Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
28 OCAK 1995 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
6
Hayata dokunmadanfilıııyapılmaz'
Canan Gerede, Bergen 'in öyküsünden yola çıkarakyönettiği 'Aşk Ölümden Soğuktur' adlıfılminin çekimlerini sürdürüyor
PEÜNÖZER
Kasımpaşa'nın "hapçı
mekanı" olarak bilinen arka
sokaklanndayız. Taksi şoförü,
"Ne işiniz var burada aMa!
Adamı bıçaklarlar bu saatte..."
diyor. Belli kı bızim gibi tıpler
görmeye pek alışık değil.
Kasımpaşa'ya tabelasını ve
yıkık binasını bırakıp
kayıplara kanşan Sinangil Un
Fabrikasf nın önüne
geldiğimızde ise fabrikanın
kapısına yığılmış, itışip
kakışan şamatacı gençlerle
karşılaşıyoruz. Birazdan
konser başlayacak. Herkes bir
an önce içeri girme telaşında.
Çanan Gerede'nin "Aşk
Ölümden Soğuktur" fîlminin
çekimlerini izliyoruz.
Konusuyla çekim aşamasında
da ilgi çekmeyi başaran film,
hemen hemen herkese tanıdık
geliyor. Ne de olsa Türkıye'de
yaşayan ve "Acüann Kadmı
Bergen"in trajik yaşam
öyküsünü bilmeyen yok.
Medya tarafindan yanlış
bilgılendinlenlerin bilmediği
tek şey, fîlmde Bergen'in
yaşamının anlatılmadığı...
tld insanın arasmdald
tutku
Canan Gerede ile çekim
arasında fabnkanın
karşısındaki kahvede
konuşuyoruz. Bu filmi
çekmeye 1991 yıhnda Cannes
Film Festivali'nde karar
vermiş. Amacı bu öyküden
yola çıkarak yazacağı
senaryoyu Türkiye'de ve
Türkçe olarak çekmekmiş.
Bergen'in öyküsünü ya da bir
şarkıcının yaşamını oldugu
gibı aktarmaktansa iki insan
arasında yaşanan bir tutkuyu
anlatmakmış istediği: "Bergen,
beni bir kadın olarak çok
Ugilendirmişti. O benim için
biraz küh bir şarkıcL Jim
Mornson gibi... Türkiye'de
anarşik yanı olan bir kadın.
Ondan yola çıktım, hikaye ise
oldukça farldı."
"Aşk CHümden Soğuktur",
senaryosunun ötesinde de ilgi
çekici bir film. Türkiye'de.
Türk sanatçılarla çekilen bir
Avrupa fılmi oldugu bile ıddia
edilebiür. Teknik ekibın
çoğunluğu yabanci... Sesli
olarak, gerçek mekanlarda
çekilen filrrim görüntü
yönetmeni Wim \Venders,
Fassbinder gibi yönetmenlerle
çalışmış olan Jürgen Jürges.
ses mühendisi Jean François
Auger, montajcısı ise Afijert
Jürgenson. Uluslararası ve
başanlı bir ekibin çalışnğı
filmin yapımcılan ise
Eurimages, IFA, Faruk Aksoy
ve Eliane Stutterheim...
Gerede, filmin ses banyolannı
da Avrupa'da yapmayı
planlıyor.
Başrolleri paylaşan Canan
Gerede'nin kızı Bennu Gerede
ve Kadir İnanır'ın dışında
Tuncel Kurtiz, Ayşe Emel
Mesci. Engin İnaL L mur
Turagay, Mehmet Yankır,
Ayşegül Ünsal gibi oyuncular
da filmde rol alıyor. Özgün
müziklerini FuatGüner'in
gerçekleştirdiği filmde şarkı
sözleri ise Şehrazad a ait.
"Robert's Movie"de başrolü
oynayan Aslı Altan ise bu
Canan Gerede için Bergen, 'Biraz küh bir şarkıcı ve Türkiye'de anarşik yanı olan bir kadın' (Fotoğraflar: DEVRtM BARAN)
Yapımcı Faruk Aksoy: Filmin gerçekle ilgisi yok
Filmin yapimcılanndan Faruk Aksoy,
sürekli Canan Gerede'nin yanında yer al-
mış ve Gerede"nin de dedıği gibi "gerçek-
ten, fılm için çaaşnuş". Aksoy, teknik stan-
dart açısından rekabet gücü olan, ama bi-
ze ilişkin bir hikâye anlatmak istedikleri-
nı vurguluyor. Daha önce de "Robert's
Movie"nin yapımcılan arasında yer alan
Aksoy, Bergen ekseninde yaratılan pole-
miklerden şikayetçi. Bergen'in kocası izin
vermediği için çekimlerin durdurulduğu
dedikodusunun asılsız olduğunu belirti-
yor: "Jürgen Jürges, bir kısa fılm çekmek
için 28 arahk- 12 ocak tarihleri arasında
Köin'e gitti. Bu yiizden de çekimleri dur-
dunnak zorunda kaldık. Bunun Bergen'in
kocasryla bir ilgisi yok. Medva olayı popü-
ler kılmava çaüşıvor, çünkü ne kadar popü-
ler ve sansasyonel hale getirebilirse o kadar
çok haber yapma şansı oluyor ve o kadar
fazla insana ulaşürma olanagı buluyor. Bu
fılmi yapan ve yaşayan insanları karşı kar-
şıya getirmeye çanşıyorlar. Bunu da onlar
üretiyor. Burada kurmaca olarak iki taraf
yaraülmaya çalışılıyor. Adamın kendisi de
bunu söylüyor. "Ben senaryoyu okudum,
bunun bizim hayatunızia ilgisi yok' diyor.
Çünkü gerçekten de yok."
Filmde anlatılanlann gerçek olmadığı-
nı jenerikte de belirteceklerini söylüyor
Aksoy ve Türkiye'de yüzüne kezzap atıl-
mış tek kadının Bergen olmadığını ekliyor:
"Geçen yıl Tunus'ta 900 kadının yüzüne
kezzap atümış. Dolayısıyla Tunus'ta yüzü-
ne kezzap atılan kadinlarla Türkiye'de yü-
züne kezzap anlan 60'ı aşkın kadınla bir
bağlanü kurmak mümkündür. Çünkü bu-
rada bir dram, bir tutku hikayesi anlaüu-
yor. Çeşitli ilişkilerde bu onaylanır ya da
yadırganır. Ama bunlar da insanlar tara-
fından yapüdığına göre insani bir yanı var
bu meseienin de."
Bennu Gerede: Şiddetli, hastalıklı bir aşk öyküsü
Canan Gerede, Bennu'nun canlandırdığı
rol için başlarda Hülya Avşar'ı
düşünmüş. Hatta kontrat bile
imzalamışlar. Ancak Hülya Avşar, çok
kapris yaptığından, onunla çalışmaktan
vazgeçmiş.
Bennu çok istemesine karşın, başlangıçta
bu fîkre pek sıcak bakmamış Canan
Gerede. Ancak kızının yoğun isteği
karşısında yelkenleri suya indirmiş.
Şimdi de onun çok basanlı bir oyunculuk
sergilediğini düşünüyor. Paris'te
fotoğrafçılık okuyan Bennu Gerede, 17
yaşında Hüseyin Karakaş'ın
gerçekleştirdiği "lz Peşinde" adlı dızide.
Kıbns'ta çekilen televizyon dizilerinde
de rol almış, •'Robert's Movie"de
annesine asistanlık yapmış. Dolayısıyla
sinemaya oldukça yakın duruyor. Bu rol
için de Türk kültürünü daha da yakindan
tanımaya çalışarak, diksiyon dersleri
alarak yoğun biçimde hazırlanmış.
Filmde. şiddetli ve hastalıklı bir aşk
öyküsü anlatıldığını söylüyor. "Tutku
ağuiıklı bir fılm bence. Bir Oişkinin nasıl
başladığını, geliştiğini ve sona erdiğini
anlatıyor. Toplumun iki insani nasıl
yıprarrjğını ve mahveftiğini gösteriyor.
Onlan toplumun kurbanlan olarak
görüyonun. Bayağı şiddetli bir biçimde,
hastâlıklı bir aşk öyküsü bu. Bir aniamda
berkesin yaşadığı. bir aniamda da
kimsenin yaşamadıgL."
Çekimler sırasmda oldukça
yorulduklannı belirten Gerede, bu filmin
onun için çok önemli bir deneyim
olduğunu söylüyor. Çekimler bitince
hemen okula dönecek. Önümüzdeki yıl
okulu bıttiğinde ise tstanbul'da yaşamaya
kararlı.
filmde başından beri Canan
Gerede'yle birlikte çalışmış ve
kamera arkasında pek çok
sorumluluk almış.
Kadınla erkek
arasındaki güç dengesi
Filmde Bennu Gerede,
Sulukule'den çıkmış, her tarz
şarkıyı söyleyebilen bir
şarkıcıyı, Kadir lnanır ise bir
kulüp patronunu canlandınyor.
Canan Gerede. filmin finalini
söylememekte ısrarlı. Sürekli
ilişkiler arasında denge ve güç
ilişkilerinin altını çizıyor:
" Kadın güçlendikçe, adam
sürekli düşüyor. İHşkilerde
erkekle kadın arasında sürekli
bir güç dengesi ya da
dengesizltgi vardır. Özellikle
Türkiye'de bu sorun çok
yaşanıyor.
Bugün, zamansızlık büyük
bir sorun olarak karşımıza
çıkıyor sürekli. Bir ilişkiye
zaman vermeniz gerekiyor.
Zaman vermezseniz,
parçalanma başlıyor. Çoğu
zaman ilişkiler parçalanıyor.
Parçalanmayan, başından
sonuna düzenli giden bir
macera, ilişki değildir benim
için. Yoğunluğu vaşamış bir
ilişki değildir. Bu iki insanın
Uişkisi ve toplumun
baskısıyla nereyc gidildiği
anlatılıyor bu filmde. Belki
adam ve kadın kendi bakış
açılanna göre haklı. Biz, bu
iki bakış açısını da
yansırmaya çalışıyoruz."
lstanbul'da altı hafta boyunca,
35 mekanda çekim yaptıklannı
söyleyen Canan Gerede,
senaryoyu kaba şekliyle
mimari tasanma, çekimı ise
inşa dönemine benzetiyor.
Altı hafta boyunca 35
mekanda çefdm yapddı
İnşa döneminde, zaman zaman
senaryoyu değiştirmekten
yana. Oyuncular söz konusu
olduğunda ise zor bir
yönetmen... Filmin bütçesinin
700 bin dolan bulacağını
tahmin ediyor Canan Gerede.
Sesli çekimin getirdiği
yüklere, lstanbul'da çekim
yapmanın zorluklan da
ekleniyor ve çekimdeki
gerilim buna paralel olarak
artıyor.
Sulukule'yi ve oradaki
insanlan çok seviyorum
Hayata dokunmadan film
yapmak olanaksız ona göre.
Bu filmin çekimlerinden önce
Sulukule, Kasımpaşa gibi
semtlerin dışında pavyon
pavyon dolaşmış. Orada
çalışan ınsanlarla dost olmuş.
Yirmi yıldır lstanbul'da
girmediği pavyon kalmadığını
söyleyen Gerede. bu filmde
kullanacağı pavyonu bulmakta
oldukça zorlanmış. Sonunda
Galatasaray'daki Karmen adlı
"şirin" pavyonda karar kılmış.
Gerede, üstüne basarak
Sulukule'ye duyduğu
hayranlığı dile getiriyor:
"Bugün insanlar Sulukule'de
nasıl tipler olduğunu bilmiyor.
Çok modern insanlar yaşıyor
orada. Ben Sulukule'yi ve
oradaki insanlan çok
seviyorum. Benim için
tstanbuTun marjinal kesimi
Romanlar ve Sulukule... Ve
nefıs insanlar. Ben rahatça
yaşanm orada bir kaç ay.
Çekimler sırasında bize çok
yardımct oldular. Çok açık
insanlar. Bir kere sizi sevdiler
mi hep yanınızdalar. Ama önce
size güvenmeleri gerekiyor. Ben
bir yıl gidip geldim oraya.
Başka rürlü çekilemezdi zaten.
Hayat boyunca bu tarz
insanlar benim terahim oldu."
Yönetmen bütçeden
anlamah
Bir yönermenin aynı zamanda
yapımcı da olması. bütçeden
anlaması gerektığıni
savunuyor Canan Gerede.
Sınemanın bir ülkcnın a>tıası
olduğuna ınanıyor ve iş
adamlannın ilgısızliğinden
yakınıyor: "Benim diğerierine
göre avantajım yabancı dil
bflmek. Yabancı ülkelerde
devlet çok yardımda
bulunuyor, televizyonlar bir
milyon dolar ve üstünde para
yaünyorlar. Fransız olsaydım
bu filmi en az 5 mihon dolara
çekerdim. Fransa'da
işadamlan bir araya gelip
şirketler kuruyoıiar, verğjden
düşüyoriar. Bizde bir tek
Osman Kavala var, sinemaya
yardımcı olmuş ve para
yatmnış."
Akşam ansızın bastıran
yağmur tüm planlan altüst
ediyor. Gece üçe dek sürecek
olan çekimler erteleniyor.
Ancak film yine de davet
edildigı Cannes Film
Festivali'ne yetişemeyecek.
Önümüzdeki ekim ayında
Türkiye sinemalannda
gösterime girmesi planlanıyor.
Gerede, bu film bittikten
sonra, senaryosunu yazdığı bir
filmin hazırlıklanna
başlayacak. Prag'da çekeceği
filmde yabancı oyuncularla
çalışmayı düşünüyor. Bu fılm
üzerine konuşmamakta kararlı
görünen Gerede, "Bu da çok
büyük bir aşk filmi olacak"
diyor yalnızca.
DUŞUNCEYE SAYGI
MEMET FUAT
Goytisolo'nun Seçimi
Goytisolo'nun adını ilk Onat Kutlar'dan duymuştum.
Bir yazısını çevirip, yanılmıyorsam, A Dergisi'nde yayım-
lamıştı. Konusu neydi, anımsamiyorum, ama çok sevmiş-
tik o yazıyı.
Sonra bu ünlü Ispanyol yazan birkaç kez Türkiye'ye de
geldi.
Yaprtlan dilimize çevrildi mi?
Sanınm yalnızca Metis Yayınlan arasında seçme yazıla-
nndan oluşan bir kitabı yayımlandı: Yeryüzünde bir Sûr-
gün.
Goytisolo'nun adını ne zaman duysam Onat Kutlar ge-
lir aklıma, bundan böyle bir de Emine Sevgi gelecek.
Emine Sevgi Özdamar...
Siz onu Hayat Bir Kervansaray adlı romanından tanıyor
olabilirsiniz, ben ilk gençliğinden, konservatuvaryıllanndan
tanıyorum.
Emine Sevgi, D Yayınevi'ne sık sık uğrayan çılgın bir ti-
yatro öğrencisiydi. Bütün sanatlara, bu arada yazına da il-
gi duyardı, ama tiyatro her şeyin üstündeydi. O zamanlar
adı yalnızca Sevgi Özdamar'dı. Kafakâğıdının bir köşesin-
de Emine de var mıydı, bilmiyorum. Nereden çıkardıysa,
Ece Ayhan turturdu, "Senin adını Emine Sevgi yapalım"
diye.
Sevgi kahkahalan atardı:
- Ne güzel, Ümmü Gülsüm gibi... Biraz daha kilo alma-
lıyım...
Ece Ayhan sevgısiyle Isviçre, Operatör Dr. Gazi Yaşar-
gil'in kliniği falan filan derken, yıllar geçti... Sonunda çıl-
gın tiyatro öğrencisi Almanya yolunu tutan işçilerimizin
arasına katıldı.
Doğru Brecht'in tiyatrosu Beriiner Ensembte'a...
Aklına estikçe birkaç satır yazıyor, el ilanlan, afişlef, yap-
tığı işleri eleştiren gazete yazılannın fotokopilerini gönde-
riyordu. Derken bir oyun yazdı.
Sonra 1990'da Mutterzungediye Almanca bir kitap. Bir-
birine bağlı dört öykü ya da anlatı.
Arkasından gene Almanca bir roman: Das Leben ist ei-
ne Karavvanserei hat zwei Türen aus einer kam ich rein
aus der anderen ging ich raus. Bu yaprta Almanya'nın
saygın ödüllerinden biri, 1991 Ingeborg Bachmann ödü-
lü verildi.
Derken baktım Emine Sevgi Özdamar lstanbul'da... Ha-
rıl harıl romanının çevirisini gözden geçiyon Hayat Bir Ker-
vansaray (Varlık Yayınlan).
- Ne oldu, tiyatroculuk bitti mi?
- Biter mi, bunlar yan işler!..
Arkasından ABD'den bir fotokopi: Emine Sevgi özda-
mar'ın ilk kitatn Moter Tongue adıyla Ingilizceye çevrilip ya-
yımlanmış, Publisher's VVeekly Magazine'in seçtiği
1994'ün en iyi yirmi beş anlatı kitabı arasına girmiş.
Ispanya'dan bir fotokopi: Hayat Bir Kervansaray Ispan-
yolcaya çevrilmiş. El Mundo'da Juan Goytisolo'nun uzun
bir yazısı.
Neler diyor acaba?
"La imaginacion ertraordinario", "realismo magico",
"inventivalingüistica", "verbopoetico", "laironia"gibi Is-
panyolca sözler...
Düğümü Ingiltere'den gelen bir fotokopi çözüyor
Times Literary Supplement yılın krtaplarını seçmek üze-
re çeşitli uluslardan otuz üç yazara 1994 yıhnda en çok et-
kilendikleri kitabı sormuş.
Juan Goytisolo yılın kendisini en çok etkileyen kitabı
olarak Hayaf Bir Kervansaray'\ seçerken yaptığı açıklama-
ya şöyle giriyor:
"Emine Sevgi özdamar'ın Hayat Bir Kervansaray'/ ke-
sinlikle 'daha önce var olan herhangi bir yazın formülünün
az ya da çok başanlı bir uygulaması' değil; bu kitapta ben-
zersiz bir dil ve anlatı yaratıcılığı ortaya konuyor, onun için
de sınıflandınlması çok güç."
Yazının sonu ise şöyle:
"Epeyce oluyor, Madrid'deki Fransız Enstitüsü'ndeya-
pılan bir toplantıda, Fransız yazınının geleceğinin Magrib-
li ve Karayibli yazarlara, Ingiliz yazınının geleceğinin Pa-
kistanlı ve Hintliyazarlara, Alman yazınının geleceğinin de
Türk yazarlara bağlı olduğunu söyleyerek dinleyicileri şa-
şırtmıştım. Şakam kahkahalarta karşılanmıştı. Emine Sev-
gi özdamar'ın romanı -Miguel Saenz'in görkemli çeviri-
siyle- kâhinliğimin doğrulanmasına birbaşlangıç oldu; şa-
ka gerçekleşiyor."
Juan Goytisolo herhangi bir yazar değil...
Söyledikleri Emine Sevgi açısından çok sevindirici, ama
birtakım sorular da getiriyor.
Almanya'daki Türkler Almanca yazdıklan zaman Alman
yazını çerçevesine mi giriyorlar?
Türkçe yazıp Almancaya çevirirsek Türk yazını; Alman-
ca yazıp Türkçeye çevirirsek Alman yazını mı oluyor?
Bu iş biraz kanşık...
Kültürümüz
dışa açılıyor
ANKARA (AA)- Kültür ürünlerimiz,
bu yıl dünyanın çeşitli yerierinde dü-
zenlenecek festivallerle Türkiye'yi tanı-
tacak. Nürnberg, Houston, Palma de
Mallorca, Atlanta ve Kyushu'daki festi-
vallerde, Türk kültürünün örneklen ser-
gilenecek.
Mart ayında Almanya'nın Nürnberg
kentinde düzenlenecek olan "Türk Kül-
tür Günleri" kapsamında, süsleme ve
çini sanatı örnelderinden oluşan el sa-
natlan yapıtlannın, çocuk kitaplannın,
hat sanatı konulu fotoğraflann ve Istan-
bul konulu gravürlerin sergilenmesi
planlanıyor.
Nisan ayında ABD'nin Houston ken-
tinde düzenlenecek festival süresince,
Topkapı Müzesi'nden görürülecek olan
150 parçalık bir sergi açılacak ve çeşit-
li dallardaki yüz kadar sanatçı gösteri-
ler sunacak. Festival çerçevesinde ha-
zırlanan ve Türkiye'yi tanıtan bir kitap
da okullarda ders kitabı olarak okutula-
cak.
18-22 hazıran tarihleri arasında, Is-
panya'da düzenlenecek olan Palma de
Mallorca Uluslararası Folklor Festiva-
lı'nde de geçen yıl Halk Danslan Yanş-
ması'nda dereceye giren halk oyunları
ekipleri gösteri yapacak.
Türkiye, 1996 Atlanta Olimpiyatlan
öncesinde de bu yıl mayıs ayında, Atlan-
ta'da yapılacak olan Kültür ve Sanat Fes-
tivali'ne de katılacak. Aynı zamanda,
Japonya'nın Kyushu kenti Seramik Mü-
zesi'nin isteği üzerine de bu kentte bir
sergi açılacak.
"•Topkapı Sarayı'ndan Hazineler -
Sultanlann Se\ digi Seramikler" adl ı ser-
gi, bu yıl eylül-aralık aylan arasında
Kyushu'da açık kalacak. Pakistan'da bu
yılın başlannda, "tslami Eserler Sergi-
si", Suudi Arabistan'da da kasım ayında
"Binicilik Sergisi" açılacak.
Ödedîği bedeli sergîliyor...Kültür Servisi - Boris Pasternak ın,
karşılaştığı güçlükleri anlatan Paster-
nak Davası Dosyası ve 1956-1960 ara-
sında Fransadaki arkadaşlanna yaz-
dığı mektuplar, Fransız yayınevi Gal-
lımard tarafından yayımlandı. TheEu-
ropean Elan yazan Charies Penvvar-
den, Pasternak ve yeni çıkan iki kitap
hakkında yazıyor: Doktor Jh-ago'nun
yazan olarak Boris Pasternak, Rus-
ya'nın çarlık rejiminden Stalinist reji-
me kanlı geçişini, en iyi gözlemleyen
ve bu dönemde kurban olan dört bü-
yük yazardan biri.
Böyle kıyaslamalar tuhaf gözükebi-
lir, ama Pasternak'ın, aynı zamanda,
bu trajik dörtlü arasında, sanatsal var
oluşunu en dolu, ya da en az azaltılmış,
biçimde yaşayan yazar oldugu söyle-
nebilir. Osip Mandelstam 1938 'de Sta-
lin'in çalışma kamplanna yollanırken
yolda öldü. Marina Tsvetayeva, sür-
günden dönüşünden iki yıl sonra
1941'de intihar etti. Anna Ahmeto-
val 966'da ölmesine karşın, yaşamının
büyük bir bölümünde, yapıtlan yasak-
landı.
Bu tür bir hoşgörünün hassasiyeti,
"Pasternak Davası Dosyası" ve "Fran-
sız Arkadaşlanma Mektuplar'"da gö-
rülüyor. Sovyet Merkez Komitesi tara-
fından, 1956 ve 1960 yıllan arasında,
yazan bitirmek amacıyla dağıtılan ve
daha sonra sıraya konulan belgeleri
içeren dosya; yazann. sesini duyur-
mak için verdiği savaşımda, ödediği
bedeli gözler önüne seriyor. 1960'ta,
Pasternak'ın 70 yaşında ölmesine yol
açan kanserin, devlet zulmü yüzünden
hız kazandığma hiç şüphe yok.
Pasternak'ın büyük suçu, 1940'tan
beri üzerinde çalıştığı ve Çehov'dan
esinlenen insancıl bir kahramanın gö-
zünden, devrim dönemini anlattığı ro-
manının yayımlanması konusunda,
devlet büyüklenni atlatması oldu.
Pasternak, SSCB'de. yapıtlannı ya-
yımlama şansının çok düşük olduğu-
nu biliyordu. Jivago, 1956'da, Novy
Mir'in editörleri tarafından, kesınlık-
le reddedilmişti. Editörler romanı,
devrimin gerekliliğini tarafsız bir şe-
kilde anlamaktan yoksun "acı" bir
kentsoylu duyarhlığının üriınü olarak
tanımlamışlardı. Eleştırmenlere göre
Jivago, "devrim olaylannı düşmanla-
runızın gözünden" anlatıyordu.
Devletin nzasını alamayacağını bi-
len ve kendi gerçeğine sıkı sıkıya bağ-
lı olan Pasternak. el yazmasının bir
kopyasını halyan yayımcı Giangiaco-
•Dosyanın içeriği,
1991'deki başansız
darbe girişiminden
sonra Boris Yeltsin'in
açtığı gizli
arşivlerden alındı.
Pasternak'ı
çevTeleyen
gülünçlüklerden biri
de dosyayı
yayımlamak isteyen
Rus yayınevinin
kâğıdı olmadığı için
dosyanın Fransız
Gallimard Yayınevi
tarafından
yayımlanması oldu.
Baskıda, Pasternak'ın
vekili olarak
davranan Jacqueline
de Proyart'm bilgi
verici bir giriş yazısı
da yer ahyor.
mo Feltrinelli'ye gönderdi. Aynı za-
manda, Fransızca yazılmadığı sürece,
kendisinden gelecek herhangi bir de-
ğişiklik emrini gözardı etmesini söy-
lemeyi de unurmadı. Feltrinelli, Paster-
nak'ın dediğinı yaptı ve Doktor Jiva-
go'nun ltalyanca baskısı 1957'de çık-
tı. Bunu diger baskılar izledi.
1958'de Nobel Edebiyat Ödülü'nü
kazanmasıyla Pasternak'ın suçu daha
da arttı. lronik bir biçimde, Paster-
nak'a Nobel ödülü verilmesi fikri,
onun şair olarak tanındığı 1947'den
beri, birkaç kez gündeme gelmişti,
ama bu kez, ilgi odağı "Sovyet karşı-
tı" Jivago olmuştu ve Pasternak, yal-
nızca bir "vatan haini"ne değil, aynı
zamanda soğuk savaşın meşhur bir da-
vası haline dönüştürüldü. Pasternak,
ödülü geri çevirmek zorunda bırakıl-
dı, Yazarlar Birliği'nden atıldı ve VTa-
dünir Nabokov'un daha sonra belirttı-
ği gibı casuslar tarafından izlendi ve
zorunlu sürgünle tehdit edildi: "Saldı-
ny a uğrayan ve şaşırnlan yazar, Ame-
rikan basını tarafından aziz mertebe-
sine yükseltikii.'' Söylemeye gerek yok,
Pasternak davasının edebiyatla hiçbir
ilgisi yoktu.
Dosyanın içeriği, 1991 'deki başan-
sız darbe girişiminden sonra Boris
Yeltsin'in açtığı gizli arşivlerden alın-
dı. Pasternak'ı çevreleyen gülünçlük-
lerden biri de dosyayı yayımlamak is-
teyen Rus yayınevinin kâğıdı olmadı-
ğı için dosyanın Fransız Gallimard Ya-
yınevi tarafından yayımlanması oldu.
Baskıda. Pasternak'ın vekili olarak
davranan Jacqueline de Proyart'ın bil-
gi verici bir giriş yazısı da yer alıyor.
Dosya, birçok üzücü gülünçlükleri
de içeriyor, Pasternak'ın Feltrinelli'yi
"yazarhk haklanna saldırmasıyla"
suçlayan bir belgeyi imzalamak zo-
runda kalması gibi. Pasternak'ın ölü-
münden sonra uyduruk "gümrük ka-
çakçüığı" suçlamalanyla hapse atılan,
Pasternak'ın danışmanı ve yoldaşı CM-
ga tvinskaya'ya uygulanan zulmün çir-
kinliği de var. NikitaKruşçev'in, Pas-
ternak'ın çağdaşı Üya Ehrenburg'a,
romanın devrim karşıtı hiçbir şey içer-
mediğini söylemesinden de alıntı ya-
pılıyor. "O zaman niye yayımlamıyor-
sunuz" diye soruyor Ehrenburg. Kruş-
çev, iç çekerek yanıtlıyor: "Propagan-
da makinesi, harekete geçti.. Roman,
henüz çok yeni. Biraz zaman verin,
yayunlayacağız." Biraz zaman? Doktor
Jivago'nun ilk Sovyet baskısı 1988'de
yayımlandı.
İSPANYA'dan Görsel Bir Sölen
GLUBÎ
GLUB!
Muuuî'nun Yaraucısı
Yllana Komedi Grubu
Amerika ve Avrupa Festivallerinden sonra
lstanbul'da
Tarih: 2 Şubat 1995 Perşembe
Saac20.30
Yer DT Taksim Sahnesi
Davetıyeler: DT Taksım Sahnesi
Vakkorama'lar
Dormen Tiyatrosu
Capıtol (Müjdat Gezen Tiyatrosu)
Başvuru Tel 243 35 33 • 293 72 77
EFES PİLSEN ve BASAK SlGOKTAnın KATK.ILARIYLA
YUZYUZE
Atilla Dorsay
.•K).000lKDVıçınde)
)avmlcırı TiirkiHııçı Cud. 39-41 Cıığub^lıı-hıunhııl