yüzyılın insanı-
na değil, fakat yüzyılımızın insanına da doğrudan
seslenebilen ürünlerdır.
Yukanda, Hauser'den yaptığımız alıntıdaki "ede-
biyat" sozcüğünün yerine "küitür" sözcüğünü ko-
yarsak, o zaman 19. yüzyılda Avrupa'da oluşan kül-
türün ve onun değerterinin 20. yüzyıl insanına doğ-
rudan temel olduğunu, 20. yüzyıl insanının bu kül-
türle dolaysız ilişki kurabildiğini, oysa daha önceki
dönemlerin kültürüyle ilişki kurabiimenin belli bir bil-
gi binkimınin variığtnı gerektirdiğinı söyleyebiliriz.
Bunu yaptığımız takdirde de, Batılılaşma çabala-
nmızda hep model aldığımız Avrupa bağlamında,
"Biz, 19. yüzyılı ne zaman yaşadık" sorusuna daha
kolay yanıt bulabiliriz.
Avrupa'nın 19. yüzyılındaki köklü değişim karak-
teri göz Önünde tutulduğu takdirde, ülkemizin böy-
le bir yüzytlı -elbet aradaki bütün önemli aynmlar
saklı kalmak koşuluyla- ancak 1920'lerden başlaya-
rak, yani Cumhuriyet'in kunjluşuyla birlikte yaşama-
ya başladığı, sanınm kendiliğinden ortaya çıkar. Üs-
telik ülkemizdeki köklü değişim, yalnızca bir yöne-
tjm bıçiminin yerini bir başkasına bırakmasıyla sınır-
lı dakalmamış, özellikle düşünme biçimi bağlamın-
da. mutlakbir toplumsal değişimin gerçekleşmesi
öngörülmüştür.
UstelikTürkiye, 20. yüzyılda girdiği 19. yüzyılı do-
ğal bir toplumsal-sınrfsal süreç sonucu değil, fakat
ülkenin nereye gelmesi gerektiğıne en doğru tanıyı
koyan Mustafa Kemal lideriığındeki devrimci bir
kadronun üstten zorlamasıylayaşamayabaşlamış-
tır.
Mustafa Kemal Atatürk, dev bır değişimı yalnızca
biçimsel bağlamda gerçekleştirmekle kalmayarak,
yeni düşünme ve yaşama bıçiminin toplumda kök-
salabilmesi için çok etkili kurumlan da oluşturmuş-
tur.
Peki, Atatürk'ten sonra ne olmuştur? Gerek dü-
şünce, gerekse uygulamalar düzlemindeyapılan ne
gibi yanlışlıklar, Türk toplumunu kendi geçmişiyle
sağlıklı ilişkiler kurabilme olanağından yoksun kal-
dığı, bu nedenle bugününü ve yarınını da yeterince
çözümleyemediği bir konuma itmiştir?
Konuyu gelecek yazımızda sürdüreceğız.
Foça'da antiklimanın bulunduğu Küçük Deniz adh koyun çev resi, yakın
dönemlere ait sivil mimari yapdarta çevrili ve kentin küitürel yaşamı da
bu tarihsel tnerkezde sürüyor... (Fotoğraflar: OKTAY EKİNCİ)
Fatma Ûzdirek'ten dia gösterisi
Kültür Servisi-Fatma Özdirek'in 1993-1994 yılları
arasında iran. Pakistan, Afganistan, Türkmenistan,
Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan. Azerbaycan.
Gürcistan ve Çin'de (Uygur Ozerk Bölgesı) çektiği
fotoğraflardan oluşan "Asya Söykncesi" adlı dıa
gösterisi ise bugün Fransız Kültür Merkezi'nde
18.00-19.00 saaıkri arasında izlenebilir.