Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 3 EKİM 1995 SALI
12 KULTUR
Video katnerah göçmen
UIISUUURASİ
İSTANIUI
IİENHLİ
yaşamını ABD'de
ve Almanya'da
sürdüren Nam
JunePaik, 1959
yılında ilk kez
'Hommage â John
Cage' ismini verdiği
deneysel Happening
müziğini yazdı. Bu
çahşmasının ardından
1962'deyaptığı 'One
for Violin Solo' isimli
çalışmasında ise bir
kemanı parçalarken
çıkan sesleri ve
görüntüleri video
yardımıyla
belgeleyerek
kendisine uluslararası
ün getirecek olan
deneylerine başladı.
P
aik katıldığı
bienallerde,
Documenta
sergilerinde
gerçekleştirdiği
çalışmalanyla yeni bir
görsel felsefenin temel
kavramlannı ileri
sürmüş, bunlan
zengin düş gücüyle
destekleyerek son
derece ilginç
'görüntüler'(vision)
oluşturmuştur.
NECMI SONMEZ
'Video Sanatı". 'Elektronik Sanat',
'MedyaSanatı' gibi başiiklar altında top-
lanmaya çahşılan çağdaş sanat eğılimle-
ri. gelişen teknolojınin sanatçılara tanı-
dığı imkânlann kullanılmasıyla oiuşan.
alışılmışın dışında farklı birestetik söy-
lemi gündeme getiriyorlardi.
1960'lardan günümüze dek uzanan ve
1990 başlannda ayn bir sanat disiplini
olarak kendini kabul ettiren 'Medya Sa-
natı'nın en önemli temsilcilerinden biri
de 1932 Seul doğumlu olan Nam June
Paik'tir. Tokyo ve Köln'de müzik eğiti-
mı aldıktan sonra John Cage'in etlcisi al-
tında çağdaş müzik yazmaya yönelen
Paik, Beuys, YostelL, Kaprovv gibi sanat-
çılarla bırlikte ünlü Fluxus akımı içinde
yer almış ve giriştiği ilginç deneylerle bu
akımın önde gelen temsilcilennden biri
olmuştur.
Yaşamını ABD'de ve Almanya'da sür-
düren Paik. 1959 yılında ilk kez 'Hom-
mage â John Cage' ismini verdiği de-
neysel Happening müziğini yazdı. Bu
çalışmasının ardından 1962'de yaptığı
'One for Violin Solo' isimli çalışmasın-
da ise bir kemanı parçalarken çıkan ses-
leri ve görüntüleri video yardımıyla bel-
geleyerek kendisine uluslararası ün ge-
tirecek olan denevlerine başladı.
Kemancı Charlotte Moorman'la bır-
likte yaptığı çalışmalannda kullandığı
video tekniöiyle skandallar yaratan Pa-
ik, 1969 da"T\ Bra for Living Sculptu-
re' isimli ortak projesinde Moorman'ın
çıplak göğüslennin üzerine yerleştirdi-
ği monitörleriyle büyük bir ılgi uyandır-
dı. Çünkü böylece'Video Sanatı'nın en
önemli tekniklerinden biri olan 'mterak-
tifeylem' kavTamı devreye giriyordu. Pa-
ik'in video çalışmalannda hareket, mü-
zik, dans ve sürekli olarak tekrarlanan
anlamlı/anlamsız sözcüklerin birleşme-
sinden oluşan 'çok-boyutlu-kompozis-
yon-anlayışı" önemli bir rol oynar. Zira
sanatçının birçok teknik deneylere gire-
rek ürettiği çalışmalannda Uzakdoğu
kültürünün yanı sıra endüsrn toplumu-
nun çok renkli. hareketlı. güncel yaşamı
bir tür aynştıncı (katalizatör) görevini
üstlenir. Paik, Warhol'un daha 1960'lar-
da haber verdiği 'herkesin beş dakikab-
ğma meşhur olacağı" medya çağırun tüm
özelliklerini çalışmalanna konu ederek
büyük boyutlu 'installation'lar. video-
heykelleri üretmiştir.
1980'lere dek sanatçı değişik yer ve
zamanlarda çektiği videolan birbinne
ekleyerek bunlan hergörüntünün binler-
ce kez arkası arkasına tekrarlandıği mo-
nitörlere. televizyon ekranlanna taşıya-
rak adeta elektronik imgelerden oluşan
bir göl, sınırsız bir ımge denizi yaratıyor-
du. Televizyon ekranlannın yan yana.
alt alta, üst üste konulmasıyla insan-ro-
bot formunu andıran şekillerinı dev bo-
yutlu projelerinde kullanan sanatçı ön-
ce bunlan kendi başlanna ya da bir grup
olarak sergiliyordu.
Ancak 1980'lenn ortasından itibaren
monitörlenni tropikal botanik bahçele-
nnin içine, toprak altına. araba mezarlık-
lanna, süpermarketlere ve 'elektronik
sanaün' gündeme gelmediği mekânlara
taşıyarak son derece ilginç deneylere gi-
ren sanatçı, 1992 Seul Olimpiyatlan sı-
rasmda gerçekleştirdiği kıtalararası inte-
raktıf projeleriyle bu alana damgasını
vurdu.
1990'lardan itibaren Paik'in çalışma-
lannda ölmüş olan arkadaşlannın (Be-
uys, Cage, Moorman vb.) görüntülerini
kullanarak elektronik epitaflar gerçek-
leştirmektedir.
Özellikle sanat fuarlannda sergilenen
çalışmalannda ise sanatçının telev izyon-
ların üzerine anadiliyle yazılar yazdığı-
nı, kalm boyala.'la son derece kaba saba
boyadığını görüyoruz. Korece yazılı ve
ne anlama geldiğini bilmediğimız esra-
rengiz işaretler. monitörlerin altından
büyük bir hızla geçen görüntülerle bir-
leşince ortaya çok boyutlu bilmece tü-
riinden son derece garip, sanat tarihçile-
rinin tasnifleyemediği çalışmalar ortaya
çıkıyor.
Paik katıldığı bienallerde. Documen-
ta sergilerinde gerçekleştirdiğı çalışma-
lanyla yeni bir görsel felsefenin temel
kavramlannı ileri sürmüş. bunlan zen-
gin düş gücüyle destekleyerek son dere-
ce ilginç 'görüntüler' (vision) oluştur-
muştur. Video kameralı bu göçmen sa-
natçının İstanbul serüveninın oldukça
renkli geçeceğını tahmın etmek için
kâhin olmak gerekmiyor.
'Kore Savaşı'ndaki TürkAskerlere Ağıf
AYŞE GÖNÜLLÜLEROĞLL
Bienalde ızlenecek yapıtlar ve özel
projeler arasında video sanatçılannın
yapıtlan (Nam June Paik ve Japon eşi
Shigeko Kubota, Makedonyalı Zaneta
Vangeügibi), düşünce ve dilın
kullanımıyla ılgili çalışmalar
(Lawrence Weinergibi), ışığı nesne
olarak kullanan sanatçılann yapıtlan
(neonlu işleriyle tanınan ltalyan sanatçı
Maurizio Nannucci gibi) ve
projeksiyonlu yapıtlar (Finlandiyalı
Henrietta Lethonen gibi) yer alıyor.
Ünlü Koreli TV. video ve madva
sanatçısı Nam June Paik'in bienaldeki
işı, Amenka'dan gelecek 90 monitörle
Antrepo'da oluşturacağı "Reqtıem for
Turkish Soküers in the Korean
War'(Kore Savaşı'ndakı Türk
Askerlere Ağıt).
Bu yapıtta Paik'in Türk izleyıcilere
sürpnzlen olabilır. Çalışma, Kore'nin
bağımsızlığının 50. yıldönümüne de
denk geliyor.
Sovyetler Bırliği'nin ele aldığı ironık
ve anlatıcı. bol yazılı enstalasyonlanvla
tanınan 'resmi olma\an' Rus
sanatçılann en ünlülennden llya
Kabakov, Yerebatan Sarnıcında 'The
First Image of the Car' (Begining in the
5th Century BC):
"Arabanın İlk İmajf (Milattan Önce 5.
Yüzyıldan Başlayarak) ve Aya Irini'de
'l nusual Incident'
'Olağandışı Olay" adlı mekâna özel
ıki düzenleme yapıyor. Yerebatan
Sarnıcı'nda aynca, insanın sınırlannı
zorlayan tehlikeli performanslanyla
tanınan. Hollanda'da yaşayan
Sırp asıllı sanatçı Marina
Abramovicin 'Dragon Heads';
"Ejderha Başlar' adlı. başında
yılanlarla göründüğü video
enstalasyonu, ABD'de yaşayan Çinli
sanatçı IVlaya Lin'in yapıtı ve diğer
ışık, ses ve suyla ilgili işler yer alacak.
İlginç bir özel proje de, Sovyetler
Birliği'nden Batı'ya ilk göç edenlerden
olan ve Sovyet resmi konusunda
ıronileriyle tanınan ünlü
'sanatçı-provokatör' ikili
Komar&Melamid'in 1994'teABD,
Rusya ve Danımarka içın yapmış
olduklan. halk arasında bır anket
sonucunda o ülke insanlannın en
beğendikleri resmi (most wanted
paıntıng) yapma fikirlerini Türkiye içın
de uygulayacak olmalan.
Aslında 209 soruluk bu anketi
kısaltılmış olarak Türkiye'de bir halkla
ilişkıler şirketı yapacak.
Resim. anket sonuçlanna göre
Amerika'da gerçekleştırilecek. Japon
sanatçı Tatsuo Miyajima'nın '
RunningTime'; 'İlerleyen
Zaman' adlı. sanatçının 'U-Cars'
(Uncertainty Cars);
'Belirsizlik ArabalarT dediğı.
karanlıkta üzerlennde dijital sistemde
sürekli değişen rakamlarla birbirlenne
çarpmadan ilerleyen arabalardan
oluşan yapıtında ise "zamanın
sonsuzluğu' aynı zamanda mekânda da
hareket edıyor.
Yıldız Teknik Üniversitesi YükselSabancı SanatMerkezi'nde dörtsanatçının dörtişıyeralıyor
Sr
CANOKUYAZ.
K Ü Z Ü Y A Z
K U f T * l
-: 1 1 O t * » • »
I
H
tS CANUYUSUN, DEDEMBANA
08ü YA2 DA
ADAM Ot. Dt&:
• t » ot o ı • r •• M m
•Ş UYÜt
UYÜ! Şf_
îî YAT 0 Y U &
SEH D I
*2
i
I3¥
M
OKÜCAN,
Ç <
1 t
} { O
1 O
II •*t*
' 3
OKU!
K U ,
K o :
ı « r » i
s
I
1
Aydan Murtezaoğhı, AİDS ile görüntüde alfabeden birkaç sayfayi resimlemiştir. ama dikkatleri dola\ lı bir yolla günümüz dünyasının korkulu hastakğına çeken
Farkh anlayışlarla genç sanatçılar
PROF. TOMUR ATAGÖK
Teknolojik devrimler ve bu bağlamda
fotoğraf ile baskı yöntemlerinin
gelişimi, hiç kuşkiısuz 1900'lerin
başında resim sanatının tekniğinde
olduğu kadar konulannın değişiminde
de etkili olmuştur. Bir yandan mekânın
ve devinimin bir yanılsama mı yoksa
sanatın kendi gerçeği mi olduğu
tartışılırken önce resimsel doku
(izlenimciler) sonra kolaj ve grafik
öğeler (kübizm) 1920'de Dada ile
fotomontaj ve fotoğraf, en sonunde
nesnenin kendisi tuval resminin klasik
anlamını değiştirdi. Berlinli Dadacılar
"Sanat öldü, çok yaşasm Tatttn'in yeni
makine sanatı" sloganını afişe ederken
fotomontaj boyasallığın yerini almaya
başlamıştı bile. Bu yüzyılın peş peşe
gerçekleşen sanatsal dil farkJılıklan
bazen boya, bazen biçim, bazen de
renkte odaklaşırken resimsel dil
sanatçının kendi iç dünyasının dışa
vurumundan, toplumun anlayabileceği
ona ulaşan ve onun ürettiği kültürel
yapıyı konu alan. daha sonra da
eleştiren tavırlara yöneldi. 1960-
70İerdeki pop sanatı ve foto-
gerçekçilik, hatta minimalizm gibi
imgeleşen dünya dilinin evrensel anlatımında kendi plastik
anlayışlan ile Hakan Onur, Berna Erkün, Aydan Murtezaoğlu ve
Taner Ceylan'ı 14 Ekim 1995 tarihine kadar Yıldız Teknik
Üniversitesi Yüksel Sabancı Sanat Merkezi'nde izlemeyi unutmayın.
akımlar kavramsal kanatm ve neo-
dadanın etkileşimiyle fotoğrafla
başlayan video ve bilgisayarla süren
"yonımsuz". "dola>sız", "belgeser ve
•'nesnel" bir yaklaşımla ruvale
yerleştirdi. Herkesin bildiği nesneler
hatta klasik başyapıtlar tekrarlanarak
çoğunlukla giydirildikleri boyasal
dokudan soyulup grafıkleştirilerek
hatırlanır, tekrarlanır sımgesel
nitelikler kazandılar. Grafiksel
dünvamızdaki hızlı algılama
yöntemleriyle sanatsal ve gülerek
kabul edebileceği bir anlatım dili
sanata yerleşti. Sanat artık olağan
günlük nesneler ya da çizgi roman gibi
sanatçının bu dil ile anlatmayı tercih
ettiği, imgeler ve sımgeler ile mimesis
ve betimleme, yani görsel dünyaya
benzetilmeye çalışmanın ötesınde çok
daha kolay algılanır şematık bir dile
ulaştı. Bu dil ile bır noktada harf.
sözcük ve unutulmayan haiku şiiri ya
da atasözlerinin özlülüğünde söz ile
görsel sanat nihayet buluştu.
Son yıllarda Türk resmindeki bu
gelişimi pop sanatının bir ardılı olarak
değerlendirmek doğaldır_ ancak yalın,
şematık anlatım biçıminin halı. nakış,
minyatür gibi geleneksel
sanatlanmızda yüzyıllardan beri var
olduğu; yine düz boyalı yüzeylerin
sanatımızın bir başka özelliği olduğu
unutulmamalıdır. Batı resminin
etkisinde gelişen resim sanatında Türk
sanatçısının belirgin bir biçim sorunu
olduğu dikkate alınırsa, 1980'li
yıllardan itibaren genç sanatçılann,
belki birtepki, belkı bir gereklilik
olarak sahiplendikleri resim dilini
etkileşımin, taklidin ötesinde biryere
oturtmakta. hatta önemsemekte yarar
vardır. 2-14 Ekim 1995 tarihleri
arasında Yıldız Teknik Üniversitesi
Yüksel Sabancı Sanat Merkezi'nde
gerçekleştırilecek olan Genç Sanatçıiar
Sergisi'nde Hakan Onur, Berna Erkün,
Aydan Murtezaoğhıve Taner Ceylan'ın
işleri bu bağlamda. onlarla beraber
alınabilecek birkaç sanatçı ile
Jcendilerine eğitimde verilenin dışında,
bir teknik tercihte birleşmektedirler.
Hakan Onur bu sergide ıktidar ve güç
konulannı vurgulayan 'Totem'leri ile
yer alıyor. Koltuk, klozet, günlük eşya.
iktidann güçlü simgelerine dönüşür
sanatçının ışlerinde. Berna Erkün,
Mona Lisa'dan bilgisayaroyunlanna
uzanan Aile Oyunlanndan
Bozulmamış Güzellikler'inde bireyin
hızla değişen çevrenin içindeki yaşam
biçimini konu olarak seçer. Taner
Ceylan bir başka yaşam biçimini ele
alır. Genç Osman'ın yaşamöyküsünün
anlatıldığı resimler, aslında cinselliği
ve kabul edilenin dışındaki bir ayınmı
ifade eder. Aydan Murtezaoğlu AIDS
ile görüntüde alfabeden birkaç sayfayı
resimlemiştir, ama dikkatleri dolaylı
bır yolla günümüz dünyasının korkulu
hastalığına çeker. Başlangıçta her ne
kadar bir tema çerçevesinde yepyeni
bir sergi yaratılması amaçlanmayıp,
kullandıklan dil ile yöntem nedeniyle
bu sergide bir araya getırilmışlerse de
sanatçılann farklı konumlardan
toplumu gözlemledikleri, masalsı,
mitolojik, tarihsel öğelerden yola
çıkmalan kadar güncel nesnelerle de
kendilerini ıfade ettıkleri dikkatlere
gelir. Seçtikleri imgeler belleğimizin
birer parçasıdır. Onlan daha da
netleştırirken ortak teknikte buluşurlar.
Hatta boyasal yaklaşımı yok eder, bir
kez daha kişiselden toplumsala
ulaşmayı denerler. Modlajın yok
edildiği çalışmalarda kapalı biçimler.
renk farklılıklan önemli plastik
özelliklerdir. Simgeleşen dünya dilinin
evrensel anlatımında kendi plastik
anlayışlan ile Hakan Onur, Berna
Erkün, Aydan Murtezaoğlu ve Taner
Ceylan 14 Ekim 1995 tarihine kadar
Yıldız Teknik Üniversitesi Yüksel
Sabancı Sanat Merkezi'nde izlemeyi
unutmayın.
YAZI ODASI
SELİM İLERİ
Üç Piyes...
Tiyatro adamlanmızla konuştuğunuzda, yeni oyun
yazannın yetişmemesinden yakınıyoriar. Sık sık söy-
ledikleri içten biröneri vardır: "Oyunyazsana..." Giz-
li gizli iki oyun yazdım. Bir üçüncüsü nabız yokluyor.
Tiyatroyu gerçekten çok seviyorum. Bir defa anı-
lanmdaki tiyatro günleri, tiyatro geceleri büyüleyici
geliyor bana. Beyoğiu'ndaki Yeni Komedi'de önce
çocuk oyunları seyretmiştim. Ablamla biriikte gider-
dik. Sonra, büyükler içın yazılmış, sahnelenmiş
oyunlarla esriyip gittim.
Yeni Komedi'nin gardenya beyazı ahşap koltuk-
ları, biri gökmavisi, ötekisi dore iki perdesi, yan kü-
bik lambaları bunca yıl sonra bile aklımdan çıkmaz.
Oyunun başlayacağını haber veren sesi hâlâ kulak-
larımda çınlayıp duruyor.
Yanan Tepebaşı Dram Tiyatrosu çocukluğumun
ve ilkgençliğimin hayal yurduydu. Oyunları seyret-
tikten sonra eve döner, gözlerimi kapar, bu oyunla-
rı bir kez daha - bir kez daha seyrederdim. Oranın
kendine özgü lavantalı bir ahşap kokustl vardı. Ora-
da hayatımda ilk kez operaya gittim.
İstanbul tiyatroya sadakatinden vazgeçmemişti.
Şehrin seçkin kadrolu özel tiyatrolarında tiyatro sev-
gim büsbütün artmıştır. Her biri kendi üslubunu, çiz-
gisıni yakalayabilmiş bu özel tiyatrolar, yetişmekte
olan genç kuşağa ufuklar açtılar. Şehir Tiyatrosu 'nun
ağırbaşlı, edalı oyunlarının yanı başında Küçük Sah-
ne rengârenk bir dünyayı yansıtırdı. Haldun Dor-
men'in müzikallere açılışı, seyirciyi de farklı bir mü-
zikal anlayışıyla yüz yüze getirmiştir. İstanbul Tiyat-
rosu'na gelince, usta aktörleriyle geleneksel çizgıye
oturtulabilecek bir vodvil dünyası yansıtırdı. Kent
Oyunculan,Ankara'dan Istanbul'a bambaşka bir an-
latımı taşımışlardı. Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyat-
rosu, hepimizin merak ettiği 'Ferhatile Şirin'i oynu-
yordu... Doğrusu sayılacak, özetlenecek gibi değil.
Bunlar birer ikişer kayboldular. Kaybolmayanlar
ise ayakta kalma savaşı veriyor. Bir heyecanın usul
usul sona erişi, tiyatro yazarlanmızı da coşkusuz kı-
lıyor olmalı.
Öte yandan, geçmişte tiyatro eseıine emek ver-
miş Türk yazarlannı tiyatro adamlanmız gündeme
getırebiliyorlar mı? Çoğu oyun hepi topu bir mevsim
sahne tozu yutabiliyor. Bazılarından bu kadan da
esirgeniyor. Büyük çoğunluğu kitap niteliği edinemi-
yor. Son yıllarda Boyut Yayınlan bir ölçüde haksızlı-
ğı giderdi. Örnekse, Vasrf Öngören, Oktay Arayı-
cı gibi değerli tiyatro yazarlarımızın butün eserleri bir
arada yayımlandı.
Aklıma hemen Ulvi Uraz'ın göz kamaştırıcı biryo-
rumla başrolde göründüğü 'Zabit Fatma'nın Kuzu-
su' geliyor. Oktay Rifat'ın başyapıtları arasındaki
Zabit Fatma'nın Kuzusu neyenıden sahneleniyor, ne
de Oktay Rifat oyunlannın toplu basımında yer ala-
bildi. Tiyatro öğrenimi gören öğrencilerin, yarının ti-
yatrocularının böyle birçok eserden yoksun bırakıl-
maları esef vencidir. Kültürün her alanındakı boşver-
mişlik burada da hükmünü koruyor.
Şimdilerde yitık eserine yeniden dönülüp bakılan
Nahit Sım Örik'ın pıyesleri var. Özellikle pıyes di-
yorum, Nahit Sım öyle nitelemiş. Dört piyesinden tek
perdelik 'Muharrir'e bir türlü erişemedim. 1933'te
kalemealınmış 'Sönmeyen Ateş' Halkevleri'ndeoy-
nansın ereğiyle kaleme alınmış. Imparatorluğun son
günleriyle Kurtuluş Savaşı'nı, cumhuriyetin ilk yılını
işliyor. Otuzlu yılların ülküsel coşkusunu Sönmeyen
Ateş'te hemen yakalıyorsunuz. Ama Nahit Sırn'nın
o aşın serinkanlı eleştirelliği yer yer görünmekte. Bir
de piyesin olumlu kişisi Belkis Hanım'ın birsözü var
ki, günümüz Türkiyesi'ni, günümüz Türkiyesi'nin bel-
li bir kesimini yakından ilgilendirecek:
"Ben memleketimin sayesinde kazanılmış para-
lan memleketım bedbaht olunca Avrupa 'ya gidip yi-
yenlerden olmak ıstemem..."
Diğer iki piyes, 1950'lerde Ankara Devlet Tiyatro-
su'nda oynanan 'Alınyazısı'yla galiba hiç oynanma-
mış 'Para Uğrunda'. llki yaşlı kız dünyasında içe atıl-
mış ıstekleri, kırılan umutları, hiç uğruna geçip git-
miş gençliği, kemikleşmış ahlaki yargılan adeta bir
Tennessee Williams duyarlılığıyla işliyor. Ikincisiy-
se jigolo kurumunun istanbul'daki ilkörneklerinden
biri üzerine tuhaf, irkılticı bir eser. Vaıiıklı, geçkin dul
hanımların paylaşamadıkları, bu hanımlara kendini
pazarlayan bir genç adam, bugünün kolay yoldan
para kazanma özlemini simgeler gibi...
Sönmeyen Ateş yeni, güncel bir yorumla sahne-
ye konabilır mi, bilmiyorum. Ama Alınyazısı'yla Pa-
ra Uğrunda ıçin böylesi olanaklar söz konusudur. Ye-
ter ki tiyatro adamlanmız ilgilensinler.
Tabii böylesi görevler yalnız tiyatro adamlanmıza
düşmüyor. Türkiye'nin kültür politikası bir tımarha-
ne manzarası gösterdiği sürece, Nahit Sırrı Örik gi-
bi sanat adamlarının adı bile anılmayacaktır. Üç beş
kişi maziden gelen seslere kulak verip anıyorsa, bu
anış kimsenin ilgisini çekmeyecektir.
Zavallı Sönmeyen Ateş şunlan da söylüyor: "Bü-
tün dünyaya karşı yan aç ve yan çıplak harbeden bu
milletin ikiyüz bin lirasını nasıl alabiliriz? Hem ne için,
düşünsene! Avrupa 'nın büyük şehirlerindeki mükel-
lef otellerde debdebe ile yaşamak, kanlanmıza da-
ha ağır kürkler giydirip daha iri elmaslar takmak için
değil mi?"
işte hepsı tıpatıp oluyor.
Nâznn Hikniet özel sayısı
Kültür Servisi - 1990 yılı Eylül ayında yayına
başlayan, ıkı ayhk şiir dergisi Sombahar, 6. yılına
adıtnını attı. Dergi bu yıldönümü nedeniyle yeni
sayısını, Nâzım Hikmet'e ayırdı. Derginin özel sayısı,
Nâzım Hikmet şiirleri arasından seçilen on şiirle
başlıyor. Bunun ardından Haydar Ergülen'in "O
Nâzım Değil, Nâzım Hikmet'rir", Metin Celal'ın
"Nâzım Hikmet, Putlar, Gelenek ve Gelecek", Oktay
Taftalı'nın "Çağın Ruhu ve Nâzım Hikmet", Metin
Cengiz'in "Nâzım Hikmet ve 1980 Sonrası Şiirimiz",
Mehmet Yalçın'nın "*Nâzım Hikmet Olayı ve Nâzım
Hikmet Şiıri", Gülseli tnal'ın "Süpernova'ya Doğru
Yolculuk", Hakkı Engin'in "Nâzım Hikmet Şiiri
Hakkında", Tuğrul Tanyol'un '"Nâzım Üzerine On
Not", Cıhan Oğuz'un "Nâzım'da Göremediğimiz",
Küçük Iskender'in "Nâzım'a Kenardan Requiem",
Sezai Sanoğlu'nun "Fevkalade Nâzım Eleştıri,
Yasasın Nâzım!..Ateş !" ve Evren Erem'in "Nâzım
Hikmet Şiirinde Tayyare" isimli yazılan yer alıyor.
Zamanda yolculuk olabilîr mi?
LONDRA(AA)- "Zamanın Kısa Tarihi" adlı kitabı,
bilimsel kitaplar arasında best-seller olan ünlü lngiliz
yazar Stephen Havvking, zamanda yolculuk yapmanın
mümkün olacağına inanı>or. Havvking, tngiltere'de
yayımlanan Sunday Times gazetesinde yer alan
demecinde, zamanda yolculuk düşüncesini uzun yıllar
"gülünç" bulduğunu, ancak bu düşüncesinin artık
değiştiğini söylüyor. Hawking, zamanda yolculuk
teorisine inanmakla kalmayıp, lngiliz hükümetinin bu
konudaki araştırmalara maddi destek vermesini de
istiyor. Havvking, tşıktan hızlı yolculuk
yapılabilecegini ve yıldızlararası hızlı yolculuğun bir
sonucunun da zamanda yolculuk olabileceğini
belırtiyor.