27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 EYLÖL 1994 CUMARTESİ DİZtYAZI Prof. Dr. Jean Bernard 21. yüzyıl insanının yazgısını CumhurİyeC 'e yazdı Insanvücuciu ticareti önlenmeli P0LTI1KA VE OTESI MEHMED KEMAL ^ ^ ^ > ^ ^ yüzyıla damgasını vuran *" ~M M 1 iki devrim olmuştur; m m m bunlar, yûzyılın birinci f m M yansında 'fîzik', ikinci / j • m yansında ise 'biyoloji' ^ • v \^r # devrimleridir. Biyoloji ve tıp devrimleri daha şimdiden insanlann yazgı- sını değiştırmiştir; 'Üçüncü Binyıl'ın başında da- ha da değiştırecektir. Oncelikle çocuklann ölümü- nü önleyerek ve yaşam sûresini uzatarak... Geç- miştekı çocuk, çoğu zaman yeni yetmelik çağına varmadan yaşamını yitiren hassas bir yaratıktı. 'Üçiincü Binyıl'ın çocugunun her zaman yetişkin çağa ulaşabilecegi hemen hemen kesin. Tarih öncesi dönemde ortalama yaşam süresi 18 yıldır; XVII. yûzyılda ise otuz ile kırk yaş arası- nı ancak buluyordu. Moiere'in 'Ecole des Femmes -KadınlarOkulu' oyununun baş kişisı Amolphe, genç kansının aldattığı, herkesin alay ettiği bir 'yaşlı' kimsedir; oysa bu 'ihtiyar', kırk iki yaşın- dadır! XX. yûzyılın sonunda Fransa'da ortalama yaşam süresi, erkekler için 72, kadınlar için 81 'dir. Gelecekteki toplumda, yaşlılann sayısı bir hayli kabank olacak. Insanoğluna verilen en soylu iki görev, büyük bir olasılıkla, bilgıyi çoğaltmak ve aktarmaktır. Ne var ki bilgınin gelişmesiyle üçûncü bir görev çı- kıyor ortaya; o da, bilginin gelişmelerinin akıllı- ca kullanımı, mutlu sonuçlannın değerlendiril- mesi, zararlı etkilerinin en aza indirgenmesidir. Böylece insan düşüncesine yeni ufuklar açılıyor. Törebilim, 'etik'in doğması ya da 'yeniden doğ- mas' bundan kaynaklanıyor. 'Gelecekteki toplumlar, birbirinin ayıu, benzer kurallara bağn, sürü konumundaki insanlardan ortaya çıkan toplumlar olacakûr." Bıyoloj ıdekj en son gelişmeler, kımı sosyologlann kesın bır tu- tumla ileri sürdükleri bu savı aynı kesinlikle ya- lanlamakta. Jean Dausset (Çahşmalannı. Paris'te yönettıği, 'Kan Hastauklan Üzerine Araşürma- lar Enstitüsü'nde sürdürdü), HLA (human le- ucocyte antıgenus - insan lökosit antigenleri) ad- lı yeni bır kan grubu keşfetti. Bu sıstem son de- rece karmaşıktır. Bu sistemin şimdilik altı yûz milyon kadar bileşimi vardır. Bu altı yüz milyona A, B, O, Rhesus vs. gibi diğer kan gnıplan ekle- nirse milyarlar ve milyarlarca bileşime vanlıyor. Böylece insanoğlu var olduğundan bu yana ve var olduğu sürece, asla birbirine tıpatıp benzeyen iki kişi bulunmadı ve bulunmayacak. (Tek yumurta ikizlerini saymazsak!) Her insan; varlığı tek, ye- ri doldurulamaz, diğer insan varhklanndan fark- lı bir yaratıktır. M ns. nsanlar arasında 'eşitsizlik' yoktur, ama 'farklıhk' vardır. Korkunç sonuçlan iyi bilinen ırkçı dogmalann bir ölçüde kaynaklandığı sözde bilimsel veriler, modern biyolojik araştırmalar aracılığıyla yaianlanmıştır. Hastayı tedavı eden doktordan araştırmasını ge- liştiren biyoloğa, doktordan biyologdan bir suçu ya da bir cinayeti yargılayan yargıçlara, yargıçlar- dan sosyologlara, geleceğin büyük düşlerini tasar- layan politikacılara.. her insanoğlunun tek ve ye- ri doldurulamaz niteliği sürekli anımsatılmalı ve düşünceleri, kararlan bu veriden esinlenmeli. lnsanlar arasında 'eşhsizlik' yoktur, ama fark- hhk' vardır Korkunç sonuçlan iyi bilinen ırkçı dogmalann bir ölçüde kaynaklandığı sözde bi- limsel veriler, modem biyolojik araştırmalar ara- cılığıyla yaianlanmıştır. Ağır bir kansızlık hastalığı olan 'Hemoglobin S' adlı, hemoglobinin kalıtımsal bir hastalığı, Af- rika'da binlerce yıldan beri, insanlara zarar ver- mekte. Eğer ana-babanın birinden geçerse tehli- kesiz, ikisinden de geçerse ölümcüldür. Hastalı- ğın ciddiyeti ve doğal eleme kuralı göz önünde tu- tulursa çoktan beri kaybolması gerekirdi. Oysa şu anda var. Ingiliz araştırmacı Alison bu duruma şöyle bir açıklama getirdi: Anormal S hemoglobin, binlerce yıldan ben Afrika'nın illeti olan sıtmaya karşı, koruyucu bir etkendir. Bu nedenle Afrika'da; 1) Ana-babanın her ikisinden doğal olarak hemoglobini miras al- mış ve sıtmanın öldürdüğü insanlar.. 2) Ana-ba- basının her ikisinden anormal S hemoglobini mi- ras alrnış ve hemoglobin hastalığının öldürdüğü insanlar.. 3) Talihliler; yani ana-babanın birinden normal, diğerinden anormal hemoglobini almış 'mdezler' vardı... Bu sonuncular ne hemoglobi- nin ölümcül hastalığına ne de sıtmaya yakalanı- yorlardı. Yaşıyorlardı. Modern biyoloji, farklılığı yücelttiği gibi melezliğin yarannı ortaya koyar. Gelecekteki uyumlu ve dengeli toplumlar, bu güç- lü biyolojik verilerden esinlenmesini başarabile- cek toplumlardır. Insanlar arasında biyolojik eşitsizlik yoktur. Bu 20. yûzyılın sonunda, insanlar arasında 'acıklı ekonomik eşitsizükler' vardır. Çiftçiler, Avrupalı tanmcılar; tarlalannı dinlen- dirmek, topraklannı ekmemek için, kendi hükü- metleri ve uluslararası kuruluşlardan para alıyor- lar. Bu yöntem, tanm üretiminin fıyatlannı sabit tutmak için uygulanmakta. Bir yandan tanm üretiminin kısıtlanması, öte yandan latlık! Avrupa, ABD ve Japonya'da siya- si yöneticilerin bu tehlikeli ve utanç verici çeliş- kiyi kabul etmeleri gerçekten şaşırücı bir olgu. Hepimizin dileği şu kı 'Üçfincü Binyıl'ın başın- da felaketleri azaltabilecek, sorunlara çare getire- bilecek etkili çözümler bulunsun... Genetık bili- mi, XX. yûzyılda var olanlardan beş-on kez daha etkin bitkisel tûrler yaratarak bu sorunlann ciddi- yetini aza indirgeyebilir. Insanlık tarihinde üçiincü kezdır 'insanın sanl- maa'na, 'insan vücudu ticareti yapdması'na tanı- ğız. Sokrates, Eflatun, Aristo gibi hayranlık duydu- ğumuz 'AntikÇağ'ın büyük düşünürleri, köleliği kabul ediyorlardı; çevrelerinde alınıp satılan kö- leler vardı. Aynı hayranlığı duyduğumuz Vottaire,Montes- Portre Şair, kaııbilimei profesör Prof. Dr. Jean Bernard, Paris VII. Üniversitesi'nde 'klinik hematoloji' (kanbilimi) öğretiyor. Aynı ûniversitede 'Lösemi Araştırma Enstitüsü'nün başkanıdır. 1960'ta Avrupa Hematoloji Derneği Başkanlığı'na seçildi ve 1976-78 yıllannda ise 'Uluslararası Hematoloji Derneği Başkanlığı'na getirildi. Fransız Akademisi üyesi olan Prof. Bernard, çeşitli mesleki j kuruluşlann üyesi: Bunlardan biri, 'Fransız Ensritüsü Bilimler ı Akademisi'dir. Prof Bernard, bu akademiye 1972'de üye, 1979'da başkan yardımcısı ve I 1983'te başkan oldu. Aynca Fransa Ulusal Tıp Akademisi, Belçika Kraliyet Akademisi, Fas Kraliyet Akademisi, Avustralya Bilim Akademisi üyesidir. Birçok ûniversitede kendisine 'onursal doktor' unvanı verilmiştir; aynca, şu ödüllerin de sahibidir: 'Katsunuma', 'Amerikan Lösemi Vakfi' ve 'Artois- Baillet-Latour'. Fransa'nın 'Yaşam ve Sağlık Bilimleri Ulusal Etik Komitesi'ninde 1983'te başkan lığına getirildi. Bilimsel araştirmalan; özellikle kan kanseri olarak bilinen löseminin nedenleri ve tedavisi, Hodgkin hastalığı ve çeşitli kan hastalıklan •» üzerinde yoğunlaşmıştır. Tıp alanında 25 kadar yapıtı yayımlanmıştır. Prof. Bernard'ın bir başka özelliği de şiirler, öyküler ve denemeler yazmasıdır. Jean Bernard Profesör Bernard'a göre Afrika, Güneydoğu Asya çocuklan, gerekK besin maddeJerini, ne nrteKk ne de nicelik olarak yeterii miktarda alabildikleri için, açlıktan ölüyorlar. Ve gûnümüzde, Avrupa'da, Kuzey Amerika'da lazamık, menenjit ve septisemi gibi arük olağandışı sayılan hastahklar, zaten eksik besienen bu çocuklan yok ediyor. quieu gibi 'Aydmlanma Çagı'nın ünlü fılozoflan da siyah insan ticaretini kabulleniyorlardı. Satış, ticaret yeniden başladı. Bazen insanoğ- lunu tümüyle ilgilendiren bir biçimde. Kimi ecza fırmalannın sağlıklı gönüllülerinin 'halk hizme- tine uygun biçimde örgütlenmiş' olduklan söyle- nebilir. Bu 'gönüllüler', aylık bir maaşa bağlana- rak deneylere katlanmak üzere çağnlıyorlar; ör- göstermektedir. Yoksul ülkeler için bu durum ba- ğışlanmasa da en azından anlayışla karşılanabilir. öenelde kabul edilemez aracılardan oluşan na- mussuz bir kitle, bu ticaretten büyük yarar sağla- maktadır. Dilenen sonuç, yani insan vücuduna ilişkin her tûr ticari eylemin reddi, ancak ulusla- rarası topluluğun bu gelişmenin korkunçluğunun ve çare arama gerekliliğinin iyice bilincine var- t. nsanlık tarihinde üçûncü kez İnsanın satılması'na, 'insan vücudu ticareti yapılması'na tanığız. Sokrates, Eflatun, Aristo köleliği kabul ediyorlardı. Voltaire, Montesquieu gibi 'Aydınlanma Çagı'nın ünlü fılozoflan da siyah insan ticaretini kabulleniyorlardı.Satış, ticaret yeniden başladı. Bazen insanoğlunu tümüyle ilgilendiren bir biçimde. Kimileri ilaç firmalannca kobay olarak kullanıhyor; kimilerinin organlan, hücreleri satışa çıkanlıyor... neğin, etkinliği ve olası zararlı etkileri henüz be- lirsiz yeni bir ilacı denemeleri isteniyor... Kimi zaman bir organ söz konusu. Bazı ülke- lerde genç bir insan, kaza sonucu öldüğü zaman sülükler ve beleşçiler organ aktanmı için kalp ya da böbrek arayan milyarderleri temsilen hastane- ye üşüşüyor ve fıyatı yükselttikçe yûkseltiyorlar. Başka yörelerde bir akşam gazetesinin ilan sütun- lannda şöyle bir öneriyle karşılaşılabilir: 'Fer- nando Gomez, 28 yaşuıda, saglıkü; sağ böbreğini satryor, fiyat tartışılabilir.' Kimi zaman da satışa çıkanlan, insan hücrele- ridir. Bazı kan hücreleri, üreme hücreleri, sperm- ler, yumurtacıklar... Bu insan vücudu ticareti, büyük bir ilerleyiş masıyla olur. Her dönemde, bilginin gelişmeleri; kınamalar, kuşkular, hatta yasaklarla karşı karşıya kalmıştır. GaHle'yi anımsayın. Pasteur mikrop ürettiğinde, bazı eleştirmenler, bu mıkrop üretmelerinin yol açabileceği salgın hastalıklardan söz etmişler ve deneylerin son bulmasını istemişlerdi. Bu eleştir- menler dinlenmiş olsaydı, çocuklanmız hala me- nenjitten, veremden ya da difteriden ölecekti. Ama biyolojinin patlaması yeni yollar açtı; biz- den önce gelenlerin karşılaşmadıklan önemli so- runlar ortaya koydu. Insanogju, üç tür egemenlik kazandı ya da kazanmakta: 'Üremenin egemenli- ği\ 'kahomın egemenliği', 'sinir sistemi egemenli- Kalıtımın egemenliği, hemofili, miyopati, mü- kovisidoz gibi ailesel hastalıklann getirdiği büyük felaketler sınırlanacak; birçok saynlığın önceden bilinmesi ve böylece önlenmesi sağlanacak. Fa- kat sağduyu ile düzenlenmez ve sınırlanmazsa büyük kişisel dûzensizliklere yol açabilir: Örne- ğin kimi ailelerde cinsiyetin belirlenmesi ya da sa- dece şu ya da bu yeteneğe sahip çocuklara gebe kalma, onlan doğurma isteğı gibi... Bu kişisel se- çenekler, diktatörce bir kolektif bir uygulamaya dönüştürülürse gelişecek olan 'eugenisme'in, ya- ni 'insanlara en uygun koşullan araş&rma bib- mi'nin boyutlan tahmin edilebilir. Şu anda henüz tamamlanmamış olan sinir sis- teminın egemenliği, büyük ruh hastalıklanna, nevrozlara, bunamalara bağlı acılan, sıkıntılan, düzensizlikleri, en aza indirgeyecek. Psiko-far- makolojinin gelişmeleri iyice pekişeceği zaman, yeni güçler sağlayacak; örnegin, kişiye ya da si- yasal iktidara, karşısındakinin davranışını, yiye- ceklerine gizlıce koyulan bir ilacın birkaç damla- sıyla değiştırme gücünü verecek. Bu üç egemenlik; bir yandan mutlu sonuçlar do- ğururken, öte yandan gerek araştırmacılan gerek- se insan topluluklannı sorumluluk altına sokan tehlikeler de yaratmaktadır. IKayıtsDJar ve kaypMar Araştırmacılar, uzun bir süre iki sınıfa aynldı- lar: 'Kayıtsızlar', yani 'Ponce Pilate'lar. 'Ben sa- dece keşfettim, toplum gerisini düşünsün; umu- nımda değil!' diyenler ve araştırmalanna hemen son veren zavallı 'kaygılüar'. Çok şükûr, birkaç yıldan ben üçûncü bırgrup oluşuyor; sorumluluk- lann bilincinde olup araştırmalannın geliştırilmiş yöntemleri aracılığıyla önceki araştırmanın orta- ya attığı ahlaksal sorunlan çözümlemeyi başa- ranlar... Ama insan topluluklannın sorumlulugu daha da ağırdır. Rongten,Curie'ler, Einsteinatom bomba- sından sorumlu değıller. Dönem dönem gündeme gelen bilginin gelişmesini durdurma isteğınden kesinlikle vazgeçilmelidir. Tehlikeli görünebılen bırgenetik araştırma, kanser konusunda yeni yol- lar açabilir. Biri zamanda, biri de alanda olmak üzere iki önlem alınmalıdır. Zaman içinde, ilk kez ABD'de genetik için uy- gulanan moratoryumun etkin olduğu anlaşıldı. Araştırmalar iki ya da üç yıl durduruluyor; bu er- teleme, tehlikelerin ve gerekli yönelmelenn sağ- lıklı bir değerlendirmesini sağlıyor. Ondan sonra araştırmalar, korunmuş ve yönlendirilmiş dunım- lanyla yeniden başlıyor. Alan açısından; bir araştırmanın tehlikeli yol- lar açabileceği düşünülürse, sadece çok az kişiden oluşan, gerek teknik açıdan değeri yüksek gerek- se ahlaksal açıdan kusursuz ekipler, çalışmalan sürdürebilmeiznine sahiptir. Böylece 'Üçûncü Binyıl'da, gerek araştırma aracılığıyla insanlığın uğradığı felaketleri sınır- lamak gerekse araştırmanın zararlı etkilerini en- gellemek olanaklı olacaktır. B' ilim durmadan gelişiyor. Bundan emin olmak için Arşimet ile Einstein'ı karşılaştırmak yeterii. Ne var ki sağduyu gelişmiyor. Bunu anlamak için de Eflatun'u çağdaş fılozoflarla karşılaştırmak yeterii. Evrim tarihi, bize bu tür uyumsuzluklann, türler için çok tehlikeli olduğunu öğretiyor. Her kehanet belirsizdir. XXI. yüzyıl, belki ön- gördüğümüzden çok farklı olacak. Uç nedenden dolayı... İlk neden, beklenmeyen salgın hastalık- lann çıkagelmesidir. Kimsenin beklemediği sal- gın hastalıklan söylüyorum. Pasteur'ûn ünlü öğ- rencilerinden Chartes NicoUe, 'BulaşKi Hastahk- larm Yazgısı' başlıkh önemli bir yapıt oluşturdu. Her yûzyılda insanlığın bir salgın felaketine uğ- radığını belirtiyor bu yapıtında. XIV yûzyılda veba, Fransızlann üçte birini katletmiştır. Ispan- yol gribi denen illet, 1919 tarihinde, yeni bitmiş olan dûnya savaşmdaki insan kaybını aşan sayıda Avrupalının ölümüne neden oldu. Araştırmanın gelişmeleri beş yıl, on yıl, belki on beş yıl içinde AIDS'i yenecek. Ama büyük bir olasıhkla XXI. yûzyılın ikinci yansında yeni bir salgın çıkagelecek. İkinci neden daha olumlu. Bir dahi, insanlığın yazgısını değiştirebilir. Uzak geçmişte, adı tarihe yazılmamış olan tekerleğin kaşifi, daha yakın geç- mişte ise Pasteur, Claude Bernard, Fİeming bu dahilerdendir. Belki bu XX. yüzyıl sonunda, bek- lenen dahi şimdiden vardır Belki bir yumurtacık- tadır ya da ana rahminde yeni kıpırdamaya baş- layan cenindedir ya da okulun avlusunda oynayan çocuktur; kimbilir... Diderot'nun kişilerinden, Doktor Bordeu'nün ünlü bir cümlesi vardır: 'Büyük insanlann nasıl ortaya çıktığını düş- lüyonım.' Oçüncü neden ise çok düşündürücü: Bilimin gelişmeleri ile sağduyunun gelişmesi arasındaki uyumsuzluk! Bilim durmadan gelişiyor. Bundan emin olmak için Arşimet ile Einstein'ı karşılaş- tırmak yeterli. Ne var kı sağduyu gelişmiyor. Bunu anlamak için de Eflatun'u çağdaş filozoflarla kar- şılaştırmak yeterli. (Nezaket gereği ad ver- miyorum.) Evrim tarihi, bize bu tûr uyumsuzluk- lann, türler için çok tehlikeli olduğunu öğretiyor. 'Cçüncü Binyd'a yaklaşırken, kaygı ile umudun bir arada olduğunu düşünüyorum. Spinoza'nın 'Ruhlan yenilgjye uğratan, süahlar değiL sevgi ve yücegönüBûlüktür' sözünü anımsamalı ve umudu yitirmemeliyiz... YARIN: Hintli parlamenter Khushfvant Sing Saym Sözcûğü... Dilimize 'saym 'sözcüğünü emekli General Kaztm Or- bay'ın soktuğunu söylerler. 27 Mayıs 1960ta kurulan Kurucu Meclis'te Kazım Orbay başkan olmuştur. Bu sı- rada üyelere hep, 'saym'diyeseslenmiştir, bu 'saym'6a tutmuştur. "Kazım Orbay kim?" diyeceksiniz. Bir döne- min önemli kişilerindendir. Askerlik yaşamırtda Kazım Karabekir Paşa'ya yaverlik etmiştir. Osmanlı orduları Başkomutanı Enver Paşa'nın kız kardeşiyle evlenmiştir (Mediha Hanım). Rus elçiliği doktoru Neşet Naci'yi öl- düren Haşmefin babasıdır. Bu bilgilere göre 'saym' sözcüğünün 1960 yılından sonra yaygınlaştığı söylenebilir. Oysa bu sözcük 1956 yılından bu yana vardır. Nurullah Ataç, bu 'saym söz- cüğü'ne müthiş içerlemektedir. Güncelerinden birinde (13 Mayıs 1956) şöyle der: "... Kızıyorum şu 'sayın' sözüne, günden güne daha çok kızıyorum. 'Muhterem' yerine kullanılmca iyi, diye- ceğim yok. O anlamda yeni de değil, eskiden de varmış, bakın ŞemsetUn Sami Bey'/n Kamus-i Türki s/ne onda da bulursunuz. Yalnız 'muhterem' karşılığı kullanmıyor- lar ki! Bay demek için 'sayın' diyorlar. 'Bay Orhan', 'Bay Turhan' demeyecekler, 'Sayın Orhan 1 , 'Sayın Turhan' diyecekler. Bayda bir eğlence varmış, güldürüyormuş, alay için kullanılıyormuş o. Ben bayı ilk gününden beri alay için kullanmadım. Neden eğlenme olsun o sözde?" 1956 yılından beri say/nkullanıldığınagörekullanılışı epey eskidir. Gene de hakkını yerr.eyelim, siyasal edebiyatımızda sayın sözcüğünü tutturan, dilde oturtan 'sayın' Kazım Orbay'dir. Sayın Kazım Orbay'ın eşi Sayın Mediha Orbay bir sıpa meraklısıymış. Karargahta atın, katırın yanında bir de sıpa beslermiş. Sıpayı bir ev hayvanı gibi sever, okşar, hoş tutarmış... Ne olsa bir general eşi, kimsenin sesi çık- maz. Genelkurmay başkanıyken kimse sesini çıkarmaz- mış. Ancak genelkurmay başkanlığından düşüp emekli- ye ayrılınca sıpa sevgisinden geri durmuş. Enver Paşa'nın bacısı, emekli General Kazım Orbay'- ın eşi Mediha Hanımın densizlikleri çokmuş. Sıpaya selam durdurur, kendine "Sayın bayan"dedirtirmiş. Pa- şa bu densizliklerden bıkmış usanmış, boşamak zorun- da kalmış. Ancak son demlerinde Paşa kansere yaka- lanmış. Düzelmeyeceğini anlayınca bir gemiye binip açık denizlere açılmış. Boşadığı eşiyle de fsmet Paşa ve eşinin zoruyla yeniden evlenmiş. Nasıl olsa kanserden ölecek, emekli maaşı eşine kalsın diye... Paşanın emekli maaşı eşine kalmış. Enver Paşa, dördü erkek, ikisi kız altı kardeşin en bü- yüğüdür. Bunlar Enver, Nuri, Ertuğrul, Kamil, Mediha, Hasane'öir. Hacı Ahmet Paşa'nın oğulları ve kızları ola- rak anılır. Nuri Paşa, uzun süre Almanya'da kalır. Sonra Tür- kiye'ye döner ve Haliç'te bir silah fabrikası kurar. özel- likle havan topları yapar. Günün birinde bilinmeyen bir nedenle fabrika yanar. Nuri Paşa'nın da yangında öldü- ğü söylenir. Söylenir de ne kelime fabrika yanarken için- deymiş... Bu ailede her şey pa'şalarladır. Baba Hacı Ahmet Paşa'dır. Amca Halil Paşa, Atatürfc'ün sınıf arkadaşıdır. Atatürk, Rusya'dan gelecek olan altınlar için bu Halil Paşa'yı görevlendirir. Nuri Paşa silah fabrikatörüdür. Enişte Kazım Orbay, Kazım Karabekir Paşa'nın yaveri- dir, paşalar arasında dengeyi sağlar, haber alışverişi yapar. imparatorluğun son yılları bir paşalar dönemidir. Cumhuriyetin ilk döneminde çekişmeler de paşalar ara- sında olmamış mıdır? Izmir Istiklal Mahkemesi paşalar dönemini kapatmıştır. ••• Görülmeyen karanlık güçler ne zaman azsalar karşı- larına Cumhuriyet'i ahrlar. Ama biline ki karanlık çabala- rı hep boşa çıkmıştır; çıkacaktır. Geçmiş olsun Toktamış Hoca! BULMACA 1 2 3 4SOLDAN SAĞA: 1/ Iltıhaph göz hastahk- 1 lannın genel adı. 2/ XIX. yüzyıhn ikinci yansında 2 Istanbul'da ortaya çıkan , eğlendirici şarkı... Halk müziğine özgü telli bir 4 çalgı. 3/ Ses... Ticaret eş- yasırun saklandığı depo. 4/ Atın eşkin yürüyüşü... Halk şairi. 5/ Avrupa Uzay Ajansı'nın simge- si... Gûzel sanat. 6/ Gü- cenme, gönlü kınlma. 7/ Kimse, kişi... Evcil olma- yan hayvanlan vurma ya da yaka- lama işi... Pamuk, yûn gibi şeyleri eğirmekte kullanılan araç. 8/ Ay- kk... Düz dam, taraça. 9/ Ceketten uzun, mantodan kısa kadın gjye- cegi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Doğanın bilgisine büyûsel iş lemlerle vanlabileceği inancı. 2/ İnsan gözünûn algıladığı ışık şid- deti... Hz. Muhammed'i övmek ve ondan şefaat dilemek amaayla ya- zılan kaside. 3/ Tunus'un plaka işareti... Kimi çiçeklerin içinde bulunan, anlann bal yapmak için emdikleri tatlı sıvı. 4/ Istemli kas hareketlerinde düzensizliğe yol açan eşgüdüm bozukluğu... Bir gösterme sıfaü. 5/ Bir tür taze ve tuzsuz beyaz peynir... Üs- tün bir yetkinin gücünü simgeleyen değnek. 6/ Bir nota... Mar- mara Denizi'nde turistik bir ada. 7/ Özür dileme... Bir renk. 8/ Değerli madenlerin anlık derecesi... Verme, ödemek. 9/ Eskı yapı ya da kent kalınüsı... Jüpiter gezegenine verilen bir başka ad. Cumhuriyet Kitap Kulübü Konya Temsilciliği Sanat Ortamı-Çocuk Ortamı Sizleri Açılış Şölenine Bekliyor 10 Eylül Cumartesi Saat:14.00 Adres:Sultan Cem Caddesi No:7/B KONYA Tel:(0332)320 97 07 Y A Y I N H A K K I C u m h U h y e t ' E A İ T T İ R . İ Z İ N S İ Z Y A Y I N L A N A M A Z Kjmüğimi kaybettim. Hükümsüzdür. EMÎNEAYHASAKKOÇ Nûfus cüzdarumı ve Sosyal Sigortalar kartımı kaybettim. Hükümsüzdür. ESERASLAN
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle