22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CM 1995 PERSEMBE İn UYGARLIKLARIN İZİNDE... CUMHURİYET KULTUR OKTAY EKİNCİ SAYFA 13 ODAK NOKTASI jeçmişle geleceğin birlikte korunabilmesi için ömekbir kent: Foça'da4 arkeolojikyaşam'..."anhsl ve doğal çevrenin koranması abaknnda uzmanlann ve duyarh cesımierin en çok zorlandıklan ilkelerden biri Türkiye olsa gerek. Bu zo-luk. sadece ülkeyi kasıp kavurnayabaşlayan ve politıkadan popüler kültüre kadar hemen her alanda etkin olmaya myetleyen rant ekonomisinden kaynaklanmıyor. Yağmaya dayah imar ve kalkınma politikâsı boylesine acımasız bir düzeye ulaşmasaydı bile. Türkiye'deki binlerce yüa uzanan uygarlık btrikimi ve küitürel değerkrin aynı geçmişten gelen zengın çeşitliligi. bu mirasın her birine ve her türüne "eş sayguıhkta" yaklaşan bir konıma uygulamasının temel kurallannt belirkyebtlmek için olağanüstü bir titızliğı ve yine yüksek düzeyde bir duyarhhğı gerektiriyor. Söz gelimi toprak altındaki bir Bizans sarayı kahntısının hemen üzerinde yer alan Osmanh dönemıne an bir si\ ıl mimartık örneginin restorasyonunda, her ikısinin de uygarlık ve sanat tarihi açısından tas.ıdığı önemi eşdeğer tutan \ e "İs»anbul'un evrensel Jdmüğinin" de bu bırliktelıkten güç aldığinı ıçtenlıkk savunan bir uygulama yöntemini geliştirmek, öyie kolay bir iş olmasa gerek Ustelık. yine boylesine bir tarihsel • zengmlıge bugünkü dünyanın biîimsel gehşme merkezlerini oluşturan "ileri Batı ülkeierinde" de pek rastlanmadığından ötürü. hem ülkemiz uzmanlan hem de Türkiye gibı tarihin ilk çağlanndan bu yana yeryüzü kültürlennin yaratıldığı diğer Asya ve Afrika ülkelerinın uzmanlan. deyım yerindeyse biîimsel politikalannı belirlemek ve uygulamak için de öncelikle "kendi birikimlerinden" yararlanmak durumundalar. Bu nedenle Türkiye, özellikle 1950'lerden bu yana belki de ılk kez ve sadece "koruma" alanında, ulusal ve evrensel sorumluluklan için büyük oranda kendi bihmsel duyarlılığı ve uzmanlık birikimiyle "baş başa 2 Arkeolojik StT alanı içerisinde bulunan tarihi Foça evleri, uygarhğın sürekliliğini de simgeliyoriar™ 600 yılhk geçmişin hemen tüm görkemli kamtlan üzerinde yükselen eşsiz güzeUikte bir sivil mimari ve tarihsel kent dokusu. Bu kültür zenginliğini sarmalayan doğal çevre ve kıyı değerleri. Ve bunlarla iç içe yaşama ayncahğmı taşıyan hoşgörülü, sevecen. aydm yöre insanlan... Foça, işte bu hiçbirinden vazgeçemeyeceği uygarlık hazınelerini "hep birlikte" koruyabilmek için, kendisini artık yeni bir "arkeolojik yaşama" hazırlıyor... kahnış" durumda diyebilınz. Nitekim, işte bu yalnızlığın da yarattığı verimli ve coşkulu tartışma ortamı içerisinde, yaklaşık 2 >ıl süren ve çok sayıda uzmanm katıldîğı bir dızi değerlendirme toplantılannm ardından. "Türkiye'nin karakteristiğT olan hem arkeolojik hem de kentsel SlT'lerin nasıl ve hangi kurallarla korunup yaşatılacağma ilişkin yeni ilkeler geliştirildi. Konıma Yüksek Kurulu'nun anlamlı bir yer seçimiyle Ulus'taki "tarihi TBMM hinasında" \e sankı yine 1920'lenn ruhunu vaşarcasma yaptığı 30 Kasım 1993 tarihli toplantısında kabul edilen 338 sayılı İlke Karan ik Anadolu uygarhklannm sahıbi \e bekçısi olan Türkiye Cumhuriyeti'nde "farklı kültürierin birlikte korunmasına olanak sağtayacak kentsel arkeolojik SİT tanımı" yapıldı ve buna dayah koruma koşulian behrlendi. Böylesı bir anlayışın yasat kurallannı yıllardır dört gözle bekleyen tarihsel kentlenmiz arasında ise hiç kuşkusuz Foça'nın yeri ve konumu bambaşkaydı. Çünkü Foça. tıpkı yine Prof. Kongar'ın belirttiği gibi. yeni yapılanmaya olanak sağlanması amacıyla 1970'li yıllardan bu yana koruma kararlannda ve SİT sınırlannda sürekli değişıklikler yapılan: kente bugünkü adım veren antik Phokaia yerkşmesinin önemini sadece "imar haklanna bağh" beklentiler içinde yorumlayan planlarla yağmaya açılan; dahası, bu başıbozuk ve duyarsız dönemin yarattığı "gprüimli ortam" içerisinde. eşsiz arkeolojik değerlenn korunması ik sivil mimarlık ömekkriyk bezeli özgün kent dokusunun korunması konulannda her ıki kültür zengınhğine meslekı olarak bağlı uzmanlar arasındaki "öneelik ve önetn aç.tsından'" çıkan anlaşmazhklardan kaynaklanan anlamsız ve "yıpraöcı tartışmakarnr yaşandığı; bütün bunlardan ötürü de yerel kültür mirasının asıl savunucusu olması gereken yöre halkinda koruma hukukuna, kurumlanna ve kadrolarına karşı belirgm bir güvensizliğın ortaya çıktığu ktsaca, arkeolojik ve kentsel StT statüsünün "yaşayan ve yaşamın sürmesi gereken" bir yerleşmede hangi biîimsel \e toplumsal duyarlılık içinde ek alınmasını öngören kurallann yoksunluğundan ötürü tam bir kaos içersine düşmüş bir "pikrt bölge" niteliğindeydi... Üstelik yine Foça kenti. koruma konusundaki tüm bu kararsızlıklardan kaynaklanan yağma ortamının sağladığı rant olanaklanna rağmen. 1989 yerel seçımlerinde "StTi kakiırma" sözü verenlenn deg.il. SlT'ı savunanlarınkazandığı; 1994 seçımlerinde de bu kez "kıl payı" ik bile olsa yine korumaya karşı olanlann belediye yönetimine getirilmediği bir kent olarak 21. yüzyıla hazırlanıyordu. Acrbı Foça, l.S. 3. bınyılı. kuruluşundan bu yana ise neredeyse "4. bimür yine o görkemli tarihindekı "Phokaia" icimliğini de kucaklayacak şekilde nasıl karşılayacaktı? Bu sorunun yamtını yerinde izlemek üzere, geçen günlerde yine Foça'daydık... Akdeniz^in en esld ve soyîu efendîâTarih 3 Nisan 1914. Fransa'nın Marsilya kentindeki bir arkeoloji konferansında kürsüye çıkan Fe&t Sartiain, Foça'daki araştırmalannı konu alan uzun ve heyecanlı konuşmasına şöyle başhyor: "Foça halkı, Marsüya'nın pek ünlü halkını selamlar'.J" Bu selam. sadece iki Akdenız kenti arasındaki alışılagelmiş bır iyı nıyet mesajı anlarnmı taşımıyor. Tanhçi Sartiaux. İ.Ö. 600'lerde Marsilya"yı "Foçalı gemkilerin kurduğunu" anımsatarak sözlenni şöyk sürdürüyor: "1899"da Marsiha'nın kuruluşunun 25. yüzyü de\riyesi münasebethle Foçahlar, antik ^eklin asil ve sade ifadesini kullanarak şenli0ni/e katümak istemişler >« bugün ikbalini. eski zenginliğini kavbetmiş olmakla beraber yüzytllar \mv tafer dolu tarihinin hatiralannı saklamış ve la\ık olduğu asatet şuurunu kaybetmemiş olan ufak kasabalan adtna şehrinize bir mesa] \oUamışlardır._" Yine Foçahlann sevgi dolu mesajlannda Marsilya için "•benim ünlü kıznn" deyişıni kullandıklanna dıkkat çeken Sartiaux. arkeolojik değerkndirmelerine geçmeden önce şunları da eklemeden edemıyor. u Ben biraz da Focalılann bir habercisi olarak aranıza gelmiş bulunuyorum. Kalplerinizde bir k«z evladın duygulanm uyandırmak ve Marsilya"yı fazfletii büyüğüne bağlayacak baglannı kuN>etlendirmek istiyorumm "(Foça"dan Haber Foça'yı Sevenkr Derneğı Yayını-1965). Yine Foçahlann neredeyse 100 yıl önce beslediklen bu duygular. eğer resmı politikalara da yansıyabilseydı. "ünlü knJan" Marsilya ik özlediklen yakmlaşma bugünkünden çok daha ikri olur ve ikı kentin tarihsel akrabalığı belkı de her yıl daha bir coşkuyla kutlanırdı.Gerçi, özellikle Nihat Dirim'ın Belediye Başkanı olmasmdan sonra. 1914"krdeki duygulu selamlaşmanın artık "kueakla^maya" dönüşmesı için anlamh gırışımlerin ve çabalann da yoğunlaştığı gözleniyor. Ama yine de özellikle 1970"krden sonrakı imar politıkalannda, antik Phokaıa'nın bır zamanlar "Akdeniz uygartıklannın beşiğT olduğu gerçeğınin tarıhe yakışır bır duyarlılık içinde ele ahndığından pek söz edikmez. Nitekim. yine Felı* Sartıaux'nun 1952'de Ege Tunzm Cemiyeti tarafından İzmır"de basilan "Eski Foça" adlı kıtabmda. "Foça'da Esaslı Bir Arkeolojik Kazı Yapümahdır" başlığmı taşıyan önsöz. şu \urgulamayı da ıçeriyor. "İonya'nın en mahir ve teşküatlanmtş denizcileri olan Foçahlar, muasır Garbi Anadolu kültürünü (geli^miş Batı \nadolu kültürünü) ve Artemts kültürünü Akdeniz havTasına >aymakta birinei derecede rol ONnamışlardırJ" Foça'nın Anadolu ve Akdeniz uygarhklan içindeki yennı ve önemini kanıtlayan arkeolojık araştırmalar. Fransız bilim adamı Sartiaux'nun 1913ten 1920kre dek süren çabalanndan sonra. Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal'ın 1950"lerde\eniden baslattığı kazılarla devam etti. Bugünkü zengın bilgi bırikımini ve gün üjigına çıkan tarihsel degerkrin önemli bir bölümünü ülkemıze ve tüm insanlığa armağan eden Akurgal'dan sonra ise bu kez "uygarhgın izindeki" nöbetı Doç. Dr. Ömer Özyi^t ve grubu dev raldılar. Bu \ em ve genç ekıbtn 1991 yılında ortaya çıkardıklan "tiyatro" kahntılan ise Foça"dakı koruma kararlanna yönelik kaygılann haklı olduğunu kamtladı. İ.Ö. 3Ö0"knn ortalannda Büyük tskender dönemine takv ımlenen toprak altındaki bu kalıntılar, Anadolu'da bılinen **eneski" tiyatroya aittı ve bu es.ssz mirasın bir bölümü de daha önce belırlenen "SİT alanının dışında" kalıyordu. Foçanın bu yeni bulunan hazinesi, yme 1990'lannbaşlannda kaymakamlık binasının hafriyatında bulunan duvarlann da Herodot'un sözünü ettığı İ.Ö. 580'lere ait görkemli kent surlan olduğu gerçeğiyk birkşınce \e ardından İ993'te ortaya çıkanlan tapmma alanının da yine yaklasık 2500 yıl önce "Kybele'" için yapıldığı anlaşılınca. Foça için artık yeni bir koruma anlayışının ve "yeni bir StT kavramının" zorunlu olduğu da ortaya çıkıyor. Bir yandan arkeolojik değerleri. öbür yandan yakm dönemknn tanıği olan sivil mimarlık örnekleri. bunları sarmalayan doğal zenginlıklen. tümünün oluşturduğu eşsız küitürel doku. bu sevecen dokuya sığınan akdenizfoklan ve yine böylesi bır yörenin sahıbi olma ayncahğmı taşıyan hoşgörülü. demokrat ve aydın insanlanyla Foça. deyım yenndeyse 3. bınvıla doğru gururlu bir "arkeoiojik yaşamm" Anadolu'daki örneğini yaratmaya çahşıyor... Tarîh bîtincindenkent ldîltürüne... Yerleşme alanının yakla^ık yüzde 50"si "I. Derece Arkeolojik SrT" olan. geri kalan kesımkrın de yine arkeolojik. kentsel ve do- ğal SİT olarak koruma altına ahndığı. öte yandan yine kentin sosyal. küitürel ve tica- ri merkezlerininde yine bu SlTTerde yer al- dığı ve tarihsel değerlerk iç içe olduğu, ben- zer şekılde gekneksel iskân alanlannm da hem sivil mimari zenginlikler hem de top- rak altındaki küitürel miras nedeniyle imar kısıtlaması içerisinde kaldığı bir kent, yanı Foça. acaba nasıl "yaşayacak"? Ustelık. yinetüm bu doğal ve tarihsel de- ğerlenyle de haklı bir turizm çekiciliği olan bır "kîyı kentT kimliğıyk bır yandan hep "Phokaia" olarak kalıp öbüryandan "Foça" olarak uygarlığını nasıl sürdürecek1 ? Bu zorlu sorulan Belediye Başkam Nihat Dirim'e yöneltiğimde, hiç düşünmeden "Tarihin çağdaş kentyaşanuna katümasıy- la" diyor. Aslmda bu konuyu çok düşündü- ğü ve geçen yılki belediye seçimlerini "StT'ekarşıçıkan" rakibıni'sadece U 18oy" farkla geçerek kazanan "korumadan yana" bır yerel yöneüci olarak. belki de her gün bu sorulann yanıtı için çalıs.tığı da hemen an- laşıhyor. Nitekim Nihat Dirim, bir yandan 1977'deki ük koruma karanndan bu yana süregelen "StTsmriankarmaşas" içerisin- de kendisini de zor dummlarda bırakan be- lirsizlikkrden artık kurtulmaya çalıs.ırken öbüryandan da Foça'nın bundan böyk "ta- rihle birlikte yaşamayı öğrenmesi" için du- yarlı uygulanıalar gerçekleştiriyor. Ömeğin. 1993"teki kazılarda ortaya çıka- nlan ve Küçükdeniz denılen antik limanın hemen ginşınde yer alan, tannça Kybek için inşa edilmiş tapınma alanım bugün gezen- ler. sadece 2600 yıl öncesine ait bilgileri de aynı \erdeki panolardan edinmekk kalmı- yorlar. Bu alantn dayandıği ve aynı dönem- lerden yakın çağlara dek Foça'yı koruyan sur duvarlannda. "hangi taş örgünün. han- giuygarhğın katkısı olduğunu" da yine üzer- krindeki panolardan "öğrenerek" izlıyor- lar. lnsanoğlunun bu görkemli yaratıcı gücü- nü coşkuyla seyrederken. sol kenardaki taş dokunun M.S. 2. ve 3. yüzyıllara ait Roma dönemi onanmı olduğunu, hemen üstünde- kı kesımin 13. yüzyıl sonlannda Ceneviz döneminden kaldığmı, sağ taraftaki düzgün diktörtgen ve iri tas.li bölümün M.Ö. 500- 580'kre an arkaik dönem surlan olduğunu ve aynı du\ann üst kesimlerinin ise 1538- 1539'da Osmanh döneminde ekkndiğini "görerek" öğTenmek. aynı anda "uygarü- ğın seyrine" de tanık olmak anlamma geli- yor \e kuşkusuz koruma bihncinın güçlen- mesine eşsiz katkıda bulunuyor. Nihat Dinm, kentteki bu ve buna benzer diğer düzenkmeleri de yeterli görmeyerek "Arkeolojiyi kent yaşamının vazgeçilmez parçast yapmak zorundayız" dıyor ve şunu önenyor: "Örneğjn, antiktiyatronunbütünüyle or- tzyz çıkanlması ve Foça'nın küitürel yaşa- mıyta yeniden bütünleştirilmesi gerekiyor. Tarih,sadecebir müzegibi gorselolarak de- ğil, bugünün ve yannın kentsel kuüammın- da da yerini alabüirse rant uğruna bundan vazgeçmek düşüncesi de giderek ortadan kalkabilir ve gerçekzenginliğin arkeolojiyle iç içe yaşamak olduğu kavTanabilir." Benzer şekilde Foça'nın " uygarlık bekçi- a" Doç. Dr. Ömer Özyiğit de örneğm antik Phokaıa'nın ünlüanıtı AthenaTapınağı'nın kentin uygun bir yerinde tıpkı yapımla ye- niden inşasını istıyor. Bu anlamlı "restütis- yon" uygulaması için öncelikle savunduğu yer ise aynı tapmağm kahntılannm bulun- duğu varsayılan eski ortaokul bahçesı... Belediyecikrin \e korumacılann çabala- nyla Foça halkını kentin tarihıne daha çok bağlayacak düzenlemeler yapılsa bile. yine Foça sonuçtabir "kent" olarak yaşayacağm- dan ve bunun kaçınılmaz sonucunda ise hem ait yapısındahem de imanndabelli bır "gp- lişme" gerekeceğinden. * arkeolojik yaşam- la" bu yeni yaşam gereksınmeleri arasında- ki dostluğun nasıl kurulacağmı da planla- mak ve çözmek gerekiyor. Nihat Dırim'in bu yönde umut bağladığı en önemli proje. yerel dilde Rumcadan ka- lan bir sözcük olarak "2.Mersinaki" denen, kuzeydeki ikinci koyun sırtlanna doğru uza- nan 179 dönümlük Hazine arazısınde yeni bir yerleşme alanı oluşturmak. Orman vas- fı olmayan, ancak Jandarma Genel Komu- tanlığı'na 49 yılhğına tahsis edilen bu Ha- zine arazisinde eğer s.u ünlü "takas yönet- metiği" uygulanabihrse. Foça kent merke- zindekı arkeolojik SlT'lerde kalan arazile- nn sahıpkrıne buradan arsa verilebilecek ve böylece tanh üzerindekı "imar baskıla- n" önemli oranda ortadan kaldınlabiiecek. Bu yaşamsal projenin gerçeklesebılmesi için Hazınenin \e Jandarma Genel Komu- tanlığı'nın göstereceği anlayış \e duyarlılık ise hiç kuşkusuz Foça'nın uygarlık tarihine geçecek. Aynı şekilde yine Foça için artık kaçınıl- maz olan ve sadece kentsel yaşamm saghğı ıçın değil. aynı anda foklann da sığmdığı be- reketli denizın kirlenmemesı için önem ka- zanan "kanalizasyonprojesi"nın de özellik- le arkeolojiye karşı yüksek bir tıtizlik \e özenli. dıkkatli uygulamayla gerçeklejme- si gerekiyor. Eğer tlkr Bankası, 1994 yılı sonlannda ihak ettiği bu projenin SİT için- den geçen bölümlennde arkeologlan da so- rumîu denetım ekipknne alırsa Foça'da yi- ne kentin uygarhğına yakışır bir ömek uy- gulamaya tmza atılabilir... O sabah erken saatkrde uyanıp güne^ doğmadan Aliağa'ya doğru yola çıktığım- da. birkaç yıldır Foça'da y aşanan \e zaman zaman sert tartışmalara da yol açan "koru- macdararasındakigerilimuortanun" aslm- da ne kadar yersiz olduğunu düşündüm. Hem bilim çe\relerinde hem beledıyede hem de kentteki duyarlı kesimkr arasında bu "kahraman kadrolar" \ ar olduğu süre- ce. Foça'nın bir Ku^adası gıbt, bir Bodrum gibı, bır Marmaris, Alanya ya da benzer di- ğer tarihi kıyı kentlen gibı uygarlık değer- lerını yıtırmeyeceği ortada. Bundan 4 yü önce. yine bır Foça ziyare- tinın ertesınde. bekdıyeye genel bır değer- kndirme yaziM göndermıştım. 20.9.1991 tarihli bu yazmın sonuç bölümü, öyle görü- nüyor kı güncelliğını bugün de koruyor. Yi- neleyerek bitıriyorunT "Çe\reye duvarlı kişi ve kuruluşlann, bu soygun ve yağma düzeni karşısında birbir- lerini "hasım' görmeleri \erine, ortak düş- mana karşı güçbirliği içine girmeleıi, tarih- sel bir görev ve sorumluluk değil midir? Foça, tüm sevenlerinden ortak çaba ve dayanışma bekliyor._" AHMET CEMAL Bizr 19. YüzyıUNe Zaman Yaşadık? Düşünme eylemi, düşünülene gore belli aşama- lan içeren, duşünmenin konusunun gerekli kıldığı bütün aşamalan eksiksiz içermek zorunda olan bir süreçtir. Bu aşamalardan herhangi birini "düşünül- müş" diye varsayıp atlamak. tıpkı örgü örerken sıra atlanması sonucu ortaya delik deşik bir hırkanın çık- ması gibi, "delikli" bir düşünce örgüsünün elde edil- mesine neden olur. Herhangi bir toplumun dünü ve bugünü üzerine düşünce üretirken kimi noktalarda o toplumun he- nüz yaşamadıklarını yaşanmış, daha varılmamış aşamalara ulaşılmış varsayımına gitmek de bundan farklı degildir. Bu türden sakıncalı bir tutuma özellik- le belli birtoplum için başkatoplumların mode! alın- masında rastlanır, Böyle bir tutumun temel yanlışlı- ğı ise tarihin hiçbir zaman model alınamayacağı, an- cakyaşanabilecegi gerçeğınin bilincine varamamak- tankaynaklanır... Tanzimat'la birlikte Batı, ağıriıklı olarak da Avrupa modeline kayan ve Cumhuriyet'in kurulmasıyla Ba- tılılaşmayı resmı politika olarak benimseyen Türk toplumunun bugün bulunması öngörülen yerde ol- duğunu önce varsaymak, ardından da neden o ye- re uyumsuzluk gösterdiğini sorgulamak, bütünüyle yanlış bir düşünce temelini sergilemekle eşanlamlı- dır. Model-toplumu bugüne getiren süreç ile kendi toplumumuzun geçmişı arasındaki ayrımlara yete- rince eğılmeden modelde direnmek, salt bilgisizlik- ten kaynaklanabilecek bır tutum olabilir... Sözü edilen aynmlan somutlaştırabilmek bağla- mtnda Avrupa'nın 19. yüzyılına bir göz atmak, daha doğru bir deyişle, 19. yüzytlın Avrupa için ne anlam taşıdığını ktsaca irdelemek yarariı olacaktır. Çünkü günümüzün Avrupası, gerek toplumsal, gerekse ekonomik açıdan doğrudan 19. yüzyıl Avrupası'nın ürünüdür. Başta Arnold Hauser ve VValter Benjamin olmak üzere, çoğu toplumbilımcılere ve kültür tarihçilerine göre, Avrupa'da 1830'larda başladığı söylenebilecek olan 19. yüzyıl, öncekiyüzyıllardan radikal bır kopuş görijnümündedir. Bır yandan burjuva sınıfının ege- menliğinin doruğuna varmasıyla ve -bu egemenlik nedeniyle- işçi sınıfının sınıfsal kımliğinin iyice belir- ginleşmesiyle toplumsal yapısı daha önceki yüzyıl- larla karşılaştırılamayacak ölçüde değişen Avrupa, öte yandan yine aynı yüzyılda yaşadığı bütün bu köklü değişimlerin -başta roman edebiyatı olmak üzere-, sanatın bütününe yansımasıyla birlikte, ar- tık 20. yüzyıl Avrupası 1 nın belirieyici çizgıterini taşı- maya başlar. 19. yüzyılın ikinci yanstnda, biîimsel alandaki gelişmelerin giderek başdöndürücü bir hı- za ulaşması ise Avrupa'nın sonraki yüzyılda taşıya- cağı çehreyi iyice belirler. 19. yüzyılın öncekilerden kesin çizgilerie aynlma- sı bağlamında, ünlü toplumbilimci ve kültür tarihçi- si Arnold Hauser'in şu saptamalari önemlidir. "Av- rupa'da 19. yüzyılda oluşan edebiyat; modem, can- It, bugünkü ınsacun da sorunlanna doğrudan değ- gin bir edebiyattır, daha önceki edebiyatın anlaşıl- ması ise -o zarnanlarki yaşam biçimlerinin ve bun- lardan kaynaklanan sorunlann farkhlığı nedeniyle, öze! bir tutumu, özel bir çabayı gerekîırir; yine sö- zü edilen farklılıklar nedeniyle, bunlann yorumu bu- günûn insanlan açısından hep tehlikelere ve yanlış anlamalara gebedır. Yukanda sözü edilen "özel tu- tum", daha eski edebiyatın okunup anlaşılabilmesi için sıradan okurda bulunmayan bakış açılanna ve yeteneklere sahip olmayı gerektıhr." Bu saptama- lara göre, diyelim bir Don (Suıchote'nin anlamını yeterince kavrayabilmek, Cervantes'ın yaşadığı ge- çiş dönemini, başka deyişle şövalyelık döneminin yerini, güçlenen merkezi iktidarlara bıraktığı zama- nı bilmek koşuluna bağlıdır. Ancak bu nokta yete- rince bilindiği takdirdedir ki, sona eren bir dönem- de geçerti erdemlerin, sonraki dönemlerde neden geçerli olamayacağı ya da en azından neden eski- den yapıldığından daha farklı bir biçimde savunul- ması gerektiğı anlaşılabilir. Ve yine ancak bu anlaşıl- dıktan sonradır ki Don Quichote'nın yazgısı, düşün- ce düzleminde geçiş dönemlerini yaşamak zorun- da kalan bütün erdemli insanlann yazgısı olarak so- mutlaştınlabilir. Buna karşılık bir Balzac'ın ya da bir Stendahl'in eserleri, yaşamın temel sorulanna ya- nrt arama bağlamında, yalnızca 19. yüzyılın insanı- na değil, fakat yüzyılımızın insanına da doğrudan seslenebilen ürünlerdır. Yukanda, Hauser'den yaptığımız alıntıdaki "ede- biyat" sozcüğünün yerine "küitür" sözcüğünü ko- yarsak, o zaman 19. yüzyılda Avrupa'da oluşan kül- türün ve onun değerterinin 20. yüzyıl insanına doğ- rudan temel olduğunu, 20. yüzyıl insanının bu kül- türle dolaysız ilişki kurabildiğini, oysa daha önceki dönemlerin kültürüyle ilişki kurabiimenin belli bir bil- gi binkimınin variığtnı gerektirdiğinı söyleyebiliriz. Bunu yaptığımız takdirde de, Batılılaşma çabala- nmızda hep model aldığımız Avrupa bağlamında, "Biz, 19. yüzyılı ne zaman yaşadık" sorusuna daha kolay yanıt bulabiliriz. Avrupa'nın 19. yüzyılındaki köklü değişim karak- teri göz Önünde tutulduğu takdirde, ülkemizin böy- le bir yüzytlı -elbet aradaki bütün önemli aynmlar saklı kalmak koşuluyla- ancak 1920'lerden başlaya- rak, yani Cumhuriyet'in kunjluşuyla birlikte yaşama- ya başladığı, sanınm kendiliğinden ortaya çıkar. Üs- telik ülkemizdeki köklü değişim, yalnızca bir yöne- tjm bıçiminin yerini bir başkasına bırakmasıyla sınır- lı dakalmamış, özellikle düşünme biçimi bağlamın- da. mutlakbir toplumsal değişimin gerçekleşmesi öngörülmüştür. UstelikTürkiye, 20. yüzyılda girdiği 19. yüzyılı do- ğal bir toplumsal-sınrfsal süreç sonucu değil, fakat ülkenin nereye gelmesi gerektiğıne en doğru tanıyı koyan Mustafa Kemal lideriığındeki devrimci bir kadronun üstten zorlamasıylayaşamayabaşlamış- tır. Mustafa Kemal Atatürk, dev bır değişimı yalnızca biçimsel bağlamda gerçekleştirmekle kalmayarak, yeni düşünme ve yaşama bıçiminin toplumda kök- salabilmesi için çok etkili kurumlan da oluşturmuş- tur. Peki, Atatürk'ten sonra ne olmuştur? Gerek dü- şünce, gerekse uygulamalar düzlemindeyapılan ne gibi yanlışlıklar, Türk toplumunu kendi geçmişiyle sağlıklı ilişkiler kurabilme olanağından yoksun kal- dığı, bu nedenle bugününü ve yarınını da yeterince çözümleyemediği bir konuma itmiştir? Konuyu gelecek yazımızda sürdüreceğız. Foça'da antiklimanın bulunduğu Küçük Deniz adh koyun çev resi, yakın dönemlere ait sivil mimari yapdarta çevrili ve kentin küitürel yaşamı da bu tarihsel tnerkezde sürüyor... (Fotoğraflar: OKTAY EKİNCİ) Fatma Ûzdirek'ten dia gösterisi Kültür Servisi-Fatma Özdirek'in 1993-1994 yılları arasında iran. Pakistan, Afganistan, Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan. Azerbaycan. Gürcistan ve Çin'de (Uygur Ozerk Bölgesı) çektiği fotoğraflardan oluşan "Asya Söykncesi" adlı dıa gösterisi ise bugün Fransız Kültür Merkezi'nde 18.00-19.00 saaıkri arasında izlenebilir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle