14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28 OCAK 1995 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 6 Hayata dokunmadanfilıııyapılmaz' Canan Gerede, Bergen 'in öyküsünden yola çıkarakyönettiği 'Aşk Ölümden Soğuktur' adlıfılminin çekimlerini sürdürüyor PEÜNÖZER Kasımpaşa'nın "hapçı mekanı" olarak bilinen arka sokaklanndayız. Taksi şoförü, "Ne işiniz var burada aMa! Adamı bıçaklarlar bu saatte..." diyor. Belli kı bızim gibi tıpler görmeye pek alışık değil. Kasımpaşa'ya tabelasını ve yıkık binasını bırakıp kayıplara kanşan Sinangil Un Fabrikasf nın önüne geldiğimızde ise fabrikanın kapısına yığılmış, itışip kakışan şamatacı gençlerle karşılaşıyoruz. Birazdan konser başlayacak. Herkes bir an önce içeri girme telaşında. Çanan Gerede'nin "Aşk Ölümden Soğuktur" fîlminin çekimlerini izliyoruz. Konusuyla çekim aşamasında da ilgi çekmeyi başaran film, hemen hemen herkese tanıdık geliyor. Ne de olsa Türkıye'de yaşayan ve "Acüann Kadmı Bergen"in trajik yaşam öyküsünü bilmeyen yok. Medya tarafindan yanlış bilgılendinlenlerin bilmediği tek şey, fîlmde Bergen'in yaşamının anlatılmadığı... tld insanın arasmdald tutku Canan Gerede ile çekim arasında fabnkanın karşısındaki kahvede konuşuyoruz. Bu filmi çekmeye 1991 yıhnda Cannes Film Festivali'nde karar vermiş. Amacı bu öyküden yola çıkarak yazacağı senaryoyu Türkiye'de ve Türkçe olarak çekmekmiş. Bergen'in öyküsünü ya da bir şarkıcının yaşamını oldugu gibı aktarmaktansa iki insan arasında yaşanan bir tutkuyu anlatmakmış istediği: "Bergen, beni bir kadın olarak çok Ugilendirmişti. O benim için biraz küh bir şarkıcL Jim Mornson gibi... Türkiye'de anarşik yanı olan bir kadın. Ondan yola çıktım, hikaye ise oldukça farldı." "Aşk CHümden Soğuktur", senaryosunun ötesinde de ilgi çekici bir film. Türkiye'de. Türk sanatçılarla çekilen bir Avrupa fılmi oldugu bile ıddia edilebiür. Teknik ekibın çoğunluğu yabanci... Sesli olarak, gerçek mekanlarda çekilen filrrim görüntü yönetmeni Wim \Venders, Fassbinder gibi yönetmenlerle çalışmış olan Jürgen Jürges. ses mühendisi Jean François Auger, montajcısı ise Afijert Jürgenson. Uluslararası ve başanlı bir ekibin çalışnğı filmin yapımcılan ise Eurimages, IFA, Faruk Aksoy ve Eliane Stutterheim... Gerede, filmin ses banyolannı da Avrupa'da yapmayı planlıyor. Başrolleri paylaşan Canan Gerede'nin kızı Bennu Gerede ve Kadir İnanır'ın dışında Tuncel Kurtiz, Ayşe Emel Mesci. Engin İnaL L mur Turagay, Mehmet Yankır, Ayşegül Ünsal gibi oyuncular da filmde rol alıyor. Özgün müziklerini FuatGüner'in gerçekleştirdiği filmde şarkı sözleri ise Şehrazad a ait. "Robert's Movie"de başrolü oynayan Aslı Altan ise bu Canan Gerede için Bergen, 'Biraz küh bir şarkıcı ve Türkiye'de anarşik yanı olan bir kadın' (Fotoğraflar: DEVRtM BARAN) Yapımcı Faruk Aksoy: Filmin gerçekle ilgisi yok Filmin yapimcılanndan Faruk Aksoy, sürekli Canan Gerede'nin yanında yer al- mış ve Gerede"nin de dedıği gibi "gerçek- ten, fılm için çaaşnuş". Aksoy, teknik stan- dart açısından rekabet gücü olan, ama bi- ze ilişkin bir hikâye anlatmak istedikleri- nı vurguluyor. Daha önce de "Robert's Movie"nin yapımcılan arasında yer alan Aksoy, Bergen ekseninde yaratılan pole- miklerden şikayetçi. Bergen'in kocası izin vermediği için çekimlerin durdurulduğu dedikodusunun asılsız olduğunu belirti- yor: "Jürgen Jürges, bir kısa fılm çekmek için 28 arahk- 12 ocak tarihleri arasında Köin'e gitti. Bu yiizden de çekimleri dur- dunnak zorunda kaldık. Bunun Bergen'in kocasryla bir ilgisi yok. Medva olayı popü- ler kılmava çaüşıvor, çünkü ne kadar popü- ler ve sansasyonel hale getirebilirse o kadar çok haber yapma şansı oluyor ve o kadar fazla insana ulaşürma olanagı buluyor. Bu fılmi yapan ve yaşayan insanları karşı kar- şıya getirmeye çanşıyorlar. Bunu da onlar üretiyor. Burada kurmaca olarak iki taraf yaraülmaya çalışılıyor. Adamın kendisi de bunu söylüyor. "Ben senaryoyu okudum, bunun bizim hayatunızia ilgisi yok' diyor. Çünkü gerçekten de yok." Filmde anlatılanlann gerçek olmadığı- nı jenerikte de belirteceklerini söylüyor Aksoy ve Türkiye'de yüzüne kezzap atıl- mış tek kadının Bergen olmadığını ekliyor: "Geçen yıl Tunus'ta 900 kadının yüzüne kezzap atümış. Dolayısıyla Tunus'ta yüzü- ne kezzap atılan kadinlarla Türkiye'de yü- züne kezzap anlan 60'ı aşkın kadınla bir bağlanü kurmak mümkündür. Çünkü bu- rada bir dram, bir tutku hikayesi anlaüu- yor. Çeşitli ilişkilerde bu onaylanır ya da yadırganır. Ama bunlar da insanlar tara- fından yapüdığına göre insani bir yanı var bu meseienin de." Bennu Gerede: Şiddetli, hastalıklı bir aşk öyküsü Canan Gerede, Bennu'nun canlandırdığı rol için başlarda Hülya Avşar'ı düşünmüş. Hatta kontrat bile imzalamışlar. Ancak Hülya Avşar, çok kapris yaptığından, onunla çalışmaktan vazgeçmiş. Bennu çok istemesine karşın, başlangıçta bu fîkre pek sıcak bakmamış Canan Gerede. Ancak kızının yoğun isteği karşısında yelkenleri suya indirmiş. Şimdi de onun çok basanlı bir oyunculuk sergilediğini düşünüyor. Paris'te fotoğrafçılık okuyan Bennu Gerede, 17 yaşında Hüseyin Karakaş'ın gerçekleştirdiği "lz Peşinde" adlı dızide. Kıbns'ta çekilen televizyon dizilerinde de rol almış, •'Robert's Movie"de annesine asistanlık yapmış. Dolayısıyla sinemaya oldukça yakın duruyor. Bu rol için de Türk kültürünü daha da yakindan tanımaya çalışarak, diksiyon dersleri alarak yoğun biçimde hazırlanmış. Filmde. şiddetli ve hastalıklı bir aşk öyküsü anlatıldığını söylüyor. "Tutku ağuiıklı bir fılm bence. Bir Oişkinin nasıl başladığını, geliştiğini ve sona erdiğini anlatıyor. Toplumun iki insani nasıl yıprarrjğını ve mahveftiğini gösteriyor. Onlan toplumun kurbanlan olarak görüyonun. Bayağı şiddetli bir biçimde, hastâlıklı bir aşk öyküsü bu. Bir aniamda berkesin yaşadığı. bir aniamda da kimsenin yaşamadıgL." Çekimler sırasmda oldukça yorulduklannı belirten Gerede, bu filmin onun için çok önemli bir deneyim olduğunu söylüyor. Çekimler bitince hemen okula dönecek. Önümüzdeki yıl okulu bıttiğinde ise tstanbul'da yaşamaya kararlı. filmde başından beri Canan Gerede'yle birlikte çalışmış ve kamera arkasında pek çok sorumluluk almış. Kadınla erkek arasındaki güç dengesi Filmde Bennu Gerede, Sulukule'den çıkmış, her tarz şarkıyı söyleyebilen bir şarkıcıyı, Kadir lnanır ise bir kulüp patronunu canlandınyor. Canan Gerede. filmin finalini söylememekte ısrarlı. Sürekli ilişkiler arasında denge ve güç ilişkilerinin altını çizıyor: " Kadın güçlendikçe, adam sürekli düşüyor. İHşkilerde erkekle kadın arasında sürekli bir güç dengesi ya da dengesizltgi vardır. Özellikle Türkiye'de bu sorun çok yaşanıyor. Bugün, zamansızlık büyük bir sorun olarak karşımıza çıkıyor sürekli. Bir ilişkiye zaman vermeniz gerekiyor. Zaman vermezseniz, parçalanma başlıyor. Çoğu zaman ilişkiler parçalanıyor. Parçalanmayan, başından sonuna düzenli giden bir macera, ilişki değildir benim için. Yoğunluğu vaşamış bir ilişki değildir. Bu iki insanın Uişkisi ve toplumun baskısıyla nereyc gidildiği anlatılıyor bu filmde. Belki adam ve kadın kendi bakış açılanna göre haklı. Biz, bu iki bakış açısını da yansırmaya çalışıyoruz." lstanbul'da altı hafta boyunca, 35 mekanda çekim yaptıklannı söyleyen Canan Gerede, senaryoyu kaba şekliyle mimari tasanma, çekimı ise inşa dönemine benzetiyor. Altı hafta boyunca 35 mekanda çefdm yapddı İnşa döneminde, zaman zaman senaryoyu değiştirmekten yana. Oyuncular söz konusu olduğunda ise zor bir yönetmen... Filmin bütçesinin 700 bin dolan bulacağını tahmin ediyor Canan Gerede. Sesli çekimin getirdiği yüklere, lstanbul'da çekim yapmanın zorluklan da ekleniyor ve çekimdeki gerilim buna paralel olarak artıyor. Sulukule'yi ve oradaki insanlan çok seviyorum Hayata dokunmadan film yapmak olanaksız ona göre. Bu filmin çekimlerinden önce Sulukule, Kasımpaşa gibi semtlerin dışında pavyon pavyon dolaşmış. Orada çalışan ınsanlarla dost olmuş. Yirmi yıldır lstanbul'da girmediği pavyon kalmadığını söyleyen Gerede. bu filmde kullanacağı pavyonu bulmakta oldukça zorlanmış. Sonunda Galatasaray'daki Karmen adlı "şirin" pavyonda karar kılmış. Gerede, üstüne basarak Sulukule'ye duyduğu hayranlığı dile getiriyor: "Bugün insanlar Sulukule'de nasıl tipler olduğunu bilmiyor. Çok modern insanlar yaşıyor orada. Ben Sulukule'yi ve oradaki insanlan çok seviyorum. Benim için tstanbuTun marjinal kesimi Romanlar ve Sulukule... Ve nefıs insanlar. Ben rahatça yaşanm orada bir kaç ay. Çekimler sırasında bize çok yardımct oldular. Çok açık insanlar. Bir kere sizi sevdiler mi hep yanınızdalar. Ama önce size güvenmeleri gerekiyor. Ben bir yıl gidip geldim oraya. Başka rürlü çekilemezdi zaten. Hayat boyunca bu tarz insanlar benim terahim oldu." Yönetmen bütçeden anlamah Bir yönermenin aynı zamanda yapımcı da olması. bütçeden anlaması gerektığıni savunuyor Canan Gerede. Sınemanın bir ülkcnın a>tıası olduğuna ınanıyor ve iş adamlannın ilgısızliğinden yakınıyor: "Benim diğerierine göre avantajım yabancı dil bflmek. Yabancı ülkelerde devlet çok yardımda bulunuyor, televizyonlar bir milyon dolar ve üstünde para yaünyorlar. Fransız olsaydım bu filmi en az 5 mihon dolara çekerdim. Fransa'da işadamlan bir araya gelip şirketler kuruyoıiar, verğjden düşüyoriar. Bizde bir tek Osman Kavala var, sinemaya yardımcı olmuş ve para yatmnış." Akşam ansızın bastıran yağmur tüm planlan altüst ediyor. Gece üçe dek sürecek olan çekimler erteleniyor. Ancak film yine de davet edildigı Cannes Film Festivali'ne yetişemeyecek. Önümüzdeki ekim ayında Türkiye sinemalannda gösterime girmesi planlanıyor. Gerede, bu film bittikten sonra, senaryosunu yazdığı bir filmin hazırlıklanna başlayacak. Prag'da çekeceği filmde yabancı oyuncularla çalışmayı düşünüyor. Bu fılm üzerine konuşmamakta kararlı görünen Gerede, "Bu da çok büyük bir aşk filmi olacak" diyor yalnızca. DUŞUNCEYE SAYGI MEMET FUAT Goytisolo'nun Seçimi Goytisolo'nun adını ilk Onat Kutlar'dan duymuştum. Bir yazısını çevirip, yanılmıyorsam, A Dergisi'nde yayım- lamıştı. Konusu neydi, anımsamiyorum, ama çok sevmiş- tik o yazıyı. Sonra bu ünlü Ispanyol yazan birkaç kez Türkiye'ye de geldi. Yaprtlan dilimize çevrildi mi? Sanınm yalnızca Metis Yayınlan arasında seçme yazıla- nndan oluşan bir kitabı yayımlandı: Yeryüzünde bir Sûr- gün. Goytisolo'nun adını ne zaman duysam Onat Kutlar ge- lir aklıma, bundan böyle bir de Emine Sevgi gelecek. Emine Sevgi Özdamar... Siz onu Hayat Bir Kervansaray adlı romanından tanıyor olabilirsiniz, ben ilk gençliğinden, konservatuvaryıllanndan tanıyorum. Emine Sevgi, D Yayınevi'ne sık sık uğrayan çılgın bir ti- yatro öğrencisiydi. Bütün sanatlara, bu arada yazına da il- gi duyardı, ama tiyatro her şeyin üstündeydi. O zamanlar adı yalnızca Sevgi Özdamar'dı. Kafakâğıdının bir köşesin- de Emine de var mıydı, bilmiyorum. Nereden çıkardıysa, Ece Ayhan turturdu, "Senin adını Emine Sevgi yapalım" diye. Sevgi kahkahalan atardı: - Ne güzel, Ümmü Gülsüm gibi... Biraz daha kilo alma- lıyım... Ece Ayhan sevgısiyle Isviçre, Operatör Dr. Gazi Yaşar- gil'in kliniği falan filan derken, yıllar geçti... Sonunda çıl- gın tiyatro öğrencisi Almanya yolunu tutan işçilerimizin arasına katıldı. Doğru Brecht'in tiyatrosu Beriiner Ensembte'a... Aklına estikçe birkaç satır yazıyor, el ilanlan, afişlef, yap- tığı işleri eleştiren gazete yazılannın fotokopilerini gönde- riyordu. Derken bir oyun yazdı. Sonra 1990'da Mutterzungediye Almanca bir kitap. Bir- birine bağlı dört öykü ya da anlatı. Arkasından gene Almanca bir roman: Das Leben ist ei- ne Karavvanserei hat zwei Türen aus einer kam ich rein aus der anderen ging ich raus. Bu yaprta Almanya'nın saygın ödüllerinden biri, 1991 Ingeborg Bachmann ödü- lü verildi. Derken baktım Emine Sevgi Özdamar lstanbul'da... Ha- rıl harıl romanının çevirisini gözden geçiyon Hayat Bir Ker- vansaray (Varlık Yayınlan). - Ne oldu, tiyatroculuk bitti mi? - Biter mi, bunlar yan işler!.. Arkasından ABD'den bir fotokopi: Emine Sevgi özda- mar'ın ilk kitatn Moter Tongue adıyla Ingilizceye çevrilip ya- yımlanmış, Publisher's VVeekly Magazine'in seçtiği 1994'ün en iyi yirmi beş anlatı kitabı arasına girmiş. Ispanya'dan bir fotokopi: Hayat Bir Kervansaray Ispan- yolcaya çevrilmiş. El Mundo'da Juan Goytisolo'nun uzun bir yazısı. Neler diyor acaba? "La imaginacion ertraordinario", "realismo magico", "inventivalingüistica", "verbopoetico", "laironia"gibi Is- panyolca sözler... Düğümü Ingiltere'den gelen bir fotokopi çözüyor Times Literary Supplement yılın krtaplarını seçmek üze- re çeşitli uluslardan otuz üç yazara 1994 yıhnda en çok et- kilendikleri kitabı sormuş. Juan Goytisolo yılın kendisini en çok etkileyen kitabı olarak Hayaf Bir Kervansaray'\ seçerken yaptığı açıklama- ya şöyle giriyor: "Emine Sevgi özdamar'ın Hayat Bir Kervansaray'/ ke- sinlikle 'daha önce var olan herhangi bir yazın formülünün az ya da çok başanlı bir uygulaması' değil; bu kitapta ben- zersiz bir dil ve anlatı yaratıcılığı ortaya konuyor, onun için de sınıflandınlması çok güç." Yazının sonu ise şöyle: "Epeyce oluyor, Madrid'deki Fransız Enstitüsü'ndeya- pılan bir toplantıda, Fransız yazınının geleceğinin Magrib- li ve Karayibli yazarlara, Ingiliz yazınının geleceğinin Pa- kistanlı ve Hintliyazarlara, Alman yazınının geleceğinin de Türk yazarlara bağlı olduğunu söyleyerek dinleyicileri şa- şırtmıştım. Şakam kahkahalarta karşılanmıştı. Emine Sev- gi özdamar'ın romanı -Miguel Saenz'in görkemli çeviri- siyle- kâhinliğimin doğrulanmasına birbaşlangıç oldu; şa- ka gerçekleşiyor." Juan Goytisolo herhangi bir yazar değil... Söyledikleri Emine Sevgi açısından çok sevindirici, ama birtakım sorular da getiriyor. Almanya'daki Türkler Almanca yazdıklan zaman Alman yazını çerçevesine mi giriyorlar? Türkçe yazıp Almancaya çevirirsek Türk yazını; Alman- ca yazıp Türkçeye çevirirsek Alman yazını mı oluyor? Bu iş biraz kanşık... Kültürümüz dışa açılıyor ANKARA (AA)- Kültür ürünlerimiz, bu yıl dünyanın çeşitli yerierinde dü- zenlenecek festivallerle Türkiye'yi tanı- tacak. Nürnberg, Houston, Palma de Mallorca, Atlanta ve Kyushu'daki festi- vallerde, Türk kültürünün örneklen ser- gilenecek. Mart ayında Almanya'nın Nürnberg kentinde düzenlenecek olan "Türk Kül- tür Günleri" kapsamında, süsleme ve çini sanatı örnelderinden oluşan el sa- natlan yapıtlannın, çocuk kitaplannın, hat sanatı konulu fotoğraflann ve Istan- bul konulu gravürlerin sergilenmesi planlanıyor. Nisan ayında ABD'nin Houston ken- tinde düzenlenecek festival süresince, Topkapı Müzesi'nden görürülecek olan 150 parçalık bir sergi açılacak ve çeşit- li dallardaki yüz kadar sanatçı gösteri- ler sunacak. Festival çerçevesinde ha- zırlanan ve Türkiye'yi tanıtan bir kitap da okullarda ders kitabı olarak okutula- cak. 18-22 hazıran tarihleri arasında, Is- panya'da düzenlenecek olan Palma de Mallorca Uluslararası Folklor Festiva- lı'nde de geçen yıl Halk Danslan Yanş- ması'nda dereceye giren halk oyunları ekipleri gösteri yapacak. Türkiye, 1996 Atlanta Olimpiyatlan öncesinde de bu yıl mayıs ayında, Atlan- ta'da yapılacak olan Kültür ve Sanat Fes- tivali'ne de katılacak. Aynı zamanda, Japonya'nın Kyushu kenti Seramik Mü- zesi'nin isteği üzerine de bu kentte bir sergi açılacak. "•Topkapı Sarayı'ndan Hazineler - Sultanlann Se\ digi Seramikler" adl ı ser- gi, bu yıl eylül-aralık aylan arasında Kyushu'da açık kalacak. Pakistan'da bu yılın başlannda, "tslami Eserler Sergi- si", Suudi Arabistan'da da kasım ayında "Binicilik Sergisi" açılacak. Ödedîği bedeli sergîliyor...Kültür Servisi - Boris Pasternak ın, karşılaştığı güçlükleri anlatan Paster- nak Davası Dosyası ve 1956-1960 ara- sında Fransadaki arkadaşlanna yaz- dığı mektuplar, Fransız yayınevi Gal- lımard tarafından yayımlandı. TheEu- ropean Elan yazan Charies Penvvar- den, Pasternak ve yeni çıkan iki kitap hakkında yazıyor: Doktor Jh-ago'nun yazan olarak Boris Pasternak, Rus- ya'nın çarlık rejiminden Stalinist reji- me kanlı geçişini, en iyi gözlemleyen ve bu dönemde kurban olan dört bü- yük yazardan biri. Böyle kıyaslamalar tuhaf gözükebi- lir, ama Pasternak'ın, aynı zamanda, bu trajik dörtlü arasında, sanatsal var oluşunu en dolu, ya da en az azaltılmış, biçimde yaşayan yazar oldugu söyle- nebilir. Osip Mandelstam 1938 'de Sta- lin'in çalışma kamplanna yollanırken yolda öldü. Marina Tsvetayeva, sür- günden dönüşünden iki yıl sonra 1941'de intihar etti. Anna Ahmeto- val 966'da ölmesine karşın, yaşamının büyük bir bölümünde, yapıtlan yasak- landı. Bu tür bir hoşgörünün hassasiyeti, "Pasternak Davası Dosyası" ve "Fran- sız Arkadaşlanma Mektuplar'"da gö- rülüyor. Sovyet Merkez Komitesi tara- fından, 1956 ve 1960 yıllan arasında, yazan bitirmek amacıyla dağıtılan ve daha sonra sıraya konulan belgeleri içeren dosya; yazann. sesini duyur- mak için verdiği savaşımda, ödediği bedeli gözler önüne seriyor. 1960'ta, Pasternak'ın 70 yaşında ölmesine yol açan kanserin, devlet zulmü yüzünden hız kazandığma hiç şüphe yok. Pasternak'ın büyük suçu, 1940'tan beri üzerinde çalıştığı ve Çehov'dan esinlenen insancıl bir kahramanın gö- zünden, devrim dönemini anlattığı ro- manının yayımlanması konusunda, devlet büyüklenni atlatması oldu. Pasternak, SSCB'de. yapıtlannı ya- yımlama şansının çok düşük olduğu- nu biliyordu. Jivago, 1956'da, Novy Mir'in editörleri tarafından, kesınlık- le reddedilmişti. Editörler romanı, devrimin gerekliliğini tarafsız bir şe- kilde anlamaktan yoksun "acı" bir kentsoylu duyarhlığının üriınü olarak tanımlamışlardı. Eleştırmenlere göre Jivago, "devrim olaylannı düşmanla- runızın gözünden" anlatıyordu. Devletin nzasını alamayacağını bi- len ve kendi gerçeğine sıkı sıkıya bağ- lı olan Pasternak. el yazmasının bir kopyasını halyan yayımcı Giangiaco- •Dosyanın içeriği, 1991'deki başansız darbe girişiminden sonra Boris Yeltsin'in açtığı gizli arşivlerden alındı. Pasternak'ı çevTeleyen gülünçlüklerden biri de dosyayı yayımlamak isteyen Rus yayınevinin kâğıdı olmadığı için dosyanın Fransız Gallimard Yayınevi tarafından yayımlanması oldu. Baskıda, Pasternak'ın vekili olarak davranan Jacqueline de Proyart'm bilgi verici bir giriş yazısı da yer ahyor. mo Feltrinelli'ye gönderdi. Aynı za- manda, Fransızca yazılmadığı sürece, kendisinden gelecek herhangi bir de- ğişiklik emrini gözardı etmesini söy- lemeyi de unurmadı. Feltrinelli, Paster- nak'ın dediğinı yaptı ve Doktor Jiva- go'nun ltalyanca baskısı 1957'de çık- tı. Bunu diger baskılar izledi. 1958'de Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanmasıyla Pasternak'ın suçu daha da arttı. lronik bir biçimde, Paster- nak'a Nobel ödülü verilmesi fikri, onun şair olarak tanındığı 1947'den beri, birkaç kez gündeme gelmişti, ama bu kez, ilgi odağı "Sovyet karşı- tı" Jivago olmuştu ve Pasternak, yal- nızca bir "vatan haini"ne değil, aynı zamanda soğuk savaşın meşhur bir da- vası haline dönüştürüldü. Pasternak, ödülü geri çevirmek zorunda bırakıl- dı, Yazarlar Birliği'nden atıldı ve VTa- dünir Nabokov'un daha sonra belirttı- ği gibı casuslar tarafından izlendi ve zorunlu sürgünle tehdit edildi: "Saldı- ny a uğrayan ve şaşırnlan yazar, Ame- rikan basını tarafından aziz mertebe- sine yükseltikii.'' Söylemeye gerek yok, Pasternak davasının edebiyatla hiçbir ilgisi yoktu. Dosyanın içeriği, 1991 'deki başan- sız darbe girişiminden sonra Boris Yeltsin'in açtığı gizli arşivlerden alın- dı. Pasternak'ı çevreleyen gülünçlük- lerden biri de dosyayı yayımlamak is- teyen Rus yayınevinin kâğıdı olmadı- ğı için dosyanın Fransız Gallimard Ya- yınevi tarafından yayımlanması oldu. Baskıda. Pasternak'ın vekili olarak davranan Jacqueline de Proyart'ın bil- gi verici bir giriş yazısı da yer alıyor. Dosya, birçok üzücü gülünçlükleri de içeriyor, Pasternak'ın Feltrinelli'yi "yazarhk haklanna saldırmasıyla" suçlayan bir belgeyi imzalamak zo- runda kalması gibi. Pasternak'ın ölü- münden sonra uyduruk "gümrük ka- çakçüığı" suçlamalanyla hapse atılan, Pasternak'ın danışmanı ve yoldaşı CM- ga tvinskaya'ya uygulanan zulmün çir- kinliği de var. NikitaKruşçev'in, Pas- ternak'ın çağdaşı Üya Ehrenburg'a, romanın devrim karşıtı hiçbir şey içer- mediğini söylemesinden de alıntı ya- pılıyor. "O zaman niye yayımlamıyor- sunuz" diye soruyor Ehrenburg. Kruş- çev, iç çekerek yanıtlıyor: "Propagan- da makinesi, harekete geçti.. Roman, henüz çok yeni. Biraz zaman verin, yayunlayacağız." Biraz zaman? Doktor Jivago'nun ilk Sovyet baskısı 1988'de yayımlandı. İSPANYA'dan Görsel Bir Sölen GLUBÎ GLUB! Muuuî'nun Yaraucısı Yllana Komedi Grubu Amerika ve Avrupa Festivallerinden sonra lstanbul'da Tarih: 2 Şubat 1995 Perşembe Saac20.30 Yer DT Taksim Sahnesi Davetıyeler: DT Taksım Sahnesi Vakkorama'lar Dormen Tiyatrosu Capıtol (Müjdat Gezen Tiyatrosu) Başvuru Tel 243 35 33 • 293 72 77 EFES PİLSEN ve BASAK SlGOKTAnın KATK.ILARIYLA YUZYUZE Atilla Dorsay .•K).000lKDVıçınde) )avmlcırı TiirkiHııçı Cud. 39-41 Cıığub^lıı-hıunhııl
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle