Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 10 EYLÖL 1994 CUMARTESİ
DİZtYAZI
Prof. Dr. Jean Bernard 21. yüzyıl insanının yazgısını CumhurİyeC 'e yazdı
Insanvücuciu ticareti önlenmeli
P0LTI1KA VE OTESI
MEHMED KEMAL
^ ^ ^ > ^ ^ yüzyıla damgasını vuran
*" ~M M 1 iki devrim olmuştur;
m m m bunlar, yûzyılın birinci
f m M yansında 'fîzik', ikinci
/ j • m yansında ise 'biyoloji'
^ • v \^r # devrimleridir. Biyoloji
ve tıp devrimleri daha şimdiden insanlann yazgı-
sını değiştırmiştir; 'Üçüncü Binyıl'ın başında da-
ha da değiştırecektir. Oncelikle çocuklann ölümü-
nü önleyerek ve yaşam sûresini uzatarak... Geç-
miştekı çocuk, çoğu zaman yeni yetmelik çağına
varmadan yaşamını yitiren hassas bir yaratıktı.
'Üçiincü Binyıl'ın çocugunun her zaman yetişkin
çağa ulaşabilecegi hemen hemen kesin.
Tarih öncesi dönemde ortalama yaşam süresi 18
yıldır; XVII. yûzyılda ise otuz ile kırk yaş arası-
nı ancak buluyordu. Moiere'in 'Ecole des Femmes
-KadınlarOkulu' oyununun baş kişisı Amolphe,
genç kansının aldattığı, herkesin alay ettiği bir
'yaşlı' kimsedir; oysa bu 'ihtiyar', kırk iki yaşın-
dadır! XX. yûzyılın sonunda Fransa'da ortalama
yaşam süresi, erkekler için 72, kadınlar için 81 'dir.
Gelecekteki toplumda, yaşlılann sayısı bir hayli
kabank olacak.
Insanoğluna verilen en soylu iki görev, büyük
bir olasılıkla, bilgıyi çoğaltmak ve aktarmaktır. Ne
var ki bilgınin gelişmesiyle üçûncü bir görev çı-
kıyor ortaya; o da, bilginin gelişmelerinin akıllı-
ca kullanımı, mutlu sonuçlannın değerlendiril-
mesi, zararlı etkilerinin en aza indirgenmesidir.
Böylece insan düşüncesine yeni ufuklar açılıyor.
Törebilim, 'etik'in doğması ya da 'yeniden doğ-
mas' bundan kaynaklanıyor.
'Gelecekteki toplumlar, birbirinin ayıu, benzer
kurallara bağn, sürü konumundaki insanlardan
ortaya çıkan toplumlar olacakûr." Bıyoloj ıdekj en
son gelişmeler, kımı sosyologlann kesın bır tu-
tumla ileri sürdükleri bu savı aynı kesinlikle ya-
lanlamakta. Jean Dausset (Çahşmalannı. Paris'te
yönettıği, 'Kan Hastauklan Üzerine Araşürma-
lar Enstitüsü'nde sürdürdü), HLA (human le-
ucocyte antıgenus - insan lökosit antigenleri) ad-
lı yeni bır kan grubu keşfetti. Bu sıstem son de-
rece karmaşıktır. Bu sistemin şimdilik altı yûz
milyon kadar bileşimi vardır. Bu altı yüz milyona
A, B, O, Rhesus vs. gibi diğer kan gnıplan ekle-
nirse milyarlar ve milyarlarca bileşime vanlıyor.
Böylece insanoğlu var olduğundan bu yana ve var
olduğu sürece, asla birbirine tıpatıp benzeyen iki
kişi bulunmadı ve bulunmayacak. (Tek yumurta
ikizlerini saymazsak!) Her insan; varlığı tek, ye-
ri doldurulamaz, diğer insan varhklanndan fark-
lı bir yaratıktır.
M ns. nsanlar arasında 'eşitsizlik'
yoktur, ama 'farklıhk' vardır.
Korkunç sonuçlan iyi bilinen ırkçı
dogmalann bir ölçüde kaynaklandığı
sözde bilimsel veriler, modern
biyolojik araştırmalar aracılığıyla
yaianlanmıştır.
Hastayı tedavı eden doktordan araştırmasını ge-
liştiren biyoloğa, doktordan biyologdan bir suçu
ya da bir cinayeti yargılayan yargıçlara, yargıçlar-
dan sosyologlara, geleceğin büyük düşlerini tasar-
layan politikacılara.. her insanoğlunun tek ve ye-
ri doldurulamaz niteliği sürekli anımsatılmalı ve
düşünceleri, kararlan bu veriden esinlenmeli.
lnsanlar arasında 'eşhsizlik' yoktur, ama fark-
hhk' vardır Korkunç sonuçlan iyi bilinen ırkçı
dogmalann bir ölçüde kaynaklandığı sözde bi-
limsel veriler, modem biyolojik araştırmalar ara-
cılığıyla yaianlanmıştır.
Ağır bir kansızlık hastalığı olan 'Hemoglobin
S' adlı, hemoglobinin kalıtımsal bir hastalığı, Af-
rika'da binlerce yıldan beri, insanlara zarar ver-
mekte. Eğer ana-babanın birinden geçerse tehli-
kesiz, ikisinden de geçerse ölümcüldür. Hastalı-
ğın ciddiyeti ve doğal eleme kuralı göz önünde tu-
tulursa çoktan beri kaybolması gerekirdi. Oysa
şu anda var. Ingiliz araştırmacı Alison bu duruma
şöyle bir açıklama getirdi:
Anormal S hemoglobin, binlerce yıldan ben
Afrika'nın illeti olan sıtmaya karşı, koruyucu bir
etkendir. Bu nedenle Afrika'da; 1) Ana-babanın
her ikisinden doğal olarak hemoglobini miras al-
mış ve sıtmanın öldürdüğü insanlar.. 2) Ana-ba-
basının her ikisinden anormal S hemoglobini mi-
ras alrnış ve hemoglobin hastalığının öldürdüğü
insanlar.. 3) Talihliler; yani ana-babanın birinden
normal, diğerinden anormal hemoglobini almış
'mdezler' vardı... Bu sonuncular ne hemoglobi-
nin ölümcül hastalığına ne de sıtmaya yakalanı-
yorlardı. Yaşıyorlardı. Modern biyoloji, farklılığı
yücelttiği gibi melezliğin yarannı ortaya koyar.
Gelecekteki uyumlu ve dengeli toplumlar, bu güç-
lü biyolojik verilerden esinlenmesini başarabile-
cek toplumlardır.
Insanlar arasında biyolojik eşitsizlik yoktur. Bu
20. yûzyılın sonunda, insanlar arasında 'acıklı
ekonomik eşitsizükler' vardır.
Çiftçiler, Avrupalı tanmcılar; tarlalannı dinlen-
dirmek, topraklannı ekmemek için, kendi hükü-
metleri ve uluslararası kuruluşlardan para alıyor-
lar. Bu yöntem, tanm üretiminin fıyatlannı sabit
tutmak için uygulanmakta.
Bir yandan tanm üretiminin kısıtlanması, öte
yandan latlık! Avrupa, ABD ve Japonya'da siya-
si yöneticilerin bu tehlikeli ve utanç verici çeliş-
kiyi kabul etmeleri gerçekten şaşırücı bir olgu.
Hepimizin dileği şu kı 'Üçfincü Binyıl'ın başın-
da felaketleri azaltabilecek, sorunlara çare getire-
bilecek etkili çözümler bulunsun... Genetık bili-
mi, XX. yûzyılda var olanlardan beş-on kez daha
etkin bitkisel tûrler yaratarak bu sorunlann ciddi-
yetini aza indirgeyebilir.
Insanlık tarihinde üçiincü kezdır 'insanın sanl-
maa'na, 'insan vücudu ticareti yapdması'na tanı-
ğız.
Sokrates, Eflatun, Aristo gibi hayranlık duydu-
ğumuz 'AntikÇağ'ın büyük düşünürleri, köleliği
kabul ediyorlardı; çevrelerinde alınıp satılan kö-
leler vardı.
Aynı hayranlığı duyduğumuz Vottaire,Montes-
Portre
Şair, kaııbilimei profesör
Prof. Dr. Jean Bernard, Paris
VII. Üniversitesi'nde 'klinik
hematoloji' (kanbilimi)
öğretiyor. Aynı ûniversitede
'Lösemi Araştırma
Enstitüsü'nün başkanıdır.
1960'ta Avrupa Hematoloji
Derneği Başkanlığı'na seçildi
ve 1976-78 yıllannda ise
'Uluslararası Hematoloji
Derneği Başkanlığı'na getirildi.
Fransız Akademisi üyesi olan
Prof. Bernard, çeşitli mesleki j
kuruluşlann üyesi: Bunlardan
biri, 'Fransız Ensritüsü Bilimler ı
Akademisi'dir. Prof Bernard, bu
akademiye 1972'de üye,
1979'da başkan yardımcısı ve I
1983'te başkan oldu. Aynca Fransa Ulusal Tıp
Akademisi, Belçika Kraliyet Akademisi, Fas
Kraliyet Akademisi, Avustralya Bilim
Akademisi üyesidir.
Birçok ûniversitede kendisine
'onursal doktor' unvanı
verilmiştir; aynca, şu
ödüllerin de sahibidir:
'Katsunuma', 'Amerikan
Lösemi Vakfi' ve 'Artois-
Baillet-Latour'.
Fransa'nın 'Yaşam ve Sağlık
Bilimleri Ulusal Etik
Komitesi'ninde 1983'te
başkan lığına getirildi.
Bilimsel araştirmalan;
özellikle kan kanseri olarak
bilinen löseminin nedenleri ve
tedavisi, Hodgkin hastalığı ve
çeşitli kan hastalıklan
•» üzerinde yoğunlaşmıştır. Tıp
alanında 25 kadar yapıtı yayımlanmıştır. Prof.
Bernard'ın bir başka özelliği de şiirler,
öyküler ve denemeler yazmasıdır.
Jean Bernard
Profesör Bernard'a göre Afrika, Güneydoğu Asya çocuklan, gerekK besin maddeJerini, ne nrteKk
ne de nicelik olarak yeterii miktarda alabildikleri için, açlıktan ölüyorlar. Ve gûnümüzde,
Avrupa'da, Kuzey Amerika'da lazamık, menenjit ve septisemi gibi arük olağandışı sayılan
hastahklar, zaten eksik besienen bu çocuklan yok ediyor.
quieu gibi 'Aydmlanma Çagı'nın ünlü fılozoflan
da siyah insan ticaretini kabulleniyorlardı.
Satış, ticaret yeniden başladı. Bazen insanoğ-
lunu tümüyle ilgilendiren bir biçimde. Kimi ecza
fırmalannın sağlıklı gönüllülerinin 'halk hizme-
tine uygun biçimde örgütlenmiş' olduklan söyle-
nebilir. Bu 'gönüllüler', aylık bir maaşa bağlana-
rak deneylere katlanmak üzere çağnlıyorlar; ör-
göstermektedir. Yoksul ülkeler için bu durum ba-
ğışlanmasa da en azından anlayışla karşılanabilir.
öenelde kabul edilemez aracılardan oluşan na-
mussuz bir kitle, bu ticaretten büyük yarar sağla-
maktadır. Dilenen sonuç, yani insan vücuduna
ilişkin her tûr ticari eylemin reddi, ancak ulusla-
rarası topluluğun bu gelişmenin korkunçluğunun
ve çare arama gerekliliğinin iyice bilincine var-
t. nsanlık tarihinde üçûncü kez İnsanın satılması'na, 'insan vücudu ticareti
yapılması'na tanığız. Sokrates, Eflatun, Aristo köleliği kabul ediyorlardı.
Voltaire, Montesquieu gibi 'Aydınlanma Çagı'nın ünlü fılozoflan da siyah
insan ticaretini kabulleniyorlardı.Satış, ticaret yeniden başladı.
Bazen insanoğlunu tümüyle ilgilendiren bir biçimde. Kimileri ilaç
firmalannca kobay olarak kullanıhyor; kimilerinin organlan,
hücreleri satışa çıkanlıyor...
neğin, etkinliği ve olası zararlı etkileri henüz be-
lirsiz yeni bir ilacı denemeleri isteniyor...
Kimi zaman bir organ söz konusu. Bazı ülke-
lerde genç bir insan, kaza sonucu öldüğü zaman
sülükler ve beleşçiler organ aktanmı için kalp ya
da böbrek arayan milyarderleri temsilen hastane-
ye üşüşüyor ve fıyatı yükselttikçe yûkseltiyorlar.
Başka yörelerde bir akşam gazetesinin ilan sütun-
lannda şöyle bir öneriyle karşılaşılabilir: 'Fer-
nando Gomez, 28 yaşuıda, saglıkü; sağ böbreğini
satryor, fiyat tartışılabilir.'
Kimi zaman da satışa çıkanlan, insan hücrele-
ridir. Bazı kan hücreleri, üreme hücreleri, sperm-
ler, yumurtacıklar...
Bu insan vücudu ticareti, büyük bir ilerleyiş
masıyla olur.
Her dönemde, bilginin gelişmeleri; kınamalar,
kuşkular, hatta yasaklarla karşı karşıya kalmıştır.
GaHle'yi anımsayın. Pasteur mikrop ürettiğinde,
bazı eleştirmenler, bu mıkrop üretmelerinin yol
açabileceği salgın hastalıklardan söz etmişler ve
deneylerin son bulmasını istemişlerdi. Bu eleştir-
menler dinlenmiş olsaydı, çocuklanmız hala me-
nenjitten, veremden ya da difteriden ölecekti.
Ama biyolojinin patlaması yeni yollar açtı; biz-
den önce gelenlerin karşılaşmadıklan önemli so-
runlar ortaya koydu. Insanogju, üç tür egemenlik
kazandı ya da kazanmakta: 'Üremenin egemenli-
ği\ 'kahomın egemenliği', 'sinir sistemi egemenli-
Kalıtımın egemenliği, hemofili, miyopati, mü-
kovisidoz gibi ailesel hastalıklann getirdiği büyük
felaketler sınırlanacak; birçok saynlığın önceden
bilinmesi ve böylece önlenmesi sağlanacak. Fa-
kat sağduyu ile düzenlenmez ve sınırlanmazsa
büyük kişisel dûzensizliklere yol açabilir: Örne-
ğin kimi ailelerde cinsiyetin belirlenmesi ya da sa-
dece şu ya da bu yeteneğe sahip çocuklara gebe
kalma, onlan doğurma isteğı gibi... Bu kişisel se-
çenekler, diktatörce bir kolektif bir uygulamaya
dönüştürülürse gelişecek olan 'eugenisme'in, ya-
ni 'insanlara en uygun koşullan araş&rma bib-
mi'nin boyutlan tahmin edilebilir.
Şu anda henüz tamamlanmamış olan sinir sis-
teminın egemenliği, büyük ruh hastalıklanna,
nevrozlara, bunamalara bağlı acılan, sıkıntılan,
düzensizlikleri, en aza indirgeyecek. Psiko-far-
makolojinin gelişmeleri iyice pekişeceği zaman,
yeni güçler sağlayacak; örnegin, kişiye ya da si-
yasal iktidara, karşısındakinin davranışını, yiye-
ceklerine gizlıce koyulan bir ilacın birkaç damla-
sıyla değiştırme gücünü verecek.
Bu üç egemenlik; bir yandan mutlu sonuçlar do-
ğururken, öte yandan gerek araştırmacılan gerek-
se insan topluluklannı sorumluluk altına sokan
tehlikeler de yaratmaktadır.
IKayıtsDJar ve
kaypMar
Araştırmacılar, uzun bir süre iki sınıfa aynldı-
lar: 'Kayıtsızlar', yani 'Ponce Pilate'lar. 'Ben sa-
dece keşfettim, toplum gerisini düşünsün; umu-
nımda değil!' diyenler ve araştırmalanna hemen
son veren zavallı 'kaygılüar'. Çok şükûr, birkaç
yıldan ben üçûncü bırgrup oluşuyor; sorumluluk-
lann bilincinde olup araştırmalannın geliştırilmiş
yöntemleri aracılığıyla önceki araştırmanın orta-
ya attığı ahlaksal sorunlan çözümlemeyi başa-
ranlar...
Ama insan topluluklannın sorumlulugu daha da
ağırdır. Rongten,Curie'ler, Einsteinatom bomba-
sından sorumlu değıller. Dönem dönem gündeme
gelen bilginin gelişmesini durdurma isteğınden
kesinlikle vazgeçilmelidir. Tehlikeli görünebılen
bırgenetik araştırma, kanser konusunda yeni yol-
lar açabilir. Biri zamanda, biri de alanda olmak
üzere iki önlem alınmalıdır.
Zaman içinde, ilk kez ABD'de genetik için uy-
gulanan moratoryumun etkin olduğu anlaşıldı.
Araştırmalar iki ya da üç yıl durduruluyor; bu er-
teleme, tehlikelerin ve gerekli yönelmelenn sağ-
lıklı bir değerlendirmesini sağlıyor. Ondan sonra
araştırmalar, korunmuş ve yönlendirilmiş dunım-
lanyla yeniden başlıyor.
Alan açısından; bir araştırmanın tehlikeli yol-
lar açabileceği düşünülürse, sadece çok az kişiden
oluşan, gerek teknik açıdan değeri yüksek gerek-
se ahlaksal açıdan kusursuz ekipler, çalışmalan
sürdürebilmeiznine sahiptir.
Böylece 'Üçûncü Binyıl'da, gerek araştırma
aracılığıyla insanlığın uğradığı felaketleri sınır-
lamak gerekse araştırmanın zararlı etkilerini en-
gellemek olanaklı olacaktır.
B' ilim durmadan gelişiyor.
Bundan emin olmak için Arşimet ile
Einstein'ı karşılaştırmak yeterii. Ne
var ki sağduyu gelişmiyor. Bunu
anlamak için de Eflatun'u çağdaş
fılozoflarla karşılaştırmak yeterii.
Evrim tarihi, bize bu tür
uyumsuzluklann, türler için çok
tehlikeli olduğunu öğretiyor.
Her kehanet belirsizdir. XXI. yüzyıl, belki ön-
gördüğümüzden çok farklı olacak. Uç nedenden
dolayı... İlk neden, beklenmeyen salgın hastalık-
lann çıkagelmesidir. Kimsenin beklemediği sal-
gın hastalıklan söylüyorum. Pasteur'ûn ünlü öğ-
rencilerinden Chartes NicoUe, 'BulaşKi Hastahk-
larm Yazgısı' başlıkh önemli bir yapıt oluşturdu.
Her yûzyılda insanlığın bir salgın felaketine uğ-
radığını belirtiyor bu yapıtında. XIV yûzyılda
veba, Fransızlann üçte birini katletmiştır. Ispan-
yol gribi denen illet, 1919 tarihinde, yeni bitmiş
olan dûnya savaşmdaki insan kaybını aşan sayıda
Avrupalının ölümüne neden oldu. Araştırmanın
gelişmeleri beş yıl, on yıl, belki on beş yıl içinde
AIDS'i yenecek. Ama büyük bir olasıhkla XXI.
yûzyılın ikinci yansında yeni bir salgın
çıkagelecek.
İkinci neden daha olumlu. Bir dahi, insanlığın
yazgısını değiştirebilir. Uzak geçmişte, adı tarihe
yazılmamış olan tekerleğin kaşifi, daha yakın geç-
mişte ise Pasteur, Claude Bernard, Fİeming bu
dahilerdendir. Belki bu XX. yüzyıl sonunda, bek-
lenen dahi şimdiden vardır Belki bir yumurtacık-
tadır ya da ana rahminde yeni kıpırdamaya baş-
layan cenindedir ya da okulun avlusunda oynayan
çocuktur; kimbilir... Diderot'nun kişilerinden,
Doktor Bordeu'nün ünlü bir cümlesi vardır:
'Büyük insanlann nasıl ortaya çıktığını düş-
lüyonım.'
Oçüncü neden ise çok düşündürücü: Bilimin
gelişmeleri ile sağduyunun gelişmesi arasındaki
uyumsuzluk! Bilim durmadan gelişiyor. Bundan
emin olmak için Arşimet ile Einstein'ı karşılaş-
tırmak yeterli. Ne var kı sağduyu gelişmiyor. Bunu
anlamak için de Eflatun'u çağdaş filozoflarla kar-
şılaştırmak yeterli. (Nezaket gereği ad ver-
miyorum.) Evrim tarihi, bize bu tûr uyumsuzluk-
lann, türler için çok tehlikeli olduğunu öğretiyor.
'Cçüncü Binyd'a yaklaşırken, kaygı ile umudun
bir arada olduğunu düşünüyorum. Spinoza'nın
'Ruhlan yenilgjye uğratan, süahlar değiL sevgi ve
yücegönüBûlüktür' sözünü anımsamalı ve umudu
yitirmemeliyiz...
YARIN: Hintli parlamenter
Khushfvant Sing
Saym Sözcûğü...
Dilimize 'saym 'sözcüğünü emekli General Kaztm Or-
bay'ın soktuğunu söylerler. 27 Mayıs 1960ta kurulan
Kurucu Meclis'te Kazım Orbay başkan olmuştur. Bu sı-
rada üyelere hep, 'saym'diyeseslenmiştir, bu 'saym'6a
tutmuştur. "Kazım Orbay kim?" diyeceksiniz. Bir döne-
min önemli kişilerindendir. Askerlik yaşamırtda Kazım
Karabekir Paşa'ya yaverlik etmiştir. Osmanlı orduları
Başkomutanı Enver Paşa'nın kız kardeşiyle evlenmiştir
(Mediha Hanım). Rus elçiliği doktoru Neşet Naci'yi öl-
düren Haşmefin babasıdır.
Bu bilgilere göre 'saym' sözcüğünün 1960 yılından
sonra yaygınlaştığı söylenebilir. Oysa bu sözcük 1956
yılından bu yana vardır. Nurullah Ataç, bu 'saym söz-
cüğü'ne müthiş içerlemektedir. Güncelerinden birinde
(13 Mayıs 1956) şöyle der:
"... Kızıyorum şu 'sayın' sözüne, günden güne daha
çok kızıyorum. 'Muhterem' yerine kullanılmca iyi, diye-
ceğim yok. O anlamda yeni de değil, eskiden de varmış,
bakın ŞemsetUn Sami Bey'/n Kamus-i Türki s/ne onda
da bulursunuz. Yalnız 'muhterem' karşılığı kullanmıyor-
lar ki! Bay demek için 'sayın' diyorlar. 'Bay Orhan', 'Bay
Turhan' demeyecekler, 'Sayın Orhan
1
, 'Sayın Turhan'
diyecekler. Bayda bir eğlence varmış, güldürüyormuş,
alay için kullanılıyormuş o. Ben bayı ilk gününden beri
alay için kullanmadım. Neden eğlenme olsun o sözde?"
1956 yılından beri say/nkullanıldığınagörekullanılışı
epey eskidir.
Gene de hakkını yerr.eyelim, siyasal edebiyatımızda
sayın sözcüğünü tutturan, dilde oturtan 'sayın' Kazım
Orbay'dir.
Sayın Kazım Orbay'ın eşi Sayın Mediha Orbay bir sıpa
meraklısıymış. Karargahta atın, katırın yanında bir de
sıpa beslermiş. Sıpayı bir ev hayvanı gibi sever, okşar,
hoş tutarmış... Ne olsa bir general eşi, kimsenin sesi çık-
maz. Genelkurmay başkanıyken kimse sesini çıkarmaz-
mış. Ancak genelkurmay başkanlığından düşüp emekli-
ye ayrılınca sıpa sevgisinden geri durmuş.
Enver Paşa'nın bacısı, emekli General Kazım Orbay'-
ın eşi Mediha Hanımın densizlikleri çokmuş. Sıpaya
selam durdurur, kendine "Sayın bayan"dedirtirmiş. Pa-
şa bu densizliklerden bıkmış usanmış, boşamak zorun-
da kalmış. Ancak son demlerinde Paşa kansere yaka-
lanmış. Düzelmeyeceğini anlayınca bir gemiye binip
açık denizlere açılmış. Boşadığı eşiyle de fsmet Paşa ve
eşinin zoruyla yeniden evlenmiş. Nasıl olsa kanserden
ölecek, emekli maaşı eşine kalsın diye... Paşanın emekli
maaşı eşine kalmış.
Enver Paşa, dördü erkek, ikisi kız altı kardeşin en bü-
yüğüdür. Bunlar Enver, Nuri, Ertuğrul, Kamil, Mediha,
Hasane'öir. Hacı Ahmet Paşa'nın oğulları ve kızları ola-
rak anılır.
Nuri Paşa, uzun süre Almanya'da kalır. Sonra Tür-
kiye'ye döner ve Haliç'te bir silah fabrikası kurar. özel-
likle havan topları yapar. Günün birinde bilinmeyen bir
nedenle fabrika yanar. Nuri Paşa'nın da yangında öldü-
ğü söylenir. Söylenir de ne kelime fabrika yanarken için-
deymiş...
Bu ailede her şey pa'şalarladır. Baba Hacı Ahmet
Paşa'dır. Amca Halil Paşa, Atatürfc'ün sınıf arkadaşıdır.
Atatürk, Rusya'dan gelecek olan altınlar için bu Halil
Paşa'yı görevlendirir. Nuri Paşa silah fabrikatörüdür.
Enişte Kazım Orbay, Kazım Karabekir Paşa'nın yaveri-
dir, paşalar arasında dengeyi sağlar, haber alışverişi
yapar.
imparatorluğun son yılları bir paşalar dönemidir.
Cumhuriyetin ilk döneminde çekişmeler de paşalar ara-
sında olmamış mıdır? Izmir Istiklal Mahkemesi paşalar
dönemini kapatmıştır.
•••
Görülmeyen karanlık güçler ne zaman azsalar karşı-
larına Cumhuriyet'i ahrlar. Ama biline ki karanlık çabala-
rı hep boşa çıkmıştır; çıkacaktır. Geçmiş olsun Toktamış
Hoca!
BULMACA
1 2 3 4SOLDAN SAĞA:
1/ Iltıhaph göz hastahk- 1
lannın genel adı. 2/ XIX.
yüzyıhn ikinci yansında 2
Istanbul'da ortaya çıkan ,
eğlendirici şarkı... Halk
müziğine özgü telli bir 4
çalgı. 3/ Ses... Ticaret eş-
yasırun saklandığı depo.
4/ Atın eşkin yürüyüşü...
Halk şairi. 5/ Avrupa
Uzay Ajansı'nın simge-
si... Gûzel sanat. 6/ Gü-
cenme, gönlü kınlma. 7/
Kimse, kişi... Evcil olma-
yan hayvanlan vurma ya da yaka-
lama işi... Pamuk, yûn gibi şeyleri
eğirmekte kullanılan araç. 8/ Ay-
kk... Düz dam, taraça. 9/ Ceketten
uzun, mantodan kısa kadın gjye-
cegi.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Doğanın bilgisine büyûsel iş
lemlerle vanlabileceği inancı. 2/
İnsan gözünûn algıladığı ışık şid-
deti... Hz. Muhammed'i övmek ve
ondan şefaat dilemek amaayla ya-
zılan kaside. 3/ Tunus'un plaka işareti... Kimi çiçeklerin içinde
bulunan, anlann bal yapmak için emdikleri tatlı sıvı. 4/ Istemli
kas hareketlerinde düzensizliğe yol açan eşgüdüm bozukluğu...
Bir gösterme sıfaü. 5/ Bir tür taze ve tuzsuz beyaz peynir... Üs-
tün bir yetkinin gücünü simgeleyen değnek. 6/ Bir nota... Mar-
mara Denizi'nde turistik bir ada. 7/ Özür dileme... Bir renk. 8/
Değerli madenlerin anlık derecesi... Verme, ödemek. 9/ Eskı
yapı ya da kent kalınüsı... Jüpiter gezegenine verilen bir başka
ad.
Cumhuriyet Kitap Kulübü
Konya Temsilciliği
Sanat Ortamı-Çocuk Ortamı
Sizleri Açılış Şölenine Bekliyor
10 Eylül Cumartesi
Saat:14.00
Adres:Sultan Cem Caddesi No:7/B KONYA
Tel:(0332)320 97 07
Y A Y I N H A K K I C u m h U h y e t ' E A İ T T İ R . İ Z İ N S İ Z Y A Y I N L A N A M A Z
Kjmüğimi kaybettim.
Hükümsüzdür.
EMÎNEAYHASAKKOÇ
Nûfus cüzdarumı ve Sosyal
Sigortalar kartımı kaybettim.
Hükümsüzdür.
ESERASLAN