05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 EKİM 1995 PERŞEMBE 12 KULTUR 'Yeni Müzik' topluluklarının en popülerlerinden biri olan Balanescu Quartet, bu akşam CRR Konser Salonu'nda Sıradışı 'yayh çalgdar dö CEM YEGÜL "Yeni Müzik"' topluluklannın en po- püler ve en iddialarından biri olan Bala- nescu Quartet. bu akşam Akbank Caz Festivali çerçevesinde Cemal Reşıt Rey Konser Salonu'nda sahne alacak. Teeh- no-pop topluluğu Kraftwerk ile Kurt Weill'i. Bartok ile Avrupa folk formlan- nı ustaca kaynaştırmayı başaran toplulu- ğun beyni ve kurucusu Alexander Bala- nescu, müziğin sınırlannı kat eden. fark- lı kültürleri birleştıren, farklılıklan yok eden bir olgunun peşınde koşmuş kari- yeri boyunca. Alexander Balanescu. bundan 39 yıl önce Romanya'da doğmuş. onlu yaşla- nnda ailesi ile bırlikte tsrail'e göçmüş. birkaç yıl sonra da bir mûzık öğrencisi olarak kendısıni Londra'da bulmuş. Da- ha sonra çalışmalannı Juilliard School of Music'te (Nevv York) sürdürmüş. Nev\ York"tan Londra'ya döndüğünden berı Londra'da yaşamaya devam ediyor. As- lında pek Londra'da yaşadığı da sövle- nemez. Balanescu işi dolayısıyla tam an- lamıy la göçebe bir hayatı seçmek zorun- da kalmış. Ancak bundan pek de şikâyet- çi değil. Kuvvetli bir besteci ve virtüöz. bir ke- mancı olan Ale\ander Balanescu. Kraft- werk \e Omette Coleman arasındaki bağlantıyı kurabilecek. Michael Nvman ile David Bryne arasındaki boşluğu da doldurabilecek kadar varatıcı birmüzis- yen.Kendıleriyle hemen hemen aynı dü- şüncede olan bazı klasik dörtlülcr gıbi Balanescu Ouartet de amplifikasyonu. müziklerinin dinamizminın önemli bir unsuru haline getirmiş Topluluğun ikin- ci kemancısı Clare Connores şöyle ifa- de ediyoramplıfikasyon ileilgılidüşün- celerını: "Amplifikasyon, mıi/iği bü- yiik bir varlığa dönüştürüyor. Yıllar boyunca konser salonları riüyüdükçe büyiidü, izleyiciler birbirlerinden >e etkinlikten uzaklaştıkça, uzaklaştı \e sonunda klasik miiziği vumuşak. teh- likesiz, mesafeli, güzel bir şey olarak aigılamaya başladılar. Ama bir ke- mancıyı yakından dinleyecek olursa- nız bu, çok hevecan verici bir şey ola- bilir; bir tür işlenmemiş fiziksel bir ses gibi. Amplifikasyon bu \akınlıgı \e aniliği herkese ulaştırabiliyor \e miiziği daha interaktif bir konuma ka- vuşturabiliyor." Töpluluk klasik müzik çalarken de ol- dukça farklı bir yaklaşımlaelealıyor kla- sik temaları. Zaman zaman Haydn. Mo- zart ve Bcetho\en"a uğramıyordeğiller. Ancak bu ziyaretleri. kendileri için an- lam taşıyacak bir çerçeve arayışı olarak tanımlıyorlar. Alexander Balanescu Av- rupa miiziği diye nitelendirdigi klasik müziğin parlak geçmişıni inkâretmiyor Ku\\erli bir besteci voirtüöz, bir kemancı olan Alexander Balanescu, Krafbverkve Ornette Colemanarasındak i bağlantıyı kurabilecek. Michael Nyman ile David Bryne arasındaki boşluğu da doldurabilecek kadar varatıcı bir müzisyen.Kendüeri yle hemen hemen aynı diişüncede oian bazı klasik dörtlüler gibi Balanescu Quartet de , amplifikasyonu. müziklerinin dinamizminin önemli bir unsuru haline getirmiş. O. bugünün müziğini arıyor. bugünün müziğini gcleneksel araçlarla yoğumyor ve bugünün dinleyicisinin ruhuna ulaş- tınyor. Alexander Balanescu'ya baka- cak olursanız insanlar. pop müziğin ze- kâ pırıltısı taşımayan teknoloji zırıltısı tekrarlanndan ve bayat ve ruhsuz klasik müzik konserlerinden sıkıldılarartık. Ye- ni yaklaşımlar, yenı yönlenmeler şart. Yaklaşımlanndan dolayı da Balanescu Ouartet'in müzığı çok kişilikli. Duygu- lar. ritim ve hareket. Balanescu Ouar- tet'in müziğinintemel unsurlan. Ilermek istedıkleri fikir müziklerinin dokusuna oldukça hâkim. Balanescu Quartet. birçok önemli bes- teci ile de sıkı bir ilişki içınde. Bunlar arasında Michael Nyman. John Lurie, Gavin Bryars ve Kevin Volans ilk akla gelenler. Konserlerınde teatral unsurlar da yok değil. Konserleri. bir konserden çok bir performans sanatı gösterisini an- dınyor: Görsel unsurlar. hareket, müzi- ğin yoğunluğu ve yeğinliği ile ilintili bir sürü şey. Modemizm anlayışlarının. ar- tık pek de uzakta olmayan bir geçmişle kurulan ilişkıden kaynaklandığını söylü- yorlar. Balanescu Quartet, bugüne kadar Londra'daki South Bank'ten tutun da Nevv York'taki avant-garde kulüp Kint- ting Factory'ye kadar pek çok farklı me- kânda çalmış. Hatta çaldıklan alışılma- dık mekânlann arasında ünlü VVembley Stadyumu da var. Burada ünlü pop top- luluğu Pet Shop Boys'un 10 bin fanatik hayranı önünde sahne alan Balanescu Quartet, konserleri bittiğinde bu genç kitle tarafından ayakta alkışlanmış. Bu- nun yanı sıra. Avrupa. Amerika, Avust- ralya ve Japonya'da kapsamlı turnelere çıkmışlar. Bildiğiniz gibi. klasik müzi- ğin en güçlü sembollerinden biri olan '•yayüçalgılardörtlüsü'". farklı üsluplar- la karşımıza çıkmaya başladı son yıllar- da. Evet. geçen y ıl 2 kez ızlediğimiz Kro- nos Quartet'ten sonra, bu akşam da Ak- bank Caz Festivali çerçevesinde. Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda sıradışı yaylılar dörtülüsü Balanescu Ouartet sahne alıyor. Balanescu Ouartet konse- rinin gerçekleşmesindeki katkılanndan dolayı The Bntısh Council'e da burada teşekkür etmek istıyorum. Cazın gerçek bir sanat olduğunu savunan saksofoncu Ilhan Erşahin bu akşam Roxy'de Gnıbunıla^akustik caz' yapıyoruz MEFARETAKTAŞ Son 5 yıldır ülkemizde Önder Focan. Tuna Ötenel. İnıer Demirer, Kerem Gör- se\, Asia Minor ile Tuluyhan l ğurlu gi- bi isimlerbaşanlıalbümleryaptılar. Bir- çok genç sanatçının albüme dönüşmemış çalışmalarıdayıllardırbirikmiş olan caz potansıyelını kısa bir süre içinde aktıf hale getirdi. Müziğini anavatanında icra edenlerin yanında, yurtdışında yaşayıp Avnıpa ve Amerika'da küçümsenmeye- cek çaJışmalar yapan. genç ve başanlı isimler de var. Ülkemizde yeterince ta- nınmayan bu sanatçılar cazın beşiğı Amerika ve Avrupa'da oldukça tanını- yorlar. tlhan Erşahin de bu isimİerden bi- ri. Roxy'deki ilkprogramındaSheılaJor- dan'm ekibiyle çalan Erşahin. şu sıralar Akbank Caz Festıvali'ne gelen diğer sa- natçılarla da çalmak üzere Türkiye'de. Babası Türk, annesi Isveçli olan sanat- çı, 15 yaşından beri saksofon çalıyor ve 4 senedir profesyonel olarak çalışıyor. Adını yeni duyurmaya başlayan 30 ya- şındaki saksofoncuyla Fred Hopkins & Diedre Murray konseri sonrası. Resim ve Heykel Müzesi'nde konuşruk. - Günümüzde, sizin cazla tanışttğınız yaşlarda, Avrupalı gençler rock dinliyor- lar. Caz yaşamınıza nasıl girdi? ERŞAHİN- Ben de rock \e reggae dinledim. Başlangıçta caza pek düşkün değildim. ilk defa ablamın JoeFarrell ve SteveGrossmanplaklannı dinlediğimde etkilendim. Sonra John Coltrane. Miles Davis ve Jan Garbarek'i dinlemeye ve sonra da özel dersler almaya başladım. - tlk defa nerede sahneye çıktınız? ERŞAHİN-İlk defa BÖdrum'da 'Jazz Novv' adında bir kulüpte çalmaya başla- dım. O zamanlar İmer Demirer. Muvaf- fak Falay. N'eşet Ruacan ve Tuna Ötenel de bu klüpte çalıyordu. - Özel derslerle başlayan müzik eğiti- minize devam ettiniz? mi? ERŞAHİN- Evet lsveç'te liseyi bitir- dikten sonra, bir senelik bir müzik oku- luna devam ettim ama Nev\ York'u çok sevdiğim ve kendimi geliştırebilmek için oraya gitmem gerektiğine inandığımdan Jsveç'ten aynldım. 3 sömesrre. Berk- lee'ye devam ettikten sonra. sıkıldım. Çok iyi bir eğitim vermesıne rağmen okulu sevemedim. çünkü orada caz çev- relerinde tanınma fırsatınız yoktu. So- nunda cazın beşiği Nevv York'a gıdip orada bir sömesrre. Lester Bowie ve Jim Hall gibi çok iyi hocaların ders verdıği Nevv School'a devam ettim. Bence Nevv York, bir cazcının kendini geliştirmesi için en uygun ver. - Ama yurtdışına gidip müzik eğitimi almak oldukça zor bir iş. Bildiğiniz gibi bu rip okullar, özeüikle bizim ülkenıizde- ki nıüzisv enler için çok pahalı... ERŞAHİN- Biliyorum. Ama ben Nevv York'a girtiğimde yalnızca bir kişiyi ta- nıyordum. Yedi senedir oradayım. Ama ilk iki sene müzikten hiç para kazanma- dım. Haftanın beş günü bir kafede çalı- şıp, izin günlerimde de küçük kulüpler- deçalıyordum. Tabii ki fedakarlık gere- kiyor. - Yaptığmız miiziği nasıl tanımbyorsu- nuz? ERŞAHİN- Ben ve grubum şu an *akustik caz1 yapıyoruz. Funk değil, acid-jazz değil. Tam olarak. çok sevdi- ğim 'free-jazz' da değil. Çok fazla soyut olmayan. belli birritme sahip, emprovi- ze müzik yapmayı seviyorum. "Free jazz" yapmak için çok usta olmak gere- kir. Ritim yok. melodi yok. Bence en zor müzik 'free jazz'. - Lenny Kravitz'in kadın davulcusu Cindy Blackman ve Sonny Rollins'in ül- kemize de gelen pivanisli Kevin Hayes gibi ünlü isimlerte de çalıştınız. Başka kim- ler\ar? ERŞAHİN- Evet Hem kendi grubumla çalıyorum, hem de başka sanatçılann programlarına katılı- yorum. Türkiye'ye geldiâim trioda da- v ulcu JeffWilliams.ve basçı -Douglas \\çjes yer alıyor. \Villiams, Stan Getz'le çalışmış, ıyı bir davulcu. Şim- diye kadar iki ünlü trompetçi Eddie Hen- derson v e Wallace Ro- one>, saksofoncu Kenny Garret, Vlctor Lewis, Sheıla Jor- danla gelen davulcu Clarence Penn ve JohnZorn'un ekibin- den trompetç] Dave Douglas gibi isimlerle çalıştım. - Nerelerde çalnor- sunuz? Repertu\arı- nı/da neler var? ERŞAHİN- Şu an Erşahin, 15yaşındanbuyanasaksafonçalıyor.(Fotoğraf:CEM AKKAN) sürekli olarak 'S^ectBasil'de çalıvorum ve sanıyorum bu kulüpte çalma şansını yakalayan ilk Türk müzisyenım. En çok klüplerde çalıyorum. Panasonic Jazz Festivali'nde ve İsveç. Stockholm'da Jazz & Blues All Stars'da ve geçen vıl Akbank Caz Festival i 'nde de çaldım. Re- pertuvanmdageneldebenim kompozıs- yonlarım var. Joe Henderson, \\a\ne Shorter ve Sonnv Rollins'in parçalannı da çalıyorum. - Kimleri dinliyorsunuz? ERŞAHİN- Eskileri seviyorum. En çok Ornetta Coleman, Miles Davis. Joe Henderson. \\ a> ne Shorter,John Coltra- ne ve StanGetz'i dinlıvorunı. - Peki ya günümüzdeki caz müzisven- lerl artık cazcılar. pop \ ıldızları gibi bü- v ük paralar kazanabiliv orlar. Bir zaman- lar TheloniousMonkve John Coltrane'ın haftalarcaçaldığı kulüplerde şimdi 'Ma- in Stream'den bile denilemevecek nıü- zisv enler çalıyorlar. Ku- lüplerde çalmak için ti- carı başan elde etmiş. yıldız müzisyen olmak gerekiyor. Kulüplerin daha az rağbet ettiği "Free jazz'ın bugünkü durumu hakkında ne dü- şünüyorsunuz'.' ERŞAHİN- Evet, şu sıralar Main Stream ça- lınıyor. ama yalnızca ün- lü isimler. Yurtdışında turnelere katılmış, al- bümler yapan Fred Hop- kins gibi müzisyenlerin. çaldığı müzik, işyapma- larını engellemiyor. Bence 'free jazz' çaİan- lann durumu o kadar kö- tü değil. Çünkü bağım- sız plak şirketleri bu mü- zıği yapanlarla daha çok ilgileniyorlar. Tabii es- kiden Coltrane ya da Monk bir kulüpte sekiz lıafta çalabiliyordu. Ama o zamanlar festi- val ler yoktu. Avrupa ve Japonya'ya gidilmiyor- du. Şimdi bütün bu ım- kanlar mevcut. Düşünsenize Da>id Mur- ray Brezilya'ya. Japonya'ya gidıyor ve yılda dört CD çıkanyor. - Şu an Türkiye'de cazın durumu ne- dir sizce? ERŞAHİN- Birçok iyi müzisyen var. İmer Demirer. Kerem Görsev. Oka\ Te- miz. bunlar çok başanlı isimler. Keşke daha çok olsa. Amerika'da 200 tane iyi saksofoncu varsa, bu aslında 2000 sak- sofoncu oldugundandır. Türkive'de gençler arasında rock çok seviliyor. Ben de rock sevenm. ama rock her zaman sı- nırlıdır. Caz gerçek bir sanat ve daha faz- la fedakarlık ve eğitim gerektiriyor. 1995 yılındayız. Türkiye'de konservatuvarlar veçok >etenekli müzisyenlervar. Onla- rın yolundan gıden daha fazla cazcı ye- tişmeli. - Akbank Caz Festivali kapsamında düzenleyeceğiniz seminerde Türkiye'de caz müzigi v apmak isteyen genç insanla- ra neler önereceksiniz? ERŞ.\HİN- Bence en önemli şey me- rak. Sanınm eksik olan da bu. Ben Joe Henderson'ı ve Joe La>ano"yu seyretti- ğimdeonlan tanımıyordum. Peşlerinden aynlmadım. ders istedim. Evlerine çağı- np ders verdıler. sonra gelip beni izledi- ler. Artık Türkiye'de yılda dört tane fes- tival düzenleniyor. Amerıka'nın en ünlü müzisyenleri geliyor. Ders vermek. bir şeyler öğretmek bu insanlann hoşlanna gider. İki günlüğüne Fred Hopkins mi geldi. Takılın peşlerine ders isteyin. so- rular sorun. Herkes bana gelip. hangi ki- tapları alayım diye soruyor. Gerekli olan kitaplar değil. her zaman sürekli birme- rak içinde dinlemeye devam etmek. Be- nım şu an bin beş yüz tane plağım var. Hepsini sürekli dınliyorum. Birde ken- dinıze hep en iyiyi örnek alın. Coltrane mi seviyorsunuz. onun gıbi olmak için uğraşın. Seminerde ayrıca, benim için en önemli şey olan emprovizasyondan bah- sedeceğim. Nasıl emprov izasyon yapı- yorum? Bu yetenek nasıl geliştirilir? bunlan anlatmayı düşünüyorum. Ilhan Erşahin, bugün Aksanat'ta, dü- zenlenen seminerde genç müzisyenlerle birlikte olacak. Akşam da Roxy'de izle- yebileceğıniz sanatçı, yann Amerika'ya dönüvor. 32.ANTALYA FİLM FESTtVALİ'NtN" ARDINDAN: Antalya artılv uluslararası V ECDİ SAYAR Geçen hafta sonuçlanan 32. Antalya Film Festivali, çeşıtlı organızasyon aksak- lıklarına karşın. yan programlannın zen- gınlıği ile olumlu puanlar toplarken. özel- likle kısa fılm ve vıdeo dalındaki progra- mm başansı ile uluslararası plana sıçrama- yı başardı. Ethem Özgüven'in yönetiminde ger- çekleştınlen bu binnci kısa fılnrvideo fes- . tıvalı. Antal- va'nın gele- cekteki vapısı- na ilişkin taze umutlar yeşer- mesıne neden oldu. 30 ülke- den 270 kadar filmin başvur- duğu yarışma- nın on seçici kurulu. başvu- ran yapıtlar arasından 35 kısafılmi ve 14videoyuyanşmaya. 21 kı- sa film ve 29 videoyu da gösterime almış- tı. Uluslararası Sinema Yazarlan Federas- yonu (FIPRESCI) Genel Sekreteri Klaus Eder'in başkanlığında toplanan yanşma jürisinde Fransa'dan UNIFRANCE'in Kı- sa Film Dağıtım Bölümü Başkanı Chris- tineGendre, Almanya'dan yönetmen Ula Stockle, Macaristan'dan Mediavvave Gor- seol Sanatlar Vakfı kurucusu üyesi Dr. Szabolos MafTner, Yunanistan'dan yönet- men Anna Kessisoglu, Türkıve'den ise Prof. Cevat Çapan ve sanaf eleştirmeni Beral Madra yer almıştı. Jüri. yaptığı degerlendirme sonucunda. Fransız vönetmen Nincent Mayrand'ın "Deusex Machina" (Tannnın Arabası) ad- lı filnııne"En!vi Kısa Film Ödülü"nü\er- dı. Angela Melitopouk»s\ c L tku Ömeroğ- lu'nun "Kriks Kriks" adlı çalışması ıse "En İyi Video" seçıldi. İki filmde de Kül- tür Bakanlıeı'nca 2500er Alman Viarkı para ödülü \erildi. Kısa film dalında Antalva Belediye Meclısı'nin verdiği 2000 DM'hk ödülü. Fransız vönetmen Carole Rouland'ın "Anemone" adlı filmi kazanırken video dalında Antaiya Altın Portakal Kültür ve Sanat Vakfı'nı'n kovduğu 2000 DM'li ödül Kaan Şensoy'un İ- Xqua" adlı fılmıne ve- rildi. Jüri Özel Ödülü. Estonyalı yönetmen Rau Heidnıetz'ın "Oturma Odası" adlı filminevenlirkençeşitlıözel kuruluşlann koyduğuödüllerde^öyledağıldı: Idıl Ltd. Ödülü. Avusturvalı Stephan Wagner'in "GeceOtobösü"filminin;ClubAlda Ödü- lü. Ahmet lluçay'ın "Koltuk Değnekle- rinden Kanat Yapmak'' filmınin: Sultan Sarav Otelı Ödülü. Ylacar Jozsef Szolno- ki'nin "Yaşam ileKarşılaşmak" filmınin; Club Akman Ödülü. Italvan CarlortaCer- quetti'nin ".\partman 12" filmınin: Bel- dıbi Champion Holliday Vıllage Ödülü. Hollandalı Rene A. Hazekamp'ın "5. Bö- lüm"filminin; Beldibı Club Salima Ödü- lü, ltal>an Michael Sasso'nun "PiknikZa- manı"filminın: Grand Hotel Adonis Ödü- lü, ingıliz Enar Thor Gunnlaugsson'un l *Regina"filminin; Antalva Sheraton \'o- vager Avvard. Alman GermanKral'ın "Sı- mrdaTilminın oldu. ilk yılında sponsorların da desteği ile başanlı bir organizasyonu gerçekleştiren Ethem Özgüven. Antalya Festivali'nın ulusiararası bir kımlık kazanma sürecine önemli bir harç koymuş oldu. Ne yazık kı kısa film vıedo festivali. Antalya'da bir üvey evlat kimliğınde idi. Kapanış gece- sinde bu bölümün ödül töreninm televiz- yonun canlı yayımından önce gerçekleş- tirilmesi ve hatta tüm ödüllere zaman bı- rakılmaması. kuşkusuz herkesten çok des- tek bekleyen kısa filmcileri ve bu bölümün sommlularını üzmüş olmalıvdı. Bılmem. Antalya Altın Portakal Kültür \e Sanat Vakfı'nın yönetıcılen vapılan hatanın far- kına vardılar mı? Türk sinemacılan, orga- nizasyondakı aksaklıklardan -geliş-gidiş saatlerinın uygunsuzluğu. programlann yer ve saatlerınin sık sık değişmesi gıbi so- runlar- şikâyetçı olurken uluslararası bö- lümün konuklan hallerinden çok mem- nundular. ilkgünkü teknıkaksaklıklardı- şında festivalin genel gıdişı ve yaratılan dostluk ortamı. bir ilk festival için çok ba- şanlıydı. Kanımcatemel sorun iki festiva- lin -uluj.al ve uluslararası bölümlerin- eş- zamanlı düzenlenmiş olınalanna karşın, bırbinnden tümüyle kopanlınış olmasıy- dı. Sanınm önümüzdekı yıl için bu uygu- lamadan bazı dersler çıkarmakta yarar var. İki festivalin. bırbıri ile küçük bir örtüşme sağlayacak biçimde art arda düzenlenme- si, yani kısa film, vıdeo bölümünde ödül- lendinlen fılmlerin ulusal yanşma bölü- münün konuklannca izlenebılme şansı ya- ratılması düşünülebılir. Böylelikle. sine- mamızın geleceğinı oluşturan gençlerin çalışmalardan Yeşilçam haberdar olmuş olur. genç varatıcılarda sinemamızın pro- fesyonellen ile bir diyalog kurma olana- ğını elde ederler. Kısa fılmcilenn ödül tö- reninde önemsenmemeleri gibi bir durum da önlenmiş olur. Antalya için söylenebilecek bir başka şey de festıvalın artık uluslararası bir bo- yut kazanması gereklilıği. Yıllık yapım sayısının gıderek azaldığı sinemamızda. neredeyse tek umut haline gelen uluslara- rası ılişkilenn güçlendinlmesi açısından. festivalin uluslararası birdüzeye kavuştu- rulması. büyük yararlar sağlayabilır. An- talya'nın uluslararası bir film pazanna ka- vuşturulması da artık bir zorunluluk ka- nımca. Sinemadan çok televızyon alıcıla- nna hitap etmesı gereken bu pazar, festi- valin uluslararası bölümünde yer alacak fılmlerin pazarlamasına destek olmakla kalmayacak. Türk sınemasının ortak ya- pım olanaklannı genişletmeye de katkıda bulunacaktır. L'muyorum ki Antalya Altın Portakal Kültür ve Sanat Vakfı, bu yılki iyi niyetli çabalannı gelecek yıllarda daha profesyonel bir düzeye ulaştıracak ve si- nemamıza layık olduğu. gerçek bir festi- val nıteliğı kazandıracaktır. Bu da festiva- lin konser vb eğlentilerden tümüy le uzak- laşması -film festivali öncesinde ayrı bir Kültür şenliği neden olmasın?- festivalin açılışının ve kapanışının sinema ile yapıl- ması anlamına aelecektir. IŞILDAK VE YELPAZE ATtLLA BİRKİYE Gustav ile Alma Geçen perşembe akşamı Atatürk Kültür Merke- zi'nin büyük salonu görkemli bir konsere tanık oldu. Bu konser, Istanbul Devlet Opera ve Balesi'nin sezon açılış konseriydi ve bu kurum son yıllardaki başanlı çiz- gisinin bu yılki içeriğini de adeta müjdeliyordu. Bir "ilk" ile çıktı İstanbullu dinleyicilerinin karşısına. Gustav Mahler'in Sekizinci Senfonisi ya da öteki ad- landınlışıyla Binler Senfonisi, "dünya prömiyeri "nden tam 85 yıl sonra ilk kez Türkiye'de seslendiriliyordu. Konuk şef Michel Sasson yönetimindeki orkest- ra, çok geniş bir koro (çocuk korosuyla birlikte) eşli- ğinde, Mahler'in 'ruhunu', salondakı dinleyicileri bü- yülercesine iletiyordu. Sahneden sıralara geçişen bir duygu akımı vardı. Sahnedekiler -kı birer taşıyıcılar- dı- Mahler'ın mistik ve hümanist "ruh durumu"r\u yük- lenmiş, "armonisi"n\n içinde eriyip büyük salona doğ- ru nüfuız edivermişlerdi. Kuşkusuz ki alkışlar bu taşıyıcılar içinde... Binler Senfonisi, Mahler'in kendi deyimiyle en gü- zel yaprtı: eleştirmenlere göre de 'olgunluk dönemi'run en yüksek noktasıdır. Mahler yapıtı, 1907'de tasarla- maya başlamış. Bu sıralarda Mahler beş yaşındaki bü- yük kızını kızıl ve difteriden yitiriyor, âşık olduğu eşiy- le inişli çıkışlı bir evliliği sürdürüyor. Yani Mahler'in 'bunahm'h yılları... Mahler, birçok eleştirmenlerce bir sınıfa sokulması güç bir besteci olarak tanımlanmıştır. Yine de roman- tizmin aşın ucundakı VVagner'den etkilenmiş birsem- bolisttir. Birçok eleştirmence de dönemin, yanı yüzyıl dönemecinin özelliklerini gösterir. Ölümünden sonra uzun süre yapıtlan görmezlikten gelinmişse de daha sonradan yirminci yüzyıl beste- cilik tekniklerinin öncülerinden Schoenberg, Şosta- koviç gibi bestecileri etkilediği kabui edilmiştir. Yanı sıra Yahudi asıllı (sonradan Katolik olmuştur) olduğun- dan Hitler faşizmi, bestelerinin çalınmasını yasakla- mıştır. 1860-1911 yılları arasında yaşayan Gustav Mahler, yıllarca Viyana Operası'nı yönettikten sonra yaşamı- nın son yıllarında Amenka'ya giderek Metropolitan Operası'nı yönetıp Nevv York Filarmoni Derneği'nin or- kestra şefliğıni yapmış. Bu ünlü besteci ve orkestra şefi çok genç yaşta amansız bir hastalık sonucunda yaşamını yitinyor. Dâ- hinin yaşamı boyunca çektiğı 'yaratıcılık acısı'ru, bit- mez tükenmez turneleri, eşinin deyimiyle 'yoğun ru- hu'nu bir bakıma bedeni taşıyamıyor. Genç yaşta öl- mesi. birçok benzeri gibi kimbilir insanlığı nicegüzel- liklerden yoksun bırakıyor. Alma Mahler, Gustav ile evlendığinde yirmi iki ya- şında. Gerçek adı Alma Maria Schindler. Ünlü bir man- zara ressamı ile bir operet şarkıcısının kızı olan Al- ma'nın iki unvanı var: "Vıyana'nın güzel kızı" ve "dâ- hilerin esın perisi." Eşını yftirdiğinde otuz iki yaşında olmasına ve da- ha sonra (biri ünlü bir mimar, öteki yazar) iki evlilik yap- masına karşın, yaşamının sonuna kadar kendini hep "Alma Mahler" olarak göruyor. Aslında Alma da mü- zikle ciddi bir biçimde uğraşıyor, yalnızca kendi için çalıyor ve şarkı yazıyor. Ne var ki müzik yerine Gus- tav'a eş olmayı seçiyor. Alma Mahler, birçok isimsiz kadın gibi bir dâhinin arkasında yer alan ve ona destek olan bir kadın: Öz- cesi başka bir dâhi... Gustav. Alma'yı görür görmez ilgileniyor, müzik bil- gısinden, şarkılarından etkileniyor, cazibesine ve gü- zelliğine kendini kaptırarak âşık oluyor. "... senin aşkın nabzımya dayüreğim kadargerek- Itbenim için" "...Alma'm, senin kılavuzun aşk olacak ve o en giz- li köşelere kadar yolunu aydınlatacak. Aşkım, özle- mim, umudum, inancım... binlerce ve binlerce kez se- nin." Alma da ünlü müzik direktöründen oldukça etkıle- nip yüreğini kaptınr Evlenmeye karar verirler. Ancak Mahler, besteci ve orkestra yöneticisi olma düşünce- sinde olan Alma'dan, bir bakıma müziğini unutması- nı ve "rahat ettirecek bir eş" olmasını ister: •'... Beni mutlu edebilmek için senin de mutlu ol- man gerektiğini elbet biliyorum. Ne var ki kolayca bir güJdürüye ya da ağlatıya dönüşebilecek olan bu oyundakı rollerı doğru bir biçimde dağılmalı. 'Beste- ci' rolü, 'çalışanın'dünyası banadüşüyor... Senin ro- lün de sevgi dolu bir dost, anlayışh bir ortak rolüdür! Buna razı mısın? Çok şey istiyorum, pek çok şey... Bu- nu yapabiliyorum. çünku karşılığında ne vermem ge- rektiğini, ne verebilecegimi biliyorum..." Evliliklerinin ilk yıllan inişli çıkışlı geçer. Aşkın yanı sıra kişilik çatışması sürer. Mahler ile söyleşi yapan bir gazetecı şöyle yazıyor. "Kansı Alma 'yla ilişkileri de çok derın ve sevgi dolu. Ancak uzun çekışmelerden, bu- nalımlardan sonra kazanılmış bir şey bu." Mahler yaratıcılığının güvencesini yıllar geçtikçe Al- ma'nın müzik beğenisinde bulur: Tüm besteledikleri- ni, yazdığı şarkılan ona gösterir, gittiği her yerde ya- nında olmasını ister. En güzel yaprtı, Binler Senfoni- s/'ni de karısı Alma'ya ithaf eder ve senfoninin nota- lannı. Alma'nın şarkılanyla birlikte bastınr. Gerçek bir entelektüel, sanat çevresinin odağında yer almış, erkekleri derinden etkilemiş ve onlann esin perisi olmuş Alma Mahler'i, kızı şöyle tanımlıyor: "Al- ma birefsaneydi ve efsaneleriyok etmek çokzordur." Gustav Mahler'in Binler Senfonisi'nin Türkiye'de ilk kez seslendirildiği sıralarda, Afa Yayınlan'ndan da Ka- ren Monson'ın kaleminden Alma'nın yaşamöyküsü yayımlandı: Dâhilerin Esin Perisi (Çev: Suna Güler): Binler Senfonisi, bu sezonun kaçınlmayacak kon- serlerinden: Dâhilerin Esin Perisi de okunması gere- ken kitaplardan... TYS'den Onaran'a yamt Kültür Servisi - Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS) Telif Haklan Birimi So- rumlusu MetinCelal. Ede- biyatçılarDerneği Başkanı Mustafa Şerif Onaran'ın 2 Ekim 1995 tanhınde gaze- temızde çıkan açıklaması- nı 'garip' olarak nitelendi- rerek yanıt verdi. Metin Celal, yaptığı açıklamada, TYS'nin okuma. panel. söyleşi vb. etkinlikler için telif ücreti belirleyerek okurlanna duyurmasının. toplumda yazarlığın bir meslek olarak kabul edil- mesi yönünde önemli bir adım olduğunu belırterek. "kunıluşlara bağışta bulu- nulmasrgibi belirsiz bir ifade ile bu soruna çöziim bulanamayacağını ifade et- ti. TY'S'nin kendi düzenle- yeceği etkinlikler karşılı- ğında çeşitli kuruluşlardan telif ücreti talepettiğıni be- lirten Celal, (sendika üye- si) yazarlann sendika ara- cılığı ile katıldıklan etkin- l i k l l l d i k l i r ücretlerinin belirli bir ora- nını sendikaya bırakılması için bir düzenleme getir- meye çalıştıklannı vıırgu- ladı. Metin Celal sözlerine şöyle devam etti: "Edebiyatçılar Derneği, etkinliklerine deger verdi- ğimiz kardeş bir yazar ör- gütüdür. Biz Yayıncılar Bir- liği ile bir süredir tek tip sözleşme yapılması konu- sunda çalişıyoruz. Tek tip sözleşme, yazarlar, çevir- menler ve yayınevleri ara- sında bir vayın sözleşmesi vapümasını zorunlu duru- ma getirmek ve belli ölçüle- rin saptanması anlamına gelir. Bu TS'S'nin yıllardır üstesinden gelmey e çalıştığı bir sorundur. Kurulacak Meslek Birüği, TYS, Edebi- yatçılar Derneği ve PEN Yazarlar Derneği arasında gerçekleşebilir. Sürmekte olan çalışmalar Edebivatçı- lar Derneği Başkanı Mus- tafa Şerif Onaran'ın bilme- si gerektiği gibi bu yönde-
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle