Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
26 OCAK1995 PERSEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
UYGARLIKLARIN İZİNDE. OKTAY EKtNCİ
UNESCO'nun Dünya Mirası Listesi'nde 8. kez Türkiye var
Ulusaldan evrenseleSafranbohı
Avrupa Birliği'ne giremediği için 1994
yılını büyük üzüntü içinde geride bırakan
Türkiye. aynı yılın sonlannda Dünya Mi-
rası Listesi'ne bır kez daha adını yazdır-
mış olmanın ne anlama geldiğini hâlâ fark
edebilmiş değil. Öyle görünüyor ki eğer
Turing'in Istanbul köşklerindeki kira söz-
leşmesi süresini doldurmasaydı ya da Re-
fah Partili yöneticiler Bizans surlan hak-
kındaki düşüncelerini açıga sermeselerdi,
ne Başbakanımız ne de medyamız, bu "eş-
sztarihi degerierünizi" gündemlerine ala-
caklardı. Nitekım Safranbolu nun UNES-
CO tarafından "evrensel kültür mirası''
listesine eklenmesi de çoğu gazetemizde
birer kısa habere konu olmaktan öteye pek
geçemedi.
Oysa bugün ve 1970'lerden bu yana her
. yıl.dünyadaki birçok ülke "buonuraeriş-
mek için'' akıl almaz çabalar gösteriyor.
Sahip olduklan kültür ve tarih değerleri-
nın "insanbğuı ortak miras" rütbesını ala-
bilmesi için UNESCO'yu etkilemek üze-
re kampanyalar düzenliyor, tanıtım çahş-
malan yapıyor. Dahası, kimi söylentilere
göre bu uğurda "rüşveti" bile göze alan
ülkeler de var. Çünkü yine bugün artık
hemen herkes şunu çok iyi biliyor ki uy-
garlığın "geleceği ve esenb'ği için'' en de-
ğerli hazine, kültürel mırastır. Bu mirasın
evrensel kimlik taşıması ise bulunduğu
ülkenin uygarlığa kazandırdığı birikim ve
katkılan olarak "onurkaynağ»dır*\..
Türkiyemiz, bu onuru en son Safranbo-
lu'yla birlikte 8. kez yaşamış oluyor.
UNESCO Dünya Mirası Listesı Komite-
si'nin geçen aralık ayında Tayiand'da yap-
tığı toplantıda, önceki yıllarda Türki-
ye'den Kapadokya. Istanbul. Pamukkale.
Xanthos-Letoon, Divrigi, Ulu CamL Bo-
gazköy ve Nemrut'un alındıgı Dünya Mi-
rası Listesi'ne bu kez Safranbolu da ka-
tıldı. Böylece "Anadohı srvfl mimari gete-
neğiniıı ve tarihsei kent kültürünün" eş-
siz bir ömeği olan bu ulusal zenginliği-
rniz, artık uluslararası önemde bir "esin
kaynağT olarak insanhğın ortak değerle-
ri arasında sayılıyor. Geleceğın yaşanıhr
kentleri ve çevreye, ınsana duyarlı mima-
risinın köklerini ve geleneklerini yaşata-
cak bir esin ka>Tiağı...
Yirmi yıhn büyük ödülü
Aslına bakılırsa, Safranbolu'nun Dün-
ya Mirası Listesi'ne alınması, pek de öy-
le durduk yerde olmadı.
Kendisinin böylesi bir onuru çoktan ha-
kettiği üstün kültür zenginliği ve muhte-
şem bir uygarhk birikiminin yanı sıra,
1970'lere dek "gizli kalımş" bu eşsız gü-
zellığin önemini fark edip onun korun-
ması ve yasatıl-
ması için nere-
deyse 20 yıldır
çaba gösteren
"duyariıbirdar
kadronun" öz-
verili savaşırn-
lan da aynı değerin aynlmaz parçasını
oluşturuyor. Eğer UNESCO'nun karan
aynı anda bir ödülse, bu büyük ödül hern
Safranbolu'yahem de Safranbolu'nun bü
yağrna düzeni içinde hâlâ varhğını koru-
yabilmesini sağlayanlara verilmiş oluyor.
Yani. öncelikle duyarlı Safranbolu hal-
kına, hemen yanında son 20 yılın ve özel-
likle 70'li. 80'li yıllann yerel yönetım
kadrolanna, kim bilir bugüne dek kaç kez
Safranbolu'ya koşup giden o yorulmak
bilmez hocalanmıza, mimarlanmıza, ay-
dınlanmıza ve yine o yıllarda bugüne gö-
re kültür mirasımıza kârşı çok daha duyar-
lı olan basınımıza...
Örneğin, daha geçenlerdeki bir konuş-
mamızda. Prof. Dogan Kuban. şunlan
söylüyordu:
"Bir ara öyle bir hale geldik ki hemen
ber tatilde üniversite olduğu gibi Safran-
bolu'ya taşınmaya başladı. Ben de ne za-
man gitsem. hep bizden birilerini oralar-
da uğraş,ırken gördüm. Kim bilir kaç öğ-
renci \etiştirdi Safranbolu. De>letin Ugisi
ise ber zamanki gibi hep yetersiz kakü_."
Yirmı yılın gediklilerinden Prof. Dr.
Metin Sözen ise kendi deyimiy le "Safran-
bolu olayı" adını verdiği bu coşkulu serü-
venin yine kendi yasamındaki başlangıcı-
nı şöyle anlatıyor:
"Belki yaşımı da ele verecefim. ama
böylesi bir denemeyi. yani özgün bir Ana-
dolu yerleşmesinin kent ölçeğinde ve ora-
nın halkıyla dayanışma içerisinde koru-
maya alınmasını 1950'lerde düşlemeye
başlanuşam. 1960'h yülar. eski eser koru-
macıhğı konusunda daha çok anıtsal yajn-
lann ve önemli mimari ürünlerin tek tek
tesciledilmesiylegeçtL 1975'in Avrupa Mi-
mari Miras Vılı olarak ilanıyla başlayan
tarüşmalarda ise korumacıhğin kentsel
boyuta çıkarnlması düşüncesinde Safran-
bolu hem öncü oldu bem de ilgi odağı ha-
UnegeldL."
Geneteksel Safranbolu evkri
Safranbolu denilince akJa gelen ilk
isimlerden bir digeri ise Prof. Dr. Reha
Günay. 1974-1977 yıllannda yaptıklan
aynntılı araşhrmalann derlendiği "Gete-
neksel Safranbolu EvieriveOhışumu" ad-
lı kitabının önsözünde, bu mirasın önemi-
ni ve değerini Reha Günay, şu cümlelerie
özetliyor:
"Safranbolu e\ leri, >üz yıl önceki Türk
yaşayışmı çok iyi yansıtan sağlam bir mi-
mariık bilgisi ile kurulmuşlardır.
O devrin ekonomik kaynaklan, kala-
bahk aile yapısından doğan yaşama biçi-
mi, sanata dönüşen teknolojisi bu evieri
biçimlendirmiştir. Kent ve mahalle doku-
sundan evin bölümlerine kadar yüzyüla-
nn deneyinden geçmiş ve gelenekselleşınis.
bir mimarük ürünü görülür. Bu evieri in-
celeyerek eskinin akılcu rüm insana dönük
değer yargılanru anlayabileceğimiz gibi,
uygarhğunızın şimdiki gidişini de değer-
lendjrebiliriz-"
1981 'deki bu değerlendirme kuşkusuz
bugün de geçerli ve üstelik çok daha de-
rin anlamlar kazanıyor.
Gerçekten hem Safranbolu hem de ör-
neğin Kula. Muğla, Kütahya, Amasya ve
daha onlarca geleneksel eski kent doku-
lannı koruyabilen tanhsel yerleşmeleri-
mız. "uvgarlıgımızuı şimdiki gjdişirün" ne
denİi talihsiz ve sanki "yıkıma doğru"
sürdüğünü, yeni kentleşen bölgelerle bir
kıyaslama yapma olanağını sağlayarak
açıkça gözler önüne seriyor.
UNESCO da zaten bu nedenle ve bel-
ki de Türkiye'deki sözümona "modenT
(!) yeni yerleşme projelerinin "ülkeye ya-
bancıb^nı" görerek Safranbolu'yu Dün-
ya Mirası Listesi'ne alıyor. Bir yandan
ğer UNESCO'nun
karan aynı anda bir
ödülse, bu büyük ödül
hem Safranbolu'ya
hemde
Safranbolu'nun bu
yağma düzeni içinde
hâlâ kültür kimliğini
koruyabilmesini
sağlayanlara verilmiş
oluyor...
Birçok kentimiz tarihi dokusunu yap-satçı imar düzenine teslim ederken, Safranbolu bu yıkım
sürecine kahramanca direnerek en büyük uluslararası ödülü kazandı...
Burası Istanbul'da bir saray de-
ğil. Safranbolu'daki konaklar-
dan birine ait "başoda". Artık,
insanlığın evrensel kültür mirası
sayılıyor.
benzer bir "modern planlamaya" kurban
gitmemesi için, öbür yandan da Reha Gü-
nay'm işaret ettiği gerçeğin herkes ta-
rafindan fark edilebilmesi için...
Gönül örgütienmesi
Bu gerçeğı ilk fark eden de yine Safran-
boiuhılar oldu.
Daha 1974 yılında Safranbolu Bekdi-
ye Vledisu eski kentlerini ve yöresel kül-
türlenni koruma yolunda kararlar almış.
dahası bunun için bir "koruma komisyo-
mı" kurma aşamasına bile gelinmişti. Ne
var ki bu tarihi gırişim, Metin Sözen'in
anlatığına göre o yıllarda tmar ve lskân
Bakanlığı'nca bir türlü benımsenmemış-
ti.
Yine Metin Sözen'in anılannda, aynı
1974 yılında Safranbolu'daki eski evler-
den birinin günümüze kalabilen görkem-
li "başodasının" restorasyonuna başlan-
mış olması, önemli bir yer tutuyor. Kimi
komşulann burestorasyonakarşı çıkıp ev
sahibini caydırmaya çahşmalan, ancak
hem ev sahibinin hem de restorasyonu
üstlenen yüksek mimar Yavuztnce'nin bu
baskılara direnmeleri, Safranbolu'daki
"ilk adımlar" arasında gerçekten tarihe
geçen duyarlılıklar. Bugün Safranbolu'ya
gidenler. o güzel başodayı görüp fotoğraf-
lannı çektıklerinde, belki de farkında ol-
madan UNESCO listelerınde noktalanan
20 yıllık bır "shil duvarhuguı" alın terini
belgeliyorlar.
Belediye meclisinin 1974'teki karan
İmar ve îskân Bakanlığı'nca o yıl dikka-
te alınmadı ama, 1975'teki Avrupa Mi-
mari Miras Yılı nedeniyle Istanbul'da dü-
zenlenen toplantılarda etkili oldu.
Aynı yıl îeknik Üniversite'de kunılan
Mimarhk Tarihi ve Restoras><on Enstitü-
sü, (MTRE) ilk önemli girişimi olarak
"Tarihsei çevTenin korunmasuun örgüt-
ienmesi" konulu bir seminer düzenledi.
Seminerde sunulan bildiriler arasındaki
"Tarihsei Çevrenin Korunmasında Yerel
ÖrgürJemenin Önemi ve Bir Örnek: Saf-
ranbohı'' baslıklı çalışma ise en çok yan-
kı uyandıran konu haline gelmişti. Böy-
lece Safranbolu. Avrupa Mimari Miras
Yılı için bir tür "pflot bötge" seçildi ve da-
hası. "Avnıpa mirası'' sayılması için Av-
rupa Konseyi'ne de götürülmesi karan
alındı.
O yıldan bu yana geçen 20 yıl içerisin-
de, yine özellikle duyarlı kadrolann ve
Anadolu uygarlıklanna gönül vermiş bir
avuç insanm yoğun çabalanyla Safranbo-
lu, hep ilgi odağı olarak gündamde tutul-
du. '
Gelmiş geçmiş belediye başkanlân ve
örneğin 70"li yıllann başkanı Kızıltan
Uhıiuıvak gibi yerel yöneticiler. yine gel-
miş geçmiş kaymakarnlar ve örneğin şim-
di Bartın'da valılık yapan Yavuz Erkmen
gibi duyarlı bürokratlar. aynca mımarla-
nn ve yöneticilerin dışında sanat tarihçi-
leri, sosyologlar, dilbilimciler, ressamlar,
fotoğraf sanatçılan, yazarlar, şairler, dok-
torlar ve hemen her kuşaktan öğrenciler,
sanki bir "gönül örgütknmesi" içerisine
girmişlercesıne Safranbolu etrafında etki-
li bir "sevgi bağı" oluşturdular. Bu bağ
zamanla öylesine etkili ve öylesine "de-
netteyid" oldu ki. koruma konusundaki
onca yetersizliklere ve olanaksızlıklara
karşm Safranbolu fazla yıpranmadı ve
yağrna düzenine ise hiç teslim olmadı...
Ozverüi çabalar-.
1975'te MTRE ile Safranbolu Beledi-
yesi tarafından ortaklaşa başlatılan "Saf-
ranbolu Mimarhk ve Folklor Haftala-
n*nın da önemine burada değinmek ge-
rekiyor.
12 Eylül 1980'e dek her yıl süren bu
"tarih ve demokrasT sölenleri. yerel halk-
la aydmlan "uygarhk için" kaynaştınr-
ken, ilk resmi koruma kararlannın da alın-
masında etkili oldu. 1976'da AnıtiarYük-
19. yüzyılın Anadolu kenti kimliğini 21. yüzyıla taşıma kararlılığı Safranbolu'ya UNESCO Dünya Mi-
rası üyesi olma ödülünü getirdi...
sek Kurulu, Safranbolu için kentsel an-
lamda ilk koruma kararını ilan etti.
I978'de Kültür Bakanhgı'nın ginşimle-
riyle yine ilk "Koruma ImarPlanr çahş-
malan başlatıldı. İTÛ Mimarük Fakülte-
â'nce üstlenilen bu planlama hizmeti sü-
recinde Safranbolu; ev ev, sokak sokak.
meydan meydan, ağaç ağaç belgelendi,
tescil edildi ve koruma projelerine yansı-
tıldı.
Bütün bu çabalar içerisinde, Turing Ku-
rumu da Safranbolu'nun yaşatılmasına
omuz verenler arasında özel bir yere sa-
hip. Istanbul'daki hizmetleri "vefasızhğa"
kurban giden Turing, yine duyarlı genel
müdürleri Çelik Gülersoy'un önderliğın-
de Safranbolu'daki Asmaziar Konağı'm
restore ederek kente yeniden kazandırdı.
Daha I976'da başlayan bu çaba. aynı an-
da halk üzerindeki "moral etidsi" ile de
koruma serüveninde etkili bir süreç yarat-
tı.
Safranbolu'da Kültür Bakanhğı da ün-
lü Kaymakamlar Evi'ni restore ederek
resmi ziyaretçiler için bir konaklama me-
kânı olarak yaşama kavuşturdu. Bu giri-
şimle birlikte, 1982'de kamulaştınlan
Arasta, yanı eski çarşı merkezi. oldukça
başanlı bir projeyle yenilenerek sevimli
bir alışveriş ve kültür alanı haline getiril-
di. Bu arada özellikle son yıllardaki ko-
ruma çabalanyla da bazı sokaklardaki ev-
lerin cepheleri onanldı, çatılan aktanldı,
birçoğunda ise en azından dökülmüş
sıvalan yenilenip boya ve badanalan
özenle yapılarak kentsel korumacıhkta
hiç değilse "uygulamaya dönük" ilk
adımlar atılmış oldu...
Şimdi ne yapmalı?
Evet. Bunca özveri ve duyarlılıkla yoğ-
rulmuş 20 yıllık bir çabadan sonra "ses-
siz sedasız" olarak Dünya Mirası Lis-
tesi'ne alınan Safranbolu için neler yap-
malıyız?
Hemen belirtelim ki ilk yapılacak
görev, bu kürtür ve uygarhk merkezini ve
yine bu merkezin korunması için yıllarını
% eren bir avuç insanı artık "yamız bırak-
mamak"tır.
Türkiye, dünyadaki saygın yerini
alabilmek için, öncelikle "kendi evrensel
degerlerine" dört elle sanlması gerek-
tiğini. hiç değilse UNESCO'nun bu son
jestinden sonra ögrenmek zorunda. Bu
topraklarda ve bu ülkede yüzlerce ve bin-
lerce yıllık birikimlerle yaratılan değerler,
şu ya da bu "siyasete" malzeme ol-
mayacak kadar üstün zenginliklerdir ve
yine şu ya da bu "ekonomik hedef için
kesinlikle harcanamayacak ulusal malvar-
lığımızdır. Bu nedenle. örneğin Başbakan
Tansu Çiller, UNESCO'nun karan ilan
edilir edilmez önce Safranbolu'ya koş-
saydı ve hem yöre halkına hem de o hal-
kın yarattığı kültürün korunmasına ça-
balayan kadrolara hiç değilse şöyle yürek-
ten bir teşekkür etseydi.
Ve yine. örneğin sosyal demokrat
hükümet temsilcileri de daha haber Tür-
kiye'ye gelir gelmez Safranbolu'yu
ku'caklayıp "uygarhğm bugünkü gidişine
yıOardır kafa tutan" bu onurlu Anadolu
kentini omuzlanna alsalardı, şölenler
düzenleselerdi.
Umanz ki Safranbolu, bu son rütbesini
de aldıktan sonra, UNESCO'nun Dünya
Mirası Listesi'ne giren diğer kültürel zen-
ginliklerimizin durumuna artık düşmez.
Orneğin bir tstanbul gibi ya da bır
Kapadokya gibi "rantyapüaşmasuıa"tut-
sak edilmez; veya Drvriği Llu Cami gibi,
yanı sıra Xanthos-Letoon antik kentleri
gibi bakımsızlığın ve duyarsızlığın elin-
de yıpranıp girmez...
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Şessiz Kahramanlar
Üzerine...
Tarih, genelde hep gürültülü ve gösterişli sayfalardan ya-
nadır; bir yandan dev kitleleri, öte yandan yükselişleri kuy-
ruklu yıldızlann panltısını ve hızını çagnştıranlan baş tacı
eder. Bunların dışında kalıp da bir şeyler -kimi zaman çok
ama çok önemli şeyler!- yapmış olanlar ise, yine genelde
kendilerine en iyi olasılıkla ancak satır aralannda yer bu-
labilirler. Üstelik çoğu zaman bakarız, orası bile çok görül-
müştür. Böylelerini bulup çıkarmak ancak belli bir vefa
duygusunun, çok özel ve sonuna kadar hak edilmiş bir te-
şekkür borcunun gücüyle gerçekleşebilir. Bu gerçekler,
küttürel yaşam bağlamında da bütünüyle geçerlidir. Belki
de neredeyse bir doğa yasası gereği olarak, düşünce ve
kültür tarihi de -bu tarih ister yakın, ister uzak zamanlann
tarihi olsun- sayfalarında daha çok kendine özgü "starta-
ra", kuyruklu yıldız yörüngelerine yer verir. Ve öteki tarih-
lerde olduğu gibi, burada da çoğu kez asıl çaba, vefa ve
teşekkür duygulanna kalır...
Anımsayabildiğim kadarıyla, Ahmet Öztürk ve Payel
adlannı kişisel sözlüklerinde sessiz kahramanlarla ve ses-
siz kahramanlıklaria eşanlamlı kıldığımdan bu yana yıllar
geçti. Bir zamanlar, çevirmenliğimin başlangıç evresi di-
yebileceğim dönemde, bu iki ad, uğraşımda vanlması ge-
reken hedefler niteliğindeydi. Günün birinde çevirilerimin
Payel Yayınevi'nde yayımlanabilecegini umut etmek bile
başlı başlına bir güç kaynağı olabilmişti. O zamanlar Ah-
met Öztürk' ü, yani yayınevinin sahibini henüz tanımıyor-
dum.
Çabalar ve yıllar, sonradan beni o hedefe taşıdı. Günün
birinde kendimi o yayınevinde ve Ahmet öztürk'ün karşı-
sında buldum. Beni Lukâcs'ın "Estetik" adlı başyapıtının
çevirisi için çağırmıştı. Şimdi aradan yirmi yıla yakın bir sü-
re geçti. Lukâcs'ı Canetti'nin kitaplan izledi. Ama önemi
bu çalışmalardan daha az olmayan nokta, bu süre içeri-
sinde benim Ahmet öztürk'ü ve çalışmalannı çok yakın-
dan tanıma fırsatını bulmam oldu. Kendisinden geçenler-
de öğrendiğime göre, Payel Yayınevi, 1966 yılında kurul-
muş. Türkiye gibi bir ülkede, bir yayınevini neredeyse otuz
yıl boyunca tek başına ayakta tutmak; bunu yaparken,
belli bir yayın çizgisinden ne pahasına olursa olsun ödün
vermemek; kitap satışlannın akla gelebilecek hemen her
çalkantryla, havadan nem kaparcasına etkilendiği bir or-
tamda, yayın programını hep evrensel düşüncenin ön sı-
ralannda yer alanlaria doldurmak; Reich'ı, Thomson'ı,
Frazer*! ve benzerierini sanki bir "çoksatar" yakalamış ol-
manın coşkusuyla Türk okuruna kazandırmak ve bizimki-
si gibi, çoğu kez hem kısır hem de kadirbilmez bir ortam-
da böyle çabalar nasıl bir bedel gerektiriyorsa, o bedeli gö-
zünü kırpmadan, aynı yola daha da devam edebilmek uğ-
runa ödemek. Bütün bunların sonucu olarak da, kendi ba-
şına bir kurum yaratmak.
Bütün bunlan içeren bir yaşamın nasıl tanımlanması ge-
rekirse, Ahmet öztürk de, yayınevinin otuzuncu kuruluş yıl-
dönümüne bir kala, öyle bir yaşamın taşıyıcısı ve tanığıdır.
Ve ondan söz ederken, hep onunla birlikte çalışmış, pek
çok eseri o yayınevinde yayımlanmış olan bir başka ide-
alistten ve "sess/z savaşç/ "dan, Fransızca çevirmeni Ber-
tan Onaran'dan söz etmemek, büyük haksızlık olur. Bel-
ki onyıllardır kendi köşesinde sessiz sedasız sürdürdüğü
çalışmasıyla, ülkemiz okuruna tek başına koskoca bir ki-
taplığı armağan eden Bertan Onaran da, kendisine genel-
de ancak "satıraralannda" yer verilen bir sessiz kahraman-
dır. Reich'laıia, Istrati'erle, Sartre'larlaCervantes'lerleve
daha nice ışık kaynağı düşünür ve yazariarla dolu bir çe-
viri geçmişinin yaratıcısı olan Bertan Onaran da, ilkeleri ve
ödün tanımazlığı nedeniyle, hep ortamın "uyumsuzlann-
dan" sayılmış, kimilerine ve bu arada bazı yayıncılara bile
kendini beğendirememiş, ama böyle bir kayguyu da za-
ten hiçbir zaman aklının köşesinden geçirmemiştir? Ya-
şamları boyunca ekmek kaygusu çekmemiş kimileri, pa-
halı dergilerin parlak sayfalannda ona gün gelip "çevirmen-
lik" srfatıni bile çok gördüklerinde Bertan Onaran, onlara
yalnızca yeni bir eserle yanrt vermeyi yeterii bulmuştur.
Işıklı vitrinlerin grttikçe daha çok rağbet gördüğü orta-
mımızda Ahmet Oztürk'lere, Bertan Onaran'lara, sanınm
her zamankinden daha fazla gereksinmekteyiz.
'Yargı' 9 yaşına girdi
• Kültür Servisi - Bizim Tiyatro, 1994-1995 dönemi
etkinliklerini. Capitol'de yeni açılan Müjdat Gezen Tiyatrosu
salonunda sürdürüyor. Şubat ayının ikinci yansında yeni dönem
oyunu olarak "Milena'dan Kafka'ya Mektuplar"ı sunmaya
başlayacak olan Bizim Tiyatro. cumartesiden itibaren de
izleyicilerden gelen yoğun istek üzerine, dokuzuncu yılında
yeniden "Yargı"yı sahneleyecek.
Fotoğraf Sanatı Kurumu kuruldu
• A.NK.ARA(A.NKJ\)- Fotoğraf sanatının toplumsal saygmlığa
ulaşması. yeni ve yaratıcı sanat çahşmalan ile fotoğraf sanatı
üzerine yapılacak olan düşünsel çalışmalara bir yapı
oluşturmak amacıyla "Fotoğraf Sanatı Kurumu" kuruldu.
Sanat anlayışlannda aynm gözetmeksizin. yurtiçinde ve
yurtdışında çahşmatannı sürdüren fotoğraf sanatçılannın
katılımıyla daha da güçlenmesi amaçlanan kurum. fotoğraflarla
ilgili bir yayın hazırlığı içine girdi. Fotoğraf okulu kurma
çalışmalan dabaşlatan kurum. 1995 yılı içinde, "Avrupa
Fotoğraf Bienali" \e "Fotoğraf Günleri" etkinliklerine
katılacak ve temel fotoğraf eğitimi ve ileri düzey seminerleri de
düzenleyecek.
"AlPika'nın Güneyinden" Aksanarta
• Kültür Servisi - Güney Afhka Cumhuriyeti, Botsvvana,
Swaziland ve Zimbabve'de belgesel fotoğraflar çeken sosyolog
Emre Argun'un saydamlan bugün Aksanat'ta sergilenecek.
'"Afrika'nın Güneyinden" adlı saydam gösterisinde Argun,
aynca bu ülkedeki sosyo-kültürel yas^m konusundaki
gözlemlerini de özgün siyah Afrika müziği eşliğinde aktaracak.
Î988 yılından beri Güney Afrika'ya giden Argun,
saydamlannda özellikle Güney Afrika Cumhuriyeti'ndeki
sosyo-kültürel yaşam. ekonomi, toplumsal ilişkiler. son siyasal
gelişmeler ve siyah kabilelerin yaşam tarzlannı yansıtmaya
çalıştığını söylüyor.
007, artık feminist
• LONDRA (AA) - Unlü ajan 007 James Bond. son
serüveninde feminist oldu. 17. film olan "Altın Göz"ün
senaryosundaki kimi değişiklikler muhafazakâr Bond
hayranlannı kızdırdı. Son filmde. nefes kesen bikinili giızeller
yok. Bond kadınlara karşı daha saygılı davranıyor.
Üstelik. bağlı bulunduğu gizli senisi de bir kadın yönetiyor.
Aynca. eskiden tepeden tırnağa Ingilız olan Bond, artık Ortak
Pazar'ı temsil ediyor. İtalyan modacılardan giyinen ve BMW
kullanan Bond. Rus mafyasının kötü adamlanyla savaşırken.
Doğu Avrupalı güzellerle ateşli sahneler yaşamayı da ihmal
etmiyor.
Çocuklara tatil armağam
• ANKARA (AA)- Aıikara Devlet Opera ve Balesi, çocuklara
tatil armağanı olarak "Polaria Afrika'da*" adlı çocuk oyununu
sergilemeye başlayacak. Pazar gününden itibaren çocuklarla
buluşacak. Sevimli kutupayısı Polaria'nın Afrika maceralannın
anlatıldığı üç perdelik oyunu, Yalçın Devran sahneledi. Oyun,
Operet Sahnesinde sergilenecek.