Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 26 OCAK 1995 PERŞEMBE
14 KULTUR
iddet ve ...ZEKJCOŞKUN
Şıddet, yeniden ve hızla yaygınlaşarak. çeşıtle-
nerek yaşamımızm asli öğesı oluyor.
Hırsız, katil, tecavüzcü vb. "adi suçju"lar içın
linç eylemlerı düzenlenıyor ve bu bır anda top-
lurnsal ayine dönüşüyor. îmha, çok daha yaygın
bir eğilim: Kürtlen yok edeceksin... Dinsızlen de!
Açık hedeflere yönelık bu eğilim derece derece
günlük yaşamın her alanına taşınıyor: Arabasını
yol kıyısına park edenlere, trafikte sana yol ver-
meyenlere. paranı dolandıranlara münasıp bir şe-
kılde 'haddıni bıldırmek" gerekiyor.
Terör ıçındeyız.
Arada bir hesapta olmayan patlamalar can sık-
sa, ürküntü yaratsa da toplum şıddeti gerçek ve
doğru olarak kabulleniyor, onayhyor. Eğer bu ül-
kenin "yüzde doksan dokuzu Müslüman" ıse,
Müslümanlara aykın görünenlenn >akılması gıbi,
ya da Müslümanlann karşı çıkmasına karşm yıl-
başı kutlamalan içın vitrinlerinı "Noel" havasında
düzenleyen pastanelenn bombalatıması gibi...
Şıddetin bir meşruıyeti var toplumsal bılinci-
mızde.
Rus nıletme dönüşen şehırlerarası yolculuk. her
düzeyde kavgayı ve kazayı içınde taşıyan günlük
trafık gıbi. Kürt-Türk çatışmasında, Iaik-Müslü-
man aynşmasından her şeyın "gûç" ılkesıne da-
yanması gibı...
Sı\as yangınını araştınrken dikkatımi çekmiştı:
Selçuklular, beylıkler (şehir-bölge devletler) Os-
manlı dönemlerinde, yanı Anadolu'nun biz Türk-
lerle ılıntılı yaklaşık bın yıllık tanhinde alabıldığı-
ne şiddet, müthiş bir terör var. Olmaya kı "asi" ya
da "mağJup" olmasın birileri; kafası gövdesmden
aynlıp mızrak ucuna takılanlar mı ıstersinız. bede-
ni din dın kale burcuna gerilenler mı... Vuruşma-
da ölmek ya da ıdam edilmek, kurtuluş!
Arada yüzlerce yıllık mesafe olunca, bunlar
"tarih" olarak kodlanıp geçıyor beyın süzgecın-
den. Yine de ınsan, "bunca şıddet - vahşet bıze öz-
gü bir şey mi' diye sormadan edemiyor. Sonra ay-
nı evredekı 13-16. yüzyıl Avrupası'nın sıyasallaş-
mış dınsel terörünü. 18. yüzyılda Fransız Devn-
mi'yle doruga ulaşan sıyasal terörü, 19. yüzyıl so-
nu - 20. yüzyıl başı Amenkası'ndakı "Vahşi Ban"
senaryolanru/söylencelerini anımsayıp teselli bu-
luyorsunuz.
- Hayır, genlerimızde taşıdığımız özel bir şiddet
dürtüsü yok.
Ama 1995 dünyasında bombalı ımha, ahlaksal-
dınsel linç, sokak infazları yaşanıyorsa... Insan
elıyle gerçekleştinlen ölümler/kıyımlar kimılenn-
ce bir bıçimde "hak edünuş" - "dogal" karşılanı-
yorsa, o ülkenın, o ülke ınsanlanmn genlennde ta-
rihsel-toplumsal bır şıddet dürtüsünün varlığından
kuşkulanmak gerekır.
• • •
Aynı gerçeklik başka bir yönden de ele alınabı-
lır. Dürtü yenne "güce tapınma" dersek. şıddeti
dogallaştırmayı, olağan karşılamayı daha lyı anla-
yabilınz belkİ de. O zaman bu toplumun en "ge-
lişmiş" kentınde, üstelik ülke millı gelınnın yansı-
na yakınının üretildiğı, nüfusun L 10'unun yaşadı-
ğı kentte açık zehirlenme karşısındakı kayıtsızhğı,
bütün büyük kentlerdekj su kıtlığı ve kirhlıgı kar-
şısındaki suskunluğu anlamak mümkün olabilir.
Çünkü bu ışler yerel ve genel iktıdann. yanı
**güç"ün alanına girer. Üstelik zehirli hava, dışkı
kanşan su üstünde günlük "poUtika" üretılmekte
ve bu. kıtlelerce onaylanmakta, onaylanmasa bıle
o politıkacılar \arlıklannı, işlenni sürdürebılmek-
tedir.
Güce tapınan kıtleler. güçten medet umarlar.
Gücün kendilenne, çevrelenne, hayatlanna yöne-
lık uygulamalarına-yaptırımlarına mazoşıst bır
duyguyla katlanırlar. Şu ya da bu düzeyde kendı
ıktıdar-güç alanlannda kendi güçlerinı, şiddetleri-
ni sınarlar.
• • •
Güç'ün çeşitlı yüzlen var.
Diyelım ki TV kanallarından birınde. tür ne
olursa olsun, bır program sunuculuğunu yapan kı-
şi bır süre sonra "güç bende" duygulanyla dona-
nır. Çünkü o da enınde sonunda bu toplumun üye-
sidır. Ve yukanda açık kımlrğı belırtilen -gücü ta-
pan- kıtledendır. Diyelim içlerinde iyı eğitim gör-
müş. sanat formasyonu aimış biri, o "güç bende"
duygusuyla bır anda ızleyıcıler ve kamera karşı-
sında ayakkabılannı çıkanp "haşmetii ayaldanmı
izlediniz" deme gereğını duyacaktır! Çünkü o
u
güç"ü yakalamıştır bır kere... Önünde hiçbır şey
ve hıç kımse duramaz!
Bıraz genye gidin, aynı "star"ın kımliğınde yıl-
larca güce tapınmışlıgı, katlanmışlığı, o büyük-
yüce sanat duygulan altında "kadri kıymeti bilin-
memişlik" ezintisini, "memuriyet" ıstırabını bu-
lursunuz.
Ekran büyüsüne; u
güç"ün eziciliğine kapılan
kıtlelerle starlar arasında hiçbır fark yoktur. Kitle,
stann kimliğinde gücü onaylar ve ona tapınır.
Söyleşı için stüdyoya çağnlan kışi -kendisi de
bır düzeyde star olsa bile- sunucunun "espri" kılı-
fı altındakı sataşmalanna. en olmayacak sorulan-
na katlanır. Çekilış programlannda pıyango ken-
dısıne vurmuş izleyıcı, stüdyoda ya da telefonda
köpekleştırilır: Hem TV kanalını hem sunucuyu
"en büyük" olarak ilan eder. O TV ve sunucu,
gün gelir insanlann ınançlanna küfreder. Bu da
"esprTdir. Sadece boş bulunulmuştur... O kadar.
lnsanlan çıleden çıkaran -ve karşı şiddete yö-
nelten- espn de. savunma da son derece samimi-
dır. Çünkü program yapısı, yaym akışı, kurum -
izleyıcı ılışkısı bu temel üstüne; ıktıdar-tebaa an-
layışına göre kurulmuştur. tktidar şıddet uygular.
Ekranda yeıu olan, şıddetin düzeyıdır... O kadar.
• • •
İnsanlann özel hayatlan üstünde terör estiren,
şu ya da bu şekilde "düşmüş" büyükleri, ünlüleri
anında abluka altına alan ekranlann sunucu gafı
karşısında açık savunma değilse de işi yatıştırma
ve geçıştirme içın mıkrofonJannı, ekranlannı aç-
malan, iktidar dayanışmasının tipık göstergesı de-
ğil mi?
Burada asıl dikkat çeken, sözlü aşağılamaya -
şiddete- hedef olan dışındaki toplum kesimlerinin
sessızlıgıdır. Tıpkı, yıJbaşı terörüne uğrayan bom-
balı ımha kurbanlannm cenazelerinın sadece ya-
kınlannca kaldınlması gibı.
Bu da doğal. Çünkü terörıze olan toplumda
kımse kımseyi sahiplenmez. Yaşamak, biraz da
güç oyumıdur.
Sorun,jürinin niteliğindeKültür Servisi- 1994 yılı Sedat Simavi
Görsel Sanatlar Ödülü'ne değer
görülen, ancak ödülü kabul etmeyen
Adnan Çoker, bu karanyla ilgili
olarak Cumhuriyet'e açıklama yaptı.
Sedat Simavi ödül jürilerinin
seçimlerini genelde isabetsiz
bulduğunu beyan eden Çoker, bunun
gerekçelerini açımlarken, on sekiz yıl
içınde verilen ödüllerden ancak
birkaçının hedefıni bulduğu, bu
zaman zatfında, çağdaş sanatımıza
önemli katkılarda bulunmuş nice
değerli sanatçırruzın emeğinin gözardı
edildiği görüşünü dile getirdi.
Çoker, "Dolayısıyla on sekiz yıla
dagılan ödüUerin birkaçı
dışındakilerdc ötçüt, kişisel ilişkiler.
ideolojik tutum ve sığ sanatsal
eğüimler olmuşfur.
Tabii 1994 jürisine \eni katüan iki
üyeyi bu eieştiriierin dışında
tutuyonım" ifadesini kullandı.
Geçen yıl yapılan eleştiriler karşısında
Simavi Vakff nın ödül jürisini dokuz
kişiye çıkarmasını neden yeterli
görmediği yolundaki sorumuza
karşılık Adnan Çoker, çoğunluğun
yine eski jüride kaldığını, katıian iki
yeni üyenin iyi niyetli olduklan
varsayılsa da sonucun
değışmeyeceğini belirtti. Sorunun.
jünnin sayısal dağılımında değil,
niteliğinde olduğunu vurgulayan
Çoker. geçen yıl. jürinin uzun yıllara
dagılan faalıyetlennin geniş
eleştirilere hedef olduğunu, vakfın bu
fırsatı değerlendiremediğini söyledi.
Sedat Simavi Ödülü'nün işlevinin ne
olması gerektigi konusundaki
sorumuza karşılık Çoker "Sorunuzu
genel olarak sormuş olsaydınız,
ödüllere kıymeti sanatçının
kazandırdığını sövlerdim.
Nobel ödülünü kaçırmış nke sanatçı
bugûn düma edebiyatının doruklannı
oluşturuyor.
O>sa Nobcl'i almış da, bugiin çoktan
unutulmuş olanlann savısı,
unutulmamış olanlardan çok fada"
dedi.
Bir ödüle saygınlık kazandırmanin
oldukça ciddi bir çaba gerektirdiğini
ifade eden sanatçı, Simavi adının
saygınlığını gözönüne alarak bu ödüle
duyarlı davrandjğını belirtti.
Çoker, olabildığince çoksesli ve
tarafsız bir jüri oluşturulmasını ve bu
jürinin belli aralıklarla yenilenmesini
önerdi.
MODACI
Armani
opera
tarihine
geçti
Kiiltür Servisi - Mozart'ın
'Cosi fan Tutte - Bütiin
Kadmlar Böyie Yaparlar'
adlı operası. Londra'da
Kraliyet Oj>erası tarafmdan
ünlü Italyan modacı
Giorgio Armani'nin
kostümleriyle sahnelendi.
Opera ilk kez klasik
kostümlerin dışında,
Armani'nin modern erkek
takımlan ya da bayanlar için
çizdıği şâlın, ama şık'
elbiselerle sunuldu.
Daih Telegraph gazetesınin
eleştırmenlerinden Geoflfre>T
Norris, Londra'da Çovent
Garden'da sahnelenen,
gelecek ay da Roma'da
Teatro dell'Opera'da
sahnelenecek operanın
kostümlerini 'zevkli, şık ve
akıliıca hanrlanmış'
olarak niteledi. 'TheTîmes'
gazetesi de Armani'nin
hazırladığı şık kostümleri
övdü.
İlk yönetmenliği
Ro>a) Opera House'da ilk
kez vönetmenlik yapan
tngıİız yönetmen Jonathan
MUer'ın sahneye koyduğu
prodüksiyonda, giysilerle
birlıkte bazı aynntılar da
Mozart'ı şaşırtacak biçimde
degiîtirilmiş.
Ikincı perdede görünen
kızlardeşlenn 'moda
alaoında çalışüklan'
belırtüırken, hızmetçi
Despına. bu kardeşlerin
'sekreteri' olarak tanıtılıyor.
Bu arada Despina, sahnede
süren komplolara katılmak
içir. ;a|ımızın alışkanlığıyla
'rüf»ef istiyor.
Birhaşka sahnede de savaşa
giden askerlere 'BM Banş
Gücö' ıskerlerinin
bereien giydiriliyor.
Opera, moda
elestinnenlerinin yanı sıra
müzık eleştirmenlerinden de
olıml». not aldı. Geçmişte
avat-garde prodüksiyonlan
ele>tınnenlerce
be|mi meyen Jonathan
MıJer.aldığı eleştirilere
öfldı bir biçimde tepki
gostennesiyle tanınıyor.
Tarih öncesinin Louvre Müzesi
Fransa'da Avignon yakınlannda rastlantı sonucu keşfedilen mağara, buzul çağı sanatına ışık tutüyor
Kiiltür Servisi - Fransa'da, Avignon
kentınin kuzeybatısındakı Ardeche'de bu-
lunan büyük bır mağaranın duvarlannda-
ki resımler, taş devrı sanatma ilişkin bazı
sırlan çözecek gibı görünüyor.
Fransa'da Kültür Bakanlığı tarafından
görevlendırilen uzman Jean Marie Cha-
ırvet, gevşek bir biçimde üst üste yığılmış
kayalann arasından gelen sıcak hava ce-
reyanının, kendisini ve arkadaşlannı son
ellı yıldır tarih öncesı sanata ilişkin en
büyük bulguya, adeta 'tarih öncesinin
Louvre Müzesi'ne' götürdüğünü anlatı-
yor.
Chauvet, bölgede dolaşırken şans eseri
şimdıye dek keşfedılemeyen bir mağara-
ya girdi. Geniş mağaralanyla tanınmayan
bu bölgede böyle bir keşifte bulunmak da
oldukça ilginç bir rastlantıydı. Vallon-
pont-d'Arc yakıniarında bır uçurumun
dibınde buiunan magaraya gırmek, ol-
dukça cesaret gerektıren bir serüven ol-
du. Chauvet ve arkadaşlan. sıcak havanın
aralanndan geldığı taşlan yavaşça kaldır-
dıklannda karşılanna bır geçit çıktı. Bu
geçiti sürünerek aştıktan sonra bir kori-
dora ulaşmışlar. Bir ip merdıven kullana-
rak mağaranın zeminine ayak bastıklann-
da yaklaşık on sekiz bın yıl önce bır top-
rak kayması sonucu ana gırişinm kapan-
masıyla dış dünyayla ilışkısı bütünüyle
kesilmiş olan bu mağaranın duvarlannda-
ki resimlenn, taş devri ressamlannın bı-
raktığı gıbi el değmemiş olarak kaldığını
gördüler.
Chauvet, bir ay sonra Fransız mağara
sanatı uzmanı Jean Clottes ile magaraya
tekrar gittı. Magaraya girıp duvarlarda
büyük at kafalan, vahşı öküzler ve gerge-
danlarla karşılaştıgında hayrete düşen
Clottes, "Bu sanat yapıtian, buzul çağı-
nın Leonardo da Vinci'sı tarafından ya-
pılmış olmalı lnsanlığın büyük başyapıt-
lanndan binnin önünde duruyordum" di-
yor.
Mağarada. oldukça ilginç biçimlerde
sarkıtlar ve dikitler de bulunuyor.
Mağaranın ortasındaki bölmede yer
alan sunaga da bır avı kafatası yerleştiril-
mış. Mağaranın yumuşak zemınınde ıse
taş de\Tİ insanlannın ayak ızlen, olduğu
gibı duruyor.
Arkeologlar. hem duvarlannda görül-
meye değer sanat yapıtian buiunan hem
de el değmemiş olarak kalmış bir mağa-
rayla ilk kez karşılaşıyorlar. Bu da onlar
içın tanh öncesinin en büyük sırlanndan
birinı çözmek, taş devnnde mağara sana-
tının anlamını ve ışlevıni ortaya çıkar-
mak açısından büyük önem taşıyor.
Duvarlardakı resımler ve oymalar, on
üç değişik hayvan türünü görüntülüyor
ve buzul çağından kalma başka hiçbır
mağarada rastlanmayan bir çeşitliliği
gözler önüne seriyor.
Bugüne dek mağaralarda yapılan araş-
tırmalar sonucu, en az 250 resım bulun-
du. Ardeche'deki mağarada buiunan dört
ayn bölmede ıse yaklaşık kırk gergedan,
aşağı yukan aynı sayıda aslan ve ayı, yir-
mi kadar da at, ökiiz ve yaban sığın res-
mi var.
Kutlar'dan 'Bahar Isyancıdır'a uzanış
DtKVIENG.UÇARER
Yağmur yağıyor... 'Bahar Is-
yancıdır'dan çıkarak Sıraselvi-
ler'den Harbiye'ye doğru yürü-
yorum. 'Oyuncular'grubunun
Onat Kudar'ın. Yusuf Aülgan'ın
öykülerinden, Oktay Rifat'ın şi-
ırinden yola çıkarak gerçekleş-
tırdıklen bır çalışma 'Bahar îs-
yancıdır.'
Küçücük bir odada tıyatro ya-
pan Oyuncular'ı (Sebna Köksal,
Gülsüm Soydan, Kaan Erten,
Cem Safran) düşünüyorum,
Onat Kutlar'ın, festival kapsa-
mında iki yıl önce başlattığimız
'Öteki Tîyatro'ya ne denli coş-
kuyla yaklaştığını anımsıyorum.
Sınema, edebiyat kadar tiyatro-
ya da tutkulu bır ınsan, sağdu-
yulu bır gözlemci, bir düşün
adamı... Kendı kendime soruyo-
rum: Kaç yıldır tanışıyorduk
Onat'la? On-onbeş-otuz-yirmi?..
Üç-beş-yedi?..
Bılmiyorum... Sanki merha-
balaşmadığımız yıllarda bile ta-
nışırdık. Gözlüklerinin ardından
insana sevgıyle bakan, dost ba-
kan. âdeta karşısındakinı kucak-
lamaya hazır o gözlere gençlık
günlerimden bu yana aşinaydım.
Sadece ben mi? Benım gibi has-
taneye koşup gelen, cenazede
onun ıçın gözyaşı döken onca
kişinın Onat'm yakın çevresin-
den olmasa da onun geniş yüre-
ğinın bır köşesinde yerleri vardı.
Vardı, çünkü sevgıyle dolu bir
insandı Onat Kutlar. Yaşama
sevgısi, insan sevgisi, sanat sev-
gisı, aydınlığını başkalanna taşı-
ma sevgısi... Kolay yetişmiyor
Onat gibiler... Ve yeni bir yıla
girmenin eşiğınde, evlilik yıldö-
nümünü kutlamaya hazırlanır-
ken karanlık güçler yaşamını
noktalayıverdiler. Bir bomba ve
soluğu kesilen iki can... Sonra?..
'Bahar tsyancıdır', Sıraselvilerde oynuyor. (Fotograf: DEVRlM BARAN)
Başsağlığı dileklen ve demeçler,
çelenkler, boşuna verilen sözler:
"Kanı yerde kalmayacak!" Bu,
yerde kalan kaçıncı "kan? Ortalık
çoktan kan gölüne döndü. Katil-
ler ellerıni kollarını sallayarak
dolaşıyorlar. Eylemlerinı fütur-
suzca sürdürüyorlar. Yönetıcıler
ıse suskun.
14 ocak gününde Onat'a dö-
külen yaşlarla ülkeye dökülen
yaşlar birbırıne karışıyor. Bır
karamsarlık sarı>or benlığımı.
Öfke dolu, acı dolu bir karam-
sarlık. Bir ısyan duygusu..
'Bahar Isyancıdır'da bir baş-
ka bağlamda yıne isyan duygusu
ışlenmiyor mu? Neruda'nın bir
dızesı, Onat Kutlar'ın dünyasın-
da sankı daha da boyutlanmış.
Oyküde öfkeyle yağan yaz yağ-
murlarını izleyen durgun, ama
biraz da karamsar bir sonbahar-
dan söz edilir. Bir umutsuzluk
ışaretı mıdır bu? Hayır.
Umutsuzluk ya da umut. ya-
ğan yaz yağmurlannda gizlidir
ve yağmurlann ardından patla-
maya hazırlanırcasına gökyüzü-
nün şımşeklennı toplayan son-
baharda. Kullanılan imgeler acı-
nın izdüşümleridir: tıpkı cansız
kollanyla bir krater gölünü gös-
teren korkuluklar gibı, güzün
ucu gözüktüğünde çakılmaya
başlayan tabutlar gibı..
'Duvar' ölümün sonundakı o
sırlı ayna mıdır? İnsanlann ara-
sına çekilen engel mı? Doğu ıle
Batı bloklarını birbırınden ayı-
ran duvar mı? Ya da 'Yabancı'
bır kuşku mudur? Geleceğe yö-
nelık kuşkular bütünü mü? Sel-
ma Köksal ve Gülsüm Soydan
seçtikleri metinlerde sonbahar
temasını ortak hareket noktası
olarak belirlemiş. Yağmurlar,
yağmurlardan önceki gerginlik,
birikım, patlama, durgunluk ve
yeniden bulutların patlamaya
hazırlanışı. Bır çeşıt sonu gel-
meyen bir dönüşüm. Baştan baş-
layış. 'Yağmurlar', 'Yük' ve
'Bahar Isyancıdır'da kullanılan
imgeler, bu anımsayışlan ve dö-
nüşümlen izleyiciye rahatlıkla
aktaran bölümler.
Yalın oyunculuklar. dengeli
motıfler...Oktay Rifat'ın şıirin-
dekı 'arayış' sözcüklerle, yağan
yağmurla birlikte verilı-
yor.'Yük'te. sonbahar göçüne
çıkan kırlangıçlann kanat çırpış-
lan ve ıkı kırlangıcın mücadele-
si Selma Köksal ve Gülsüm
Soydan'ın beraberlığınde hoş
bir resim olarak yakalanıyor.
'Bahar Isyancıdır'da tabut,
ölüm, korkuluk, duvar motiflerı
sanki dönen bır çarkın parçala-
n... Kımi zaman düşlerimiz ne
denli zengin olursa olsun, onlan
karşımızdakilere aktarmakta
zorlanırız. 'Soytanlar' ve 'Ce-
ren'e Masal' sahnelerinde sanat-
çılar, diğer üç sahnenin aksine,
bu sorunla karşı karşıya gelmiş-
ler. Seyırcı ile bir kopukluk ya-
şanmakta. Belki bu kopukluğun
başlıca nedenlen, oyunculukta
farklı düzeylerin belirginleşmesi
ve Oktay Rifat'ın şıınnde sözü-
nü ettiği Portakal Renkli Oğlan
ve Mavı Memeli Kız'a gönder-
melerin yeterince işlenmemiş
olması.
Böyle bır göndermeye gerek
var mıydı diye de sorulabilir. Bir
yanda konuşamayan, adeta bü-
tünden ayn ve kendine özgü bir
çalışma sergıleyen soytan. öte
yanda Portakal Renkli Oğlan-
Mavi Memeli Kız ve bır Trom-
petçi: Burada amaçlanan Soyta-
n'nın farklı anlatun dilıyle Ok-
tay Rifat'ın şiirindeki yitip gi-
den soytanlan anlatmak mıdır?
Bu yaklaşımın oyunun bütün-
de verilmek istenen mistik hava-
ya katkısı olduğu söylenemez.
'Ceren'e Masal'da da, büyümek
ıstemeyen bir insanın o büyülü
masal dünyasına kenetlenişi
sanki çocuk kimliğinden sıynla-
rak yapılacak bir anlatımla daha
etkileyicı olabilirdi.
Daha aynntılı bir dramaturji
çalışması ve oyunculuğu irdele-
yecek dışandan bir göz, bu bö-
lümlerde beliren problemlen çö-
zebilecektir kanısındayım.
Onat Kutlar yaşamının her
döneminde gençlerle iç içe, on-
lara yol göstericı olmuştur. Bir
eserinın genç bır topluluk tara-
fından sergileniyor olması her-
halde onu en çok mutlu edebile-
cek şeylerden bıriydi...
Devlet Tiyatrolannda
şubatta yeni oyunlar
ve 'Pazar Sohbetleri'
Kültür Servisi - Istanbul Devlet Tiyatrosu tarafından düzenle-
nen 'SanatInsanlan'başlıklı etkinliğın ikıncisi TurhanSeJçukıçm
düzenlenıyor. Etkınlık. pazartesı saat 20.00'de Taksım Sahnesi'nde
gerçekleştırilecek. Istanbul Devlet Tiyatrosu şubat ayı içinde bır-
çok yeni etkinliğe sahne olacak. Tiyatro Dergısı'nın beşınci >ılı kut-
lamalan çerçevestnde, Ispanyol tıyatro topluluğu Ylanna çarşam-
ba günü saat 20.00'de Taksim Sahnesi'nde 'Glup Glup' adlı ko-
mediyı sahneleyecek. Türkiye'nin ilk üniversite tiyatrosu olma
özelliğıni taşıyan Tiyatro Anadolu, 5 şubat pazar günü saat 19.00'da
Taksim Sahnesi'nde Güngör Dttmen'ın 'Ben Anadolu' adlı yapı-
tını sahneleyecek. Oyunda Kybele "den başlayan tarihsel süreç için-
de Artemıs'den Theodora'ya, Nılüfer Hatun'dan Halıde Edip'e ka-
dar Anadolu'da kadın anlatılıyor.
Yönetmenhğinı Can Gürzap'ın üstlendığı Memet Baydur'un
'YeşilPapağan LJmited' adlı oyunu 8-12 şubat tanhlen arasında ls-
tanbul ŞehırTıyatrolan'nın 80. yılı kutlamalan çerçevesınde Üs-
küdar Sahnesi'nde sergilenecek.
15 şubattan ıtibaren Taksim Sahnesi'nde 'Şehir Uykuda' adlı
oyun izlenebılir. 'Sanat'a Evet' etkinlıklen çerçevesuıde sahnele-
nen oyunu Ozgür Erkekli uyarladı.
AKM Oda Tiyatrosu'nda 21 şubattan itibaren Harold Pinter'ın
'Git Gel Dolap' adlı oyunu sahnelenecek.
AKM Oda Tiyatrosu'nda 26 şubatta saat 15.00'de Sessiz Tiyat-
ro'nun göstensi ızlenebılecek. Tüm oyuncu kadrosunun ışıtme en-
gellilerden oluştuğu topluluk. Vecihi Ofluoğhı'nun yazıp yqpetti-
ğı 'Utanç Lekesi' adlı oyunu sahneleyecek.
'Sanat İnsanlan' başlıklı etkinliğin üçüncüsü 27 şubat pazarte-
sı günü saat 20.00'de Taksim Sahnesi'nde gerçekleştırilıyor. Ge-
cenin sanatçısı, Can Yücel. Istanbul Devlet Tiyatrosu, ^ubat ayın-
dan itiba ren AKM Bırim Tıyatro'da 'Pazar Sohbetleri' adı altın-
da yeni bir etkinliğe başlıyor. Her pazar saat 15 30'da yapılacak et-
kınlikler. ücretsiz izlenebilecek. 5 şubatta gerçekleştirilecek ilk et-
kinliğın konusu 'Sanat ve POpüleriik'. Esen Çanturdan'ın yönettı-
ğı söyleşıye konuşmacı olarak Ali Akav. Aykut Köksal, Onno Tunç
ve Fehmi Yaşar katılacak. 12 şubattakı "Şiir Serüveni' başlıklı et-
kinliğe Murathan Mungan ve tsmetÖzel katılıyor.
'Aşk ve Edebiyat / Aşka nasıl bakrvoriar? Aşkı nasıl yazıyorlar?'
başlıklı etkınlik 19 şubatta gerçekleştınlecek. Hulki Âktunç, Ma-
rio Levi ve Jale Sancak'ın katıldığı panelı Atilla Birkiye yönetıyor.
'Pazar Sohbetleri' kapsamında gerçekleştınlecek "bır başka et-
kınlik 'KarikatürveTiyatro'başlığını taşıyor. Kenan Işık'ın yönet-
tiği söyleşıye Behic Ak. Savaş Dinçel ve fürhan Selçukkatılıyor.
Graham Greene'in
arşivi Amerika'da
Çeviri Servisi -Graham Greene' in kıtap ve arşivinde yer alan bel-
geler, Ingilızlerin önerilen fiyatı ödeyememeleri nedeniyle ABD'ye
satıldı. 1991 yılında Isvıçre'de ölen Grcene'in yaklaşık 3 bin ki-
tap ve 60 bıni aşkın belgeden oluşan arşivi, kıran kırana bir pazar-
lık sonucunda, yaklaşık 65 mil-
yar TL'ye (1 mılyon pound)
Boston Ünıversitesi John J.
Burns Kıtaplığı tarafından sa-
tın alındı.
Greene'in arşivi, Ingiliz Ka-
tolik yazarlann yapıtlanyla ta-
nınan Boston Üniversitesi Go-
tik Kitaplıgı'nda, ilgilenenlere
ilk kez sunulmuş olacak. Böy-
lesine eşsiz bır arşivin kaçınl-
ması, Ingiltere için büyük bır
kayıp olarak görülüyor. Arşıv-
de, elındekı rahatsızlık nede-
niyle yazı yazamayan Gre-
ene'in kızkardeşine yazdırdığj
mektuplar da yer alıyor. Ayn-
ca, Greene tarafindan kenarla-
nna notlar düşülmüş ve kendi
öykülerine kaynaklık eden başka yazarlann yaklaşık 3 bin ciltlik
yapıtian da arşivde bulunuyor. Müzayede yönetıcilennden Rupert
PowelL satıştan lngılızlenn haben olduğunu, ancak bütçe yetersız-
lıği nedeniyle bu değerli arşıve sahıp olamadıklannı dıİe getınyor
ve "Yazık oldu, ama en aandan arşh bölünmedi ve güvenü eUere
tesUnı edildTdıye eklıyor.
Haydans Modern Dans
Topluluğu, değişik
boyut arayışmda
Kültür Servisi - Haydans Modern Dans Topluluğu, bu yıl göste-
rilerinı Muammer Karaca Tiyatrosu'nda sahneliyor. Çok çarpıcı
konulan modern dans ile ışleyen topluluk, ilk gösterisini gerçek-
leştırdi. Topluluk 29 Ocak pazartesi ve 6 şubatta da üç perdeden
oluşan bu gösterisini yineleyecek. Haydans Modern Dans Toplu-
luğu'nun genel sanat yönetmenı ve koreografı Levon Taberyan,
"Dans, duygulann bedensel ifadesidir ve özgür otmabdır. Ben bu-
nu anıaçladım. Insan istiyorsa vapmaiıdır. Biz gerçekten istedik, be-
delini özveriv le ödedik. İJmduğumuz karşılık; açık görüş, iyi niyet
ve hoşgörü" dıyor.
Danslannda eğlenceden öte, olması gerektiğine inandıklan doğ-
rulan. yitırilmiş değerleri, dostluğu, paylaşmayı, sevgiyi ve birçok
güzel duyguyu yakalamaya çalıştıklannı belirten Taberyan, "Bi-
zim için önemli olan, dansçılann aynı anda aynı adımlan uygulu-
yor obnalan değildir. Beymleri ve vücutlanyia aynı yere ulaşmaya
çalışmalan. ruh uyumunu yakalamalandır"diyor. Repertuvarlan-
nın anlatım dılinde, farklı tempolan ntmık hareketlerle doğrudan
kaynaştırmaya çalıştıklannı vurgulayan Taberyan. dansta d¥gışik
bır boyut ararken, estetikle müziğin uyumunu ve mistik özellikle-
nni vurgulamaya dikkat ettiklerinı ifade ediyor.
Gösterinın 'Oktav' başlığını taşıyan ilk perdesinde Haydans'ı
Bach eşliğınde ızlıyoruz. Ikincı perde ıse 'KaraduT, 'Yauuzhğım',
'Küçük Kız', 'Aura', 'Buluşma' ve'Vbö' başlığını taşıyan altı fark-
lı konu ve danstan oluşuyor. Haydans'ın gösterisini noktaladığı
üçüncü perde ıse 'Sizi Bağışhyorum' başlığını taşıyor.
Graham Greene
Bilar'ın seminepleni sürüyop
B Kültür Servisi- Bilar İstanbul'un düzenlediği seminerler
devam ediyor. Bu çerçevede bugün, saat 18.30'da Cem Kum'un
"'Askeri Tarih" adlı semınerinin, saat 20.00'de ise Aziz
Başan'ın "Öznel Bir Arayış: Türk Kimliği" ve Onıç
Aruoba'nın "Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı" konulu
seminerlerinin son oturumlan yapılacak (Tel: 252 81 34)
Hoşgörü Yılı sanat gösterisi
• ANKARA (AA>- Kültür Bakanlığı. Bırleşmiş Milletler
Genel Kurulu'nca ilan edilen '"1995 Hoşgörü Yıh"nın açılışi
dolayısıyla bir sanat gösterisi düzenledi Bu akşam saat
19.30'da Resim Heykel Müzesi Salonu'nda gerçekleştirilecek
gösteri, Devlet Tarihi Türk Müziği Topluluğu'nun konsen ile
başlayacak. Gecede. Mevlânâ'dan, Hacı Bektaş Veli'den ve
Yunus Emre'den şiir ve özdeyişler okunacak, bale ve semah
gösterileri sunulacak. Devlet Halk Danslan Topluluğu'nun
'"Hasat" ve "Bağ Bozumu" oyunlannı sergileyeceği gecede
Yavxız Top ve Armağan Elçı, Pir Sultan Abdal'dan türküleT
seslendirecekler. Atatürk'ün dünyaya hoşgörü mesajınrn
okunmasından sonra gösteri, Devlet Çoksesli Korosu'nun
seslendireceği marşlarla sona erecek.
Bakırköy Hastanesi'nde çocuk oyunu
• Kültür Servisi - Ocak ayı başında Genco Erkal'ın"Bir
Delinın Hatıra Defteri"ni sergılediği Bakırköy Ruh ve Sinir
Hastalıklan Hastanesi'nde bu kez bir çocuk oyunu
sahneleniyor. BEŞTAŞ Çocuk Tiyatrosu sanatçılan, "Güneş,
Bulut. Çığdemcik ve Umut" adlı oyunu, bugün saat 11.00'de
Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıklan Hastanesi Mazhar Osman
Uzman Salonu'nda sunacaklar. Gösteriyi, hastalann ve hastane
çalışanlannın çocuklan izlevecekler.