28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 OCAK 1995 SALI CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Daniel- Henry Kahnweiler Koleksiyonu'ndan 120 önemli resim Düsseldorf'ta sergileniyor Bir galericinin topografisi ve etldleri NECMlSÖNîVffiZ DÜSSELDORF - "Paris'teki kûçiik galerime 1914 yılında ka- ra gözlü, kara saçh. cin bakışlı bir adam geiir, kısaca resimleri ince- ledikten sonra hemen kaybolur- __ du. Daha sonra çeldnerek bir gün "~~ koltu<>ununarandakidosyasında resamlerhle geldi Gördüklerim, olağanüstügarip,çarpık. o zama- na dek görmediğiin şeylerdi. Be- ni atölyesinedavet etti. Atötyesin- de görduğüm biiyük boyutJu bir resim bana o kadar ters gelmişti ki, bunlan anlayşbilmek için uzun uzun baküm. İşteo anda bu ressam la çaiışmaya karar ver- dim." Bu sözcüklerin sahibı, dünya- nın en önemli galericileri arasın- da yer alan Daniet-Henn Kahn- weiler (1884-1979); sözünü etti- ği cın bakışlı ressam, yüzyılımı- zın en ılginç sanatçılanndan biri olan Pabto Picasso; atölye duva- nnda duran resim ise kübizm akımının başyapıtı olarak değer- lendirilen "Demoiselles d'Avig- iHm". Kahnvveiler'in Centre Pompi- dou Müzesi'nde{ParisHraranan koleksiyonunun gövdesini oluş- turan sanat eserleri, müzenin ta- mırata gırmesı nedeniyle ilk kez Fransa dışına çıkıyorlar. lsmi Kübizm akımıyla özdeşleşmiş olan Kahnvveiler, bir galericinin göstermış olduğu etkinlik sının- nı aşan sanat tarihi araştırmasıy- la ve Picasso, Braque, Leger, Masson"un resımlerine kimsenın dönüp bakmadığı zamanlarda bu sanatçılan desteklemesiyle nere- deyse sanat tanhinın akışını be- lırleyen bır kimliğe sahip. Düs- seldorf 'takı bu genış çaplı sergi- leme, Kahnvveiler'ın sadece ken- disi için seçtiği resimlerin önem- li bir bölümünü oluşturduğu için, aynı zamanda pazarlama kaygı- sı olmaksızın bir galericinin ger- çek sanat zevkinı de ortaya çıka- nyor. Efldn bir güce sahip Klasık-modem olarak nitelen- dinlen 1910-20 yıllan arasında Paris'te etkin bir güce sahip olan Kahnvveiler. kendi koleksiyonu- nu şöyle tanımlıyor: "Benün ko- leksiyonumun sentimental bir özelliği vardır. Eğer bir resmi kendi koleksiyonum için seçmiş- sem bu dünyada beni o resimden ayıracak hiçbir güç yoktur." Ser- gilenen sanatçılar arasında Jean Arp, Paul Klee, Henri Laurens, Maurice de Vlaminck'in de bu- lunması, bu koleksiyonun sade- ce kübizm stnırlan içinde değer- lendınlmesine engel oluyor. Ay- nı zamanda Afrika masklan ve Okyanusya sanatma ait primıtiv sanat eserlennin de sergıde yer alması, bir galericinin araştıran. çalıştığı sanatçılan daha iyi kav- rayabilmek için çaba harcayan karakterini ortaya çıkanyor. Galerisıne paralel olarak. aynı zamanda Edition Kahnwefler ıs- mi altında sınırlı sayıda özgün baskı kitaplan da yayımlayan Kahnvveiler, bu kıtaplara metin de ortaya garip bir durum çıkı- yor, çünkü yapılan araştırmalara göre Kahnweiler, Picasso'nun 1000'den fazla resmini satması- na rağmen, Picasso kendisine an- cak 3 tane resim hediye etmiş. Bu resimler arasında en ilginç olanı, 1955 tarihli "Türbanh Ka- dın" isimli yağlıboya. Sanat piyasası üzerine yapılan tartışmalarda sürekli olarak tek- rarlanan sözlerden bıri de. Kahn- weiler'e ait olan "Yalnızca bü- yük sanatçılar ûzerinden biiyük tabio sabcısı olunabitir" cümlesi- dir. Bu cümlenın ardında yatan gerçeklik, Kahnweiler'in yaşa- mı boyunca gerçekleştirdiği önemli projelerin de temelini oluşturur: yazmalan için tıpkı ressamlar gi- bi döneminin öncü yazarlanyla birlikte çalışmış. İşte bu yazar- lardan birkaçı: Apoffinaire, Mat- raux, Leiris, Satie, Tzara ve GerdnıdeStein. Bu sergide sanat eserleriyle diyaloğa giren primi- tiv heyİceller, kübizm akımının doğmasma katkısı olan Avnıpa dışı sanat geleneklerinin daha açık bir şekilde kavranmasına yardımcı oluyor. Elbette bir müzenin duvarlan ile bir galericinin arka odasında sadece belirii bir izleyici kitlesi için ayırdığı mekân arasında bü- yük farklılıklar vardır. Ama Düs- seldorf sergisi, bu farklılığı orta- dan kaldırmaya çaba harcayan iç mimarisiyle izleyicileri, yüzyıl- başında öncü sanatçılan sergile- yen, en az bu sanatçılar kadar modern sanatın tanınmasında ça- ba harcayan başka bir kişiyi. ya- Pablo Picasso Türbanlı Kadın r ni galericiyi büyüteç altına geti- riyor. Sergilenen resimleri. belır- li sanatcılann sanat serüvenleri boyunca geliştirdikleri anlatım dılinin kısa bir özeti olarak de- ğerlendirmek mümkün. Örneğin Picasso'nun resimlen 1905'ten 1955'e dek geçen yanm yüzyıl- lık bir süfeyi kaplıyor. Bu da, Kahnvveiler'i önemli bir galericı yapan özellik. yani bir sanatçının serüvenine başından sonuna dek (1955) tuval üzerine yağbboya. "eşfik" etmek. Aynı zamanda kü- bizm üzerine çeşitli kitaplar da yazmış olan bu galerici, yaşadı- ğı zamanın ruhunu kavrayıp bu- nu belgelemek ve gelecek nesil- lere aktarmakta da ilerici bir ta- vırsergilemiştir. Sergide yer alan çalışmalann önemli bir bölümü, sanatcılann Kahnweiler'e hedi- yesiymiş. Bunu, ressam-galerici arasındakı özel ilişkınin dışavu- rumu olarak değerlendirdiğimiz- F üsseldorftaki Kunstmuseum' un salonlannda izleyicilere "Kahnvveiler Koleksiyonu: Gris, Braque, Leger, KJee ve Picasso" başlığı altında sunulan sergide 20. yüzyıl sanatma damgasını vurmuş 21 sanatçının 120 adet resim, heykel, özgünbaskı ve değişik tekniklerde gerçekleştirdikleri çahşmalan yer alıyor. Belirlı sanatçılan kontrat altı- na alarak, onlann sadece kendi- sine resim satmalannı temin et- mek. Bugün için son derece ola- ğan gibi geliyor, ama 1910'larda Braque, Derain, Vlaminck gıbi sanatçılarla, hele de yan deli gö- züyle bakılan Picasso'yla kont- rat yaparak belirii aylık ödeme- ler karşısında satılıp satılmaya- cağı belli olmayan resimlere pa- ra yatırmak bir cesaret. bir inanç meselesiydı. Kahnvveiler bu inançlılığı gös- termekle yetinmeyip modern sa- natın pek çok ürüü ustasını yir- mi ya da otuz yıl gibi sürelerle kontrat altında tutmayı başardı. 1993 "te bir kısmı tamamen ya- nan Kunstmuseum'un tamir gör- dükten sonraki ılk sergisi olan Kahnvveiler Koleksiyonu, aynı zamanda Picasso'nun 5.40 met- re büyüklüğündeki "Kollannı Açmış Kadın" (1961) ısımli hey- kelinı de kapsıyor. Müzenin önü- ne konulan bu heykel, Picas- so'nun en iyi beton heykellerden biri olarak değerlendirilmekte. Bir galericinin taşıdığı potansı- yeli, enine ve boyuna olarak ele alan bu büyük sergi, sanatın pi- yasaya, dükkân vitrinlerine düş- tûğü bir zaman diliminde galeri- ciliğin aynı zamanda bir karşı koyma, savunma uğraşımı ol- duğunu da düşündürmektedir. Kahnvveiler Koleksiyonu Ser- gisi, Düsseldorf "ta 15 Mart 1995'edekizlenebilir. 'Cinselliğin Tarihi 'nin son cildi Türkçede Kültflr Scrvisi - Çağımızın düşünce tanhıne damgasını vu- ranlar arasında ilk sıralarda yer alan Fransız fılozofu Michel Fo- ucault'nun 'Cinselliğin Tarihi' adlı yapıtının. Fransa'da ölümün- den çok kısa süre önce yayımla- dığı üçüncü ve son cıldı de Afa Yayyıncıhk tarafından yayımlan- dı. Tanhı de epıstemolojıyı de topiumbılımı de deşen. 'bibne- nin arkeolojisi'nı gelıştırerek söylemlenn dennliklenne ınen, felsefeye yenı boyutlar ve yön- temlerkazandıran Michel Fouca- ult, delılik, hastalık ve suçtan sonra cinselliğin de toplumsal düzenın oluşumunda belirleyici ışlevler yüklenmiş olduğunu or- taya koymak üzere 'CinseUiğin Tarihi' adlı bu projeye ginşmiş- tı. Amacı. bir zıhniyetler tanhı çerçevesınde cınsel davranışla- nn tanhını yazmak değıl, 'dnset- Bk' sözcüğünü çevreleyerek bır sorunsal olarak cinselliğin tarihi- ni çızmektı. 'CinseUiğin Tarihi'nin üçüncü cildınde Foucault; Roma döne- mi metınlerini ele alarak cinsel- lık yaklaşımının zaman ıçındekı evnmini. degışımıni. kımı bağ- lamlarda da süreklıliğini mcele- yerek kıtabın ait başlığını da be- lirleyen 'ben kaygısı'nın, başka deyışle kışının kendısme, bede- nıne. düşünsel üretımıne ve top- lumsal yaşamına gösterdiği öze- nın cmsellığe bakışla ılışlulerinı ortaya koyuyor. AfaYayıncılık'ın 1986 yılında yayımladığı. Hüh/a Tufan'ın dı- îımıze kazandırdığı 'Cinselligjn Tarihi' 1. Cılt (Bilme lstencı), Klasık Çağı ele alarak Hıristıyan ahlakı çerçevesınde Batı dünya- sının cınsellik sorunsahnı yaratı- şını incelıyor ve Foucault'nunbu projeye ilişkin varsayımlannı kapsıyor. Kıtabın ikinci cıldı ıse Foucault'nun başlangıçta tasar- ladığı projeyı farklılaştırdığını ortava koyuyor ve Anhk Yunan döneminı ele alıyor. Nüshet G. Say'ın 'Inanç, Ölüm ve Inancın Ölümü' başlıklı sergisi ÎDGS Galerisi'nde Sanabn 6 eski 9 haliııiıı ölümü ALİAK\Y 195O'lı yıllann sonunda (1957) Roiand Barthes, mitolo- jilerin çağdaşlaşan halinden bah- sederken sinema, spor, araba gi- bi starlaşan şeylerin yeni kutsal- lığından; imleyen ve imlenen arasındakı bağı sağlayan imden söz etmekteydi. Sanayi toplumlanndan sana- yi-sonrası biçimine geçilirken bilgisayarlaşma, telematik ve bürolik 'devrim' videosferin oluşumunda önemli bir rol oyna- dılar. Teknolojik gelışmeyle birlik- te insanlann tek boyurlulaşaca- ğı' veya özgürlüğe kavuşacağı gibi çelişkilı fıkirler yaygınlaş- tı. tnancın teknolojik boyuta yansıdığını video art sanatçılan örneklerle, enstalasyonlarla gös- terdiler. Wiener'in sibernetik üzerine kurulu buluşu ise her alanda ye- nılikler yarattı ve açıhmlar ger- çekleştirdı. Bu dünya. sosyal duzenleme- nin olduğu kadar sanatın da baş- ka biçımlerde algılanmasını ge- rekli kılmaya başladı. Sanat, fel- sefe, antropoloji ve sosyoloji arasındakı şebekeleşme bu ge- çişliliği pekiştirdi. Eski Yunan'daki mekanik sa- natlar ile lıberal sanatlar arasın- dakı aynm, günümüze dek gelen bir sü- reçte iyice iç içe girdi ve pentür, heykel ve entelektüel nesnelerin üretimi yeni ağ- lar oluşturdu. Nüshet Göksun Say; 'İnanç, Ölüm ve Inancm Ölümü' (20 Aralık-4 Ocak 1994, tstanbul Devlet Güzel Sanatlar Galerisi) adlı sergisinde, geçen yıl sergilemiş oldu- ğu çağdaş ikonalan, burada bvr bütün ha- linde birleştirerek yeniden sergiliyor. An- cak görsel ve işitsel malzemeyi de ekle- miş. Yeni bır yaklaşım söz konusu. Ahlaki ve estetik değişimlerden yola çıkan Gök- sun Say, ölüm ve inanç arasmdaki ilişki- ye değinerek, sanatın 'eski' halinin ölü- münü göstermeye çalışır gibi duruyor. Bir başka inanç haline gelmeye başlayan ye- ni malzemeler, sosyolojik düzeydeki de- ğişimi izler gibi duruyor. Aslında, sana- tın ölümü 1. yüzyılda Eski Pline Ars Mo- riens (yok olan sanat) ile sanatı belirii bir sürece orurtmuştu. 1672 de "BeDori Annibal Carrache'ın Yaşamı" adlı kitabmda ne ttalya'da ne de dışında hiçbir ressamın kaldığını yaz- mış ve bir yargı gücü gelıştirmişti. Hegel 'sanatın ölümünden' bahseder- ken 19. yüzyılda Baudelaıre, Manet için "Bu ressam, pentürii ökJürdü" dıye yaz- mıştı. Yine Arago, Daguerre tipi fotoğrafı duyduğunda "Pentür ötdü" demıştı. Bu önermeler dizisi her kopuş oluşturan dö- nemde yeniden güncelleşir gibi gözük- mekte. Şehre tepeden bakış Sanatın öldüğünden çok pentürün ölü- mü temasıyla uğraşır gibi duran Göksun Say, New York'un fotoğraflannı sergiler- ken aynı zamanda kendi işleriyle fotoğ- raflann bağını da kuruyor, yukandan çe- kilen New York fotoğrafının göstermiş olduğu gıbi Manhattan'ın binalannın bil- gısayarlann 'byte'leriyle yan yana gel- mesi efektini veriyor. Galeri mekânında bunlan birleştirdiğinde dışansım içeriye taşımış oluyor. Bir bütün olarak sergılediği bilgisayar parçalannı ve diğer elektronik malzemelen Latin ge- leneğinin tabutlara açılan çek- mecelerinin ikon büyüklüğünde bir dikdörtgenle sınırlanmasın- dan dolayı bu şekilde sergiledi- ğini söyleyen Say, Istanbul'da çocukluğunda ikonlar içinde bü- yümesiyle bağlantısını koruyor. Philippe Sollers bir yazısında şöyle yazıyor: "İçine kapandığımız şehir manzarasına bakalım: Cst üste dizümiş vehatta yüriiyen kutula- nn birikimidir bu: orada izole edilmenin genelleşmiş bir sahne- lenişigibi bedensel bir ayırmanın sürekli bir şekilde > aşandığı yer olarak mezarüklann açılışında ve iğfal edilmesinde artık hiçbir şey bize skandal yarabcı olarak gö- zükmemektedir." Tepeden çekilen bir fotoğraf- la Nevv York'un bilgisayarlara benzeyen görünümü de bize skandal yaratıcı olarak gözük- mez artık, ancak bu görüntüyü böyle 'tepeden' veren bir zihni- yet yaşam ve ölümün birlikte ge- lişttği ruhun ana noktasını verir bizlere. Bu iki karşıtlık, bundan böyle bize ayn olarak değil, ama aynı işlemin kendisi gibi görünmeye başlar. Çünkü burada artık söz konusu olan ruhun ve algılamanın ölçüleri değil, ama mekânın ve o mekândaki ilişkilerin ölçüsü olmaya başlar. Ve sorulan soru "Tepeden ne görünü- yor?" olmaktan çok "Bir tepenin olduğu- nu bile bile neden artık kimse bu tepenin varlığını düşünerek bundan kavgı duy- muyor?" haline geliyor. Hertürlü zıtlığın diyalektik ilişkısinın yerine ikili karşıt- lıklan veren bilgisayar bilgisı üzerine ku- rulu olan bir düşünce bızi 'devTİmcileştir- mekten' ahkoymakta mıdır? Sanat, sos- yolojik bağlamda bize bunu mu göster- mektedir. Göksun Say, bu sorunlarla uğ- raşır gibi duruyor. ALENTILAR TAHSIN YUCEL Çoban Armağam On iki yaşıma dek Anadolu'nun yitik bir kasabasında ya- şadım. Orada da yılbaşını kutlardık. Burada da hep kutla- dık. Buncayıllık göreneği birdenbire bırakacak değildikya, bu yıl da kutladık, yaptınmı 12 Eylül döneminin açık ya- saklanndan daha ölçüsüz olabilecek yan-açık yasağa kar- şın, tezgâh altından hindimizi bile aldık. Şimdi de, bir adım daha atarak, sevgili Cumhuriyet okurtarına kannca kara- nnca bir yılbaşı armağanı sunuyorum: Yüzyılımızın büyük ozanı Henri Michaux'dan kendi elimle çevirmeye çalıştı- ğım bırkaç küçük parça: Omobul'ler. Omobul'ler Emanglon'lann gölgesinde ya- şarlar. Onlara danışmadan bir adım bile atmazlar. Her ko- nuda kopya ederier onlan, onlan kopya etmedikleri zaman da Orbu'leri kopya ederier. Ancak, Orbu'lerin de Emang- lon'lann bağlaşı, bağımlısı ve akrabası olmasına karşın, Or- bu'lere öykünürken Emanglon'lar kızacak diye ödleri ko- par. Ne var ki, Emanglon'lann duygulan hiç anlaşılmaz, Omobul'ler de böylece gözlerini bir orbu'lere, bir Emang- lon'lara diker, bir türlü "Oh!" diyemezler. • Eglonbe'lar Rastgele hemangi bir Eglonbe'u çevirip hemangı bir havayı ıslıkla çalabilirsıniz önünde, bu hava- yı istediğiniz zaman, tamamı tamamına yineleyecektir si- ze, sonra da (her türlü müziğin kendilerinden çıktığına iç- tenlikle inadıklanndan) bir "Orde Rhin"\z\eği de çalmış ol- sanız, bunun kendi uluslannın eski ezgilerinden biri oldu- ğunu ekleyecektir. Ama havayı hep gönülsüzce, Eglon- be'lann çoktan koptuğu bir eski zaman havası gibi çala- caktır. • Mirne'len Mime'lerde, eşini aldattığı kesinleşen kadına ceza verilmez, gerekirse, kocanın gönlü hoş olsun diye bir- kaç kırbaç yer, o kadar. Âşığa gelince, besin, içki, eğlen- ce, vb. açısından, kan-kocanın tüm masraflannı karşıla- makla, olanağı bulunmaması durumunda da gece gündüz kapının eşiğine dikilip koca "Vefer.'"deyinceye kadar her türlü angaryaya hazır olarak beklemekle yükümlüdür. (Kurallar, kocanın âşığı sekız mevsımden daha fazla ça- hştırmasına izin veımez.) Ama kimi kocalar kendilerini tutamaz, âşığın şarabıyla körkütük olurlar; kimi âşıklar da kendilerini tutamadıklann- dan, âşık kadının keyfini bir kez daha çıkanr. Yınelenen aşk- ların kurtulmalık bedeli sonsuz mevsimler boyunca uza- yıp gider böylece. • Halala'lar Bunlann güvenlik örgütü, işleri kendiliğinden düzenler. Polis, duzenden ve suçlulardan sorumlu oldu- ğundan, onlann çavuşu, başı sayılır. Durumun daha da es- nekleştirilmesi için, haydutlar poliste kurs görürler, polis- ler de ursuzlarda. İki topluluk sürekli adam alışverişinde bu- lunur. Haydutlar şımdi yönetimde kurs görmüyoriar artık, ama, iyi kötü bir yetkesı bulunduğu dönemlerde, yönetim hay- dut kaynardı. Şimdi burada oyalanmaları bır zaman yiti- minden başka bir şey olmaz. • Omanvu'lan Kadınlan iki yılda bir yeniden paylaşma iş- lemini iyi huylu Omanvu'lar gerçekleştirir. Çok erkekler için rahatlama günüdür o gün. Kadın pazarı genç kız pazann- dan farklıdır, burada daha yararlt ve daha acı gerçekler işi- tilir. Ister istemez. Hiviniziki'ler. Bir general savaşı kazanıp düşmanlan ka- çınr, sonra hangi yandan olduğunu unutacağı tutar, ken- disine bağlı sandığı kıytırık bir artçı birlığe yenik düşer. Ama bir yüzbaşı iyıce yıkıma dönüşmeden durumu gö- rür, generali uyanr, utkuyu sağlama bağlar, sonra adamla- rını bir çukurda unutup uzaklarda görür gibi olduğu bir ala- geyiğın ardına düşer. Adamlar da unuturlar savaşta olduklarını, ya kızlara ta- kılırlar, ya da kapısından kendilerine seslenip ılk kadehi pa- rasız veren uyanık meyhaneciye. General, denetim sırasında, ellerinde dirgenleriyle birkaç köylü dışında, kimseciklerı bulamaz. Hiviniziki'lerin benzerine ender rastlanır, stratejileri olma- sa, durum çok tehlikeli olabilırdi. Bereket, Hiviniziki'ler kal- burüstü strateji uzmanlandır. Tüm okumuşlar strateji uz- manıdır burada. Toplumsal Araştrmalar Vakfı'nın etkinlîklepi • Kültür Servisi - Toplumsal Araştırmalar Vakfı'nda seminerler ve söyleşiler sürüyor. Bu akşam saat 19.00'da "İlk Sınıflı Toplumlar" semınerinın dördüncüsü gerçekleştirilecek. Mustafa Cemal, semınerde Maya, Peru. Havvai ve Sümer toplumlannı anlatacak. Cuma akşamı saat 19.00'da ise Afşar Timuçin "Düşünce Tarihi DerslerT'nin onuncusunu gerçekleştırecek. Her hafta düzenlenen "Cumartesi Söyleşıleri"nde ise Türk Tabıpleri Birliğı Başkanı Selim Ölçer; sanat, kültür. ekonomi ve siyaset sorunlan üzerinde duracak. (293 10%) Tniana Fabbricinrnin şan resitafl • Kültür Servisi - Tızıana Fabbncınf nın şan resıtalı yann akşam saat 19.30'da Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda dinlenebılır. 1988'de Milano'da "yenı sesler" yanşmasını kazanan Fabbricini. 1990'da La Scala'da Riccardo Muti yönetimınde "La Travıata"nın yeni prodüksıyonunda oynadıgi Violetta rolüyle uluslararası müzik çevrelerinde adını duyurdu. 1993 yılında New York Metropolitan Operası'nın sezon açılışını Placido Domingo yönetimınde yine La Traviata'yla yapan Fabbricini'nin başanyla oynadığı dığer operalar arasında "Tosca". "'Lucia di Lammermoor" ve Rossini'nin "11 Viaggio a Reims" ılk akla gelenler arasında. Fotoğpafevi'nde 1leri Fotograf Semineri' • Kültür Servisi - Fotoğrafevi'nde 9 ocaktan başlayarak pazartesi ve perşembe akşamlan 19.00-21.00 saatleri arasında "1leri Fotograf Semineri" dizısı başlıyor. Seminerlerin konulan ve kadrolan ise şöyle: "Bir Toplumsal Dokunun Çözümlenmesinde Fotoğrafin Rolü"- Gültekm Çizgen, "Kültür ve Estetik Bilim'e Giriş"- Nevval Çizgen, "Doğal Işık"- Sabıt Kalfagıl, "Fotoğrafin Öğeleri"- Sabit Kalfagil, '"Fotoğrafta Amaçlı Gezi Hazırlığı"- Izzet Keribar, "Fotoğrafta Sanatsallığın Ilkelen"- Cengız Özakıncı, "Fotograf Duygusu"- Özcan Yurdalan, "Fotograf Tarihi/ Akımlar"- Özcan Yurdalan. (251 05 66) Zerrin Tuhığ resim sergisi • Kültür Servisi - Zernn Tuluğ'un resim sergisi cuma gününden ıtıbaren Devlet Güzel Sanatlar Galerisi'nde izlenebilir. Sergi, 21 ocaka dek sürecek. 1960 yılında Izmır'de doğan Zerrin Tuluğ, 1985-90 yıllan arasında Şeref Bigalı Atölyesi'nde resim eğıtimı gördü. Ali Rıza Hıtı Atölyesi'nde resim çalışmalanna katıldı. Istanbul. Ankara, Izmır ve Bodrum'da kişisel sergıleraçan ve çeşitli karma sergilere katılan sanatçının yurtıçinde ve yurtdışmda özel kolleksiyonlarda yapıtlan bulunuyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle