02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26 OCAK1995 PERSEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 UYGARLIKLARIN İZİNDE. OKTAY EKtNCİ UNESCO'nun Dünya Mirası Listesi'nde 8. kez Türkiye var Ulusaldan evrenseleSafranbohı Avrupa Birliği'ne giremediği için 1994 yılını büyük üzüntü içinde geride bırakan Türkiye. aynı yılın sonlannda Dünya Mi- rası Listesi'ne bır kez daha adını yazdır- mış olmanın ne anlama geldiğini hâlâ fark edebilmiş değil. Öyle görünüyor ki eğer Turing'in Istanbul köşklerindeki kira söz- leşmesi süresini doldurmasaydı ya da Re- fah Partili yöneticiler Bizans surlan hak- kındaki düşüncelerini açıga sermeselerdi, ne Başbakanımız ne de medyamız, bu "eş- sztarihi degerierünizi" gündemlerine ala- caklardı. Nitekım Safranbolu nun UNES- CO tarafından "evrensel kültür mirası'' listesine eklenmesi de çoğu gazetemizde birer kısa habere konu olmaktan öteye pek geçemedi. Oysa bugün ve 1970'lerden bu yana her . yıl.dünyadaki birçok ülke "buonuraeriş- mek için'' akıl almaz çabalar gösteriyor. Sahip olduklan kültür ve tarih değerleri- nın "insanbğuı ortak miras" rütbesını ala- bilmesi için UNESCO'yu etkilemek üze- re kampanyalar düzenliyor, tanıtım çahş- malan yapıyor. Dahası, kimi söylentilere göre bu uğurda "rüşveti" bile göze alan ülkeler de var. Çünkü yine bugün artık hemen herkes şunu çok iyi biliyor ki uy- garlığın "geleceği ve esenb'ği için'' en de- ğerli hazine, kültürel mırastır. Bu mirasın evrensel kimlik taşıması ise bulunduğu ülkenin uygarlığa kazandırdığı birikim ve katkılan olarak "onurkaynağ»dır*\.. Türkiyemiz, bu onuru en son Safranbo- lu'yla birlikte 8. kez yaşamış oluyor. UNESCO Dünya Mirası Listesı Komite- si'nin geçen aralık ayında Tayiand'da yap- tığı toplantıda, önceki yıllarda Türki- ye'den Kapadokya. Istanbul. Pamukkale. Xanthos-Letoon, Divrigi, Ulu CamL Bo- gazköy ve Nemrut'un alındıgı Dünya Mi- rası Listesi'ne bu kez Safranbolu da ka- tıldı. Böylece "Anadohı srvfl mimari gete- neğiniıı ve tarihsei kent kültürünün" eş- siz bir ömeği olan bu ulusal zenginliği- rniz, artık uluslararası önemde bir "esin kaynağT olarak insanhğın ortak değerle- ri arasında sayılıyor. Geleceğın yaşanıhr kentleri ve çevreye, ınsana duyarlı mima- risinın köklerini ve geleneklerini yaşata- cak bir esin ka>Tiağı... Yirmi yıhn büyük ödülü Aslına bakılırsa, Safranbolu'nun Dün- ya Mirası Listesi'ne alınması, pek de öy- le durduk yerde olmadı. Kendisinin böylesi bir onuru çoktan ha- kettiği üstün kültür zenginliği ve muhte- şem bir uygarhk birikiminin yanı sıra, 1970'lere dek "gizli kalımş" bu eşsız gü- zellığin önemini fark edip onun korun- ması ve yasatıl- ması için nere- deyse 20 yıldır çaba gösteren "duyariıbirdar kadronun" öz- verili savaşırn- lan da aynı değerin aynlmaz parçasını oluşturuyor. Eğer UNESCO'nun karan aynı anda bir ödülse, bu büyük ödül hern Safranbolu'yahem de Safranbolu'nun bü yağrna düzeni içinde hâlâ varhğını koru- yabilmesini sağlayanlara verilmiş oluyor. Yani. öncelikle duyarlı Safranbolu hal- kına, hemen yanında son 20 yılın ve özel- likle 70'li. 80'li yıllann yerel yönetım kadrolanna, kim bilir bugüne dek kaç kez Safranbolu'ya koşup giden o yorulmak bilmez hocalanmıza, mimarlanmıza, ay- dınlanmıza ve yine o yıllarda bugüne gö- re kültür mirasımıza kârşı çok daha duyar- lı olan basınımıza... Örneğin, daha geçenlerdeki bir konuş- mamızda. Prof. Dogan Kuban. şunlan söylüyordu: "Bir ara öyle bir hale geldik ki hemen ber tatilde üniversite olduğu gibi Safran- bolu'ya taşınmaya başladı. Ben de ne za- man gitsem. hep bizden birilerini oralar- da uğraş,ırken gördüm. Kim bilir kaç öğ- renci \etiştirdi Safranbolu. De>letin Ugisi ise ber zamanki gibi hep yetersiz kakü_." Yirmı yılın gediklilerinden Prof. Dr. Metin Sözen ise kendi deyimiy le "Safran- bolu olayı" adını verdiği bu coşkulu serü- venin yine kendi yasamındaki başlangıcı- nı şöyle anlatıyor: "Belki yaşımı da ele verecefim. ama böylesi bir denemeyi. yani özgün bir Ana- dolu yerleşmesinin kent ölçeğinde ve ora- nın halkıyla dayanışma içerisinde koru- maya alınmasını 1950'lerde düşlemeye başlanuşam. 1960'h yülar. eski eser koru- macıhğı konusunda daha çok anıtsal yajn- lann ve önemli mimari ürünlerin tek tek tesciledilmesiylegeçtL 1975'in Avrupa Mi- mari Miras Vılı olarak ilanıyla başlayan tarüşmalarda ise korumacıhğin kentsel boyuta çıkarnlması düşüncesinde Safran- bolu hem öncü oldu bem de ilgi odağı ha- UnegeldL." Geneteksel Safranbolu evkri Safranbolu denilince akJa gelen ilk isimlerden bir digeri ise Prof. Dr. Reha Günay. 1974-1977 yıllannda yaptıklan aynntılı araşhrmalann derlendiği "Gete- neksel Safranbolu EvieriveOhışumu" ad- lı kitabının önsözünde, bu mirasın önemi- ni ve değerini Reha Günay, şu cümlelerie özetliyor: "Safranbolu e\ leri, >üz yıl önceki Türk yaşayışmı çok iyi yansıtan sağlam bir mi- mariık bilgisi ile kurulmuşlardır. O devrin ekonomik kaynaklan, kala- bahk aile yapısından doğan yaşama biçi- mi, sanata dönüşen teknolojisi bu evieri biçimlendirmiştir. Kent ve mahalle doku- sundan evin bölümlerine kadar yüzyüla- nn deneyinden geçmiş ve gelenekselleşınis. bir mimarük ürünü görülür. Bu evieri in- celeyerek eskinin akılcu rüm insana dönük değer yargılanru anlayabileceğimiz gibi, uygarhğunızın şimdiki gidişini de değer- lendjrebiliriz-" 1981 'deki bu değerlendirme kuşkusuz bugün de geçerli ve üstelik çok daha de- rin anlamlar kazanıyor. Gerçekten hem Safranbolu hem de ör- neğin Kula. Muğla, Kütahya, Amasya ve daha onlarca geleneksel eski kent doku- lannı koruyabilen tanhsel yerleşmeleri- mız. "uvgarlıgımızuı şimdiki gjdişirün" ne denİi talihsiz ve sanki "yıkıma doğru" sürdüğünü, yeni kentleşen bölgelerle bir kıyaslama yapma olanağını sağlayarak açıkça gözler önüne seriyor. UNESCO da zaten bu nedenle ve bel- ki de Türkiye'deki sözümona "modenT (!) yeni yerleşme projelerinin "ülkeye ya- bancıb^nı" görerek Safranbolu'yu Dün- ya Mirası Listesi'ne alıyor. Bir yandan ğer UNESCO'nun karan aynı anda bir ödülse, bu büyük ödül hem Safranbolu'ya hemde Safranbolu'nun bu yağma düzeni içinde hâlâ kültür kimliğini koruyabilmesini sağlayanlara verilmiş oluyor... Birçok kentimiz tarihi dokusunu yap-satçı imar düzenine teslim ederken, Safranbolu bu yıkım sürecine kahramanca direnerek en büyük uluslararası ödülü kazandı... Burası Istanbul'da bir saray de- ğil. Safranbolu'daki konaklar- dan birine ait "başoda". Artık, insanlığın evrensel kültür mirası sayılıyor. benzer bir "modern planlamaya" kurban gitmemesi için, öbür yandan da Reha Gü- nay'm işaret ettiği gerçeğin herkes ta- rafindan fark edilebilmesi için... Gönül örgütienmesi Bu gerçeğı ilk fark eden de yine Safran- boiuhılar oldu. Daha 1974 yılında Safranbolu Bekdi- ye Vledisu eski kentlerini ve yöresel kül- türlenni koruma yolunda kararlar almış. dahası bunun için bir "koruma komisyo- mı" kurma aşamasına bile gelinmişti. Ne var ki bu tarihi gırişim, Metin Sözen'in anlatığına göre o yıllarda tmar ve lskân Bakanlığı'nca bir türlü benımsenmemış- ti. Yine Metin Sözen'in anılannda, aynı 1974 yılında Safranbolu'daki eski evler- den birinin günümüze kalabilen görkem- li "başodasının" restorasyonuna başlan- mış olması, önemli bir yer tutuyor. Kimi komşulann burestorasyonakarşı çıkıp ev sahibini caydırmaya çahşmalan, ancak hem ev sahibinin hem de restorasyonu üstlenen yüksek mimar Yavuztnce'nin bu baskılara direnmeleri, Safranbolu'daki "ilk adımlar" arasında gerçekten tarihe geçen duyarlılıklar. Bugün Safranbolu'ya gidenler. o güzel başodayı görüp fotoğraf- lannı çektıklerinde, belki de farkında ol- madan UNESCO listelerınde noktalanan 20 yıllık bır "shil duvarhuguı" alın terini belgeliyorlar. Belediye meclisinin 1974'teki karan İmar ve îskân Bakanlığı'nca o yıl dikka- te alınmadı ama, 1975'teki Avrupa Mi- mari Miras Yılı nedeniyle Istanbul'da dü- zenlenen toplantılarda etkili oldu. Aynı yıl îeknik Üniversite'de kunılan Mimarhk Tarihi ve Restoras><on Enstitü- sü, (MTRE) ilk önemli girişimi olarak "Tarihsei çevTenin korunmasuun örgüt- ienmesi" konulu bir seminer düzenledi. Seminerde sunulan bildiriler arasındaki "Tarihsei Çevrenin Korunmasında Yerel ÖrgürJemenin Önemi ve Bir Örnek: Saf- ranbohı'' baslıklı çalışma ise en çok yan- kı uyandıran konu haline gelmişti. Böy- lece Safranbolu. Avrupa Mimari Miras Yılı için bir tür "pflot bötge" seçildi ve da- hası. "Avnıpa mirası'' sayılması için Av- rupa Konseyi'ne de götürülmesi karan alındı. O yıldan bu yana geçen 20 yıl içerisin- de, yine özellikle duyarlı kadrolann ve Anadolu uygarlıklanna gönül vermiş bir avuç insanm yoğun çabalanyla Safranbo- lu, hep ilgi odağı olarak gündamde tutul- du. ' Gelmiş geçmiş belediye başkanlân ve örneğin 70"li yıllann başkanı Kızıltan Uhıiuıvak gibi yerel yöneticiler. yine gel- miş geçmiş kaymakarnlar ve örneğin şim- di Bartın'da valılık yapan Yavuz Erkmen gibi duyarlı bürokratlar. aynca mımarla- nn ve yöneticilerin dışında sanat tarihçi- leri, sosyologlar, dilbilimciler, ressamlar, fotoğraf sanatçılan, yazarlar, şairler, dok- torlar ve hemen her kuşaktan öğrenciler, sanki bir "gönül örgütknmesi" içerisine girmişlercesıne Safranbolu etrafında etki- li bir "sevgi bağı" oluşturdular. Bu bağ zamanla öylesine etkili ve öylesine "de- netteyid" oldu ki. koruma konusundaki onca yetersizliklere ve olanaksızlıklara karşm Safranbolu fazla yıpranmadı ve yağrna düzenine ise hiç teslim olmadı... Ozverüi çabalar-. 1975'te MTRE ile Safranbolu Beledi- yesi tarafından ortaklaşa başlatılan "Saf- ranbolu Mimarhk ve Folklor Haftala- n*nın da önemine burada değinmek ge- rekiyor. 12 Eylül 1980'e dek her yıl süren bu "tarih ve demokrasT sölenleri. yerel halk- la aydmlan "uygarhk için" kaynaştınr- ken, ilk resmi koruma kararlannın da alın- masında etkili oldu. 1976'da AnıtiarYük- 19. yüzyılın Anadolu kenti kimliğini 21. yüzyıla taşıma kararlılığı Safranbolu'ya UNESCO Dünya Mi- rası üyesi olma ödülünü getirdi... sek Kurulu, Safranbolu için kentsel an- lamda ilk koruma kararını ilan etti. I978'de Kültür Bakanhgı'nın ginşimle- riyle yine ilk "Koruma ImarPlanr çahş- malan başlatıldı. İTÛ Mimarük Fakülte- â'nce üstlenilen bu planlama hizmeti sü- recinde Safranbolu; ev ev, sokak sokak. meydan meydan, ağaç ağaç belgelendi, tescil edildi ve koruma projelerine yansı- tıldı. Bütün bu çabalar içerisinde, Turing Ku- rumu da Safranbolu'nun yaşatılmasına omuz verenler arasında özel bir yere sa- hip. Istanbul'daki hizmetleri "vefasızhğa" kurban giden Turing, yine duyarlı genel müdürleri Çelik Gülersoy'un önderliğın- de Safranbolu'daki Asmaziar Konağı'm restore ederek kente yeniden kazandırdı. Daha I976'da başlayan bu çaba. aynı an- da halk üzerindeki "moral etidsi" ile de koruma serüveninde etkili bir süreç yarat- tı. Safranbolu'da Kültür Bakanhğı da ün- lü Kaymakamlar Evi'ni restore ederek resmi ziyaretçiler için bir konaklama me- kânı olarak yaşama kavuşturdu. Bu giri- şimle birlikte, 1982'de kamulaştınlan Arasta, yanı eski çarşı merkezi. oldukça başanlı bir projeyle yenilenerek sevimli bir alışveriş ve kültür alanı haline getiril- di. Bu arada özellikle son yıllardaki ko- ruma çabalanyla da bazı sokaklardaki ev- lerin cepheleri onanldı, çatılan aktanldı, birçoğunda ise en azından dökülmüş sıvalan yenilenip boya ve badanalan özenle yapılarak kentsel korumacıhkta hiç değilse "uygulamaya dönük" ilk adımlar atılmış oldu... Şimdi ne yapmalı? Evet. Bunca özveri ve duyarlılıkla yoğ- rulmuş 20 yıllık bir çabadan sonra "ses- siz sedasız" olarak Dünya Mirası Lis- tesi'ne alınan Safranbolu için neler yap- malıyız? Hemen belirtelim ki ilk yapılacak görev, bu kürtür ve uygarhk merkezini ve yine bu merkezin korunması için yıllarını % eren bir avuç insanı artık "yamız bırak- mamak"tır. Türkiye, dünyadaki saygın yerini alabilmek için, öncelikle "kendi evrensel degerlerine" dört elle sanlması gerek- tiğini. hiç değilse UNESCO'nun bu son jestinden sonra ögrenmek zorunda. Bu topraklarda ve bu ülkede yüzlerce ve bin- lerce yıllık birikimlerle yaratılan değerler, şu ya da bu "siyasete" malzeme ol- mayacak kadar üstün zenginliklerdir ve yine şu ya da bu "ekonomik hedef için kesinlikle harcanamayacak ulusal malvar- lığımızdır. Bu nedenle. örneğin Başbakan Tansu Çiller, UNESCO'nun karan ilan edilir edilmez önce Safranbolu'ya koş- saydı ve hem yöre halkına hem de o hal- kın yarattığı kültürün korunmasına ça- balayan kadrolara hiç değilse şöyle yürek- ten bir teşekkür etseydi. Ve yine. örneğin sosyal demokrat hükümet temsilcileri de daha haber Tür- kiye'ye gelir gelmez Safranbolu'yu ku'caklayıp "uygarhğm bugünkü gidişine yıOardır kafa tutan" bu onurlu Anadolu kentini omuzlanna alsalardı, şölenler düzenleselerdi. Umanz ki Safranbolu, bu son rütbesini de aldıktan sonra, UNESCO'nun Dünya Mirası Listesi'ne giren diğer kültürel zen- ginliklerimizin durumuna artık düşmez. Orneğin bir tstanbul gibi ya da bır Kapadokya gibi "rantyapüaşmasuıa"tut- sak edilmez; veya Drvriği Llu Cami gibi, yanı sıra Xanthos-Letoon antik kentleri gibi bakımsızlığın ve duyarsızlığın elin- de yıpranıp girmez... ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Şessiz Kahramanlar Üzerine... Tarih, genelde hep gürültülü ve gösterişli sayfalardan ya- nadır; bir yandan dev kitleleri, öte yandan yükselişleri kuy- ruklu yıldızlann panltısını ve hızını çagnştıranlan baş tacı eder. Bunların dışında kalıp da bir şeyler -kimi zaman çok ama çok önemli şeyler!- yapmış olanlar ise, yine genelde kendilerine en iyi olasılıkla ancak satır aralannda yer bu- labilirler. Üstelik çoğu zaman bakarız, orası bile çok görül- müştür. Böylelerini bulup çıkarmak ancak belli bir vefa duygusunun, çok özel ve sonuna kadar hak edilmiş bir te- şekkür borcunun gücüyle gerçekleşebilir. Bu gerçekler, küttürel yaşam bağlamında da bütünüyle geçerlidir. Belki de neredeyse bir doğa yasası gereği olarak, düşünce ve kültür tarihi de -bu tarih ister yakın, ister uzak zamanlann tarihi olsun- sayfalarında daha çok kendine özgü "starta- ra", kuyruklu yıldız yörüngelerine yer verir. Ve öteki tarih- lerde olduğu gibi, burada da çoğu kez asıl çaba, vefa ve teşekkür duygulanna kalır... Anımsayabildiğim kadarıyla, Ahmet Öztürk ve Payel adlannı kişisel sözlüklerinde sessiz kahramanlarla ve ses- siz kahramanlıklaria eşanlamlı kıldığımdan bu yana yıllar geçti. Bir zamanlar, çevirmenliğimin başlangıç evresi di- yebileceğim dönemde, bu iki ad, uğraşımda vanlması ge- reken hedefler niteliğindeydi. Günün birinde çevirilerimin Payel Yayınevi'nde yayımlanabilecegini umut etmek bile başlı başlına bir güç kaynağı olabilmişti. O zamanlar Ah- met Öztürk' ü, yani yayınevinin sahibini henüz tanımıyor- dum. Çabalar ve yıllar, sonradan beni o hedefe taşıdı. Günün birinde kendimi o yayınevinde ve Ahmet öztürk'ün karşı- sında buldum. Beni Lukâcs'ın "Estetik" adlı başyapıtının çevirisi için çağırmıştı. Şimdi aradan yirmi yıla yakın bir sü- re geçti. Lukâcs'ı Canetti'nin kitaplan izledi. Ama önemi bu çalışmalardan daha az olmayan nokta, bu süre içeri- sinde benim Ahmet öztürk'ü ve çalışmalannı çok yakın- dan tanıma fırsatını bulmam oldu. Kendisinden geçenler- de öğrendiğime göre, Payel Yayınevi, 1966 yılında kurul- muş. Türkiye gibi bir ülkede, bir yayınevini neredeyse otuz yıl boyunca tek başına ayakta tutmak; bunu yaparken, belli bir yayın çizgisinden ne pahasına olursa olsun ödün vermemek; kitap satışlannın akla gelebilecek hemen her çalkantryla, havadan nem kaparcasına etkilendiği bir or- tamda, yayın programını hep evrensel düşüncenin ön sı- ralannda yer alanlaria doldurmak; Reich'ı, Thomson'ı, Frazer*! ve benzerierini sanki bir "çoksatar" yakalamış ol- manın coşkusuyla Türk okuruna kazandırmak ve bizimki- si gibi, çoğu kez hem kısır hem de kadirbilmez bir ortam- da böyle çabalar nasıl bir bedel gerektiriyorsa, o bedeli gö- zünü kırpmadan, aynı yola daha da devam edebilmek uğ- runa ödemek. Bütün bunların sonucu olarak da, kendi ba- şına bir kurum yaratmak. Bütün bunlan içeren bir yaşamın nasıl tanımlanması ge- rekirse, Ahmet öztürk de, yayınevinin otuzuncu kuruluş yıl- dönümüne bir kala, öyle bir yaşamın taşıyıcısı ve tanığıdır. Ve ondan söz ederken, hep onunla birlikte çalışmış, pek çok eseri o yayınevinde yayımlanmış olan bir başka ide- alistten ve "sess/z savaşç/ "dan, Fransızca çevirmeni Ber- tan Onaran'dan söz etmemek, büyük haksızlık olur. Bel- ki onyıllardır kendi köşesinde sessiz sedasız sürdürdüğü çalışmasıyla, ülkemiz okuruna tek başına koskoca bir ki- taplığı armağan eden Bertan Onaran da, kendisine genel- de ancak "satıraralannda" yer verilen bir sessiz kahraman- dır. Reich'laıia, Istrati'erle, Sartre'larlaCervantes'lerleve daha nice ışık kaynağı düşünür ve yazariarla dolu bir çe- viri geçmişinin yaratıcısı olan Bertan Onaran da, ilkeleri ve ödün tanımazlığı nedeniyle, hep ortamın "uyumsuzlann- dan" sayılmış, kimilerine ve bu arada bazı yayıncılara bile kendini beğendirememiş, ama böyle bir kayguyu da za- ten hiçbir zaman aklının köşesinden geçirmemiştir? Ya- şamları boyunca ekmek kaygusu çekmemiş kimileri, pa- halı dergilerin parlak sayfalannda ona gün gelip "çevirmen- lik" srfatıni bile çok gördüklerinde Bertan Onaran, onlara yalnızca yeni bir eserle yanrt vermeyi yeterii bulmuştur. Işıklı vitrinlerin grttikçe daha çok rağbet gördüğü orta- mımızda Ahmet Oztürk'lere, Bertan Onaran'lara, sanınm her zamankinden daha fazla gereksinmekteyiz. 'Yargı' 9 yaşına girdi • Kültür Servisi - Bizim Tiyatro, 1994-1995 dönemi etkinliklerini. Capitol'de yeni açılan Müjdat Gezen Tiyatrosu salonunda sürdürüyor. Şubat ayının ikinci yansında yeni dönem oyunu olarak "Milena'dan Kafka'ya Mektuplar"ı sunmaya başlayacak olan Bizim Tiyatro. cumartesiden itibaren de izleyicilerden gelen yoğun istek üzerine, dokuzuncu yılında yeniden "Yargı"yı sahneleyecek. Fotoğraf Sanatı Kurumu kuruldu • A.NK.ARA(A.NKJ\)- Fotoğraf sanatının toplumsal saygmlığa ulaşması. yeni ve yaratıcı sanat çahşmalan ile fotoğraf sanatı üzerine yapılacak olan düşünsel çalışmalara bir yapı oluşturmak amacıyla "Fotoğraf Sanatı Kurumu" kuruldu. Sanat anlayışlannda aynm gözetmeksizin. yurtiçinde ve yurtdışında çahşmatannı sürdüren fotoğraf sanatçılannın katılımıyla daha da güçlenmesi amaçlanan kurum. fotoğraflarla ilgili bir yayın hazırlığı içine girdi. Fotoğraf okulu kurma çalışmalan dabaşlatan kurum. 1995 yılı içinde, "Avrupa Fotoğraf Bienali" \e "Fotoğraf Günleri" etkinliklerine katılacak ve temel fotoğraf eğitimi ve ileri düzey seminerleri de düzenleyecek. "AlPika'nın Güneyinden" Aksanarta • Kültür Servisi - Güney Afhka Cumhuriyeti, Botsvvana, Swaziland ve Zimbabve'de belgesel fotoğraflar çeken sosyolog Emre Argun'un saydamlan bugün Aksanat'ta sergilenecek. '"Afrika'nın Güneyinden" adlı saydam gösterisinde Argun, aynca bu ülkedeki sosyo-kültürel yas^m konusundaki gözlemlerini de özgün siyah Afrika müziği eşliğinde aktaracak. Î988 yılından beri Güney Afrika'ya giden Argun, saydamlannda özellikle Güney Afrika Cumhuriyeti'ndeki sosyo-kültürel yaşam. ekonomi, toplumsal ilişkiler. son siyasal gelişmeler ve siyah kabilelerin yaşam tarzlannı yansıtmaya çalıştığını söylüyor. 007, artık feminist • LONDRA (AA) - Unlü ajan 007 James Bond. son serüveninde feminist oldu. 17. film olan "Altın Göz"ün senaryosundaki kimi değişiklikler muhafazakâr Bond hayranlannı kızdırdı. Son filmde. nefes kesen bikinili giızeller yok. Bond kadınlara karşı daha saygılı davranıyor. Üstelik. bağlı bulunduğu gizli senisi de bir kadın yönetiyor. Aynca. eskiden tepeden tırnağa Ingilız olan Bond, artık Ortak Pazar'ı temsil ediyor. İtalyan modacılardan giyinen ve BMW kullanan Bond. Rus mafyasının kötü adamlanyla savaşırken. Doğu Avrupalı güzellerle ateşli sahneler yaşamayı da ihmal etmiyor. Çocuklara tatil armağam • ANKARA (AA)- Aıikara Devlet Opera ve Balesi, çocuklara tatil armağanı olarak "Polaria Afrika'da*" adlı çocuk oyununu sergilemeye başlayacak. Pazar gününden itibaren çocuklarla buluşacak. Sevimli kutupayısı Polaria'nın Afrika maceralannın anlatıldığı üç perdelik oyunu, Yalçın Devran sahneledi. Oyun, Operet Sahnesinde sergilenecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle